Avrupa Camilerinde Hafta Sonu veya benzer temel dini eğitim verenh kurumlarda kullanılabilecek orta seviye 2ye hitap eden "İslâm ahlâkı" ders notları 2

2004-2005 Den Haag

Hazırlayan: Hüseyin Kerim

 

ORTA SEVİYE 2 

İSLÂM AHLÂKI DERS NOTLARI 2

 

İÇİNDEKİLER

 

 

1.DERS: İSLÂMDA GÜZEL AHLÂK, 

  1. DERS : GÜZEL AHLÂK ÖRNEKLERİ 1, 
  2. DERS : GÜZEL AHLÂK ÖRNEKLERİ 2,
  3. DERS: HAKLAR ve VAZİFELER 1, 
  4. DERS: HAKLAR ve VAZİFELER 2, 
  5. DERS: HAKLAR ve VAZİFELER 3, 
  6. DERS: KENDİ NEFSİMİZE KARŞI GÖREVLERİMİZ 1, 
  7. DERS: KENDİ NEFSİMİZE KARŞI GÖREVLERİMİZ 2, 
  8. DERS: ANNE-BABAMIZA KARŞI GÖREVLERİMİZ 1, 
  9. DERS: ANNE-BABAMIZA KARŞI GÖREVLERİMİZ 2, 
  10. DERS: A. ve BÜYÜKLERE KARŞI GÖREVLERİMİZ 1, 
  11. DERS: A. ve BÜYÜKLERE KARŞI GÖREVLERİMİZ 2, 
  12. DERS: YAKIN ÇEVREMİZE KARŞI GÖREVLERİMİZ, 
  13. DERS: TOPLUMA ve İNSANLIĞA KARŞI GÖREVLERİMİZ, 

 

İKİNCİ BÖLÜM: GÜNLÜK HAYATTA GÜZEL DAVRANIŞLAR

  1. DERS: YEME ve İÇME, 
  2. DERS: GİYİMDE ÖLÇÜ, 
  3. DERS: SOSYAL İLİŞKİLERDE EDEP, 
  4. DERS: SELÂMLAŞMA, 
  5. DERS: MİSAFİRLİK 1, 
  6. DERS: MİSAFİRLİK 2. 
  7. DERS: TEMİZLİK EDEBİ, 
  8. DERS: TOPLANTI YERLERİNDE EDEP,
  9. DERS: GÜZEL HUYLAR 1,
  10. DERS: GÜZEL HUYLAR 2,
  11. DERS: GÜZEL HUYLAR 3,
  12. DERS: KÖTÜ HUYLAR 1,
  13. DERS: KÖTÜ HUYLAR 2,
  14. DERS: KÖTÜ HUYLAR 3, 
  15. DERS: İNSAN HAKLARI

 

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

KİMLERE KARŞI GÖREVLERİMİZ VARDIR?

 

1.DERS: İSLÂMDA GÜZEL AHLÂK

*Güzel Ahlâkla İlgili Âyetler

*Güzel Ahlâkla İlgili Hadisler

*Güzel Ahlâkla İlgili İlim Adamlarının Sözleri

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Kur’an’da güzel ahlâka ne kadar öenm verildiğini öğrenmek.

2-Güzel ahlâkı emreden veya öven âyetlerden örnekler öğrenmek.

3-Peygamberimizin güzel ahlâkı ne kadar önemsediğini bilmek.

4-Güzel ahlâkı öven ve güzel ahlâklı olmayı teşvik eden hadislerden örnekler öğrenmek

5-İlim adamlarının güzel ahlâkla ilgili sözlerinden örnekler vermek.

 

1-GÜZEL AHLÂKLA İLGİLİ ÂYETLER

“Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.” (Kalem, 68/4)

“Sen yine de affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’raf, 7/199)

“Şanım hakkı için muhakkak ki size; Allah’a ve ahiret gününe iman edenler ve Allah’ı çok zikreden kimseler için Resûlüllah’da pek güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 33/21)

“İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette de acı veren bir azab vardır. (Her şeyi) Allah bilir; siz bilmezsiniz.” (Nur, 24/19)

“Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, şunu bilsin ki o, edepsizlikleri ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse temize çıkmazdı. Fakat Allah, dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.” (Nur, 24/21)

“O (Allah’tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever.” (Âli İmran, 3/134)

“Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.

Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur.” (Furkan, 25/67-68)

 

2-GÜZEL AHLÂKLA İLGİLİ HADİSLER

Muâz İbnu Cebel (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) bana:

“Ey Muâz, insanlara karşı iyi ahlâklı ol!” dedi.” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk 1. nak.Kütüb-ü Sitte, 6/342)

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: “Resûlüllah (sav) buyurdu ki:

“Mü’minler arasında imanca en kâmil olanı, ahlakça en güzel olanıdır. En hayırlınız da kadınlarına hayırlı olandır.” (Tirmizî, Rada  11. Ebu Dâvud, Sünnet 16. Müsned, 2/250, 472, 527. 5/89. 6/47, 99. nak. Kütüb-ü Sitte, 6/342)

Ebu’d-Derdâ (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdu ki:

“Kıyâmet günü, mü’minin mizanında güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah Teâla hazretleri, çirkin, düşük söz ve davranış) sahiplerine buğzeder.” (Tirmizî, Birr 62. Ebu Dâvud, Edeb 8. Nak. Kütüb-ü Sitte, 6/343)

Nevvâs İbnu Sem’an (ra) anlatıyor: “Resûlullah (as)’a iyilik (birr) ve günah hakkında sordum. Bana şu cevabı verdi:

“İyilik (birr), güzel ahlâktır. Günah da içini rahatsız eden ve başkasının duymasından korktuğun şeydir.” (Müslim, Birr 15. Tirmizî, Zühd 52. nak. Kütüb-ü Sitte, 6/346)

Hz. Câbir (ra) anlatıyor: “Resûlullah (as) buyurdu ki:

“Bana en sevgili olanınız, kıyamet günü de bana mevkice en yakın bulunacak olanınız, ahlâkça en güzel olanlarınızdır. Bana en sevimsiz olanınız, kıyamet günü de makam bakımından benden en uzak bulunacak olanınız, gevezeler, boşboğazlar ve yüksekten atanlardır.” (Orada  bulunan bâzıları):

“-Ey Allah’ın Rasûlü! Yüksekten atanlar kimlerdir‘?” diye sordular.

“-Onlar mütekebbir (büyüklük taslayan) kimselerdir!” cevabını verdi.” (Tirmizî, Birr /77. Nak. Kütüb-ü Sitte, 6/344)

Enes ibnu Malik Peygamberimizin şöyle dediğini rivâyet ediyor:

“Şüphesiz mü’min, güzel ahlâkı ile (çokca nafile) namaz kılanın, oruç tutanın derecesine ulaşır.” (Ebu Davud, Edeb/8)

Sehl İbnu Mu’az İbni Enes el-Cüheni, babası’ndan şöyle rivâyet  naklediyor: “Resûlullah (as) buyurdu ki:

“Öfkesinin gereğini yerine getirebilecek güçte olduğu halde öfkesini tutan kimseyi, Allah Teâla Hazretleri, Kıyamet günü, mahlukâtın başları üstüne davet eder; tâ ki, (onlardan önce) dilediği huriyi kendine seçsin.” (Tirmizî, Birr 74. Ebu Davud, Edeb 3. nak. Kütüb-ü Sitte, 12/300)

 

3-GÜZEL AHLÂKLA İLGİLİ BÜYÜKLERİN SÖZLERİ

“Güzel ahlâk; güler yüz, tatlı söz, iyilik yapmak ve kötülük etmemektir.” (Hasani Basrî)

“Güzel ahlâk; kimseye düşmanlık beslememek ve kimsenin düşmanlığına sebep olmamak ve bunu Allah (cc) bildiği için yapmaktır.” (Vâsıtî)

“Ahlâk toplumun temelidir.” (Chateaubriand)

“Her binanın bir temeli vardır, İslâm binasının temeli de güzel ahlâktır.” (İbn-i Abbas (ra))

“Ahlâk insanla beraber ve onun içinde doğar.” (A. France)

“Ahlâk üç konuda önemlidir: Onlar da, haramlardan uzaklaşmak, helâlı aramak ve aile fertlerine imkan ölçüsünde genişlik göstermektir.” (Hz. Ali (ra))

“Rızık hazineleri ahlâk güzelliğindendir.” (Yahya ibnü Muaz)

“Kötü huylu insan kırılmış saksı gibidir; ne saksıdır ne de çamur.” (Vehb ibnü Münebbih)

“Kişinin ilmi ve ameli az da olsa, dört şey onun yüksek makamlara çıkarabilir: Bunlar da hilm (yumuşak huyluluk), tevazu (alçak gönüllü olmak), cömertlik ve güzel ahlâktır.” (Cüneyd-i Bağdadî)

“Yükselenler hep güzel huyları sayesinde yükselmişlerdir. Ahlâkın en yüce derecesine de ancak Hz. Muhammed çıkabilmiştir.” (Atâ)

(Güzel Sözler Antolojisi’nden)

 

SORULAR

1-Güzel ahlâkı emreden veya öven âyetler var mıdır, örnekler veriniz.

2-Kur’an kime sen güzel ahlâklısın diyor?

3-Allah, kimlerden yüz çevirmemizi söylüyor?

4-Peygamber kimin için güzel örnektir?

5-Âyete göre ahirette kime acı azap verilecektir?

6-Şeytan insanlara neyi emreder?

7-Allah’tan hakkıyla korkanların özelliği nedir?

8-Namazı dosdoğru kılıp sabredenelrin diğer ahlâkî özellikleri nelerdir?

9-Peygamberimiz güzel ahlâklı olmayı emretmiş midir?

10-Güzel ahlâkı öven ve güzel ahlâklı olmayı teşvik eden hadislerden örnekler öğreniniz

11-Peygamberimiz Muaz ibnü Cebel’e ahlâk konusunda ne demiştir?

12-İman balkımından en üstün olanlar kimlseredir?

13-Kıyamette insanın terazisinde en ağır gelecek amel hangisidir?

14-Hadise göre birr (iyilik) nedir?

15-Kıyamette kimler peygambere yakın olacaklar, kimler de uzak olacaklar?

16-Müslüman güzel ahlâkı ile kimlerin derecesine ulaşır?

17-Allah’ın yanında en sevaplı yudum hangisidir?

18-Öfkesini yenenlere Allah (cc) hangi mükâfatı verecek?

19-İlim adamlarının güzel ahlâkla ilgili sözlerinden örnekler veriniz.

 

BİR HADİS

Abdullah İbnu Amir (ra) anlatıyor: “Bir gün, Resûlullah (sav), evimizde otururken, annem beni çağırdı ve:

“Hele bir gel sana ne vereceğim!” dedi. Peygamber (sav) anneme:

“Çocuğa ne vermek istemiştin?” diye sordu.

“Ona bir hurma vermek istemiştim” deyince, Rasûlüllah (sav):

“Dikkat et! Eğer ona bir şey vermeyecek olursan, üzerine bir yalan yazılacak!” buyurdular.” (Ebu Davud, Edeb 88. nak. Kütüb-ü Sitte, 14/ 550)

 

 

 

 

  1. DERS : GÜZEL AHLÂK ÖRNEKLERİ 1

*Hz. Peygamberin Ahlâkı, Kur’an Ahlâkı İdi

*O’nun güzel Davranışlarından Örnekler

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-İslâmi tebliğde güzel ahlâklı olmanın önemini hatırlamak.

2-Peygamberimizin ahlâkının Kur’an olduğunu öğrenmek.

3-Peygamberimizin güzel ahlâkından örnekler vermek ve bunları örnek almak.

 

1-Hz. Peygamberin Ahlâkı Kur’an Ahlâkı İdi

İslâm başlı başına bir ahlâk sistemidir. İslâmın ana hedefi insanlara en güzel huyları kazandırmak, onlara ahlâkın güzelliklerini öğretmek ve davranışlarını düzeltmektir.

Bu dini anlatmak ve öğretmek üzere gelen peygamberin ahlâkı güzel olmalı ki insanlar onu sevsin ve inansınlar. Onun ahlâkı güzel olmalı ki inandrıcı olsun.

Nitekim Kur’an-ı Kerim peygamberimizin ahlâkını en yüce ve çok üstün olduğunu şöyle anlatıyor:

“Hiç şüphesiz sen büyük bir ahlâk üzerindesin” (Kalem, 68/4)

Peygamber Hz. Muhammed’in güzel ahlâklı bir insan olduğunu dost düşman herkes kabul etmiştir. Onun davetine uymayan ve onun tebliğ ettiği dini kabul etmeyen, hatta Peygambere kötülük yapan müşrikler onun ahlâksız olduğunu asla ileri sürmemişlerdir. Hatta kendi aralarında ona en ahlâklı insan anlamında ‘el-Emin’ diyorlardı.

Peygamber (sav) sadece insanlarla olan ilişkilerinde değil, hayatın her alanınde güzel huyluydu. Bir insanın şerefi ve itibarı onun ahlâkıyla ortaya çıkar. Güzel huylu insanlar değer kazanırlar. Peygamber Hz. Muhammed (sav) davranış ve huy bakımından insanların en değerlisi idi.

O, Kur’an’ın her dediğini aynen yapan, Kuır’an’ı hayatına uygulayan bir insandı. “O’nun ahlâkı Kur’an idi”  (Müslim, Musâfirîn/139) diyen Hz. Aişe şüphesiz doğru söylüyordu.

Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesinin sebebi de insanlara güzel ahlâkın nasıl olması gerektiğini göstermek ve öğretmekti.

Kendisi de şöyle diyordu

“Ben ancak yüksek ahlâkî değerleri tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Husnü’l-Hulk, 8)

Peygamber (sav) yüz bakımından da insanların en güzeli idi, ahlâk bakımından da insanların en güzeli idi. (Buhârî, Menakıb/23. Müslim, Fedâil/93)

Kur’an onun ahlâkı ile ilgili şöyle diyor:

“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara (insanlara) yumuşak davrandın. Eğer sen kaba, katı yürekli olsaydın hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları bağışla, Allah’dan da günahlarının affedilmesini iste.” (Âli İmran, 3/159)

 

2-O’nun Güzel Davranışlarından Örnekler,

Enes ibnu Malik anlatıyor:

“Peygamber (sav) ahlâk bakımından  insanların en güzeli idi. Bir gün beni bir iş için gönderdi. Ben ‘vallahi gitmem’ dedim. Halbuki içimden Peygamberin gönderdiği işe gitmek istiyordum. Sonra gittim, sokakta oynayan çocukların yanına vardım (onlarla oyuna daldım).  Biraz sonra birden Rasûlüllah arkamdan kafamı tutuverdi. Ona baktım gülüyordu:

“-Ey Enescik, seni gönderdiğim yere gitmedin mi?”

-Evet gidiyorum ya Rasûlellah dedim.

Enes yine demiş ki:

-“Vallahi ona dokuz sene hüzmette bulundum, yaptığım bir şey için niçin şöyle şöyle dediğini bilmiyorum. Hiç bir şeyimi ayıplamış da değildir. Vallahi bana bir defa ‘öfff’ demedi.” (Müslim, Fedâil/54, 53, 51)

 

Enes ibnu Malik anlatıyor:

“Ben Peygamber’in yanında yürüyordum. Rasûlüllah’ın üzerinde Necran dokumalarından kalın kenarlı bir kaftan (rida) vardı. Bir bedevi bize yetişti de Rasûlüllah’ın bu kaftanını şiddetli bir şekilde çekti. Hatta ben o sırada Rasûlüllah’ın boynu ile omuzları arasına baktım da bedevinin kaftanı şiddetle çekmesinden dolayı, ridanın kalın kenarı boyun kısmında iz bırakmıştı. Bundan sonra bedevi O’na:

-Ey Muhammed yanında bulunan Allah malından bana da bir şeyler verilmesini emret dedi.

Bunun üzerine Rasûlüllah bedeviye doğru baktı, sonra güldü, sonra da ona biraz bağış verilmesini emretti.” (Buhari, Libas/18. Edeb/68. Müslim, Zekât/128. Ebu Davud, Edeb/1. Nesâî, Kasâme/64. Müsned, 3/153, 210, 224)

 

Ebu Musa (ra) anlatıyor:

“Resûlüllah (as) herhangi bir işi için bir adam gönderse şu tenbihte bulunurdu:

“Sevindirin, nefret ettirmeyin, kolaylaştırın, zorlaştırmayın.” (Ebu Dâvud, Edep 20, (4835); Müslim, Cihâd 6, (1737). nak. Kütüb-ü Sitte, 7/293)

 

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor:

“Resûlüllah (as) (bir gün), Hasan İbnu Ali (ra)’yı öpmüş idi. Bu sırada yanında bulunan Akra’ İbnu Hâbis, (sanki bunu tuhaf karşıladı ve:)

-“Benim on tane çocuğum var. Fakat onlardan hiçbirini öpmedim” dedi.

Resülullah (as) ona bakıp:

-“Merhamet etmeyene merhamet edilmez” buyurdu.” (Buhâri, Edeb 18, Müslim, Fedâil 65, (2318); Tirmizi, Birr 12, (1912); Ebü Dâvud, Edeb 145, (5218). Müsned, 2/228, 241. 269, 514). Nak. Kütüb-ü Sitte, 7/261)

 

SORULAR:

1-İslâmın hedefi nedir?

2-İslâmı anlatanların ahlâkı nasıl olmalı, niçin?

3-Kur’an Peygamberimizin ahlâkı hakkında ne diyor?

5-Mekkeliler İslâmdan önce Peygamberimize niçin el-Emin diyorlardı?

6-Peygamberimiz hangi konularda ahlâklı idi? 

7-Hz. Aişe, niçin “Peygamberimizin ahlâkının Kur’an olduğunu söylüyordu?

8-Peygamberimizin elçi olarak gönderilmesinin sebebi neydi?

9-Bu konuda O ne demişti?

10-İnsanların en güzel huylusu kimdi?

11-Kur’an onun yumuşak huylu olduğunu hangi âyetle belirtiyor?

12-Hz. Enes Peygamberin gönderdiği yere gitmeyince Peygamber ona ne yaptı?

13-Hz. Enes oyuna dalınca Peygamber ona ne dedi?

14-Hz. Peygamberin huyu ile ilgi ne diyor?

15-Bedevi Peygamber’e ne yaptı?

16-Bedevi Peygamberden ne istedi?

17-Peygamber, elbisesini çekiştiren bedeviye nasıl davrandı?

18-Peygamber birisini bir iş için gnderse ona ne tenbih ederdi?

19-Mescide gelen bedevi ne yaptı?

20-Sahabeler ona ne yapmak istediler?

21-Peygamberimiz bedevinin yanlışını nasıl düzeltti?

22-Peygamberimiz torununu öpünce bir adam ne dedi?

23-Peygamber buna karşılık nasıl cevap verdi?

24-Peygamberimizin güzel ahlâkından başka örnekler bulunuz.

 

BİLGİ DAĞARCIĞI

İslâm ahlâkının dayandığı temel anlayış:

1-İnsanın manevî hayatını, bireysel ve toplumsal davranışlarını kollayan  ve gözeten bir Allah inancı.

2-İnsanın kendisiyle hesaplaşmasını hedefleyen bir irade ve vicdan eğitimi.

3-Bütün insanlığa açık bir ümmet birliği ve kardeşlik anlayışı.

4-Hak, adalet ve eşitlik gibi evrensel değerler.

 

 

 

 

 

  1. DERS : GÜZEL AHLÂK ÖRNEKLERİ 2

*Sahabelerden Güzel Ahlâk Örnekleri

*İslâm Büyüklerinden Güzel Ahlâk Örnekleri

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Sahabelerin güzel ahlâklarından örnekler vermek ve bunlardan kendimize göre ders çıkarmak.

2-İslâm büyüklerinin güzel ahlâklarından misaller verip bunlardan örnek almayı öğrenmek.

 

1-Sahabelerden Güzel Ahlâk Örnekleri

Sa’d b. Ubade hastalanmıştı. Hz. Peygamber, Abdurrahman b. Avf, Sa’d b. Ebi Vakkâs ve Abdullah b. Mes’ûd ile birlikte onu ziyrete gittiler. Rasûlüllah (sav) Sa’d’ın yanına girdiğinde onu ailesi tarafından dikkatlie etrafı sarılmış halde buldu. Peygamber:

-Yoksa Sa’d öldü mü’ diye sordu.

Hayır Ya Rasûlüllah! Ölmedi diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber ağladı. Onun ağladığını görünce orada olanlar da ağlamaya başladılar. Peygamber (sav).

“İşitmediniz mi Allah gözyaşı ile, iç üzüntüsü ile insana azap etmez.” Ve eliyle dilini işaret ederek: “İşte bunun yüzünden (ya) azap eder, yahut merhamet eder...” (Buhârî, Cenâiz/44)

Abdullah b. Ömer (ra) babası Ömer’in dostarından biriyle karşılaşınca ona aşırı saygı gösterdi ve ikram etti. Bunun üzerine yanında olan bazıları dedi ki:

“Ona iki dirhem sadaka vermen yetmiyor muydu?” İbni Ömer (ra) dedi ki;

“Ben Peygamberin şöyle buyurduğunu işittim:

“Babanın sevgisini koru. Babanın dostlarıyla olan ilgini kesme, yoksa Allah nurunu söndürür.” (Müslim)

Hz. Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor:

“Bir adam Resûlullah’a (sav) gelerek:

“Ben açlıktan bitkinim!” dedi. Peygamber (sav) derhal hanımlarından birine (adam) (gönderip yiyecek istedi. Ama kadın):

“Seni hak ile gönderen Allah’a yemin olsun yanımızda sudan başka bir şey yok” diye cevap verdi. Peygamber (sav) bunun üzerine diğer bir hanımına gönderdi. O da aynı şeyi söyledi. Rasûlüllah (sav) sonunda:

“Bu (bitkin) açı kim misafir edip (doyurursa) Allah ona rahmet edecektir!” buyurdu. Ensardan Ebu Talha (ra) denen birisi kalkıp:

“Ey Allah’ın Resulü! Ben misafir edeceğim!” buyurdu ve onu evine götürdü. Evde hanımına:

“Yanında yiyecek bir şey var mı?” diye sordu. Hanım:

“Hayır, sadece çocukların yiyeceği var!” dedi. Bunun üzerine hanımına:

“Sen onları bir şeylerle avut, sonra da uyut. Misafirimiz girince, ona sanki yiyormuşuz gibi görünelim. Yemek için elini tabağa uzatınca lambayı düzeltmek üzere kalk ve onu söndür!” diye tenbihatta bulundu. Kadın söylenenleri yaptı. Beraberce oturdular. Misafir yedi. Karı-koca geceyi aç geçirdiler.

Sabah olunca Rasûlüllah’a geldiler. Resûlüllah (sav), Ebu Talha’ya:

“Dün gece misafirinize olan davranışınız sebebiyle Allah Teâla razı oldu  ve şu âyet geldi: “...Ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, başkalarını kendi nefislerine tercih ederler.” (Haşr 9). (Buhari, Menakıbu’l-Ensar 10, Tefsir, Haşr 6; Müslim, Eşribe 172, (2054). nak. Kütüb-ü Sitte, 12/548)

Hz. Enes (ra) anlatıyor:

“Ümmü Harise (r. anha) “Resûlullah’a geldi ve:

“Ey Allah’ın Resulü! Bana Harise’den haber ver!” dedi. -Harise, Bedir günü isabet eden serseri bir ok sebebiyle ölmüştü- (Kadın devamla):

“Eğer cennetteyse sabredeceğim, değilse (dünya evinde olduğum müddetçe) ağlamaya devam edeceğim” dedi. Peygamber (sav) : 

“Ey Ümmü Hârise! (Cennetin tek bir bahçe olduğunu mu sanırsın?) Cennette bahçeler var. Senin oğlun ise, Firdevs-i a’lâ’ya kondu” buyurdular. (Bunun üzerine kadın gülerek geri döndü.)” (Buhari, Cihad 14, Megazi 9, Rikak 51; Tirmizi, Tefsir, Mü’minûn, (3173). nak. Kütüb-ü Sitte, 13/22)

Esma Bintu Ebi Bekr (r.anha) anlatıyor:

“Zeyd İbnu Amr İbnu Nüfeyl’in ayakta dikilip sırtını Ka’be’ye dayayarak şöyle söylediğini işittim:

“-Ey Kureyş topluluğu! Vallahi ben hariç hiçbiriniz Hz. İbrahim aleyhisselam’ın dini üzere değilsiniz!”

Zeyd diri diri toprağa gömülecek kızları (kurtarıp) hayatını bağışlardı. Kızını öldürmek isteyen adama:

“-Onu öldürme, onun bakımını ben üzerime alıyorum” der ve kızı alırdı. Kız büyüyüp serpilince, babasına:

“-Dilersen sana teslim edeyim, dilersen külfetini ben çekeyim” der, (bakımına devam eder)di.” (Buhari, Menakıbu’l-Ensâr 24)

 

4-İslâm Büyüklerinden Güzel Ahlâk Örnekleri

Peygamberimizin torunu Hz. Hasan (ra) anlatıyor: “Annem Fatıma’nın bir Cuma gecesi sabahlara kadar ibadet ettiğine şahit oldum. Şafak vakti oluncaya kadar rukû’ ve secde yaptı. Mü’minlerin isimlerini tek tek sayıp onlara dua ediyordu. Fakat kendisi için dua etmedi. Bu durumu görünce; “Anneciğim, kendin için de niçin dua etmiyorsun? Diye sordum. Şöyle cevap verdi:

“-Oğlum, önce komşu, sonra ev (yani sonra insanın kendisi)” (nak. Bihâru’l-Envar’dan Öyküler, sayfa: 53)

Bir gün bir genç Cafer-i Sâdık’ın yanına gelip, ‘sermâyem yok’ dedi. Cafer-i Sâdık ona; “Doğru ve dürüst ol! Allah sana rızkı kolaylaştırır” dedi.

Genç Cafer-i Sâdık’ın yanından ayrılıp dışarı çıktığında yol üzerinde kemere bağlanan bir kese buldu. İçerisinde yediyüz dinar vardı. Kendi kendine şöyle dedi: “İmam’ın tavsiyesiyle hareket etmem gerek; bu para bana ait değil. Bir kese içinde para bulduğumu halka duyurmalıyım.”

Sonra da halkın arasına gidip şöyle bağırdı:

“Kim bir kese kaybetmişse, gelip kesesinin özelliklerini söylesin ve onu benden alsın.”

Bir adam gelip kesesinin özelliklerini söyleyince, o da kesenin ona ait olduğuna inanıp parayı sahibine verdi. Kese sahibi paralarına kavuşunca kendi isteği ile keseden 70 dinarı çıkarıp o gence verdi.

