‘Zulüm’, ‘zulumat’ yani karanlıkla aynı kökten geliyor. Zira ‘zulüm’, insan ve toplum için karanlıklardan bir karanlıktır.

Eşyayı ait olmadığı yere koymak, ya da hak sahibini hakkından alıkoymak zulümdür.

 

Zulüm, aynı zamanda şiddetle muamele ve haksızlık demektir. Türkçede genellikle bu anlamda kullanılır.

Haksızlık da tıpkı karanlık gibi ürkütücü, siyah ve güvensizdir.

Koyu karanlık gecenin insan için neler sakladığını kimse bilemez. Bu gibi karanlıklarda dışarıda kalanların, bir de yalnız ise, bir de ıssız yerlerde ise; korkmaması, ürkmemesi mümkün değildir. Karanlık, bu durumda olanların iç dünyalarına kim bilir neler biriktirir. Onlar için ne tuzaklar, ne korkular, ne ürpetiler hazırlar.

Zulüm, görüntü itibariyle çirkin ve ürkütücü, sonuç itibariyle acı ve etkilidir. Bir zulmün hangi sonuçları doğuracağı, hangi gelişmelere sebep olacağı önceden bilinemez. Zalim, zulümden dolayı biraz sonra başına neler gelceğini tahmin edemez.

Çünkü; “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste”. Mazlumun ahı yavaş yavaş zalimin suratında patlar. Zalimin mazluma çektirdiği acı sonunda kendi başına dolanır, sonucu bir müddet sonra ortaya çıkar.

Yüce Yaratıcı kimsenin hakkını kimse de bırakmaz. Bugün başkasına gücü yettiği için dayılık ve haksızlık yapanlar; yarın kim bilir nelerle karşılaşacaklar.

Zalim, başkasına şiddet kullanan, işkence eden ve haksızlık yapandır. Hak yiyendir. Bunun boyutları da oldukça geniştir.

Haksız yere atılan bir tokattan tutun da, gizli mahvillerde en igrenç ve acımasız işkence yapmaya kadar, bir kimseye manevi işkenceden tutun da masumlara terör uygulamaya kadar; ne kadar hukuk, ahlâk ve insanlık dışı uygulama varsa hepsi zulümdür. Bunları yapan da zalimdir.

İnsanları zorla, şiddet ve terörle evlerinden-yurtlarından sürüp çıkarma, nâhak yere evlerini ve yurtlarını yerle bir etme, sakinlerini öldürüp sakat bırakma, ekini ve nesilleri tahrip etme zulümdür.

Bir kimsenin hak etmediği bir şeyi zorla almaya kalkışması, başkalarına ait hakkı alavera-dalevera iç etmesi zulümdür.

Otorite sahibi olan bir kimse, yasanın kendisine vermediği bir yetkiyi kullanıp, onunla bir nevi maddi ve manevi çıkar sağlıyorsa, bu yetki ile insanlara zarar veriyorsa,  bu da zulümdür.

Karar verme makamında olan haklının lehine karar vermiyorsa bu zulümdür.

Birisi kendi çabası ile bir şey hak ediyor, ilgili ona bu hakkını vermiyorsa bu zulümdür.

Kur’an, her türlü zulmü mahkûm ediyor, zalimleri ise en ağır cezalarla tehdit ediyor. Bununla birlikte müslümanları, adaletten ve insaftan yana olanları da şöyle uyarıyor:

“Zalimlere yanaşmayın, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah´tan başka veliniz (dost ve yardımcınız) yoktur. Sonra (O´ndan da) yardım görmezsiniz.” (Hûd, 11/113)

Zalimlere sakın ha yanaşmayın!

Zalimlere hiç bir şekilde meyletmeyin!

Zalimlerin yanında olmayın!

Zalimlerin taraftarı, destekçisi, seveni olmayın!

Ürpetici bir uyarı: Sakin ha… Aman ha tarzında. Yoksa; evet, yoksa size de ateş dokunur!

Ateş sadece zalimleri yakmaz, sizi de yakar. Ceza sadece zalimlere gelmez, size de gelir. Felâket sadece zalimleri kuşatmaz sizi de kuşatır.

Sakın ha, zalimlere en ufak bir meyil göstermeyin!

Âyette, “zalimlere destek/ortak olmayın” denilmeyip de “meyletmeyin” denilmesi gerçekten dikkat çekici.

