Yaş ne olursa olsun ciddiye alınan bir çocuk ciddi olmayı, dürüst olmayı, karşı tarafı adam yerine konulmayı öğrenir. Sürekli atlatılan, kandırılan, oyalanan bir çocuk bir müddet sonra başkalarına aynı davranmaya başlar.  Unutmamak gerekir her çocuk başlı başına bir şahsiyettir. Ona değer verilmesi, onun kişiliğinin sağlam kurulmasına yardım eder.

 

5-Sürekli konuşmak

Çocuklarla onların yaşlarına göre, bazen şaka ile, bazen onların dünyasına girerek konuşmanın önemini söylemeye gerek yoktur.

Problem olsun veya olmasın çocuklara sürekli iletişim, hem onları keşfetmeye, hem ihtiyaçlarını belirlemeye, hem de onları ciddiye almaya kapı açar. Bu, ona yalnız olmadığını, sevgisini ve ilgisini beklediği anne-babasının hemen yanında olduğunu hissettirir. Çocuğun halını ve hatırını sormanın onu sevindireceğini, motive edeceğini bilmeli. “Oğlum/kızım/kuzum/yavrum nasılsın?”, “günün nasıl geçti?”, “bugünkü okul hayatın nasıldı?”, “bir sıkıntın var mı?, “babaya/anneye bir haberin var mı?” gibi ve benzeri sorularla konuşma ortamı hazılanmalı. Çocuk bir hata veya suç işlemişse, bir şeyi inatla yapıyorsa, ya da denilenleri yapmamakta direniyorsa,  peşinen suçlama, ceza verme  yerine onlarla özel konuşmak, bu davranışının sebebini öğrenmeye çalışmak gerekir. Zira çocukların hatalarının altında bazen beklenmedik sebepler yatabilir. Hatta anne-babanın ihmalinden/hatasından  kaynaklanabilir. 

 

6-Amel-mükâfat dengesini gözetmek

Çocukların yaptıkları güzel davranışlar, başarılar bazen ödüllendirilmeli. Bu onları sevindireceği gibi, motive eder ve aynı doğru hareketi tekrar yapmalarını sağlar. Mükâfatın yapılan eyleme uygun olmasına dikkat etmeli. Zira basit başarıya büyük bir mükâfat çocuğu şımartır, bir şey yapmak için her zaman böyle ödüller bekler. Büyük başarıya minicik veya çocuğa hitap etmeyen bir ödül de çocuğu hem üzer, hem şevkini kırar.

Yalnız burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Ödül manipüle aracı olmamalı. Yani çocuklar yaşına göre ödevlerini ödül karşılığı değil, görevi olduğu için yapmalı. İşte “yatağını düzeltirsen, elbiseni katlayıp yerine korsan, dişlerini fırçalarsan, şu saatte yatarsan, okula gidersen” sana şunu şunu alacağım gibi. Çocuklar dengesiz, yersiz, şımartıcı ödülleri istismar edebilirler. Ödül gelmeyince “bana ne, yapmayacağım” demeye başlarlar. Yaptıkları her normal işin karşılığında rüşvet beklerler. Büyüdükleri zaman da rüşveti normal görebilirler.

 

7- Müsamâhalı davranmak

Müsâmaha eğitimde önemli bir metodtur. Müsâmahasızlar iyi bir eğitimci olamazlar. Maksat çocukları kazanmak, ya da bir şey öğretmekse, pek çok şeye hoşgörüyle bakmalı, çocuğun her hareketinde kasıt aramamalı, gözümüze kestirip sürekli üzerine gitmemeli. Ama ciddiyeti ve disiplini de elden bırakmamalı.

Hz. Enes kendi inatçılığı karşısında Peygamberin tavrını şöyle anlatıyor: “Rasûlüllah (sav) ahlâkça insanların en güzeli idi. Bir gün beni bir işe yollamıştı. Vallahi gitmem diye itiraz ettim. İçimden de Rasûlüllah’ın gönderdiği işe gitmek geliyordu. Yola çıktım. Sokakta oynayan bir grup çocuğa rastladım. (Onların yanında oyalanıp kaldım. Derken)  bir de baktım ki biri ensemden yakaladı. Döndüm baktım Rasûlüllah’tı. Gülerek; “Ey Enescik (Üneys) emrettiğim yere git.” Pekâla, gidiyorum ya Rasûlüllah” dedim. (Müslim, Fedâil/54. Ebu Davud, Edeb/1)

 

8-Suç-ceza dengesini gözetmek

Öncelikle yanlış ve doğru hareketler öğretilmeli. İyi iş yaptığı zaman yüzüne karşı övmeli, bir şeyi yanlış yaptığı zaman üçüncü şahıslar örnek verilerek o hareketin yanlışlığı anlatılmalı.  İlk hatalar gözmezden gelinmeli, tekrarı halinde özel konuşularak uyarılmalı , başkasının duyması halinde ayıplanacağı telkin edilmeli. Ancak hataları sebebiyle devamlı azarlanmamalı.

Çocuk eğitimde makul cezanın elbette yeri var. Ancak bunun sık sık tekrar edilmemesi ve sulandırılmaması gerekir. Hele hele çocuk için işkenceye dönen bir ceza eğitim amaçlı değildir. Her hataya ceza verilmeyeceği gibi, hoşgörü adına da bütün suçlar es geçilmemeli. Cezanın açık ve anlaşılır olması gerekir. Yani çocuk nicin ceza aldığını bilmelidir. Ceza onur kırıcı, çocuğu aşağılayıcı ve fiziksel olmamalı. 

Peygamber çocuk terbiyesini sevgi ve müsâmaha üzerine bina etmiştir. Hataları da aynı metodla düzeltmiştir, azar, ağır tenkit, aşağılama, suret ekşitme gibi yollara başvurmamıştır.

Enes’ten (ra) gelen rivâyet meşhurdur. “Hazerde ve seferde Peygamber’e on yıl hizmet ettim. Yaptığım işler, her seferinde Rasûlüllah’ın istediği gibi gerçekleşmedi, buna rağmen bana bir kere olsun ne vurdu, ne kötü söyledi,- ne azarladı, ne surat astı, ne de ayıpladı. Bir kere olsun ‘öf be’ bile demedi. Yaptıklarımdan hoşuna gitmeyen için “ne fena yaptın” demedi. Yaptığım bir şey için “niçin böyle yaptın?”, yapmadığım bir emri için de “onu niye yapmadın?” diye hesaba çekmedi. Hanımların biri “keşke şöyle yapsaydın” diye müdahele edecek olsa, “Bırakın çocuğu, o Allah’ın murad ettiği şeyi yapmıştır” derdi. (Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, sayfa 163)

Hüseyin K. Ece