Genç adam Cafer-i Sâdık’ın yanına gelip olanları anlattı. İmam ona şöyle cevap verdi.

“Bu helâl olan 70 dinar, haram olan 700 dinardan daha hayırlıdır. Allah Teâla onu sana nasip etti.”

O genç adam bu 70 dinarı sermaye yaptı, durumunu düzeltti ve zengin oldu. (nak. Bihâru’l-Envar’dan Öyküler, sayfa: 93)

Ubeydullah ibnü Me’mun anlatıyor: “Babam Me’mun anneme kızdığında hıncını benden alır ve beni öldüresiye döverdi. Bir gün kendisine, “Ey mü’minlerin emiri! Ben sana ondan daha yakın değil miyim?” dedim. Bunun üzerine, “Doğru söylüyorsun, sen bana ondan daha yakınsın. Bunu anlamamı sağladığın için sana teşekkür ediyorum, Allah’a hamdediyorum. Bundan böyle  sana asla kötü davranmyacağım” dedi.

Bu olaydan sonra gerçekten babam bir daha beni dövmedi ve anneme de iyi davranmaya başladı.” (nak. Zekiler Kitabı, s: 184)

 

SORULAR

1-Sahabe kimdir, hatırlayınız.

2-Sahabelerin İslâmdan önceki durumlarını inceleyiniz,

3-Sahabeler kısa zamanda neden değiştiler ve iyi birer insan oldular?

4-Ebu Said b. Ubade’yi kimler ziyarete gitmişti?

5-Peygamber bu ziyarette ne yaptı?

6-Peygamber (sav) ağlama hakkında ne buyurdu?

7-Abdullah b. Ömer, babasının dostlarına karşı nasıl davranırdı?

8-Onun ilgisinin aşırı olduğunu söyleyenlere ne dedi?

9-Ebu Hureyre’nin anlattığına göre bir adam Peygamber’e gelerek ne dedi?

10-Peygamberimiz onun isteğine nasıl cevap verdi?

11-Ebu Talha, o adamı misafir edince hanımına ne dedi?

12-Ebu Talha, o adamı nasıl misafir etti?

13-Ertesi gün Peygamber Ebu Talha’ya ne dedi?

14-Kendi muhtaçken başkasına yardım edenleri öven âyeti hatırlayınız.

15-Ümmü Harise, kocası hakkına Peygamber’e ne sordu?

16-Peygamber ona ne cevap verdi?

17-Peygamberin cevabı üzerine Ümmü Harise ne yaptı?

18-Zeyd ibnu Amr, sırtını Kâbe’ye dayayıp Kurayşlilere ne diyordu?

19-Zeyd ibnu Amr’ın özelliği ne idi?

20-Hz. Hasan annesine ne sormuştu?

21-Annesi ona nasıl cevap verdi?

22-Cafer-i Sadık, ‘sermayem yok’ diyen adama ne cevap verdi?

23-Genç bulduğu parayı ne yaptı?

24-Paranın sahibi, parasına kavuşunca ne yaptı?

25-Bu durumu duyan Cefer-i Sâdık ne dedi?

26-Ubeydullah ibni Me’mun ne anlatıyor?

27-Me’mun oğlunu dövmekten niçin vazgeçti acaba?

 

OKUMA PARÇASI

Kâsım İbnu Muhammed anlatıyor:

“Hanımım vefat etmişti. Bana, Muhammed İbnu Ka’b el-Kurazi, ta’ziye (baş sağlığı dilemek) maksadıyla uğradı. Ve şunu anlattı:

“İsrailoğullarında anlayışlı, alim, çok ibadet eden, gayretli bir adam vardı. Onun çok sevdiği karısı vefat etmişti. Onun ölümüne adam çok üzüldü, öyle ki, bir odaya çekilip kapıyı arkadan kapattı, yalnızlığa çekildi, kimse yanına giremedi. Onun bu halini, Beni İsrail’den bir kadın işitti. Yanına gelip: “Benim onunla bir meselem var, kendisine bizat sormam lazım” dedi. Halk oradan çekildi. Kadın kapıda kalıp:

“-Mutlaka görüşmem lazım” dedi. Birisi adama seslendi:

“Burada bir kadın var, senden bir şeyler sormak istiyor, “mutlaka bizzat görüşmem lazım, bizzat sormam lazım” diyor. Herkes gitti kapıda sadece o kadın var ve ayrılmıyor.” İçerdeki adam:

“-O’na müsaade edin gelsin” dedi. Kadın yanına girdi. Ve:

“-Sana bir şey sormak için geldim” dedi. Adam:

“-Nedir o?” deyince, kadın anlattı:

“-Ben komşumdan borç bir gerdanlık almıştım. Onu bir müddet takındım ve başkasından emanet olarak kullandım. Sonra onu benden geri istediler. Bunu onlara geri vereyim mi?” Adam:

“-Evet, vallahi vermelisin!” dedi. Kadın:

“-Ama o epey bir zaman benim yanımda kaldı. (Onu çok da sevdim)” dedi. Adam:

“-Bu hal senin, kolyeyi onlara iâde etmeni daha çok haklı kılıyor, zira onu borç alalı çok zaman olmuş” demişti (ki, bu cevabı bekleyen kadın) atıldı:

“-Allah iyiliğini versin! Sen Allah’ın sana önce borç verip, sonra senden geri aldığı şeye mi üzülüyorsun? O, verdiği şeye senden daha çok hak sahibi değil mi?” dedi.

Adam bu nasihat üzerine içinde bulunduğu duruma baktı (ve kendine geldi). Böylece Allah, kadının sözlerinden adamın istifade etmesini sağladı.” (Muvatta, Cenâiz 43, (1, 237.nak.Kütüb-ü Sitte, 9/552)

 

 

 

  1. DERS: HAKLAR ve VAZİFELER 1

*Hak ve vazife kavramları

*Insan-kul olarak haklarımız

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Hak kavramını ne olduğunu öğrenmek.

2-Vazife kavramının ne olduğunu öğrenmek.

3-İnsan olarak haklarmızın ne olduğunu öğrenmek.

4-İslâmda kul hakkının neler olduğunu ve önemini öğrenmek.

 

1-HAK NE DEMEKTİR?

‘Hakk’ kelimesinin aslı, uygunluk ve denk gelme, sabit olma ve varlığın gerçek olması demektir. 

‘Hakk’ sözlükte, batılın zıddı, adalet, varlığı kesin olan, doğruluk, gerçeklik (hakikat), İslâm, mal-mülk, manasındadır.

İslâm hak din olduğu için müslüman olanlar hakkı bulurlar. İşlerinde hakk üzere olurlar. İnsanların, hayvanların ve çevrenin hakk’larına saygı gösterirler. 

İslâm hukukunda (fıkıhta) hakk, hukukun, bir yetki veya yükümlülük olmak üzere benimsediği, kişiye ait olan şeydir.  

Anne-baba hakkı, çocuğun nafaka, bakım ve terbiye hakkı, haberleşme hakkı, seyahat etme, fikir hürriyeti hakkı gibi sözleri duyarız. Bunlar bize hak konusunda bir fikir verebilir. 

Bazı haklar bazı görevler karşılığıdır. Bir tarafın ödevi öbür tarafın hakkı olabiliyor.

İslâma göre, insanlara veya yaratıklara ait hakk’ların kaynağı insan  aklı değil, İlâhi vahiydir. Hakk’lar ve yükümlülükler (kulluık görevleri) bizzat insanlara Hâkim olan Allah tarafından belirlenmiştir.  (Hakk’lar, ancak Hakk olan Allah’ın hakk hükmüne göre korunabilir.) 

İslâm hukukuna göre üç çeşit hakk vardır:

1-Allah hakkı (hakkullah): İnsanların kulluk görevi, Allah tarafından belirlenmiş hükümler,

2-Kişinin çıkarlarının korunduğu haklar (hakku’l-ibad). İnsan (kul) hakları dediğimiz şeyler.

3-Hem Allah hakkı ve hem de insan hakkı: Bu hakların korunmasıyla hem Allah’ın emrine uyulmuş olur, hem de insanların çıkarı (maslahatı) korunur. 

 

2-VAZİFE NE DEMEKTİR ?

Vazife, bir hak elde etmek için yerine getirmemiz gereken yükümlülüktür. Görev bir anlamda üzerimize aldığımız sorumluluktur.

İslam Dini açısından görev ; yapılması dinen zorunlu olan veya tavsiye edilen herhangi bir hayırlı ve güzel bir iş demektir.

Bu tarife göre, görevler iki çeşittir. Biri, dince zorunlu olan vazifelerdir ki, bunları yapmamak kişiye günah ve sorumluluğu gerektirir. Namaz kılmak, oruç oruç tutmak, zekât vermek, doğru olmak, cömert olmak gibi...

Diğer çeşit vazife, dinen her halde zorunlu olmamakla beraber istenen ve tavsiye edilen ahlâkî birtakım görevlerdir ki, bunlara uyulması bir olgunluk, iyi bir durumdur. Müslüman bunları da yaparsa sevap kazanır, iyi bir kimse olur. Bunları yerine getirmeyenin ahlâkı ve dini hayatı olgun olmaz.  Nafile kılınan namazlar, fakirlere verilen sadakalar, insanlara karşı yapılan güzel ve kibar davranışlar gibi...

Hiç kimse başıboş olmadığı gibi, hiç kimse de sorumsuz değildir. İster küçük olalım, ister büyük olalım ; her birimizin kendine uygun sorumlukları vardır. İşte bu sorumlukları yerine getirmek bizim görevimizdir.

*Mesela, bir anne-baba çocuklarına karşı sorumludur. Bu ne demektir ? Yani onların çocuklarına iyi bakması, onları iyi yetiştirmesi görevidir.

*Bir çocuğun aile içinde sorumlukları vardır. Yani bazı ödevleri yerine getirmesi gerekir. Mesela evin düzenini bozmamak, evde alınan kararlara uymak, anne-babayı dinlemek, aile yuvasını korumak, ahlâklı olmak gibi. Bir öğrencinin okula gitmesi, ilim  ve bir meslek öğrenmesi onun görevidir.

*Diyelim adam bir okulda müdür oldu. Yani bir sorumluluğun altına girdi. Öyleyse direktörlük görevini yerine getirmesi gerekir. Eğer görevini yerine getirirse bir hak elde eder. Yani müdürlüğü devam ettirebilir, müdürlük maaşı alabilir.

*Allah insanı kul olarak yarattı ve ona kulluk (ibadet) sorumluluğu yükledi. İnsan kulluk görevini yaparsa; dünyada mutlu yaşar, ahirette cennete gitme hakkını kazanır.

İnsanlara ait bütün görevler, yani kulluk vazifeleri, İslâm dininin çerçevesi içinde bulunmaktadır.  

İnsan ve müslüman olarak, Allah karşı görevlerimiz olduğu gibi; kendimize, ailemize, topluma karşı  görevlerimiz vardır.

 

3-İNSAN-KUL OLARAK HAKLARIMIZ

Her insanın doğuştan sahip olduğu veya sonradan elde ettiği hakları vardır.

Kişinin doğuştan sahip olduğu hakların en önemlileri şunlardır:

1-Yaşama hakkı,

2-İnanma ve ibadet etme hakkı,

3-Çalışma hakkı,

4-Düşünce, bu düşüncesini ifade etme hakkı,

5-Mesken edinme hakkı,

6-Çalışma ve mal edinme (mülkiyet) hakkı,

7-Evlenme ve nesil sahibi olma hakkı,

8-İffet, aile ve namusunu koruma hakkı,

9-Miras hakkı.

 

Kişinin sonradan elde ettiği hakların en önemlileri şunlardır:

1-Bir okulda okuma hakkı,

2-İstediği mesleği seçme hakkı,

3-Seyahat hakkı,

4-Siyasi tercih (seçme ve seçilme) hakkı,

5-Haberleşme hakkı,

6-Devletin imkanlarından eşit miktarda yararlanma hakkı,

7-Elindeki diploma, belge, tecrübe ve bilgi ile uygun bir işde çalışma hakkı.

8-Mülk edinme hakkı.

Gümüzde bu haklara ‘İnsan hakları’ diyorlar. Ülkeler bu haklar üzerinde çok duruyorlar ve herkese verilmesi gerektiğini iddia ediyorlar. Pek çok ülke bu hakları yakın tarihlerde tanıyorken, İslam hz. Muhammed’in peygamber olduğu tarihten beri bunların üzerinde titizlikle duruyor. Müslümanların bu haklara saygı duymalarını ısrarla istiyor.

 

4-KUL HAKKI

İnsanların üzerimizdeki haklarıdır. Birine zarar verirsek, bir hakkını elinden alırsak, o zaman o insanın hakkı bizim üzerimize geçer.

Yapılan her haksızlık bir kul hakkına tecavüzdür. Birinin bir şeyini habersiz alsak, onun aleyhinde konuşsak, ona maddi veya manevi zarar versek, onun hakkını gasbetmiş oluruz.

İslâm kulların hakkını gözetmeyi emrediyor. Başkasının hakkına tecavüz etmek kesinlikle haramdır. 

Kul hakkına şu örnekler verilebilir:

*Birinin eşyasını habersiz alıp kullanmak,

*Birinin bir şeyini çalmak,

*İnsanlara sövmek,

*Onları haksız yere dövmek,

*İnsanlara işkence yapmak,

*Birisinin hakk ettiği bir şeyi vermemek (mesela işçi çalıştıranın çalıştırdığı kimsenin ücretini vermemesi gibi),

*İnsanlara karşı adaletsiz davranmak (mesela, mahkemede haklıyı haksız, haksızı haksız yapmak, bir öğrenciye hak ettiği puanı vermemek gibi.),

*Adam devlet adamı ise vatandaşlar arasında ayrım yapmak,

*İnsanlara ait eşyaları, yerleri, imkanları haksız yere kullanmak (Mesela, devlet imkanlarından hakszı yere yararlanmak, herkese ait yerleri gasbedip çıkar sağlamak)

*Çevreyi kirletmek (Denizler, göller, ormanlar, toprak ve hava herkesindir. Onları kirleten herkesin hakkını ihlal etmiş olur.)

*Ağaçları boşuna kesmek, hayvanları öldürmek (Bunlar da bütün insanlar içindir.)

*Bütün insanlara zarar veren işleri yapmak (Mesela, kitle imha silahları üretmek, haksız yere insanların ülkelerine saldırmak, insanlara ve hayvanlara zarar veren teknolojiyi üretmek gibi)

Allahımız kendisine karşı işlenen günahları dilerse affeder. Ama kul hakkını asla affetmez. Çünkü bu hak kulundur.

Peki bu hak nasıl affedilir? İnsan dünyada başka birisinin hakkını elinden almışsa, üzerinde kul hakkı varsa, gidip ona hakkını geri vermesi, ya da özür dileyip hak helâllığı istemesi gerekir. Eğer hakkı olan bağışlarsa, ya da affederse belki Allah da affedebilir.

 

SORULAR

1-Hak ne demektir?

2-Hak sözlükte hangi manalara gelir?

3-İslâm hak din midir?

4-Fıkıhta hak ne demektir?

5-Çevrenizde ne gibi haklar duyarsınız?

6-Haklar, neyin karşılığıdır?

7-İslâm’a göre hakların kaynağı nedir?

8-İslâm hukuna göre kaç çeşit hak vardır?

9-Vazife ne demektir?

10-İslâma göre vazife ne demektir?

11-İslâma göre görev kaç çeşittir?

12-Müslüman olarak mecburen yapmamız gereken vazifelere örnekler veriniz.

13-Müslüman olarak yapmak zorunda olmadığımız, ama bize tavsiye edilen vazifelere örnekler veriniz.

14-İnsan, temamen sorumsuz mudur?

15-İnsanın sorumluluğu ile ilgili örnekler veriniz ve tartışınız.

16-İnsanın kul olarak görevi nedir?

17-İnsan kulluk görevlerini nereden öğrenebilir?

18-İnsanın kimlere karşı görevi vardır?

19-İnsanın haklarını kökü nedir?

20-İnsanın doğuştan gelen haklarına örnekler veriniz.

21-İnsanın sonradan elde ettiği haklarına örnekler veriniz. 

22-İslam, insan haklarına önem vermiş midir?

23-Kul hakkı ne demektir?

24-İslâmda kul hakkı önemli midir?

25-Kul hakkına örnekler veriniz.

26-İnsanlara zarar vermek kul hakkına girer mi?

27-Topluma zarar vermek kul hakkı mıdır?

28-Çevreye zarar vermek kul hakkına tecavüz müdür?

29-Ağaçlara zarar vermek kul hakkı mıdır?

30-Öldürücü silahlar yapmak kul hakkı mıdır?

31-Siz de burada sayılmayan başka kul haklarına örnekler bulunuz.

32-Allah kul hakkı olan günahları affeder mi?

33-Kul haklarının affı için ne yapılması gerekiyor?

34-‘Kul hakkı’ ile ‘insan hakları’ kavramını karşılaştırıp tartışınız.

 

 

 

 

  1. DERS: HAKLAR ve VAZİFELER 2

*Çocuk Olarak Haklarımız

*Çocukların En Önemli Hakları

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Çocukların haklarını önemini hatırlamak.

2-Hadislerle çocuğa ilgi göstermenin önemini öğrenmek.

3-Çocukların en önemli haklarını listelşemek.

4-Çocuk haklarına özen gösterilmesi gerektiğini vurgulamak.

 

1-ÇOCUK OLARAK HAKLARIMIZ

Şimdi dinimizde çocuklara ne kadar önem verildiğini göreceğiz. Ya da çocuklara ne kadar iyi davranmamız gerektiğini okuyacağız. Bütün bunlar çocukların hakkıdır. Çünkü İslâma göre çocuklar insanlara Allah’ın  emanetidir.

Hz. Aişe (r. anhâ) anlatıyor:

“Yanıma bir kadın girdi. Beraberinde iki kız çocuğu da vardı. Bir şeyler istedi. Aksi gibi yanımda bir hurmadan başka bir şey yoktu. Onu verdim. Kadın aldı ve ikiye bölerek kızlarına taksim etti. Kendine pay ayırmadı. Çıkıp gittiler. Arkadan Resûlullah (as) girdi. Durumu ona anlattım.

Rasülüllah (sav): “Kim bu şekilde kızlarla imtihan edilir (kız çocuklarına bakma zorunda kalır) o da onlara iyi davranırsa, kızlar, onun için, ateşe karşı perde olurlar.” (Buhârî, Zekât 10, Edeb 19; Müslim, Birr 147. Tirmizî, Birr 13. Nak. Kütüb-ü Sitte, 2/493)

Hz. Enes (ra) anlatıyor:

Resûlullah (as) buyurdu ki:

“Büluğa erinceye kadar kim iki kız evladı yetiştirirse -parmaklarını birleştirerek- kıyamet günü o ve ben şöyle beraber oluruz.” (Müslim, Birr 149. Tirmizî, Birr 13. Nak. Kütüb-ü Sitte, 2/494)

Avf İbnu Mâlik el-Eşca’i (ra) anlatıyor:

“Hz. Peygamber (as): “Ben ve yanakları kararmış kadın kıyamet günü şu iki şey gibi yan yanayız. -Hadisi rivayet eden Yezid İbnu Zürey, baş ve orta parmaklarıyla işaret yaptı.- O kadın ki, makamı bulunan kocasından dul kalmıştır, (maddi imkânlarından başka) neseb ve güzelliği yerindedir. Bütün bunlara rağmen (evlenmez) ve yetimler büyüyünceye veya ölünceye kadar kendini onlara hasreder.”

Hadîste geçen “yanakları kararmış kadın” tabiriyle Hz. Peygamber (as) yetimlerini büyütmek amacıyla süslenmeyi ve rahat yaşamayı terkeden, çektiği sıkıntılar sebebiyle cildi kararan dul kadını ifade buyurmuştur. (Ebu Dâvud, Edeb 130. Nak. Kütüb-ü Sitte, 2/503)

Said İbnu’l-Âs (ra) anlatıyor:

Hz. Peygamber (as) buyurdu ki: “Bir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha üstün bir miras bırakamaz” (Tirmizî, Birr 33.)

Yine Tirmizî’de, Câbir İbnu Semure’den gelen bir başka rivayette, Resûlullah (as) şöyle buyurur: “Kişinin çocuğunu bir kerecik terbiye etmesi, onun için bir Sa’ miktarında yiyeceği sadaka olarak vermesinden daha hayırlıdır.” (Nak. Kütüb-ü Sitte, 2/511)

Hz. Aişe anlatıyor:

“Hz. Peygamber (as) buyurdu ki: “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı hayırlı olandır. Ben aileme karşı hepinizden daha hayırlıyım. Arkadaşınız öldüğü zaman (kusurlarını zikretmeyi) terkedin.” (Tirmizî, Menâkıb 85. Nak. Kütüb-ü Sitte, 2/515)

 

6-ÇOCUKLARIN EN ÖNEMLİ HAKLARI   

a-Sevgilerin en güzelini görmek

Anne ve baba çocuklarını ölçülü sevmeli, onlara şefkat etmeli, onları canından bir parça bilmeli. Çocuklar için en önemli gıdalardan biri de sevgi ve merhamettir.

b-Helâl rızıkla beslenmek:

Her müslüman anne-baba çocuklarına helal ve temiz rızık yedirmelidir. Haram rızık sonunda insanın ahlakı üzerinde olumsuz etki yapar.

c-Müslümanlar çocukları doğduğu zaman sağ kulağına ezan, sol kulağına kaamet okurlar. Bu, her müslüman çocuğun hakkıdır.

d-Güzel bir isim:

Her anne baba çocuğuna güzel bir isim koymalıdır.

e-İhtiyaçlarının normal ölçülerde karşılanması:

Her anne-baba günün şartlarına ve maddi imkanlara göre çocukların yiyeceğini, giyim ve kuşamını, oyuncak ve benzeri ihtiyaçlarını karşılamalı.

f-İyi şekilde terbiye edilmek:

Çocuklara iyi huylar kazandırmak, iyi davranışlara hazırlamak, yani onları edepli ve ahlâklı yetiştirmek ebeveynin görevidir. Her anne babadan çocuklarına iyi bir eğitim ve terbiye verme görevleri vardır.

g-Kur’an okumayı ve peygamberi öğretmeli, onlara güzel ahlakta örnek olmalı.

h-Güzel bir meslek edinmek:

Ebeveyn, çocuklarına İslama göre caiz olan güzel meslekler öğretmeli, gelecekte onların işine yarayacak mesleklere yönlendirmeli.

i-Evlilik yaşına gelince evlenmesine ve iyi bir aile kurmasına yardımcı olmalı.

 

SORULAR

1-İslâma göre çocuk değeri nasıldır?

2-Çocukların hakları var mıdır bunlara nasıl özen gösterilir?

3-Hz. Aişe’nin hurma verdiği kadın ne yaptı?

4-Bunu öğrenen Peygamberimiz ne buyurdu?

5-İki kız çocuğunu iyi yetiştirenler için Peygamberimiz ne dedi?

6-Çocuklarını bakmak için evlenmeyan kadınlar hakkında Peygamberimiz ne buyurdu?

7-Peygamberimiz neyin en iyi miras olduğunu söylüyor?

8-Çocuklara terbiye vermek neden daha hayırlıdır?

9-Peygamberimiz, kimin daha hayırlı olduğunu söylüyor?

10-Çocukların en önemli haklarını sayınız.

11-Çocuklar için sevginin önemini anlatınız?

12-Müslüman anne-babalar çocuklarını hangi rızıkla beslerler?

13-Müslüman çocuk doğunca kulaklarına ne okumak gerekir?

14-Güzel bir isme sahip olmak müslüman bir çocuğun hakkı mıdır?

15-Çocuğun normal ihtiyaçlarını karşılamak nedir?

16-İyi terbiye görmek çocukların hakkı mıdır?

17-Kur’an’ı öğrenmek müslüman çocukların hakkı mıdır?

18-Müslüman ebeveyn, çocuklarına iyi bir meslek kazandırmalı mıdır?

19-Müslüman ebeveyn, çocuklarının iyi bir yuva kurmasına yardımcı olmalı mı?

 

OKUMA PARÇASI

Enes (ra) anlatıyor:

Çölde yaşayan bir adam vardı, ismi Zâhir b. Hıram idi. Çölden (gelirken) Peygamber’e hediye getirirdi. Bedevi (şehirden) çıkıp (yerine gitmeyi) isteyince Rasûlüllah da (çölde ihtiyacı olan şeyleri) hazırlayıp  (ona veriyor)du. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştu:

“Zâhir bizim çölde oturan (bir yakınımız gibi), biz de ona bir şeyler hazırlayan kimseleriz.”

Rasûlüllah (sav), Zâhir’i yüzü çirkin olmasına rağmen seviyordu. Bir gün Zâhir çölden (gelip getirdiği) mallarını çarşıda satarken Hz. Peygamber Zâhir’in arkasından geldi. Zâhir onu görmiyordu. (Lâtife olsun diye) Peygamber onu arkasından kucakladı (ve iki gözünü kapattı). Zâhir ise, ‘bırak beni, kim bu adam?” dedi.

(Gözünün ucuyla) bakıp (kendisini kucaklayanın Peygamber olduğunu) anlayınca (fırsat bilerek), sırtını Peygamber’in göğsüne iyice dayadı. Bunun üzerine Poeygamber (şaka yollu):

“Kim şu köleyi satın alacak?” deyince, Zâhir de:

“Yâ Rasûlelleh! Eğer beni satışa sunarsan, ben fazla para etmem” dedi. Peygamber (sav):

“Fakat sen Allah katında değersiz değilsin” dedi. (Müsned, 3/161)

 

 

 

 

  1. DERS: HAKLAR ve VAZİFELER 3

*Ebeveyn olarak haklarımız,

*Eş olarak haklarımız

*Vatandaş olarak haklarımız

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Ebeveyn olarak çocuklar karşısındaki hakları öğrenmek.

2-Müslüman hanımların haklarını tekrarlamak.

3-Müslüman kocaların haklarını tanımak.

4-Bir ülkenin vatandaşı olarak o ülkedeki haklarımızı gözden geçirmek.

 

1-EBEVEYEN (ANNE-BABA) OLARAK HAKLARIMIZ

Anne-babalar çocuklara karşı sorumluluklarını yerine getirirler, yani anne-babalık görevlerini yaparlar. Buna karşı da çocuklardan teşekkür, hürmet ve iyilik görmeyi hak ederler.

Müslüman bir çocuk (insan) anne-babasının haklarına dikkat eder. Bilir ki, anne-babası kendisine fazla bir şey vermese bile, hakkı çoktur. Çünkü bu dünyaya gelmelerine sebep olmuşlardır.

