Kur’an’da günahları terketmek, günahtan dolayı bağışlanma istemekle ilgili dört tane kavram kullanılıyor. Bunlar; nedâmet, tevbe, inabe ve istiğfardır.

-        Nedâmet, pişman olmayı, yapılan hatanın farkında olmayı ifade eder.

 

Bunun fail ismi olan ‘nâdim’ beş âyette, nedâmet (pişmanlık) şeklinde  iki âyette geçiyor . (Mü’minun, 26/ 40, Şuara , 42/157, Hucurat 49/6. Yunus, 10/54. Sebe’, 34/33. Maide, 5/31, 52)

-         ‘İnâbe’, kelimesi de ‘tevbe’ kelimesine yakın bir anlam taşır.  İnâbe Allah’a  içtenlikle

yönelme, münîb de Allaha yürekten, samimiyetle yönelen kimse demektir.

İnâbe, Kur’an’da fiil ve özne olarak onsekiz âyette geçiyor. Bunlardan  onbir tanesinde  fiil formunda,  yedi âyette de münîb (Allah’a yönelen) şeklinde yer alıyor.

Kur’an mü’minlere şöyle demelerini tavsiye ediyor:

“... Ey Rabbimiz! Yalnız Sana güvendik, yalnız Sana yöneldik, zira bütün yollar Sana çıkar.”  (Mümtahine, 60/4. Bir benzeri; Şûra, 42/10)

Tağutlara (uydurma tanrılara) kulluk yapmaktan kaçınıp Allah’a yönelenlere müjdeler olsun. (Zümer, 39/17)

Allah (cc) mü’minlere hem Allah’a  yönelmelerini (Zümer, 39/54), hem de kendisine yönelenlerin yolunu izlemelerini emrediyor. (Lukman, 31/15)

Kur’an, yerin ve göğün düzenini hatırlattıktan sonra, bu gibi âyetlerde Allah’a yönelenler için ibretler olduğunu açıklıyor. (Sebe’, 34/9. Bir benzeri; Mü’min, 40/13. Kaf, 50/8)

            Allah (cc) kendisine içten, samimiyetle yönelenleri doğru yola iletir. (Şûra, 42/13. Ra’d, 13/27. Kaf, 50/33)

 Kur’an,  Hz. Davud hakkında şöyle diyor:

“... Derken Davud, bizim kendisini sınadığımızı farketti, hemen Rabbinden af diledi ve baş eğip iki büklüm bir halde tevbe ederek rabbine yöneldi.” (Sad, 38/24) 

Burada Davud’un (as) tevbe edip Rabbine yöneldiği konu, kendisine davalı olarak gelen kimseler hakkında acele karar vermesi olabilir. Eğer bu bir hata ise, hatadan pişmanlık duyup Allah’a af ve mağfiret için yönelme ‘inâbedir.’

-        İstiğfar kelimesinin aslı olan ‘ğafera’ filiili türevleriyle  birlikte,   Kur’an’da

ikiyüzotuzdört yerde geçmektedir. Bunlardan yetmişiki tanesinde er-Rahim ismiyle, diğerlerinin de çoğunlukla Allah’ın affedici, çok bağışlayıcı, yumuşak davranıcı, çok seven oluşunu ifade eden sıfatlarla gelmesi dikkat çekicidir.

 Allah (cc) mü’minlere istiğfar etmelerini emrediyor:

“... Şimdi Allah’tan mağfiret dileyin: İyi bilin ki Allah, tarifsiz bir bağışlayıcı, eşsiz bir merhamet kaynağıdır.”  (Müzemmil, 73/20. Bir benzeri; Fussilet, 41/6)

“Rabbinizden bağışlanma dileyin, doğrusu O çok bağışlayandır (Ğafûr’dur)” (Nuh, 71/10)

İstiğfar, söz ve fiille Allah’tan bağışlanma (mağfiret) dilemedir.  (R. Isfehani, el-Müfredat, s: 543)

-        Tevbe kelimesi Kur’an’da, fiil, masdar, tekil ve çoğul olarak seksensekiz yerde

geçmektedir.

