Avrupa Camilerinde Hafta Sonu veya benzer temel dini eğitim veren kurumlarda kullanılabilecek orta seviyeye hitap eden Hadis Usulü ders notları 

2004-2005 Den Haag

Hazırlayan: Hüseyin Kerim

 

İÇİNDEKİLER

1.DERS: TEFSİR NEDİR?, ......

  1. DERS: KUR’AN’IN TEFSİR EDİLMESİ, .....
  2. DERS: KUR’AN TARİHİ, .......
  3. DERS: KUR’AN’IN YAZIYLA KORUNMASI ve KİTAP HALİNE GETİRİLMESİ, ...........
  1. DERS: KUR’AN’IN METNİNİN DÜZENİ, ........
  2. DERS : KUR’AN’IN METNİNİN ÖZELLİKLERİ, .........
  3. DERS: KUR’AN’IN İSİMLERİ, ..........
  4. DERS: KUR’AN’IN İSİMLERİ, ........
  5. DERS: KUR’AN TEFSİRİNİN GELİŞMESİ, ........
  6. DERS: TEFSİR HAREKETLERİ 1, .........
  7. DERS: TEFSİR HAREKETLERİ 2, .......
  8. DERS: KUR’AN İLİMLERİ 1, .........
  9. DERS: KUR’AN İLİMLERİ 2, ..........

 

1.DERS: TEFSİR NEDİR?

 

*Tefsir’in Kelimesinin Anlamı,

*Tefsir’in Istılah Manası

*Tefsir Usûlü Nedir?

 

Bu konuyu bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Tefsir kelimesinin sözlük ve terim (ıstılah) manasını öğrenmek,

2-Tefsir usûlünün ne olduğunu öğrenmek,

3-Kur’an’ı tanımak ve anlamak için tefsir usûlü öğrenmenin gerekli olduğunu kavramak,

 

1-Tefsir Ne Demektir?

a-Tefsir Kelimesinin Sözlük Anlamı :

Tefsir, Arapça asıllı bir kelime olup, örtülü bir şeyi açmak, bir kelimeden asıl anlamı bulup açıklama, kapalılığı giderme, izah etme gibi manalara gelir.

 

b-Tefsir Kelimesinin Terim (Istılah) Manası :

Kur’an-ı Kerim’in geniş açıklaması demektir.

Tefsir, Kur’an’da Allah’ın kasdettiği anlamı, insanların  anlayacağı şekilde açıklamaya çalışan bir ilimdir.

Tefsir, İslâmî ilimlerin en önemlilerinden biridir. Kur’an’ı daha iyi tanımamızı ve daha iyi anlamamızı sağlar.

Kur’an-ı Kerim’i açıklamak için yazılan kitaplara da ‘tefsir’ denir.

Kur’an-ı Kerim’i açıklamaya çalışan ilim adamlarına da ‘müfessir’ denir.

 

2-Tefsir Usûlü Nedir?

Usûl; metod, biçim, izlenilen yöntem demektir.

Tefsir Usûlü, tefsir ilminin yönteminin ne olduğunu anlatır.

Öncelikli olarak Kur’an’ı tanımak gerekir. Kur’an nasıl bir kitaptır? Allah’tan Hz. Peygamber’e nasıl nazil oldu (indi)? Nasıl yazıya geçirildi? Günümüze kadar nasıl geldi?

Tefsir Usûlü, bu gibi konuları içerisine alır.

Sonra Kur’an hakkında genel bilgi verir. Kur’an’ın özelliklerini anlatır. Kur’an’ın hangi konuları anlattığını öğretir. Sonra da Kur’an’ın nasıl tefsir edildiğini ve tefsirlerin çeşitlerini söz konusu eder.

Tefsir Usûlü, Kur’an’ı tanıtır ve onu anlamak için hangi ölçülere uymamız gerektiğini öğretir.

Bazı İslâmî ilimlerin usûlü (yöntem ilmi) vardır. Mesela Hadis Usûlü, Fıkıh Usûlü gibi. Bu ilimleri öğrenmeden önce onların Usûlünün (metod ilminin) öğrenilmesi gerekir. Usûl (yöntem) bilgisi, o ilmi nasıl öğreceğimizin yollarını gösterir, o ilme ait terimleri ve kavramları öğretir.

Her ilmin kendine ait terimleri/kavramları vardır.  Her ilim ve her meslek kendi kelimeleriyle öğrenilir.

Tefsir Usûlü de bize Tefsirin yöntemini ve terimlerini/ kavramlarını öğretir.

 

Değerlendirme Soruları:

1-Tefsir kelimesi sözlükte ne anlama gelir?

2-Tefsir kelimesinin terim (ıstılah) anlamı nedir?

3-Tefsir neye yarar?

4-Müfessir kime denir?

5-Usûl ne demektir?

6-Tefsir Usûlü ne anlama gelir?

7-Istılah/terim ne demektir?

8-İslâmi ilimlerin bazılarının usûl/yöntemi var mıdır?

9-Tefsir Usûlün konusu nedir?

10-Tefsir Usûlünün faydaları nelerdir?

 

BİR KAÇ ÂYET :

“Elif, Lâm, Mîm.

Bunlar, pek hikmetli Kitabın âyetleridir.

İhsan edenler için hidâyet ve rahmettir.

Onlar ki, namazı dosdoğüru kılarlar, zekâtı verirler ve onlar ahirete kesin olarak iman ederler.

İşte onlar, Rablerinden bir hidâyet üzeredirler ve onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Lukman 31/1-5)

 

  1. DERS: KUR’AN’IN TEFSİR EDİLMESİ

*Peygamberin Görevi,

*Kur’an’ın Tefsir Edilme İhtiyacı,

*Peygamberimizin Kur’an’ı Tefsir Etmesi,

 

Bu konuyu bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Bir peygamber olarak Hz. Muhammed’in görevini hatırlamak,

2-Kur’an-ı Kerim’in anlaşılabilmesi için açıklanması gerektiği bilmek,

3-Kur’an-ı Kerim’in ilk defa Peygamber tarafından tefsir edildiğini öğrenmek,

 

1-Peygamberin Görevi Nedir?

Hz. Muhammed (sav), Allah (cc) tarafından seçilmiş bir elçidir. Bilindiği gibi insanlar kendi çabalarıyla peygamber olamazlar. Allah (cc) onların arasından dilediği kimseyi peygamber olarak seçer.

İnsanlara, yine kendileri gibi bir insan olan elçinin gelmesi gerekirdi. Meleklerden, ya da başka şeylerden peygamber gelseydi, insanlar onu anlamazlardı. Ya da derlerdi ki; ‘Biz zaten bunun gibi olamayız.’ 

Allah (cc) onlara kendi içlerinden, kendileri gibi insan olanları elçiler (peygamberler) olarak görevlendirdi. Emirlerini, yasaklarını ve insanların görevlerini onlara bildirdi (vahyetti), onlar da çevrlerinde bulunanlara Allah’ın bildirdiklerini duyurdular.

Hz. Muhammed (sav) peygamberlerin sonuncusudur.

Hz. Muhammed’in peygamber olarak üç önemli görevi vardı:

 

a-Tebliğ: Hz. Muhammed (sav) de diğer peygamberler gibi Allah’tan aldığı vahyi (haberleri) insanlara ulaştırdı. Allah (cc) ne bildirmişse, onu aynen insanlara ulaştırdı (tebliğ etti). Peygamber vahyi değiştirmeden, eksiltmeden veya ekleme yapmadan Allah’ın kullarına haber verdi.

 

b-Beyan : Peygamber (sav), vahyin ne dediğini, vahyi nasıl anlamak gerektiğini açıklamak, izah etmek, ortaya koymak zorundadır. Yoksa insanlar vahyi anlamazlar veya onu kendilerine göre anlarlardı. Böylece yanlış yapabilirlerdi.

 

c-Uygulama (tatbik) ve örneklik : Peygamberimiz, vahyi önce kendisi uygulamıştır. Allah (cc) ne demişse, neyi emretmişse, neyi yasaklamışsa, önce kendisi uymuş ve ümmetine örnek olmuştur.

Zaten Allah (cc) Hz. Muhammed’i bizim için örnek yapmıştır.

 

“Andolsun ki sizin için, Allah’ı ve ahiret gününe ümit eden ve Allah’ı çokça anan kimseler için, Allah’ın Rasûlünde güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 33/21)

 

Bundan dolayı O’nun peygamberlik hayatı (Sünnet’i) Kur’an’ın bir anlamda açıklaması ve uygulamasıdır.

 

2-Kur’an-ı Kerim’in Tefsir Edilmeye İhtiyacı Var Mıdır?

Sahabeler, kendi dilleriyle gelen Kur’an’ı anlıyorlardı. Anlamadıkları bir nokta olursa onu da Peygambere soruyorlardı.

Sahabelerden sonra İslâm devletinin sınırları genişledi. Başka topluluklar da müslüman oldular. Onlar, Peygamberi görmedikleri ve Kur’an’ın nasıl indiğini bilmedikleri için onu iyi anlıyamıyorlardı. Bilenlere sormaları gerekiyordu.        

Üstelik Kur’an her konuyu uzunca açıklamamış, açıklama işini Peygambere bırakmıştır. Meselâ Kur’an ‘namaz kılın’ der ama kaç vakit ve kaç rek’at olduğunu açıklamaz. Peygamber (sav), Allah’ın izniyle namazın nasıl kılınacağını, diğer emirlerin nasıl uygulacağını göstermiştir.

Kur’an’ın kullandiği dil, kısa, özlü ve sanat dolu olduğu için herkes onu aynı şekilde anlayamazdı. Kur’an, pek çok şeyi özet halinde anlatır, ayrıntıya girmez. Böyle yerlerde âyetlerin ne dediğini anlayabilmek için açıklamalara ihtiyaç olur.

Sonraki asırlarda gelen müslümanların hepsi Arap olmadığı gibi, Arapça dilini bilmek de Kur’an’ı anlamaya yetmiyor. Bunun için Kur’an’ı iyi bilenlerin, iyi anlayanların onu açıklamaları gerekiyor.

Bu açıklama (tefsir) Arapça olabileceği gibi başka dillerde de olabilir.

 

3-Peygamberimizin Kur’an’ı Tefsir Etmesi:

Şöyle bir soru sorulabilir:

Peygamberimiz Kur’an’ı tefsir etmiş midir?

Elbette etmiştir. O, Kur’an’ın ne dediğini hem sözüyle açıklamıştır, hem de Kur'an’ın her hükmünü (emir ve yasaklarını) hayatında uygulayarak, onun ne demek istediğini canlı olarak insanlara göstermiştir.

Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Biz insanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da Kur’an’ı indirdik.” (Nahl Sûresi, 44)

Demek ki Hz. Muhammed (sav), kendisine gelen vahyi/Kur’an’ı insanlara tebliğ etmekle ve açıklamakla görevli idi. Onun bütün sözleri ve ibadet hayatı bir anlamda Kur’an’ın tefsiridir ya da uygulamasıdır.

Peygamber (sav)  bazen sorulan bir soru üzerine,

bazen kendisi sahabelere soru sorarak,

bazen insanlara öğretmek için Kur’an’la ilgili açıklamalar yapardı.

Bazen yanlış anlamaları düzeltir,

bazen anlaşılmayan kelimeleri açıklardı.

Bazen de hükümlerin (ilahi ölçülerin) nasıl uygulanacağını gösterirdi.

Kur’an’da bazı âyetlerin anlamı kapalıdır. Bazı kelimeler ise birden fazla anlama gelebilir. Peygamber kimi zaman bu konularda da açıklamalar yapardı.

Peygamberimiz, Kur’an’ı baştan sona, sûreleri ayrı ayrı tefsir etmemiştir. Çünkü sahabeler zaten Kur’an’ın çoğunu anlıyorlardı. Peygamberin kendisi de Kur’an’ın dediklerini hayatına uyguladığı için sahabeler O’nun Kur’an’ı nasıl anladığını görüyorlardı.

Demek ki ilk müfessir Hz. Muhammed idi.

 

Değerlendirme Soruları:

1-İsteyen peygamber olabilir mi?

2-Allah (cc) niçin insanlardan paygamber/elçi seçti?

3-Genelde peygamberlerin görevi nedir?

4-Hz. Muhammed’in üç önemli görevi nelerdir?

5-Peygamberimizin ‘tebliğ’ görevi nedir?

6-Peygamberimizin ‘beyan’ görevi nedir?

7-Peygamberimizin ‘örneklik’ görevi nedir?

8-Sahabeler Kur’an’ı nasıl anlıyorlardı?

9-Herkes Kur’an’ı anlaybilir mi?

