- Giriş

Teslimiyet, hoş bir kelime değil.

Teslim olmak, yenilginin, boyun eğişin, dayanamyıp pes edişin işaretidir.

Ya da karşı tarafın gücünü, üstünlüğünü, pozisyonunu kabul edişin ilanıdır.

 

Teslim olmak bitişin, tükenişin, silinişin ortaya konulmasıdır.

Direnişi terketmek, silahı bırakmak, ma’reke meydanından kaçmaktır.

Türkçedeki bilinen meşhur anlamıyla teslimiyet yenilgidir.

Ancak bir teslimiyet var ki, o bambaşka bir teslimiyet, o bambaşka bir boyun eğmedir. Bilinen teslimiyet her zaman zilleti ifade ederken, bu teslimiyet izzeti işaret eder.

Teslimiyet, adı üstünde yelkenleri indirmek, yokum demek, bittim demek iken; bu teslimiyet yeniden doğuyorum, var oluyorum, ayağa kalkıyorum demektir..

Bu teslimiyet sıradan bir pes etme değil; yeniden dirilişin imkanlarını tanımak, haddini bilmektir.

Bu teslimiyet yenilginin, bitişin, silinişin değil; izzet kazanışın, pâye alışın baslangıcı, kerâmete (değerli oluşa) talip oluşun kararıdır.

Bu teslimiyet, boyun eğip hiçliğe düşüşü değil, kabul ederek var oluşu seçişin ayrımıdır.

Bu teslimiyet karşı tarafın gücünü mağlubiyetle kabul etme değil; kendi konumunun farkına varıp, bunu ait olduğu makama sunmadır. Daha doğrusu karşısında durduğu makamı, o makamın hak ettiği yeri tanımadır.

Bu teslimiyet, beraberinde barış, selamet, huzur ve güven getiren bir teslim olmaktır. Kim bu şekilde teslim olursa o dünyada güvene, ahirette kurtuluşa kavuşur.

İlginçtir melekler cennetlikleri ‘teslimiyetle’  aynı kökten türeyen ‘ selâm’ ile karşılayacaklar. Allah (cc) kullarına kendini aynı isimle takdim ediyor: es-Selâm. Onun insanlığın kurtuluş ve selâmeti için gönderdiği dinin adı da aynı kökten gelen bir kelime: el-İslâm.

Bu teslimiyet, insanın Sahibini itirafı, varlığını borçlu olduğu Rabbinden gelenlere itibar etmesidir. Zira onun bu itibarı kendisine izzet, şeref, saadet ve selâmet kazandırır.

Bu teslimiyet “Âmentü/iman ettim-inandım ve emîn oldum” demektir, ‘semi’tü ve eta’tü/işittim ve itaat ettim’ demektir, ‘Âmentü ve saddaqtü/inandım ve tasdik ettim’ demektir.

 

b- Sözlükte teslimiyet;

Onu Türkçe sözlük onu şöyle açıklıyor: Teslim olma, kendini verme, boyun eğme.

‘Teslimiyet göstermek’ ise; birinin isteğini olduğu gibi kabul etmek demektir. (Türkce Sözlük, s: 1462)

İslâmî litaratürde ‘teslimiyet kelimesinin kökü ‘selime’ fiilidir. Bu da sözlükte bir işten kurtulmak, beri olmak demektir

‘Selime’ fiili aynı zamanda; boyun eğmek, itaat etmek, savasmaksızın esir almak  anlamlarına da gelir.

Bu fiilin if’al kalıbındaki şekli ‘esleme’; İtaat etmek, teslim olmak, müslüman olmak kurtuluşa ermek, selâmete kavuşmak, barış yapmak, kurtarmak demektir.  

İslâm kavramının da kök fiili olan ‘esleme’ ayrıca, barış yaptı, sulha girdi ve barışın şartlarına uydu anlamlarına gelir. (Lisanu’l-Arab, 7/240-244)

‘Selime’, selamet-kurtuluş ve güvenlik manasını da taşır. Bundan türeyen ‘selâm’, emin olmak, güvenlik içinde olmak, barış ve esenlik içerisinde olmak demektir.