Bir ebeveyn olarak, çocuklardan güzel davranış, terbiye, iyi bir insan olma, iyilik görme hakkımızdır. Bir baba ve anne, senelerce çocuklarına emek versin, sonra da ondan kötülük görsün,,, ya da çocuk onlara ilgi göstermesin,,, bu olmayacak bir şeydir. Hiç iyiliğe kötülükle karşılık verilir mi?

Çocukların anne-babalarına karşı görevleri, anne-babaların hakkıdır.

(Anne-babaya karşı görevlerimizi ayrı bir ders olarak işleyeceğiz.)

 

2-EŞ OLARAK HAKLARIMIZ

Müslüman aynı zamanda evinde iyi bir eştir. Eğer koca ise hanımına karşı görevlerini yerine getirir, eğer hanım ise kocasına karşı görevlerini yerine getirir. Hanımların, kocalarının,kocalar da hanımlarının kendilerine iyi davranmalarını beklemeleri haklarıdır.

 

1-Eşe iyi muamele etmek:

Dinimiz özellikle erkeklerin hanımlara iyi davranmasını, onlarla iyi geçinmeyi emreder.

Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “İman açısından müslümanların en üstünü ahlâkı en güzel olandır. Sizin en hayırlınız da kadınlara karşı hayırlı olanınızdır.” (Tirmizî)

Allah (cc) şöyle emrediyor: “Onlarla (hanımlarınızla) güzellikle geçinin. Onların (bazı davranışlarından) hoşlanmıyorsanız, sabredin. (Belki) hoşlanmadığınız şeyi Allah sizin için hayırlı yapabilir.” (Nisa, 4/19)

 

2-Hanımların geçimini sağlamak:

İslama göre evin geçimini hanımın ve çocukların ihtiyaçlarını karşılamak kocanın görevidir. (2 Bekara/233)

 

3-Eşe karşı sert ve kaba olmamak:

Kocalar, güçlü olsalar bile hanımlarına kabalık yapmamalı, dövmeye kalkışmamalı, sert davranmamalı. Eğer koca hanımına güzel davranırsa ondan da güzel karşılık bekleyebilir.

 

4-Eşlerin yakınlarına saygı ve ilgi göstermeli.

Koca, hanımının yakınlarına saygı ve ilgi gösterirse, hanım da kocanın yakınlarına iyi davranır.

 

5-Eşler birbirine sevgi ve saygı göstermeli.

Evlilik sevgi, karşılık fedakarlık ve karşıdakinin haklarına saygı göstermek üzerine kurulur. Seven sevdiğine değer verir.

Nitekim müslümanlar Allah’ı çok çok sevdikleri için O’nun emrine, O’nun Kelam’ına, O’ndan gelen şeylere değer veriyorlar ya. Anne-babayı sevdiğimiz için onlara değer veriyoruz. Mesela evimizdeki bir çiçeği sevdiğimiz için onu bakarız. Bir arkadaşımızı sevdiğimiz için onu üzmemeye çalışırız, hatta ona hediye vermekten hoşlanırız.

Kur’an-ı Kerim karı-koca arasındaki sevgiyi Allah’ın bir âyeti sayıyor ve aile olmanın şartı sayıyor. (30 Rûm/21)

Hz. Ömer (ra) karısını boşamak isteyen bir adama şöyle demiş:

“Yazıklar olsun sana! Evler sevgiden başka bir şeyin üzerine mi kurulur? İdare etmek ve utanmak yok mudur?”

 

6-Eve gelince selâm vermek:

Evine giren müslüman hanımına/kocasına ve çocuklarına selâm verir. Çünkü selam hem duadır, hem de insanlar arasında sevgi ve ilgiye yol açar.

Kur’an böyle yapmamızı emrediyor:

“Evlere girdiğiniz zaman kendinize, ehlinize Allah’ın katından bereket, esenlik ve güzellik dileyerek selâm verin.” (Nûr, 24/61)

Peygamberimiz (sav) Enes’e şöyle dermiş:

“Ey oğulcuğum! Ailenin yanına girdiğinde selâm ver. Bu sana ve evdekilere bereket olur.” (Tirmizî)

 

7-Gerektiği kadar ilgi:

Müslüman eşine ve evine gereken ilgiyi gösterir, onları ihmal etmez. Zamanın orada burada harcayıp da evdeki görevini aksatmaz.

Abdullah ibnu Amr, ibadette aşırı gittiğini duyan Peygamber onu çağırıp sormuş;

“-Gündüzleri oruç tutup, geceleri sabahlara kadar namaz kıldığın (ve evini ihmal ettiğin) doğru mu?” O da;

“-Evet, ya Rasulüllah” demiş. Bunun üzerine Peygamber (sav):

“-Öyle yapma, bazen günler oruç tut, ama bazı günler tutma. Gecenin bir kısmında uyu, bir kısmında ibadete kalkabilirsin. Çünkü vücudunun senin üzerinde hakkı vardır. Gözlerinin senin üzerinde hakkı vardır. Eşinin senin üzerinde hakkı vardır.” (Buhari, Müslim)

 

8-Eşler birbirine yardımcı olmalı.

Müslüman baba, evin bütün ihtiyaçlarını karşıladığı gibi, ev işlerinde hanımına elinden geldiği kadar yardım eder. Helel hele kadını işde, tarlada, bahçede çalıştığı yerlerde bu daha önemli bir görevdir. Karı-kocanın evi beraber yönetmeleri, çocuklarını beraber eğitmeleri gerekir.

 

9-Eşler yapacakları işler konusunda birbirine danışmalı.

İyi bir müslüman karı-koca, bütün işlerinde eşiyle istişare eder ve birbirlerinin fikrini alır. Eşinin görüşüne saygı duyar ve değer verir. Ev ve çocuklar konusunda son kararı birlikte verirler. Bu hem birbirine saygıyı artırır, hem de hanımın veya kocanın tek taraflı hata yapmasını önler.

 

3-VATANDAŞ OLARAK HAKLARIMIZ

Her birimiz aynı zamanda bir ülkenin vatandaşıyız. Bu ülke ha Türkiye olmuş, ha Hollanda olmuş, ha Çin olmuş farketmez.

Bir vatandaş olarak herhengi bir ülkede şu haklarımız önemlidir:

1-Biz insanız ve her insanın normal haklarına biz de sahip olmalıyız. Ülkeleri yönetenler insanların bütün haklarına saygı göstermeleri, onların haklarını korumaları gerekir.

2-Ya da bir kimse bir başkasının hakkına tecavüz ettiği zaman, yetkililer suçluları cezalandırmalı, haklının hakkını kendisine vermeli.

3-Vatandaşların bir ülkede huzur ve güven içinde yaşama,

4-Uygun bir iş bulma,

5-Güzel ve kaliteli bir eğitim alma,

6-Herkesin yararlandığı haklardan eşit bir şekilde yararlanma,

7-Kanun önünde eşit muamele görme,

8-İnandığı dine göre göre kimseye zarar vermeden yaşama hakları  vardır.

9-Vatandaşların din, soy, kültür, geldiği ülke açısından ayrımcılık görmesi zulümdür, ilkelliktir. Devletlerin bunu önlemeleri gerekir.

Tabii ki her vatandaşın üzerine düşen görevi de yerine getirmesi lazımdır. Yoksa külfet yüklenmeden nimet elde edilmez.

 

SORULAR

1-Görevini yerine getiren anne-babalar çocuklarından neyi beklerler?

2-Çocukların ebeveynlerine karşı ödevleri var mıdır?

3-Çocuklar anne-babalarına karşı nasıl davranırlar?

4-İyililk edene karşı ne yapmak gerekir?

5-İnsana en fazla iyili kim yapabilir?

6-Müslüman bir karı-kocanın birbirlerine karşı ödevleri var mıdır?

7-Hanımlara iyi davranmak nasıl olur?

8-Hanımlara iyi davranmakla ilgili bir hadis söyleyiniz?

9-Hanımların geçimini kim sağlar?

10-Eşler birbirine karşı sert mi, nazikçe mi davranmalı?

11-Eşler birbirlerinin akrabalarına ilgi göstermeli mi?

12-Evlilik ne üzerine kurulur ve devam eder?

13-Eşler arasında sevgi ve saygının olması ne demektir?

14-Eşler arasındaki sevgiyi anlatan Kur’an âyetleri bulunuz.

15-Hz. Ömer hanımını boşamak isteyen adama ne demiş?

16-Eve gelince selâm vermek gerekli mi?

17-Selâm vermekle ilgili âyeti söyleyiniz.

18-Eve gelince selâm vermekle ilgili hadisi söyleyiniz.

19-Eşler birbirine nasıl ilgi gösterirler?

20-Eşini ihmal eden sahabeye Peygamberimiz ne demişti?

21-Eşlerin birbirine danışması ne gibi faydalar sağlar?

22-Vatandaş olarak haklarımız var mıdır?

23-Herhangi bir ülkenin vatandaşı olarak ne gibi haklarımız vardır, sayınız.

24-Bir ülkede vatandaşlık görevlerini yapmadan hak istemek doğru mudur?

25-Bu hakları elde etmek için nasıl çalışmalıyız, tartışınız.

 

OKUMA PARÇASI

Abdulmuhsin b. Ali anlatıyor: “Ebu Hanife’nin uyanıklığı konuşulduğu bir toplantıda şu hikaye anlatıldı:

“Kûfeli hacılardan biri, adamın birine bir emanet bıraktı. Hacdan dönüşte emaneti istediği halde adam inkâr eder. Yemin etse de vermez. Bunun üzerine adam akıl danışmak için Ebu Hanife’ye gelir. Ebu Hanife bu olayı başka birinin bilip bilmediğini sorar. Hacı da kimsenin bilmediğini söyler.

Bu arada emaneti inkâr eden kişi de Ebu Hanife’nin toplantılarına devam edenlerden birisidir. Başbaşa kaldıkları zaman Ebu Hanife bu adama; ‘Falan şehrin halkı kadılığa (hakimliğe) ehil biri hakkında fikrimi sormak için birini göndermişler. Gidip onunla bu konuyu biraz tartışır mısın’ der. Kabul eden adam istekli bir şekilde oradan ayrılır.

Onun gidişinden sonra Ebu Hanife hacıyı çağırtarak emanetçiye gidip, ‘Beni hatırladın mı? Hani sana şu zamanda şöyle bir emanet bırakmıştım’ demesini tembih etti. Gidip söylenenleri yapan hacı emanetini alıp geri gelir.

Daha sonra Ebu Hanife dönüşünde emanetçiye, ‘Senin işini düşündüm ve adını söylemeden methettim ki, arkasından daha büyüğü gelsin’ der. (Zekiler Kitabı, s: 83)

 

 

 

 

  1. DERS: KENDİ NEFSİMİZE KARŞI GÖREVLERİMİZ 1

*İslâma Göre İnsanın Değeri

*Allah (cc) İnsana Kendi Ruhundan Üflemiştir                     

*İnsan Bu Değerini Nasıl Koruyabilir?

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-İslâma göre insanın değerli olduğunu öğrenmek.

2-Kişi, kendi değerini nasıl koruyacağını öğrenmek.

3-İnsanın kendi kendine görevleri yerine getirmesinin, aynı zamanda kendi değerini koruması olduğunu bilmek.

 

1-İnsanın Değeri

Bilindiği gibi ilk insan topraktan yaratıldı. Diğer insanlar da topraktan gelen gıdalardan yaratılmaktadır. Allah (cc) topraktan yarattığı insana kendi ruhundan üflediği zaman o canlı bir insan haline geldi. (38 Sâd/72. 15 Hıcr/29)  Diğer insanlara da annelerinin karnında dört ay içinde ruh üflenmekte ve onlar da canlı birer bebek, yani insan olmaktalar.

Bundan dolayı insan beden (ceset) ve ruh olarak iki kısımdan meydana gelir. İnsanın biyolojik yapısının, yani toprak olan tarafının hayvanlardan fazla bir farkı yoktur.

İnsanı değerli ve yüce yapan onun ruhudur. Allah’ın ona üflediği hayat özüdür. Onu insan yapan manevi cevheridir.

“Biz Âdemoğlunu keremli (üstün) yarattık. Onu karada ve denizde taşıdık.” (17 İsra/70)

İnsan akıl ve irade sahibi olduğu için değerlidir. Allah (cc) pek çok yaratığı insanın emrine vermiş, insana pek çok nimetler ve rızıklar hediye etmiştir.

İnsanın yaratılışı tertemiz ve günahsızdır. Onu  yaratan, insanın her zaman bu yaratılışını korumasını istemektedir. Yani güzel ahlâk sahibi olup iyi insan kalmasını istemektedir.

İnsanın değeri soyundan, makamından, rütbesinden, diplomasından, mesleğinden, dış görünüşünden, kültüründen değil; yaratılıştan ve güzel ahlâklı oluşundan gelir.

Yaratılışını iyi koruyan, ahlâklı olan da bu değerini iyi korumuş olur.

 

2-İnsan Kendi Değerini Nasıl Korur?

Bu üstünlüğü korumak insanın kendi elindedir. Kişi kendi yaptıkları sebebiyle yüceler yücesine çıkabildiği gibi, aşağıların aşağısına da düşebilir. İsteyen kendi aslındaki çamura doğru alçalır, isteyen özündeki ruha, yani üstünlüğe doğru yükselir.

İnsanın görevi, Allah’ın ona verdiği bu üstünlüğü korumasıdır. O üstünlüğü aşağılığa çevirmemesidir.

Kişi, Allah’tan gelen dini kabul etmez ve o dinin ortaya koyduğu ölçülere uymazsa hata yapar. O zaman ya şeytanın, ya da nefsinin aşırı isteklerinin peşinden gider.

İnsan ya Allah’ın dinine inanır, ya diğer insanların uydurduğu dinlere... İslâma uygun yaşayanlar, kendi insanlık değerlerini korurlar. İnsanların uydurduğu batıl dinlerin peşinden gidenler ise, özlerindeki üstünlüğü koruyamazlar. Değerlerini yitirirler.

Kur’an şöyle diyor:

“(Nefsini) temizlikle parlatan gerçekten kurtulur. Onu kirleten ise zarar eder.” (91 Şems/9-10)

 

3-İnsanın Kendi Nefsine Karşı Görevleri Var mıdır?

Evet vardır.

Allah (cc) bizi tertemiz, düzenli ve iyi insan olabilecek şekilde yarattı. Gerçekten insan beden yapısı, iç dünyası çok büyük bir fabrikadan daha düzenli, daha harika ve daha karmaşıktır. İnsan muazzam bir yapıya sahiptir. İnsanın kalp ve ruh dünysaı çok geniş ve derindir.

Aynı zamanda bedenimiz ve ruhumuz bize Allah’ın emanetidir. Onları korumak, kirletmemek, kötü yollarda yıpratmamak, haram yollarda harcamamak zorundayız.

Onları ölümle beraber, tertemiz bir şekilde, yani sahibimiz Allah’tan aldığımız gibi yine O’na teslim etmek görevimizdir.

Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor:

“...Bedeninin senin üzerinde hakkı vardır. Gözlerinin senin üzerinde hakkı vardır...” (Buharí, Savm/55)

Bir iş arıyorsun, çünkü çalışmaya ihtiyacın var. Bir yerde uygun bir iş buluyorsun. Adam diyor ki şu işi, şu kadar zamanda, şu kadar para karşılığı yapar mısın? Sen de evet yaparım diyorsun. Böylece bir söz veriyorsun ve o işi emanet olarak alıyorsun. Bu işin hakkını vermen gerekmez mi, o işde kullandığın aletleri, malzemeleri koruman gerekmez mi?

Arkadaşın bir yere gidiyor. Ya da acelesi var, hemen gitmesi gerekiyor. Sana bir miktar para bırakıyor. ‘Şu saatte bir arkadaşım gelecek ona verir misin?’ diye. Sen ‘olur’ deyip parayı emanet alıyorsun. Ne yapman gerekiyor? Açık değil mi?

Emâneti yerine vermemen ahlâksızlık olmaz mı, senin değerini düşürmez mi?

Bedenden daha büyük emanet olur mu? Onu ölüme kadar kullanıyorsun. Öyleyse onu her türlü maddi ve manevi zararlı şeylerden korumak da senin insanlık görevindir.

 

SORULAR

1-İslâma göre insanın aslı nedir?

2-Günümüzdeki insanlar da topraktan yaratılıyor diyebilir miyiz?

3-İnsanı canlı yapan nedir?

4-İnsan kaç kısımdan meydana gelir?

5-İnsanın değerli olan tarafı hangisidir?

6-İnsanın değerli oluşu ilgili âyet söyleyiniz.

7-İnsan niçin değerlidir?

8-İslâma göre insanın aslı temiz midir?

9-İnsanın değeri nereden gelir?

10-İnsan ahlâklı olursa değerini koruyabilir mi?

11-İnsanın yücelmesi veya alçalması nasıl olur?

12-İnsanın bir görevi de kendi değerini korumak mıdır?

13-Allah gelen ölçülere uymayan değerini koruyabilir mi?

14-İnsanların uydurduğu dinlere uygun yaşayanlar neyi elde edemezler?

15-Nefislerini temzileyenlerin kurtulacağı hakkında bir âyet söyleyiniz.

16-İnsanın kendi nefsine karşı görevi var mıdır?

17-İnsanın yapısı harika mıdır?

18-Emanet ne demektir?

19-Bedenimiz ve ruhumuz bize Allah’ın nesidir?

20-Bu emanete karşı görevimiz nedir?

21-Bedenimizin üzerimizde hakkı olduğu ile ilgili bir hadis söyleyiniz.

22-Üzerimize aldığımız bir emaneti korumakla ilgili örnekler veriniz.

23-İnsanın kendine karşı görevlerini yerine getirmesi, aynı zamanda kendi değerini koruması mıdır?

 

BİR ÂYET:

“(Onlar) Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabrederler ve namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açıkça Allah yolunda harcarlar ve çirkinlikleri güzelliklerle yok ederler. İşte bunlar, bu hayatın akibeti kendilerinin olacak olanlardır.” (Ra’d, 13/22)

 

BİR HADİS

4286 - Hz. Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor:

“Bir adam: “Ey Allah’ın Resûlü! Bana kısa bir nasihatta bulun, uzun yapma! Tâ ki nasihatini unutmayayım” demişti (ve birkaç kere tekrar etmişti). Peygamber (sav) (bir kelimeyle):

“Öfkelenme!” cevabını verdi!” (Buhari, Edeb 76; Tirmizi, Birr 73. Muvatta, Hüsnü’l-Hulk 11. nak. Kütüb-ü Sitte, 12/297)

 

 

 

 

  1. DERS: KENDİ NEFSİMİZE KARŞI GÖREVLERİMİZ 2

*İnsanın Kendi Nefsine Karşı Görevleri.

*Bu görevleri yerine Getirmekle Neler Kazanılabilir?

 

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-İnsanın kendi kendine karşı da bazı görevleri olduğunu öğrenmek,

2-İnsanın kendi nefsine karşı görevlerini listelemek.

3-İnsanın kendine karşı görevlerinin açıklamasını yapmak.

4-Bu görevleri yerine getirme konusunda şuurlanmak.

5-Bir kimse kendine karşı görevlerini yerine getirirse neler elde edeceğini hatırlamak.

 

Kendimize Karşı Görevlerimiz

Bu görevlerimizi kısaca şöyle sıralayabiliriz:

 

1-İman etmek:

Allah (cc) insanları ve cinleri yalnızca kendisine ibadet etsinler diye yarattı. (51 Zariyât/56) Öyleyse kendimize karşı ilk görevimiz, önce Allah’a iman etmektir.

2-Sadece Allah’a kulluk yapmak:

Allah (cc) madem ki bizi sadece kendisine kulluk yapmak için yarattı; kendimize karşı ikinci görevimiz yalnızca Allah’a ibadet etmek, başka tanrılara kulluk yapmamaktır. Allah’tan başka tanrılara ibadet edenler, değerlerini yitirirler, önemsiz şeylerin kölesi olurlar.

(Günümüzde insanlar hem yalancı tanrılara ibadet ediyorlar, hem de önemsiz şeylere kendilerini kurban ediyorlar. Allah’tan başkasına kurban olanlar, kendilerini çok ucuza satmış olurlar.)

3-Bedenin ihtiyaçlarını karşılamak:

Bedenimizn de bizim üzerimizde hakkı vardır. Yeteri kadar yemek, yeteri kadar uyku, gerektiği kadar spor yapmak bedenimizin hakkıdır. Ancak çok yemek, çok uyku ve çok fazla oyun israftır ve zararlıdır.

Peygamberimiz (sav) her gün oruç tutmaya karar veren Abdullah b. Amr’a;      

“Hayır öyle yapma... Çünkü bedeninin senin üzerinde hakkı vardır. Gözlerinin senin üzerinde hakkı vardır. Hanımının senin üzerinde hakkı vardır. Her ayda üç gün (nafile) oruç tutman yeterlidir...” dedi.  (Buharí, Savm/55)

4-Bedenimizi temiz tutmak:

Meselâ haftada en az bir defa, (gerekiyorsa daha fazla) banyo yapmalıyız. Hergün en az bir defa dişlerimizi fırçalamalıyız. Yemekten önce ve sonra ellerimizi yıkamaya çalışmalıyız. Bedenimizdeki fazla kılları ayda en az bir defa temizlemeliyiz.

5-Temiz, düzgün ve orta halli elbiseler giymek:

Bütçemize göre, israfa kaçmaksızın, gayri müslimlere özenmeden, kendini korumak üzere ve güzel giyinmek Peygamberimizin tavsiyesidir.

6-Ruhumuzu da temiz tutmak:

Ruh temizliği önce doğru bir dine, sağlam bir inanca sahip olmakla sağlanır. Sonra doğru şeylere inanmak, batıl fikir ve görüşlerden uzak kalmak gerekir.

 

7-Kalbimizi temiz tutmak:

Kalbimizde kin ve intikam duygusu, haset (kıskançlık), düşmanlık, çekememezlik, dedikodu, ğıybet, başkalarını kötülüğünü isteme gibi şeyler olmamalı. Bütün bunlar manevi yapımızı zayıflatır.

 

8-İnsanlık şerefimizi (izzet-i nefsimizi) ve onurumuzu korumak:

Bir kişinin adi ve pis işlerle uğraşması, suç işlemesi, kötü ve çirkin sözler konuşması, ya da çirkin hareketler yapması onun değerini düşürür. Edep ve güzel ahlâk sahibi olmak ise insanın değerini yüceltir.

 

9-Bedeni zararlı şeylerle yıpratmamak:

Meselâ, sigara, alkol, uyuşturucu insana zarar verir. Kahvehanelerde oturmak, gece klüplerinde zaman öldürmek, kir ve duman içerisinde kalmak kişiye hangi fazileti kazandırır?

 

10-İyi insanları örnek almak, onlara özenmek:

Güzel ahlâklı, fazilet sahibi, üstün kişilikli kimseleri örnek almak da kendimize karşı bir ödevdir. Onları örnek alırsak onlar gibi iyi olmaya çalışırız.

 

11-İyi kimselerle arkadaş olmak:

Kişi arkadaşının ahlâkından etkilenir. İyi kimselerle arkadaşlık edenler iyi davranışlar kazanırlar. Kişiliğimize iyi kimseleri arkadaş edelim.

 

Bu Görevleri Yerine Getirmenin Faydaları

Bir insan olarak kendi kendimize karşı görevlerimiz yerine getirmenin faydaları sayılamayacak kadar çoktur. Onlardan bir kaç tane sıralayalım:

1-Kendi değerimizi bilmiş ve korumuş oluruz.

2-Nefsimizi arındırmış, onun temiz aslını korumuş oluruz.

3-Ahlâklı, edepli, itibarlı, şerefli ve kaliteli bir insan oluruz.

4-Bedenimzin ve ruhumuzun hakkını verdiğimiz için hayatımızda bir denge kurarız.

5-Her türlü çirkin, adi ve rezil işlerden kendimiz koruruz.

6-Bedenimizi alkol, kumar ve uyuşturucu gibi, insanı mahveden, aileleri perişan eden kötü alışkanlıklardan ve onların getirdiği zararlardan uzaklaşırız.

7-Hem içimizi, hem de dışımızı maddi ve manevi pisliklerden korumuş oluruz.

8-Allah’ın emânetine hıyanet yapmamış oluruz.

9-İnsanlar arasında iyi bir yerimiz, Allah’ın yanında bir değerimiz olur.

10-Böylece dünya imtihanını kazanabiliriz.

       

SORULAR:

1-İnsanın kendine karşı ilk görevi nedir?

2- Allah (cc) insanları niçin yarattı?

3-Sadece Allah’a kulluk insanın kendine karşı görevi midir?

4-Başka tanrılara ibadet edenler, kendi değerlerini koruyabilirler mi?

5-Bedenin ihtiyaçları nelerdir?

6-Her gün oruç tutmaya karar veren sahabeye Peygamber ne dedi?

7-Bedenimizi nasıl temiz tutabiliriz?

8-Elbise konusunda müslüman nasıl olmalıdır?

9-İzzet ve şerefimizi nasıl koruruz?

10-Bedenimizi hangi zararlı şeylerden korumalıyız?

11-Kimleri örnek almalıyız?

12-İyi kimselerle arkadaşlık yapmak kendimize karşı bir görev midir?

13-Bu görevleri yerine getirmenin faydaları var mıdır?

14-Değerimizi korumak için ne yapmak gerekir?

15-Kendimize karşı görevlerimizi yaparsak nefsimizi arındırmış olur muyuz?

16-Kendimize karşı görevlerimizi yaparsak emaneti korumuş olur muıyuz?

17-Kötü alışkanlıklar insanın değerini düşürür mü?

18-Allah’ın katındaki yerimiz nasıl yüceltebiliriz?

19-Bedenimiz ve ruhumuz arasındaki dengeyi nasıl sağlayabiliriz?

20-İnsanlar, düzgün yaşayan kimselere itibar ederler mi?

21-Mutluluk ile insanın kendine karşı görevleri arasında ilişki var mıdır, tartışınız.

 

OKUMA PARÇASI:

Muhsin b. Ali et-Tenûhi babasından anlatmış: “Hicrî kırkiki senesinde hacca gitmiştim. Kâbe’de bol miktarda para ve elbise dağıtıldığını duydum. Ne olduğunu sorduğumda şöyle anlattılar:                

“Ali ez-Zerrâd adında dindar ve zengin bir Horasanlı, bir yıl önce çok miktarda para ve elbise göndererek güvendiği biri kanalıyla Kureyş’in hafızlarına dağıtılmasını istemişti. Görevlendirilen bu kişi Haşim oğullarından sadece bir tane hafız bulabildi ve ona payını verdi. Geri kalan para ve elbiseleri de sahibine geri gönderdi.