10-Kur’an anlaşılabilir kitap değil mi ki herkes anlıyamıyor?

11-Kur’an’ı, bilenler (müfessirler) tefsir etmeli mi?

12-Peygamberimiz Kur’an’ı tefsir etmiş midir?

13-Peygamberimiz Kur’an’ı nasıl tefsir etmiştir?

14-Peygamberimizin İslâmi hayatı, yani Süneti Kur’an’ın tefsiri midir?

15-İlk müfessir kimdi?

 

  1. DERS: KUR’AN TARİHİ

*Kur’an Nedir?

*Kur’an Vahy Yoluyla İndirilmesi,

*Vahy Nedir ve Çeşitleri,

 

Bu konuyu bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Kur’an’ın tanımı yapmak, onun nasıl bir kitap olduğunu açıklamak.

2-Kur’an’ın insan sözü değil, Allah’tan Hz. Muhammed’e vahiy yoluyla geldiğini öğrenmek.

3-Vahyin ne olduğunu öğrenmek.

4-Vahyin çeşitlerini öğrenmek.

 

1-Kur’an Nedir?

a-Kur’an’ın Tanımı:

Kur’an Hz. Muhammed’e vahiy yoluyla indirilmiş, sayfalarda yazılmış, okunarak kendisiyle ibadet edilen mucize bir kitaptır.

Kur’an, Fatiha Sûresinden başlayıp Nâs Sûresine kadar devam eden, Allah’tan Hz. Peygamber’e gelen, kendine ait özellikleri olan ilâhî sözdür.

Kur’an insan sözü değil, Allah’ın sözüdür. O, insanları doğru yola davet etmek, Allah’a nasıl kulluk yapılacağını öğretmek, iyi veya kötü olan şeyleri göstermek için gelen bir kitaptır.

Onun hepsine Kuran denildiği gibi, bir sûresine, ya da bir âyetine bile Kur’an denilir.

 

b-Kur’an’ın Dört Önemli Özelliği:

b1-Lafız (söz) olması: Kur’an lafızdır, yani insanların kullandığı sözdür. O, Allah’ın kelâmıdır, yani sözüdür. Kelimeleri Arapça’da kullanılan kelimelerdir.

 b2-Arapça olması: Kur’an, dünya dillerinden Arapça diliyle gelmiştir. Hz. Muhammed Arap toplumunda yaşadığı için Kur’an da onun ana diliyle inmiştir. Kur’an Arapça olduğu gibi Arap harfleriyle yazılır. Kur’an başka alfabe ile yazılamaz.

b3-Tevâtür yoluyla rivâyet edilmiş olması: Kur’an, yalan söylemeleri mümkün olmayan büyük kalabalıklar tarafından, kesintisiz bir şekilde kuşaktan kuşağa aynen aktarılmıştır (rivâyet edilmiştir).

Sahabeler Kur’an’ı Peygamberden duydukları gibi kendilerinden sonra gelenlere öğrettiler, ya da haber verdiler.

Onlar da kendilerinden sonra gelenlere onun tek kelimesini bile değiştirmeden aktardılar.

Kur’an böylece günümüze kadar değiştirilmeden, bozulmadan, ekleme ve çıkarma yapmadan geldi.

 b4-Mucize olması: Mucize, insanların yapması mümkün olmayan olağanüstü olaylardır. Allah (cc), peygamberleri desteklemek için onlara mucizeler verdi. İnsanlar mucizeleri görünce onların peygamber olduklarını anlıyorlardı.

Kur’an da böyle bir mucizedir. Yani onun gibi bir kitabı, ya da onun bir sûresinin benzerini hiç kimse yazamaz, söyleyemez.

        

2-Vahiy Nedir?

a-Vahyin Sözlük Anlamı:

Vahiy sözlükte; gizli konuşmak, emretmek, ilham etmek, acele etmek, seslenmek, özel bir yolla bir şeyin iletilmesi manalarına gelir.

 

b-Vahyin Istılah (Terim) Anlamı:

Vahiy; Allah’ın bazı sözleri insanlara ulaştırılmak üzere Cebrail ile veya doğrudan, nasıl olduğunu bilmediğimiz bir şekilde peygamberlere iletmesidir.

Vahiy kısaca, Allah’ın peygamberlere haber iletmesidir.

Kur’an şöyle diyor:

“Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur yahut bir elçi gönderir ve izniyle dilediğine vahyeder. Doğrusu O, pek Yücedir ve Hâkimdir.” (42 Şurâ/51)

Allah (cc), kullarıyla bu üç yolun dışında konuşmaz. Bu üç yol şunlardır:

-Allah (cc), bazı bilgileri veya haberleri peygamberin kalbine bırakır (ilham eder).

-Ya da bir perde arkasından peygambere vahyeder. Peygamberimize Mirac gecesinde seslendiği gibi.

-Veya Cebrail’i gönderir ve onunla peygambere demek istediklerini iletir.

 

c-Vahiy Nasıl Oluyor?

Vahiy, Allah-Cebrail-Peygamber arasında gerçekleştiği için onun nasıl bir şey olduğunu biz bilemeyiz.

Hiç yalan söylemeyen bir Peygamber ve Kur’an gibi bir kitap haber verdiği için biz müslümanlar Allah’ın peygamberlere vahyettiğine inanırız.

Allah’tan vahiy almak peygamberlere mahsustur ve olağanüstü bir şeydir. Peygamberimiz vahiy alırken terlerdi, üzerinin örtülmesini isterdi, zorluk çekerdi, vücudu ağırlaşırdı.

Hz. Muhammed’e ilk vahiy miladî 610 yılında Hira mağarasında iken geldi. Cebrail ona görünerek ilk vahyi getirdi ve ona “Yaratan Rabbinin adiyla oku” dedi. Böylece Kur’an’ın vahyi başlamış oldu.

Vahiy aralıklarla Peygamberimizin vefatına kadar devam etti.

 

3-Vahyin Geliş Şekilleri:

Peygamberlere vahiy bir kaç şekilde gelmiştir:

a-Peygamberimizin gördüğü doğru (sâdık) rüyalar şeklinde. Peygamberimize ilk vahiy doğru rüyalar halinde gelmişti. O zaman peygamberin gördüğü rüyalar aynen çıkardı.

b-Cebrail’in kendi şeklinde görünerek vahiy getirmesi. Cebrail bu şekilde iki defa vahiy getirmiştir.

c-Cebrail’in görünmeden vahyi peygamberin kalbine bırakması şeklinde. Bu gibi durumlarda Peygamber zil sesine benzer bir ses duyardı ve vahiy geldiğini anlardı.

d-Cebrail’in bir insan şeklinde vahiy getirmesi. Cebrail bazen Dıhye isimli sahabenin şeklinde gelirdi.

e-Mirac gecesinde olduğu gibi, Allah’ın bir perde arkasından Peygambere doğrudan vahyetmesi şeklinde.

Kur’an-ı Kerim daha çok Cebrail’in kendisi görünmeden haber getirmesi şeklinde vahyedilmiştir.

 

Değerlendirme Soruları:

1-Kur’an’ı nasıl tarif edebiliriz?

2-Kur’an insan sözü olabilir mi?

3-Kur’an’dan bir âyete veya bir parçaya da Kur’an denilebilir mi?

4-Kur’an’ın kaç önemli özelliği vardır, sayınız.

5-Kur’an’ın lafız olması nedir?

6-Kur’an’ın Arapça olmasını açıklayınız,

7-Kur’an hangi yolla bize kadar gelmiştir?

8-Mucize nedir, Kur’an’ın mucize oluşunu açıklayınız,

9-Vahyin sözlük anlamını söyleyiniz,

10-Vahyin terim (ıstılah) anlamını açıklayınız,

11-Vahiy nasıl bir şeydir?

12-Vahyin geliş şekillerini açıklayınız.

 

 4.DERS: KUR’AN’IN YAZIYLA KORUNMASI ve KİTAP HALİNE GETİRİLMESİ

*Kur’an’ın Ezberlenmesi,

*Kur’an’ın Yazılması,

*Kur’an’ın Bir Kitap Olarak Biraraya Toplanması,

*Kur’an’ın Çoğaltılması,

 

Bu konuyu bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Kur’an’ın sahabeler tarafından ezberlendiğini öğrenmek,

2-Kur’an’ın Peygamber tarafından vahiy kâtiplerine yazdırıldığını öğrenmek,

3-Yine Kur’an’ın okuma yazma bilenler tarafından kağıtlara yazıldığı bilmek,

4-Kur’an’ın Hz. Ebu Bekir zamanında bir kitap olarak bir araya toplandığını hatırlamak,

5-Kur’an’ın Hz. Osman zamanında çoğaltıldığını öğrenmek.

 

1-Kur’an’ın Ezberlenmesi:

Kur’an sadece Paygamber zamanındaki insanlara, ya da yalnızca Arapça bilenlere gelmemişti. Hz. Muhammed bütün insanlığa gönderilmiş bir elçi, Kur’an da bütün insanlara gönderilmiş bir kitaptı.Bundan dolayı onun ezberlenerek, yazılarak korunması ve başka insanlara Allah’tan geldiği gibi ulaştırılması gerekiyordu. Allah (cc) bu görevi önce Peygambere sonra da diğer müslümanlara vermişti.

Bilindiği gibi Kur’an bir defada, bir kitap halinde vahyedilmedi. O toplumun ihtiyacına göre parça parça, yirmiüç senede indirildi.

Kur’an âyetleri geldikçe Peygamberimiz onları hemen ezberliyordu ve Müslüman olanlara öğretiyordu. Onlar da O’ndan duyarak Kur’an âyetlerini rahatça ezberliyorlardı.

O zamanki Arapların zekâsı çok kuvvetliydi, ezberleme yetenekleri güçlü idi. Duydukları bir şeyi hemen ezberliyorlardı. Üstelik âyetlerin parça parça gelişi de ezberlemeye yardım ediyordu.

Kur’an, Allah’ın sözü olduğu ve akıcı bir dile sahip olduğu için âyetlerini ezberlemek çok kolaydır.        

Böylece Kur’an-ı Kerim tamamlandığı zaman pek çok sahabe onun hepsini ezberlemişti, yani ‘Hafız’ olmuşlardı.

 

2-Kur’an’ın Yazıya Geçirilmesi:

Peygamber, gelen Kur’an âyetlerini sahabelere öğretmekle kalmıyor, onları aynı zamanda o zamanki kağıtlara da yazdırıyordu. Bunun için okuma-yazma bilen bazı sahabeleri görevlendirmişti.

Bunlara ‘vahiy kâtipleri’ adı verilmişti.

Peygamberimiz (sav) Cebrail’in işaretiyle gelen âyetlerin nereye, hangi sûrenin neresine yazılacağını söylüyordu, vahiy kâtipleri de ona göre yazıyorlardı.

Ayrıca sahabelerin okuma-yazma bilenleri ezberlemek ve saklamak için öğrendikleri Kur’ân âyetlerini kendileri için yazıyorlardı.

O zaman ki yazı malzemesi deriler, düz taşlar, tahtalar ve ağaç kabukları gibi şeylerdi.

Peygamberimizi her yıl Ramazan ayında Cebrail’in önünde, o zamana kadar gelen Kur’an âyetlerini okurdu. Hayatının son Ramazınında ise Peygamberimiz Cebrail’in önünde Kur’an’ı baştan sona iki defa okumuştu.

Böylece Kur’an bizzat vahiy meleği tarafından son defa kontrol edilmiş oldu.

Bugün Ramazanlardaki mukabele âdeti bu şekilde başlamıştır. 

Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Zikri (Kur’an’ı) Biz indirdik ve onu koruyacak olan da Biziz.” (15 Hıcr/9)

 

3-Kur’an’ın Bir Kitap Olarak Bir Araya Toplanması:

Peygamberimiz (sav) vefat ettiği zaman Kur’an bir kitap olarak bir araya toplanmamıştı. Çünkü vahiy onun vefatından biraz önceye kadar devam ediyordu. Vahiy devam ederken onun bir araya getirilmesi mümkün olmazdı.

Hz. Ebu Bekir döneminde Yemâme savaşında yetmiş kadar Kur’an hafızı şehid oldu. Bu durum özellikle Hz. Ömer’i korkuttu. Hafızlar ölürse Kur’an’ın korunması tehlikeye düşebilirdi.

Hz. Ömer, Kur’an’ın toplanma fikrini Hz. Ebe Bekir’e açtı. O da bu teklifi uygun gördü. Kurán’ı çok iyi bilenlerden bir komisyon kuruldu ve bu komisyonun başına da Zeyb bin Sabit getirildi.

