Bu yapılan cahillikdir deseniz olmaz, deliliktir deseniz olmaz, yanılgıdır deseniz yine olmaz. Öylece şaşkın şaşkın bakar kalırsınız.

Bizim memlekette akıllı zannedilen kimseler biraz delilik yapınca böyle derler. “Delilik bile az akılla olmaz.” Yani bu kadar deliliği becerip yapabilmek için de bayağı akıll sahibi olmak gerekir. Yoksa sıradan bir delinin bu kadar akıllı delliliği, bu kadar saçmalığı küçücük aklıyla yapamaz.

Hoca’nın hikayesi malum. Kazanın doğurduğuna inananlar var. (Tadsız bir hatıra ama anmakta fayda var.) Holdinglerin gündemde olduğu, yağmur gibi para dağıttıkları ve para topladıkları zamanlarda, para yatırdıktan üç ay sonra, altı ay sonra, bir yıl sonra; yüzde 10, yüzde 15, yüzde 20 kâr dağıtılıyorken, kimse bunun nereden ve nasıl geldiğini sormuyordu. Nasıl oluyor da bir şirket aldığı bir ortaklık payını üç ay içinde kâra dönüştürüp, yüzde on kâr payı dağıtabiliyordu. Ya da bu nasıl bir şirket idi ki bir yıl içinde yüzde bilmem ne kadar kâr ediyordu ve bunun yüzde otuzunu ortaklarına dağıtabiliyordu?

O zaman herkes hangi holding daha fazla dağıtıyor diye soruyordu. Ama kimse hangi şirket gerçekçi çalışıyor, dürüst çalişıyor diye sormuyordu. Çünkü kazan durmadan doğuruyordu. Kâr gelince de akıl gitmiş, onun yerine paranın sıcaklığı karşısında deli bir hırs kafaları işgal, gözleri kör etmişti. Bu aşamada akıl kaç para idi ki? Para geliyor mu? Gelsin. Kâr var mı? Olsun. Ama nasıl, ama nereden, ama ne kadar sürecek bu çılgınlık? Kimsenin işin o tarafına baktığı yoktu.

Bir müddet sonra gerçek ortaya çıkınca, yani “kazan öldü” denilince de herkes feryat etti. “Yahu aklınızı mı yediniz, hiç kazan ölür mü?” Yanlış gidişlerin, yanlış politikaların, yanlış yönetimlerin sonucu şirketler batınca; ya da bazı suistimaller, üç kağıtçılıklar ortaya çıkınca, kabullenmekte zorluk çekildi.

Aslında bu gibi şeyler, aklını iyi kullanmayanlar için bir ders ve ibret değil mi? Ya da kazanın doğurduğuna inanmak ‘bu kadar delilik ancak akılla olur’ dedirtmez mi adama?

Adam, bir şeyin kendisi için tehlikeli olup olmadığına, zararlı olup olmadığına değil, getireceği rantına, vereceği anlık zevke bakıyor. Söz gelişi, kumar oynamaktan zevk alan, ya da kumar tutkunu birisi bunun getireceği zararın değil, kumar oynarken aldığı zevkin, içindeki o hırsın, o karşı konulmaz isteğin peşindedir. Sonra ne olursa olsun havasındadır. Bir müddet sonra yaptığı için kendisi, ailesi ve çevresi için zararları ortaya çıkınca biraz pişman olunur ama, ele fırsat geçince bir daha... bir daha...

Mesela bir işyerinde, bir dairede çalışan birisi, yapacağı sahtekârlığın, evraktaki fahiş hatanın, hile ile elde edeceği haksız kazancın günün birinde ortaya çıkacağını, duyulacağını ve hesabını vereceğini unutur. Çok geçmez bakarsınız ki yakayı ele verdi.

Adama demezler mi aklını kullansaydın ya. Bu gibi işler ne kadar sürebiliyor ki. Hırsızlığın ne kadar ömrü olur ki? Elbet aklını kullanan bu hataya düşmemeye dikkat eder. Ama ya aklını kullanmayanlar, ya o andaki çıkarın aklını perdelediği kimseler...

Uyuşturucu kullananların durumu ortada. Ne akıl, ne sağlık, ne kişilik, ne sosyal statü. Hepsi zarar görüyor. Hepsi bir bir ellerinden kayıp gidiyor. Ayakta duracak halleri, kendilerine bakacak durumları kalmıyor. Bu da herkesin gözü önünde oluyor. Herkesin bundan haberi var. Ama bakıyorsun ki bu işe başlayanların aldırdığı yok. Göz göre göre kendilerini ateşin, tehlikenin, zararaın ortasına atıyorlar.

Sigara da öyle değil mi? Aklı başında bir adam çıksın da desin ki sigaranın beş tane faydası var. Herkes bunu bilir, herkes bunu duyor da, yine aynen devam. Tiryakilerin sayısı, sigara satışlarında artış hiç azalmıyor.

Bazıları öyle işler yapıyorlar, öyle sözler sarfediyorlar ki, toplum geriliyor. İnsanlar arasında anlaşmazlıklar çıkıyor. Kin ve düşmanlık duyguları körükleniyor. Hasmane duygular bileniyor. Toplumun bir kesimi rencide oluyor. Toplumsal barış tehlikeye düşüyor...

Ama bakıyorsunuz ki buna sebep olanların kılı kıpırdamıyor. Adamın makamına, tahsiline, bulunduğu konuma bakıp yanılıyorsunuz. Bu sıfatların sahibi ve bu işler... Bu sonuç... Yok yok bu kadari da olmaz. Burada ciddi bir soru işareti var. Bu nasıl oluyor? Sonra aklınıza yukarıdaki deyim geliyor.

Bazıları islâmla, müslümanlarla, ya da hollandada yaşayan yabancılarla ilgili o kadar cahilce laflar ediyor, o kadar hariçten konuşuyor, o kadar çok yanlış yorumlara giriyor ki; duyunca ağzınız açık kalıyor. Pes doğrusu... Gerçek öyle mi?

Hayır, hiç bir alakası yok.. Ama adamlar öyle zannediyor. Sonra da zanlarına kuzu kuzu inanıyorlar. İşin garibi onların zanlarına toplumda inananlar da çıkıyor.  

Akıllı hareket etmek ne güzel. İnsan akılla kârını da bilir zararını da. Ancak çok dikkat etmek gerekir, bu akıl insanı delilik yapmaya götürmemeli.

Hüseyin K. Ece

24.5.2008 Zaandam