Ailede iletişim, aile ahlâkı ve mutluluğu üzerine dersler:

Hüseyin K. Ece

Eylul-Aralık 2011

Zaandam Ayasofya Camii

 

İKİNCİ DERS

02.10.2011

 

7-Aile nedir? (M. İslâmoğlu’dan faydalanarak)

Aile kelimesinin kökü destek ve dayanak anlmına gelen “’avl/ayl’”dir. Biri diğerine dayalı olan şeyler hakkında bu kelime kullanılır.

Aile: Birbirinden destek alan, birbirine dayanıp yaslanan, birini çekince  diğeri ayakta kalamayan birden fazla unsura denir.

Bu tanım aileyi birbirine çatılmış çatı gibi görür. Yanyana iki çizgi gibi değil, bir üçgenin çatısı gibi. Yani birbirine destek verecek şekilde.

Kadın ve erkek birbirine dayanmadıkları sürece aile olamazlar. Zira kişisel yaşarlar. Tek başlarına çatıyı ayakta tutmaya çalışırlar. Yorulunca çatı çöker.

Kafa kafaya veren eşler bir baş gibi olurlar. Bunu sonucu da evde daha fazla baş bereketidir. Bu bir başa bağlı iki ayak durumudur.

Böyle bir durumda bir ayak ‘ben ötekinden önemliyim, onun varlığı bana bağlı’ demez. Her iki taraf da bilir ki, biri düşünce çatı düşer.

Öyleyse kadın mı önemli erkek mi, kadın mı üstün erkek mi sorusu/tartışması anlamsızdır. Bu tartışma bizim kültürümüze ait değildir.

Kur’an karı-koca için ‘zevc’ kelimesini kullanır.

Zevc; bir çift  ayakkabının teki demektir.

Sağ ayak mı sol ayak mı, sağ ayakkabı mı, sol ayakkabı mı üstün/önemli sorusu ne işe yarar?

Karı-koca eşit değil, eştirler. Tıpkı ayakkabı gibi. Eşit iseler, sağ ayakkabı sola, sol ayakkabı da sağa giyilebilmeli. Bu ise ayağa ve ayakkabıya zulümdür.

Eşleri eşitleme çabaları onları asla eşit kılmaz ama onları eş olmaktan çıkarabilir. Birbirlerine karşı yarışmacı, birbiriyle didişen iki hasım yapabilir.

Bu rekabet sonu eşler, eşit olamazlar ama eş olarak da kalmayabilirler.

Ailede mutlak üstünlük değil, bazı hususlardaki üstünlük söz konusudur. Bu da görev, sorumluluk ve kabiliyet açısındandır. 

Ailedeki erkek eleman hem dayanan, hem de ‘onun üzerine çardak (‘el-‘ale’) olup koruyup gözeten rolüne sahip. (Nisâ 4/34)

Kadın ise kendisine dayanan erkeğe dayanan (‘aile) ve sığınak olan, eşinin kendisine kavvam oluş görevini, kutsi bir akitle teslim eden, iffetini ve ondan olan olan neslinin koruma sorumluluğuyla dengeleyen, aile çatısının diğer elemanıdır.

“Aile geometrisi birbirine paralel iki düzlem değil, birbirine dayanan üçgendir dedik. Aile üçgeninin dik iki kenarını eşler oluştururlar. Yatay kenarını ise “mekân”, yani “ev” oluşturur. Zira aile kün (ol) emrinin tecellilerinden olan bir kevn’dir (oluş). Her kevn’in bir mekân’a ihtiyacı vardır. Aile de mekânsız olmaz.

 İşte “ev” o mekândır. Kur’an’da “ev” için iki kelime kullanılır:

Beyt ve dâr.

Birincisi kök olarak “gecelenen mekân” için kullanılır. İkincisi ise “sürekli insanların deveran ettiği, sağlam bir dîvar’ı (duvar) olan, girilip çıkılan, bazen sosyal işlevi de olan mekân” için kullanılır.

Bu ikisi zamanla  birbirinin yerine kullanılır oldu.

Ahzab 33 ve 34. âyetlerin verdiği mesaj ışığında, vahyin kadını, “eve sahip olma” anlamında “evli” olmaya çağırdığı sonucuna varabiliriz.

Kur’an’ın tarifini yaptığı ev esasen bir “şahsiyet okulu” hükmündedir. Aile, bu okulun hem öğrencisi hem öğretmenidir.

Böylesi bir ev cennetin dünyadaki şubesi olmayı hak etmiş demektir. Cennetin dünyadaki şubesi olmayı hak etmemiş bir ev, cehennemin dünyadaki şubesi olmaya adaydır.