Hz. Zeyd çok titiz bir çalışma sonucunda sahabelerde dağınık olarak duran Kur’an parçalarını kitap gibi bir araya topladı ve daha güzel yazı malzemesine baştan sona yeniden yazdırdı.

Bir araya toplanan bu Kur’an’a da sayfalarda yazılı olan anlamında ‘Mushaf” adı verildi.  (Bu Mushaf Hz. Ömer’in kızı, Peygamberimizin hanımı Hz. Hafsa’ya teslim edildi.)

Böylece Kur’an hiç şüpheye yer vermeksizin bütün sahablerin de onayı ile bir kitap haline getirilmiş oldu.

 

4-Kur’an’ın Çoğaltılması:

Hz. Osman zamanında İslam toprakları genişledi, yeni topluluklar müslüman oldular. Bunların bir kısmı Arap değildi. Sonradan müslüman olanlar Kur’an okurken hem zorluk çekiyorlar, hem de yanlış yapıyorlardı. Hatta aralarında ciddi anlaşmazlıklar çıkıyordu.

Bu durumu önlemek ve Kur’an hakkında yanlış okumaların önünü almak için Hz. Osman harekete geçti. Yine Hz. Zeyd bin Sabit başkanlığında bir komisyon kuruldu. Bu komisyon Hz. Hafsa’dan Mushaf’ı aldı. Sekiz kopyasını çıkararak, yani aynen yazarak bütün İslam memleketlerine gönderdi.

Daha sonradan Kur’an’ın yeni kopyaları yapıldı. Böylece Kur’an Hz. Ebu Bekir döneminde toplanan Mushaf’a benzer olarak çoğaltıldı ve koruma altına alındı.

   

Değerlendirme Soruları:

1-Kur’an’ın ezberlenerek ve yazılarak başka insanlara ulaştırma görevi kimindi?

2-Sahabeler Kur’anı kolaylıkla ezberliyorlar mıydı?

3-Peygamberimiz, Kur’anı kağıtlara yazdırıyor  muydu, niçin?

4-Sahabelerden okuma-yazma bilenler de Kur’an’ı kendileri için yazıyorlar mıydı?

5-Vahiy kâtibi ne demektir?

6-Kur’an kimin zamanında, kimin başkanlığında bir kitap olarak toplandı?

7-Kur’an niçin bir kitap olarak bir araya toplandı?

8-Mushaf ne demektir?

9-Kur’an kimin zamanında ve kimin başkanlığında çoğaltıldı?

10-Kur’an niçin çoğaltıldı?

11-Bugün elimizde olan Kur’an’larla o zaman çoğaltılan Kur’anlar arasında bir fark var mıdır?

 

5.DERS: KUR’AN’IN METNİNİN DÜZENİ

*Kur’an’ın Âyetleri,

*Kur’an’ın Sûreleri,

 Bu konuyu bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Âyet kelimesinin sözlük ve tefsir ilminde (ıstılahta) hangi manaya geldiğini öğrenmek,

2-Âyetlerin özelliklerini ve sûrelere nasıl yerleştirildiğini kısaca gözden geçirmek,

3-Kâinattaki âyet çeşitlerini öğrenmek,

4-Sûre kelimesinin sözlük ve ıstılah manalarını araştırmak,

5-Mekkî ve Medenî sûrelerin özelliklerini kısaca tanımak,

6-Sûreler hakkında kısa bilgi sahibi olmak.

 

1-KUR’AN ÂYETLERİ

a-Âyet Ne Demektir?

Âyet sözlükte, iz, işaret, ibret, belge ve mucize manalarına gelir.

Istılahta ise  Kur’an’da bir veya bir kaç cümleden meydana gelen, başı ve sonu olan Kur’an birimlerine âyet denir.

Kur’an’ın bu küçük birimlerine âyet denmesi, her birinin Allah’ın varlığının, birliğinin ve gücünün delilleri, işaretleri olduğu içindir.

Bir kelimelik âyet olduğu gibi yüzden fazla kelimeden  meydana gelen âyetler de vardır.

Âyetlerin sonlarına ‘fasıla’ denir. Kur’an şiir değildir ama, âyet sonlarında bu fasıalar şiirdeki kafiye gibi ahenklidir.

 

b-Âyet Çeşitleri :

Kur’an açısından baktığımız zaman varlıkta iki çeşit âyet olduğunu görürüz :

1-Kevnî âyetler, 2-Kavlî âyetler.

 

1-Kevnî âyetler ; yerde ve gökte Allah tarafından yaratılan her şey ve her olaydır. Mesela ınsan, başlı başına bir âyettir. Güneş, yıldızlar, Dünyanın dönüşü, yağmurun yağması, hayvanlar, bitkiler ve diğerleri birer âyettir.

 

2-Kavlî âyetler ; bunlar, Kur’an ve diğer ilâhî  kitaplardaki Allah’ın sözleridir. Kevnî ve kavli âyetler birbini tamamlarlar. İnsan, kevnî âyetlerden Allah’ın varlığını anlayabilir. Kevnî âyetler anlaşılmadığı zaman kavlî âyetler gündeme gelir.

İnsan bu iki çeşit âyeti doğru anlar ve bu âyetlerin getirdiği tevhid inancıyla hareket ederse mutluluğu yakalar.

Allah (cc) kendisi zaten âyet olan insanın önüne sayısız başka âyetler de koymaktadır.

 

c-Âyetlerin Düzeni:

Kur’an Peygamberimize indirilirken âyetler Cebrail’in bildirmesiyle ve Peygamberimizin emriyle, ait oldukları yerlere konuldu. Yani âyetlerin tertibi (düzeni) ilâhî işaretle olmuştur.

Peygamber, vahiy kâtiplerine hangi âyetin nereye yazılacağını söylüyordu onlar da oraya yazıyorlardı.

Ayrıca Peygamber âyetleri namazda veya başka yerlerde bu sıraya göre okuyordu.

Bu konuda Peygamberimiz ve sahabeler kendi görüşlerine göre hareket etmediler. 

 

2-KUR’AN’IN SÛRELERİ

a-Sûre Ne Demektir?

Sûre sözlükte, yüksek rütbe, şeref, makam, binanın katları gibi anlamlara gelir.

Istılahta (Tefsir usûlünde) sûre; Kur’an âyetlerinden meydana gelen, besmele ile başlayan ayrı Kur’an bölümlerine denir.

Kur’an’da 114 sûre vardır.

Bunların en uzunu 286 âyetli Bakara,

en kısası ise üç âyetten meydana gelen Kevser sûresidir.

 

b-Mekkî ve Medenî Sûreler:

Âyetlerin indiriliş tarihlerine göre sûreler Mekkî ve Medenî olarak isim alırlar.

Yani Peygamberimizin Mekke hayatında inen sûrelere Mekkî, Medine hayatında inenlere de Medenî sûrler adı verilir.

Kur’an’daki 114 sûreden 86 tanesi Mekkî, 28 tanesi ise Medenî’dir.

Mekkî sûreler, kısa olup daha çok iman konularından, geçmiş peygamberlerden, Ahiret hayatından, ahlâki davranışlardan bahsederler.

Medenî Sûreler daha uzun olup, inanç ve ahlâk konularının yanında sosyal düzen, hukuk, siyaset, ibadetle, insan ilişkileri ile ilgili hükümler daha çok yer almaktadır.

 

c-Sûrelerin İsimleri:

Yüzondört sûrenin her birinin bir ismi vardır. Sûreler isimlerini;

-Anlattığı kıssada geçen önemli bir kişinin adından (Nûh, Yusuf, Âli İmran gibi),

-Sûrede adı geçen topluluklardan (Münâfikûn, Mutaffifîn gibi),

-Anlattığı konulardan (A’raf, Nisa, Ankebût gibi),

-Başlarındaki kesik harflerden (Yâsîn, Tâhâ gibi) alırlar.

Sûrelerin başı ve sonu ilâhi işaretle belirlenmiştir. Bazı sûrelerin birden fazla ismi vardır.

Bugünkü Kur’an’ladaki sûrelerin dizilişi, Hz. Osman zamanında çoğaltılan Kur’an’daki dizilişe uygundur ve bütün müslümanlar tarafından kabul edilmiştir.

Sûreleri sırasıya okumak şart değildir. Ancak namazda kısa sûreleri sırasıyla okumak güzel görülmüştür.

 

Değerlendirme Soruları:

1-Âyetin sözlükte hangi anlama gelir?

2-Âyet, ıstılahta (tefsir ilminde) hangi manaya gelir?

3-Kur’an’ın küçük birimlerine (cümlelerine) niçin âyet denmiştir?

4-Varlık aleminde kaç türlü ayet vardır, araştırınız.

5-Sûrlerde yer alan âyetlerin bugünkü dizilişi neye göre olmuştur?

6-Sözlükte sûre ne demektir?

7-Istılahta (tefsir ilminde) âyet nedir?

8-Mekkî Sûrelerin özelliği nasıldır?

9-Medenî Sûrelerin özelliği nasıldır?

10-Sûreler isimlerini nereden almışlardır?

11-Kur'an'ın bugünkü sûre sıralaması neye göre yapılmıştır?

12-Sûreleri sırasıyla okumak veya araştırmak şart mıdır?

   

 BİR KAÇ ÂYET

“Ey Peygamber, şüphe yok ki Biz seni bir şâhid, bir müjdeleyici, bir uyarıcı olarak gönderdik.

Allah’a, izni ile çağıran ve nur saçan bir kandil olarak da (gönderdik).

Mü’minlere de; muhakkak onlar için Allah’dan büyük bir lütuf ve ihsan olduğunu müjdele.

Kâfirlere de münafıklara da itaat etme; onların eziyetlerine aldırma. Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.” (Ahzab, 33/45-48)

 

 

6.DERS: KUR’AN’IN METNİNİN ÖZELLİKLERİ

*Edebî Üslûbu,

*Kur'an İfadelerinin Düşündürücü Özelliği,

*Kur’an’ın Konuları

 

Bu konuyu bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Kur’an’ın üslûbundan ne anlaşılması gerektiğini öğrenmek.

2-Kur’an’ın üslûbunun üstün oluşunu tekrar hatırlamak.

3-Kur’an’ın insanları düşünmeye sevkettiğini öğrenmek.

4-Kur’an’ın, konularını benzetme, hikâye ve insanın anlayacağı bir dil kullanarak anlattığını hatırlamak.

5-Kur’an’ın içinde yer alan konuları kısaca öğrenmek.

 

1-KUR’AN’IN ÜSLÛBU

a-Kur’an’ın Üslûbu Ne Demektir?

Kur’an’ın edebî üslûbu, onun ifadeleri, sözü söyleyiş tarzı, konuları anlatış biçimi ve söz sanatlarını kullanma şeklidir.

Kur’an’ın indirildiği dönemde Hicaz bölgesinde söz sanatları ve edebiyat çok ileride idi. Şiir yazma ve okuma çok meşhurdu. O zamanın en güzel şiir örnekleri Kâbe’nin duvarına asılırdı.

Söz sanatının yaygın olduğu bir ortamda insanlara gönderilen Kur’an’ın de söz sanatları açısından çok ileride olması gerekiyordu.

Bütün güzelliklerin kaynağı olan Kur’an aynı zamanda insanlara dil, edebiyat ve şiir zevki de veriyordu. O, bu açılardan çok etkileyici idi.

Hz. Ömer başta olmak üzere, pek çok kimse Kur’an’ın bu üslûbundan etkilenerek müslüman olmuşlardı. Hatta müşrikler bile onun bu güzelliğine hayran kalıp, onu gizli gizli dinliyorlardı.

Arapça bilenler, ya da az çok söz sanatından anlayanlar, özellikle Mekkî sûrelerdeki ifade güzelliklerini, etkileyici üslûbu, akıcılığı, söz ahengini rahatlıkla görebilirler.

Kur’an, fesâhat ve belâğat sanatları açısından eşşizdir. Hiç bir insan eseri onun gibi olamaz. (Fesâhat, az sözle çak mana ifade etme sanatı, Belâğat; sözü güzel ve akıcı sözyleme sanatıdır.)

Allah (cc) her peygambere peygamberliğini isbat etmek için, kendi devrine göre mucizeler vermiştir. Peygamberimizin en büyük mucizesi ise Kur’an’dır. Bindörtyüz senedir hiç kimse onun gibi bir kitap meydana getirememiştir.

Zaten Kur’an da ‘Hadi, gücünüz yetiyorsa Kur’an gibi bir kitap yazın bakalım’ diyerek meydan okuyor.

 

b-Kur’an Üslûbunun Düşündürücü Özelliği:

Kur’an, insanları doğruya ve güzelliğe çağırır. Onların hayatı, olayları ve geçmişi iyi anlamalarını ister. Yaşadıkları hayatı iyi değerlendirmelerini tavsiye eder. Allah (cc), O’nun gücü, canlı ve cansız varlıklar, kâinat ve insanın yaratılışı hakında düşünmelerini ister.

