Kur'an iyi insanlara muhsin, sâlih, râşid dediği gibi, ebrâr da diyor. Bu iyi insanlar için övücü bir sıfat olduğu gibi, insanların iyi ve daha iyi olması için bir teşviktir. Kur'an bununla birlikte nasıl ebrâr oluncağının da yollarını da gösteriyor.

"Ebrâr" kavramının aslı "berra" fiilidir. Bu da sözlükte; yeminine sâdık olmak, doğru olmak, Rabbine itaat etmek, haccı makbul olmak, çok ihsan etmek gibi anlamlara gelir. Bunun masdarı "birr"dir. Birr sahiplerine, çok ihsan edenlere, iyilik yapmakta çok geniş olanlara, itaatinde ve sözünde sadık olanlara, görevini iyi yapanlara  "el-bârru" denir. Bu failin (öznenin) çoğulu Kur'an'da "el-ebrâr ve berarah" olarak yer alır.

„Berarah“ Kur’an’da insanların amellerini yazan şerefli yazıcıların bir sıfatı olarak geçiyor. “(Ki onlar) oldukça üstün, değerli, iyilik ve dürüstlük sembolüdür (berara'dır).” (Abese 80/16) "Berarah" ebrâr kelimesinden daha beliğ (hoş söyleyişli) olduğu için melekler hakkında kullanılmış. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 53)

„Ebrârın“ fiil hali bazı âyetlerde yer alıyor Mesela; „Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten (teberrû’dan), onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever.” (Mümtahane 60/8)

Bu âyet sahabelerle Mekke müşriklerinin ilişkilerinin son derece gergin olduğu sırada inmiştir. Buna rağmen iyiliği (birr’i), insafı, rahmeti ve adaleti tavsiye etmesi dikkat çekici.

Yeminlerinizden dolayı Allah'ı (O'nun adını), iyilik etmenize (teberrû), O'ndan sakınmanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel kılmayın. Allah işitir ve bilir.“ (Bekara 2/224)

„Âyette erdemlilik (birr), sorumluluk ve ıslah konusunda edilen yeminlerle Allah’ın engel kılınmaması ifade edilmektedir. Bunun iki anlamı vardır: 1) Kişinin olumlu bir işi yapmamak üzerine yemin etmesinin doğru olmadığı. 2) Kişinin, yaptığı bu tür yeminlerle amel etmeyip, yeminine rağmen erdem, sorumluluk ve ıslah doğrultusunda davranmasının gerekliliği.“ (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/76) 

Allah (gerektiğinde) yemini bozmayı (ve keffâret ödemeyi) mü‘minlere meşru kılmıştır.  (Tahrim 66/1-2) Peygamber (sav) de şöyle buyurdu:

Bir konuda yemin eder, sonra başkasını hayırlı görürsen, yeminini boz, kefaretini ver ve hayırlı gördüğüne yönel.“ (Buhârî, Eyman/1 no: 6621) 

“Eğer bir kimse (şu şu şeyleri yapacağı veya yapmaktan vazgeçeceğine dair) kuvvetli bir yeminde bulunur ama sonra başka türlü davranmanın daha doğru bir yol olacağını anlarsa, bırakın daha doğru olanı yapsın ve bırakın yeminini bozsun ve sonra onun kefaretini versin” (Müslim, Eyman/2 (11-17) no: 4271-4277)

Günaha yemin edenin yemini, yemin değildir. Akraba ile ilişkiyi kesmeye yemin edenin yemini de yemin değildir.“ (Ebu Dâvud, Talak/7 no: 2191)

