Evet her yapılan eninde sonunda karşılığını bulur. Er veya geç. Hiç kimsenin yaptığı kötülük yanına kâr kalmadığı gibi, hiç bir iyi davranış da boşa gitmez. “İyiliği yap da suya at, balık bilmezse Hâlık bilir” boşuna dememişler.

İnsanlar bilmeseler de bu böyledir.

Bu ilâhî yasa gereğidir. İlâhî adalet bunu böyle gerçekleştirir. 

Müslümanlar bu ilâhî yasanın dünyada ve Âhirette işlediğini kabul ederler. Kur’an bunu açık ifadelerle ortaya koymaktadır:

“Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah, onlara yaptıklarının karşılığını verir, asla kendilerine haksızlık yapılmaz.” (Ahkaf 46/19)

 “Ve Biz Kıyamet Günü dosdoğru tartan teraziler kurarız da, hiç bir

kişi en küçük haksızlığa uğratılmaz, hatta hardal tanesi ağırlığında bir şey olsa, onu dahi gündeme getiririz: Biz, hesap görücü olarak yeter de artarız bile...” (Enbiyâ 21/47. Bir benzeri: Lukman 31/16)

Kur’an, herkesin yaptıklarının kayıt altına alındığını, zamanı gelince bu kayıtların insana gösterileceğini, herkesin kendi yaptıklarını bu sicil defterlerinden açıkca görebileceğini haber veriyor.

“Sonunda tutulan kayıt (önlerine) konulur; bunun üzerine

suçluların orada gördüklerinden dolayı dehşetle irkildiklerini ve şöyle dediklerini görürsün: “Vay başımıza! Bu nasıl kayıtmış ki küçük büyük dememiş, hepsini bir bir sayıp dükmüş.”

Ve yapıp ettikleri her şeyi (kayda alınmış olarak) önlerinde bulurlar; zira senin Rabbin hiç kimseye haksızlık etmez.” (18 Kehf/49. Bir benzeri: İsrâ 17/13-14

Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir.  Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.” (99 Zilzâl/7-8)

İnsanın kendi kaydını/kitabını görmesinin anlamı, yaptıklarının karşılığını alması demektir.

Âyetlerde asıl işaret edilen şey ise, en küçük bir hayır veya en küçük bir şer Allah katında kaybolmayacak, her şeyin karşılığı mutlaka verilecek gerçeğidir. (Elmalılı, Tefsir, 9/374)

İman eden bir yürek hiç bir iyiliği küçük görmez. Hiç bir kötülüğe de ‘bundan bir şey olmaz’ demez. Yaptığı küçük hatalardan dolayı bile ürperir, yaptığı iyi davranışlardan dolayı ümitlenir.

Bazı kalpler küçük bir kötü/şer işden dolayı sızlar, üzülür, pişmanlık duyarlar. Bunlar iman eden mü’minlerin kalbidir.

Nice kalpler de vardır ki dağ gibi günah ve zulüm işler de kıpırdamaz, ürkmez, korkmaz, pişman olmaz. Bunlar da Allah yokmuş gibi yaşayanların, âhiretin olacağına inanmayanların kalbidir.

 

-Kendi yaptıklarımızın karşılığı

Kişilerin karşılaştığı ceza ve mükâfat genellikle kendi kazandığıdır.

Allah (cc) kimseye zulmetmez, herkesin hak ettiğini verir.

Söz gelimi, haksızlık yapanlar (zalimler) bazen beklenmedik bir belâya, ansızın gelen bir felakate uğrarlar. Onlar çoğu zaman bunun nereden geldiğini, sebebini anlamazlar. Başlarına gelen musibete kendileri veya onları tanıyanlar bir anlam veremezler.

Ortada can sıkıcı bir sonuç varsa o da kötülerin kendi kendilerine zulümleridir.

“Şurası kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez. Ne var ki, insanlar kendi kendilerine zulmedip duruyorlar.” (Yûnus 10/44)

Kimse kimseyi suçlamasın. İnsanın başına gelen, eline geçen, kavuştuğu sonuç; kandi kazandığıdır. Yaptıklarının sonucudur.

            Yani elinde imkanı olduğu halde temizlenmeyen, soğuk yerlerde tebdisiz duran, mikroplu yerlerde dolaşan büyük bir ihtimalle hasta olur. Kendi hatası veya tebdirsizliği yüzünden hasta olan, soğuk havayı suçlamaya kalkarsa bu mantıklı olmaz. Mikroplu yerlerde dolaşıp da hasta olduktan sonra mikroları suçlamak saçmalıktır.

