Birileri sanki onu topraktan mahrum etmek icin özel çaba sarfediyor.

 Modern insanın toprakla bağı azaldı. Toprakla oynamıyor, toprakla boğuşmuyor, toprakla kirlenmiyor. Toprağa aykırı gibi duruyor. Hatta toprağı kendisi kirletiyor. Onu hoyratca harcıyor. Ona bir düşman gibi, azılı bir hasım gibi davranıyor. 

İnsan toprağa yabancı yaşadığı için mi ölümü unutuyor acaba?

Toprakla fazla içli dışlı olamadığı için mi agrasif, kızgın, yalnız ve kendine yabancıKendine yabancılaşan şüphesiz toprakla kendisi arasındaki ayniliğin de uzağında kalır. İnsan bu yüzden mi tabiatı merhametsizce kullanıyor, tahrip ediyor, kirletiyor?

Bu yüzden mi gelecek nesillere temiz bir çevre bırakmayı düşünmüyor?

Doktorlar bazı ağrılar için toprakta yürümeyi, kum banyosu yapmayı tavsiye ederler. Bazi büyükler de öfkeyi yatıştırmak için toprakta yürümeyi salık verirler.

Acaba ayak toprağa değince, insan aslını mı hatırlıyor?

Mütevazi oluşunu mu kavrıyor? (Mevlana; “Mutevazilikte toprak gibi ol” dememiş miydi?)

Toprakla temas eden organ tabii olana mı dönüyor?

Toprak onu kucaklıyor da bağrına mı basıyor?

Ona ölümü mü hatırlatıyor?

Tecrübe edilmiştir ki toprağa değen ayakların sahibi rahatlıtır. Beden, kendisiyle toprağın arasına giren yabancı maddelerden kurtulunca bir dostuna kavuşmuş gibi olur. Ona bir kat daha yaklaşır, adeta kucaklaşır.

Modern anlayışa göre çıplak ayakla toprakta yürümek, yolları, kaldırımları, caddeleri ve sokakları döşememek kalkınmamışlığın alameti. Bir kentin sokaklarından hala toz bulutu yükseliyorsa, insanlar hala tarlalarına, uzak yerlere yürüme, hatta çıplak ayakla gidiyorlarsa; orada fakirlik var demektir. Orada sağlık tehlikede demektir.

Acaba öyle mi? Modern insanın bu iddiasina katılacak mıyız?

Acaba kim daha sağlıklı?

Kim daha bedenen ve ruhen dinç?

Kim ilaç almadan, doktora gitmeden bir ömrü yaşıyor?

Kimin sağlık sigortası yok?

Sağlık sigortası sağlığa mı alamet, hastalığa mı alamet?

Bir kimsenin toprakla temas eden ayağı mı sağlam olur, betondan kurtulamayanın ayağı mı, sormaya değmez mi?

Türkçe’de ‘yer’, Arapçada ´ard`, Hollandaca'da ‘aard’ kelimesi hem yeryüzü anlamında, hem de bildiğimiz toprak anlamında kullanılıyor. Üzerinde doğup büyüdüğümüz, yaşadığımız, kullandığımız, rızkımızı temin ettigimiz yer/dünya…

Aşık Veysel, “Benim sadık yarim kara topraktır” derken, şüphesiz toprağın hayat ve insan için asil cevher olduğuna işaret ediyordu. Toprağın insana çok yakın olduğunu, insanın toprakla içli dışlı olması gerektiğini, toprağın sunduğu ikramların sayılamaycağını söylüyordu.

Ama insan, elindeki nimetlerin kiymetini bilmeyince onu kötü bir şekilde harcar, Başkasıyla bölüşmeyi unutur.

Gelecek nesillere temiz bir çevre, yaşabilir bir yeryüzü, nefes alabilecek bir ortam bırakmak da eldeki nimeti paylaşmak değil midir? Bugün sahip olduğumuz doğal zenginlikleri amaca uygun, güzel bir tarzda, insani bir sekilde kullansak, bizden sonrakilerine de elbette bir şeyler kalır. 

İnsanların bir bölümü topraktan uzakta yaşasa da; onsuz yaşaması mümkün değil. Eskiler “anasır-ı erbaa” yani 'dört temel unsur, dört temel kaynak' derlerdi. Bunlar olmadan hayat olmaz. Su, hava, toprak ve Güneş (ya da enerji). Acaba toprağın uzağında yaşayanlar toprağı unuttular mı? Topraktan gelip yine toprağa döneceklerini hatırlamıyorlar mı? 

“Gün gelir Veysel’i bağrına basar

 Benim sadık yarim kara topraktır”

diyerek, insanı en sonunda kucaklayanın da toprak olacağını hüzünlü bir şekilde haber veriyor.

Çok aç gözlü insanlar için ‘gözünü bir avuç toprak doyurur’ derler. Doğrudur. Gözü doymayanın, hırslı ve aşırı tamah sahibi kimseleri hiç bir şey tatmin etmez. Hiç bir şey onları doyurmaz. Onlar hiç bir şeyle yetinmezler.

Ama ölünce her şey biter. Üzerine atılan bir kaç kürek toprak onun işini bitirir. Gözüne dolan bir avuç toprak onu teslim alır.

İşte, unuttuğu, belki de kötü davrandığı toprak onu bağrına basıyor. İşte üzerinde kibirlendiği, sınırı aştığı, azdığı, büyüklük tasladığı yer, onu içine almış, kucaklamıştır.

Ancak bu kucaklayış annenin çocuğunu kucaklaması gibi mi olacak? Yoksa güçlü bir cellatın, cılız ve zayıf bir suçluyu, kemiklerini kırmak üzere kucaklaması mı olacaktır? Toprağın kucaklaması, sadık yar kucaklaması mı olacaktır, hasım karşılaması gibi mi olacaktır?

Düşünmeye değer.

Hem mütevazi, alçak gönüllü olmak, haddini bilmek manasında, hem de toprakla haşır neşir olmak manasında “Ayağımızın yere basması” gerekir.

 

Huseyin K. Ece

5.7.2006 Zaandam