‘Teslîm’ masdarının aslı ‘selleme’ fiili, hem bir şeyi sahibine teslim etmeyi, hem de emre itaat ve inkıyad etmeyi anlatır. (Lisanu’l-Arab, 7/244)

Özetleyecek olursak ‘esleme’ fiili şu manalara gelir:

1-Barışa girmek, barış yapmak,  

2-Boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek,

3-İslâmı din olarak seçmek, İslâma girmek,

4-Allah’a teslim olmak, Allah’a bağlanmak,

5-İhlaslı ve samimi olmak,

6-Selem alış verişi yapmak, yani parayı peşin verip veresiye mal almak.

Buradaki 4. ve 5. manalara dikkat edelim.

 

c- Kur’ an’da teslimiyet

Kur’an, teslimiyet kelimesini fiil ve masdar formunda bir kaç yerde kullanıyor.

‘Selleme’ fiili Bekara 233ç âyette teslim etme anlaminda kullanıldı.

“Selleme’, aynı zamanda bildiğimiz selâm vermek demektir.

“... Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selam verin (sellim). İşte Allah, düşünüpanlayasınız diye size ayetleri böyle açıklar.” (24 Nur/61. ayrica bak: Nur 27)

İman edenlerden istenen Allah’ın ve Peygamberinin hükmüne tam teslimiyettir.

            “Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe (verdigin hukme teslim olmadikca) iman etmiş olmazlar.” (4 Nisa/65. ayrıca bak: 33 Ahzab/56)

İman kuru bir lâftan ibaret değildir; gönülden bağlanmak, inanmak ve kabullenmektir. Hem “Allah ve Resulü’ne inandım” deyip, hem de hükümlerine razı olmamak doğru değildir.  

Tıpkı örnek insan İbrahim peygamber gibi.

“Bütün benliğini Allah’a teslim eden, daima iyilik yapan ve her türlü batıldan yüz çeviren İbrahim’in inanç sistemine –Allah’ın onu sevgisiyle yüceltttiğini görerek uyan kişiden daha iyi iman sahibi kimdir.” (4 Nisa/125)

Teslimiyet, Haktan geleni kabul etmek, imanı güçlendirmek, İslâma bağlılığı ortaya koymaktır.

“Andolsun ki, Resûlüllah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.

Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Resûlü'nün bize vadettiği! Allah ve Resûlü doğru söylemiştir, dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah'a bağlılıklarını (teslimiyetlerini) arttırdı.” (33 Ahzab/22)

Hz. Süleyman Sebe’ kraliçesine yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Bana karşı büyüklük taslamayın ve bana gönülden teslim olmuş olarak gelin.” (27 Neml/31 Ayrıca bak: Neml 38 ve 44) Buradaki teslimiyeti ‘müslüman olmak’ diye anlamak da mümkün.

Tıpkı şu âyetlerde olduğu gibi:

“Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah'ın adını ansınlar diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlahınız, bir tek İlah'tır. Öyle ise, O'na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlaslı ve mütevazi insanları müjdele!” (22 Hac/34)

“İmdi, azap gelip sizi bulmazdan önce Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun; sonra size kimse yardım etmez.” (39 Zumer/54)

“İçimizde, (Allah'a) teslimiyet gösterenler de var, hak yoldan sapanlar da var. Teslimiyet gösteren kimseler, doğru yolu arayanlardır.” (72 Cin/14)

Kur’an dilinde teslim olmak aynı zamanda onun davetine uyarak müslüman olmaktır, İslâmı’ı din olarak gönülden benimsemektir.

“… Havariler dediler ki: “Allah’ın yardımcıları biziz: Biz Allah’a inandık, Sen de şahit ol ki biz Allah’a teslim olan müslümanlarız.” (2 Âli İmran/52. Arıca bak: Âli İmran/20. 2 Bekara/131. 5 Maide/44. 40 Mü’min/66)

Hucurat sûresi 14. âytte ki “…deyin ki müslüman olduk” ifadesi “İslâmın gücüne teslim olduk” şeklinde de anlaşılabilir. (M. İslâmoğlu, Hayat Kitabı Kur’an, s: 1030)

 ‘Esleme’ fiilinin geçtiği bütün âyetlerde teslimiyet ile İslâmı din kabul etmenin kasdedildiğini söyleyebiliriz. Demek ki müslüman olmak Allah’ın davetine, hükmüne, dinine, kaderine, hikmetine, kanununa teslim olmaktır.