Mü’min, kendisine haram veya mekruh olarak yasaklanan bir fiili yaptığı, ya da emredilen bir şeyi yerine getirmediği zaman , öncelikle bunun bir hata olduğunu anlamalıdır. Bu hatasından/günahından dolayı pişman olmalı  (nedâmet duymalı).  En azından kendi kendine bunun bir günah, Allah’a karşı saygısızlık olduğunu itiraf etmeli. Günahtan duyulan pişmanlık tevbe gibidir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1, 376, 423, 433) Arkasından hemen tevbe etmeli, yaptığı hatanın bağışlanmasını Allah’tan dilemelidir. Bu aynı zamanda ‘istiğfar’dır. Yani Allah’tan bağışlanma dilemedi. Günahların bağışlanması istenirken yapılacak iş, bütün bir benlikle, yürekten bir titreme ile, Allah’tan korkarak ve O’ndan umarak, samimiyetle O’na yönelmedir. Bu da inâbedir. İstiğfar bir açıdan nedâmeti, tevbeyi ve inâbeyi kapsar. Bir açıdan ise tevbeyi tamamlayan duadır. Tevbe, günahtan vazgeçme, onları terk, istiğfar ise onların affını istemektir.

İstiğfar tevbe ile birlikte yapıldığı gibi, bir günaha bağlı olmadan da yapılabilir. Zira böyle bir istiğfar Allah’a saygı, O’nu anmak ve insan olarak kendi kusurunu, eksikliğini ve acizliğini bilmektir. Hadislerde geçtiği gibi hiç bir kul Allah’ın O’nun övdüğü gibi övemez (Müslim, 1/352),  hiç bir kul Allah’a O’nun layık olduğu kadar ibadet edemez. Bunun farkında olan mü’min her zaman istiğfar eder. Nitekim Peygamber (sav) günahsız olduğu halde her gün defalarca istiğfar ederdi. “Kalbimin üzerini unutkanlık (sıkıntı-gaflet) kaplar da bunun için günde yetmiş defa istiğfar ederim.” (Müslim, Zikir /12, no: 2702. Ebu Davud, Salat/İstiğfar, no: 1515. İbni Mace, Edeb/57, no: 3816-3817)

 

-        Tevbe  ne demektir

Tevbe;  günahtan veya hatadan geri dönmek, onları terketmek demektir. Bir başka deyişle, günah

işlemekten vazgeçmek,  itaat etmeye yönelmektir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 2/244)

Bu, özür dilemenin bütün yönlerini kapsar. Zira özür dilemekte üç önemli  unsur vardır.  Özür

dileyen, “ben yapmadım” diyebilir. Ya da “şu şu sebepten dolayı yaptım” diyebilir. Ya da “ Evet, hata yaptım/günah işledim, ama onu temamen terkediyorum” der. 

İşte bu sonuncusu tevbedir.

Din dilinde tevbe; günahı çirkin görerek onu terketmek,  bundan dolayı  pişmanlık duymak, tekrar

günaha dönmemeye azmetmek, mümkün olduğu kadar ibadeti çoğaltarak Allah’a dönmek demektir.

Bu dört şart bir araya geldiği zaman tevbe gerçeşleşir. (R. Isfehânî,  el-Müfredât, s: 101)

‘Tevbe’, kula nisbet edildiği zaman, geçici olan günah halini terkedip  düzgün hale (salah haline)

dönmek, Allah’a nisbet edildiği zaman ise, geçici olan gazap (kızgınlık) halinden asıl olan rahmet ve

af (bağışlama) haline dönmek demektir.  

Kul hata ettikten, dinen günah kazandırıcı bir şey yaptıktan sonra pişman olur, hatasını anlar ve  Rabbine döner, O’ndan bağışlanma diler. Allah (cc) onun bu şekilde kendisine dönmesini kabul eder.  

‘Tâib’, tev­be eden demektir. Tevvâb, tevbeleri çok çok kabul eden anlamındadır. Allah’ın isimlerinden biri ‘et-Tevvâb’dır.

Kur’an’da tevbe fiili insanlar için kullanıldığı zaman tek başına, Allah  (cc) için kullanıldığı zaman ‘ala’ edatı ile kullanılmaktadır. Böylece ‘Allah kuluna tevbe etme gücü verdi, kul da tevbe etti’ anlamı ortaya çıkar.

Şu âyette aynı anlamı bulmak mümkün: “… Sonra Allah tevbe etsinler diye onları tevbe etmeye muvaffak (başarılı) kıldı…”  (Tevbe, 9/118)

Tevbe, kulun isyandan itaata, farzları yerine getirmeye, haramları terke dönmesi, emredileni yaparak, yasaklananı terkederek Allah’a bir yönelmesidir.

Tevbe, yalnızca yapılan bir hatadan pişmanlık duyup, Allah’tan af dileme değil, aynı zamanda sürekli dua ve istiğfar ederek temizlenme gayretidir. Allah’a müracaat ve O’na dönme edebidir. Bu bakımdan Kur’an mü’minlere ‘hep beraber tevbe edin’ (24/Nur, 31) diyerek, bu yönelişi haber veriyor.