Aynı kökten gelen "mebrûr"; makbul, şüpheli olmayan, şartlarına uygun olarak yerine getirilmiş, günah ve isyan karıştırılmamış, sonrası öncesinden daha iyi, ihlas ve samimiyetle yalnızca Allah için yapılmış, kabul edilmiş hac demektir. Hacı adayı yaptığı haccın "mebrûr hac" olduğuna kendisi karar veremez ama belki umut edebilir. Haccının mebrûr olması için çaba gösterebilir. Zira Peygamber (sav) bir soru üzerine mebrûr haccı en faziletli ibadetler arasında saydı. (Buhârî, Cihad/1 no: 2782, Hacc/4 no: 1519, Bir benzeri: Hac/102 no: 1688. Müslim, İman/36 (135) no: 248. Tirmizî, F. Cihad/22 no: 1658. Darimî, Menâsik/8, Salat/24)

„Mebrûr haccın mükâfatı ancak cennettir.“ (Buhârî, Umre/1 no: 1773. Müslim, Hac/79 (437) no: 3289. Tirmizî, Hac/2 no: 810. Nesâî, Hac/3 no: 2623-2624, 5 no: 2630, 6 no: 2631-2632. İbn Mâce, Menâsik/3 no: 2888)

"Berr’ ise, sözlükte kıta, denizin karşıtı olarak kara demektir. Yedi âyette sözlük anlamıyla geçiyor ve hem Allah'ın kudretine dikkat çekiyor. Allah (cc) karalar insanların geçinmesi, hayatlarını sürdürmesi için hazırladı. Ancak bazıları azar, taşkınlık yapar, zulmeder ve cezayı hak eder. Kara (yeryüzü) günün birinde böylelerinin başına geçebilir.

Karada veya denizde bir fesat, bir fitne, bir karmaşa varsa; bu yanlış inanan insanların yaptığı hatalar yüzündendir.

“Gemiye bindikleri zaman dini Allah’a has kılarak O’na dua ederler. Onları kurtarıp karaya (berr’e) çıkardığı zaman ise bir de bakarsın ki, Allah’a ortak koşuyorlar.” (Ankebût 29/65. Ayrıca bkz: İsrâ 17/67-68. Rûm 30/41)

“Karada ve denizde seyrü sefer yapmanızı sağlayan O’dur...“ (Yûnus 10/22. Ayrıca bkz:  İsrâ 17/70. Neml 27/63)

Kara demek olan berr‘in genişleme ve bollaşma anlamından, ya da onun genişliğinden hareketle "birr"e, hayır işinde ve iyi olmada genişlik anlamına ulaşıldı. (İbni Manzur, Lisânu'l-Arab, 2/58-59. el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 53)

‘Berr’, sıfatı hem Allah (cc) için hem de itaatkâr kullar için kullanılır. Allah (cc) için kullanıldığı zaman anlamı: Kullarına karşı şefkatli, onlara ihsan eden, iyilikleri bütün yaratıklara yaygın olan demektir. Hadis kaynaklarına göre "el-Berr veya el-Bârr" Allah’ın güzel isimlerinden biridir. (Tirmizi, Deavât/82 no: 3507. İbni Mace, Dua/10 no: 3861)

Allah (cc) el-Berr’dir. (İbni Manzur, Lisânu'l-Arab, 2/59) O, kullarına merhametli olduğu için, onların hakkında kolaylık diler, zorluk dilemez. Onların günahlarına (eğer tevbe etmezlerse) bir, buna karşın iyiliklerine, hayırlı amellerine kat kat karşılık verir.

“Hiç şüphesiz, biz bundan önce O’na dua (kulluk) ederdik. Gerçekten O, iyiliği ve ihsanı bol, rahmeti bol (el-Berr) olandır” (Tûr 52/28)

‘Berr’ sıfatı insanlar için kullanıldığı zaman, tam anlamıyla iyilik ve hayır sahibi, çok itaatkâr, sâdık, yani sözünde duran, iyi insan demektir. Arapça'da yeminine uyan hakkında, ‘berre fi yeminih-yeminine sâdık kaldı, yeminini yerine getirdi", "berra'l-abdu Rabbehu-Kul Rabbine itaat etti" denilir. Zira sevap Allah'tan itaat de kuldan gelir. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 53)