            Birisi gidiyor bir başkasını ciddi anlamda rahatsız ediyor. Diyelim hakaret ediyor, dövüyor, ya da zarar veriyor, veyahut gasbediyor. Şimdi aklen böyle bir kimsenin rahat etmesi mümkün mü?

            Böyle bir zarara uğrayan kendisine zarar verene asla teşekkür etmez. Tam tersine eline fırsat geçerse büyük bir ihtimalle intikam almaya kalkışır. Ya da iş polise, mahkemeye gidebilir. Zarar veren, çalan, gasbeden... her neyse yaptığı kötülüklerin bedeli olarak az veya çok ceza alabilir. Böyle bir kimse başkalarını suçlasa da sonuç değişmez. 

Kur’an şöyle diyor: “Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.” (Şûrâ 42/30)

Kişi, gerek evrendeki fizik ve sosyal kanunları görmezden gelmesi, gerekse gereken tedbirlere baş vurmaması yüzünden zarara uğrayabilir. Hedefine ulaşamayabilir. Allah’ın yasalarına aykırı hareketleri dolaysıyla dünyada sıkıntı, acı ve felaketlerle karşılaşabilir.

Bütün bunlar insanın kendi kusuru veya hatası yüzündendir.

Buna rağmen Allah (cc) kullarının pek çok kusurunu bağışladığı gibi, hemen her hatalarından sonra da ceza vermiyor. Pek çok şeyi bağışlıyor.

“Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hesaba çekecek olsaydı yer üstünde hiçbir canlı mahluk bırakmazdı.” (Nahl 16/61)

“(Ey insanoğlu!) sana gelen her iyilik Allah'tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Ey Muhammed! Biz seni bütün insanlara bir elçi olarak gönderdik. Buna şahit olarak da Allah yeter.” (Nisâ 4/79)

Burada özellikle kendi özgür iradeleriyle İslâmı reddedip, nefislerine uyan ve alabildiğine günaha saplanmış kişilere işaret ediliyor. Böyle kimseler dünyada huzursuzluk, darlık ve felaketle; âhirette ise uygun karşılık olan azapla karşılaştıkları zaman kimseyi suçlayamazlar. Bütün bunlar kendi kazandıklarıdır.

Eğer insanlar iman eder ve hakkıyla şükrederlerse, Rablerinin razı olacağı işleri yaparlarsa Allah (cc) asla onlara ceza da vermez, musibet de vermez.

“Eğer şükreder ve iman ederseniz Allah size azap edip de ne yapsın? Zira Allah, şükredenlerin karşılığını her zaman veren ve her şeyi bilendir.” (Nisâ 4/147)

Ceza inadına inkârın ve cahilce nankörlüğün karşılığıdır. Yalnız buradaki ceza asla acı çektirmek, işkence etmek, gücü göstermek değil; bir uyarı ve uyarıya kulak asılmazsa uygun bir karşılıktır.

Çünkü Alemlerin rabbi Allah (cc) kullarına işkence etmek küçüklüğünden beridir. O, buna benzer uyarılarla insanları kötülüklerden uzak olmaya davet ediyor.

Çünkü O, hem kullarının kötülük işlemelerinden razı değildir, hem de onların ceza almasını istememektedir.

“Eğer inkâr ederseniz, şüphe yok ki Allah'ın size ihtiyacı yoktur. Bununla beraber kulları hesabına küfre razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin hesabınıza ona razı olur. Hiçbir günahkar da diğerinin günahını çekecek değildir. Sonra dönüşünüz, Rabbinizedir. O vakit, O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir. Çünkü O, bütün kalplerin özünü bilir.” (Zümer 39/7)

İnsanlar iman ederek ve şükrederek korunurlarsa, onlar Allah’ın rızası ve bağışlamasını kazanırlar.

Allah (cc) bunu kullarının kendi tercihleriyle yapmalarını istiyor. Zira kendi özgür iradesiyle iyi bir davranışta bulunan çok çok ödül kazanır.

Sonuç olarak ceza tombaladan çıkan bir şey değil, herkesin kendi eliyle kazandığıdır.

Şöyle denir: “Cehennemde ateş yoktur. Herkes ateşini dünyadan kendisi götürür”.

Yani herkes kendi cezasını kendi kazanır, herkes kendi sonunu kendi hazırlar. Yoksa Allah (cc) peşinen kimseyi cennetlik veya cehennemlik ilan etmez.