 

d- Kavram olarak teslimiyet;

‘İslâm’, aynı kökten türemiş kelimedir. Burada kelimenin hakka ve doğruya boyun eğme manası ön plana çıkarılmıştır. Zira İslâm’a göre batıl’a ve yanlışa boyun eğme, teslimiyet değil isyandır.

Demek ki olumlu anlamıyla teslimiyet barış, selâmet ve güven için Hakka tabi olmak, ona teslim olmak demektir.

‘İslâm’ kelimesi, inanmanın da ötesinde teslimiyeti, yani itiaat ve inkıyad etmeyi, barış ve güvenliği de beraberinde getiren son derece kapsamlı bir kelimedir.

‘İslâm; mutluluğun, barışın, şeref ve izzetin sağlandığı yaşama biçiminin adı, bunları ortaya koyan değerler sistemidir.

Bir başka deyişle ‘İslâm’; Allah’ın insanlara, onları mutluluğa ve yüceliklere yükseltmek için gönderdiği ilahî kanun, ilahî ilkeler bütünüdur.

Allah’ın (cc) emirlerine teslim olup itaat etmeğe dayanan bir din olması sebebiyle bu dine İslâm denilmiştir.

‘İslâm’, barış isteyen bir otoriteye boyun eğerek, ondan razı olup ona saygı duyarak itaat etmek, boyun bükmek ve böylece barış ortamında ve güvenlik içinde yaşamayı istemek ve bu durumun devam etmesi için gerekli etkinlikleri yapmak demektir.

İşte bu da bizim vurgulamak istediğimiz teslimiyettir.

 “İslâm’a teslim olan, inanana ‘müslim’ veya ‘müslüman’ denilir.

Müslim kavramı, Mü’min kavramından daha dar kapsamlıdır ama bu iki önemli kavram arasında sıkı bir bağlantı vardır. Müslim iman eden mü’min’dir, mü’min de İslâma teslim olmuş müslim’dir.

Mü’min, İslâm’a şüphesiz inanan ve asla şüphesi olmayan kimsedir. O imanın içerisinde emniyet te vardır, teslim olma da.

“İslâm’ın mânâsı, teslim olmaktır; Allah’ın emir ve yasaklarına teslim olmak. Allah’ın hükümlerine teslim olmaksızın İslâm olmaz (Bkz. 6/En’âm, 162 ve  4/Nisâ, 65). 

“Bütün kâinat ve içindeki her şey o yaratıcının kanunlarına itaat etmektedir. O yüzden bütün kâinatın dini İslâm’dır. Güneş, ay, yıldızlar hep müslümandır. Dünya, hava, su, ışık, ağaçlar, taşlar ve hayvanlar da müslümandır.

İslâm, Allah’a itaat edip teslim olmak demek olduğu için, bütün bu varlıkların isyan etmeden Allah’a itaat ettiklerini görmekteyiz. Yani teslim oluşlarına, müslüman oluşlarına şâhidiz.

“Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi ister istemez O’na teslim olmuştur ve O’na döndürülüp götürüleceklerdir.” (3/Âl-i İmran, 83).

Bu âyette gökte ve yerde olanların teslimiyeti insana örnek olarak gösteriliyor ve deniliyor ki “Ey insan, İşte sen de böyle teslim olmalısın!” Hz. Ali’nin de dediği gibi “İslâm teslimdir, teslimiyettir.”

Allah’a teslim olmayan kimse, müslüman sayılmaz. İnsan neye teslim olmuşsa ona kul olmuş demektir. İslâm, İmanın bir tezâhürü, dışa yansımasıdır.   (A. Kalkan, Müslümanın Akaidi, say: 45)

            Kâinat, zerresiyle kürresiyle Allah’a teslim olmuş, O’nun hükmüne boyun eğmişlerdir. Daha doğrusu her şey Allah’ın koyduğu yerde durmakta, Allah’ın kendisine tevdi ettiği görevi icra etmektedir. Onların teslimiyeti bilinçli bir tercih değil, Sünnetullah’ın-Allah’ın yasasının gereğidir.