Bir hatadan veya bir günahtan vazgeçme, pişman olma anlamında tevbe çok önemli olmakla beraber asıl önemli olan kulun yerine getirmediği dinî emirlerden dolayı yaptığı tevbedir. Çünkü insanın kalbinin ve bedeninin bir takım görevleri vardır. Allah (cc) insana o görevleri yerine getirmesini emretmiştir. Ancak insanlar ya cahilliklerinden, ya sapıklıktan, ya da hakka karşı inatçı olmalarından dolayı bu emirleri yerine getirmezler. Tevbenin büyüğü, bu türlü inatçılığı ve gafleti terkedip Allah’a itaat etmeye dönmedir.

Müslüman yapması gerektiği halde yapmadığı veya gereği gibi yerine getirmeyip kusurlu ve eksik şekilde yerine getirdiği hususlardan ve ihmalden de tevbe ve istiğfar etmelidir. Daha iyi (muhsin) ve daha takvalı (müttakî) olamamaktan, sâlih amel yarışında en ön sıralarda yer alamamaktan, canlı Kur'an olamamaktan dolayı da tevbe etmeli, mağfiret istemelidir.

Tevbe, günahların kötülüğünü anlayıp Allah'a yönelmek, bağışlanma dilemektir. Tevbe, işlenilen günah sebe­biyle uğratılacak azaptan kurtuluş vesilesidir; tevbe bir müjdedir: Allah bu şekilde tevbe edenleri övüyor. (Tevbe, 9/112)

 

-        Tevbe etmek Allah’ın emridir

“Allah’tan mağfiret/bağışlanma dile (istiğfâr et); Gerçekten Allah, Ğafûrdur/çok bağış­

layıcıdır, Rahîmdir/ziyadesiyle merhamet edendir.” (Nisâ, 4/106. Bir benzeri; Nur, 24/31)

 “Hiç şüphesiz Allah, çok tevbe edenleri ve çok temizlenenleri sever.” (Bekara, 2/222)

 “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, Ğafûr Rahîm’dir/çok ba­ğışlayan, çok merhamet edendir. Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O’na teslim olun; sonra size yardım edilmez.” (Zümer, 39/53-54)

 “Ve Rabbinizden mağfiret/bağışlanma dileyin (istiğfâr edin), sonra O’na tevbe edin...” (Hûd, 11/3)

 

-        Tevbe etmeyenler zalimdir

Tevbe, kurtuluş umuduyla Allah’a yönelmek, kurtuluş ümit etmektir. Tevbe etmemek ise zâlim olmak, nefse zulmetmektir. Tevbe etmemek, imandan son­ra fısktır, Allah’ın yolundan ayrılmaktır.

“... İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.” (Hucurât, 49/11)

Tevbe, insanın kendine zulmetme­sinden sonra, durumunu fark edip o hatadan vazgeçmesi, kurtulması, yani kendisini düzeltmesinin adıdır.

“Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak ki Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.” (Mâide, 5/39)

 Kim Allah’ın emrine karşı gelirse o kendi nefsine karşı zulüm işlemiş, zalim olmuş olur. Nitekim Adem ile eşi cennnete işledikleri hata sebebiyle şöyle dua ettiler.

“(Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.” (A’raf, 7/23)

Böyle kimseler buna rağmen tevbe etmezlerse, günahlarının bağışlanmasını istemezlerse, zalim olarak kalmaya devam ederler.

 

-        Allah tevbeleri çok kabul edendir

“Bu Kitap mutlak galip, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azabı çetin, lütuf sahibi Allah tarafından indirilmiştir.” (Mü’min, 40/2)

Onbir ayette Allah’ın et-Tevvab-tevbeleri çok kabul eden olduğu vurgulanıyor. Bunların dokuz tanesinin Rahim ismiyle gelmesi de dikkat çekici. Bu O’nun çok merhametli oluşundan dolayı kullarının pişmanlıklarına değer verdiğini, özürlerini dikkate aldığını, bağışlanma isteklerini kabul ettiğini haber vermektedir. Kullarına her zaman rahmetiyle muamele eden Allah’ cc) şüphesiz ki onların af istemelerini karşılıksız bırakmaz.