         Kur’an’ın hitap ettiği insanlar, her seviyeden kimselerdir. Cahili, okumuşu, köylüsü, şehirlisi, büyüğü, küçüğü, süper zekisi, orta zekâlısı, vs. vardır. Yani o her çeşit insanı Hakk’a davet ediyor.

         Bu bakımdan onun üslûbu bütün muhatapların anlayacağı şekilde gelmiştir. Kur’an, anlatmak istediklerini insanların zihinlerine yaklaştırrarak, onları düşündürerek anlatır.

Kur’an, mesajını zihinlere bir kaç şekilde yaklaştırmak istiyor:

 

a-Benzetmelerle:

Kur’an, eğitimde etkileyici bir yol olan benzetme sanatını çok kullanmıştır. Anlatmak istediği bir konuyu, doğru veya yanlış davranışları bazen insanların bildiği, ya da kolaylıkla anlayabilecekleri benzetmelerle anlatmıştır.

Kur’an, konularını bir ilim adamı gibi anlatsaydı, belkide insanların çoğu anlamazdı.

Mesela, Allah (cc) İslâm anlamında hak kelimesini suya, İslâm dışı dinler ve anlayışlar anlamındaki batıl kelimesini ise su üzerindeki köpüğe benzetmiştir. Köpük uçup gider ama su kalır, ya da o sudan insanlar faydalanır.

 

b-Kıssalarla:

Kur’an, Tevhid dinini ilkelerini, ahlâkî davranışları, tarihin kanunlarını anlatırken bazen hikâye metoduna başvurmuştur. Çünkü eğitimde bir konuyu hikâye ederek anlatma faydalıdır.

Kur’an hikâyelerine kıssa adı verilir. Kur’an kıssaları (hikâyeleri) tarihte olmuş olaydır. Ya peygamberin başından, veya bazı toplulukların başından geçmiştir. Bunlar Kur’an diliyle anlatılır, insanlara dersler, öğütler verilir, ibret almaları isteniri

Kur’an’ın amacı sıradan hikâye veya masal anlatmak değildir. Onun asıl amacı, mesajını kıssa diliyle insanlara ulaştırmaktır. Kur’an, bu kıssaları anlatırrken tarih ve yer ismi vermez, olayın hepsini değil, kendi mesajını ulaştıracak kadarını anlatır.

 

c-İnsanların Anlayacağı Bir Dil Kullanarak:

Kur’an, bütün konularda insanların anlayacağı bir dil kullanmış, onların bildikleri şeylerden örnek getirmiştir. Mesela Allah’ı, ahireti, cennet ve cehennemi, melekleri anlatırken, insanların bildiği kelimeleri kullanmıştır.

Allah insana benzemez ama, Kur’an Allah’ı anlatırken O’nun bazı özellikleri insanlara ait özelliklerle anlatılmıştır. Allah’ın görme sıfatını, insanlara ait gözle, varlığını insanlara ait, nefisle, gücünün büyüklüğünü kürsî kelimeleriyle açıklamıştır.

Cennette müslümanlara verilecek nimetler, dünyada insanların tanıdıkları, bildikleri meyve ve yiyeceklerle anlatılmıştır. Halkbuki Cenneteki nimetler dünyadakilere benzemezler.

 

2-KUR’AN’IN KONULARI

Kur’an genel olarak şu konulardan bahsetmektedir:

a-İman (akide) ilgili konulardan.

b-Allah’ın gücüne dikkat çeken olaylardan. Kur’an, bazen göklerin, insanın yaratılışına, her çeşit sebzeyi ve meyveyi bitiren toprağa, yağmurun yağmasına, bazı hayvanlara dikkat çeker ve insanın bunların kimin yarattığını anlamasını ister.

c-Yirmibeş kadar peygamberden, onların Allah yolundaki çalışmalarından, onlara karşı çıkan toplulukların kötülüklerinden.

d-İnsanın Allah’a karşı kulluk (ibadet) görevlerinden.

e-Kişiye ve topluma hayır getiren iyi ahlâktan,  kişiye ve topluma zarar verecek kötü davranışlardan.

f-Allah yolunda cihad etmekten, O’nun yolunda çalışmaktan, İslâm uğruna fedakârlık yapmaktan, sadaka vermekten, infak etmekten.

g-İnsanların birbiriyle olan ilişkilerinden, evlenme, boşanma, aile hayatı, alış veriş, hukukî cezalardan, toplumu huzursuz eden fitnelerden.

Kısaca Kur’an insanı hayatını ilgilendiren pek çok konudan, onu dünyada ve ahirette mutlu edecek ölçülerden, insanlık görevlerinden, dünya hayatın manasından, ölümden sonraki hayattan bahsetmektedir.

 

Değerlendirme Soruları:   

1-Kur'an'ın üslûbu deyince ne anlaşılır?

2-KuR’an’ın indiği dönemde araplar arasında söz sanatının durumu ne idi?

3-Kur'an'ın üslûbu hakkında neler söyelenebilir?

4-Kur'an muhataplarına nasıl hitap etmektedir?

5-Peygamberimizim en büyük mucizesi nedir?

6-Kur’an’ın bir benzerini yazmak mümkün müdür?

7-Kur’an, muhataplarının düşünmelerini istiyor mu?

8-Kur’an’ın insanları düşünmeye davet eden âyetlerinden örnekler bulunuz.

9-Kur’ann, benzetme sanatını kullanıyor mu?

10-Kur'an'ın mesajını benzetmelerle muhataplara ulaştırmasına örnek verebilir misiniz?

11--Kur'an'ın mesajını kıssalarla (olaylarla) da anlatıyor mu?

12-Buna örnek verebilir misiniz?

13-Kur'an insanların anlayacağı bir dil kullanıyor mu, araştırınız.

14-Kur’an niçin bilimsel bir dil kullanmıyor?

15-Kur’an hangi konulardan bahsediyor, özetleyiniz.

16-Kur’an en fazla hangi konu üzerinde duruyor?

17-Kur’an’da insan hayatıyla ilgili her konu var mıdır?

 

BİR ÂYET:

« O size ölüyü (murdar hayvanı), kanı, domuz etini, bir de Allah’tan başkası için kesilen hayvanları kesinlikle haram kıldı. Fakat kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, kimseye saldırmamak, ölçüyü kaçırmamak şartıyla onun üzerine bir günah yoktur. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. » (2 Bekara/173)

 

  1. DERS: KUR’AN’IN İSİMLERİ

 *Kitab,

*Furkan,

*Zikir,

*Nur,

Bu konuyu bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Kur’an’ın, kendi özelliklerini anlatmak için bazı isimler aldığını öğrenmek,

2-Kur’an’ın bir ismi olarak el-Kitab’ın manasını ve özeklliklerini kısaca öğrenmek,

3-Furkan kelimesinin Kur’an’ın bir ismi olarak anlamını hatırlamak,

4-Zikir kelimesinin sözlük ve Kur’an’ın bir ismi olarak manasını öğrenmek,

5-Nûr kelimesinin sözlük ve Kur’an’ın bir ismi olarak manasını hatırlamak.

 

1-KUR’AN’IN İSİMLERİ

İnsanlığı asırlardan beri etkilemiş olan Kur’an’ın bizzat kendisi hakkında söylediği sözler dikkate alınmalıdır. Çünkü Kur’an, kendisini insanlara tanıtıyor, nasıl bir kitap olduğunu haber veriyor.

Kur’an’ın pek çok ismi ve sıfatı vardır. Bunların doksan kadar  olduğunu söyleyenler bulunmaktadır.

O’nun her bir ismi aslında onun bir özelliğidir. Yani Kur’an, kendine bir isim veriyor ve o isimle bir özelliğini ortaya koyuyor, kendisini o isimle tanıtıyor.

Şimdi Kur’an’ın en meşhur isimlerinden bir kaç tanesini görelim:

 

a-el-Kitab:

Din dilinde genel anlamıyla kitab; peygamberlere gelen vahiy veya vahiylerin toplamı demektir.

Kur’an, kendisinden önce gelen vahiylere kitab dediği gibi, kendisini de el-Kitab olarak adlandırır. O Kur’an, apaçık, hikmetli bir Kitap’tır. (Yunus/1)

Kur’an henüz Peygambere indirilirken, kendisine ilâhî kitab denmiştir. Demek ki vahiy tamamlanınca hepsi bir kitap halinde toplanıp bir araya getirilecekti.

el-Kitap, okunan, kağıtlara yazılan ve içindeki şeylere uyulan, yani kendisiyle amel edilen ilâhî bir belgedir.    

Kur’an ayrıca, insanı ve kâinatı da bir kitap olarak görür. Nasıl ki kitap okunduğumuz zaman bir şeyler öğrenir, düşünceye dalar, etkilenir ve yazarını takdir ederiz ya; insanı ve evreni de bir kitap gibi okuduğumuz zaman, ya da derinden incelediğimiz zaman hem çok şey öğreniriz, hem de kâinatı sahibine hayran kalırız, yüce gücünü bir kat daha anlarız.

 

b-el-Furkan:

Furkan, varlıkta karışık ve bir arada olan şeyleri ayıran kitab demektir.

Furkan, iyiği kötüden, güzeli çirkinden, zararlıyı faydalıdan, hakkı batıldan, sâlih olanı sâlih olmayandan, düzgünlüğü karışıklıktan, helâlı haramdan, günahı sevaptan, doğruyu yanlıştan, sahte tanrıları Allah’tan, aydınlığı karanlıktan, sonsuz olanı sonlu olandan ayırır.

Furkan olan Kur’an, insanın Allah’la ilişkisini düzenler, onun içinde bulunduğu karmaşık yapı içerisinde isabetli seçimler yapmasını, doğru bir yol bulmasını, sağlam bir kişilik kurmasını sağlar. İnsanın eline sağlam ölçüler verir.

“el-Furkan’ı, âlemlere uyarıcı olsun diye kullarına indiren Allah’ın şanı ne yücedir.” (Furkan 25/1)

 

c-ez-Zikir:

Zikir sözlükte, hatırlamak, bir şeyi sürekli zihinde tutmak, bildirmek, haber vermek gibi anlamlara gelir.

Kur’an’ın bir ismi olarak Zikir; nsana ‘Elest bezmi’ndeki “Evet,  Sen bizim Rabbimizsin” sözünü, Allah’ı, insanlık görevlerini hatırlatan demektir.

Kur’an’ın diğer isimleri ‘Tezkira ve ez-Zikru’l-Hakîm’ de aynı anlama gelir.

İnsan, yaratılış gereği sürekli unutur. Onun içinde bulunduğu şartlar, yetişme ortamı niçin yaratıldığını, insan olarak görevlerinin ne olduğunu, ölünce nereye gideceğini unutturabilir.  Kötülükler veya kötü insanlar, iyilikleri, faziletleri, ibadeti, iyi davranışları perdeleyebilir.

ez-Zikr olan Kur’an insana sürekli Rabbini, ölümü, ölümden sonrasını, güzel davranışları, kimin kazançlı çıkacağını, insanın başına neler geleceğini, azgınlığın, isyanın, Allah’ı tanımamanın gerireceği zararları ve diğer başka şeyleri hatırlatır.

İnsan görevini ve güzellikleri unuttukça Kur’an onu iyiliğe, hakka ve doğruya davet eder.

Kur’an Zikir’dir, çünkü o peygamberlerin davetlerini, onlara uyanların mutluluklarını, onlara karşı gelenlerin mutsuzluklarını ve felâketlerini hatırlatır.

Kur’an, Allah’ın nasıl ve niçin hatırlanacağını öğretir.

 

d-en-Nûr:

Nûr, sözlükte, görmeye yarayan ışık demektir.

İnsanda iki nûr vardır. Biri, gözün görmesini sağlayan nûr, diğeri de doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ayıran gönül nûru, yani ‘basiret’tir.

Akılımız da, bir anlamda yolumuzu aydınlatan bir nûrdur.

Kur’an da bir Nûrdur. (Maide 5/15. A’raf 7/157. Şûra 42/52) Yani insanların inanç, ibadet ve ahlâkî açıdan körlüğünü gideren, yollarını aydınlatan bir ışık.

Allah’ın insanlara gönderdiği İslâm bir Nûr gibidir, insanların kafalarından uydurdukları batıl dinler ise karanlık gibidirler. Kur’an, ilâh inancında, ibadet anlayışında, dünya hayatını nasıl yaşanacağı noktasında karanlıkta, şaşkınlıkta ve cahillkte kalan insanların yolunu aydınlatır.