"Bize kesin olarak vahyolundu ki, azab şüphesiz (gerçeği) inkâr edip ona sırt çevirenleredir." (Tâhâ 20/48)

Peygamber (sav); “Bir kula isabet eden az veya çok felaketler ancak günah sebebiyledir. Allah ise günahların çoğunu bağışlıyor buyurdu veBaşınıza gelen musibetler kendi ellerinizin kazandıkları yüzündendir. Allah ise günahlarınızın çoğunu bağışlıyor” (Şûrâ 42/30) âyetini okudu. (Tirmizî, Tefsir/44 no: 3252)

Bir başka hadiste Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki kişinin ayağının sürçmesi, ayağını bir ağaç parçasının yırtması, damarının seğirmesi hep kendi günâhı yüzündendir. Allah ise günahlarınızın çoğunu bağışlıyor.” (İbni Ebi Hâtim’den, İbni Kesir, Muhtasar Tefsir 3/279)

Bazı kullar bazen kendi hataları olmayan musibetlerle, acılarla karşılaşabilirler. Bunun sebebi sabırları sınanmak, ruhen olgunlaşmanın önünü açmaktır. Allah (cc) bu gibi musibetleri, ya kullarının günahlarına keffaret sayar, ya da onlara daha fazla sevap verir. Bu da onlar için hayırlıdır.

"Andolsun sizi biraz korku, biraz açlık biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele." (Bekara 2/155)

Buradaki musibeti, kötülüklerin sebep olduğu felâket ve zorluklardan ayrı düşünmek gerekir. Zira birinde Allah’ın kullarını denemesi, birisinde ise hem kötü olanlara ceza, hem de kötülüklerin azaltılması söz konusudur.

 

-Dünyalık karşılıklar

Âyetlerden anlaşıldığına göre Allah (cc) bazı suçların cezasını -fert ve toplum olarak- bu dünyada iken vermiştir ve vermektedir. Nitekim tarihte pek çok kavmin peygamberi dinlemedikleri ve azgınlaştıkları için toptan cezalandırıldığını görüyoruz. Bu cezalandırmanın günümüzde de devam ettiğini söylemek durumdayız. Belki cezanın şekli değişmiş olabilir.

Çünkü bu Allah’ın yasasıdır (Sünnetullah’tır). Allah’ın yasasında bir değişklik yoktur. (34 Ahzab/62. 35 Fâtır/43) İyiler ödül alır, suçlular ceza alır. Herkes kendi eliyle kazandığını görür, karşılığını bulur, onunla karşılaşır.

Kişi ne için çalışırsa onu kazanır. Ne ekerse onu biçer.

Bazı karşılıkları ceza veya mükâfat olarak dünyada iken verilmesi; dünya dengesinin, huzurun ve barışın olması açısından gereklidir. Adaletin gereği de budur.

Diğer taraftan suçlular ceza almadıkları zaman azgınlaşırlar. İyilik yapanlar da bazen iyiliklerinin boşa gittiği endişesine kapılırlar. Onun için yapılan hayırların ve şerlerin daha dünyada iken bazı sonuçlarının görünmesi gerekir.

Nitekim bu gerçeği kendi hayatımızda ve çevremizde tecrübe edebiliriz. Nice güzel insanın huzur içinde yaşadığını, nice suçlu insanın da huzurluk, sıkıntı ve stres içinde yaşadığını görebiliriz.

Dünyalık cezadan maksat insan ve toplum huzurunu sağlanması, suçların en aza indirilmesi, can, mal, ırz, inanç emniyetinin temin edilmesidir.

“Şu bir gerçek ki, onlara o en büyük azabdan önce yakın azabdan (dünyada) da kısmen tattıracağız. Umulur ki (yol yakınken kötülükten) dönerler.” (Secde 32/21)

İfadelerden bunun bir uyarı olduğunu anlıyoruz. Dünyada iken pervasızca inkâr edip Hakka kafa tutan, alabildiğine günah işleyip haksızlık yapanlar Ahiretin ödüllerinden mahrum edilecekler. Ancak akıllarına başlarına alsınlar, yol yakınken hatalarından dönsünler diye Allah (cc) daha dünyada iken İslâmın getirdiği güzelliklerden, mutluluklardan, güven ve barıştan onları mahrum eder.

Çünkü onlar bunu yanlış tercihleriyle hak ederler. Bu onlar için acı bir azaptır. Hidayetten, rahmetten, İslâmın getirdiği saadetten, hak ölçülerden mahrum kalmak...

Bunlardan daha büyük kayıp olamaz, anlayanlar için.

“Umulur ki (yol yakınken kötülükten) dönerler.” Belki fıtratları uyanır, belki akılları başlarına gelir, belki gerçeği görürler.

Kötülük yapanların, Allah’ın davetine ve gönderdiği hükümlerden yüz çevirenleri, hatta onlara mücadele edenleri dünyadaki crzalarından biri de şu olamaz mı?