Ne demek onlarla ortak olmak, ne demek onların safinda yer almak… ne demek onlarla birlikte görünmek… Onlara kalbinizde en ufak bir meyl bile olmasın. Onlardan yana donup bakmayınız. Gönlünüz onlardan yana dönmesin, yüz çevirin, uzaklaşın, terkedin onları…

Yoksa onlara ulaşacak olan acıtıcı akibet size de dokunabilir. Kurunun yanında yaş gibi değil; suç ortağı olduğunuz için…

Onların zihniyetini onayladığınız için…

Onların zulümlerine ortam hazırladığınız için…

Onları takbih etmediğiniz için…

Onların safında yer aldığınız için…

Peygamber (sav) buyuruyor ki:

“Mazluma da zalime de yardım edin. Soruluyor. “Mazluma yardımı anladık da zalime nasıl yardım edebiliriz?”

“Onun zulmüne engel olmaya çalışın, bu da ona bir yardımdır.”  (Tirmizî, Fiten/68, 2255)

Zalime yardım edin, yani zulmüne engel olmaya çalışın ki başkasına daha fazla zulmetmesin. Ona yardım edin ki kendine de daha fazla zarar vermesin.

Öyle ya, zulmüne devam ettikçe Allah’ın lâneti, mazlumların ahı ve bedduası onun peşini bırakmayacaktır. Hem bu dünyada, hem de öteki dünyada fitil fitil burnundan gelecektir. Yaptığı haksızlıkların karşılığını mutlaka görecektir. Siz yine de merhametli olun, ona engel olmaya çalışın.

Hadiste, zalime meyletme bir tarafa, onun zulmüne engel olunması çağrısı yapılıyor. Adalet ve hak savucuları bulundukları yerde zalimlere karşı, eldeki imkanlar ölçüsünde karşı gelmeli, mücadele etmeli, gerekirse savaşmalı.

Çünkü zalimler meydanı boş buldukları zaman, insan ve toplum zarar görüyor.

Durum böyle olmasına rağmen ne yazık ki bilmeyenler, zalimlerin teslim aldıkları, ya da menfeatin gözlerini manen kör ettiği şaşkınlar; çoğu zaman zalimlere sevgi beslerler. Onların tarafında yer alırlar. Onların safında mücadele ederler.

Böylece onların zulümlerinin artmasına sebep olurlar. Hatta bu zulümlerden kendileri de zarar görmelerine rağmen, anlamazlar. Zalimlerden kendilerine rahmet, meymenet ve fayda geldiğini hayal ederler. Zalimlerin güçlü olduğunu, ses çıkarırlarsa zarar göreceklerini zannederler.

Ama işin doğrusu bambaşkadır. Onların bildiği gibi değildir.

Tarihe bakınız! Çevrenize bakınız!

Haksızlığa ve gadre uğramışlar öteden beri zalimlere meylettikleri, onlara destek oldukları için, ateş onlara da dokunuyor. Çünkü bu Allah’ın yasasının (Sünnetullah’ın) gereğidir. Zalimi yakan ateş, onun yandaşlarına da dokunacaktır. İnsanlar bu ateşin nasıl dokunduğunu anlamasalar da.

Ne yazık ki zalimler de, zalimlerin yandaşları da bütün bunlardan ibret almıyorlar. Kendi sonlarının berbat olacağını hesap etmiyorlar.  Zulme devam ediyorlar. Ellerindeki gücü başkalarına haksızlık yapma yolunda kullanıyorlar.

Yine ne yazık ki kitleler çoğunlukla zalimi tanıyamıyorlar. Ya da ortak çıkarları olduğu için destekliyorlar, zulmüne karşı çıkmıyorlar. Bir başka deyişle zalimlerin icraatlarını doğru buluyorlar, benimsiyorlar.

İlâhî ikaz son derece açık ve uyarıcı:

“Zalimlere meyletmeyin! Sonra ateş size de dokunur. Sonra Allah bile size yardım etmez. Sizin için gercek dost ve yardımcı O iken. »

Zalimlere yanaşmayın. Çünkü Allah (cc) zalimleri sevmez. (Âli İmran, 3/57, 140.)