Önlerine ışık tutar. O ışık sayesinde insanlar her şeyi net görürler, faydalıyı ve zararlıyı farkederer.

İnsan Kur’an sayesine nereye gideceğini, ne yapması gerektiğini bilir.

Kur’an kendisine aydınlatan, ışık saçan kitap manasında ‘el-Kitabü’l-Münîr’ de demektedir.

 

Değerlendirme Soruları:

1-Kur'an'ın kendi kendisini tanımlaması önemli midir?

2-Kur'an'ın kaç ismi vardır, araştırınız.

3-Kur'an'a el-Kitap isminin verilmesinin hikmetlerini araştırınız.

5-İlâhî bir Kitap olan Kur'an’ı insanlar ne yaparlar?

6-Kur'an'ın bir ismi olarak el-Furkan ne demektir?

7-Kur'an'ın Furkan oluşunu en fazla hangi konularda görebiliriz, araştırınız.

8-Zikir sözlükte ne demektir?

10-Kur'an'ın bir ismi olarak Zikir ve Tezkirâ ne anlama gelmektedir?

11-Kur'an'ın Zikir olarak özellikleri nelerdir?

12-Nûr ne demektir ve kaça ayrılabilir, araştırınız.

13-Kur'an'ın Nur olarak özellikleri nelerdir, araştırınız.

14-Kitabu'l-Münir ne demektir?

 

 

8. DERS: KUR’AN’IN İSİMLERİ

*Hüda,

*Beyan

*Ruh,

*Kelâm,

 

Bu konuyu bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Kur’an’ın bir ismi olarak Hüda’nın açıklamsını öğrenmek,

2-Kur’an’ın Beyan isminin onun hangi özelliğini anlattığını öğrenmek,

3-Kur’an’ın bir ismi olarak Rûh’un açıklamasını kavramak,

4-Kur’an’ın bir ismi olarak Kelâm’ın ne manaya geldiğini öğrenmek.

 

1-KUR’AN’IN BAZI İSİMLERİ

e-el-Hüda:

Kur’an, hem doğru yolu gösterir, hem de kendisine uyanı doğru ve hak olana ulaştırır.

O, ‘Hüden lin-Nâs’tır, yani bütün insanlara hakkı ve gerçeği gösterir. Onun gösterdiği yoldan gidenleri de doğruya ve mutluluğa kavuşturur.

Yoldaki trafik işaretleri nasıl sürücülere yol gösterirse, rehber kitap olan Kur’an da insanlara dünya hayatında yol gösterir. Trafik işaretlerine uyan sürücüler nasıl hedefine ulaşır, uymayanlar kaza yaparlarsa, Hüda olan Kur’an’a uyanlar da hedeflerine, mutluluğa, yaratılış amacına ulaşırlar, uymayanlar ise zarar ederler.

Kur’an, nûr sıfatıyla insanların önlerini aydınlatır, Hüda ismiyle insanlara en güzel yolu gösterir ve en doğru adresi verir. Onları yanıltmaz, yanlış ve zararlı hedeflere götürmez. Tam da insanın yaratılışına uygun ve onun faydasına olan hedeflere götürür.

İnsan, yaratılışı ve kâniatı anlarken, dünya hayatını sürdürürken Kur’an onun için bir yol gösterici, bir kılavuzdur. O insana bu yoldaki özlü bilgileri, yeterli tavsiyeleri, açık uyarıları verir.

 

f-el-Beyan:

Beyan, Kur’an’ın açıklanması gereken konuları açıklayan, apaçık, anlaşılır bir kitap olduğunu ifade eder.

O, Allah’tan bir açıklama ve bir bildiridir.

Kur’an, elbette her şeyi, yani insan için lazım olan bütün bilgileri açıklamış değildir. O, insanın dinî ve ahlâkî konulardaki ihtiyaçlarını giderecek açıklamalar yapmış, temel bilgileri vermiş, kulluk için lazım gelen en önemli ölçüleri ortaya koymuştur.

Kur’an aynı zamanda Mübîn, yani apaçık, anlaşılır ve Allah ile, ahiret ile, insanın dünyadaki konumu ile, insanın görevleri ile ilgi meseleleri açıklayan bir kitaptır.

        

g-er-Rûh:

Rûh denince akla hayat ve canlılık gelir. Ama tam ne olduğunu Allah’tan başka kimse bilemez. Kur’an’a rûh denirken, onun bakımsız, manevi gıdasını alamamış, güçsüz kalmış, yanlış inançlar sebebiyle ölü gibi olmuş insanlara yeniden hayat ve canlılık kazandırdığı akla gelebilir.

Kur’an, getirdiği ölçülerle, öğüt ve müjdelerle insanlara yeniden hayat verir, onları canlandırır, faydalı işler yapmaya yönlendirir.

Nitekim Kur’an’la dirilen ilk müslümanlar, küçük ve zayıf bir topluluk iken kısa zamanda güçlü ve uygarlık kuran bir toplum haline geldiler.

Kur’an, müslümanlara aşk, şevk, canlılık ve ümit veren ilâhî bir Rûh’tur.

Allah’tan bir Rûh olarak gelen Kur’an, hayat, güzellik, canlılık, aktif olma kaynağı, iyi işler yapmayı öğütleyen bir rehberdir.

 

h-el-Kelâm:

Kur’an kendisine ‘Kelâmullah’, yani Allah’ın sözü diyor.

Kelâm söz demektir ki, karşımızdaki ile ilişki kurmanın yoludur. Kur’an da Allah’ın insanlarla sözlü ilişkisidir.

Allah (cc) elbette bildiğimiz dillerle konuşmaz. Diller, insanların tarih boyunca geliştirdikleri bir olgudur. Bu anlamda Allah’ın dili var denilemez. Ancak Allah (cc), kullarına diyeceklerini, göndereceği mesajı, ya da insanların görevlerini Hz. Muhammed’i peygamber seçerek, ilâhî kitabı O’nun dili olan Arapça ile gönderdi.

Kelâm (söz) karşımızdakine etki eder. Sözler tam zamanında, yerinde ve uygun bir şekilde söylenirse etkisi daha büyük olur. Kur’an ilâhî bir kelâm olarak sözün en güzelini, en güzel bir şekilde ve insanın anlayışına uygun bir şekilde söylemektedir.

Allah’ın kelâmı Kur’an insanüstüdür, yani mucizedir.

Hiç kimse onun gibi bir kelâm (söz) söyleyemez ve yazamaz. O kıyamete kadar değiştirilmeyecek.

İlâhî kelâm olan Kur’an, Kıyamete kadar insanları doğru yola davet etmeye, onlara kılavuzluk yapmaya devam edecek.

Kur’an’ın bir diğer adı da Kelâm-ı Kadîm, yani önceliği olmayan, Allah’a ait söz’dür.

 

Değerlendirme Soruları:

1-Kur’an’ın bir adı olarak Hüda ne demektir?

2-Kur'an nasıl hidayet rehberi olmaktadır?

3-Kur’an, trafik işaretleri gibi mi yol gösteriyor?

5-Kur’an insana hangi yolu gösterir?

6--Kur'an'ın bir ismi olarak Beyan ne demektir?

7-Kur'an anlaşılır bir kitap mıdır?

8-Kur’an neyi beyan etmektedir, araştırınız.

9-Kur'an'ın bir ismi olarak Rûh nedir?

10-Ruh hayat kaynağı mıdır?

11-Kur'an, Rûh ismiyle müslümanlara neler kazandırır?

12-Kur'an'ın bir ismi olarak el-Kelâm ne demektir?

13-Kelâm ne işimize yarar?

14-Kelâm olarak Kur'an'ın özelliklerini araştırınız,

15-Kelâm-ı kadîm ne demektir?

16-Kur’an’ın ismi ile onun özellikleri arasındaki ilişkiyi araştırınız.

 

BİR ÂYET:

“Müşrikler şöyle dediler: Bu Kur’an’ı dinlemeyin, ona karşı gürültü yapın, belki bu şekilde ona karşı galip gelirsiniz.” (Fussilet, 41/26)

 

İKİ ÂYET:

Eğer kulumuz (Muhammed’e) indirdiğimiz şeylerden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin. Eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan başka şahitlerinizi de (yardımcılarınızı da) çağırın.

Bunu yapamazsınız, elbette yapamayacaksınız. O halde yakıtı insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının.” (Bekara, 2/23-24)

 

 

  1. DERS: KUR’AN TEFSİRİNİN GELİŞMESİ

*Sahabelerin Kur’an Tefsirindeki Yeri,

*Tabiîlerin Tefsirdeki Yeri,

*Tefsir İlminin Gelişmesi,

*İsrailiyyât,

 

Bu konuyu bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Peygamberimizin vefatından sonra Kur’an tefsinin geliştiğini öğrenmek.

2-Sahabelerin Tefsir ilmindeki yerini öğrenmek.

3-Tabiîlerin Tefsir ilmindeki yerini öğrenmek.

4-Sonraki dönemlerde tefsir ilmini nasıl geliştiğine kısaca bakmak.

5-İsrailiyyâtın ne olduğunu öğrenmek.

6-Tefsir ve dinî kitaplara girmiş olan israiliyyât konusunda dikkatli olmayı öğrenmek.

 

1-KUR’AN TEFSİRİNİN GELİŞMESİ:

Kur’an’da açıklanması gereken yerlerin tefsir edilmesi ihtiyacı daha Peygamber döneminde başlamıştı.

Bilindiği gibi Hz. Muhammed bazen sahabelerin soruları üzerine, bazen de kendiliğinden Kur’an’ın bazı yerlerini açıklıyor, nasıl anlaşılması gerektiğine işaret ediyordu.

Kaldı ki tefsir, sadece Kur’an’ın anlaşılmaz gibi görünen yerlerini tam açıklamak değil, Kur’an’dan yeni dersler ve ibretler çıkarmak, Kur’an doğrultusunda düşünce geliştirmek, konulara Kur’an açısından yaklaşmaya çalışmaktır. Bu da her zaman yapılabilir.

Peygamber’den sonra Kur’an’ı en iyi anlayan ve ihtiyaç oldukça Kur’an hakkında konuşanlar sahabelerdi.

 

a-Sahabelerin Tefsirdeki Yeri:

Hz. Peygamberin vefatından sonra Kur’an’ı açıklama işini, bilgili ve kavrayışlı sahabeler yaptılar. Onlar, Kur’an âyetlerinin hangi amaçla ve kimler hakkında indiğini biliyorlardı. Bunun için onların Kur’an’ın iniş sebebiyle ilgili olarak söyledikleri sonraki müslümanlar için, Kur’an’ın anlaşılmasında son derece önemli olmuştur.

Sahabelerden bazıları, bunun yanında Kur’an’daki garip (yaygın olarak kullanılmayan) kelimelerin açıklamasını yapıyorlar, geçmiş topluluklara ait haberlerle ilgili olarak yahudi ve hırıstiyan kaynaklarından yararlanıyorlardı.

Sahabeler içinde Hz. Ali bin Ebi Talib,

Abdullah bin Abbas,

Abdullah bin Mes’ud,

Musa el-E’şâr’î,

Abdullah bin Zübeyr ve

Zeyd bin Sabit tefsir bilgisi açısından meşhur idiler.

 

b-Tabiîlerin Tefsirdeki Yeri:

Sahabeden sonra tabiîler de tefsirle ilgilenmişler, hatta bu ilmi biraz daha geliştirmişlerdir. İslâm ülkesinin sınırları genişleyince, yeni müslüman olanlar, İslâmı öğrenmek ve Kur’an’ı anlamak için sahabeyi arıyorlardı. Sahabeleri bulamaynlar da onların öğrencileri durumundaki tabiîlere baş vuruyorlardı. Ya da Tabiîler sahabelerden öğrendiklerini kendilerinden sonra gelenlere aktarıyorlardı.

Tabiîler, Kur’an’da anlamı kapalı yerleri açıklıyor, garip kelimeleri izah ediyor, sahabenin âyetleri nasıl açıkladıklarını anlatıyorlardı.

Tabiîlerin tefsir çalışmaları daha çok sahabelerden duyduklarını rivâyet şeklinde idi. Kendi bilgisi oranında Kur’an’ı açıklamaya çalışanlar da vardı.

Tabiîler içerisinde Yahya bin Sellâm,

Süfyanu’s-Sevrî,

Ali bin Ebi Talha ve

Mükatil bin Süleyman tefsirde çok ileride idiler.

Bunların tefsirlerinden bazıları günümüze kadar gelmiştir.

 

c-Tabîîlerden Sonra Tefsir İlminin Gelişmesi:

Başlangıçta, Peygamberimizin veya sahabelerin tefsirlerini rivâyet şeklinde olan tefsir ilmi, Hicrî ikinci yüzyıldan sonra gelişmeye başladı.