Bu haberin etrafa yayılmasından sonra Kureyş kabilesinin bütün boylarından pek çok kişi Kur’an’ı ezberlemeye başladılar. Horasanlı bu yıl yine para ve elbise gönderdi; ama bu kez gönderdikleri hafızların tamamına yetmedi.”  (Nak. Zekiler Kitabı, s: 107)

 

 

 

 

  1. DERS: ANNE-BABAMIZA KARŞI GÖREVLERİMİZ 1

*Annemizin İyilikleri Çoktur

*Babamızın İyilikleri de Çoktur

*Anne-Babanın Hakkı Ödenir mi?

*Anne-Babanın Elinin Öpülmesi

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman aşağıdaki amaçlara ulaşmanız baklenmektedir:

1-Annemizin bize yaptığı iyilikleri ve değerini hatırlamak.

2-Babamızın iyiliklerini ve değerini hatırlamak.

3-Evlatların asla anne babalarının haklarını ödemeyeceklerini hatırlamak.

4-Anne-babanın elinin öpülebileceğini öğrenmek.

 

1-ANNE-BABAMIZIN İYİLİKLERİ ÇOKTUR

Gerçek müslümanın özelliklerinden biri de anne-babaya iyi davranmasıdır.

Zira anne-babaya iyilik etmek dinimizin üzerinde durduğu önemli farzlardan biridir.

Herkes bilir ki öncelikle annenin çocuk üzerinde emeği ve iyiliği çoktur. Çocuğun yükünü daha fazla anneler çeker. Çocukları karnında taşımaktan tutun da, emzirmeye, bakmaya, korumaya, yedirip içirmeye, koruyup kollamaya kadar, sevip okşamaya kadar nice iyilikler, nice sıkıntılar ve zahmetler, nice güçlükler...

Elbette babaların da çocuklarına iyilikleri sayılamayacak kadar çoktur.

Hiç bir çocuk anne ve babasının kendisine yaptığı hizmetleri, ettiği iyilikleri, harcadığı emekleri sayamaz. Bunların sayılması mümkün değil. Ancak hayırlı bir evlat, bunu anlar ve anne-babasına ona göre davranır.

İnsanın kendisi anne-baba olunca, kendi anne-babasının çocukları için neler yaptığını daha iyi anlar.

Anne-babamız her şeyden önce dünyaya gelmemize sebep olmuşlardır. İnsan belli bir yaşa kadar başkasına muhtaçtır. İhtiyaçlarını kendisi karşılayamaz. İnsanı büyütüp hayata hazırlayan anne-babadır.

O ana-baba ki, gönüllerini yorgan yerine çocuklarının üstüne sererler.

O ana-baba ki, bütün ömürlerince çocuklarının etrafında pervâneler gibi dönerler.

O ana-baba ki, ağzına atacağı bir lokmayı kendi yemez evladına yedirir. Kendi aç kalır, çocuklarının karnını doyurmaya çalışır.

O ana-baba ki, gece uykularını terk ederek evladının bakımını yapar. Onun rahat etmesi için elinden geleni yapmaya çalışır.

Kur’an, annelerin insanı eziyet üstüne eziyetle, zorlukla dünyaya getirdiğini, zorlukla büyüttüğünü söylüyor.

“...Onun anası kendisini eziyet üstüne eziyetle taşımıştır...”  (Lukman/14)

 

2-BİR EVLAT ANNE-BABASININ HAKKINI TAM ÖDEYEBİLİR Mİ?

Anne-babalarımızın bize yaptığı iyilikleri, gösrterdikleri sevgiyi, şefkat ve merhameti anlatabilir miyiz? Onların bizi büyütebilmek için çektikleri zorluklar saymakla biter mi?

Bir gün değil, bir ay değil, bir yıl değil... Bir çocuğun büyütülüp, yetiştirilmesi, bir insan olarak hayata hazırlanması senelerce devam eder. Kendi çocukluğumuzu aklımıza getirelim. Anne-babaların çocukları için yaptıklarını göz öününe getirelim... bunu daha iyi anlarız.

Bundan dolayı bir çocuk (insan) ne kadar çalışırsa çalışsın; anne-babasının hakkını ödeyemez. Onların hakkı para gibi, eşya gibi, borç gibi bir şey değil ki verilebilsin. Onların haklarının karşılığı yoktur. O kadar çoktur ki onu siz ne rakamla, ne de başka bir ölçüyle ölçebilirsiniz.

Adamın biri Peygambere gelip annesinin her türlü hizmetini yaptığını, hasta olduğu için yemeğini yedirdiğini, altını temizlediğini, sırtında taşıdığını, ona çok iyi davrandığını, ona hep iyilik ettiğini söylemiş. Sonra da

‘Ey Allahın Rasûlü! Annemin hakkını ödeyebildim mi’ diye sormuş. Peygamber:

‘-Hayır’ demiş. Adam:

‘-Niçin Ya Rasûlellah!’ diye sorunca  Peygamber:

‘-Çünkü onu seni büyüyesin diye bakmıştı. Sen ise onu ölsün diye bakıyorsun. Bunun için onun hakkını ödemen mümkün değil’ buyurmuştur.

Ebeveynin hakkı ödenmeyecek kadar çok ve büyüktür.

Ebu Hureyre’nın (ra) anlattığına göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: Hiç bir evlat babasının hakkını, bir durum hariç ödeyemez. O da şudur: Babasını köle olarak bulur ve azat eder. (Belki o zaman hakkını ödemiş olur.)” (Müslim, Itk/25. Ebu Davud, Edeb/129. Tirmizî, Birr/8. İbnu Mace, Edeb/1. nak Kütüb-ü Sitte, 4/484)

Üstelik insan genç olsa da, hatta yaşlansa da her zaman anne ve babaya ihtiyacı olabilir. Onların sevgisine, ilgisine ve şefkatine muhtaçtır. İnsan onları her zaman yanında görmek, onların desteğini ve duasını almak ister.

Bu konuda halk şöyle bir şiir söylemiştir:

Ana başa taç imiş

Her derde ilaç imiş

Bir evlat pîr olsa da

Anaya muhtaç imiş

 

3-ANNE-BABANIN ELİ ÖPÜLÜR MÜ?

Abdullah bin Ömer (ra) anlatıyor:

“Allah’ın peygamberininin gönderdiği küçük askeri birliklerin (seriyye) birinde idim. Bazı insanlar cihadtan kaçtılar. Ben de kaçanlar arasında idim. Dedik ki:

Savaştan kaçtık, cezayı hak ettik. Şimdi ne yapacağız? En iyisi Medine’ye gidelim, tevbe edelim ve durumumuzu Rasûlüllah’a söyleyelim. Eğer tevbemiz kabul edilirse bu çok iyi olur. Tevbemiz kabul edilmezse çekip gideriz.”

Öğle namazından önce Paygamberin yanına geldik.

“-Bu topluluk kimlerdir ?” diye sordu

“-Biz cihadtan firar edenleriz” dedik.

“-Hayır siz, yeniden saldırmak için geriye çekildiniz (yani kaçmadınız). Ben size  destek olacağım, ben müslümanların arkasındayım buyurdu.

Biz de gelip elini öptük. (Ebu Davud, Cihad. Tirmizî, Cihad/36. Müsned, 2/70, 86, 100, 111)

Yahudilerden bir grup Peygamberimizin yanına gelip O’na bazı sorular sordular ve sonra da verdiği cevaplardan memnun kaldıkları için elini öptüler. Peygamberimiz buna izin verdi. (Tirmizî, Tefsir/17, İsti’zan/33. Müsned, 4/239)

Alimler, buradan hareketle büyüklerin elini öpmek caizdir demişlerdir. Yalnız büyüklerin elini öpmek caiz olmakla beraber, eli öpülen kişi bundan kibir duyarsa, elini öptürmemesi gerekir. Çünkü nefis böyle şeylerden hoşlanır.

 

SORULAR

1-Gerçek müslüman anne-babasına nasıl davranır?

2-Anne-babaya itaat İslâmın emirlerinden midir?

3-Çocuk üzerinde kimin daha fazla emeği vardır?

4-Annelerimizin iyiliklerinden örnekler anlatınız.

5-Babalarımızın iyiliklerinden örnekler veriniz.

6-Anne-babaların iyilikleri sayılabilir mi?

7-İnsanın kendisi anne-baba olunca neyi anlar?

8-İnsanın yetişmesi kimin sayesinde olmaktadır?

9-Kur’an’, annelerin çektiği zorlukları nasıl anlatıyor?

10-Anne-babaların sevgisini ve çocuklara olan merhametlerini anlatabilir miyiz?

11-Anne-babaların hakkı niçin fazladır?

12-Bir kimse çok çaba harcasın da anne babasının hakkını tam ödeyebilir mi?

13-Peygambere gelen adam annesine nasıl davranıyordu?

14-Adam Peygambere annesiyle ilgili ne sordu?

15-Peygamber o adam niçin ‘hayır’ cevabını verdi, tartışınız.

16-Hadise göre, bir kimse babasının hakkını ancak hangi durumda ödeyebilir?

17-Annelere muhtaç olma hakkında halk nasıl bir şiir söylemiş. (Şiiri ezberleyebilirsiniz.)

18-Anne ve baba sevgisi ile ilgili başka şiirler bulunuz ve sınıfta okuyunuz.

19-Savaştan kaçanlar ne yapmaya karar verdiler?

20-Peygamber onlara ne cevap verdi?

21-Bunun üzerine onlar ne yaptılar?

22-Yahudilerden bir grup peygamberin elini öptüler mi?

23-Anne-babaların, büyüklerin eli öpülür mü?

 

 

 

 

  1. DERS: ANNE-BABAMIZA KARŞI GÖREVLERİMİZ 2

*Rabbimiz Anne-Babaya İyilik Etmeyi Emrediyor

*Peygamber Anne-Baba Haklarına Önem Veriyor

*Anne-Babanın İyiliklerine Karşı Teşekkür

*Bu Teşekkürün Nasıl Yerine Getireceği

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman aşağıdaki amaçlara ulaşmanız baklenmektedir:

1-Kur’an’ın anne-babaya teşekkür edilmesini emrettiğini öğrenmek.

2-Peygamberimizin de anne-babaya iyilik etmeye önem verdiğini, müslümanları buna teşvik ettiğini öğrenmek.

3-Anne babaya karşı görevlerimizi maddeler halinde sırlamak.

4-Bu görevlerimizle ilgili mümkün olduğu kadar âyet ve hadis öğrenmek.

5-Anne-babanın rızasını kazanmanın, bize Allah’ın rızasını da kazandıracağını hatırlamak.

6-Anne-babaya iyilik etmenin bize dünyada ve ahirette çok şey kazandıracağını öğrenmek.

 

1-EBEVEYNİN İYİLİKLERİNE KARŞI GÖREVLERİMİZ

a-Kur’an, Anne-babaya iyilik Etmemizi Emrediyor:

Ebeveynin bunca iyiliğine karşı çocukların bazı görevleri olması gerekir. İyiliğe iyilikle karşılık verilir. İyilik yapana teşekkür edilir. İnsan anne-babasının iyiliklerine farklı şekillerde teşekkür edebilir. Biz bunu çocukların anne-babaya karşı görevleri başlığında özetleyelim.

Anne-babaya iyi davranmayı Kur’an bize emrediyor:

“Allah’a kulluk edin, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya iyilik edin..” (Nisa, 4/36)

“Biz insana anne ve babasına iyi davranmasını tavsiye ettik.” (Ankebût, 29/8)

“Biz insana anne ve babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Onun anası kendisini eziyet üstüne eziyetle taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl (sürmüştür.) Bana ve anana ve babana şükret. Dönüşün ancak banadır (dedik).” (Lukman, 31/14)

 

b-Peygamberimiz de Anne-Babaya İyi Davranılması Gerektiğini Emrediyor:

Abdullah İbnu Amr İbni’l-Âs (ra) anlatıyor: “Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Allah’ın rızası babanın rızasındadır. Allah’ın memnuniyetsizliği de babanın memnuniyetsizliğindedir.” (Tirmizî, Birr 3 (1900). Nak. Kütüb-ü Sitte, 2/484)

İbnu Amr (ra) anlatıyor: “Bir adam, cihada iştirak etmek için Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’den izin istedi. Resûlullah (as): “Annen baban sağlar mı?” diye sordu. Adam: “Evet” deyince: “Onlara (hizmet de cihad sayılır), sen onlara hizmet ederek cihad yap” buyurdu. (Buhârî, Cihâd 138, Edeb 3; Müslim, Birr 5. Ebu Dâvud, Cihad, 33. Nesâî, Cihad 5; Tirmizî, Cihad 2. nak. Kütüb-ü Sitte, 2/484)

Muâviye İbnu Câhime’nin anlattığına göre; Câhime (ra) Hz. Peygamber (sav)’e gelir ve: “Ey Allah’ın Resûlü, ben Allah yolunda savaşa katılmak istiyorum, bu konuda sizinle istişâre etmeye geldim” der. Resûlullah (as): “Annen var mı?” diye sorar. “Evet” deyince;

-“Öyleyse ondan ayrılma, zira cennet onun ayağının altındadır” buyurur. (Nesâî, Cihad 6. nak. Kütüb-ü Sitte, 2/485)

Ebu’d-Derda (ra) anlatıyor: “Resûlullah (as): “Baba cennetin orta kapısıdır. Dilersen bu kapıyı terket dilersen koru” dediğini işittim.” (Tirmizî, Birr, 3. nak. Kütüb-ü Sitte, 2/486)

İbnu Ömer (ra) anlatıyor: “Resûlullah (as)’ı işittim, şöyle diyordu: “Kişinin yapacağı en üstün iyiliklerden biri, ölümünden sonra babasının dostlarıyla ilişkisini devam ettirmesidir.” (Müslim, Birr,11-13. Tirmizî, Birr, 5. Ebu Dâvud, Edeb 129. nak. Kütüb-ü Sitte, 2/490)

İmam-ı Ebu Hanife, Bağdat zindanlarında devrin zalim iktidarları tarafından kırbaçlattırılırken, bu kırbaclar altında inlerken dermiş ki;

Aman, benim bu halimi anneciğim duymasın; üzüntüden mahvolur!..

Bir gün, Hz. Ömer ve Hz. Ali (ra) Kâbeyi tavaf ediyorlardı. Bir adam da yaşlı bir kadını sırtına almış Kâbe’nin edrafında dönüyordu....

Cahilin biri bu hali görünce;

“-Ey adam, dedi, sen merkep misin? Ancak eşekler sırtında yük taşır!..”

Bu ağır hakareti duyan o olgun müslüman hiç kızmamış ve şöyle demiş:

“-Kardeşim!.. Sırtımda taşıdığım bu ihtiyar kadın benim annemdir. Bende çok hakkı vardır... Devamlı olarak sırtımda taşımış olsam, yine karnında iken attığım bir tekmenin hakkını ödeyemem. Sen canını sıkma.  Ben annemin eşeği olmakla iftihar ederim!

Bu olaya şahid olan Hz. Ömer (ra) yüzünü İmam-ı Ali’ye dönüp demiş ki;

“-Ya Ali!.. Gel, şu olgun müslümanla beraber tavaf edelim. Çünkü bunun üzerine ilâhi rahmet dalga dalga inmektedir. Allahu Teâla, bu kişinin sebebine bizim de tavaf ve dualarımızı kabul buyurur...”

 

c-Anne-Babaya Nasıl İyilik Edebiliriz?

1-Anne-babanın değerini bilmek.

Onların annemiz ve babamız olduğunu bilmek, onlara değer vermek gerekir. Onları kendilerine saygı duyulması gereken en önemli insanlar olduğunu kabul etmek onlara değer vermektir. Herkesin anne-babası kendisine değerlidir, ya da değerli olmalıdır.

Bunun için başkalarının anne-babasına da saygılı davranmak, kimsenin anne-babasına sövmemek, kimsenin soyu ile alay etmemek gerekir.

 

2-Müslüman olmasalar bile onlara iyi davranmak.

Esma Bintu Ebî Bekr (r. anhâ) anlatıyor: Henüz müşrik olan annem yanıma geldi. (Nasıl davranmam gerekeceği hususunda) Hz. Peygamber (as)’den sorarak:

“Annem yanıma geldi, benimle (görüşüp konuşmak) arzu ediyor, anneme iyi davranayım mı?” dedim.

-“Evet” dedi, ona gereken hürmeti göster.” (Buhârî, Hibe 28, Edeb 8. Zekat 50. Ebu Dâvud, Zekât, 34. nak. Kütüb-ü Sitte, 2/488)

 

3-Onların dine uygun isteklerini yerine getirmek, onlara itaat etmek.

Anne-babanın dine ve akla aykırı olmayan isteklerini yerine getirmek, onaların normal emirlerine itaat etmek müslümanın görevidir.

Nuveyl b. Haris’in rivayetine göre Peygamberimiz şöyle demiştir:

-“Size en büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?”

-“Evet, ya Rasülellah” dedik. Buyurdu ki:

-“Allah’a şirk (ortak) koşmak ve ana-baya karşı gelmek.” (Buhari, Müslim)

 

4-Anneye daha fazla iyilik etmek, saygı göstermek. Çünkü insanın üzerinde annenin daha fazla hakkı vardır. İnsanın yetişmesinde anneler daha fazla emek harcarlar.

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: Bir adam gelerek:

-“Ey Allah’ın Resûlü iyi davranıp hoş sohbette bulunmama en fazla kim hak sâhibidir?” diye sordu. Hz. Peygamber (sav):

-“Annen!” diye cevap verdi. Adam:

-“Sonra kim?” dedi, Resûlullah (sav);

-“Annen!” diye cevap verdi. Adam tekrar:

-“Sonra kim?” dedi Resûlullah (sav) yine:

-“Annen!” diye cevap verdi. Adam tekrar sordu:

-“Sonra kim?” Resûlullah (sav) bu dördüncüyü:

-“Baban!” diye cevapladı.” (Buhârî, Edeb 2. Müslim, Birr 1. nak. Kütüb-ü Sitte, 2/478)

 

5-Anne-babanın dostlarına ilgi göstermek.

İslâm, anne-babaya saygılı davranmayı emrettiği gibi, anne-babanın dostlarına bile iyi davranmayı, ilgi göstermeyi emretmiştir.

Onların dost ve arkaşlarına iyi davranma, kendi anne-babasına olan saygısındandır.

Ebu Üseyd Mâlik İbnu Rebî’a es-Sâidî (ra) anlatıyor:  Bir adam:

-“Ey Allah’ın Resûlü, anne ve babamın vefatlarından sonra da onlara iyilik yapma imkânı var mı, ne ile onlara iyilik yapabilirim?” diye sordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

-“Evet vardır” dedi ve açıkladı:

-“Onlara dua, onlar için Allah’tan istiğfar (günahlarının affedilmesini) taleb etmek, onlardan sonra vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babasının akrabalarına karşı da sıla-i rahmi (ilgiyi) ifa etmek, anne ve babanın dostlarına ikramda bulunmak.” (Ebu Dâvud, Edeb 129. İbnu Mâce, Edeb 2. nak. Kütüb-ü Sitte, 2/490)

Abdullah ibnu Ömer, babası Hz. Ömer’in (ra) bir dostuyla karşılaşınca ona aşırı derecede saygı gösterir, ikramda bulunur. Bunun üzerinde yanında bulunan bazı adamlar;

-“Ona iki dirhem para vermen yetmez miydi (bu kadar aşırı ilgi gösteriyorsun)?” dediler. Abdullah ben Rasülüllah’ın şöyle buyurduğunu işittim:

-“Babanın sevgisini koru. Onun sevdikleriyle ilgini kesme. Yoksa Allah nurunu söndürür.” (Müslim)

 

6-Gerekirse Onlara Bakmak,

Hasta oldukları zaman onlarla ilgilenmek, doktora götürmek, evde gerekli bakımı yapmak da onlara karşı görevimizdir. Yine yaşlandıkları zaman bakıma muhtaç hale gelirlerse onların hizmetini görmek, onları memnun etmek gerekir.

Müslüman bir evlat anne-babasının bakımından usanmaz, anne babasına baktığı için bıkmaz, yaptığı iyilikleri başa kakmaz. Onlara hep iyi davranır, iyilik eder, gönüllerini alır.

Kur’an şöyle diyor:

“Rabbin; ‘kendinden başkasına kulluk etmeyin. Ana ve babaya iyi muamele edin’ diye hükmetti.

Eğer onlardan biri, veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererlerse onlara “öf’’ bile deme.

Onları azarlama. Onlara güzel söz söyle. Onlara acıyarak alçakgönüllülük kanatlarını ger.

Ve: ‘Rabbim! Onlar küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onalara merhamet et’ diye dua et.”  (17 İsra/23-24)

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: Hz. Peygamber (sav) bir gün:

“Burnu sürtülsün, burnu sürtülsün, burnu sürtülsün” dedi.

-“Kimin burnu sürtülsün ey Allah’ın Resûlü?” diye sorulunca şu açıklamada bulundu:

-“Anne-babasının her ikisinin veya sâdece birinin yaşlılığına ulaştığı halde cennete giremeyenin.” (Müslim, Birr 9. Tirmizî, Daavât 110. nak. Kütüb-ü Sitte, 2/483) 

 

SORULAR

1-İyiyliğe karşı ne yapılır?

2-İnsana Allah sonra en fazla kim iyilik eder?

3-Allahımız şirk koşulmasını yasaklarken kime iyilik etmeyi emrediyor?

4-Allahımız insanlara neyi tavsiye ediyor?

5-Allahımız niçin anne babaya iyilik etmeyi tavsiye ediyor?

6-Allah’ın rızası nerededir?

7-Peygamberimiz, cihada katılmak isteyen bir adama ne cevap verdi?

8-Acaba neden, tartışınız.

9-Peygamberimiz, cihada katılmak isteyen bir başka adama ne dedi?

10-Cennet gerçekten annelerin ayağı altında mıdır?

11-Hadise göre baba, niçin cennetin orta direğidir, araştırınız.

12-Babamızın dostlarıyla dostluğu ve onlara iyil davranmayı devam ettirmek iyi midir?

13-Ebu Hanife, kendisine eziyet edenlere ne demiş?

14-Hz. Ömer ile Hz. Ali’nin tavaf ederken gördükleri adam ne yapıyordu?

15-Bazıları o adam ne dediler?

16-O adam kendisine hakaret edenlere nasıl cevap verdi?

17-Onun bu davranışını Hz.Ömer nasıl karşıladı?

18-Anne-babanın değerini nasıl bilebiliriz?

19-Müslüman olmayan anne-babaya bile iyi davranılmalı mı?

20-Bu konuda Peygamber Ebubekir kızı Esma ne dedi?

21-Anna-babaya itaat etmek gerekir mi?

22-Allah (cc) anne-babaya itata edilmesini emrediyor mu?

23-Peygamberimiz en büyük günah olarak neyi sayıyor?

24-Anne-babanın her dediğine itaat edilir mi?

25-Anneye daha fazla iyilik etmek gerekir mi, niçin?

26-Peygamberimiz, ‘kime iyilik edeyim’ diyen adam ne dedi?

27-Bunu kaç defa tekrar etti?

28-Sonra kime iyilik edilmesi gerektiğini söyledi?

29-Anne-babanın dostlarına vefalı davranmak gerekiyor mu?

30-‘Anne-babamın vefatından sonra onlara nasıl iyilik yapabilirim?’ diye soran adama Peygamber ne dedi?

31-Abdullah b. Ömer, babsının dostlarına nasıl davranırdı?

32-Bu konuda onun yaptıklarını aşırı bulanlara o ne cevap verdi?

33-Anne babaya bakmak çocukların görevi midir?

34-Anne-babasına iyi davrananlar ve onalar muhtaç oldukları zaman bakanlar ne kazanır?

35-Kur’an, anne-babaya karşı nasıl davranmamızı emrediyor?

36-Kur’an, onlar için nasıl dua etmemizi öğretiyor?

37-Peygamber, kimin için ‘burnuı sürtülsün’ diyor?

38-Anne-babasını üzenler zarar ederler mi, tartışınız.

39-Yaşlanan anne-babayı evde bakmak mı daha iyidir, bakım yurdunda bakılmasını sağlamak mı, tartışınız. (Öğrenciler, bu konuyla ilgili yazı da yazabilirler.)

 

 

 

 

  1. DERS: AKRABALARIMIZA ve BÜYÜKLERE KARŞI GÖREVLERİMİZ 1

*Akrabalarımız Kimlerdir

*Akrabalarımıza Karşı Görevlerimiz Vardır

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman aşağıdaki amaçlara ulaşmanız baklenmektedir:

1-Akrabanın kim olduğunu tanımak.

2-Akrabaya karşı İslâmî ve insanî görevlerimizi hatırlamak.

3-Akrabalarımıza karşı görevlerimizle ilgili hadislerden örneklerle öğrenmek.

 

1-AKRABALARIMIZ KİMLERDİR?

Akrabalarımız aile açısından (soy bakımından) yakınlarımızdır. Biz bunlara baba, dede, büyük dede yoluyla yakın oluruz. Ya da hısımlık yönünden bazı kimselere akraba (yakın) oluruz.

Akrabalarımızı iki gruba ayırmak gerekir:

 

a-Yakın akrabalar,

Yakın akrabalarımız, din açısından nikâhı haram olan en yakınlarımızdır.

Anneler, babalar, dedeler, nineler, kardeşler, kızkardeşler, yeğenler, amcalar, halalar, dayılar, teyzeler, süt kardeşler (diğer süt akrabalar), torunlar, yeğenler, gelinler, kayınvalideler, kayınbabalar... (bakınız: Nisa/23. Nûr/31)

 

b-Uzak akrabalar.

Uzak akrabalarımız, aynı büyük aileden olmakla beraber nikâhı haram olmayan akrabalarımızdır. (Yani bunlar arasında ortam uygun olursa evlilik olabilir, haram değildir.) Amca oğulları, amca kızları, dayı ve teyze oğulları, onların çocukları ve aynı sülâleden olan diğer akrabalar ve hısımlar... (Müslüman kadınların bu akrabalarının yanında tesettürlü olmaları gerekir. Bakınız: Nûr/31) 

(Not: Halaların ve teyzelerin kocaları, hala ve teyzemizle, damatlar ve enişteler kızımız ve kardeşimizle evli oldukları sürece onlar da mahrem sayılır, yani onlarla da evlenmek haramdır. Ama bizim yakınımız olan hanımları ölürse, ya da hanımlarından ayrılırlarsa, artık onlar da yabancı (nâmahrem) olurlar.)

 

2-AKRABALARA KARŞI GÖREVLERİMİZ

Dinimiz akraba ilişkilerine önem vermektedir. Akarabaya iyilik etmeyi, ilgi göstermeyi emretmiş, onlarla ilişkiyi kesmeyi hoş görmemiştir.

Kur’an şöyle buyuruyor:

“Allah’a kulluk edin, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yakınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altındaki kimselere iyilik edin.” (Nisa, 4/36)

Peygamberimiz daha İslâmın ilk dönemlerinde bile akrabalara iyi davranmayı tavsiye ediyordu.