Kur’an, ‘berr-itaatkâr’ sıfatını iki âyette, hz. İsa’yı ve hz. Yahya’yı nitelemek üzere  kullanıyor. (bkz: Meryem 19/14-15, 32) 

Aynı kökten gelen „beriyye“ ise, yaratıkların en hayırlısı en iyisi demektir. Bir âyette yer alıyor. (bkz: Beyyine 98/7)

Hadis ve fıkıh kitaplarında ‘birru’l-valideyn’ başlığı bulunmaktadır. Bu başlık altında, ana- babaya itaat etme, onlara bol bol iyilikte bulunma, onlara karşı engin gönüllü olma görevleri anlatılır. Bunun tersi "ukûku'l-valideyn'dir. Araplar „berra ebahu-ebeveynine iyilik etti” şeklinde kullanırlar.

 

-Birr nedir ebrâr kimlerdir?

Bu kadar önemli olan birr nedir? "Birr"; itaat, ibadet, iyilik, salah (iyi hal), hayır, dünyanın ve âhiretin hayrı (İbni Manzur, Lisânu'l-Arab, 2/59) ve sıdk (doğruluk) ya da doğru sözlülük gibi manalarda da kullanılır. Çünkü geniş hayırlardan biri de doğruluktur. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 53)

Birr; ihsan geniş hayır demektir. Buna ideal iyilik de diyebiliriz. Ancak birr ile hayır arasında fark vardır. Birr hayra hayra ulaşan, kasdedilen fayda; hayır ise kasıtsız olsa da mutlak anlamda faydadır. Bu da üç şekilde yerine getirilir: Allah'a ibadette birr, akraba hakkına riayette birr, dostlara muamelede birr . (Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur'an Dili (sad.), 1/288)

Kur’an ‘birr’i şöyle tanıtıyor: “Yüzlerinizi doğudan ve batıdan yana çevirmeniz ‘birr-iyilik’ değildir. Ama birr, Allah’a , Âhiret Günü’ne, Meleklere, Kitab’a ve Peygamberlere iman eden, ona olan sevgisine rağmen, malı yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip dilenene ve kölelere veren, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve söz verdiklerinde (ahidleştiklerinde) sözlerinde duranlar ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenler (in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve takva sahibi olanlar da bunlardır.” (Bekara 2/177)

Görüldüğü gibi Kur’an, ‘birr’in inanç ve amel boyutlarını, en önemli ilkeleri sıralayarak açıklıyor. ‘Birr’ öncelikli olarak İslâmın inanç esaslarını kabul etmek, sonra da malı ihtiyaç sahiplerine infak etmektir.

Bu âyette en önemli erdemler sıralanmış olup, birr’in sınırının daraltılmadığı açıktır. Bu bağlamda birr, bütün iman, ibadet ve ahlâka ait iyi huyları kapsayacak genişlikte bir kavramdır.

Ya da şöyle söylenebilir: Birr iki türlüdür, biri itikatla biri amelle ilgilidir. Peygamber'e "birr nedir?” diye sorulduğu zaman bu âyeti okumuş. Çünkü bu âyet hem inanç esaslarını hem de farz ve nafile ibadetleri kapsamaktadır. (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 53)

Birr, bağlamına göre vurgusu değişen bir kavramdır: Kuldan Allah’a “sınırsız kulluk ve taat” (Tûr 52/28), Allah’tan kula “sınırsız rahmet ve mağfiret” vurgusunu taşır. Kur’an’da inanç (Bekara 2/177), eylem (Mümtahane 60/8), ahlâk (Meryem 19/32) ve doğru davranış alanlarında ideal olanı ifade için kullanılır. (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/20)

Peygamber (sav) “birr”i şöyle tanımlıyor: “İyilik, güzel ahlâktır. Kötülük (günah) ise, vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediği şeydir.” (Müslim, Birr/15)

