Fikirleri sorulan bazı yetkililer, bu doğru ise bunun kabul edilemez olduğunu, ‘bir ülkenin başka bir ülkenin iç işlerine karışamayacağını, seçimlere etki edecek eylemlerde bulunamayacağını söylediler.

Kendi açılarından haklılar. Hiç bir ülke başka bir ülkenin iç işlerine karışmamalı.

Tamam. Burada duralım ve Hollanda yetkililerine yemin ettirelim:

Doğru söyleyin, siz –bırakın bir devlet kuruluşunda çalışan bir kaç memurun şahsi insiyatifini- devlet olarak hiç başka bir ülkenin iç işlerine karışmıyor musunuz?

– Yo, karismiyoruz, derler. Siz tekrar sorarsınız:

-Yemin eder misiniz? Belki de:

-Valla billahi karışmıyoruz derler.

Ya da böyle diyeceklerini tahmin edebiliriz. O zaman biz de şu soruları sorma hakkına sahip oluruz:

-Siz başka ülkenin iç işlerine karışmadığınızı iddia ediyorsunuz. Peki, Irak’ın degil iç işlerine karışmak, bu ülkeyi kanlı bir şekilde işgal eden, yüzbinlerce insanın ölümüne sebep olan, ülkeyi yakıp yıkan işgalciye niye destek oldunuz?

Neden onun arzusuna uyarak Irak’a asker gönderdiniz. (Üstelik Hollanda medyasının tesbitine göre sizin askerleriniz oradaki insanlara kötü davrandılar.)

İşgalci Irak’ı işgal ediyor, arkasından güya seçim yaptırıyor, seçimde de kendi politikalarını destekleyenlerin kazanmasını sağlıyor. Bırakın bir ülkenin iç işlerine karışmayı, her şeyi kendi yönlendiriyor. Kendi sistemini, arzularını, kendi çıkaralarını dayatıyor. Ve Hollanda bu politikalari destekliyor, asla karşı çıkmıyor.

Medya ise sus pus…

Hani başka ülkenin seçimlerine karışılmazdı?

-Afganistan’da da aynı durum söz konusu. Önce silahla işgal, demokrasi getireceğim ayakları, arkasından da göstermelik seçimler… Kim kazan(dırıl)ıyor? Tabii ki işgalcinin gözüne giren adamlar.   

Böyle bir ülkenin yoneticileri de bağımsız olduklarını savunuyorlar. Bağımsız seçimler yapıldığını iddia ediyorlar.  (Tıpkı Irak’ta şimdi c. başkanı sıfatıyla oturan kişinin açıkladığı gibi. Ona göre Irak bağımsız bir ülkeymiş. Başka ülkelerin –aslında Türkiye’yi kasdediyor- iç işlerine karışması kabul edilemezmiş. Ha ha ha haaaa.)

Hollanda ise başka ülkelerin iç işlerine karışılmaz derken, işgalci tarafından şekillendirilen yapıyı korumak için Afganistan’ asker gönderdi. Ütelik bu yapıyı birilerinin çıkarı ugruna oranın insanları öldürülüyor.

Doğru bir iş yapmışlarcasına Hollanda dışişleri bakanı;  ‘sizler yaptığınız görevle övünebilirsiniz’ diye taltif ediliyorlar. 

Merak ediyorum, Afganistan’a gönderilen askerler ne ile övünecekler? Başka ülkenin iç işlerine karışmakla mı? Terörist öldürüyoruz diyerek Afganlıları öldüren Nato askerlerine yardım etmekle mi? Haksız yere bir ülkeyi işgal edenlere sorgusuz sualsız destek olmakla mı?

-Başka ülkenin iç işlerine karışmak asla kabul edilemez. Okey. Doğru bir soz.

Ama adama sormazlar mı? Arap ülkeleri içinde uluslararası gözlemcilerin tesbitiyle kurallara en uygun seçim yapılan iki ülke Filistin ve Lübnan. İkisi de başta Hollanda olmak üzere batılılar tarafından desteklenen bir rejim tarafından yerle bir edildi.

Filistindeki seçim sonuçlarından rahatsız olundu, kabul edilmedi. Seçimi Hamas kazandı diye Filistin’e yapılan yardımlar askıya alındı. Filistinliler köşeye sıkıştırıldı. Yakıldı, yıkıldı, yüzlercesi adeta katliam edildi. Hamasa oy vermenin bedeli burunlarından fitil fitil getirildi.

Bu ambargo kararına Hollanda da ortak değil mi? Bunu Filistinlilere reva görenlerle birlikte değil mi?

Başka ülkenin iç işlerine müdahele nasıl oluyor ki?

Ey bir kaç bin e-maille kafayı bozmuş olan yaygaracılar? Niçin Filistin seçimlerini tanımayanları, ambargo uygulayanları tenkit etmiyorsunuz? Niçin bu politikaları güden yöneticilere: Siz nasıl olur da bir halkın iradesini hiçe sayarsanız? Yani sizin iradenize uymadı diye mi?

Cezayir’de seçimi kazanan partiye karşı yapılan darbeyi Avrupa toptan destekledi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’de halkın tercih ettiği bir partinin postmodern darbe sonrası kapatılmasına onay verdi.

Bu ne perhiz ne lahana turşusu?

Buna ne diyelim; aymazlık mı, şaşkınlık mı, hipokritlik mi, cambazlık mı?

Efendim, Türkiye’nin bir kurumundan bir memur tarafından bir kaç bin e-mail gelmiş de, türk seçmenler etkilenmiş de...

Şu işe bakın… Bir gecede bu kadar değişiklik…

Ya devlet kurumları burada çok etkili, ya da bizler zır cahiliz, ne yaptığımızı bilmiyoruz, Ankara’dan gelecek bir e-maili bekliyoruz.

Bu mantığı yürütenlere ne diyelim? Bu kadar bönlük herhalde ancak tahsille elde edilir.

Bir şey daha var? Peki Ankara’dan binlerce e-mail geldiği nasıl tesbit edilmiş? Herkesin e-maili özel değil mi?

Bu medya bunu nereden oğrendi? Burada bir kaç ihtimal olabilir.

*Ya içimizdeki Verdonklar veya Wildersler (Tabir sayın İ. Karaçay Bey’e ait. Kendisine teşekkür ediyorum.) efendilerine yalakalık yapmak için ulaşabildiklerini hemen bildirmişlerdir.

*Ya da hepimiz gözetleniyoruz Big Brother tarafından… Âgâh oluna. İleride size nefeslerinizin kaydı gösterilirse hiç şaşırmayın ha…

*Veya bir iki kulaktan duyma bir şey bulan medya âdeti olduğu üzere buna balıklama atlamıştır. Maksat yabancıları küçümsemek, Türkiye aleyhine bir şey yapabilmek, bilinçle yapılan tercihlere gölge düşürmektir.

Bir kaç e-maili ele alıp da bunu Türkiye’nin ve buradaki bilinçli seçmenin aleyhine kullanmaya kalkışmak iyi niyetle bağdaşmaz.

O zaman yukarıdaki soruların cevabını beklemeye başlarız.

Bir kaç e-maili dillerine dolayanlar dünyadaki pek çok iç işlere burnunu sokanlara kulaklarını tıkıyorlar.

Söz sözün karşılığıdır arkadaş: Lutfen, iç işlerimize karışma…

 

Hüseyin K. Ece

22.12.2006

Zaandam