Bu dönemde dilbilimsel (gremer) ağırlıklı, Kur’an’daki özel kelimelerin hangi anlamlarda kullanıldığını araştıran tefsirler, Kur’an’ın mucize oluşunu ön plâna çıkaran kitaplar yazıldı.

İnsan şüphesiz ki zamanındaki ilim anlayışından, fikirlerden, hatta siyasi olaylardan etkilenir. İslâmın ilk dönemlerinde pek çok siyasî grubun yanında mezhepler, felsefî görüşler, farklı fıkıh anlayışları, çeşitli ideolojiler ortaya çıktı.

Bütün bunların da Kur’an’ı yorumlamaya etki edeceği açıktır. Nitekim sonradan pek çok tefsir çeşidi ortaya çıkmıştır.

Bu dönemde ortaya çıkan gruplar, veya gruplara bağlı ilim adamları, –hadis ilminde olduğu gibi- âyetleri, kendi fikirlkerini destekleyecek şekilde yorumlasalar da, pek çok tefsir çalışması, Kur’an’ı anlamaya, Allah’ın âyetlerdeki maksatların öğrenmeye yönelik tefsir çalışmaları yapılmıştı.

 

2-TEFSİRDE İSRAİLİYYÂT

Yukarıda geçtiği gibi sahabeler, Kur’an kıssalarını daha iyi anlamak için ehl-i kitap denilen yahudilerin veya hırıstiyanların bilginlerinden veya kitaplarından bazı şeyleri rivâyet ederlerdi.

Bu durum tabiîler döneminde ve daha sonraları daha da gelişti.

Sonraları pek çok tefsirci veya tarihci onların kitaplarından bilgiler aldılar, haberler aktardılar.

Ancak yahudi ve hırıstiyanların kitaplarında, ya da bilginlerinin söylediklerinde İslâm uymayan, aklın mantığın alamayacağı çok şey vardı. Pek çok İslâm alimi bunları eleştirmeden kitaplarına aldılar. Bu gibi haberler anlatıla anlatıla halk arasında yerleitiler. Hatta bazıları günümüze kadar geldi.

İsrâiliyyât; önceleri yahudi kaynaklarından alınan haberlere deniyorsa da, sonradan İslâm dışı kaynaklardan aktarılan bütün bilgi ve haberlere verilen genel bir isimdir.

Üç türlü israiliyyât vardır:

a-Kabul edilebilir israiliyyât:

İslâm aykırı olmayan, aklın alabileceği normal haberler veya bilgiler.

b-Kabul edilemez israiliyyât:

İslâma uygun olmadığı gibi, bu gibi haberler aklın ve mantığın da alacağı şeyler değildir. Bunlar müslümanlar tarafından kabul edilmez.

c-Kabul edilip edilmemesi açık olmayan israiliyyât;

Bunlar da çok net değillerdir. İslâma aykırı değillerdir ama, kabul edilmesi de zordur. Bu gibi haberleri ve bilgileri almamak daha iyidir.

Peygamberimiz; “Yahudi ve hırıstiyanlardan dinî konularda ve geçmiş topluluklarla ilgili bir şey sormayın, duyduklarınızı ne kabul eden ne de reddedin” diyor.

    

Değerlendirme Soruları:

1-Kur’an tefsiri sahabeler döneminde bugünkü gibi miydi?

2-Kur’an’ı tefsir etmek, ‘İşte Allah bu âyette bunu demek istedi’ demek midir, yoksa Kur’an’dan faydalanmak mıdır?

3- Peygamberden sonra Kur’an’ı en iyi kimler tefsir edebilir?

4-Sahebenin tefsirdeki yerini açıklayınız,

5-Sahabeler, öğrencileri olan tabiilere Kur’an hakkında ne öğretiyorlardı?

6-Sahabelerin içinde tefsir bilgisi çok olanlardan örnekler veriniz,

7-Tabiîlerin tefsir ilmindeki yerini açıklayınız,

8-Tabiiler Kur’an tefisirinde ne yapıyorlardı?

9-Tabiîlerde tefsir ilminde kimler meşhurdu?

10-Tabiîlerden sonra tefsir ilmi nasıl bir gelişme gösterdi?

11-Tefsirciler kendi zamanlarındaki olaylardan ve fikirlerden etkilenmişler midir?

12-İsrailiyyât ne demektir?

13-Kaç çeşit israiliyyât vardır?

14-Hangi israiliiây kabul edilebilir?

15-Hangi israiliyyât kabul edilemez?

16-Hangi tür israiliyyâtı kabul etmek çok açık değildir?

17-Peygamberimiz, yahudi ve hırıstiyanlardan gelen haberler konusunda ne tavsiye ediyor?

18-Tefisr kitaplarda yer almış israiliyyâttan örnekler bulunuz.

19-Halk arasında bilinen israiliyyâttan örnekler bulunuz.

 

BİR KAÇ ÂYET

“Geçekten bu Kur’an, en doğru olana iletir ve salih amelde bulunan mü’minlere kendileri için muhakkak büyük bir mükâfat olduğunu da müjdeler.

Ahirete iman etmeyenlere de şüphesiz pek acıklı bir azap hazırlanmış olduğunu da.

İnsan hayra dua ediyormuş gibi şerre dua eder. İnsan pek acelecidir.

Biz gece ile gündüzü iki âyet kıldık. Gece âyetini (karanlığı) sildik., gündüz âyetini de gösterici kıldık. Rabbinizden bir lütuf arayasınız, yılların sayısını ve hesabı bilesiniz diye. İşte Biz, her şeyi gereği

gibi açıkladık.” (İsra, 17/9-12)

 

 

  1. DERS : TEFSİR HAREKETLERİ 1

*Tefsir Çeşitleri,

*İlk Dönemlerde Yazılan Tefsirler,

*Rivâyet Tefsirleri ve Özellikleri,

*Fıkhî Tefsirler (Ahkâm Tefsirleri) ve Özellikleri,

 

Bu konuyu bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Genel olarak iki çeşit tefsir olduğunu öğrenmek,

2-Rivâyet tefsirlerinin özelliklerini tanımak,

3-Dirâyet tefsirlerinin özellikleri öğrrenmek,

4-Fıkhî tefsirlerin (ahkâm tefsirlerinin) özelliklerini öğrenmek,

 

1-GENEL TEFSİR ÇEŞİTLERİ

Tefsir alimleri tefsirleri genel olarak ikiye ayırırlar. Bunlardan biri

Rivâyet Tefsirleri’, diğeri ise

‘Dirâyet Tefsirleri’.

 

a-Rivâyet Tefsirleri;

Bu tefsirler, âyetleri Hz. Peygamberimizin hadisleriyle veya sahabelerin görüşleriyle açıklamaya çalışırlar.

İlk dönemlerde Kur’an âyetleri açıklanırken Peygamberin ve sahabelerin görüşleri hadis ilminde olduğu gibi senetli bir şekilde (rivâyet zinciri) ile aktarılıyordu.

Bunlar önceleri ağızdan ağıza rivâyet edilirken, Hicrî ikinci yüzyıldan sonra Peygamberden ve sahabeden gelen tefsirle ilgili haberleri toplayan kitaplar yazıldı.

Bu yazılı malzemeler sonraki çağlarda yazılan tefsirle için de bir kaynak oldu.

Daha da önemlisi Hicrî ikinci yüzyıldan sonra hadisleri bir araya toplayan (tedvin eden) hadis alimleri de kitaplarında Tefsir bölümlerine yer verdiler. Yani kitaplarının bu bölümünde tefsirle ilgili hadisleri, sahabeden gelen tefsir haberlerini topladılar.

Şüphesiz ki onların bu çalışması tefsir için çok önemli bir kaynak oldu. Çünkü hadis kitapları yazarları, rastgele duyduklarını değil, sağlam bir yolla gelen hadisleri kitaplarına alıyorlardı. Aslı olmayan veya şüpheli haberleri kitaplarına almıyorlardı. Dolaysıyla hadis kitaplarındaki tefsirle ilgili hadisler, Kur’an tefsirinde ciddi bir kaynak olmuştur.

 

b-Dirâyet Tefsirleri:

Bu tefsirleri yapan tefsirciler, Hz. Peygamberden ve sahabeden gelen tefsirlere yer vermekle beraber, âyetleri dil, gramer ve iniş sebebi açısından, ilmî araştırmalar yönünden ve kendi ictihatlarıyla (görüşleriyle) açıklamaya çalışırlar.

Alimler, âyetleri tefsir ederken kendi çabalarını harcadıkları ve başka kaynakların yardımıyla Kur’an’ı tefsir etmeye çalıştıkları için bu gibi tefsirlere dirâyet tefsiri denmiştir.

Müfessirler Kur’an’ı tefsir ederken genel olarak şöyle bir yol izlerler:

*Önce Kur’an’ı Kur’an’la tefsir etmeye çalışırlar. Çünkü bazı âyetler diğerlerini açıklamktadır.

*Sonra hadislere bakarlar. Peygamberimiz o âyetle ilgili bir şey söylemiş mi? Söylemişse o hadis sağlam bir yolla rivâyet edilmiş mi?

*Bazı âyetlerin özel iniş (nüzul) sebebi olabilir. İniş sebepleri bazı âyetleri anlamayı kolaylaştırır. Tefsirciler nüzul sebeplerine de bakarlar.

*Sonra sahabelerin görüşleri var mı diye araştırırlar. Eğer sahabenin görüşü sağlam bir yolla gelmişse onu kabul ederler.

*Tefsirciler Kur’an’ı anlamak için dil bilime, Arapçanın gramerine de bakarlar.

*Bazı kelimeleri anlamak için eski arap şiirine de bakarlar. Çünkü o dönemin en iyi Arapçasını şairler kullanırlardı.

*Müfessirler bazı âyetleri anlamak için tabiat, insan, gökyüzü hakkındaki ilimlere de başvururlar.

*Tefsirciler bütün bunlardan sonra, âyetin anlaşılması için zihinsel çaba gösterirler ve kendi görüşlerini de söylerler. Ya da bir âyet konusunda önceden yapılmış tefsirler arasından tercih yaparlar.

Bazı meşhur dirâyet tefsirleri:

*Fahruddin er-Râzî, Tefsiru’l-Kebir adlı tefsiri. (Türkçe’ye çevrildi)

*el-Beydavî’nin Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t Te’vil adlı tefsiri,

*Ebu’s-Suud’un, İrşâdu Akl-ı Selim adlı tefsiri,

*el-Âlûsî’nin Ruhu’l Beyan isimli tefsiri.

     

2-TEFSİR ÇEŞİTLERİ     

a-İlk Yazılan Tefsir Kitapları:

Yukarıda geçtiği gibi ilk tefsir sahabeler tarafından yapılsa da, onlar oturup şimdiki gibi bir tefsir kitabı yazmadılar. Onlar, ya peygamberden duyduklarını aktardılar, ya kendilerine sorulan bazı sorulara cevap verdiler, ya da bazı kelimelerin açıklamalarını yaptılar.

Tabiîler de sahabeden duyduklarını aktardıkları gibi bazı şeyleri ehl-i kitap kaynaklarından araştırdılar, bazı anlamı kapalı yerleri açaıklamaya çalıştılar.

Onlardan sonra gelenler, onlardan duyduklarını yazmaya başladılar. Böylece ilk tefsir kitapları meydana gelmeye başladı.

İlk tefsir kitapları rivâyet tefsiri türünden kitaplardı. O zamanın tefsircileri, alimlerin tefsirle ilgili bildiklerini bir araya toplayıp, öylece bir kitap yazmayı tercih ediyorlardı.

 

b-Rivâyet Tefsirleri ve Özellikleri,

Rivâyet tefsirleri âyetleri Kur’an’la, peygamberimizin hadisleriyle veya sahabeleriyle görüşleriyle açıklamaya çalışan tefsirlerdir.

Bu gibi tefsirlerde müfessierlerin görüşleri az yer alır. Müfessir, âyetle ilgili hadisleri ve sahabe görüşlerini sıralar, bazı tefsircilerin görüşlerine de yer verir. Ama yorum yapmaz.

Bu tefsirleri yazanlar, rivâyetleri seçerken, onları sıralarken yine de kendi görüşlerinin etkisi altında kalıyorlardı.

Bu gibi tefsirler, sadece rivâyetlere yer verdikleri için yeni fikirlere, Kur’an’dan her çağda yararlanmaya uygun değiller.

Ayrıca bir çoğu içinde israiliyyât haberleri bulundurur. Halbuki isrâilayyât  Kur’an’ı anlamayı kolaylaştırmaz, tam tersine yanlış anlaşılmasına sebep olur.

