a-Münker Nedir?

‘Nekr’, kökünden türemiş bir kavramdır. ‘Nekr’ sözlükte, tanımamak, tanınmazlığa itmek demektir.

 

Bunun da aslı, kalbin tasavvur edemediği (anlamadığı, hayal edemediği) şeyi reddetmesidir. Dil ile bir şeyi inkâr etmektir ki, bunun anlamı kalbiyle o şeyi reddetmek demektir.

Yahut ta kalb ile bir şeyin özelliği bilinir ama dil ile inkâr edilir, bilinmemezlikten gelinir.

Buna yalancılık ta denilir.

“Onlar, Allah’ın ni’metini bilmektedirler. Sonra da o nimetlere münkir olmaktadırlar (inkâr etmektedirler); onların çoğu küfre sapanlardır.” (16 Nahl/83) âyetinde bu anlamdadır.

‘Münker’, tanınmayan, inkâr edilen, çirkin, akla uymayan, reddedilen şey demektir. İslâm literatüründe ‘münker’, iyi ve güzel olan şeyleri görmemezlikten gelme, tanımama tutumudur. Din dilinde bazı hareketlerin ‘münker’ diye nitelendirilmesi, onların din tarafından tanınmaması, kabul edilmemesi demektir.

Münker, sağlam aklın çirkin dediği, güzel olup olmadığı konusunda şüphe duyduğu fiillerdir. Daha kısa bir tanımla şöyle söylenebilir: İslâmın ve akl-ı selimin (sağlam aklın)  hoş görmediği şeydir.

Aynı kökten gelen inkâr, ‘irfan’ın (bilme’nin, tanıma’nın) zıddıdır. Münkerin karşıtı ise ‘ma’ruf’tur.  ‘Ma’ruf’ nasıl ki, sağlam (selim) aklın ve şeriatın (İslâmın) güzel saydığı şey ise, ‘münker’ de tam bunun tersidir. Münkeri, sağlam akıl ve din hoş görmerz. Bu açıdan, İslâmın haram ve mekruh dediği bütün hükümler münker kapsamına girmektedir.

Kur’an’da münker olan davranışların ve fiillerin daha kötülerini belirtmek için de ‘fahşâ’ kelimesi kullanılır.

Münker, aynı zamanda hadislerde adı geçen bir meleğin adıdır. Ölü mezara konulduğu zaman iki melek gelir ve ölüye diniyle ilgili sorular sorar. (Müslim, Cennet/70, Hadis no: 2870. Buharí, Cenaiz/68 ve 87. Nesâí, Cenaiz/110.)

Bir başka hadiste ise, ölü kabre konulduğu zaman adları ‘Münker ve Nekir’ denilen iki melek gelip ona diniyle ilgili sorular soracaktır. (Tirmizí, Cenaiz/70, Hadis no: 1071.)

Bunlara ‘Münker ve Nekir’ denilmesinin sebebi, ikisinin de bilmediğimiz, tanımadığımız bir şekilde olmaları sebebiyledir. (Allahü a’lem)

Allah, Kur’an’da kâfirler hakkında ‘münkirler’ sözünü kullanıyor. Kâfirler, Peygamberleri ve onlarla gelen vahyi tanımamazlıktan gelip inkâr edenlerdir. Gelen vahyin ve âyetlerin Allah’a ait olduğunu tanımak istememektedirler. (23 Mü’minûn/69)

 

b-Din, Münkerleri Hoş Görmez:

Münker olan fiilleri ve işleri ne Din hoş görmektedir, ne de iyi düşünebilen bir akıl. Münkerleri, sağlam bir kamu vicdanı da hoş görmez. İnsanlara şer kazandıran, onları günaha sürükleyen her davranış bir münkerdir.

Bir toplumun sağlıklı ve mutlu olmasının ölçüsü ma’rufların fazla, münkerlerin az olmasıdır. Ma’ruf üzerinde olan toplumlar ‘hayr’dadırlar. Münkerleri işlemeye devam eden kişiler ve toplumlar da ‘şer’dedirler.