İman eden herkesi ailesini cehennemden korumaya çağıran şu âyet, aslında evi cehennemin dünyadaki şubesi olmaktan koruma çağrısıdır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَاراً وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ {6}

“Siz ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan tarifsiz bir ateşten koruyunuz!” (Tahrim 66/6)

Allah Rasulü, şu hadisiyle bu âyeti şerh eder gibidir:“Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden sorumlusunuz. İmam (devlet başkanı) çobandır ve sürüsünden (yönettiği halkından) sorumludur. Kadın kocasının evinin ve çocuklarının çobanıdır ve sürüsünden (ailenin diğer fertlerinden) sorumludur. Hizmetçiler ve köleler de efendilerinin mallarının çobanıdır ve sürüsünden (idaresine verilen şeylerden) sorumludur. Hepiniz çobansınız, hepiniz sürünüzden (idareniz altındakilerden mesulsünüz.” (Buhârî, Nikâh/81. Müslim, İmâre/20)

 

6-Ailenin önemi : Dünyada Esenlik Yurdu

Rasülüllah (sav) vahyi aldığı zaman sokağa değil eve sığındı. Allah (cc) Hz. Musa’ya ve kavmine, Firavunuun zulmü karşısında evi tavsiye etti. Eve sığınmalarını ve evlerini kıble edinmelerini emretti.

“Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye vahyettik.” (Yûnus 10/87)

“1-Evlerinizi karargâh edinip teşkilâtlanarak ev çalışması yapın veya teşkilatlanmaya evlerinizden başlayın. (Dâr’ül-Erkam gibi.)

2-Eğitime evinizden başlayarak evlerinizi mescid yapın veya evlerinize kapanarak Firavun’a köleliği boykot edin.

3-Namazı hayatınıza hâkim kılarak, namazla Firavun’a karşı boykot edin.” (A. Türk meali âyet notu)

Bu, evin hem sığınılacak bir melce, hem bir mektep, hem bir mabet olduğunu gösterir. Zımnen evlerinizi böyle yapın demektir.

Aileye bir ‘dâru’s-selâm’, yani esenlik ve güven yeri, huzur ve mutluluk yuvası diyebilir miyiz?

Ya da müslüman evliler ailelerini ‘dâru’s-selâm’ yapmak zorundalar mı?

 

-Daru’s-selâm/esenlik ve güven yurdu

Dâru’s-selâm nedir.

Kelime manası; selâm yurdu, esenlik ve güven yurdu demektir.

“Dârus-selâm, tabirini, müslümanların doğru inançları ve temiz yaşayışları sayesinde gerçekleştirecekleri düzenli, huzurlu, güvenli ve mutlu bir ülke veya dünya hayatı şeklinde de anlamak mümkün. “ (Heyet, Kur’an Yolu, 2/369)

Asıl ‘selâm yurdu’ Cennet’tir. Cennet’te bitmeyecek bir sonsuzluk, fakirliği olmayan bir zenginlik, hastalıksız sağlık, zilleti olmayan bir izzet, korkusu olmayan bir emniyet, aksi düşünülmeyen sonsuz bir mutluluk vardır.

Allah (cc), bütün insanları bu ‘selâm yurduna’ davet ediyor.

وَاللّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلاَمِ وَيَهْدِي مَن يَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ {25}‏ لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ وَلاَ يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلاَ ذِلَّةٌ أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ {26} وَالَّذِينَ كَسَبُواْ السَّيِّئَاتِ جَزَاء سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ مَّا لَهُم مِّنَ اللّهِ مِنْ عَاصِمٍ كَأَنَّمَا أُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعاً مِّنَ اللَّيْلِ مُظْلِماً أُوْلَـئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ {27}

“(Bilin ki) Allah, (insanı) huzur ve güvenlik ortamına (daru’s-selâm’a) çağırmakta ve dileyeni dosdoğru bir yola yöneltmektedir.

İyi ve yararlı işler yapmakta sebatlı olanları (karşılık olarak) daha iyisi ve ondan da fazlası beklemektedir. (Kıyamet Günü'nde) onların yüzlerini ne bir kararma, ne de bir aşağılanma gölgelemeyecektir: İşte bunlardır cennetlikler; orada ebedî kalacak olanlar.” (Yûnus 10/25-26)

 

-Esenlik yurdu sadece cennet midir?

Burada geçen ‘daru’s-selâm’ genellikle ‘cennet’ olarak anlaşılmıştır. Nitekim bir başka âyette iman edip salih amel işleyenlere böyle bir makamın verileceği söyleniyor:

وَهَـذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقِيماً قَدْ فَصَّلْنَا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ {126} لَهُمْ دَارُ السَّلاَمِ عِندَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ {127}

“Rableri katında onlara esenlik yurdu (cennet) vardır. Ve yapmakta oldukları (güzel) işler sebebiyle Allah onların dostudur.” (En’am 6/127)

İnsan korkulardan, endişelerden, tehlikelerden emin olmak ister. Güvenlik ister, huzur ister, selâmet ister. Bunu sağlayacak arayışlara yönelir. Kendisine huzur verecek hayat biçimine seçer.

Kendisine güven vereceğini tahmin ettiği güçlere sığınır. Hatta gerekirse güvende olabileceği beldelere göç eder.

Allah Teâla insanı bu manada mutlak huzura, mutlak esenliğe, mutlak güvene ve saadete davet ediyor.