Ancak, tevbe edenler, kendilerini düzeltenler ve (tebliğ edilen) hakikati duyuranlar bunun dışındadır: Onların tevbesini kabul edeceğim; zira yalnız Benim tevbeleri kabul eden, rahmet dağıtan.” (Bekara, 2/160, ayrıca bak. Bekara, 2/37, 54, 128. Nisa, 4/16, 64. Tevbe, 9/104, 118. Hucurat, 49/12)

Kur’an ayrıca Allah’ın bağışlayıcı (Ğâfir), çok bağışlayıcı (Ğafûr), hatta çok çok bağışlayıcı (Ğaffâr) olduğunu da vurguluyor. İki ayette Ğâfir, doksanbir ayette Ğafûr, altı ayette Ğaffâr olduğunu söylüyor.

 “Ancak, tevbe ve iman edip sâlih amel işleyenler başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. Kim tevbe edip sâlih amel işlerse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.” (Furkan, 25/70-71)

Tevbe, sadece Allah’a yapılır; tevbeleri kabul edip bağışlayabilecek ancak Allah’tır. Tevbe, hıristiyanlıkta olduğu gibi, bir din büyüğünün karşısında günahları itiraf edip günah çıkartmaya benzemez . Üstadların veya din büyüğü sayılanların yanına gidip onların önünde “tevbe verme”, onun da “tevbe alma” diye yapılan uygulamanın Kur’an ve sünnette yeri olmadığı açıktır. Tevbeleri alan da, kabul edecek olan da sadece Allah'tır.

“…Günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki!?” (Âl-i İmran, 3/135)  

“Kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri ba­ğışlayan ve yaptıklarınızı bilen O’dur (sadece Allah’dır).” (Şûrâ, 42/25)

Tevbede asıl olan, tevbenin direkt olarak Allah’a, aracısız olarak yapılması, içten gelen bir nedametle, O’na yönelerek hatadan dönüş sözü verilmesidir.

 

-        Allah tevbe edenleri bağışlar

Allah (cc)ın bağışlaması, af ve mağfireti bol olduğu için, şirk dışında bütün günahları istediği kimseler için affedebileceğini beyan ediyor.

“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.” (Nisa, 4/48)

Bilindiği gibi İslâma iman etmek kendinden önceki bütün hataları siler. Allah’a şirk koşan müşrikler, yeniden iman ederlerse geçmiş günahları bağışlanır.

Rabbimiz, mu’minlere tevbe ve af konusunda genişlik veriyor.  “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar.” (Zümer, 39/53)

Bu bağışlamanın şartı da şüphesiz ki tevbedir, günahtan vaz geçmektir, hatada ısrar etmemektir. Zaten takva sahibi mü’minler, bir hayasızlık yaptıkları (günah işledikleri) zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen tevbe ederler, günahta bile bile ısrarcı olmazlar.

“Onlar, fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlayıp anarlar ve günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler/günahlarının bağışlanma­sını dilerler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki!? Onlar, yaptıkları kötü­lüklerde bile bile ısrar etmezler.” (Âl-i İmran, 3/135)

 

-        Kabul edilebilecek tevbe

İslâma göre günahsız olanlar yalnızca peygamberlerdir. Günahsız toplum ve kişi düşünülemez. Çünkü kişi ‘beşer’ olması dolayısıyla her an nefsinin isteklerine ve şeytana aldanabilir. Önemli olan, günahı işledikten sonra, günahta ısrar etmemek, günahı savunmamak ve hemen vaz geçmektir.

Tevbenin kabul edilebilir olması için samimiyetle, pişmanlıkla, bir daha geri dönmeme niyetiyle olmalı. Kur’an buna ‘nâsuh’ tevbesi demektedir.

“Ey iman edenler ! Allah’a nâsuh (kesin) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah, sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar…” (Tahrim, 66/8)

‘Nâsuh’, sözlükte, bir söküğü dikme, halis ve saf olma anlamlarına gelir. Buradan hareketle ‘nâsuh tevbe’, samimi, temiz ve insanın günah işleyerek zedelediği dini hayatını etkili bir biçimde tamir edecek ibadettir denilebilir.

Kur’an, mü’minlere sürekli tevbe etmelerini, Allah’a istiğfarda bulunmalarını, O’nun karşısında boyun bükmelerini söylüyor. Böyle kimseler, inkârcılar gibi değillerdir. Tevbe edenler aynı zamanda günahın zararını, tevbenin faziletini bilen insanlardır. (39/Zümer, 9)

Buna göre tevbenin kabulündeki ilk şart o tevbenin ‘nâsuh’ olmasıdır. Nasuh tevbe içtendir, samimidir, saf ve arı durudur. Onda ne gösteriş vardır, ne de ümitsizlik. 