Mesela, Henüz müslüman olmayan Ebu Süfyan hırıstiyan kral Herakl’i ziyaret ettiği zaman Herakl ona demiş ki:

Bu peygamber insanlara ne emrediyor? Diye sorunca O da;

“Yalnız Allah’a kulluk edin, O’na ortak koşmayın, babalarınızın yanlış dinini terkedin diyor, bize namazı, doğru olmayı, iffetli olmayı ve akrabalara iyilik yapmayı emrediyor” dedi. (Buharî, Müslim)

 

Behz İbnu Hakîm babası yoluyla dedesi Mu’aviye İbnu Hayde el-Kuşeyrî (ra)’den naklediyor. Hz. Peygamber (as)’e:

-“Ey Allah’ın Resûlü, kime iyilik yapayım? diye sordum. Bana:

-“Annene” dedi.

-“Sonra kime?” diye tekrar ettim.

-“Annene” dedi.

-“Sonra kime?” dedim.

-“Annene” dedi.

-“Sonra kime?” dedim, bu dördüncüde

-“Babana, sonra da sırasıyla diğer yakınlarına” diye cevap verdi.” (Ebu Dâvud, Edeb 129. Tirmizî Birr 1. nak. Kütüb-ü Sitte, 2/482)

Ömer İbnu’s-Sâib’den rivayet edildiğine göre, şu haber kendisine ulaşmıştır:

“Peygamberimiz (as) bir gün otururken süt babası çıkagelir. Resûlullah (as) hürmeten, onun için, giydiği şeylerden birini serer ve üzerine oturtur. Az sonra süt annesi gelir. Peygamberimiz (as) bunun için de elbisenin diğer tarafını serer, kadın üzerine oturur. Biraz sonra süt-oğlan kardeşi gelir. Resûlullah (as) kalkarak onu da önüne oturtur.” (Ebu Dâvud, Edeb 129. nak. Kütüb-ü Sitte, 2/491)

İbnu Ömer (ra) anlatıyor: “Bir adam Resûlullah (as)’a gelerek:

-“Ben büyük bir günah işledim, buna tevbe imkanım var mı?” dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

-“Annen var mı?” diye sordu. Adam:

-“Hayır yok” dedi.

-“Peki teyzen de mi yok?” dedi. Adam:

-“Hayır, var” deyince Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

-“Öyle ise ona iyilik yap!” diye emretti.” (Tirmizî, Birr 6)

Tirmizî el-Berâ’dan kaydettiği diğer bir hadiste şu ziyadeye yer verir: “Teyze anne makamındadır.” (nak. Kütüb-ü Sitte, 2/489)

 

SORULAR

1-Akraba kime denir?

2-Kaç çeşit akrabamız vardır?

3-Yakın akrabalarımız kimlerdir?

4-Mahrem ve nâmahrem ne demektişr, araştırınız.

5-Uzak akrabalarımız kimlerdir?

6-Uzak akraba arasında (uygun olursa) evlilik olabilir mi?

7-Bazı uzak akrabaların akrabalığı ne zaman sona erer.

8-İslâm akraba ilişkisine önem veriyor mu?

9-Kur’an, kimlere iyilik edilmesini emrediyor?

10-Herakl, Ebu Süfyan’a Peygamberle ilgili ne sordu?

11-O ne cevap verdi?

12-Muaviye Ebu Hayde Peygamber’e ne sordu?

13-Peygamber onun sorusuna nasıl cevap verdi?

14-Peygamber akrabaya iyi davranmayı da emrediyor mu?

15-Peygamber (sav) süt annesine ve süt babasına nasıl davranıyordu?

16-Peygamber, ‘ben bir günah işledim, tevbe imkanı var mı?’ diyen adama ne dedi?

17-hadise göre teyzeye de iyilik etmek gerekir mi?

18-Teyze anne gibi midir?

20-Yakın akrabalarımıza karşı ne gibi görevlerimiz vardır?

21-Uzak akrabalarımıza karşı ne gibi görevlerimiz vardır?

 

BİR HADİS

İbnu Ebî Evfâ (ra) anlatıyor: “Bir adam çarşıya satmak üzere mal koydu. Müslümanlardan biri alıcı çıkınca, onu ikna için, “senin vermediğin parayı ödedim” diye Allah’a kasem etmişti. Bunun üzerine şu âyet nâzil oldu:

“Allah’ın ahdini ve yeminlerini az bir değere değişenler var ya, işte onların âhirette bir payları yoktur. Allah, kıyamet günü, onlara hitab etmeyecek, onlara bakmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Elem verici azab onlar içindir” (Âl-i İmrân, 77), (Buhârî, Büyû 27, Tefsir 33. nak. Kütüb-ü Sitte, 3/55)

 

 

 

 

  1. DERS: AKRABALARIMIZA ve BÜYÜKLERE KARŞI GÖREVLERİMİZ 2

*Kardeşlere Karşı İnsanî Görevler

*Büyüklerimize Karşı da Görevlerimiz Vardır

*Sıla-i Rahîm

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman aşağıdaki amaçlara ulaşmanız baklenmektedir:

1-Kardeşlerimize karşı görevlerimizi öğrenmek.

2-Kardeşlerimize karşı görevlerimizi listemek.

3-Büyüklerimize karşı da görevlerimiz olduğunu öğrenmek.

4-Büyüklere karşı görevlerimizi tekrar etmek.

5-Sıla-i Rahîm’in ne oldğunu öğrenmek ve bunu akrabalarımıza karşı bir görev olarak yapmak.

 

1-KARDEŞLERİMİZE KARŞI GÖREVLERİMİZ

İster kız kardeş olsun, ister erkek kardeş olsun; hepsinin bir yeri vardır. Her biri diğeri için değerlidir. Kardeşler arasındaki sevgi ve dayanışma aile için son derece önemlidir.

Peygamberimiz (sav) kardeşlere de iyilik etmeyi, onlara ilgi göstermeyi ve iyi davranmayı emrediyor.

Küleyb el-Hanefi (ra) Resûlüllah’a gelerek sormuş:

“Ey Allah’ın Resûlü kime karşı iyilik yapayım?” Hz. Peygamber (as) şu cevabı vermiştir:

“Annene, babana, kızkardeşine, oğlan kardeşine, (varsa) bunu takip eden azadlına (kölene). Bu iyiliği de, üzerine vâcib olan bir hakkın ödenmesi, yani, sıla-ı rahmin (akrabaya ilgi) yerine getirilmesi gereken bir görev olarak yapacaksın.” (Ebu Dâvud, Edeb 129. nak. Kütüb-ü Sitte, 2/481)

 

Ebu Saîd (ra) anlatıyor: Resûlullah (as):

“Kim “üç kız” veya “üç kızkardeş” veya “iki kız kardeş” veya “iki kız” yetiştirir, terbiye ve yetiştirilmelerini eksik etmez, onlara iyi davranır ve evlendirirse cenneti hak etmiştir.” (Ebu Dâvud, Edeb 130. Tirmizî, Birr, 13)

Ebu Dâvud’da İbnu Abbas (ra)’dan şu rivâyet de kaydedilmiştir: “Resûlullah (as) buyurdu ki:

“Kimin iki kızı olur da bunları öldürmez, alçaltmaz, oğlan çocuklarını bunlara tercih etmezse Allah onu cennete koyar.” (nak. Kütüb-ü Sitte, 2/495)

Aynı aile içersinde beraber büyüdüğümüz kardeşlerimize karşı da görevlerimiz vardır. Şimdi onları kısaca özetleyelim:

Kardeşlerimize karşı görevlerimizi şu şekilde özetlemek mümkün:

1-Babamızı evinde beraber yaşıyorken onlarla kavga etmemek, iyi geçinmek.

2-Paylaşmasını bilmek, ötekinin hakkına göz dikmemek,

3-Büyük kardeşlere saygı duymak, değer vermek, isteklerine güç ölçüsünde uymak.

4-Hakaret etmemek, küçük düşürmemek.

5-Yardımcı olmak, işbirliği yapmak.

6-Yetişmelerine yardımcı olmak. Mesela, dersi varsa, dışarıda bir işi varsa, ya da kardeşimizin gücünü aşan bir problemi varsa yardımcı olmak.

7-Kardeşlerimizi korumak, kollamak, ilgi göstermek.

8-Hediyeleşmek, eldeki imkanları bölüşmek.

9-Evli veya uzakta iseler yılda hiç olmazsa bir defa ziyaret etmek, sık sık aramak, bayramlarda görüşmek ve hediyeleşmek.

10-Kardeşlerimizin çocuklarını (yeğenlerimizi) sevmek, korumak ve gerektiğinde yardımcı olmak.

 

2-BÜYÜKLERE KARŞI GÖREVLERİMİZ:

Büyüklerimiz derken öncelikle yakın akrabadaki büyüklerimiz, sonra uzak akrabadaki büyüklerimiz ve müslüman toplumdaki yaşlı ve makamı büyük olan kimseler akla gelir.

Akraba olan büyüklerimizin üzerinde hem akrabalık, hem de büyüklük hakkı vardır.

Müslümanlar, çok yaşlı insanlara hürmet ettikleri gibi, kendilerinden yaşca büyük olanlara da itibar ederler, değer verirler.

Kim bir insana yaşlı olduğu için hürmet ederse o da hürmet görür. Kendisi yaşlandığı zaman gençler ona saygı gösterirler.

Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

“Bir kimseye yaşından dolayı hürmet eden kimse için, Allah ona hürmet edecek gençler var eder.”

İnsanlara yaşlarından, ilimlerinden veya toplumdaki yerlerinden dolayı saygı duymak islâmın edep ölçülerindendir.

Peygamberimiz buyuruyor ki:

“Büyüklerimize saygı göstermeyen, küçüklerimize merhamet etmeyen bizden değildir.”

Büyüklere karşı görevlerimizi şöyle sıralayalım:

1-Onlara değer vermek, küçümsememek,

2-Görüşlerine, fikirlerine ve nasihatlerine değer vermek,

3-Sık sık ziyaretlerine gidip, hal ve hatırlarını sormak,

4-Bir ihtiyaçları varsa güç yettiği kadar gidermek,

5-Yanlarında kabalık yapmamak, kaba söz söylelememek, onları rahatsız etmemek,

6-Hasta oldukları zaman ziyaret etmek,

7-Geldikleri zaman ayağa kalkmak, bayramlarda ziyaret etmek, hediye götürmek

 

3-SILA-İ RAHÎM

Sıla-i rahîm, akrabaya bağlı olmak, akrabalık bağını korumak demektir.

Bu da akrabalara ilgi göstermek, saygıda bulunmak ve gerekirse yardımcı olmaktır.

Hz. Aişe (ra.anhâ) anlatıyor: “Resûlüllah (sav) buyurdu ki:

“Rahim Arş’a asılıdır, der ki: “Kim beni sıla ederse Allah da ona sıla etsin. Kim benden koparsa Allah da ondan kopsun.” (Buhari, Edeb 13; Müslim” Birr 17. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/58)

Merhamet, sanki göklerdedir. İnsan ona tutunursa, yani yakınlarına ilgi göstererek, yakınlarına yardımcı olarak o bağı koparmazsa Allah (cc) da ondan bağını koparmaz. Yani ona rahmet eder, ona yardımda bulunur.

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: “Resûlüllah (sav) buyurdu ki:

“Kim, rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim  yapsın (akrabalarıyla ilgilensin).” (Buhari, Tirmizî, nak. Kütüb-ü Sitte, 10/58)

Tirmizi’deki rivâyet şöyle: “Nesebinizden sıla-i rahm yapacaklarınızı öğrenin. Zira sıla-i rahim akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır.” (Buhari, Edeb 12; Tirmizî, Birr 49. nak Kütüb-ü Sitte, 10/58)

 

Meymune (r.anha) anlatıyor: “Resûlüllah’dan (as) izin almadan bir cariye azad ettim. Resûlüllah’ın benimle kalma günü gelip, beraber olduğumuz zaman:

-“Ey Allah’ın Resûlü, câriyemi azad ettim, farkettiniz mi?” dedim.

-“(Sahi mi söylüyorsun), bunu yaptın mı?” dedi. Ben,

-“Evet!” deyince:

-“Keşke onu dayılarına verseydin, senin için daha hayırlı olacaktı!” buyurdular.” (Buhari, Hibe 15; Müslim, Zekât 44. Ebu Dâvud, Zekât 45. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/60)

 

Selmân İbnu Âmir (ra) anlatıyor: “Resulullah (as) buyurdu ki:

“Fakirlere yapılan tasadduk bir sadakadır, ama zî-rahm’a (yani akrabaya) yapılan ikidir: Biri sıla-i rahim, diğeri sadaka.” (Nesâî, Zekât 82. Tirmizi, Zekât 26. İbnu Mâce, Zekât 28. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/61)

 

SORULAR

1-Kardeşler arasındaki ilgi ve sevgi önemli midir?

2-Peygamber, kardeşlere iyilik etmeyi tavsiye ediyor mu?

3-Küleyb el-Hanefi Peygamberimize ne sordu?

4-Peygamberimiz ona ne cevap verdi?

5-Peygamber kızkardeşlerine bakanlarla ilgili ne buyuruyor?

6-Peygamber, kız çocuğuna ilgi gösteren bablar için ne buyuruyor?

7-Kardeşlerimize karşı görevlerimiz var mıdır?

8-Kardeşlerimize karşı ne gibi görevlerimiz vardır, sayınız.

9-Kardeşlerimize karşı en önemli görevimiz sevgi, saygı ve ilgi midir?

10-Kardeşlermizi maddi açıdan bakmak zorunda mıyız?

11-Kardeşlere iyilik etmeyi nasıl anlayabiliriliz?

12-Kardeşlerimizin çocuklarını sevmek, onlara karşı bir görev midir?

13-Büyüklerimiz derken neyi kasdediyoruz?

14-Akraba olan büyüklere karşı kaç görevimiz vardır?

15-Yaşlılara hürmet eden, kendisi yaşlanınca ne görür?

16-Bu konuda Peygamberimiz ne buyuruyor?

17-Büyüklere karşı görevlerimizi nasıl sıralayabiliriz?

18-Büyükleri ziyaretin önemini tartışınız.

19-Büyüklere hediye götürmenin önemini anlatınız.

20-Sıla-i rahim ne demektir?

21-Hz. Aişe’nin rivâyetine göre Peygamberimiz sıla-i rahim’i nasıl tavsiye ediyor?

22-Sıla-i rahmin göklere asılı olmasını nasıl anlamalıyız?

23-Rızkının geniş olmasını isteyen ne yapmalıdır?

24-Kölesini azad eden Hz. Meymune’ye Peygamber ne demişti?

25-Sıla-i rahim neden iki sadaka vermek kadar sevaptır?

26-Sıla-i rahim sadece akrabaları ziyaret midir?

 

OKUMA PARÇASI

1962 - Hz. Ebü Hüreyre (ra) anlatıyor:

“Resülullah (as) buyurdular ki:

“Bir adam yolda, yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: “Bu köpek de benim gibi susamış” deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti.”

Resülullah’ın yanındakilerden bazıları:

-“Ey Allah’ın Resülü! Yani bize hayvanlar (a yaptığımız iyilikler) için de ücret mi var?” dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:

-“Evet! Her “yaş ciğer” (sahibi) için bir ücret vardır” buyurdu.”

Buhâri, Şirb 9, Vudü 33, Mezâlim 23, Edeb 27; Müslim, Selâm 153, (2244); Muvatta, Sıfatu’n Nebi 23, (2, 929-930); Ebü Dâvud, Cihâd 47, (2550). nak. Kütüb-ü Sitte, 7/269)

 

 

 

 

  1. DERS: YAKIN ÇEVREMİZE KARŞI GÖREVLERİMİZ

*Yakın Çevremiz Arkadaşlarımız ve Komşularımızdır

*Yakın Çevremize Karşı da Görevlerimiz Vardır

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman aşağıdaki amaçlara ulaşmanız baklenmektedir:

1-Arkadaşlığını önemini öğrenmek.

2-Arkadaşlığın ne olduğunu öğrenmek.

3-Arkadaşlara karşı da görevlerimiz olduğunu hatırlayıp bunları yapmak.

4-Okulumuza karşı ödevlerimizi öğrenip bu konuda titiz olmak.

5-Komşunun önemini, komşu haklarına saygının önemini öğrenmek.

6-Hocalarmıza karşı saygıyı öğrenmek.

7-İlim adamlarının özelliklerini tanımak ve onlara karşı saygı göstermenin gereğini öğrenmek.

 

1-ARKADAŞLARIMIZA KARŞI GÖREVLERİMİZ

Peygamber, yol güvenliğinin olmadığı yerlerde tek başına yola çıkmanın doğru olmadığına, mutlaka arkadaşla yola çıkılması gerektiğine şöyle işaret ediyor:

İbnu Ömer (r.a) anlatıyor: “Resülullah (s.a.v) buyurdu ki:

“İnsanlar yalnızlıktaki (mahzuru) benim kadar bilselerdi, hiçbir atlı tek başına bir gececik olsun yol yapmazdı.” (Buhârî, Cihâd 135; Tirmizî, Cihâd 4. Ebu Dâvud, Cihâd 87. nak. Kütüb-ü Sitte, 8/19 )

Yolculuğu çıkanların aralarından birini başkan seçmeleri, yolculuğun daha düzenli ve rahat geçmesini sağlar. Müslümanlar sadece yolculukta değil, hayatın her alanında, birlikte oldukları yerde ve her çalışmada, organize olmalı, aralarından bazılarını başkan veya sorumlu seçmeli ki planlı çalışabilsinler, birlik olabilsinler.   

Hayat insanlarla beraber yürüyebilir. Tek başına yaşamak mümkün olmadığına göre, çevremizdeki insanlar ya akrabamız, ya yakın veya uzak komşumuz, ya arkadaşımız, ya da aynı ülkede yaşayan vatandaşımız olurlar.

Sosyal hayatta, okulda, iş yerinde veya başka yerlerde arkadaşımız olur, olmalıdır da. İyi arkadaş kişi için bir mutluluk sebebidir. İyi arkadaş insana her açıdan yardımcı olur. İyi arkadaşlar birbirlerine maddi ve manevi olarak yardım ederler.

Bizim kültürümüzde candan arkadaşa, yâren, dost, ahbab, sâdık, mihmandâr da denir.

Müslümanlar kimlerle arkadaş olacağını iyi seçmeliler. Arkadaş çoğu zaman insanın aynasıdır. İyi arkadaş kişiyi iyi şeylere, kötü arkadaş insanı kötü şeylere götürebilir.

“Bana arkadaşını söyle; sana kim olduğunu söyleyeyim ” boşuna denmemiştir.

Kimlerle arkadaşlık yapmayayım derseniz; Cafer–i Sadık bu soruya şöyle cevap vermiş:

*Yalancı ile arkadaşlık yapma. Çünkü sen daima aldanabilirsin. Yalan söyleyen arkadaş, serap gibidir; uzağı sana yaklaştırır, yakını uzaklaştırır.

*Ahmakla arkadaşlık yapma; çünkü sana fayda sağlayayım derken zarar verir.

*Cimri ile arkadaşlık yapma; zira senin çok muhtaç olduğun bir zamanda yardımını senden esirger.

*Korkak ile arkadaşlık yapma; çünkü seni ele verir, en ufak tehlike anında seni yalnız bırakır.

*Fasıkla (açıkça günah işleyenle) arkadaşlık yapma; zira o, seni beş paralık dünya menfaatine, bir lokma ekmeğe ve bir kuruş meteliğe satar.

Ebu Musa’nın (ra) rivâyet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu:

“İyi arkadaşla kötü arkadaşın örneği misk (güzel koku) taşıyan ile körük çeken kimseler gibidir. Misk sahibi sana ya kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın. Körük çekene gelince ya elbiseni yakar, ya da onun pis kokusu sana bulaşır.” (Buharî, Büyu’ 38. Müslim, Birr 146. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/125)

Arkadaşlara karşı görevlerimizi şöyle özetlemek mümkün:

1-Arkadaşlar için gerekirse fedakârlık yapmak.

Ebu Saîd (R.a) anlatıyor: “Resülullah (S.a.v) buyurdular ki:

“Kimin yanında fazla hayvan varsa, onu hayvanı olmayana versin. Kimin de fazla azığı varsa onu azığı olmayana versin.”

Resülullah, bazı mal çeşitlerini bu suretle saymaya devam etti. Öyle ki, bizden hiç kimsenin (yol sırasında) herhangi bir fazlalıkta hakkı olmadığı düşünvesine vardık.” (Müslim, Lukata 18. Ebu Dâvud, Zekât 32)

2-Vefalı olmak. Yani ilişkiyi kesmemek, iyiliği unutmamak.

3-Özellikle bayramlarda ziyaretine etmek, gerekirse yardımcı olmak.

4-Ayıplarını gizlemek, kusurlarını araştırmamak, değerini takdir etmek.

5-Üzüldüğü zaman yanında olmak, meşru davetine uymak.

6-Bir hata yaptığı zaman, kötü yola düştüğü zaman uygun bir dille uyarmak ve onu doğru yola davet etmek.

 

2-OKULUMUZA KARŞI GÖREVLERİMİZ

Okul, genel olarak bilgi ve meslek öğrendiğimiz yerdir. Orada bile bazı sorumluluklarımız vardır. Hiç bir şey başıboş olmadığı gibi, kuralsız bir toplum da olamaz. Kuralın olmadığı yerde düzensizlik vardır. Düzensizlik de herkesin zararınadır.

Belki bazı kurallar saçma olabilir. Ancak bunlar doğrudan inancımıza aykırı değilse, onlara uymak hem düzeni sağlar, hem de başkalarının hakkını korumaya sebep olur.

Okulumuz da böyledir. Orada da hem sınıflarda, hem de okulun genelinde bazı kurallar vardır. Onlara uymak, öğrencilerin ve orada çalışlanların görevidir.

1-Bizim o düzeni bozmaya hakkımız yok. Eğer kurallara uymazsak, orada kazanabileceğimiz hakları kaybederiz. Ya da sevmediğimiz sonuçlarla karşılaşırız.

2-Okulu temiz tutmak, yerlere çop atmamak, tuvaletleri temiz kullanmak görevimizdir.

3-Okulun eşyasınına zarar vermemek, onları bir emanet bilip korumak, israf etmemek gerekir.

3-Okulumuzun adına leke getirecek davranışlardan uzak durmak da öğrencilerin ödevidir.

4-Ders yapmak, okuldaki eğitim faaaliyetlerine katılmak, verilen ödevleri yapmak, tavsiye edilir.

 

3-İŞYERİNE KARŞI GÖREVLERİMİZ

Çalıştığımız iş yeri ekmek kapımızdır. Belli iş anlaşması yaparak, yani iş sahibi ile belli maddeler üzerinde anlaşıp söz vererek bir yerde çalışırız.

Kimse bizi zorla çalıştıramayacağı gibi, kimse de istemediğimiz anlaşmayı bize zorla dayatamaz.

1-Bunu için öncelikle iş anlaşmasına uymak zorundayız. Çünkü bunu kendimiz kabul edip öyle işe başlarız.  Çalışma zamanlarında yaptığımız anlaşmaya uymak zorundayız. Müslümana yakışan ciddi ve doğru olmasıdır. Başkalarını aldatmak bize haramdır.

2-Bazı şeylerden memnun olmayabiliriz. Mesela ücreti az bulabiliriz. O zaman da işe ihanet etme yerine işi bırakırız. İş arkadaşlarından şikayet edebiliriz. İş sahibi ile görüşüp sorunu hallederiz. Olmuyorsa işten ayrılırız. Ya da işverenin tutumunu beğenmeyebiliriz. Yine anlaşmaya aykırı şeylere itiiraz eder, ama işimizi aksatmayız.

3-İş ve işyeri bir emanettir. Onu iyi korumak görevimizdir.

4-Aldığımız ücreti hak edecek kadar çalışmalıyız. Yoksa kazancımız haram olur.

5-İşe zamanında gelip gitme, verilen işi yapma, işi aksatmama, arkadaşlarla iyi geçinme gibi şeyler de görevimizdir.

 

4-KOMŞULARIMIZA KARŞI GÖREVLERİMİZ

İslâmın önem verdiği davranışlardan biri de komşulara iyi davranmak, onların haklarına dikkat etmektir.  Hem Kur’an âyetleri, hem de pek çok hadis, müslümanlara komşu haklarnı tavsiye ediyor.

Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: “Resülullah (as) buyurdu ki:

“Cebrail aleyhisselâm komşu hakkında öyle ısrarla tavsiyede bulundu ki, komşuyu komşuya varis kılacak zannettim.” (İbni Mace, nak. Kütüb-ü Sitte, 17/473)

Komşu iki çeşittir. Yakın komşu, Uzak komşu.

Kur’an her ikisine de iyi davranmamızı ve iyilik etmemizi emrediyor.

“Allah’a ibadet edin, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ellerinizin altında bulunanlara iyilik edin. Allah büyüklük taslayanları elbette sevmez.” (4 Nisâ/36)

 

Komşulara karşı görevlerimizi şöylece özetleyebiliriz:

1-Onları her hangi bir şekilde rahatsız etmemek. Mesela gürültü yapmamak, evin çevresini kirletmemek, Belli saatten sonra daha sessiz olmak gibi.

2-Bir ihtiyaç için geldiği zaman bizde varsa vermek.

3-Komşumuzun maddi durumunu göz ününe alıp göstere göstere pahalı elbisler giymemek, pahalı yemekler yememek.

4-Kurban, fıtra gibi yardımlara onlardan başlamak, bazen pişirdiklerimizden onlara da götürmek.

5-Uygun olursa ziyaret etmek, bunun için mutlaka izin almak.

Ebu Eyyüb el-Ensâri anlatıyor:

-“(Bir gün), Ey Allah’ın Resûlü! Şu selâm malum. İsti’zan (izin istemek-kapı çalmak) nedir?” diye sorduk. Şu açıklamayı yaptılar:

-“(Bir başkasının evine girmek isteyen) kimse (varlığını duyurmak için kapıda, sesli olarak) sübhanallah, Allahüekber, elhamdilillah! der, öksürüp boğazını temizler (ve içeri girmek istediğini haber verip) ev halkından böylece izin ister.” (İbni Mace, nak. Kütüb-ü Sitte, 17/478)

 

5-HOCALARIMIZA VE İLİM ADAMLARINA KARŞI GÖREVLERİMİZ

Müslüman olsun, gayri müslim olsun, ders aldığımız hocalarımıza saygılı davranmak bir insanlık görevidir.

*Onlara karşı sert ve kaba olmamak,

*bir şey sordukları zaman normal cevap vermek,

*onlara efendice davranmak,

*onlara bağırmamak,

*hakaret etmemek de güzel ahlâktır.

*Yolda karşılaştığımız zaman onları kendi dilleriyle selâmlamak,

*hal hatır sormak güzeldir.

