O da tamam baba deyip evden çıktı.

Ama saatler geçti dönmedi. Sizi sabırsıkla onu bekliyorsunuz. Ama o beklediğiniz zamanda geri dönmedi.

Bu durumda aşağıdaki ihtimaller olabilir?

-      Oğlunuz, sizin verdiğiniz görevi önemsemedi, çarşıda dolaşıp

duruyordur.

-      Oğlunuz, çarşıda arkadaşlarına rastladı, onlarla yarenlik ediyordur.

-      Oğlunuz, verdiğiniz parayla bir lokantaya daldı ve kendisine nefis

bir kebap ısmarladı.

-      Özerinde para olduğunu çakan bir çakal parayı cebinden yürüttü. O

da eli boş dönmekten korktuğu için geri dönemiyor.

-      Nalbur oğlunuza yanlış boya verdi. O da yanlış olduğunu yolda

farketti. Geri götürdü, nalbur boyayı değiştirmedi. O da kapının önünde nalburun insafa gelmesini bekliyordur.

-      Oğlunuz, tiryakilere özenmiş olabilir. Boya parasıyla bir paket

sigara almış, bir köşede onu içmekle ve size söyleyeceği yalanları düşünmektedir.

-      Oğlunuz, yolda bir kazaya şahit oldu. Minibüs yolun kenarında

yürüyen bir kadına  çarptı ve ağır yaralanmasına sebep oldu. Oğlunuz şahitlik için hastahaneye götürüldü. Hâlâ orada, polisin kendisini salıvermesini bekliyor.

-      Oğlunuz çarşıya belediye otobüsü ile gidiyordu. Yolda bir trafik

kazası oldu. Saatlerce yol kapandı. Yolun açılmasını bekledi.

-      Yaşlı bir adam çarşıdan aldıklarını tek başına götüremiyordu.

Oğlunuzdan yardım istedi. O da o yaşlıya yardım etti. Birlikte adamın evine gitti.

-      Oğlunuz caddeden karşıdan karşıya geçerken bir araba ona çarptı

ve hastahaneye kaldırdılar. (Allah korusun.)

-      Oğlunuz zaten öteden beri ihmalcidir. Bir görevi ya geç yapar, ya

hiç yapmaz, ya da birine yaptırmaya kalkışır. Bu sefer de kulağının

arkasına atmıştır.

-      Oğlunuz çarşıya geldiği zaman önemli bir miting vardı. Onu gören

arkadaşları koluna girerek onun da mitinge katılmasını istediler. O şimdi arkadaşlarıyla sloganlar haykırıyor.

-      Oğlunuz yolda giderken parayı kaybetti. Şimdi yana yana parayı

arıyor. Ne zaman bulacağı, ya da bulup bulamayacağı da belli değil.

         - Oğlunuzun karşısına bir ihtiyaç sahibi çıkmıştır, ondan para istemiştir. O da bütün parayı ona vermiştir.

         - Çarşıda birisiyle kavga etmiştir. Kavga sonucunda yaralanma olmuştur. Bu yüzden polis kavgaya karışanları karakola götürmüştür.

         - Oğlunuz, istediğiniz boyayı almış ve eve doğru gelmektedir. Bisikletle gittiği için biraz zaman almıştır. Sizin aceleniz olduğu için zamanın çok uzadığını zannettiniz.

Bu ihtimallerden hangisi doğru. Bilmiyoruz. Belki de hiç biri olmadı. Bambaşka bir şey oldu. Çocuğun geç dönüşünün çok farklı bir sebebi de olabilir.

Böyle bir durumda yukarıdaki ihtimallerden birini düşünüp de “ben bilirim, mutlaka böyledir” demek yanlıştır.

En iyisi biraz daha beklemek, sabretmek, olayı tümüyle öğrendikten sonra karar vermek. Kaldı ki her olayın arkasından hüküm vermek de gerekmez. Bazı şeyleri duymak veya öğrenmek de yeterlidir.

Bir şey bizim gördüğümüz gibi olmayabilir. Son kararı vermeden önce bir daha düşünmek gerekir.

