Mescidler, müslümanların hayatlarının ve toplumlarının merkezindedir. Mescidlere camii denilmesi, onların fonksiyonları ile ilgilidir. Camii kelimesi toplayan, biraraya getiren demektir. Mescidler de müslümanları biraraya topladığı için kendilerine bu isim verilmiştir. Gerçekte camiiler, İslâm ümmetini fizikî ve duygusal olarak tevhid eden (biraraya getiren) yerlerdir. Camiiler, müslümanlara cemaat şuuru verdiği gibi, İslâm’ın vahdet (birlik) dini oluşunu da sembolize ederler.

En ideal islâmî hayat Peygamber Hz. Muhammed’in yaşadığı hayat olduğuna göre, en ideal mescid tipi de O’nun Hicretten hemen sonra yaptırdığı ve Kur’an’ın takva üzerine kurulu mescid diye övdüğü (Tevbe/108) Mescidü’n-Nebi’dir. O mescidin özelliklerini hatırlarsak, zamanımızdaki camiilerin nasıl olması gerektiğini de anlamış oluruz.

Peygamber mescidi, her şeyden önce bir mabedti. Sahabeler oraya gelir, Peygamberle beraber namaz kılar, O’nun dilinden vahy’i ve vahyin nasıl anlaşılması gerektiğini öğrenirlerdi.

Peygamber mescidi, aynı zamanda bir mektep, bir buluşma yeri, yabancıların misafir edildiği bir misafirhane, istirahat yeri, spor merkezi, düğün yeri, fakirlere ikramda bulunma yeri ve bir kültür evi idi. Peygamber orada insanları irşad eder, orada ders verir, toplumun meseleleri orada çözer, yabancı elçileri bile orada kabul ederdi. Bunun yanında O, mescidde spor oyunları yapılmasına izin vermiş, insanların davalarına orada bakmış, misafirlerini orada ağırlamıştır.

Bugün mescidlerin bütün bu işlerde kullanılması gerekmez. Ama onlar,  müslümanların hem mabedi, hem sosyal hayatın merkezi, hem de mektebidirler. Müslümanlar kendilerini mescidlerde, orada yapılan çeşitli ilmi faaliyetlerle yetiştirirler.

Camiiler İslâm toplumunda pasif ver kuru birer bina değil, aktif faaliyetlerin yapıldığı, çok yönlü kullanılan işlevsel binalardır.

Atalarımız, yukarıdaki hizmetleri ve daha başkalarını yapabilmek için camiilerin yanlarına farklı binalar yapmışlar ve hepsine ‘külliye’ demişler. Dikkat edilirse bütün İslâm ülkelerindeki eski camiiler külliye biçimindedir.

Camiiler Kâbe’nin yeryüzünün her tarafındaki şubeleri gibidir. Her biri Kâbe gibi temiz, değerli, sadece Allah’a ait evler olmalı.

Camiiler, şu kesimin, falanca şahsın, falanca siyasi rejimin değil;

bütün islâm ümmetinin vakfı ve hizmet etmek üzere onların malı olmalıdır.

Helâl para ile yapılmalı, sadece mabed ve müslümanların yetişmesi, İslâmî hayatlarını koruması ve ibadet edebilmeleri amacıyla yapılmalı. Mutlaka ‘külliye’ planında, yani çeşitli sosyal hizmetlerin yapılabileceği biçimde düşünülmeli. Camiilerde ehil yöneticiler olmalı ve müslümanların o yöneticileri uygun kişiler arasından seçebilme imkanları olmalı.

Camiiler, illa da sivil olmalı. En azından İslâmı anlatmada sivil kalmalılar.

Camiiler, müslümanların kimliği, desteği, sığınağı, barınağı, ifadesi ve gözbebeğidir. Onlar, varlığımızın isbatı, İslâmı hür bir şekilde yaşayabilmenin sembolüdürler. Onlar, birilerinin ya da beşeri ideolojilerin hizmetinde değil,  ilâhî nurun misafir olduğu mekânlardır. Camiiler öyle bir konumda olmalılar ki, oraya o ilâhî nur inebilsin.

Şair, mabedler hakkında ne kadar güzel diyor:

Açıldı kilidi esir ruhumun,

Mabedde bularak anahtarını,

Önünde hıyabân geniş ve uzun,

Dualar yıkadı günâhlarını,

 

Semadan indi nûr, gökten indi nûr

Bir anda nurlarla kaplandı mabed

Bir yanda saadet, bir yanda huzur

Tutuştu elele ezel ve ebed (M. Ali Şener)

 

Hüseyin K. Ece

2005 Zaandam