Allah’ın sevmediğine, Allah’ı sevdiğini idddia eden bir mü’min nasıl meyledebilir? Ona nasıl yoldaş, müttefik ve dost olabilir? Onu nasıl destekleyebilir? Bu tavır, Allah sevgisi ile yanyana gelebilir mi?

Zalime meyletmenin muhtelif şekilleri olabilir. Bir kaç tanesini hatırlayalım.

  • Zalim zulmünü icra ederken onun yanında yer almak, desteklemek, arka

çıkmak gibi.

  • Zalimin zulmü karşısında susmak, ses çıkarmamak, köşeye çekilmek,

pişman olmamak, bana ne demek gibi.

  • ‘Allah onu başımızdan eksik etmesin zeval vermesin’ diye dua etmek
  • Onların icraatınde memur, görevli, gönüllü olarak çaliışmak gibi.
  • Zulüm ve haksızlık yapacağı gün gibi aşikâr olmasına rağmen, siyaseten

onu desteklemek, ona oy vermek, ona arka çıkmak gibi.

  • Zalimlerin zulmünü meşru sayan, onları cici göstermeye, zulümlerini

adalet gibi lanse etmeye çalışan yazılı ve sözlü basını parayla, duyguyla, seyrederek desteklemek gibi.

  • Çevresinde çok açık bir şekilde zulümler, haksızlıklar olurken başını

deve kuşu gibi kuma sokmak gibi.

  • Bizimkiler yapıyorsa bir hikmeti vardır deyip, kendi yandaşlarının

yaptığı zulümlere kılıf uydurmak gibi.

  • Zulüm yapılarının, kurumlarının, ortamlarının hazırlanmasına,

sürdürülmesine zemin hazırlamak, yardımcı olmak gibi.

  • Zulme uğradığı halde, değil karşı koymak; zulmü itiraftan bile korkmak,

ağzını açmamak gibi.

Bütün bunlar zalime meyl sayılabilir.

Peygamber (sav) buyuruyor ki: “Bu ümmet zalime ‘zalim’ deme cesareti göstermediği zaman kıyameti bekle.”  (Müsned, 2/190)

Zalime ‘zalim’ diyebilme cesareti... Bu da babayiğitlik ister değil mi? Zalim ile çıkar hesabı olanlar, gölgesinden ürkenler, bir de dünyalık bir çıkarın peşinde olanlar bunu yapamazlar.

Hesabî değil, hasbî davranan yiğit yürekliler çıkacak, hiç olmazsa, -yani zalime gücü yetmese bile- ‘sen zalimsin’ diye haykıracak. Bu yapılmazsa, böyle yiğitler çıkmazsa bu ümmetin arasından; kıyamet yakındır.

Ama hangi kıyamet? Acaba felaket ve yıkım kıyameti mi? Acaba belâ ve musibet kıyameti mi? Ama zillet ve aşağılık kıyameti mi? Acaba fitne ve fesat kıyameti mi?

“Ey iman edenler! Size hayat bahşeden bir (diril)işe çağırdıklarında, Allah’ın ve O’nun elçisinin davetine icabet edin! Zira iyi bilin ki Allah kişiyle kalbinin (eğilimleri) arasına sürekli müdahele eder;akıbet O’nun huzurnda toplancaksınız.

Ve öylesine çetin bir yürek sınavına karşı tetikte ve tedbirli olun ki, o içinizden yalnızca zalimlere musallat olmakla kalmayacaktıor. Ve iyi bilin ki Allah’ın azabı pek şiddetlidir.” (Enfal, 8/24-25)

Sanki şöyle deniyor: O yürek sınavı, o çetin deneme, o zalimlerden gelen fitne; içinizden kötülüğe karşı pasif kalan, zalimlere karşı bir şey yapmayan iyileri de kuşatır.

“İnsanlar zalimi görüp de elini (zulümden alıkoymayacak olurlarsa), aradan fazla zaman geçmeden, Allah’ın onlara genel bir azap göndermesi yakındır.” (Tirmizî, Fiten 8. Tefsir 5/17. Ebu Davud, Melâhim 17. İbni Mace, Fiten 20. Müsned, 1/25.)

Üstad Said Nursî: “Zalimler için yaşasın cehennem” demiş.

Ya zulme meyledenlere ne demeli? Onlar için akıl ve insaf mı dilemeli?

 

Hüseyin K. Ece

10.2.2009 Zaandam