Vâbisa b. Ma'bed dedi ki: Rasûlullah’ı (sav) ziyarete gittiğimde şöyle dedi: “Birr hakkında soru sormaya mı geldin?” Ben: Evet dedim, şöyle buyurdu: “Sen vicdanına sor. İyilik (el-birr), kalbi huzura kavuşturan ve içine sinen şeydir. Kötülük ise, insanlar sana fetva verseler (onaylasalar) bile gönlü(nü) huzursuz eden ve içinde bir şüphe bırakan şeydir.” (Ahmed bin Hanbel, 4/227. Dârimî, Büyu’/1-2)

Birr, bütün taat sayılan, yani Allah’a saygı ifade eden davranışlar ve insanı Allah’a yaklaştıran hayırlı işleri içerisine alan bir kelimedir. Allah'ın rızasına uygun bütün sözler ve amellerdir. (Taberî, İbni Cerir. Câmiu'l-Beyân, 1/297)

Birr, takva sahibi mü’minlerin bir özelliğidir. Bizzat takva değil takvalı olma halidir diyebiliriz. Hatta yukarıdaki âyette ‘işte sadık (doğru) olanlar bunlardır’ cümlesinden hareketle birr’i, ‘doğruluk’ diye anlayanlar da olmuştur. Halbuki ‘sıdk-doğruluk’ birr değil, birr sahibi olmanın bir sonucudur.

Cahiliye döneminde müşrikler hacc için ihrama girdikleri zaman ağaç gölgeliğinde oturmazlar, evlerine girmezlerdi. Bir ihtiyaçtan dolayı evlerine veya çadırlarına girmek isterlerse, çadıra, arkalarından açtıkları deliklerden, evlere de ya arka pencereden ya bacalarından girerlerdi. Kur’an böyle bir davranışın faydasız bir şey olduğunu asla “birr” olamayacağını vurguluyor: “…Birr (ideal iyilik) evlere arkalarından gelmeniz değildir. Ancak birr (iyilik) takva sahiplerinin tutumudur. Evlere kapılarından girin. Allah’tan korkup-korunun, umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Bekara 2/189) Evlere veya çadırlara arkadan girmenin nesi birr (iyilik) olabilir ki?

Mü’minler, çok iyilikte bulunarak, takvada çok geniş olarak ‘birr’in bizzat kendisi haline gelirler. Tıpkı salih amel işleyerek imanıyla özdeşleşen müslümana ‘iman’ denilmesi gibi. İyilik ve takvada ileri geçen bol bol ihsanda dulunan, akrabalarına ve diğer insanlara bol bol iyilik eden, iyi davranan kimseler artık ‘birr’in bizzat kendisi olurlar.

 

-Sosyal hayata yönelik olarak birr (ideal iyilik)

Birr, sosyal hayatın kurulması ve işlemesi konusunda son derece önemli bir ahlâk kuralıdır. İnsanlar arasındaki kaynaşmanın (ülfetin) yollarından biridir. Kişi başkalarına yardım ettikçe, onlara güzel davrandıkça; aralarında kavga, anlaşmazlık ve düşmanlık yerine, dostluk, barış ve ülfet olur.

Birr, sosyal hayata iki şekilde yansır. Birincisi; insanlara karşılıksız mal yardımında bulunmak, İkincisi ise; söz ve davranışlarla insanların iyilikleri ve mutlulukları, dirlik ve düzenliği için çalışmaktır.

Mü’minler, sevdikleri şeylerden Allah yolunda harcadıkça birr ahlâkını kazanırlar. “Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla birr’e (ideal iyiliğe) erişemezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir.” (Âli İmran 3/92)

Görüldüğü gibi birr ahlâkı, toplumda ekonomik ve sosyal düzeni zorlama olmaksızın sağlayıcı, insanlar arasındaki dostluğu ve barışı koruyucu, insanı en erdemli yapacak çok önemli bir ahlâktır.