İnsanın teslimiyeti ise bilinçlidir, özgür irade iledir. Zira Allah (cc) insanı farklı yarattı ve ona seçim hakkı tanıdı. Eğer ikna olduktan sonra gönülden Hakka teslim olur ve gereğini yaparsa, varlık içinde en yüce mertebeyi kazanır, kâinatla barışıp uyum sağlar. Böylece bu insan, dünyada halife olur.

 

e-Teslimiyet, fakat nasıl?

“İslâm, insanın içi ve dışı, kalbi ve kalıbı, aklı ve vicdanı, arzusu ve nefreti, duygusu ve hassâsiyetiyle Allah’a teslim olup boyun eğmesidir. Kalbini ve aklını, elini ve eteğini, içini ve dışını Allah’ın hükmü dışındaki her türlü etkiden kurtarmaktır. İslâm, genel nizam, hayatın her cephesiyle ilgili kanun ve vahiyle emredilip, peygamberle tebliğ edilen, insan davranışlarının programıdır. Bu programa uyana sevap; uymayana cezâ vardır. İslâm, Allah Teâlâ’nın indirdiği ahkâm (hükümler), akîde, ibâdet, ahlâk, muâmelât, Kur’an ve sünnetteki haberlerin bütünüdür. (A. Kalkan, Muslumanin Akaidi, say: 46)

Bu teslimiyet “Şeriatin kestiği parmağın acımadığına” gerçekten inanmaktır. Allah’ın hükmüne, taksimine, adaletine, kararına razı olmaktır. Peygamberin İslâm adına getirdiklerine itiraz etmemektir. Kullarına genelde rahmetiyle muamele eden Rabbine; “Kahrın da hoş, lütfun da hoş” diyebilmektir.

Müslüman olmak ile, teslim olmak aynı anlama gelir. Yani selâmete ulaşan, tehlikeden, yanlışların getireceği zararlardan, korkuların getireceği dehşetten, cehaletin getireceği hatalardan emin olmak, salim olmak demektir.

Teslim olmak, Türkçe anlamıyla ellerini havaya kaldırıp, ‘tamam teslim oluyorum, size emanetim, istediğinizi yapabilirsiniz, istediğiniz gibi sevkedebilirisiniz’ demek değildir. İnsan harp esiri olmadığı gibi, doğuştan eşkiya da değildir. Onun Allah’ın davetine icabet etmesi, hiç bir zaman bilinen bir anlamda güçsüzün veya suçlunun teslim olması değil, Rabbine inanması ve güvenmesi demektir. O’nun ilahlığını ve rabliğini kabul etmesi, O’na itaat etmesidir.

İnsan doğuştan suçlu değil ki, Rabbi O’nu yakalasın ve o da silahını bir kenara atıp ellerini kaldırsın. Ya da kurban olarak boynunu uzatsın. Sonra da ‘işte teslim oluyorum, vereceğin her türlü cezaya razıyım’ desin.

Bu teslimiyet, güvene iltica, selâmeti tercih, kurtuluşa giden yolları benimsemedir. Sahibine itaat, bu itaatle selâmete kavuşmadır.

Yoksa, kasaba teslim olan kasaplık zavallı hayvan gibi değil.

Yoksa celladına boynunu ister istemez teslim eden idam mahkûmu gibi değil.

Bu teslimiyetin ana muharrik unsuru samimiyettir.

Bu teslimiyet soru soran, aldığı cevapla ikna olan, tatmin olan, sonra da kuvvetli bir sekilde inanmayı sağlayan bir teslimiyettir.

Öyleyse soyle söylemek mümkün: Teslimiyet samimiyettir.

Bu teslimiyet, ihlaslı müslüman olmaktır.

Müslüman olmak bir açıdan kâinatın tabi oldugu fitrî koroya katılmak, yaratılışla aynı dili konuşmaktır. Yolunu, yönünü, dinini, yanını ve yöresini; haddini, yerini, gücünü, kapasitesini bilmektir.

Bu teslimiyet, aslında bilmek veya farkında olmaktır. Neyin? Kime ait olduğunun, mülkün sahibinin, hayatın sahibinin, öldürenin ve diriltenin kim olduğunun.

Allah’tan gelen her bir davete, “âmentü ve eslemte/inandım ve teslim oldum” diyen, Rabbini tanıyor, O’na itibar ediyor demektir.