*Gerekirse hediye verilip, zaman zaman ziyaret edilebilir.

Hatta müslüman bir çocuğun bir gayri müslim hocasını, sadece hocası olduğu için ziyaret etmesi bir hediye götürmesi çok etkileyici olur.

 

SORULAR

1-Arkadaşlık önemli midir?

2-Arkadaşsız yola çıkmamakla ilgili hadisi hatırlayınız.

3-Peygamer (sav) niçin yola arkadaşsız çıkmanın iyi olmadığını söylüyor?

4-Yolda arkadaşlar arasında iş bölümü faydalı mıdır?

5-Arkadaş kime denir?

6-Sosyal hayatta arkadaşa ihtiyaç var mıdır?

7-Müslüman bir kimse arkadaş seçiminde nelere dikkat etmeli, tartışınız.

8-İyi ve kötü arkadaşı örnek veren hadisler bulunuz.

9-Kimlerle arkadaşlık yapılmaz, niçin?

10-Arkadaşlara karşı da ne gibi görevlerimiz vardır, maddeler halinde sayınız.

11-Arkadaşa yardımla ilgili hadis bulunuz.

12-Okulumuza karşı görevlerimiz var mıdır, niçin?

13-Okulumuza karşı ne gibi görevlerimiz olabilir?

14-Okulumuza karşı görevlerimizi yerine getirirsek, bundan kim kazaçlı çıkar?

15-İş yerimize karşı görevlerimiz var mıdır?

16-İş yerinde bir şey hoşumaza gitmese, ne yaparız, tartışınız.

17-İş yerine karşı ne gibi görevlerimiz vardır?

18-Komşu kime denir?

19-Komşu önemli midir?

20-Kaç çeşit komşu vardır?

21-Komşu hakkında peygamberimiz ne buyuruyor?

22-Komşulukla ilgili başka hadisler bulunuz.

23-Komşulukla ilgili âyetler söyleyiniz.

24-Komşularımıza karşı ne gibi görevlerimiz vardır?

25-Komşu ziyereti için izin almak gerekir mi?

26-İlim adamlarına niçin saygı göstermek gewrkir?

27-Hocalarımıza saygılı olmalı mıyız?

28-Hocalarımıza nasıl saygılı olabiliriz?

29-İlim adamlarına ve hocalara saygı onlara körü körüne bağlanmak, her dediklerini itirazsız kabul etmek midir, tartışınız.

 

OKUMA PARÇASI

Ümmü Kays Bintu Miksan (ra) anlatıyor: “Ben, henüz yemek yemeyen küçük bir oğlumla Resûlullah’a gitmiştim. Varınca, çocuğu kucağına oturttu. Derken çocuk elbisesine akıttı. Su getirtip elbisesine serpti, fakat yıkamadı. »

(Buhari, Vudü 59; Müslim, Taharet 103. Muvatta, Taharet 110. Ebu Davud, Taharet 139. Tirmizi, Taharet 54.  Nesai, Taharet 189. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/335 )

 

Hz. Enes (ra) anlatıyor: « Biz, Resûlullah (sav) ile birlikte mescidde otururken bir bedevi çıkageldi. Durup mescidin içine akıtmaya başladı. Resûlullah’ın ashabı:

« Dur! dur! » diyerek (üzerine yürümeye) kalktılar ki Resûlullah (sav) müdahale etti:

« Kestirmeyin, bırakın tamamlasın. » Ashab müdahale etmedi, adam da ihtiyacını tamamladı. Sonra Resûlullah (sav), adamı yanına çağırdı ve:

« Bu mescidler, idrar ve pislik bırakma yeri değildir. Allah’ın zikredildiği yerlerdir. Buralarda namaz kılınır. Kur’an okunur” dedi.

Sonra cemaatten birine bir kova su getirmesini emretti. Kova gelince sidiğin üzerine boşalttı.”

(Buhari, Vudü 57, 58, Edeb 35. Müslim, Taharet 99. Nesâî, Taharet 45. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/336)

 

 

 

 

  1. DERS: TOPLUMA ve İNSANLIĞA KARŞI GÖREVLERİMİZ

*Müslümanlara Karşı Görevlerimiz

*İnsanların Hakkına Saygı En Önemli İman Görevidir

*İçinde Yaşadığımız Topluma Karşı Görevlerimiz Vardır

*Çevreyi Korumak Hepimizin Görevidir

*Hayvanlara Karşı da Görevlerimiz Vardır

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman aşağıdaki amaçlara ulaşmanız baklenmektedir:

1-İnsanların haklarına saygı göstermeyi öğrenmek

2-Topluma karşı ne gibi sormluluklarımız olduğunu öğrenmek

3-Yaşadığımız çevreye karşı görevlerimizi hatırlayıp, bunları yapmaya karar vermek

4-Hayvanların da hakkı olduğunu öğrenip onları korumayı prensip haline getirmek

 

1-MÜSLÜMAN KARDEŞLERE KARŞI GÖREVLERİMİZ:

Kur’an-ı Kerim’e göre müslümanlar dinde kardeştir. Öyleyse onların  birbirlerine karşı kardeşlik görevlerini yapmaları gerekir.

Bunları şöyle özetlemek mümkün:

1-Müslümanlar için gerekirse fedakârlık yapmak.

2-Karşılaştığı zaman selâm vermek, hal hatır sormak,onlara dua etmek.

3-Vefalı olmak. Yani ilişkiyi kesmemek, iyiliği unutmamak.

4-Ayıplarını gizlemek, gizli hallerini araştırmamak.

5-Gerekiyorse onları doğru yola davet etmek (emr-i bi’l-ma’ruf),

6-Onları her hangi bir şekilde rahatsız etmemek, onlara zarar vermemek, onlara karşı düşmanla işbirliği yapmamak. 

7-Onları zekât, fıtra, sadaka ve teberru gibi şeylerle desteklemek.

 

 Hz. Ali (ra), Rasûlüllah’ın şöyle buyurduğunu anlatıyor:

“Müslümanın müslüman üzerinde genel olarak altı hakkı vardır.

*Karşılaştığında selâm verir.

*Aksırdığı zaman; ‘Allah sana rahmet etsin/yerhamükellah’ diyerek hayır dua eder.

*Hastalığındığı zaman onu ziyaret eder.

*(Meşru bir şeye) davet ettiği zaman, çağrısına uyar.

*Öldüğü zaman (cenaze namazında) hazır bulunur.

*Kendisi için sevdiği şeyi onun için de sever ve onun olmadığı yerde iyiliğini ister.” (Tirmizî, Edeb 1. İbni Mace, Cenaiz 1. Müsned, 1/89. Darimî, İsti’zan 5)

 

2-İNSANLARA (TOPLUMA) KARŞI GÖREVLERİMİZ

İnsanlar toplu halde yaşarlar. İnsanların olduğu yerde de hem kural gerekir, hem de herkesin sorumluluğu olur.

Herkes der ki, ben insanım benim bazı haklarım var. Doğru herkesin insan olarak hakları vardır. Ancak bazı hakları elde etmek için görevleri yerine getirmek gerekir. Yani her hak bir vazife karşılığıdır.

Kim olursa olsun, çevremizde yaşayan herkesin haklarına saygı duymak, toplum için konulan kurallara uymak zorundayız. Mesela, trafiğe uymak, aklımıza estiği gibi çöp atmamak, istediğimiz yere bina yapmamak gibi.

Topluma karşı görevlerimizi şöylece özetleyebiliriz:

1-İnsanların her türlü hakkına saygı duymak.

2-Kimseyi rahatsız etmemek, toplum için konulan ama dinimize aykırı olmayan kurallara uymak.

3-Herkese ait olan eşyaları hakkımız olduğu kadar kullanmak.

4-Herkesin inancına, değer yargılarına saygı duymak, kimsenin ibadetine engel olmamak.

5-Toplumda üzerimize düşen bir görev varsa, yapmak. Mesela tabii afetlerde topluca yardım gibi.

 

3-ÇEVREYE KARŞI GÖREVLERİMİZ

Dünya ve dünyadaki her şey insanlar için yaratıldı.

Toprak, bitkiler, hayvanlar ve sular; hepsi bizim yaşamamız için bize Allah tarafından hediye edildi. Onları iyi kullanırsak hem hayatımızı güzel devam ettiririz, hem de bizden sonrakilerin de hakkını yememiş oluruz.

Yaşadığımız çevre, köy olsun, şehir olsun güzel, temiz, plânlı olmalı. Herkes böyle bir çevrede yaşamak ister. Öyleyse çevremizi korumalıyız ki güzel bir çevrede yaşama imkanımız olsun.

Çevreyi iki şekilde düşünebiliriz: Yakın çevre, uzak çevre.

Yakın çevre, yaşadığımız şehir, mahalle, sokak ve köy olabilir. Uzak çevre bütün bir yeryüzü, tabiat, sular ve gökyüzü.

Tabiat Allah’ın bize emanetidir. Güzel müslümanlar emaneti korurlar.

Çevreye karşı şu görevlerimiz vardır:

1-Çevremizi temiz tutmak, kirletici hiç bir şey yapmamak. Sokağa çöp atmamak, piknik yerini güzel kullanmak, iş yerimizin pisliğini sokaklara ve tabiata atmamak gibi

2-Herkese ait yerleri korumak, temiz tutmak, gereği kadar kullanmak. İnsanlar aşırı harcadıkları için yer altında maden, bazı ormanlarda ağaçlar azaldı. Onun için sürekli çevre felâketleri oluyor.

3-Su, toprak, ağaç gibi şeyleri yetecek kadar harcamak, israf etmemek. Mesela, insanlar gereğinden fazla balık ve av hayvanı avladıkları için bazı hayvanların nesli bitmek üzere, bazı denizlerde balıklar iyice azaldı.

4-Çevreyi, havayı ve suları kirletmemek. Maalesef yüksek teknoloji havayı, suyu ve toprağı kirletiyor.

Herkes sokağını, kapısının önünü temiz tutsa, mahalle temiz olur. Bu da herkesin görevi.

 

4-HAYVANLARA KARŞI GÖREVLERİMİZ

Hayvanlar da bizim gibi Allah’ın kullarıdır.

Allah (cc) onları da insanlar için yarattı. Kimisinin etini yiyoruz, kimisini işlermizde kullanıyoruz, kimisi süs hayvanı, kimisi tabiat için faydalı, kimisi de tabiatı süsüsür.

Onlar da Allah’ın insanlara emanetidir. Onları da korumak görevimizdir.

1-Etleri yenen hayvanlara iyi bakmak, keserken eziyet etmemek görevimizdir.

2-İşimizde kullandığımız hayvanlara iyi bakmak, eziyet etmemek gerekir.

3-Tabiat varlığı olan hayvanları zararlı olmadıkça öldürmemek.

4-Av hayvanlarını mevsiminde avlamak, hatta hiç avlamamak, insanın onlara saygısıdır.

5-Onların hayatını zorlaştırmamak, hürriyetlerini kısmamak bir insanlık görevidir.

Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu:

“Fâhişe bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etrafında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak (onunla su çekip köpeği suladı). Bu sebeple kadın mağfret olundu.” (Müslim, Tevbe 155. Nak. Kütüb-ü Sitte, 7/271)

Abdurrâhman İbnu Abdullah, babası Abdurrahman (ra)’dan rivâyet eder ki şöyle demiştir:

« Biz bir seferde Resülullah(as) ile beraber idik. Resûlüllah bir ara bir ihtiyacı için yanımızdan ayrıldı. O sırada hummara denen bir kuş gördük, iki tane de yavrusu vardı. (Kuş kaçtı) yavrularını aldık. Kuşcağız etrafımıza yaklaşıp çırpınmaya, kanatlarını çırpıp havada inip çıkmaya başladı. Resûlüllah (as) gelince:

-« Kim bu zavallının yavrusunu alıp onu ızdıraba attı? Yavrusunu geri verin!” diye emretti. Bir ara, ateşe verdiğimiz bir karınca yuvası gördü. “Kim yaktı bunu?” diye sordu. “Biz!” dedik.

-“Ateşle azab vermek sadece ateşin Rabbine hastır” buyurdu.”

(Ebu Dâvud, Cihâd 122, Edeb,176. Nak. Kütüb-ü Sitte, 7/274)

 

SORULAR

1-Müslüman kardeşlere karşı görevlerimizi maddeler halinde tekrar ediniz.

2-Hz. Ali’nin rivâyet ettiği hadise göre müslümanın müslüman üzerindeki hakları nelerdir?

3-Toplumda kural olması gerekir mi, niçin?

4-Kişinin bir hakkının olması için görevini yapmalı mı?

5-İçinde yaşadığımız topluma karşı ne gibi görevlerimiz vardır?

6-Çevre (tabiat) niçin yaratıldı?

7-Kaç çeşit çevre sayılabilir ?

8-Çevreye karşı ne gibi görevlerimiz olabilir ?

9-Hayvanlar niçin yaratıldılar ?

10-Hayvanlara karşı ne gibi görevlerimiz vardır ?

11-Hayvanlara karşı görevlerimizle ilgili hadis söyleyiniz.

 

 

 

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

GÜNLÜK HAYATTA GÜZEL DAVRANIŞLAR / EDEPLER

(ÂDÂB-I MUÂŞERET)

 

  1. DERS: YEME ve İÇME

*Yeme/Sofra ve İçmede Edepler

*Helâl Yiyecekler ve İçecekler

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Yemek yerken, ya da sofrada iken dikkat etmemezi gereken ahlâk kurallarını sıralamak.

2-Bir şey içmenin edeplerini hatırlamak.

3-Helâl yiyecekleri tekrar hatırlamak, haram yiyeceklerden uzak durmayı öğrenmek.

4-Helâl içecekleri tercih etmek, haram içecekleri tekrar hatırlamak.

 

1-Yemekle İlgili Edepler

Müslümanın her yaptığı iş güzel ve edepli olur. O, yemeğini bile güzel ve tertemiz yer. Helâl yemek tercih ettiği gibi, sağlığa ve edebe aykırı hareketlerden kaçınır.

Yemeğin edeplerini şu şekilde sıralamak mümkün:

1-Helâl yemekler yemek.

2-Yemekten önce ellerini yıkamak. (Bununla ilgili bir hadis aşağıda gelecek.)

3-Çok sıcak yememek.

4-Yavaş yavaş, sindirerek yemek.

5-Az yemek.

Mikdam İbnu Ma'dikerb (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdu ki:

"Ademoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Ademoğluna belini doğrultacak birkaç lokmacık yeterlidir. Ancak (nefsinin galebesiyle) illa da (mideyi doldurma işini) yapacaksa bari onu üçe ayırsın: Üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesine (ayırsın, üçte birden fazlasına yemek koymasın). (Tirmizi, Zühd 47. İbnu Mace, Et'ime 50. nak. Kütüb-ü Sitte, 11/131)

6-Özellikle aile içinde birlikte yemek.

Vahşi İbnu Harb el-Habeşî anlatıyor: "Resûlullah'ın Ashabı dediler ki: "Ey Allah'ın Resûlü! biz yiyoruz, ancak bir türlü doymuyoruz (ne yapalım)?" Bunun üzerine, Resûlullah:

"Ayrı ayrı yemekte olmayasınız?" diye sordu. "Evet" dediler. Resûlullah da:

"Öyleyse yemeğinizde toplanın (bir sofra kurarak hep beraber yiyin), yemeğe Allah'ın ismini zikrederek (Bismillahirrahmanirrahim diyerek) başlayın. Böyle yaparsanız yemeğiniz, hakkınızda mübarek kılınır." (Ebu Davud, Et'ime 15. İbnu Mace, Et'ime 17. nak. Kütüb-ü Sitte, 11/97)

            Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: " Resûlullah (sav) buyurdu ki: "İki kişinin yiyeceği üç kişiye de yeter. Üç kişinin yiyeceği de dört kişiye yeter." (Buhari, Et'ime 11; Müslim, Eşribe 178. Muvatta, Sıfatu'n-Nebiyy 20, 52, 928). Tirmizi, Et'ime 21. nak. Kütüb-ü Sitte, 11/128)

            7-Yemeği beğenmemezlik etmemek.

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) hiçbir vakit herhangi bir yemeğe laf etmedi, iştah duyduğu bir yemekse yerdi, hoşuna gitmeyen bir yemekse terkederdi. (yemezdi)." (Buhari, Et'ime 21; Menakıb 23; Müslim, Eşribe 187. Ebu Davud, Et'ime 14. Tirmizi, Birr 84. nak. Kütüb-ü Sitte, 11/134)

            8-Kokulu yemek yedikten sonra toplum arasına çıkmamak.

Hz. Cabir (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdu ki: "Kim sarımsak veya soğan yerse bizden uzak dursun -veya mescidimizden uzak dursun- evinde otursun...." (Buharî, Et'ime 49, salat 160, İ'tisam 24; Müslim, Mesâcid 73. Ebu Davud, Et'ime 41. Tirmizî, Et'ime 13. Nesâî, Mesacid 16. nak. Kütüb-ü Sitte, 11/166)

9-Kokmuş ve bayat, sağlığa aykırı yiyecek yememek.

 

Sofra Adabı

1-Yemeğe besmele ile başlamak.

Hz. Aişe (r.anha) anlatıyor: "Resûlüllah (as) buyurdu ki:

"Sizden kim bir şey yerse "Bismillah (Allah'ın adıyla)" desin. Başta  söylemeyi unutmuşsa, sonunda şöyle söylesin: "Bismillahi fi evvelihi ve âhirihi (başında da sonunda da Bismillah)." (Ebu Davud, Et'ime 16.  Tirmizi, Et'ime 47. nak. Kütüb-ü Sitte, 11/97 )

2-Yemeği kendi önünden yemek.

Ömer İbnu Ebi Seleme (ra) anlatıyor: "Resûlullah'ın terbiyesinde bir çocuktum. Yemekte elim, tabağın her tarafında dolaşıyordu. Resûlullah (as) bani uyardı:

-"Evlat! Allah'ın ismini an, sağınla ye, önünden ye!" Bundan sonra hep böyle yedim." (Buhari, Et'ime 2, 3, Müslim, Eşribe 108. Muvatta, Sıfatu'n-Nebiyy 32. Ebu Davud, Et'ime 20. Tirmizi, Et'ime 47. nak. Kütüb-ü Sitte, 11/102)

3-Başkasını rahatsız edici davranışlardan sakınmak.

4-Sağ elle yemeğe dikkat etmek.

İbnu Ömer (ra) anlatıyor: "Resûlullah (as) buyurdular ki: "Sizden kimse sakın sol eliyle yiyip içmesin. Çünkü şeytan soluyla yer içer." (Müslim, Eşribe 106. Muvatta, Sıfatu'n-Nebi 5 Ebu Davud, Et'ime 20.  Tirmizi, Et'ime 9.nak. Kütüb-ü Sitte, 11/102)

5-Yemeği soğutmak için üflememek.

6-Mecbur kalmadıkça ayakta yememek.

Hz. Enes (ra): "Resûlullah (as) ayakta içmeyi yasakladı" demişti. Kendisine:

"Ya yemek? (Bu husustaki hüküm nedir)" diye soruldu.

"Bu dâha şiddetle yâsâktır!" dedi veya şöyle dedi.

"Bu dâhâ şerli, dâhâ kötü!" (Müslim, Eşribe 113. Tirmizî, Eşribe 11. Ebü Dâvud, Eşribe 13. Kütüb-ü Sitte, 8/106)

7-Bir şeye dayanarak yememek.

Ebu Cuhayfe (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdu ki: "Ben dayanarak yemem." (Buhari, Et'ime 13; Tirmizi, Et'ime 28 Ebu Davud, Et'ime 17. İbnu Mace, Et'ime 6. nak. Kütüb-ü Sitte, 11/110)

8-Bitirince el-hamdülillah demek.

9-Yemekten sonra elleri ve ağzı yıkamak.

Hz. Selmân (ra) anlatıyor: "Tevrat'ta okudum; "Yemeğin bereketi, yemekten sonra (el ve ağzı) yıkamadadır" diyordu. Bunu Resûlullah'a söyledim:

"Yemeğin bereketi yemekten önce ve sonraki yıkamalardadır!" buyurdular." (Ebu Davud, Et'ime 12. Tirmizi, Et'ime 39. nak. Kütüb-ü Sitte, 11/118)

 

2-İçme Âdabı

Şüphesiz müslüman için içecek içmenin bile edepleri vardır. Zira müslüman hiç bir hareketi rastgele yapmaz. Yaptığı her şeyin Allah rızasına, Sünnet’e ve ahlâk ölçülerine uymasına dikkat eder.

İçmenin edabını şu şekilde sıralamak mümkün:

1-Helâl içeceklerin içilmesi. (Aşağıda ilgili hadisler gelecek.)

2-Suyun (içeceğin) mecbur kalmadıkça ayakta içilmemesi.

Şüphesiz ayakta içmek haram değildir. Büyüklerimiz oturarak içmenin daha faydalı olduğunu söylüyorlar.

 Yukarıdaki hadiste ayakta içmenin mekruh olduğu söyleniyor. Fakat aşağıdaki hadislerde ise bunun sakıncası olmadığı görülüyor.

İbnu Abbâs (ra) anlatıyor: "Resülullah'a (sav) zemzemden sundum, ayakta olduğu halde içti." (Buhârî, Eşribe 16, Hacc 76; Müslim, Eşribe 120. Tirmizî, Eşribe 12. Nesâi, Hacc 165. nak. Kütüb-ü Sitte, 8/104)

İbnu Ömer (ra) anlatıyor: "Biz, Resûlullah (as) devrinde yürürken yer, ayakta iken içerdik." (Tirmizî, Eşribe 11. İbnu Mâce, Et'ime 25. nakl. Kütüb-ü Sitte, 8/104)

2219 - İmâm Mâlik'e ulaştığına göre Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (r.anhüm) ayakta oldukları halde (su) içiyorlardı. (Muvatta, Sıfâtu'n-Nebî 13. nak. Kütüb-ü Sitte, 8/105)

3-Suyu (içeceği) üç yudumda içmek.

İbnu Abbas (ra) anlatıyor: "Resülullah (sav) buyurdu ki:

"Suyu deve gibi bir solukta içmeyin. İki-üç solukta (dinlene dinlene) için. Su içerken besmele çekin. Bitirince de Allâh'a hamdedin." (Tirmizî, Eşribe 13. nak. Kütüb-ü Sitte, )

Hz. Enes'in rivâyetine göre; “Resülullah (sav), suyu üç solukta içerdi."  (Buhârî, Eşribe 26. Müslim, Eşribe 121. Tirmizî, Eşribe 13. Ebü Dâvud, Eşribe 19. nak. Kütüb-ü Sitte, 8/109)

4-Su kabının içine üflememek.

Ebu Katâde (ra) anlatıyor: "Resülullah (sav) buyurdu ki: "Biriniz su içerken su kabına nefes etmesin." (Buhârî, Eşribe 25, Vudü 18, 19. Müslim, Tahâret 64.  Eşribe 121. Tirmizî, Eşribe 16. Nesâî, Tahâret 42. nak. Kütüb-ü Sitte, 8/110)

 

3-Helâl Yiyecekler

Bilindiği gibi Allah (cc) yeryüzünde ve denizlerde insanlar için pek çok yiyecek yaratmıştır. Bunların bir kısmı hayvan, bir kısmı bitki, bir kısmı da balıktır. Bitkilerin hemen hemen hepsi helâldir. Hayvanların ise pek azı helâl, çoğu yiyecek olmadıkları için haramdır.

Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler, size rızık olarak verdiğimiz şeylerin (helâl ve) temiz olanlarından yeyin ve Allah’a şükredin. Eğer O’na kulluk ediyorsanız.

O, size, ancak (boğanlanmadan) ölmüşü, (akan) kanı, domuz etini, bir de Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı....” (Bakara/172-173. ayrıca bakınız: Bakara/168. Mâide/1, 3-5)

Hadislerde geçtiğine göre yırtıcı hayvanlar, pençeli kuşlar, yaratılışı pis ve zararlı olanları yemek helâl değildir.

İbnu Abbas (r. Anhüma) anlatıyor: "Cahiliye halkı, bir çok şeyi (helâl sayıp) yiyor, birçoğunu da pis sayarak yemiyordu. Allah (cc) Resûlünü gönderdi, kitabını indirdi, helâlini helâl, haramını da haram kıldı. Helâl kıldığı helâldir, haram kıldığı da haramdır. Hakkında bir şey demedikleri ise aff (edilmiş)dir."

İbnu Abbas, sonra şu ayet-i kerimeyi okudu: "(Ey Muhammad!) De ki: "Bana vahyolunanda, leş, akıtılmış kan, domuz eti, -ki pistir- ve günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum. Fakat darda kalan, -başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere-bunlardan da yiyebilir. Doğrusu Rabbin bağışlar ve merhamet eder." (En'am 145) (Ebu Davud, Et'ime 31. nak. Kütüb-ü Sitte, 11/176)

Ebu Sa'lebe el-Huşeni (ra) anlatıyor: "Resûlullah /sav) vahşi hayvanlardan kesici diş (köpek dişi) taşıyanların hepsini yasakladı."

Müslim, Ebu Davud ve Nesâî, İbnu Abbas'tan gelen bir rivâyette şunu da ekliyorlar: "Her bir pençe sahibi kuşu da..." (Buhari, Zebaih, 29; Müslim, sayd 12-16. Tirmizi, Et'ime 1. Ebu Davud, Et'ime 33. İbnu Mace, Sayd 13. Nesai, Sayd 30, 31. nak. Kütüb-ü Sitte, 11/175)

 

4-Helâl İçecekler

Allah (cc) her şeyi olduğu gibi içecekleri de insan için rızık olarak yaratmıştır. Ama zararlı olanları da müslümanlara haram kılmıştır. Bütün içecek çeşitleri içerisinde bir kaç tanesi zararlıdır ve haramdır. Bunlar da alköllü içkiler ve uyuşturuculardır.

Bütün temiz sular, yine temiz kuyu ve musluk suları, kolalı ve asitli meşrubatlar, meyve suları, maden ve yağmur suları helâldir.

Sarhoşluk veren alkollü içkiler de haram içeceklerdir.

Hz. Âişe (ra) anlatıyor: "Resûlüllah (sav) buyurdu ki:

"Sarhoşluk veren her içki haramdır." (Buhârî, Eşribe 4, Vudü 71; Müslim, Eşribe 67-68. Muvatta, Eşribe 9. Ebu Dâvud, Eşribe 5. Tirmizî, Eşribe 2, 3. Nesâî, Eşribe 23, 8. nak. Kütüb-ü Sitte, 8/124)

 

Ebu'd-Derda radıyallahu anh demiştir ki: "Dostum (Hz. Peygamber) bana: "Şarap içme. Çünkü o her kötülüğün anahtarıdır!" diye tavsiyede bulundu.” (İbnu Mace, 3372. nak. Kütüb-ü Sitte, 17/431)

 

SORULAR

1-Yemek yerken de ahlâk (edep) kuralları olur mu?