Birisi hakkında ‘o şöyledir, o böyledir’ diye hüküm vermede acele etmemeliyiz. Belki bizim bilmediğimiz bir şey, belki henüz bize ulaşmayan bir bilgi vardır. Belki biz eksik görebiliriz, belki duygusal davranabiliriz. Belki gerçek bizim bildiğimiz ve gördüğümüz gibi değildir.

Duralım, acele etmeyelim. Hemen kararını vermeyelim.

“Çok Güzel ve çok büyük bir ülkenin yaşlı kralı varmış. Bu kralın dört  oğlu varmış. Oğullarının çok erken karar vermemeleri ve önyargılı olmamaları için onları bu konuda eğitmek istemiş.

Böylece her birini uzak bir yerde duran bahçeye gidip ona bakmalarını istemiş. Her birini faklı bir mevsimde o bahçeye göndermiş ve gördüklerini anlatmalarını tenbih etmiş.

İlk oğlan kış mevsiminde gitmiş, İkincisi ilkbaharda, üçüncüsü yazın ve sonuncusu sonbaharda gidip bahçeye bakmışlar. Son oğul da bahçeyi gördükten sonra baba onları bir araya toplamış ve ne gördüklerini ve bahçeyi nasıl bulduklarını anlatmaları istemiş.

 İlk oğlan bahçenin çok çirkin, yaşlı ve kupkuru dal parçalarından ibaret olduğunu, her tarafın karla kaplı ve soğuk olduğunu söylemiş.

İkinci oğlan ilk oğlana karşı çıkarak, hayır bahçe yeşillikle doluydu ve canlıydı, ağaçlar yaprak açıyorlardı, dallar çiçeklerle süslüydü dedi.

Üçüncü oğlan bu iki fikre de karşıydı. Ona göre bahçe yeşilliklerle, meyvelerle, çiçeklerle doluydu. Bahçe kokusuyla ve görüntüsüyle o kadar muhteşemdi ki daha önce hiç böyle bir güzellik görmemişti.

Sonuncu oğlan hepsinin haksız olduğunu söyleyerek bahçenin  sararmış yapraklarla, solgun meyvelerle, kurumuş otlarla dolu olduğunu belirtti.

Yaşlı kral oğullarına hepsinin haklı olduğunu söyledi. Çünkü hepsi farklı mevsimlerde bahçeyi görmeye gitmişti.

Onlara bir bahçeyi veya bir insanı yahut da herhangi bir durumu kısa bir süre veya bir mevsim tanıdıktan sonra yargılayamayacaklarını ve net bir fikre sahip olamayacaklarını anlatmaya çalıştı. Ya da neye sahip olup olmadıklarını anlayamayacaklarını.....”

Parçaya bakarak bütünü değerlendirenler yanılabilir. Bütünün parçaları bir araya gelirse bir fikir verir. Siz o zaman rahat karar verirsiniz bütün hakkında.

Anlatılır ki âlimin biri bir konuda delili/isbatı/kanıtı yoksa hüküm/fetva vermez, bir konuda kesin bilgiye ulaşmadıktan sonra konuşmazdı.

Bir gün öğrencileriyle birlikte bir yere gidiyorlarmış. Hoca atının üzerinde. Onun bu huyunu bilen talebelerden bir tanesi bir muziplik yapmak istemiz ve demiş ki:

“Hocam bindiğiniz atın kaç ayağı var?” İlim adamı hiç bozulmamış, kızmamış.

“Kör müsün oğlum, atın kaç ayağı olur ki” dememiş. Hemen oracıkta atından inmiş. Öğrencilerin göreceği şekilde atın ayaklarını parmağıyla göstererek saymış: Bir, iki, üç, dört. Sonra da;

“Oğlum atın dört ayağı var” diye cevap vermiş.

Soruyu soran öğrenci mahcup olmuş ve demiş ki:

“Hocam atın dört ayağı olduğunu ve benim de şaka yaptığımı bildiğin halde niçin böyle davrandın?”

İlim adamı: Size, bir konuda kesin bilgi ve delil/kanıt ile fetva/hüküm vermeyi öğretmek için demiş. 

Dört mevsimi ve atın dört ayağını görmeden hüküm/fetva vermemek gerekir.

 

Hüseyin K. Ece

15.02.2010 Zaandam/Hollanda