Kişi ‘münker’e karşı devamlı dikkatli olmalıdır. Bir insan münkeri işlemeye devam ederse, onu bir kural, terkedilmesi zor bir adet haline getirir. İnsan, şeytanın aldatmalarıyla yüzyüze geldiği için, her an ‘münker’e sapabilir. Bu bakımdan insanın, devamlı ‘ma’ruf’ işlerle meşgul olması kendisini hayra ulaştırı. Toplumda diri bir şuurla münkerlerle mücadele eden kimselerin olması gerekir.

Kur’an, “Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o size hep münkeri emreder” diyor. (24 Nûr/21)

Müslümanlar için münkerden en iyi sakınmanın yollarından biri namaz kılmaktır. “...Çünkü namaz münker’den ve fahşâ’dan alıkor”. (29 Ankebût/45)

Münkerle mücadele İslâmın önemli emirlerinden birisidir. Mü’min olan kimseler devamlı iyiliği (ma’rufu) emreder, kötülükten (münkerden) sakındırırlar. (3 Âli İmran/104, 110, 114. 9 Tevbe/71. 22 Hacc/41)

Şu âyette Allah (cc) mü’minleri her türlü münkerden sakındırıyor:

“Şüphe yok ki Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara infak etmeyi emreder, fahşâdan (çirkin utanmazlıklardan), münker ve zorbalıktan sizi sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz.” (16 Nahl/90)

Münkerden alıkoymak, toplumda İslâmí ahlâkın kökleşmesi, insanların güzelliklere kavuşması ve çirkinlikleri terketmesi, kötülüklerin azalması için son derece önemlidir. Bir toplumda münker işlemek adet (bir anlamda örf) haline gelmişse, o toplum artık sağlıklı düşünemiyor, hasta demektir.

Bundan dolayı müslümanlardan bir cemaat, en güzel yöntemleri kullanarak münker olan işlerle mücadele etmelidir.

 

c-Nehy-i Ani’l-Münker:

Bu kavramı ‘kötülük’ten sakındırmak’ diye çevirmek mümkündür.

‘İyiliğe-ma’ruf’a teşvik etmek’, ‘kötülükten-münkerden sakındırmak’ İslâmın en önemli emirlerindendir. Bunların her ikisi de genellikle yanyana anılırlar ve birbirleriyle yakından ilgilidirler.

Bir kişinin veya bir toplumun hayatında kötü-münker diye nitelenen şeylerin azaltılması ve onların yerine iyi-ma’ruf diye nitelenen şeylerin yerleştirilmesi için çaba harcamak beraber düşünülür.

Pek çok Kur’an âyetinde müslümanlara ‘emr-i bi’l ma’ruf-nehy-i ani’l münker’ yapmaları emredilmektedir. Peygamber (sav) de pek hadiste bunun önemini vurgulamakta, bu görevi yapanların büyük sevaba kavuşacaklarını, terkedenlerin ise büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalacaklarını haber vermektedir.

Bir hadiste şöyle buyuruluyor:

“Allah’ın emir ve yasaklarını uygulayan, ama (bir takım kimselere karşı) yağcılık yaparak gevşeklik gösteren kimse ile, yasakları işleyen kişilerin durumları, bir gemiye binip kura çekerek, geminin alt ve üst katlarına yerleşen yolculara benzer.

Öyle ki, alt katta oturanlar, su ihtiyaçlarını gidermek için üst kattakileri rahatsız etmek zorunda kalıyorlar. Alt kattakiler (bu duruma son vermek için) ellerine balta alarak geminin dibini delmeye başlasalar, üsttekiler hemen gelip;

‘Yahu siz ne yapıyorsunuz? Dediklerinde, alttakiler:

‘Su ihtiyacımızı görürken siz rahatsız ediyorduk, sizi rahatsız etmeden geminin altını delip buradan su almak istiyoruz’ deseler ve üsttekiler onların bu işine engel olsalar, hem kendileri hem de onları kurtarmış olurlar.

