İnsan özgürdür diyenler, bunun sınırlarını çizmede yeterince isabetli oldular mı? İnsan hürriyeti için çalıştığını iddia edenler, acaba kafalarındaki sınırlardan mı söz ediyorlar? İnsanlar neye özgürlük diyorlar? Neye esaret adını veriyorlar?

Yeniden düşünmeye değer.

Ben, oruç ile özgürlük arasında sıkı bir bağın olduğunu düşünüyorum.

Esasen tanrıdan özgür/bağımsız bir alan/hayat düşüncesi, varlık gerçeğiyle bağdaşmayan bir hayaldir. Kimileri bunu hayal ederek, varlıkta/hayatta kendi isteklerine uygun bir alan açmanın gayretindedirler. Ancak başarılı oldukları söylenemez.

Oruç ibadeti bu bağın en kuvvetli bir biçimde kurulduğu zamandır. Bir defa oruç tutanlar, Tanrı’yla birlikte, iradenin cürmü kadar bir alanda özgür olduklarını, ama mutlak anlamda bir hürriyetin olmadığını bilirler. Yine onlar, insanı Yaratıcı’dan uzaklaştırabilecek, oyalayabilecek, O’na karşı hataya düşürebilecek her türlü ayak bağını, saplantıyı, bağlanmayı özgürlüğün tehlikesi olarak görürler.

Onlara göre gerçek özgürlük, iradeye, eşyaya, nefse cazip gelen her şeye hakim olabilmektir.

Böyle bir özgürlük duygusunu en fazla oruçlular duyarlar.  

Bilindiği gibi ‘oruç’ İslâmın binasının üzerinde yükseldiği temellerden biridir.

(Buhari, İman/1. Müslim, İman/22. Nesai, İman/13. Tirmizi, İman/3)

Oruç bir müslümanın din binasının sağlam bir şekilde kurmasını sağlar, İslâmí hayatını düzenleyici bir rol oynar, nefsi terbiye eder.
Müslüman, oruçla kötülüğü meyilli duygularını sakinleştirir, aşırı hırs ve isteklerini dizginler, doymak bilmeyen iştahları azaltmaya çalışır. Kişideki şehvet ve aşırı bencil duygular oruçla törpülenir ve dizginlenir.  

Oruç, bazılarının sandığı gibi bir perhiz veya sağlıklı yaşam alıştırması değildir. Bu, Allah için nefsin isteklerini kontrol altına alabilme alıştırması, bir nefis eğitimidir, ihtiyaçlar karşısında tutsak olmama denemesidir.  

İman yolu şüphesiz kolay değildir. Engeller, zorluklar, nefsin ve şeytanın aldatmaları, şehvet duygularının yaygın kolları, dünya hayatının çekicilikleri vardır. Mü’min bütün bunlara karşı dikkatli olmaya çalışır.

Oruç ibadeti bu eğitimi sağlayan bir imkandır.
Bilim ve tecrübe göstermiştir ki, oruç tutmanın pek çok maddi faydası da vardır. Ancak mü’min orucu maddi faydaları için değil; bir ibadet, bir Allah (cc) emri olduğu için tutar. Sonunda elbette onun her türlü faydasına kavuşur. İbadetlerin değeri maddi faydalarıyla, hayatta görülebilecek somut sonuçlarıyla ölçülemez. İbadet, kul olmanın bir gereğidir. İman etmenin sonucudur.  

Bilindiği gibi oruç aynı zamanda müthiş bir sabır imtihanıdır. Sabır ahlâkının bir nimet ve önemli bir enerji kaynağı olduğunu düşünürsek, orucun önemini bir kat daha anlarız.

Müslüman, insanı kendine bende edebilecek sonu gelmez istekler ve tutkular karşısında direnmeyi ve hür olmayı öğrenir.
Kişinin en özgür olduğu an isteklerine, şehvetine ve kızgınlığına yenilmediği andır. Ya da, her ne kadar hoşa gitse de dünyalıklar karşısında teslim olmamadır. Dünyalıkların içerisinde olmasına rağmen onların karşısında kul-köle olmadığını ortaya koyabildiği zamandır.

İşte oruç bu özgür iradeye kapı açar.

Oruçlu gündüzün ilerleyen saatlerinde açtır. Vücudunun, midesinin, aklının ve duygularının yeme ve içmeden yana müthiş bir iştâhı ve ihtiyacı vardır. Ama o Allah’a söz vermiştir. Gündüzün sonuna kadar bütün bu isteklere karşı koyacaktır. Ve çok ihtiyacı olmasına rağmen iştâh çeken şeylerden yemeyecektir.

Oruçlu iken yemeği de vardır, içeceği de vardır. Belki pek çok lezzetli yiyecek ve içecekler hemen yanıbaşındadır. Belki oruç tutmayanların yediklerine ve içtiklerine de şahit olmaktadır. Hatta iftar için yemek hazırlıyordur, ya da iftar sofrasının başındadır. Ama oruçlu olduğu için onlardan yemez. Nefsine hakim olur.

Niçin? Onu bu noktada tutan şuur nedir? Kimsenin görmediği bir yerde, nefsin müthiş bir ihtiyaç içinde olduğu bir anda, onu yemeden ve içmeden alıkoyan dikkatin kaynağı neresidir?

İşte bu kaynak Allah’a karşı duyulan sorumluluk bilincidir.

Oruçla bu direnci, bu takvayı ve bu şuuru kazanan mü’min, hayatının diğer zamanlarında da kendini Rabbinden uzaklaştıracak, onu gaflete ve günâha düşürebilecek isteklerine karşı koyacaktır. Dünyalıklar karşısında zelil, kul ve köle olmayacaktır.
İşte insanın en özgür olduğu an, bir oruçlunun iftara doğru ortaya koyduğu sabır saatleridir.

Ramazan; böylesine bir özgürlüğü zenginleştirme zamanıdır. 

Hüseyin K. ECE 

24.9.2006

Zaandam/Hollanda