“Allah’ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez

elden tevbe edenlerin tevbesidir; işte Allah bunların tevbesini kabul eder; Allah her şeyi bilendir, hik­met sahibidir. Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca ‘ben şimdi tevbe ettim’ diyen ve kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azab hazırladık.” (Nisâ, 4/17-18)

 

-        Tevbe önemli bir ibadet ve zikirdir

Allah (cc) kullarına tevbe etmelerini, hatalarından vazgeçmelerini, bir günaha düşerlerse, yalnızca kendisinden bağışlanma istemelerini emrediyor. (bak. 11/Hûd, 1-3, 47, 52. 39/Zümer, 53-55. 24/Nûr, 8. 9/Tevbe, 117-118. 15. v.d.)

Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor:  

“Ey insanlar, Allah’a tevbe edin! Muhakkak ki ben (de en azından) günde yüz defa tevbe ederim.” (Müslim, Zikir ve Dua/12, Hadis no: 2702. İbni Mace, Edeb/57, no: 3816)

İslâma göre ‘tevbe’ başlı başına bir ibadettir. Bu ibadette hem günah ve hatalardan vaz geçme, hem kulluk görevini yeniden yerine getirmeye dönüş, hem de Allah’a yakınlaşma ve zikir vardır.

Bir inkârcı müslüman olduğu zaman, bir müşrik şirki terkedip İslâmın iman ilkelerini kabul ettiği zaman tevbe etmiş sayılır. Onların tevbeleri iman etmeleridir. Demek ki tevbe ya inkârdan, ya günahtan, ya da Allah’ın emrini yerine getirememekten dolayı yapılır.

Müslüman, günahından ihlaslı bir şekilde tevbe ederse bu tevbesi kabul edilebilir. Bu kabul edilmenin anlamı, günahın verdiği zarardan kurtulmaktır. Kişi tekrar işlediği eski günaha dönmezse, o günahın dünyalık ve Ahiretteki zararından kurtulması ümit edilir.

Tevbenin zıddı inat, kibir ve hatada bile bile ısrardır; bunlar da şeytanın ve şeytan karakterindeki insanların özellikleridir. Âdem'le şeytanın farkı tevbede ortaya çıkmaktadır. O yüzden Âdem gibi olmak, yani adam olmak, şeytanlaşmamak için, bir hata yap­mış olsak hemen tevbe çeşmesiyle arınmamız temel şarttır. Bilindiği gibi, Allah’ın secde emrini dinlemeyen İblis, yaptığı hatayı savundu, isyanından dolayı pişman olmadı, tevbe etmedi. Bu yüzden de ebediyyen kovulmuşlardan oldu. Günahta ısrar ve kibirlenmek tevbenin önünde engeldir. Hz. Âdem (a.s.) ve eşi ise, işledikleri günah­tan dolayı pişman oldular, Allah’a tevbe ettiler ve tevbeleri kabul edildi.  (Bakara, 2/37)

Tevbenin bir başlangıcı bir de sonu vardır. Tevbenin başlangıcı, dosdoğru bir yol (sırat-ı müstakîm) üzerinde Allah’a dönüştür. Bu doğru yolu insanlar için O koydu. Kullar bu yolda yürüyerek O’nun rızasına ulaşırlar. (En’am, 6/153. Şûra, 42/52-53)

Tevbenin sonu ise ahirette Allah’a dönüş ve O’nun kendisini Cennete ulaştıracak yola giriştir. Kim dünyada tevbe ile Rabbine dönerse; Ahirette de sevabını (karşılığını) almak üzere yine O’na döner. (Furkan, 25/71)

Allah (cc), tevbe eden, iman eden ve iyi işler yapanlara daha büyük iyilikler verir. (Furkan, 25/70) Allah tevbe edenleri övmektedir. (Tahrim, 66/5) Allah (cc) kullarını terketmez, onlar sırf tevbe etsinler diye onları bazı şeylerle dener. (Tevbe, 9/126)

 

-        Son Söz

Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Hasenât/iyilikler, seyyiâtı/kötülükleri, günahları giderir; bu öğüt almak isteyenlere (gü­zel bir) hatırlatmadır.” (Hûd, 11/114)

Peygamber (sav) şöyle buyuruyor:

“Âdemoğlunun hepsi hata edici, günah işleyicidir. Ancak, hata işleyenlerin en  hayırlısı, tevbe edip Allah’tan affını dileyendir.” (Tirmizî, Kıyâmet 50, no: 2501. İbni Mâce, Zühd 30, no: 4251)

 Hüseyin K. Ece