Sana kırık dökük bir kaç cümle ile yakın olmak istiyorum. Benim işe yaramaz sözlerim senin makam ve dereceni ifade etmekten elbette acizdir. Anca ben ve benim gibiler senin yaşadığın iklime ihtiyacımız var.

 

Senin o geniş yüreğin toprak parçasına hapsolmadı. Ve sen o toprak parçasını elde tutmak elde tutmak uğruna Hakk’ı çiğnemedin. Çünkü biliyorsun ve bize haber veriyorsun ki, Hakk her şeyden üstündür.

 

Niceleri zanneder ki, şeref ve izzet maldadır, şöhrettedir, makam sahibi olmadadır. Halbuki ölümsüzlük ve izzet çağlarüstü bir dâvâya sahip olmada ve bu dâvâ uğruna fadakârlık yapabilmededir. Sen bunu tercih ettin. Hakkın müjdesini duydun da ona koştun. Hakkın va’dini işittin deonu elde etmek için seferber oldun.

 

Muhacir insanlar içinde bir nur gibidir. Eğer o nur olmasaydı, niceleri ieytanların düzenlerine uşak olurlardı ve niceleri yalanın saltanatını kabul ederdi. Muhacirin dâvâsını anlamayanlar, yanlışa kul oluyorlar, zillete razı oluyorlar, basit şeyleri değerli zannediyorlar.

 

Göklerin selâmı, varlıkların hürmeti, canların tutkusu sanadır ey şanlı muhacir! Sen varlığı Allah yolunda harcamayı bize öğretensin! Sen, serden ve yârdan geçmeyi öğrettin! Sen, neyi sevmemiz gerektiğini öğrettin! Sen fedakârlığı öğürettin. Sen yiğitliğin nasıl olması gerektiğini gösredin!

 

Dünün muhaciri ve bugünün muhaciri, seni tarihe şahit tutuyoruz. Senin hicretin hayatın manasını bize hatırlatırken, dünyada nelerin daha değerli olduğunu anlıyoruz.

 

Seni yurdundan, evinden ve ocağından kovanlar bilmeden sana iyilik ettiler. Rabbim sana düşmanlarının hayal bile edemeyeceği sonsuz mükâfatlar hazırladı. Kur’an, Allah yolunda hicret edenleri, mallarını ve canlarını Allah yolunda verenleri altlarından ırmaklar akan cennetlewr beklediğini söylüyor. Dünyada kaybedilenler karşılık bitmeyecek nimetler ve bitmeyecek bir saadet.

 

Ey muhacir, şimdi bizim yakamıza ev derdi, evlât derdi, sıla derdi, mal derdi, toprak derdi, iş ve aş derdi, şöhret ve sahip olma derdi asılıp duruyor. Eskiden zulme uğrayanlar Allah’ın geniş arzına hicret edebilirlerdi. Şimdi her taraf işgal altında. Biz nereye hicret edelim ey muhacir! Bizim Medinemizi bile elimizden aldılar. İslâm ümmetinin ne yağma edilmedik zenginliği, saldırılmadık bir değeri kaldı, işgal edilmedik bir parça toprağı kaldı... Daha da kötüsü ne bu işgali anlıyabiliyoruz, ne işgalcileri tanıyabiliyoruz, ne de hicret mantığından haberimiz var...

 

Ey muhacir, şu perişan İslâm ümmetinin uyanışı için bir Sûr’un üflenmesi lazım. O sûr borusu ötsün, belki uyanırız veya belki kıyametimiz kopar. Senden bize bir ses gelsin, senden bir bir haber ulaşsın. Rasûllerden, muhacirlerden, ensardan, sıddîklerden, şehitlerden, sâlihlerden, mücahitlerden haber ver, onlardan bize bir nefes ulaştır.

 

Ey muhacir, Rasûlüllah’ın ve senin hicretinin her yıldönümünde seni anmak, seni hatırlamak, sana yakın olmak istiyoruz. Sana selâm olsun. Ensara selâm olsun. Çile arkadaşlarına selâm olsun. Yol arkadaşlarına selâm olsun. Terkettiğin Mekke’ye,, vardığın Peygamber şehri Medine’ye selâm olsun. Yaşadığın o beldelere selâm olsun.

 

Tarih boyunca Allah yolunda muhacir adını alanlara da selâm olsun.

Hüseyin K. Ece

1988 Zaandam