Yardımlaşmanın ana hedefi de birr'i, iyilikleri, güzellikleri sosyal barışı yaygınlaştırmak, günah ve kötülükleri azaltmaktır. Allah (cc) bunu iman edenlere bir kulluk görevi olarak yüklüyor: "... Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydular diye birtakımlarına beslediğiniz kin, sakın ha sizi, haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın…” (Mâide 6/2) 

Buna benzer bir başka âyette ise şöyle buyuruluyor: "Ey iman edenler! Gizli görüşme yapacaksanız (bile), günah, düşmanlık ve Rasûl’e isyan hususunda gizli görüşme yapmayın da, bari iyilik (birr) ve takvâ üzre gizli görüşme yapın! Huzurunda toplanacağınız Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun!” (Mücadile 58/9)

Bununla birlikte mü'minler birr ahlâkını önce kendileri kuşanırlar, Kur'an'ın tanımladığı ve müjdelediği ebrârdan olurlar, sonra da başkalarına bunu örnek olarak ve anlatarak ulaştırılrlar. Toplumda birr ahlâkının yaygınlaşması için çaba gösterirler. Bu konuda hata yapan İsrailoğulları gibi davranmazlar. Çünkü onlar başkalarına birr’i tavsiye ederlerdi ama kendileri yapmazdı. (Bekara 2/44)

Peygamber (sav) buyuruyor ki: “Sıdk (doğruluk) insanı birr’e (Allah’ı razı edecek iyiliğe ) götürür., birr de mü’mini Cennete götürür. Kişi, doğruyu söyler ve doğruyu arar da Allah (cc) katında doğru sözlü diye kaydedilir. Yalan da kişiyi sınırı aşmaya götürür. Haddi aşmak da (kişiyi) ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda Allah katında yalancı diye kaydedilir” (Buhârî, Edeb/69 no: 6094. Müslim, Birr/29 (103-105) no: 6637-6639. Tirmizî, Birr/46 no: 1971. Muvatta. Kelâm/16. Ebû Dâvûd, Edeb/88 no: 4989)

 

-İyi olan mü'minlerin (ebrâr’ın) ödülü nedir?

Hatırlayalım Kur'an çok ihsan edenlere, ideal iyilik sahiplerine, hayırda yarışanlara, Allah'a itaatinde samimi olanlara "ebrar" diyor. Onlar için altlarından ırmaklar akar cennetlerin olduğunu, Allah’ın katında bulunan mükâfatların onlar için daha hayırlı olacağını müjdeliyor. Onlar, yani sürekli iyilik yapanlar, imanlarında ve davranışlarında doğru olanlar, sürekli güzel davranış gösterenler Cennet’te nimetler içerisinde olacaklar.

“İyiler (ebrâr) muhakkak cennette, kötüler de cehennemdedirler. Ceza gününde oraya girerler. Onlar (kâfirler) oradan bir daha da ayrılmazlar.” (İnfitar 82/13-16. Ayrıca bkz: Mutaffifin 83/22-24. Âli İmran 3/198)

„Ebrâr ise, kâfûr katılmış bir kadehten (cennet şarabı) içerler.“ (İnsan 76/5)

Hayır (sandıkları gibi değil!) iyilerin (ebrâr’ın) kitabı “İlliyyûn”dadır.“ (Mutaffifin 83/18) Onların amelleri değerli olduğu için, Allah (cc) onların kitaplarını da yükseltmiş, onları değerli kılmıştır.

 

-Sonsöz

Kur’an bize şöyle dua etmemizi tavsiye ediyor: “Rabbimiz! Biz, ‘Rabbimize iman edin’ diye imana davet eden bir davetçiyi işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz! Bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de ebrar ile (Allah’ı razı edecek iyilik sahipleriyle) birlikte öldür.” (Âli İmran 3/193)

Hüseyin K. Ece

11.04.2018

Zaandam