Onun gelişi gül gibi olan herkesi sevindirdi. Onlar da güldüler, sevindiler, bayram ettiler. 

Gül gibi olan hiç gülüne kavuşunca sevinmez mi? Hiç gül, en samimi arkadaşına kavuşunca gülümsemez mi?

Onun gülmesi tebessüm olur, gülmenin en güzeli... Onun gelmesi bir gülümsemedir. Onun gelişi sıradan bir geliş değil, asırlar süren bitimsiz bir müjdedir.

Onu görenin yüzünde güller açmaz mı? Onun gelişine şahit olanın yüzünde gülücükler toplanmaz mı? Onunla karşılaşanın her anı bahar olmaz mı?

Daha da ötesi; gül gibi olanlar, diğer arkadaşlarına da bu müjdeyi ulaştırdılar. Onların sevinmesine yardım ettiler. Onların da yüzlerine beşâret indi, onların da yüzlerinde ay parladı, onların da yanaklarında yediveren gülleri açtı.

Şüphesiz O Gül, bahçelere teşrif gelmeseydi, o bahçeler gülistan olur muydu?

Gülü olmayan bahçeye hiç gülzâr denir miydi?

Gül gelmeseydi ötelerden, yani ufukların ardından, yani Veda Tepesinin ardından, diğer güller sevinç duyar mıydı bu gülşende? O gelmeseydi, güller gül olduklarını anlamaz, o güzelim koku nasıl olurdu bilmezlerdi.

O geldi, bahçeler gülistan oldu. O geldi güller bir başka ad, bir başka koku, bir başka anlam kazandılar.

Gülşen onunla şen. Bahçe onunla güzel. Gülistan onunla bütünleniyor. Güle benzeyenler, o gülden alıyorlarlar renklerini, kokularını, kimliklerini... Gül olmak için o güle tutkun olmak, o güle aşık olmak, o gülün yetiştiği bahçeye, mektebe, zemine gitmek gerek. Onun toprağı, suyu, iklimi gül yetiştirir. Onun ikliminde, Onunla birlikte yetişen güller de koku saçar. Ondan ders ve renk alan güller, bulundukları muhiti gülistan gibi yaparlar.

Onun muhiti ab-ı hayat fışkıran, mutluluk ve sevinç veren, hayatın anlamını öğreten bir bahçe. Onun bulunduğu yer, ümidin, sevincin, en iyi beklentilerin yeşerdiği yerdir. Onunla birlikte olmak korkuyu, ümitsizliği, ye’si götürür; yerine umut aşılar. Onunla birlikte olmak onun renginden, kokusundan, gülümsemesinden etkilenmeyi beraberinde getirir.

Heyhat, yaramaz insanlar yıkmaya devam ediyorlar. Yaramaz adamlar çevrelerini, hatta yeryüzünü kirletmeye devam ediyorlar. Yeryüzünü gül kokusundan mahrum edip, ortalığı necis kokularla doldurmaya devam ediyorlar.

Onu bilmeyenler gül kokusunu da, gül rengini de bilmiyorlar. Bilmedikleri için de hasım oluyorlar. Onu gül kokusundan mahrum kalanlar, Ona ve Onun mesajına engel olmaya kalkışırlar. Güzelliklerle, gül kokusuyla, gül rengiyle mücadele ederler. 

O Gülü tanımayanlar, onunla birlikte bahçelerin, çevrenin ve evlerin gülistana döneceğini bilmiyorlar. Onunla birlikte bir gülşene kavuşacaklarından haberleri yok. Ona kavuşunca renklerin en güzeline, kokuların en şahanesine kavuşacaklarını öğrenemiyorlar.

Kör bir cehaletin, inatçı bir bilmezliğin, körolası bir bağnazlığın kurbanlarıdır onlar. İnadına inadı gidiyorlar. Ne gülü tanımayı, ne de gül kokusu denemeyi düşünmüyorlar.

Halbuki çağımız, çevremiz ve kurak yüreklerimiz, o güle, o gülün kokusuna, o gülün renklerine ne kadar da muhtaç...

Halbuki çevremizi öylesine necis kokular işgal etti ki, etkisinden ta yüreklerimiz sızlıyor, ciğerimiz yanıyor, başımız dönüyor.

Halbuki necis insanlar hayatı ve yürekleri kirletmeye devam ediyorlar. Üstelik kiri, pası, pis olan şeyleri temiz, çağdaş, yeni ve güzel diye propaganda ediyorlar.

O gülü sevenler, ondan aldıkları rengi ve kokuyu evlere, sokaklara, yani günümüze, hayatın her alanına taşımak durumundadırlar. Böylece belki de yaramazların yaydığı necis kokuların etkisi azalır. Belki de yaramazların kararttığı dünyamızda gül renkleri yeniden görülür.

O Gülü sevenler ona benzer gül yetiştirsinler. Sonra da onları hayata salsınlar. Ki hayatımızda o gülün kokusu duyulsun. Hayatımızda güzellikler görülsün.    

Gül aşkınız artsın, O Gül gülümseyişinizi çoğaltsın. 

 

Hüseyin K. Ece

2.12.2007 Zaandam