Bunların en meşhurları şunlardır:

Muhammed Cerir et-Taberî’in Tefsiri. (Türkçeye çevrildi.)

İbni Kesir’in Tefsiri, (Türkçeye çevrildi.

Celâlüddin es-Suyutî’nin Tefsiri,

Cemâlüddin el-Kasımî’nin Tefsiri.

 

c-Fıkhî Tefsirler (Ahkâm Tefsirleri),

Fıkıh konularına ağırlık veren tefsirlere ‘ahkâm tefsirleri’ denir.

Kur’an’daki müslümanlara yönelik emir, yasak ve ölçü bildiren âyetlere hüküm âyetleri denir. Hükmün çoğulu ‘ahkâm’dır. Bundan dolayı ağırlıklı olarak hüküm âyetlerini açıklayan kitaplara ‘ahkâm tefsirleri veya fıkhî tefsirler’ adı verilmiştir.

Bunlar, Kur’an’ın ibadet ve hukukla ilgili âyetlerini ağırlıklı olarak açıklamayı ve onlardan hükümler (dinî kararlar) çıkarmayı hedef alan tefsirlerdir.

Bu tefsirlerde beşyüz ilâ bin kadar âyetin üzerinde daha fazla durulmuştur. Bazı müfessirler bu âyetleri kendi mezheplerine göre yorumlamaya çalışmışlardır.

Bunların en meşhurları şunlardır:

Cessâs’ın Ahkâmu’l-Kur’an adlı Tefsiri,

Ebu Bekir ibnu’l-A’rabî’nin Tefsiri,

Kurtubî’nin el-Cami li-Ahkâmi’l-Kur’an isimli tefsiri. (Türkçe’ye tercüme edildi.)

 

Değerlendirme Soruları:

1-Kur'an tefsirinde hangi tutumlar ve anlayışlar etkili olmuştur?

2-Tefsirciler tefsirleri genel olarak kaça ayırırlar?

3-Rivâyet tefsiri ne demektir?

4-İlk dönemdekitefisr haberleri nasıl rivâyet ediliyordu?

5-Hadis kitaplarında ‘tefsir bölümü’ yer alıyor muydu?

6-Bu tefsir bölümlerinin özelliği ne idi?

7-Dirâyet tefsiri ne demektir ?

8-Dirâyet tefisir temamen tefsircinin görüşleri midir*

9-Tefsirciler Kur’an’ı nasıl tefsir ederler ?

10-Meşhur dirâyet tefsir kitaplarına örnek veriniz.

11-Bunlardan Türkçe’ye tercüme edilenler var mıdır?

12-İlk tefsir çalışmaları nasıldı?

13-Rivâyet tefsirlerinin özellikleri nelerdir ?

14-Rivâyet tefisrleri Kur’an’ı anlamaya ve ondan faydalanmaya elverişli midir?

15-Rivâyet tefsirlerine örnekler veriniz,

16-Rivâyet tefsirlerinden Türkçeye tercüme edilen var mıdır ?

17-Fıkhî tefsir ne demektir?

18-Fıkhî tefsilerin (ahkâm tefsirlerinin) özellikleri nelerdir ?

19-Meşhur fıkhî tefsirlere örnek veriniz,

20-Ahkâm tefsirlerinden Türkçeye tercüme edilen var mıdır ?

 

BİR HADİS

 İrbâz İbnu Sâriye (ra) dedi ki: "Bir gün Resûlullah (as) bize namaz kıldırdı. Sonra yüzünü cemaate çevirerek çok beliğ, çok mânidar bir vaazda bulundu. Öyle ki dinleyenlerin gözleri yaşla, kalpleri de heyecanla doldu. Cemaatten biri: "Ey Allah'ın Resûlü, sanki bu, bir veda konuşmasıdır, bize ne tavsiye ediyorsunuz?" dedi. "Size, buyurdu, Allah'a karşı takvada bulunmanızı, başınızda Habeşli bir köle olsa bile emirlerini dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Zira, sizden hayatta kalanlar benden sonra nice ihtilaflar görecek. Öyle ise size sünnetimi ve hidayet üzere olan Râşid halifelerin yolunu hatırlatırım, bunlara uyun ve dört elle sarılın. Sonradan çıkarılan şeylere karşı da son derece dikkatli ve uyanık olun. Zira (sünnette bulunana zıt olarak) her yeni çıkarılan şey bir bid'attır, her bid'at de sapıklıktır." (Tirmizî, İlim 16, (2678); Ebu Dâvud, Sünne 6, (4607).

 

 

  1. DERS: TEFSİR HAREKETLERİ 2

*Tasavvufî Tefsirlerin Özeelikleri,

*İlmî Tefsirlerin Özellikleri,

*Konulu Tefsirler,

 

Bu konuyu bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Tasavvufî tefsirin ne olduğunu ve özelliklerini öğrenmek,

2-İlmi tefsirleri ve özelliklerini öğrenmek,

3-Kur’an’ın rehber oluşunu ön plâna çıkaran tefsirleri tanımak,

4-Konulu tefsirin ne olduğunuve günümüzde daha faydalı bir tefsir çeşidi olduğunu hatırlamak.

 

1-TEFSİR ÇEŞİTLERİ

d-Tasavvufî Tefsirler;

Tasavvufa bağlı tefsirciler tarafından, Kur’an’ın zahiri (söz) anlamı dışında başka manalar çıkarmaya çalıştıkları bir tefsir çeşididir.

Tasavvufa bağlı tefsirciler, kendi görüşlerine, tasavvuftan anladıklarına Kur’an’dan delil getirmeye, Kur’an’ı bu açıdan yorumlamaya çalşırlar.

Bunların bazıları, belli değişim ve olgunlaşma yaşadıktan sonra doğrudan Allah tarafından bilgilendirildiklerini düşünürler. Bir âyeti tefsir ederken kendisine geldiğini zannettiği ilhamla açıklamaya çalışır. Onlar kalplerine gelen bu gibi görüşleri hem Kur’an’a yakıştırırlar, hem de fikirlerini açıkça değil de bazı işaretlerle, esrarlı cümlelerle anlatırlar. Böylece okuyucu üzerinde etkili olmaya çalışırlar.

Âyetlerin tasavvuf açısından açıklanma çabası sadece tefsirlerde değil, bazı dini kitaplarda da bazı âyeler tasavvuf/tarikat açısından açıklanmaya çalışılmış.

Bunların en meşhurları şunlardır:

*Ebu Abdurrahman es-Sülemî’nin tefsiri,

*Kuşeyrî’nin Letâifu’l-İşârât adlı tefsiri,

*İsmail Hakkı Bursevî’nin Ruhu’l-Beyan isimli tefsiri,

(Tasavvufî tefsirlere ‘İşârî’ tefsir de denilir.)

 

e-İlmî Tefsirler,

Bu tefsir çeşidi, Kur’an’da çeşitli ilimlere, icadlara ve ilmî sonuçlara işaret edildiği fikrinden doğmuştur. Bu tefsirler, bazı âyetleri tabii (pozitif) ilimlerdeki gelişmeler ışığında yorumlama anlayışı vardır.

Bazı müfessirler, kendi zamanlarına kadar olan ilmî gelişmeler ve icadlar ile âyetler arasında ilişki kurmaya çalışmışlar,  Kur’an’ın mucize bir kitap olduğu bu yönden isbat etmeye çalışmışlar.

Bu tefsir çeşidi çok tenkit edilmiştir. Kur’an, dinî ve ahlâkî konulara ağırlık verip insanları hidayete davet eden bir kitaptır. O bir ilim kitabı olmadığı gibi, ilimler ansiklopedisi de değildir. Allah’ın maksadı ilmî konularda açıklama yapmak değil, tevhid (tek ilâh inancını) ve Allah’ın büyüklüğünü insanlara iletmek, böylece doğru yolu göstermektir.

Diğer taraftan ilim sürekli gelişen ve değişen bir olgudur. Bugün doğru zannedilen bazı bilgiler, yarın yanlış sayılabilir. Kur’an bu değişen bilgilere göre açıklanırsa, o her devrin bilgisine uydurulmuş ve yanlış yorumlanmış olur.

Bu tefsirlerin en meşhurları:

Gazi Ahmed Muhtar’ın Serâiru’l-Kur’an adlı tefsir,

Tantavî Cevherî’nin el-Cevâhir fi Tefsiri’l-Kur’an adlı tefsiridir.

Fahrüddün er-Razî de Tefsiru’l-Kebir isimli eserinde kendi yaşadığı dönemdeki ilmî konularla âyetler arasından ilgi kurmuştur.

 

f-Kur’an ‘ın Rehber Oluşunu Ön Plâna Çıkaran Tefsirler :

Kur’an her dönemde her açıdan incelenmiş ve yorumlanmıştır.

Avrupa’daki ilmî gelişmeler karşısında msülümanlar zayıf kaldılar. Bunu sebeplerini inceleyen müslüman düşünürler, Kur’an gibi bir kaynağımız olduğu halde ondan yeterince yararlanmadığımızı, Kur’an’ın yeniden yorumlanması gerektiğini ileri sürdüler. Bu anlayış ilmî tefsir anlayışını hızlandırdı. Bu anlayış aynı zamanda Kur’an’a dönüş fikrini canlandırdı. Kur’an’ın hayatın her alanına yansıyan ve insan ve toplumlara rehberlik eden/yol gösteren yönü üzerinde dha fazla duruldu.

Bu tefsir çalışmalarını yapanlar, müslümanların yeniden canlanabilmesi, yeniden medeniyet yarışına katılabilmesi için Kur’an’ın rehberlik yönünü görmeli, insanları terbiye edici, ruhları mutlu kılacak, onları çalışmaya, diri olmaya çağıran sesine kulak vermeli. Kur’an’ın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak için gelen bir dinin kitabı olduğu için onun anlaşılmasını sağlamaya çalışmalı  demişlerdir.

Bu tefsirlerin en meşhurları:

*Muhammed Abduh ve onun öğrencisi Reşid Rıza’nın el-Menar isimli tefsiri,

*Mustafa Merâgî’nin Tefsiri.

Kur’an’ın hayat kitabı olduğu düşüncesinden hareketle, Seyyid Kutub’un fi-Zilâli’l-Kur’an, Mevdudî’nin Tefhimu’l-Kuran, Elmalılı Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsirleri bu konuda örnek verilebilir.

 

g-Konulu Tefsirler,

Tefsir geleneği genellikle, Kur’an’ı, baştan sona âyet âyet açıklamak şeklinde gelişmiştir. Tarihte ve günümüzde Kur’an’ın pek çok konusu ve yönü ele alınmış ve incelenmiştir. Bu çalışmalar daha çok fıkıh, akaid, felsefe, tasavvuf ve ahlâk gibi konuları Kur’an ışığında anlatma şeklinde olmuştur. Bütün bu konularda Kur’an ne diyor diye âyetler incelenmiş ve yorumlanmıştır.

Günümüzde müslümanlar, Kur’an hakkında bilgi sahibi olmak isterken, onun belli başlı konularda ne dediğini de öğrenmek istemektedir. Elimizdeki tefsirle bu ihtiyacı karşılamıyor. Bunun için Kur’an üzerinde çalışma yapan alimlerin, çeşitli konularaı Kur’an açısından ele alıp, Kur’an’ın o konuda neler dediğini ortaya koymaları faydalıdır.

Nitekim son yüzyılda bu şekilde pek araştırma yapılmış, pek çok eser yazılmıştır. Kur’an’a göre Ruh,

Kur’an’da Nefs Kavramı,

Kur’an’da Ulûhiyyet,

Kur’ana Göre Emr-i bi’l Ma’ruf,

Kur’an’da Kur’an,

Kur’an’da Gayb,

Kur’an’a Göre Üç Evliya adında pek çok eser yazılmıştır. Bu gibi araştırmalar, aslında birer konulu tefsirdir.

Konulu tefsir, Kur’an’ı baştan sona tefsir etmek değil, bir konuyu Kur’an’da araştıran, Kur’an’a göre bir konu hakkında çözümler bulmaya çalışan, o konuyla ilgili âyetleri bir araya toplayıp yorumlayan çalışmalar demekir.      

 

Değerlendirme Soruları :

1-Tasavvufî tefsirlerin özelliklerini tesbit ediniz,

2-Tasavvufî tefsirlere örnek verebilir misiniz,

3-İlmî tefsirlerin özellikllerini araştırınız,

4-İlmî tefsirlere örnekler veriniz,

5-Kur'an'ın rehber oluşunu öne çıkaran tefsirlere örnek veriniz,

6-Konularına göre tefsir çalışmalarını araştırınız,

7-Konularına göre tefsirlere örnekler araştırınız.

