Kitap dolu bir ev, çiçek dolu bir bahçe... istemek. İsteyecek başka bir şey kalmadı mı? Elbette Allah’tan istenecek çok şey var ama bu adamcağız bunları istemiş. Evinde kitabı, bahçesinde çiçeği olsun.

Evinde kitaplara, bahçesinde çiçeklere bakarak gözü gönlü açılır belki. Evinde kitaplarla dostluk ve arkadaşlık kurar, bahçesinde çiçeklerle samimi olur. Evinde kitaplarla konuşur, bahçesinde çiçeklerle. Evde kitap okur, bahçede çiçekleri okur. 

Ne dedin, çiçek hiç okunur mu? Çiçek koklanır, süs olarak saklanır, güzelliğine bakılır, görüntüsüne hayran kalınır vs.

Çiçek okumak da nereden çıktı denilebilir.

Evet okumasını bilenler, evde kitap bahçede çiçek okurlar. Yeter ki okumasını bilelim. Okur yazar olanlar, neyi nasıl okuyacaklarını bilirler. Onlar toprağı da okurlar, suyu da, onlar gökyüzünü de okurlar, yeryüzünü de.

Okumasını bilmek... Ne adına ve kimin adına okuyacağının farkında olmak... Okuma eylemiyle ne kazanacağını anlamak.... Okumanın şuurunda olmak...

Asıl mesele bunlar. Şimdilerde okuma deyince, okullara gidip belli dille yazılmış şeyleri okumak anlaşılır.

Okumayı böyle anlayanlar, çiçek okuma lafını duyunca şaşırırlar, anlamazlar. Bir de sizi şaşkın olmakla suçlayabilirler.

Ama okumayı; eşyanın ötesindeki gerçekleri basiret gözüyle idrak etmek, görmek ve anlamak şeklinde bilen için, çiçek okuma ile suyu okumak, kitap okumak ile varlığı okumak arasında fark yoktur. Varlığın sahibinin adıyla okumaya başlayan birisi, varlığın dilini, mahiyetini, sırlarını anlamaya başlar.

Varlığın sahibinin adını bilmeyen için, her şey şu görünen fizik âlemdir. Onu da ya görürsünüz, ya incelersiniz, ya kullanırsınız. Böyleleri için evrenin veya eşyanın dili yoktur. Eşya eşyadır ve kullanılmaya layıktır.

Ancak okumaya, okumayı var edenin adıyla başlayan biri için eşyanın dili vardır, özü vardır, sakladığı sırları, vereceği mesajları vardır. Ona göre, evrende olan her bir şey aslında bir kelime’dir. Tıpkı kitaplardaki/yazılardaki kelimeler gibi.

Canlı ve cansız, her şey kainat kitabının kelimeleridir. Nasıl ki kitaplardaki her bir kelime; bir mana, bir mesaj, bir şey taşıyorsa, yerde ve gökte olan her bir varlık da, bir mana, bir mesaj ve bir ifade taşıyor.

Çiçekler de o kelimelerden sadece bir tanesidir. İşte okumasını bilenler, bu anlamda çiçeklerin de dilini çözerler, onları da okumayı bilirler.

Şüphesiz ki, kainat kitabını hakkıyla okuyabilmek için, öncelikle işe içinde insanı, varlığı ve hayatı izah eden kitaplardan başlamak gerekir. Bunları okumaya başlayanlar ve çok okuyanlar, bir şeyler anlamaya başlarlar. Siz bunlara hafif bir sesle: Çiçeklerin de dili vardır, tıpkı ağaçların dili olduğu gibi, hayvanların dili olduğu gibi derseniz, şaırmazlar. Hıı, anladım derler.

Kitap dolu bir ev, çiçek dolu bir bahçe...

Bakınız ne güzel birbirlerini tamamlıyorlar. Evdeki kitapları okuyan kardeşim, bahçeye çıktığı zaman, çiçeklerin de okunmaya değer olduğunu anlarlar. Ya da başka varlıkların...

Ama önce okumasını bilmek gerek. Ama önce o dili çözmek gerek. Ama önce söze sözlerin en güzeli ile başlamak gerek. 

Elbette herkes evinize kitap yığın, bahçeniz olsun, illa oraya çiçek ekin demiyoruz. Biliyoruz ki zamanımızda her evin bahçesi olmadığı gibi, -özellikle avrupa ülkelerindeki- evlerde bol bol çiçekler var. Teknoloji sayesinde bilgi akışı kolayladı. Yüzlerce cilt kitabı raflara dizmeye artık gerek kalmadı. Cdler veya internet ortamı büyük kolaylıklar sağladı.

Bizim demek istediğimiz şey okumak... Bir şey öğrenmeye meraklı olmak, araştırmak, aramaya devam etmek...

Yani okumak, okuduğunu hazmetmek, okuduğunun üzerinde tefekkür etmek. Ne okuduğunun farkında olmak. Bir de kimin adıyla okuyacağının şuurunda olmak...

Yoksa, zamanımızda anlaşıldığı gibi okur-yazar olmak –günümüzde önemli olmakla birlikte-, mevcut okullara gidp diploma almak değildir.

Bu diplomalar okumak için, hele hele evreni ve üzerindekileri okumak için yeterli değildir.

Bunun için başka bir şeye ihtiyaç var.

Peki neye ihtiyaç var?

Okumaya başlayın, ya da daha çok okuyun o dediğim ‘şey’i keşfetmeye başlayacaksınız.