Eğer yaptıkları işde onları serbest bıraksalar, hem onlar hem de kendileri mahvolurlar.” (nak. Kütüb-ü Sitte, 2/386)

Kur’an şöyle buyuruyor:

“Sizden öyle bir topluluk bulunsun ki, (onlar) insanları hayra davet etsinler, ma’rufu (iyiliği) emretsinler, münker’den vazgeçirmeye çalışsınlar. İşte onlar kurtulanlardır.” (3 Âli İmran/104)

“Siz (mü’minler) insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Ma’rufu emreder, münkerden vazgeçirmeye çalışırsınız; çünkü szi Allah’a iman ediyorsunuz...” (3 Âli İmran/110)

Birbirlerinin velileri (dostları) olan mü’minler, birbirlerine iyiliği emreder, kötülükten sakındırmaya çaba gösterirler. Namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler. (9 Tevbe/71)

Münafık erkekler ve münafık kadınlar ise tam tersini yaparlar; kötülüğü (münker’i) emrederler, iyiliğe engel olmaya çalışırlar, ellerini sıkı tutarlar, cimrilik yaparlar. (9 Tevbe/67)

Kur’an, yapmakta oldukları işlerden dolayı birbirlerini sakındırmayan İsrailoğullarının lânetlendiğini haber  veriyor. (5 Maide/79)

Bir çok hadiste Peygamberimiz ma’rufu emretmenin, münker’den sakındırmanın önemine işaret ediyor:

“Adamın biri Peygamberimize; ‘Hangi cihad daha üstündür?’ diye sorduğu zaman Peygamberimiz (sav); ‘Zalim bir yönetici yanında hak sözü söylemektir.” diye cevap vermiştir.” (Nesâí, nak. S. Havva, İbadetler Ansiklopedisi. 1/214)

“Canımı kudret elinde tutan (Allah’a) yemin olsun ki, ya iyiliği emreder-kötülükten alıkorsunuz, ya da yüce Allah katından üzerinize bir ceza gönderir. Sonra dua edersiniz de dualarınız kabul edilmez.” (Tirmizí, nak. İbadetler Ans. 1/206. Ebu Davud, hadis no: 4336. A.b. Hanbel, nak. Muh. İbni Kesir, 1/306)

“Sizden brirniz bir münker görürse onu eliyle değiştirsin, buna da gücü yetmezse diliyle değiştirsin, buna da güç yetiremezse kalbiyle buğzetsin (ona karşı çıksın). Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” (Ebu Davud, Hadis no: 4340. A. b. Hanbel, Müslim, nak. İbadetler Ans. 1/198. Muh. İbni Kesir, 1/307)

Münker olan şeylerden sakındırmak, görüldüğü gibi İslâm ümmetinin önemli bir görevidir. Herkes tek tek veya toplum olarak bu görevden sorumludur. Çünkü bu görev, insanî hayatın yerleşmesini sağlarken, suçların önlenmesini, toplumundaki çirkinliklerin azalmasını sağlar. Bu görev aynı zamanda, haksızlık yapanları ve zulmedenleri engeller, hakların sahiplerine ulaşmasını, mazlumların kurtulmasını temin eder.

Şüphesiz ki İslâm en iyi, şartların uygun olduğu yerlerde yaşanır. Günahların alabildiğine, serbestçe işlenildiği yerlerde yeni yetişen nesiller yeterince güzel örnek bulamazlar.

‘Herkes dilediğini yapmakta serbesttir’, ‘isteyen istediğini yapabilir’ düşüncesi hiç bir toplumda doğru değildir. İnsan özgür bir varlıktır ama yaptıkları bir başkasına zarar veriyorsa, başkasının hakkına tecavüz ediyorsa, o özgürlük olmaz. Huzurun sağlanması ve hakların korunması için hukuk ilkelerine ve caydırıcı tedbirlere ihtiyaç vardır.

İslâm, hem Allah’a karşı işlenilen hatalara, hem de kullara verilen zararlara münker diyor. Münkerlerin kişi ve toplum hayatında yaygınlaşması, huzuru bozar, zulmü artırır, fitne ve karışıklığa yol açar.

