Birinin hoşuna gitmeyen bir şey olursa hemen kızıp bağırıyor, öteki de ona cevap yetiştiriyor. Ciddi bir sorun olarak gördükleri şey olduktan sonra tatlı bir günleri olmadı dense yanlış olmaz.

Sorun şu: Birileri bu eşlerden birini bir dükkandan alış veriş yaparken görmüş.

Bu normal de olayı gören tandık gördüğünü anlatırken farklı, şüphe uyandıracak tarzda anlatmış. Dükkancıya aşırı yaklaştığını, samimi bir şekilde konuştuklarını, güldüklerin, sanki çok yakınıymış gibi muhabbet ettiklerini anlatmış.

Bu dedi kodu diğer eşin kulağına gidince içine bir kurt düştü. Acaba diye sormaya başladı.

Öyle ya bu devirde...

Acaba, bizimki de mi? Doğru olabilir mi?

Yok canım , bunda ne var, herkes her zaman alış veriş yapıyor.

Ama ya bir şey oldu ise...

Ya gerçekten biri kırıştırma, göz işareti, falan...

Bu soruları kendi kendine sormaya başaldı.

Aradan bir kaç gün geçti bir başka kanaldan yine eşiyle ilgili bir lâf daha duydu. Eşi aynı dükkânda, aynı adamla samimi bir şekilde konuşurken görülmüş.

Diğer eş iyice şüphelemeye başladı.  Aklını çeşit çeşit saneryolar geliyordu. Ya şöyle ise ya böyle ise.

Ya denilenler doğru ise?

Ya işin içinde çirkin bir niyet varsa.

Ne oluyor, acaba korktuğu şey başına mı geliyor?

Bu kuşkular onu eşini takip etmeye götürdü ama bir türlü denk getirip o dükkânda alış veriş yaparken eşini göremedi.

Ama iki de bir çarşıya gitmesinden, arkadaşlarla bir yere gideceğiz demesinden, fazla para  harcamasından -halkbuki eşi fazla para harcamıyordu. Şüphelendikten sonra onun fazla para harcadığını zannediyordu-, ikide bir dışarı çıkmasından, son günlerde soğuk davranmasından, kendine acayip acayip şakalar yapmasından, ters ters konuşmasından, duyulmadık kulplar takmasından, görevlerindeki gevşemelerinden adam akıllı şüplenmeye başladı.

Günün birinde bu durumu eşine açtı. Yani ya Arif Arife’ye, ya da Arife Arif’e.

Ama karşı taraf  bunu duyunca kızdı, köpürdü, bağırdı. Bunu nereden çıkardığını sordu.  Durup duruken bu süphe de neyin nesi diye şaşkınca sorular sordu. “Git işine, başka işin mi yok senin. Benim zaten canım burnumda. Böyle giderse beni kızdıracaksın, bak karışmam” dedi.

Buna benzer ağız kavgaları uzadı gitti.

Aradan bunca zaman geçti hala bir çözüm bulamadılar.

Hâlâ gözlerdeki şüpheler devam ediyor. Hâlâ kafalardaki soru işaretleri cevabını bulamadı. Hâlâ aralarındaki eski güven geri gelmedi.

Tabi bu da aile saadetine etki ediyor. 

Siz olsaydınız böyle bir durumda ne yapardınız?

1-Elimden geldiği kadar eşime sıra dayağı atardım.

2-Onu derhal mahkemeye verirdim.

3-Ona sonuna kadar güvenir, böyle bir şeyi yapacağını aklımın ucundan geçirmezdim.

5-Hemen boşanma davası açardım.

6-Sessizce evi terkeder, ne halin varsa gör derdim.

7-Peşine gizli hafiye takar, ne yaptığını kontrol ederdim.

8-Durumu ailesine haber verir, çocuğunuza sahip olun, yoksa elimden bir kaza çıkacak derdim.

9-Peşine gizli kamera takar, yaptıklarını filme aldırır, tv. Kanallarına gönderir, onu rezil ederdim.

10-Kendisiyle normal bir şekilde konıuşur işin iç yüzünü öğrenmeye çalışırdım.

11-Ne olursa olsun, evim-yuvam der olanlara ses çıkarmaz sesimi çıkarmazdım.

12-Herkes özgürdür, dilediğini yapar, bana ne derdim.

13-Onun inadına ben de bir benzerini yapardım. Hem de onun göreceği şekilde.

14-Onun bir daha çarşıya gitmesini yasaklardım.

15-Bunun dedi kodu olduğunu düşünür, çenesi düşük dedikoduculara lanet okurdum.

16-Bu sözün kimden çıktığını araştırır, işin aslını öğrenmeye çalışırdım.

17-Bu dedikoduyu yayanları polise bildirirdim.

18-Eşime bu durumu açar, ne düşündüğünü sorar, kendi ağzından gerçeği öğrenirdim.

19-Eşime, elimden çıkmaması için sihir yaptırırdım.

20-Aşırı kıskançlığın insanı şüpheciliğe götüreceğini hesaba katar şeytanın tuzaklarına karşı dikkatli olmaya çalışırdım.

Hüseyin K. Ece

21.01.2012

Zaandam