2-Yemekte ne gibi edeplere dikkat etmek gerekir?

3-Yemekten önce elleri yıkamak gerekir mi?

4-Çok sıcak yemek zararlı mıdır?

5-Yavaş yavaş yemenin faydalarını araştırınız.

6-Çok yemenin zararlarını araştırınız.

7-Birlikte yemek onun bereketini artırır mı?

8-Yemek beğenmemek sizce nasıl bir huydur?

9-Kokulu bir şey yiyen ne yapmalı?

10-Bayat yemeğin zararlarını araştırınız.

11-Bir müslüman yemeğe nasıl başlar?

12-Besmele hakkında hadis söyleyiniz.

13-Yemeği kendi önünden yemekle ilgili bir hadis söyleyiniz.

14-Hangi davranışlar yemekte başkasını rahatsız eder, tartışınız.

15-Yemeği sağ elle yemek şart mıdır?

16-Soğutmak için yemeğe üflenebilir mi?

17-Ayakta yemek yemek mekruh mudur?

18-Peygamber bir yere yaslanarak yemek yer miydi?

19-Yemekten sonra neler yapılmalı?

20-İslâmda içecek içmenin de âdâbı var mı?

21-Ayakta su içmek caiz midir?

22-Suyu üç yudumda içmek faydalı mıdır?

23-Su içerken suyun kabına üflemenin zararı var mıdır?

24-Müslümanlara hangi yiyecekler helâldir?

25-Haram yiyecekler ilgili hadisler söyleyiniz.

26-Haram yiyeceklerle ilgili âyetler bulunuz.

27-Helâl içecekler hangileridir?

28-Haram içeceklerle ilgili âyet bulunuz.

29-Haram içeceklerle ilgili hadis bulunuz.

 

 

 

 

 

  1. DERS: GİYİMDE ÖLÇÜ

*Giyimde Helâl ve Haram

*Elbisede İslâmî Edep

*Giyim ve Süslenmede Ölçü

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Giyimde İslâmî ölçüler hakkında bilgi sahibi olmak.

2-Elbise giymede İslâmî edep hakkında bilgilenmek.

3-Bir müslüman için süslenmenin sınırlarını tekrar hatırlamak.

4-Elbise giymeyi bir ibadet haline getirmeyi öğrenmek.

 

1-Giyimde Helâl ve Haram

Elbise giymeden maksat sıcaktan ve soğuktan korunmak, örtünmek ve süslenmektir.

İslâm müslümanlara elbise konusunda da belli ölçüler getirmiş, hatta elbise giymeyi bir ibadet haline getirme imkanı sağlamıştır. Müslüman, İslâmın getirdiği ölçülerde giyerse ibadet etmiş ve sevap kazanmış olur.

Kur’an, Allah insanlar için ebiseleri giyinme ve süs için yaratıldığını anlatıyor:

“Ey Âdemoğulları, size avret yerlerininizi örtecek bir elbise ile giyip süsleneceğiniz bir elbise indirdik...” (A’raf/24)

*İslâm’a göre, tesettüre uymayan hiç bir elbise caiz değildir. Şeffaf, dar, başka dinlere ait dinî kıyafetler, kibirlenmek için giyilen elbiseler haramdır.

İslâm’a göre elbisede dört önemli ölçü vardır:

a-Tesettüre aykırı olmayacak. (Mesela, dar olmayan, vücudu göstermeyen, açık olmayan elbiseler gibi.)

b-Kibir  elbisesi olmayacak.

c-Başka dinlerin dinî kıyafeti olmayacak. (Mesela bir papaz elbisesi gibi.)

d-Kadınlar için erkek kıyafeti, erkekler için de kadın kıyafeti olmayacak.

Bunun dışında şartlara, kültüre, inasnın zevkine uygun elbisler giyilebilir.

*Allah (cc) hem erkeklere, hem de kadınlara tesettürü emrediyor. (Bilindiği gibi kadınların tesettür el, yüz ve ayaklar dışında bütün vücut, erkeklerin ise göbek ile diz kapağı arasıdır.)

Ümmü Seleme (r.anhâ) anlatıyor:

"Cenab-ı Hakk'ın şu (meâldeki) âyeti indiği zaman, "Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin hanımlarına söyle. Evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar.. " (Ahzâb 59) Ensâr kadınları, başları kargaya benzeyen (siyah) örtülerle dışarı çıkarlardı.", (Ebu Dâvud, Libas 32. nak. Kütüb-ü Sitte, 15/53)

*Vücudu belli edecek kadar ince ve dar elbiseler de helâl değildir.

Hz. Aişe (r.anhâ) anlatıyor: "Esmâ Bintu Ebi Bekr (r. Anhümâ), üzerinde ince bir elbise olduğu halde Resûlüllah'ın huzuruna girmişti. Peygamber, ondan yönünü ters istikamete çevirdi ve:

"Ey Esmâ! Kadın hayız yaşına girdi mi ondan sadece şunun ve şunun dışında hiçbir yerinin görünmesi câiz değildir!" dedi ve yüzü ile ellerine işaret etti." (Ebu Dâvud, Libâs 34. nak. Kütüb-ü Sitte, 15/54)

*Erkeklerin altın kullanmalarını ve ipekli elbise giymelerinin Peygamberimiz doğru olmadığını söylüyor.

Hz. Ali (ra) anlatıyor: "Resûlüllah (as) bir miktar ipek alıp sağ avucuna koydu, bir miktar da altın alıp sol eline koydu, sonra da:

"Şu iki şey ümmetimin erkek kısmına haramdır!" buyurdu." (Ebu Dâvud, Libas 14. Nesâi, Zinet 40.  15/80)

*Yine erkeklerin kadın, kadınların erkek elbisesi giymeleri haramdır.

Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: "Resûlüllah (sav) kadın elbisesini giyen erkeğe ve erkek elbisesini giyen kadına lânet etti." (Ebu Dâvud, Libas 31. nak. Kütüb-ü Sitte, 15/60)

 

2-Elbisede İslâmî Edep

1-Tesettür ölçülerine uymak.

2-Elbiseleri –yırtık da olsa- temiz tutmak, yeni elbise giyince Allah’a hamdetmek.

Bakınız Peygamber (sav) Hz. Ömer temiz elbise giydiği için onu nasıl övüyor!

İbnu Ömer (r. Anhüma) anlatıyor: "Resûlüllah (sav) Hz. Ömer'in üzerinde bembeyaz bir gömlek görmüştü.

-"Bu elbisen yıkandı mı, yeni mi?" diye sordu. Hz. Ömer:

-"Hayır (yeni değil), yıkanmıştır!" dedi. Rasûlüllah (ona):

-"Yeniyi giy(esin), hamdedici olarak yaşa(yasın) ve şehit olarak öl(esin)!" buyurdu." (İbnu Mace, 3558. nak. Kütüb-ü Sitte, 17/460)

 

3-Elbise giyerken sağdan başlamak.

Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: "Resülullah (as) buyurdular ki:

"Biriniz ayakkabı giyince sağdan başlasın, çıkarırken de soldan başlasın ya ikisini birlikte giysin, ya ikisini birlikte çıkarsın)" (Müslim, Libas 67. nak. Kütüb-ü Sitte, 15/56)

Hz. Aişe (r.anhâ) anlatıyor: "Resülullah (as) ayakkabı giymede, başını taramada, temizlikte ve bütün işlerinde sağdan başlamayı severdi." (Buhârî, Salât 47, Vudü 31, Et'ime 5, Libas 38, 77; Müslim, Tahâret 67. Ebu Dâvud, Libas 44. Tirmizî, Salât 428. Nesâî, Tahâret 90. nak. Kütüb-ü Sitte, 15/57)

 

5-Elbise ile kibirlenmemek.

Hz. İbnu Ömer r.anhümâ anlatıyor: "Resülullah (sav) buyurdular ki: 

"Kim şöhret elbisesi giyerse, Allah ona zillet elbisesi giydirir."  (Ebu Dâvud, Libas 5. nak. Kütüb-ü Sitte, 15/62)

İbnu Ömer (r. anhümâ) anlatıyor: “Resülullah (as) buyurdu ki:

“Allah, Kıyamet günü, büyüklenerek elbisesini sürüyenin yüzüne bakmayacaktır.”  (Buhâri, Libas 1, 2, 5, Fezâilu’l-Ashab 5, Edeb 55; Müslim, Libas 42. Muvatta, Libas 11.Tirmizi, Libas 8. Nesâi, Zinet 102.  Ebu Dâvud, Libas 28. nak. Kütüb-ü Sitte, 15/30)

 

6-Elbise giyerken Peygamberin duasını okumak.

“Allahümme innî es’elüke min hayrihî ve hayri mâ hüve lehû ve eûzü bike min şerrihî ve şerri mâ hüve lehû.

“Allahım! Bu elbisenin hayrını ve içinde yapacağım şeylerin de hayırlı olmasını Senden isterim. Bunun vereceği  (kibir gibi) kötülükten ve içinde yapacağım günâhın şerrinde de Sana sığınırım.” (Ebu Davud, Tirmizî, nak. El-Ezkâr, sayfa: 35)”

 

7-Toplumun dikkatini çekecek, dedikoduya sebep olacak tarzda acaip kıyafetler giymemek.

 

3-Giyim ve Süslenmede Ölçü

1-Güç nisbetinde temiz ve güzel giymek.

Gösterişe kaçmamak ve kibirlenmemek şartıyla maddi durumu iyi olan birinin yeni ve değerli elbise giymesi daha iyidir.

Ebu'l-Ahvas babasından naklen diyor ki: "Üzerimde âdi bir elbise olduğu halde Resülullah'ın (sav) yanına gelmiştim. Bana:

-"Senin malın yok mu?" diye sordu.

-"Evet var!" cevabıma:

-"Hangi çeşit maldan?" sorusunu yöneltti.

-"Her çeşit maldan Allah bana vermiştir (deve, sığır, davar, at, köle, hepsinden var)" demem üzerine:

-"Öyleyse Allah Teâla sana bir mal verdiği vakit Allah'ın verdiği bu nimetin eseri ve fazileti senin üzerinde görülmelidir!" buyurdular." (Nesâi, Zinet 83. nak. Kütüb-ü Sitte, 15/63)

 

2-Aşırı gösterişli ve süslü giymemek. Her şeyin aşırısı zararlı olduğı gibi, başkalarına hava atmak için çeşit çeşit, pahalı pahalı, çok süslü püslü elbiseleri giymek müslümanın edebine yakışmaz. Sade, temiz ve tesettüre uygun.

 

3-Müslüman kadınların, aşırı süslenme yapmamaları, yapacaklarsa sadece kocaları için yapmaları.

Kadınların aşırı süslendiği, zamanımızda müslüman kadınlar, ölçülü bir şekilde ziynet takabilirler, kına, sürme gibi şeylerle süslenebilirler, ama aşırı süslenmeyi sadece kocalarının göreceği şekilde yaparlar.

Bunun aile yuvasını daha iyi koruyacağını söyleyebiliriz.

 

SORULAR

1-İslâm elbise için de bir ölçü getirmiş midir, niçin?

2-Elbise niçin giyilir?

3-Bununla ilgili bir âyet söyleyiniz.

4-İslâma göre hangi elbise çeşitlerini giymek helâl değildir?

5-İslâma göre hangi elbisleri giymek caizdir?

6-İslâmın giyimde getirdiği dört ölçü nelerdir?

7-Bunların dışında her kıyafet giyilebilir mi?

8-İslâmda emredilen tesettür nedir?

9-Tesetürle ilgi âyetleri araştırınız.

10-Tesettürle ilgili hadis araştırınız.

11-Vücudu belli edecek elbiseler giymek caiz midir?

12-Müslüman erkekler altın ve ipek kullanabilirler mi?

13-Müslüman bir erkek kadın kıyafeti giyebilir mi?

14-Müslüman için elbisede hangi edepler vardır, sayınız.

15-Elbisenin temiz olmasıyla ilgili bir hadis söyleyiniz.

16-Giymeye sağdan başlamakla ilgi hadisler bulunuz.

17-Elbiseyle kibirlenmemekle ilgili hadis bulunuz.

18-Elbise giyerken hangi dua okunur? Ezberleyiniz.

19-Toplumun dikkatini çekecek şekilde acayip kıyafetler giyilebilir mi?

20-Düzgün giyinme konusunda bir hadisler bulunuz.

21-Zengin bir kimsenin pasaklı giymesi doğru mudur?

22-Aşırı süslü giyinmek doğru mudur, tartışınız.

23-Müslüman kadınlar süslenmede nasıl bir tutum takınmalı, tartışınız.

 

İKİ HADİS

Nu'man İbnu Beşir (r. anhüma) anlatıyor: "Resulullah (as) buyurdu ki: "Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte mü'minlerin örneği, bir bedenin misalidir. Ondan bir organ rahatsız olsa, diğer organlar uykusuzluk ve harârette ona iştirak ederler." (Buhari, Edeb 27; Müslim, Birr 66. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/133)

 

Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: “Yakışıklı bir adam Resûlullah’a gelerek:

“Ben güzelliği seviyorum. Gördüğünüz gibi bana güzellik de verilmiş. Kimsenin beni, ayakkabı bağı bile olsa bu hususta geçmesinden hoşlanmıyorum. Ey Allah’ın Resülü! Bu (haram olan) kibre girer mi?” diye sordu. Peygamber (sav): “Hayır! buyurdular. Ancak kibr, hakkı ortadan kaldırma, halkı aşağı görmedir!”

Ebu Dâvud, Libas 29. nak. Kütüb-ü Sitte, 15/24)

 

 

 

 

  1. DERS: SOSYAL İLİŞKİLERDE EDEP

*Sosyal ilişkilerde Edep

*Konuşmalarda Edep

*Kişi Haklarında Edep

*Gayr-i Müslimlerle İlişkilerde Edep

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-İnsanlarla ilişkilerde nasıl davranmamız gerektiği öğrenmek.

2-Konuşmalarımızda nelere dikkat etmemiz gerektiği tekrar hatırlamak.

3-Kişi haklarına saygı göstermemiz gerektiği, insanlara davranırkan onların haklarına zarar vermemeye dikkat etmemiz gerektiği öğrenmek.

4-Gayr-i müslimlerle ilişkilerimizde bile edep kurallarına uymamızın dinimizin bir emri olduğunu öğrenmek.

 

1-Sosyal ilişkilerde Edep

Toplu halde yaşadığımıza göre, diğer insanlarla pek çok çeşit ilişkimiz olacaktır. İslâm insanlarla olan ilişkilerimizin  düzenli, edepli ve haklara saygı anlayışında olmasını emreder. Çünkü insanlarla iyi ilişkiler hem dostlarımızın sayısını artırır, hem de bizi mutlu eder. İnsanlara kötü davranıp gönül yıkmaktansa, iyi davranıp gönül kazanmak daha kârlı bir iştir. Üstelik kötü davrandığımız her insanın hakkı üzerimize geçer.

Sosyal ilişkilerde İslâmın getirdiği ahlâk ölçülerini şöyle özetlemek mümkün:

1-Kimseye kaba davranmamak, nazik ve efendi olmak.

2-Kimseyle kavga etmemek, hır-gür çıkarmamak.

3-Kimseye sövmemek, ayıplamamak, kınamamak.

Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (as) buyurdu ki:

"Sövüşen iki kişinin söyledikleri(nin vebâli), mazlum olan tecavüzde bulunmadıkça (sövülen sövene karşılık vermedikçe) ilk başlayana aittir." (Müslim, Birr 68. Ebu Dâvud, Edeb 47. Tirmizî, Birr 51. nak. Kütüb-ü Sitte, 15/151)

3-Gıybet etmemek, hakkında dedikodu yapmamak.

4-Kimsenin hakkını yememek.

5-Kimsenin şerefiyle oynanmamak, kimseyi küçük düşrmemek, rezil etmemek.

6-İnsanların ayıplarını ve kusurlarını araştırmamak, bunları başkalarına yaymamak.

7-Herkesin ortaklaşa kullandığı eşyayı, yerleri iyi kullanmak, kirletmemek, tahrip etmemek.

8-Toplum içerisinde üzerimize bir görev düşerse, yapmak.

9-İnsanlara lâkap takmamak, hitap ederken onura edici sözler kullanmak. Mesela büyüklere bey, beyefendi, ağbi, amca, dayı, hoca, muhterem, küçüklere, arkadaş, kardeş, bey gibi sözlerle hitap etmek hoş olur.

10-Koğuculuk yapmamak (Birinin lafını öbürüne taşımamak).

Hz. Huzeyfe (ra) anlatıyor:

"Resûlullah (sav) buyurdu ki: "Kattat (söz taşıyan) cennete girmeyecektir."  (Buhari, Edeb 50, Müslim, İman 169. Ebu Davud, Edeb 38. Tirmizi, Birr 79. nak. Kütüb-ü Sitte, 12/318)

 

2-Konuşmalarda Edep

Eskiler, eline, diline, beline sahip ol demişler. Dikl yüzünden insan rezil de olabilir, hürmet edilen bir kişi de olabilir. Dile sahip olmak zor, ama önemli bir şeydir. Kişinin başına dili yüzünden pek çok belâ gelebilir.

Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (as) buyurdu ki:

"Kul (bazan), Allah'ın rızasına uygun olan bir sözü, önem vermeksizin sarfeder de Allah onun sebebiyle cennetteki derecesini yükseltir. Yine kul (bazan) Allah'ın hoşnutsuzluğuna sebep olan bir kelimeyi ehemmiyet vermeksizin sarfeder de Allah, o sebeple onu cehennemde yetmiş yıllık aşağıya atar." (Buhâri, Rikak 23; Müslim, Zühd 49. Muvatta, 4. Tirmizi, Zühd 10. nak. Kütüb-ü Sitte, 16/378)

İslâm konuşmaya, yani dili kullanmaya da ölçüler getirmiştir.

5873 - Süfyan İbnu Abdillah (ra) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, uyacağım bir amel tavsiye et bana!" şu cevabı verdi:

"Rabbim Allah'tır de, sonra doğru ol!"

"Ey Allah'ın Resûlü dedim tekrar. Benim hakkımda en çok korktuğunuz şey nedir?" Eliyle dilini tutup sonra:

-"İşte şu!" buyurdu." (Tirmizî, Zühd 61. nak. Kütüb-ü Sitte, )

Konuşmanın edeplerini şöylece sıralamak mümkün:

1-Az ve öz konuşmak.

İbnu Ömer (r. anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (as) huyurdu  ki:

"Allah'ın zikri dışında kelâmı (konuşmayı) çok yapmayın. Zira, Allah'ın zikri dışında çok kelâm, kalbe kasvet (katılık) verir. Şunu bilin ki, insanların Allah'a en uzak olanı kalbi katı olanlardır." (Tirmizî, Zühd 62. nak. Kütüb-ü Sitte, 16/394)

2-Kötü, çirkin ve ayıp söz kullanmamak.

İbnu Mes'ud (ra) anlatıyor: "Resülullah (sav) buyurdu ki:

"Mü'min ne ta'n edici (kötüleyici), ne lanet edici, ne kaba ve çirkin sözlü, ne de hayasızdır."  (Tirmizî, Birr 48. nak. Kütüb-ü Sitte, 15/142)

 

3-Başkasının bıktırmamak üzere yerinde ve zamanında, gereği kadar konuşmak.

4-Söz düşmüyorsa susmak, herkesin lâfına karışmamak.

5-Üstüne vazife olmayan konulara girmemek, sorulmayınca söylemeye kalkışmamak.

6-Yalan söylememek, atmamak, abartmamak.

7-Tane tane, anlaşılır şekilde, acele etmeden konuşmak.

8-Hayırlı ve işe yarar şeyler konuşmak.

Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: "Resülullah (sav) buyurdu ki:

"Allah'a ve ahiret gününe inanan kimse ya hayır konuşsun, ya da sussun." (Tirmizî, Kıyamet 51. nak. Kütüb-ü Sitte, 16/376)

9- Boşboğazlıktan sakınmak.

5875 - Ali İbnu'l-Huseyn, Ebu Hureyre'den naklediyor:  "Resûlüllah (as) buyurdular ki:

"Kişinin mâlâyâni şeyleri (boş konuşmayı) terki İslâm'ının güzelliğinden ileri gelir." (Tirmizi, Zühd 11. Muvatta, Hüsnü'l-Hulk 3. nak. Kütüb-ü Sitte, 16/377)

 

3-Kişi Haklarında Edep

İnsan, hangi ülkede, hangi babanın çocuğu ve hangi ırktan doğarsa doğsun; insandır ve Allah’ın insan verdiği şerefe sahiptir.

Herkese düşen, başkalarının hakkına, izzet ve şerefine saygı göstermesi, bunları çiğnememesidir.

İslâm asırlar önce insanların bu haklarına işaret etmiş ve bunları korumayı farz haline getirmiştir. İnsanların sahip oldukları haklara kul hakkı deyip, bunu kutsal saymış ve her günahı tevbe edenler için affeden Allah, kul hakkını affetmeyeceğini belirtmiştir.

Herkesin canı, malı, ırzı ve namusu, haysiyet ve şerefi değerlidir. Herkes iradesinde ve fikrinde hürdür. Kimse kimseye baskı yapma hakkına sahip değildir.

Müslüman, haklara dikkat eder, kimseye zarar vermez, kul hakkından sakınır.

Sa'id İbnu Zeyd (ra) anlatıyor: "Resûlullah (as) buyurdu ki:

"Faizin en kötüsü, haksız yere müslümanın ırzını (manevi şahsiyetini) rencide etmektir." (Ebu Davud, Edeb 40. nak. Kütüb-ü Sitte, 12/314)

 

4-Gayr-i Müslimlerle İlişkilerde Edep

Gayri müslimlerle aynı dünyayı, hatta bazen aynı mekanı paylaşıyoruz. Onlarla da ilişkilerimiz iyi olmalı, onların da haklarına saygı göstermeliyiz.

Bizlere zarar vermedikleri sürece onlara iyi davranmak hem toplumda barışı sağlar, hem de onların bizim ve dinimiz hakkındaki kanaatleri olumlu olur.

Müslüman, insanlarla iyi geçinen, kendisiyle de iyi geçinilen insandır. Müslümanın elinden ve dilinden kimseye zarar gelmemeli. Müslüman her konuda güvenilir insandır, doğrudur, dürüsttür, merhametli ve iyilik severdir.

Müslüman bu tavrını gayr-i müslimlere de gösterir.

Yalnız dikkat etmek gerekir ki, iyi geçinme yağcılık, kendini küçük görme veya gayri müslimlerin İslâma uymayan inanç ve davranışlarını hoş karşılama manasına gelmez.

Peygamber, insanlara güler yüzle de olsa iyi davranmayı tavsiye ediyor.

Ebu Zerr (ra) anlatıyor: "Resulullah (as) buyurdular ki:

"Ey Ebu Zerr! Mâruf'dan (iyilik) hiç bir şeyi hakir görme, hatta bir kardeşini güler bir yüzle karşılaman bile (basit bir şey değildir). Et satın aldığın veya bir tencere kaynattığın zaman suyunu artır, ondan komşuna bir avuç (kadarda olsa) ver.'' (Tirmizi, Et'ime 30. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/111)

 

SORULAR

1-İslâm sosyal ilişkilere de ahlâkî ölçüler getirmiş midir?

2-İnsanlara olan ilişkilerimizde nelere dikkat etmeliyiz?

3-Sövmenin kötülüğü ile ilgili hadis bulunuz.

4-Söz taşımanın kötülüğü ile hadis bulunuz.

5-Dile sahip olmak önemli midir?

6-Dile sahip olmakla ilgili hadisler söyleyiniz.

7-Konuşmadaki edepleri sıralayınız.

8-Az konuşma ile ilgili hadis bulunuz.

9-Hayır konuşmakla ilgili hadis bulunuz.

10-Boşboğaz olmayı hoş görmeyen bir hadis bulunuz.

11-İnsanların haklarına saygı duymak bir kulluk görevi midir?

12-Kul hakkı nedir?

13-İnsanların hangi haklarına saygı duyulmalı?

14-Batıda gelişen insan hakları ile İslâmdaki kul hakkını karşılaştırınız.

15-Gayri müslimlerle ilişkilerimiz nasıl olmalı?

16-Gayri müslimlerin de haklarına saygı duymalı mıyız?

17-Onlara iyi davranmanın faydaları nelerdir?

18-Onlara iyi davranmak yağcılık mıdır, ya da onların yanlışlarını onaylamak mıdır?

19-İyilik etmekle ilgili bir hadis söyleyiniz.

 

OKUMA PARÇASI

Câbir İbnu Atik (ra) anlatıyor: “Resülullah (sav) buyurdu ki:

-“Kıskançlıktan bir çeşit var ki Allah sever; bir kısmı da var ki Allah onu sevmez. Allah’ın sevdiği kıskançlık, kişinin (yakınlarından haram kılınmış bir fiil görmesi ile) şüphe halinde duyduğu kıskançlıktır. Allah’ın sevmediği kıskançlık, şüphe olmadan kıskançlık duymasıdır.

-Aynı şekilde bir kısım gurur vardır ki Allah hoşlanmaz, bir kısmı da var, Allah hoşlanır. Allah Teâlâ’nın sevdiği gurur, kişinin savaş sırasında ve sadaka verme esnasında nefsine güvenerek duyduğu gururdur. Allah’ın buğzedip sevmediği gurur ise, taşkınlık ve övünme sırasında duyduğu gururdur.” (Ebu Dâvud, Cihâd 114. Nesâi, Zekât 66. nak. Kütüb-ü Sitte, 15/33)

 

BİR HADİS

3311 - Mikdam İbnu Madikerb (ra) anlatıyor: "Resûlullah (as) buyurdu ki: "Biriniz kardeşini (Allah için) seviyorsa ona sevdiğini söylesin." (Ebu Davud, Edeb 122. Tirmizi, Zühd 54. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/134)

 

 

 

 

  1. DERS: SELÂMLAŞMA

*Selâmlaşmada edep

a-Selâmın manası

b-Selâm sözleri

*Selâmlaşma şekli

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Selâmlaşmanın önemini hatırlamak.

2-Müslümanın selâmının manasını öğrenmek.

3-Selâmlaşmada dikkat edeceğimiz incelikleri hatırlamak.

4-Selâmın sözlerini tekrar hatırlamak.

 

SELAMLAŞMAK

a-Selâmın manası

‘Selâm’, ‘selime’ fiilinden gelen bir masdardır. Sözlükte, kurtulmak, selâmette olmak, güven, barış, ayıp ve kusurlardan uzak olmak, hayır ve iyilik içinde olma, emniyette olma gibi anlamlara gelir.