 

 

12. DERS: KUR’AN İLİMLERİ 1

*Aksâmu’l-Kur’an (Kur’an’ın Yeminleri),

*Emsâlü’l-Kur’an (Kur’an’da Örnekler),

*Esbâbü’n-Nüzûl (Kur’an’ın İniş Sebepleri),

*Garibu’l-Kur’an (Manası Yaygın Olarak Bilinmeyen Kelimeler),

 

Bu konuyu bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Kur’an’daki yeminlerin nasıl olduğunu öğrenmek,

2-Kur’anda misallerin (örneklerin) olup olmadığını öğrenmek,

3-Kur’an âyetlerinin iniş sebepleri hakkında genel bilgi sahibi olmak,

4-Kur’an’daki garip (bilinmeyen) kelimelerle ilgili çalışmaların olduğunu öğrenmek.

 

1-KUR’AN İLİMLERİ

a-Aksamu’l-Kur’an (Kur’an’da Yeminler):

Kur’an’da yeminler vardır. Allah (cc) kendi adına, peygambere, Kur’an’a, Kıyamet Gününe, tabitataki Güneş, Ay, Yıldız gibi şeylere, zamana (asr’a) yemin etmektedir.

Böylece Kur’an hem üzerine yemin ettiği varlığa, hem de yeminden sonra gelen ifadelere dikkat çeker.

Yemin sözü güçlendirir.

O dönemde Araplar arasında yeminin rolü büyüktü.    

Allah (cc) indirdiği âyetlerini bu gibi yeminlerle desteklemiştir.

Yemin her zaman bir şeyi destelemek için değil, bazen de bir şeyin değerine işaret etmek için yapılır.

Kur’an da bu metodu kullanmıştır.

 

b-Emsâlü’l-Kur’an (Kur’an’da Misaller);

Emsâl, bir şeyin benzeri, delil ve isbat manalarına gelen meselin çoğuludur. Kur’an’daki meseller (örnekler), anlatılmak istenenleri karşıdakinin kafasına yaklaştırırlar anlamaları kolaylaşır.

Zaten eğitimde de örneklerle anlatım iyi bir metodtur. Kur’an konuları bazen insanların anlayacağı örneklerle ortaya koyar. Kur’an bunlarla insanlara hatırlatmada buluınur, va’z eder, öğüt verir, duygulandırır, uyarır ve ibret dersi verir. Bazen de güzel davranışlardan örnek verip insanları teşvik eder.

Peygamberimizin buyurduğuna göre Kur’an beş yön üzerine inmiştir. Bunlar: Helâl, haram, muhkem , müteşâbih ve misaller (örnekler). (İ. Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, s.: 175)

Kur’an şöyle diyor: “Biz, (Kur’an’daki)  bu örnekleri (misalleri) insanlar düşünsünler diye veriyoruz.” (Haşr/21)

 

c-Esbâbü’n Nüzûl (Kur’an’ın İniş Sebepleri);

Kur’an âyetlerinin indirilmesine sebep olan olaylara, gelişmelere ve şartlara esbabü’n nüzûl-(Kur’an’ın) iniş sebepleri’ denir.

Esbâbü’n Nüzûl, Tefsirde önemli bir konudur. Âyetlerin iniş sebeplerini bilmek Kur’an’ın hem daha iyi anlaşılmasını, hem de nasıl bir kitap olduğunu kavramamızı sağlar. Esbâbü’n nüzûl, Kur’an tarihini ve âyetlerin iniş ortamını sonraki kuşaklara aktarır.

Esbâbü’n Nüzûl’ün kaynağı sahabelerdir. Çünkü onlar vahyin inişine şahit oldular. Onların sağlam kaynaklarda yer alan âyetlerin iniş sebepleriyle ilgili haberler Kur’an’ı daha iyi anlamamıza yardım eder.

Ancak unutmamak gerekir ki âyetler özel bir olayla ilgili olsa bile, içindeki hüküm geneldir, bütün müslümanları bağlar.

 

d-Garibu’l-Kur’an (Manası Yaygın Olarak Bilinmeyen Kelimeler),

Garib kelimesi, yabancı, anlaşılması zor, anlamı kapalı demektir. Kur’an’da yer alan, Araplar arasında yaygın bir şekilde kullanılmadığı için pek bilinmeyen kelimelere garib denmiştir.

Bu kelimeleri açıklamayı amaçlayan Kur’an ilmine de Garibu’l-Kur’an ilmi denir.

Meselâ, sâika, Umman lehçesinde ölüm demektir.

Bağy, Temim lehçesinde hasedlik demektir.

Rakîm, Ruma lehçesinde kitap manasına gelir.

 

Değerlendirme Soruları:

1-Kur’an’da yeminlerin nasıl olduğunu inceleyen ilme ne denir?

2-Allah (cc) nelere yemin etmektedir?

3-Kur’an’da yeminlerin olmasının sebebi ne olabilir?

4-Emsâlü’l-Kur’an ne demektir?

5-Kur’an bazı örnekler vermekle neyi amaçlıyor?

6-Esbâbü’n-nüzûl ne demektir?

7-Esbabü’n Nüzûlü bilmek Kur’an’ı anlamaya yardımcı olur mu?

8-Garibu’l-Kur’an ne demektir?

9-Kur’an’da garip (manası yaygın olarak bilinmeyen) kelimeler var mıdır?

 

 

13. DERS: KUR’AN İLİMLERİ 2

*İ’cazu’l-Kur’an (Kur’an’ın Mucize Oluşu),

*Nâsih ve Mensûh,

*Muhkem ve Müteşâbih,

  

Bu konuyu bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Kur’an’ın mu’cize oluşunu hatırlamak,

2-İ’cazü’l-Kur’an ilminin ne olduğunu öğrenmek,

3-Nasih ve mensuh ilminin tefsirde hangi manaya geldiğini öğrenmek,

4-Tefsirde muhkem ve müteşabihin ilminin ne olduğunu kısaca öğrenmek,

 

1-KUR’AN İLİMLERİ 2

a-İcazü’l-Kur’an (Kur’an’ın Mücize Oluşu);

İ’caz; sözlükte aciz bırakmak demektir. Bir şeyin benzerini yapmaktan, başkalarını aciz bırakan şeye mu’cize denir.

Allah (cc) pek çok peygambere peygamberliklerini isbatlamak için çeşitlki mu’cizeler vermiştir. Bunların örneklerini Kur’an’da okuyoruz.

Peygamberimize de pek çok mu’cizeler verilmiştir. Bunların en büyüğü ve ebedî (Kıyamete kadar devam edecek olanı) Kur’an-ı Kerim’dir.

Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Hiç bir peygamber gönderilmemiştir ki, ona, insanları imana getirecek bir mu’cize (âyet) verilmemiş olsun. Bana verilen, Allah’ın gönderdiği vahiy’dir (Kur’an’dır)...” (Buharî, 9/113) 

Her peygambere devrinin özelliğine göre mu’cize verilmişti. Peygamberimizin zamanında ise Arap edebiyatı altın devrini yaşıyordu. Dolaysıyla ona verilen mu’cize söz güzelliği açısından olmalıydı.

Diğer peygamberlere verilen mu’cizeler geçici idi. Kur’an ise kıyamete kadar devam edecek, o zamana kadar herkesi hayran bırakacak bir mu’cizedir.

Kur’an’ın i’caz’ı (eşsizliği) özellikle fesâhat ve belağat dediğimiz söz güzelliği, az sözle çok mana ifade etme, ifadelerdeki eşsiz sanat,  gelecekle ilgili verdiği haberler açısından ortaya çıkmaktadır.

Kur’an öyle bir mu’cizedir ki Arapça olmasına rağmen hiç bir insan değil, pek çok kişi bile onun bir benzerini, hatta bir sûrenin bile benzerini yazmaktan, söylemekten acizdirler.

Kur’an’ın mücize oluşunu inceleyen tefsir ilmine ‘İ’cazü’l-Kur’an’ adı verilir.

 

b-Nâsih ve Mensuh;

Kur’an’da bazı âyetlerin hükmü kaldırıldığını kabul edenler, hükmü kaldırılan âyete ‘mensuh’, bir öncekini hükmünü kaldıran âyete de ‘nâsih’ demişler.

Bu konuyu inceleyen veya anlatan tefsir ilmine de Kur’an’da ‘Nâsih ve Mensuh’ denmiştir.

Bilindiği gibi Kur’an yirmiüç yol boyunce gelmiştir. Kur’an âyetleri toplumdaki gelişmelere, oluşumlara paralel olarak indikçe; aynı konuda farklı âyetler var gibi görünmektedir. Aslında bu, Kur’an’ın toplumun değişen yapısına göre hükümler göndermesinin bir sonucudur.

Kur’an, cahiliyye denilen hayatı yaşayan, putlara tapan, hayata ait hükümleri putçuluktan alan bir topluma indirilmişti. Kur’an bu toplumu değiştirp tevhidî toplum yapmayı amaçlıyordu.

İnsanlar bazı alışkanlıklarını kolya kolay terkedemezler.

Bunu bilen Rabbimiz, dinî hükümlerin hepsini birden değil, yavaş yavaş, yani sahabeler imanda olgunlaştıkça gönderdi. Toplumda yerleşmiş kötü alışkanlıkları kaldırmak veya bir ibadeti yerleştirmek için tedricî (alıştıra alıştıra) bir yol izledi.

Mesela, içki alışkanlığını birdenbire ‘haram’ deyip yasaklamak yerine, önce kötü olduğunu, sonra ibadete zarar verdiğini, bir müddet sonra da artık içilmemesi gerektiğini söyleyerek haram kıldı.

Bu gibi durumlarda en son gelen âyete nâsih, hükmü kaldırılan âyete de mensuh denilmiştir.     

 

c-Muhkem ve Müteşâbih;

Manalarında kapalılık olmayan, kolayca anlaşılabilen âyetlere ‘muhkem’, ne kasdettiği net belli olmayan, farklı yorumlara veya anlaşılmalara uygun âyetlere de ‘müteşâbih’ adı verilir.

Kur’an’ın kendi ifadesine göre âyetlerin bir kısmı muhkem, bir kısmı da müteşâbih’tir. Kur’an’a göre muhkem âyetler Kitab’ın temeli sayılır.

Muhkem âyetler, ilk bakışta manaları anlaşılabilir âyetlerdir. Özellikleri ahkâmla ilgili âyetler muhkemdir. Müteşabih âyetler de muhkem âyetlerin yardımıyla anlaşılmaya çalışılır.

Müteşâbih âyetlerin manası ilk bakışta anlaşılmadığı gibi, onları bir kaç şekilde anlamak veya yorumlamak da mümkündür. Bu âyetler, Kur’an üzerinde düşünmenin devamlılığını sağlarlar. Her devirde gelişen ilim, tecrübe ve olaylara göre onları yorumlama ve bu şekilde onlardan yararlanma mümkün olur.

Müteşâbih âyetler, Kur’an’ın ne kadar zengin manalara sahip olduğunu ortaya koyan ilâhî sözlerdir.

 

Değerlendirme Soruları:

1-Kur’an mucize bir kitaptır, bunun nasıl olduğunu tartışınız,

2-Nesh ne demektir, Kur’an’da nesh var miımıdır?

3-Nâsih ne demektir?

4-Mensûh ne demektir?

5-Muhkem ne demektir, araştırınız.

6-Muhkem âyetler örnekler bulunuz,

7-Müteşâbih ne demektir, araştırınız.

8-Müteşâbih âyetlere örnekler bulunuz.

 

BİR ÂYET:

Kitab’ı sana O indirdi. Onun bazı âyetleri muhkemdir (açık anlamlıdır), bunlar Kitab’ın anasıdır. Diğerleri müteşabihtir çeşitli manalara taşıyanlardır). Klplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onun müteşabih (benzer) âyetlerinin peşine düşerler. Oysa onun te’vilin (gerçek manasını) Allah’tan başka kimse bilmez. İlimde ileride olanlara; ‘Ona inandık, hepsi Rabbimizdendir’ derler. Sağduyu sahiplerinden başkası öğüt almaz.”  (Âli İmran, 3/7)

 

BİR HADİS

Mikdâm İbnu Ma'dîkerib (ra) anlatıyor: Resûlullah (as) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin: "Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı vardır. Onda nelere helâl denmişse onları helâl biliriz. Nelere de haram denmişse onları haram addederiz" diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın haram kıldıkları da tıpkı Allah'ın haram ettikleri gibidir"

(Ebu Dâvud, Sünne, 6, (4604); Tirmizî, İlm 60, (2666); İbnu Mace, Mukaddime 2, (12)