Bu noktada bütün mü’minlere görev düşmektedir. Çünkü onlar insanlar arasından çıkartılmış en hayırlı topluluktur. (3 Âli İmran/104) Onlar en hayırlı olanı isterler, hayırlı olan şeylere davet ederler, hayrın gerçekleşmesi için çaba gösterirler, insanlar hakkında hayırdan başka bir şey istemezler.

 

d-Bu Görev Nasıl Yerine Getirilir?

Yukarıdaki hadiste, münker’i önlemenin üç aşaması gösterilmektedir. Bu bizim için en kesin ölçüdür ve en güzel yöntemdir.

Mü’min gücü yettiği zaman eliyle münker’e engel olacak. Bu elbette kolay bir şey değildir.

Mü’min, herkese ve her şeye karışacak mı? Hayır öyle değil.

Mü’min veli, yani yönetici, ev reisi veya elinin altındaki insanların sorumlusu olursa, onlarda gördüğü münkerleri, otoritesi ve gücüyle, en güzel yolla önlemeye çalışacaktır. Söz gelimi, yönetici ise, kanunlar çerçevesinde, baba ise, velâyet yetkisini kullanacak. Çocuklarının münkerden uzak durmalarını güzel bir eğitim ve iyi bir terbiye ile sağlamaya çalışacak.

İkinci aşama münkeri dil ile önlemeye çalışmaktır. Bu pratik ve en yaygın bir yöntemdir. Bütün müslümanlar birbirlerinin velisi ve kardeşleridir. Kardeşler birbirlerine öğüt verirler, hayrı gösterirler, kötülüklere düşmelerini istemezler.

Mü’min gerektiği zaman, uygun metodlarla diğer mü’min kardeşine nasihat ederek, yol göstererek, münkerin zararlarını anlatarak ikna etmeye çalışır ve onu o kötülükten uzaklaştırmaya çaba gösterir. Eğer dili ile etkili olamıyorsa, daha fazla zarar vermemek için işi bilenlere bırakır ve o kardeşi için Allah’tan yardım ister, yani için dua eder.

Mü’min dili ile bir kötülüğü önleyemiyorsa, hiç olmazsa kalbinden o münkerden nefret edecek, yapılmasından razı olmayacak. En zayıf imanlı müslüman bile bu kadar yapmalıdır. Eğer münkeri gördüğü halde önlemeye çalışmıyor, ya da kötülüğün işlenmesine razı oluyorsa, o müslümanın işi zordur.

Münkerden sakındırmanın duruma göre şartları olabilir. Kişiye ve pozisyona göre bir tavır takınılır, uygun bir dil ve metod kullanılır.

Bu ‘nehy-i ani’l-münker’ görevi, bir irşad ve müslüman kardeşi hayra davet işidir. Kesinlikle mü’mini işlediği münkerden dolayı hesaba çekmek değildir. Çünkü günâhlardan dolayı hesap sorma yetkisi yalnızca Allah’a aittir.

Bu görev yerine getirilirken, ısındırıcı olmak, nefret ettirici olmamak gerekir. Burada önemli olan, mü’min kardeşlerin münkerden uzaklaşmasını sağlamaktır. Her şeyi mübah gören günümüz toplumlarında kimse kimseye karışmaz mantığı yanlıştır.

Bu görev; başkasının işine karışmak değil, ona iyilik etmek, toplumda kötülükleri en aza indirmeye çalışmaktır.

Eğer Kur’an’ın müfsid (bozguncu) veya bağí (isyancı) dediği kimseler, müslüman toplumu fesada vermek üzere harekete geçerlerse, onlara karşı bütün araçlara başvurarak cihad etmek, yani onların kötülüklerine ve ifsatlarına karşı çaba göstermek; nehy-i ani’l-münkerdir.

Bu açıdan nehy-i ani’l-münker ve emr-i bi’l-ma’ruf bir açıdan cihad ibadeti, bir açıdan davet ve bir açıdan da insanları irşad, yani onlara doğru yolu gösterme faaliyetidir.  

Hüseyin K. Ece

Zaandam-Hollanda