“Allah, şöyle dedi: “Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Eğer tarafımdan size bir yol gösterici (kitap) gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne (dünyada) sapar ne de (ahirette) sıkıntı çeker.”

“Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.” (Tâhâ 20/123-124)

Dar bir geçim, sıkıntılı bir hayat, mutsuz bir yaşam… Doymayan bir nefis, açgözlülük, cimrilik , hırs ve tamah… Bitmeyen arzular, tatmin edilemeyen nefslser, kanaat bilmeyen tutumlar, aç kalan yürekler…

Allah’ın Zikrinden yüz çevirenlerin, Allah’ın koyduğu ölçülere itibar etmeyenlerin, nefislerinin hevâsına (yanlış görüşlerine) uyanların, şeytanın adımlarını izleyenlerin bu  dünyada elde edeceği bunlar ve daha ötesidir. Âhiretteki hesap ise daha başkadır.

Bir de bunun tersi var: “Tayyibe”; hoş, tatlı, tatmin edici, göz aydınlığı bir yaşam, yani mutlu bir hayat: “Erkek veya kadın, mü’min olarak kim iyi (sâlih) amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.” (Nahl 16/96-97)

Karşılaştıkları mahrumiyetin, azabın ve huzursuzluğun kendi yanlışlarından kaynaklandığı anlarlar.

“Her kim ki, hemen ‘şimdi ve burada’nın geçici hazlarını tercih ederse, Biz de onun payını orada hızlandırır, dilediğimiz kimseye istediğimiz kadar veririz; ne ki sonunda ona cehennemi tahsis ederiz (de), o oraya kınanmış ve gözden çıkarılmış biri olarak atılır.

Ve her kim de âhireti hayatını tercih eder, (karşılığını Allah’tan alacağına) inanarak orası için göstermesi gereken çabayı gösterirse, işte onların bu çabası karşılığını bulur.” (İsrâ 17/18-19. Bir benzeri: Hûd 11/15)

Kim geçici dünya hayatının hazlarını, zevklerini isterse ve onun için çaba sarfederse, karşılığını dünyalık olarak alır.

Kim de âhiretteki sonsuz mutluluk ve nimetler için çaba harcarsa, o da ona kavuşur.

            Her iki grup da haksızlığa uğratılmaksızın, her ne için çalışırlarsa onu kazanırlar.

 

            -Âhiretteki karşılıklar

Âhirette de herkes hak ettiğini, yani bu dünyada kendi eliyle kazandığını alır.

“O gün kimseye, hiç mi hiç zulmedilmez. Size ancak işlemekte olduğunuz şeylerin karşılığı verilir.” (Yâsîn 36/54. Bir benzeri: Bekara 2/272)

Kur’an özellikle iman ettikten sonra sâlih amel işleyen kimselere

verilecek ödüllere vurgu yapıyor. Bu ödüller hem dünyada hem de âhirette verilecek. İyi davranışta bulunanlar, bir anlamda insana ve topluma fayda verecek işleri yapanlar, Allah’ın seveceği davranışlarda bulunanlar; bunun karşılığını daha dünyada iken alırlar.

Öldükten sonraki ödülün ise ucu bucağı yoktur.

“Sizin yanınızdaki (dünya malı) tükenir, Allah katındakiler ise bakidir. Elbette sabırlı davrananlara yapmakta olduklarının en güzeliyle mükâfatlarını vereceğiz.” (Nahl 16/96)

“İman eden ve sâlih amel işleyenlere gelince: (Allah) onlara ödüllerini tam olarak verecektir... ” (Âli İmran 3/57)

“... neticede (Allah) onlara karşılıklarını onlara tam olarak ödeyecek, üstelik kendisinden bir bağış olarak fazlasını da lutfedecektir: zira O tarifsiz bir bağışlayıcıdır, şükre hadsiz hesapsız karşılık verendir.” (Fâtır 35/29-30)

“Hepinizin dönüşü O’nadır; (bu) Allah’ın gerçekleşmesi kaçınılmaz vaadidir. Çünkü O, insanı yaratmaya başladıktan sonra onun yaratılışını sürdürüyor ki; iman edip de o imanla uyumlu iyilik yapanları, hak ettiklerinden fazlasıyla ödüllendirsin...” (Yûnus 10/4)

“(İşte bu ceza), Allah her bir cana kendi kazandığının karşılığını verdiği içindir; elbette hesabı (böylesine) seri gören sadece Allah’tır.” (İbrahim 14/51. Bir benzeri: Câsiye 45/14)

 

Hüseyin K. Ece

02.07.2018

Zaandam