Tıpkı İbrahim gibi. “Rabbi ona ‘teslim ol’ dediğinde, karşılığı şu oldu: ‘Âlemlerin Rabbine teslim oldum.” (2 Bekara/131)

Tıpkı tazecik canını Allah için kurban vermeye hazır olan İsmail gibi. (37 Saffât/102-103)

Tıpkı Firavun’un zaferi için Hz. Musa’nın karşısında sahaya inen, ama Hz. Musa’nın mucizesini görünce iman eden sihirbazlar gibi. (7 A’raf/124. 20 Tâhâ/71. 26 Şuarâ/49)

Tıpkı âdeta ateş denizinin ortasındaki Hz. İsa’nın havarileri gibi. (3 Âli İmran/52. 61 Saff/14)

Tıpkı Mekke’de her türlü olumsuzluğa ve tehlikeye rağmen Hz. Muhammed’i seçen ve o uğurda hicrete razı olan, “anam babam sana fedâ olsun ey Peygamber!” sahabeler gibi. (10 Teveb/100)

Tıpkı Akabe gününde, yaptıkları biatın farkında olan Abbas ibnu Ubade gibi. (İbni Hişam, Siyer 2/88)

Tıpkı can pazarı olan Bedir öncesi Rasûlüllah’a (sav); “Ey Allah’ı Rasûlü! Allah sana ne emrettiyse onu yap. Biz seninle beraberiz. Biz İsrailoğullarının Hz. Musa’ya dedikleri gibi “Git Rabbin ve sen savaş; biz burada oturup bekleyeceğiz” (5 Maide/) demeyiz. Biz deriz ki “Git ve Rabbin ve sen onlarla savaş, fakat biz de seninle birlikteyiz.” Seni hak olarak gönderen Allah’a yemin olsun ki senin yürüdüğün yere kadar yürürüz” diyen Mikdâd ibnu Esved gibi. (Buharî, Tefsir/5-4609, Meğâzî/4-3952)

 Tıpkı, “ya imanın ya da canın” diyenlere karşı “canım belki, fakat imanım asla” diyen iman erleri gibi.

Tıpkı bütün devirlerde her türlü dünyalık vaadlere karşın imanından taviz vermeyen samimi müslümanlar gibi.

Tıpkı içki, kumar, fala bakma ve put yasağı getiren âyetin sonunda ki; “... Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” (5 Maide/91-92) sorusuna; “Evet Yarabbi! vazgeçtik” diyen seçkin mü’minler gibi. (İbni Kesir, Muhtasar Tefsir 1/547)

Tıpkı, tesettür emri geldiği zaman, sırf Allah’a itaat etmek, O’nun emrine teslim olmak için evinde ne bulabilrse onunla örtünen, Peygamber diliyle övgüyle mazhar olan  Muhacir ve Ensar kadınları ve onları izleyen iffet timsali mü’mineler gibi. (Buharî, Tefsir/24-4758, 4759)

 

f-Sözün özü

“Bir de kalkıp dediler ki: Yahudi ve Hırıstiyan olmayanlar cennete giremeyecek. Bu onların hüsnü kuruntusudur. De ki: Eğer iddianızın arkasında duruyorsanız, hadi isbatlayın.

Hayır aksine, her kim bütün varlığıyla görürcesine (muhsin olarak) Allah’a teslim olursa (esleme), Rabbi katında onun karşılığını bulacak, o gelecek için kaygı, geçmiş için üzüntü duymayacktır.” (2 Bekara/112)

“Ama kim de bütün varlığıyla görürcesine (muhsin olarak) inandığı Allah’a teslim olursa işte o kopması mümkün olmayan bir halkaya yapışmış olur: en nihayet her iş döner dolaşır, sonucunu takdir etmesi için Allah’a varır.” (31 Lukman 22)

Yazının başında vurguladığımız ‘selime’ fiilinin manasına dönersek; insana düşen Allah’a hakkıyla teslim olmak, Allah’a bağlanmak; yani müslüman olmak, sonra bu imanında ihlaslı ve samimi olmaktır.

Bu da şerefli ve izzetli bir teslimiyettir.

Hüseyin K. Ece

18 Ekim 2009

Zaandam-Hollanda