Kelâm edenler, az konuşurlar ama öz konuşurlar. Konuşmaları ya hayırdır, ya müjdedir, ya da iyi olan şeyleri duyurmaktır.

Lâf gelip geçicidir. Su üzerine birikmiş köpük gibidir. Kütlesi çok görünür ama bir varlığı, bir değeri, bir ağırlığı yoktur.

Kelâm ise muhatabı etki altına alıcı, mesaj ve mana yüklüdür. Daha doğrusu sözü kelâm haline getirebilenler, sözlerine bir ağırlık, bir değer, bir anlam yükleyebilirler.

Lakırdılar, gevezelikler, lafazanlıklar ne beyni, ne de kalbi doyururlar. Çoğu zaman konuşma olsun diye konuşanlar, lakırdı etmekten öteye geçemezler. Çok konuşurlar da bir incir çekirdeğini dolduracak şey söylemezler. Başkalarının kafasını şişirirler de kendi beyinleri boş konuşmaktan yorulmaz. Bu gibi konuşmalar da elbette bir işe yaramaz. Hem sahibine zarar verir, hem de diğer insanlara.

Birisi konuşur; hatta dakikalarca. Siz dinlersiniz, ne dinlemesi, bıkarsınız. Sonra dersiniz ki ‘Yahu bu adam ne dedi?’ Bu soruya muhatap olabilecek konuşmalar, sözler, nutuklar lâf’tan öteye geçmez. Lâfı az, kelâmı çok olanların sanırım itibarı, etkisi, sempatizanı daha fazla olur.

Yunus Emre’nin meşhur kıtasını hatırlayalım:

“Söz ola kese savaşı

Söz ola kestire başı

Söz ola ağulu aşı

Yağ ile bal ede bir söz”

Başa bela olabilecek sözü söylemektense, alnı dik tutabilecek sözü sarfetmek daha iyi değil mi? Nefreti, hasımlığı, fitneyi artıracak lâf etmektense, yürekleri ferahlatan, acılı aşları yağa ve bala çevirebilecek kelâm etmek daha hoş değil mi? “Bu adamdan bıktık” dedirtecek gevezelikler yerine, “diline sağlık, ne güzel dedin” diye güzel tepkiler alabilecek sözü konuşmak daha iyi değil mi? “Şu adam sussa bize büyük bir iyilik edecek” sözünü duymaktansa, “ağzından bal akıyor” iltifatını hak etmek daha güzel değil mi?

Yazı da böyledir. Yazı da tıpkı söz gibi lüzumsuz, faydasız, gevezelikten öteye geçmeyecek kadar boş olabilir. Yazı, okuyucuya bir bilgi veriyorsa, önemli bir haberi ulaştırıyorsa, tutarlı bir yorum yapıyorsa, insanlara güzellikleri taşıyorsa; bir anlam ifade eder. Yoksa piyasada o kadar çok yazı ve söz var ki.

Her konuda niteliğe ve faydalıya değer verenler, ne söylediklerine ve ne yazdıklarına dikkat ederler. Başkasına zarar verebilecek, kin, nefret, fitneye yol açabilecek, yalan olabilecek sözlere ve yazılara imza atmazlar. Niteliğe, kaliteye, efendiliğe, güzelliğe, sanata değer verenler; neler okuduklarına, neler dinlediklerine dikkat ederler. Hem kendi sözlerine özen gösterirler, hem de özen gösterilmiş ‘kelâm’ın alıcısı olurlar.

Sözün her çeşidi vardır. Yazının da öyle. Ancak kaliteye ve güzelliğe önem verenler, sözün doğrusunu, faydalısını, güzelini, kulağa hoş gelenini, yüreğe su serpenini, gerçeği dile getirenini, muştu taşıyanını alırlar. Yazının da öyle. Bu yazı ister kitaplarda olsun, ister yazılı medyada.   

Kur’an ne kadar güzel söylüyor:

“Ey iman edenler! Allah’tan hakkıyla korkup-sakının ve sağlam (güzel) söz söyleyin ki (O), işinizi yoluna koysun ve günahlarınızı bağışlasın...” (Ahzâb, 33/71)

Okumak, ilim öğrenmek, araştırmak, kültürünü artırmak elbette önemlidir. Sohbet, karşılıklı konuşmak, haber vermek, anlatmak, dertleşmek, “iki kelâm etmek” de öyle. Bunlarsız hayat olmaz.

Ancak okumaktan maksat magazin basınını, dişine dokunacak bir şey içermeyen yazılı evrakı, yalan, fitne-fesat, akıl almaz saçmalıklar, baştan başa kepazelikler ihtiva eden kaynakları okumak değildir. Kültürlü olmaktan da maksat –halk arasında söylediği gibi- kahvehane kültürüne sahip olmak, hayatta bir defa dahi işe yaramayacak lâfları öğrenmek değildir. Kişinin hoşuna gidiyor diye, nefsi isitiyor diye günlerce, hatta senelerce magazin ağırlıklı medyanın saçmalıklarına, gevezeliklerine, yalanlarına, abartılarına müşteri olmak hiç değildir.

Sözün güzelini seçmek, sözün güzelini duymak, sözün güzelinin peşine düşmek olgun kimsenin hedefi olmalı. Konuştuğu zaman ‘kelâm’ edebilmek efendi insana yakışandır.  Yüreğe, kafaya, kişiye, hayata faydalı yazıları okumak, dinlemek, ilgilenmek; seviyeli kişiler için daha önemlidir. 

“Ben şüphesiz müslümanlardanım deyip, sağlam bir şekilde çalışarak Allah’a davet eden kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?” (41 Fussilet/33)

Faydalı, sağlam ve insana şeref kazandıracak çalışmaları yaparak insanları mutlak Gerçek’ davet etmek... Bunu yazıyla veya sözle (kelâmla) yapmak...

Doğrusu böyle bir kazanç için çalışmaya değer.

Yarışmak isteyenler bu kazanç için yarışsınlar.

Hüseyin  K. Ece, 

2/8/2006 Zaandam