Bayram geldi.
Hoş sefa geldiğini söylüyorlar.
Sevinciyle, neşesiyle, güleryüzüyle; yani kendi havasıyla geldi.
Evlere konuk oldu. En değerli misafir gibi karşılandı. Şimdi en baş köşe onundur. Gönüllerin en güzel yeri sadece ona ayrıldı.
Bayram geldi.
Hoş sefa geldiğini söylüyorlar.
Sevinciyle, neşesiyle, güleryüzüyle; yani kendi havasıyla geldi.
Evlere konuk oldu. En değerli misafir gibi karşılandı. Şimdi en baş köşe onundur. Gönüllerin en güzel yeri sadece ona ayrıldı.
Kent bir ışık yumağı gibi görünüyordu. Bütün ışıklar oynuyor ve kıvılcımlar kelebekler gibi sağa sola uçuşuyordu.
Kimi ışık hüzmeleri de denize doğru yayılıp uzuyordu. Sonra da birdenbire kayboluyorlardı.
“Size hiç yazmasam daha iyi olurdu. Hakkımdaki umutsuzluğu hiç bozmamalıydım. Günün birinde ortaya çıkabileceğime dair beklentilerinizi hiç değiştirmemeliydim. Hayal ettiğiniz gibi kalmalıydım.
Yolllar ve yolculuk üzerine çok şey söylendi, çok şey yazıldı. Hayat devam ettiği sürece yol da, olacak yolculuk da. Yolculukta yorgunluk da olacak, sıkıntı da. Hatta bazı yolculuklarda istenmeyen şeylerle karşılaşmak da mümkün.
O gün çok erken uyandım.
İçimde garip bir his vardı. Rüya mı gördüm, hatırlamıyorum. Gördüğüm rüyaları fazla hatırlamadığım gibi, rüyalardan da pek etkilenmem. Ne anlatmasını severim, ne de anlatılmasını.
Karlar tam erimemişti henüz.
Ama yamaçlar göz göz olmuştu. Beyaz taçlı başa gelinlik giymiş gibi süslü görünen kar örtüsü, yer yer eriyen karlarla yamalı bir gelinliğe dönmüştü.