Bu durum iki açıdan tehlikeli sonuçlar doğurur.

Birincisi; İçinde bulunduğumuz şartların gerisinde kalırız ve mevcut imkanlardan istifade edemeyiz.

İkincisi; bizi biz yapan kimliğimizin dinamiklerini yakalaymayız ve onları kişilik olarak ortaya koyamayız.

Bugün modern bir dünyada yaşıyoruz.  Yaşama şekilleri, kullanılan aletler, iletişim ve çalışma alanları sürekli değişiyor, yenileniyor.Bazı işler aartık uzmanlığı ve diplomayı gerektiriyor. Belli bir meslekte yeterince eğitim almayanlar iş pazarında zorluklarla karşılaşıyorlar.

Üstelik –istenmemesine rağmen- Batı Avrupa ülkelerinde ayrımcılık giderek yaygınlaşıyor. Elinde kendini isbat edecek bir belgesi olmayan, yani kendini isbat edemeyen yabancıların dışlanması, iş verilmemesi koılaylaşıyor. Yani ayrımcıların bahanesi kolaylaşıyor. Eğer yeni nesillere yeterince ve buıgünün şatrtlarına uygun eğitim verilirse, hem içinde yaşadığımız toplumda hem de dünyanın her yerinde iş bulma imkanı olabilir.

Aslında sorun sadece iş bulabilme sorunu değildir. Günün şartlarına göre eğitim almanın bir başka boyutu da zamanımızı, içinde yaşadığımız toplumu ve şertları, geçmişi iyi değerlendirme imkanı da bulabilmektir. Çağımız iletişim çağı, çağımız bilgiyi en iyi kullananların çağı. Bu konuda duyarlı olmak geleceğimiz için son derece önemlidir.

Kendi değerlerini ve kendini var eden kültürel varlığını koruyamayan toplulukların, başkasının kuyruğuna takılacskları açıktır. Bunun anlamı şudur:   ``Ben kalabalık olsam da değersizim, güçsüzüm ve sizin insafınıza sığınan bir zavallıyım.``

Bu da zilletin ve horluğun ta kendisidir.

Bizler batı avrupa ülkelerinde artık misafir işçi değil, buraya yerleşen yeni bir toplumuz. Bize ait kültürümüz, inancımız ve kimliğimiz var. Bizler, kendi kimliğimiz koruyarak bu topraklarda yaşamayadevam edeceğiz.

Bu bir gerçekliktir. Hâlâ bazı batı ülkelerde bize yabancılar desler de. Bizi dışlasalar da, önümüze akıl almaz engeller çıakarsalar da, hatta bize farklı muamele etseler de.. Biz artık burada kalıcıyız.

Ülkeyi yönetenlerin artık bu gerçeği görmeleri gerektiği gibi, bizim de görmemiz gerek. Bundan sonrasına biraz da bu gözle bakmamız faydalı olur.

Çocuklarımızın eğitiminde iki boyut olduğu söylenebilir: Bunlardan biri teknik veya mesleki eğitim, yani içinde bulunduğumuz ülkenin eğitim yapısına uygun alacağımız diploma, öğreneceğimiz meslek ve benzeri şeylerdir.

İkincisi ise, çocuklarımıza kendi kimliğini öğretmedir. Modernizmin insan fıtratına zıt anlayışından zarar görmemeleri, kendilerini kaybetmemeleri, başkasının yemi olmamaları, ruhlarını ve bedenlerini köleleştirmemeleri için vereceğimiz ‘insanî’ eğitimdir.

Bu ikisi de önemlidir. Bunların ilkiyle toplumda ayaklarımızın üzerinde durabileceğiz, mevcut imkanlardan faydalanabileceğiz, bu toplumla eşit şartlarda yarışma imkanı elde edeceğiz, diğeri ile de insanlığımızı, imanımızı ve hüviyetimizi koruyacağız.

Bizim mensup olduğumuz kültür insanı tek boyutlu olarak değerlendirmiyor. Ona göre insan hem bu dünyaya hem de ölünden sonraki dünaaya ait bir varlıktır. İnsan ölecektir ve –iyi veya kötü- yaptıklarının karşılığını mutlaka alacaktır. İyi davranış sergileyenler, en azından başkasına zarar vermeden yaşaayanlar, ya da bir şekilde insanlığın iyiliği için yaşayanlar iyi insanlardır. Onlardan hayırla söz edilir. Başkalarına zarar veren yaramaz kişilerin iyi bir adı olmadığı gibi, onlara yetiştirenlere de iyi gözle bakılmaz.

Yeni nesiller bugünkü eğiticilerin eseri olacaktır. İyi bir eser için iyi bir eğitim şarttır.

Çocuklarımızı en kaliteli okullarda okumasına yardımcı olalım, en azından hedefimiz bu olsun. Onlara güzel bir gelecek hazılamanın gayretinde olalım. Onlara sağlam bir kişilik, sağlam bir alt yapı, onurlu bir şahsiyet kazandıralım.  Onlara yüce değerleri, güzel kültürümüz öğretip kimlik kazandıralım.

Zira kimliğini keybedenlerin kaybolmaları, başkalarını güdümüne girmeleri kaçınılmazdır.

 

Hüseyin K. Ece

13.5.1996

Zaandam