Kur’an diyor ki: ‘Selâm hidayete uyanların üzerine olsun’ (20 Tâhâ/47) Mü’minler Allah’ın hidayetine kavuşan insanlardır. Öyleyse ‘selâm’ (barış, kurtuluş ve güven) onların hakkıdır.

‘Selâm’ aynı zamanda Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Kendisi her türlü eksiklik ve noksanlıktan uzak olduğu gibi başkalarına da güven ve esenlik veren anlamına gelir.

Cennet’in bir başka adı da ‘Selâm Yurdu’dur. Melekler oraya gelenleri de selâm vererek karşılayacaklar.

“Rablerin korkup sakınanlar da, cennete bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, onu kapıları açılır ve onlara (cennetin) bekçileri derler ki: ‘Selâm üzerinize olsun, hoş ve temiz geldiniz. Edebi kalıcılar olarak ona girin.” (39 Zümer/73) 

                    

b-Selâm dinin emridir

Mü’minler birbirlerine ‘selâm’ vermekle yükümlüdürler. Böylelikle kendilerinin ulaştığı ‘selâm’ halini müslüman kardeşi için de isterler. Onların yer yüzünde ve Cennet’te ‘selâm yurdunda’ olmaları için dua ederler.

Selâm aynı zamanda müslümanlar arasında bir semboldür. Mü’minler birbirlerine selâm vererek tanışırlar, birbirlerinden emin olurlar ve birbirlerine dua ederler.

Bir mü’mine ‘selâmün aleyküm’ veya ‘es-selâmü aleyküm’ diyen bir kimse, ‘selâm senin üzerine olsun’, selâm üzere olasın, selâmette olasın, benden salim ol (benden sana zarar gelmez)’ demiş olur.

Böylece mü’minler arası dostluk, güven ve karşılıklı iyi niyet gerçekleşmiş olur.

İslâm fıkhına göre müslümanların ‘selâm’ vermeleri sünnet, verilen ‘selâm’ı almaları ise farzdır. 

Rabbimiz buyuruyor ki: “Siz bir selâm ile selâmlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeliyle karşılık verin veya verilen selâmı aynen iade edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.” (4 Nisa/86)

“Ey mü’minler! Evlerinizden başka evlere izin almadan, seslenip sahiplerine selâm vermeden girmeyin. Eğer düşünürseniz bu, sizin için daha iyidir.” (24 Nûr/27)

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlüllah (as) buyurdu ki:

"Nefsim kudret elinde olan zâta yemin ederim ki, imân etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız! Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz şeyi haber vereyim mi? Aranızda selâmı yaygınlaştırın!" (Müslim, İman 93. Ebu Davud, Edeb 142.  Tirmizi, İsti'zan 1. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/133)

Kelede İbnu Hanbel (ra) anlatıyor:

"Safvân İbnu Ümeyye (ra) benimle, Resûlullah'a süt, ağız ve bir miktar salatalık gönderdi. Peygamber o sırada Mekke'nin yukarısında idi.  İzin istemeden, selâm vermeden huzuruna girdim. Bana:

"Dön, es-selâmu aleyküm, gireyim mi? de!" buyurdu. Ben de öyle yaptım." (Tirmizi, İsti'zan 18. Ebu Davud, Edeb 137. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/172)

 

c-Selâm sözleri

Selâm, ‘es-selâmü aleyküm’,

‘selâmün aleyküm’,

‘es-selâmü aleyküm ve rahmetullah’, veya;

‘es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llahi ve berekâtühu’ şeklinde verilir.

Selâm, ‘aleyküm selâm’, ‘ve aleyküm selâm’,  ‘aleyküm selâm ve rahmetullah’ ve ‘aleyküm selâm ve rahmetullahi ve berekâtuhu’ şekilde iade edilir.

3357 - İmran İbnu Husayn (r.anhüma) anlatıyor: "Biz Resûlullah'ın yanında iken bir adam gelerek selâm verdi ve:

"es-Selâmu aleyküm!" dedi. Resûlullah (sav) selâmına karşılık verdi. Adam da oturdu. Resûlullah (sav):

"On (sevap kazandı!)" dediler. Sonra birisi daha geldi.

"es-Selâmu aleyküm ve rahmetullahi!" dedi. Peygamber (sav)  onun selâmını da aldı. Adam oturdu. Peygamber (sav):

"Yirmi!" dediler. Sonra biri daha geldi ve:

"es-selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtuhu" dedi. Resûlüllah, selâmına karşılık verdi, adam da oturdu. Hz. Peygamber bu sefer:

"Otuz!" buyurdular. (Ebu Davud, Edeb 143. Tirmizî, İsti'zan 2. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/180)

 

d-Selâmlaşma şekli

*Bir topluma gelirken ve oradan ayrılırken selâm verilir.

Hz. Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdu ki:

"Biriniz bir meclise gelince selâm versin. Kalkmak isteyince de selâm versin. Birinci selâm sonuncudan evla değildir (ikisi de aynı ölçüde önemlidir.)" (Tirmizi, İsti'zan 15. Ebu Davud, Edeb 150. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/171)

 

*Müslüman evine geldiği zaman ev halkına –kim olursa olsun- selâm vermelidir.

Hz. Enes (ra) anlatıyor: "Resûlullah (as) bana buyurdu ki:

"Ey oğulcuğum, ailene girdiğin zaman selâm ver ki, selâmın, hem senin üzerine hem de aile halkına bereket olsun!" (Tirmizi, İsti'zan 10. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/172)

Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (r. anhüma) anlatıyor: "Resulullah'a: "İslâm'ın hangi ameli daha hayırlı?" diye sorulmuştu.

"Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığnın herkese selam vermen" diye cevap verdi." (Ebu Davud, Edeb 142. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/173)

 

*Çocuklara selâm verilir.

Hz. Enes (ra)in anlattığına göre, kendisi bir grup çocuğun yanına vardığı zaman onlara selâm verir. Yanındakilere de şu açıklamayı yapar. "Resûlüllah (sav) böyle yapardı!" (Buhari, İsti'zan 14; Müslim, Selâm 14. Ebu Davud, Edeb 147. Tirmizi, İsti'zan 8. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/173)

 

*Akraba kadınlara selâm verilir. Yabancı kadınlara ise fitne korkusu olmayacaksa selâm verilebilir.

Esma Bintu Yezid (ra) anlatıyor: "Resûlüllah (sav) biz bir grup kadına uğramıştı, selâm verdi." (Ebu Davud, Edeb 148. Tirmizî, İsti'zan 9. Buhari, İsti'zan 15. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/174)

 

*Birisiyle karşılaşıldığı zaman önce davranıp selâm veren daha çok sevap alır.

Ebu Ümame (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdu ki: "Allah'a en makbul insan, karşılaşmada selâma önce davranandır." (Ebu Davud, Edeb 144. Tirmizi, İsti'zan 6. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/176)

 

*Binekte olan yürüyene, yürüyen oturana selâm verir.

Hz. Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (as) buyurdular ki: "Binekte olan yürüyene, yürüyen oturana, az çok'a selam verir."

Buhari, İsti'zan 4, 5, 6; Müslim, Selam 1. Ebu Davud, Edeb 145. Tirmizi, İsti'zan 4. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/177)

 

*Gayri müslimlara kendi dilleriyle selâm verilebilir. Onlar selâm verirlerse “ve aleyküm” diye cevap verilebilir.

Hz. Enes (ra), Resûlullah'ın şu sözünü nakletmiştir:

"Ehl-i Kitap size selâm verince onlara "Ve aleyküm" diye cevap verin." (Buhari, İsti'zan 22; Müslim, Selam 6. Ebu Davud, Edeb 149.  Tirmizi, Tefsir, Mücadele. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/184)

 

 SORULAR

1-Selâmın sözlük manası nedir?

2-Kur’an, selâmın kimin üzerine olduğunu söylüyor?

3-Allah’ın bir ismi de es-Selâm mıdır?

4-Cennetin bir diğer adı nedir?

5-Selâm vermek İslâmın bir emri midir?

6-Müslümanlar selâm verince ne yapmış olurlar?

7-Selâm vermekle ilgili âyetler söyleyiniz.

8-Selâmla ilgili hadisler söyleyiniz.

9-Selâmın sözleri nasıldı?

10-Selâmın sözleri ile ilgili bir hadis söyleyiniz.

11-Toplumun yanına gelen ne yapmalı?

12-Ev halkına selâm verilir mi?

13-Çocuklara selâm verilir mi?

14-Erkekler kadınlara selâm verebilirler mi?

15-Kadınlar erkeklere selâm verebilirler mi?

16-Selamda daha çok sevabı kim kazanır?

17-Oturan mı, yürüyen mi önce selâm vermeli?

18-Gayri müslimlere nasıl selâm vermeliyiz?

 

BİR HADİS

Ebu Süfyan anlatıyor:

“Bana Ebu Eyyûb el-Ensâri, Câbir İbnu Abdillah, Enes İbnu Mâlik haber verdiler ki, Tevbe sûresinin 108. ayeti -ki meal-i şerifi şöyledir: “Orada maddi ve manevi pisliklerden temizlenmeyi seven kimseler vardır. Allah da çokca temizlenenleri sever”- nazil olduğu vakit Resûlullah:

“Ey Ensar cemaati! Allah sizi temizlik hususunda övmektedir, (bu övgüye sebep olan) temizliğiniz nedir?” diye sordular. Onlar da:

“Biz namaz için abdest alırız, cünüblüğe karşı yıkanırız, su ile de istinca yaparız!” dediler. Peygamber (sav): “Övgü işte bunun için! Buna devam edin!” buyurdular.” (İbnu Mace, 355. nak. Kütüb-ü Sitte, 16/571)

 

 

 

 

  1. DERS: MİSAFİRLİK 1

*İslâmda ikram etmenin önemi

*Misafir kabul etmede edep,

*Misafirperver olmanın güzelliği

*Misafiri karşılama ve ağırlama

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-İslâmda misafire ve başkalarına ikram etmenin önemini öğrenmek.

2-Misafir kabul etmede dikkat edeceğimiz husuları hatırlamak.

3-Misafirliğe giderken dikkat etmemiz gerken konulara dikkat çekmek.

4-Misafirliği yanlış amaçlarla kullanmanın çirkinliğini hatırlamak.

 

İslâmda ikram etmenin önemi

İslâm, müslümanları ikram etmeye teşvik ediyor.

Kur’an, sürekli sadaka vermenin, Allah yolunda infak etmenin, yolda kalmışa, yetime, muhtaçlara ve misafirlere yemek yedirmenin, yardım etmenin önemli olduğunu söylüyor. (bakınız: Bakara/83. İnsan/8-9,12. Beled/14)

Hatta pek çok âyette cimrileri, yani başkalarına bir şey vermeyenleri, başkalarına ikramda bulunmayanları kınıyor. (bakınız: İsra/29. Fecr/17. Müdessir/44. MaûnSûresi.)

Kur’an, müslümanların devamlı Allah rızası için infak etmelerini, harcamada bulunmalarını emrediyor. (bakınız: Bakara/3, 195, 215, 219, 254, 265. Âli İmran/92, 117. İsra/26 ve diğer âyetler.)

Başkalarına ikramda bulunma da bir infaktır. Bu ikram, maddi yardım yapmakla olabildiği gibi, misafir etmekle, yemek vermekle, içecek sunmakla, hediye vermekle veya benzeri şeylerle olur.

Müslüman cömert insandır. Bilir ki mal insana Allah tarafından emânet olarak verilmiştir. O maldan Allah (cc) yolunda ne kadar harcarsa, yarın kıyamette onu sevap olarak bulacaktır. Bunun için o, başkalarına hangi şekilde olursa olsun, bir şey ikram etmekten zevk alır.

 Peygamber (sav) ümmetine şöyle tavsiye ediyor:

“Selâmı yayınız, yemek yediriniz ve Allah’ın emrettiği şekilde kardeş olunuz.” (İbni Mâce, 2/1083)

 

Misafirperver olmanın güzelliği

Müslüman, gerekirse misafir kabul eder ve misafirlerine ikramda bulunur. Bu misafir yakın akraba, uzak akraba, eş-dost, hatta yabancı da olabilir.

Bazen insanlar mecbur kalırlar, bize misafir olma ihtiyacı doğabilir. Böyle durumda bizim yapacağımız şey, onlara iyi davranmak, gücümüz nisbetinde ikram etmek, hoş karşılamaktır.

Hz. Ali’in (ra) dediğine göre Peygamberimiz (sav);

“Cennette, içinden dışı, dışından içi görülen köşkler vardır” buyurdu. Orada olanlar sordular:

-Onlar kimin içindir, yâ Rasûlüllah!?” Rasûlüllah (sav) buyudu ki:

“Güzel söz söyleyen, yemek yediren, oruca devam eden ve herkes uyurken gece kalkıp Allah rızası için ibadet edenler içindir.” (Tirmizî, 4/354)

Halk arasında şöyle bir kanaat vardır: Misafir bir yer üç bırakır. Bunun manası misafir bir yese Allah (cc) ev sahibinin kazancını kat kat bereketlendirir.  

Üstelik peygamberimizin buyurduğuna göre misafirin ev sahibine yapacağı dua kabul edilir.

Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlüllah (as) anlatıyor:

"(Allah'ın kabul ettiği) üç dua vardır, bunların kabul edildikleri hususunda hiç bir şüphe yoktur. Mazlumun duası, müsâfirin duası, babanın evladına duası. (Tirmizî, Birr 7. Cennet 2. Daavât 139. Ebû Dâvud, Salât 364. İbnu Mâce, Dua 11. nak. Kütüb-ü Sitte, 6/524)

(Ancak zamanımızda miasfirlik adı altında ev soymaya ve hainlik yapmaya gelenlere dikkat etmek gerekir.)

 

Misafir kabul etmede edep,

Peygamberimizin dediğine göre misafirliği en normalı bir gün bir gece olanıdır. Mecbur kalınırsa üç gün üç gece kalmak caizdir. Ama daha fazlası ev sahibi için yorucu, bıktırıcı olabilir.

Elbette şartlar iyi ise, ev sahibi bir yükün altında kalmıyorsa, yer ve zanam uygunsa, ev sahibi misafirini daha fazla ağırlayabilir.

Ebu Kerime (ra) anlatıyor: “Resülullah (as) buyurdular ki:

“Bir gece misafir olmak müslümanın hakkıdır. Kim, (bir ev sâhibinin) avlusunda sabahlarsa, ağırlanma masrafı, (ev sahibi) üzerine bir borç olur. (Misafir) dilerse o hakkını alır, dilerse terkeder (almaz).” (Ebu Dâvud, Et’ime 5. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/295)

            Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: Resülullah (as) buyurdu ki:

“Misafirlik üç gündür. Bundan fazlası sadakadır.” (Ebu Dâvud, Et’ime 5. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/300)

 

Misafiri karşılama ve ağırlama

*Başkasına ikram etmede, misafir ağırlamada gösteriş, yağcılık, çıkar bekleme düşüncesi değil, Allah rızası, dostluk ve kardeşlik anlayışı olmalıdır.

*Müslüman misafiri kim olursa olsun güleryüzle karşılamalı.

*Buyur etmeli ve uygun bir yerde (misafir odasında mesela) rahat ettirmeli.

*Eldeki imkanlara göre ikramda bulunmalı, karnını doyurabilmeli, dinlenmesini sağlamalı.

*Misafiri mahcup edecek sözlerden ve davranışlardan sakınmalı.

*Ayıbını yüzüne vurmamalı, ettiği iyiliği başa kakmamalı.

*Misafiri rahatsız edecek şekilde konuşmamalı, ondan maddi bir karşılık beklememeli.

*Misafiri memnun etmek için aşırı masrafa girmemeli, telaş etmemeli, evdeki imkan ile yetinmeli. Böyle yapılması aileye yük olur ve misafire ikram ağır bir iş sayılabilir.

*Misafirler arasında ayrım yapmamalı. Mesela, bir düğün yemeğine sadece zengin ve makam sahibi kimseler davet edilir, maddi durumu iyi olmayanlar davet edilmezse; bu hoş değildir.

Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu;

“En kötü düğün yemeği, zenginlerin çağırılıp fakirlerin terkedildiği yemektir.” (Buharî, Nikâh/ 77)

 

SORULAR

1-İslâm’da ikram (infak) etmenin yeri nedir?

2-Cimrilik iyi bir şey midir?

3-İnfakı emreden âyetler bulunuz.

4-İkram nasıl yapılır?

5-Peygamberimiz, ikram konusunda ümmetine ne diyor?

6- Misafirperverlik nedir?

7-Misafir kabul etmek iyi bir şey midir?

8-Misafirperverler için cennette nasıl bir mükâfat var?

9-Misafir bereketiyle mi gelir?

10-Misafirin duasıyla ilgili bir hadis söyleyiniz.

11-En uygun misafirlik kaç gündür?

12-Bu konuyla ilgili hadisler söyleyiniz.

13-Misafiri ağırlarken ne gibi hususlara dikkat etmek gerekir?

14-Misafiri memnun etmek için, aşırı zorlanmaya gerek var mı?

15-Yaptığımız iyilikler misafirin başına kakılır mı?

16-Birisini hangi amaçla misafir ederiz?

17-Günümüzde, özellikle batılı toplumlarda misafirlik olayını tartışınız.

 

OKUMA PARÇASI

Peygamberimiz (sav) şöyle anlatıyor:

“Sizden önce yaşamış toplumlardan birinde bir kimse bir satın almış. Satın aldığı tarlayı sürerken toprakta gömülü bir altın küpüne rastlamış. Hemen o tarlayı kendisine satan adama giderek:

Senden satın aldığım topraktan bir altın küpü çıktı; gel küpünü al demiş. Toprağı satan adam:

-O küpü ben gömmediğim gibi, uzun yıllar işlediğim halde o küpe ben rastlamadım. Kısmet seninmiş. Git ona sahip ol demiş. Satın alan bunu kabul etmemiş;

-Ben senden yer aldım, altın değil demiş. Anlaşamamışlar ve konu mahkemeye kadar gitmiş. Hâkim onları dinledikten sonra çocuklarınız var mı diye sormuş. Birinin bir oğlu, diğerinin bir kızı varmış. Bunun üzerine hâkim;

-Çocuklarınızı evlendirin ve altını da onlara cehiz olarak verin demiş.” (Müslim, Akdiye/21)

 

 

 

 

 

  1. DERS: MİSAFİRLİK 2

*Misafirlikteki edepler:

a-Randevu almak

b-Geliş ve kalkış zamanlarını iyi ayarlamak

c-Misafirlikte olgun davranmak

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Misafirlikteki dikkat edeceğimiz edep kuarllarını tekrar hatırlamak.

2-Misafirliğe gitmeden önce randevu almanın veya eve girmek için izin istemenin gereğine işaret etmek.

3-Misafirlikteki süreye dikkat çekmek.

4-Yapılan ikramlara teşekkür etmenin, ama beğenmemezlik etmemenin gereğine vurgu yapmak.

5-Misafirlik anında dikkat etmemiz gereken hususlara dikkat çekmek.

 

Misafirlikteki edepler:

a-Randevu almak, İzin istemek

İster bir yakınımız olsun, isterse uzaktan birisi olsun; birisine misafirliğe gideceksek mutlaka randevü almak, müsait olup olmadıklarını sormak gerekir. Günümüzde çeşitli iletişim araçları var. Bunlarla misafirliğe gideceğimiz yere haber vermemiz çok kolaydır.

Diyelim ki, gideceğimiz yer bir yakınımız, ya da şartlar randevü almaya müsait olmadı, hiç olmazsa kapı önünde durup izin istemeli. Eğer izin verilmezse  ısrar edilmemeli. Ya da ev sahibini mecbur edecek tavırlara girmemeli.

Çünkü herkes her zaman uygun olmayabilir. Başkalarının kapısından içeri mahremdir, ona aittir. Bizim o mahrem yeri izinsiz ziyaret etmemiz caiz değildir.

Bu konuda nasıl davranmamız gerektiği Hz. Muhammed (sav) asırlar önce ümmetine öğretti.

Rıb'i İbnu Hiraş, Beni Amir'e mensub bir adamdan naklediyor:

"Resûlüllah (sav) bir evde bulunduğu sırada, yanına girmek için:  "Girebilir miyim?" diye izin istedi. Peygamber (sav) hizmetçisine:

"Çık, şu gelene izin isteme adabını öğret, bu maksadla ona: "es-Selâmü aleyküm, girebilir miyim?" demesini söyle!" buyurdu. Adam bunu işitmişti, (hizmetçiyi beklemeden):

"es-Selâmü aleyküm, girebilir miyim?" dedi. Resûlüllah (sav) da adama izin verdi, o da girdi." (Ebu Davud, Edeb 137. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/161)

Kur’an’da bize başkalarının evine izinsiz girmeyi yasaklıyor:

Ey mü’minler! Evlerinizden başka evlere izin almadan, seslenip sahiplerine selâm vermeden girmeyin. Eğer düşünürseniz bu, sizin için daha iyidir.” (24 Nûr/27)

 

b-Geliş ve kalkış zamanlarını iyi ayarlamak

Misafirliğe geliş zamanı iyi ayarlanmalı. Randevü almışsak ona uygun olarak, almamışsak ev sahibinin bizi kabul edebileceği bir zamanı tercih etmek gerekiyor. Çok erken saatler uygun olmadığı gibi, çok geç saatler de uygun değildir.

Misafirlikte yine uygun bir zaman kalmalı, zamanı gelince de kalkmasını bilmeli. Çok geç saatlere kadar oturma, ya da ev sahibinin önemli bir işi olduğu halde onu bilerek meşgul etme, uygun olmayan saatlerde gelme iyi değildir.

Eğer şartlar misafirlikte yatmamızı gerektiriyorsa, bu ev sahibinin gücünü aşmamalı. Böyle misafirliğin üç gün kadar olabileceği yukarıda geçti. Ev sahibini daha fazla zorlamak hakkımız değil.

Eğer yakın akrabamızda fazla kalmamız gerekiyorsa, ona ev masraflarında ve ev işlerinde yardımcı olmak gerekir.

Aşağıdaki hadisi dikkatle okuyalım.

3465 - Ebu Şüreyh el-Adevi (ra) anlatıyor: « Resülullah (as) buyurdular ki: « Kim Allah ve âhirete inanıyorsa, misafirine câizesini ikrâm etsin! » Yanındakiler sordular:

-“Ey Allah’ın Resulü! Câizesi de nedir?” Peygamber açıkladı:

“Bir gecesi ve gündüzüdür. Misâfırlik üç gündür. Bundan fazlası sadakadır. Misafire, ev sâhibini günaha sokuncaya kadar yanında kalması hoş değildir.” Tekrar sordular:

“Misafir ev sahibini nasıl günaha sokar?” Peygamber açıkladı:

« Adamın yanında ikamet eder kalır, halbuki kendisine ikram edecek bir şeyi yoktur. » (Buhari, Edeb 85, 31. Müslim, Lukata 77. Muvatta, Sıfatu’n-Nebiyy 22. Ebu Davud, Et’ime 5. Tirmizi, Birr 43. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/301)

 

c-İkramlara saygı

Misafirliğe giden müslüman, mümkünse hediye ile gitmeli.

Yapılan ikramı beğenmemek edebe aykırıdır. Ev sahibi ne ikram edebilmişse ona teşekkür etmek en güzelidir. Yemeği beğenmemek, yatağı beğenmemek, hizmetten şikayet etmek doğru değildir.

Davet edilen yerlere veya ziyafetlere gitmek kardeşlik görevi olduğu halde, davet edilmeyen ve istenilmeyen yere, ya da ziyafetlere gitmek de hoş değildir.

Ev sahine eziyet etmemek, onu masrafa sokmamak, onun hizmetimize verdiği şeyi israf etmemek ahlâkî olgunluktur.

Misafire düşen, kendisini kabul eden, ikramda bulunan ev sahine teşekkür ve dua etmektir.

 

Evdeki hareketlere dikkat etmek

Misafir olarak bulunduğumuz yerde oturmamıza, konuşmalarımıza, şakalarımıza dikkat etmemiz gerekiyor.

Ev sahibinin gizli hallerini araştırmak ayıptır. Hele, evi gözden geçirip, ne var ne yok diye kontrol etmek, sonra da dışarıda başkalarına anlatmak daha da büyük ayıp. Ev sahibinin görülmesini istemediği ev bölümlerini veya eşyayı görmeye kalkışmak, dikizlemek ahlâk dışı bir davranıştır.

Müslüman, misafir kabul ederken de onurludur, misafir olarak veya davetli olarak bulunduğu yerde de şereflidir. Ona düşük, ayıp ve ahlâk dışı davranış yakışmaz.

 

SORULAR

1-Misafirlik için randevü almak gerekir mi?

2-Randevü almak imkanı yoksa ne yapmalı?

3-Herkese her zaman misafirliğe gidilir mi?

4-Peygamberimiz, bir yere veya eve girmek için izin almamız gerektiğini söylüyor mu?

5-Misafirliğe ne zaman gitmeli?

6-Rastgele saatte misafirliğe gitmek hoş olur mu?

7-Misafirlikte kalkma zamanını nasıl ayarlamalı?

8-Misafirlikte hangi saate kadar oturmak geç sayılır?

9-Yatılı misafirlik sizce olabilir mi, doğru mu?

10-Yatılı misafirlik kaç gün olabilir?

11-Yatılı kaldığımız ev çok yakınımızın evi ise, orada ne kadar kalabiliriz?

12-Peygamberimiz, misafirlikte fazla kalmayı nasıl karşılıyor?

13-Fazla süre kalacağımız bir yakımıza nasıl yardımcı olabiliriz, tartışınız.

14-Misafirliğe giderken yanımızda ne götürelim?

15-Misafir olarak bulunduğumuz yerde nelere dikkat etmek gerekir?

16-Siz, çok konuşan, kahkaha ile gülen, yaptıklarıyla, malıyla ve başarılarıyla övünen bir miasirdenn hoşlanır mısınız?

17-Her şeye karışan, üstüne vazife olmayan şeyleri öğrenmek isteyen misafir ister misiniz?

18-Yaptığınız hizmeti ve ikramı beğenmeyan misafir tekrar gelsin mi?

19-Evin her tarafını kontrol eden, adeta sizin eşyanızı saymaya kalkışan misafirin tavrı hoşunuza gider mi?

20-Sizce hangi misafir yüzsüzdür?

21-Nasıl bir misafir istersiniz? (Bunun cevabını verin ve misafirliğe gittiğiniz zaman siz de öyle olmaya çalışın.)

 

 

 

 

 

  1. DERS: TEMİZLİK EDEBİ

*Temizliğin Önemi

*Tuvalet edebi

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Temizliğin önemini tekrar hatırlayıp, daha temiz olmaya karar vermek.

2-Tuvalet ihtiyacını görürken dikkat etmemiz gereken edebi bir daha gözden geçirmek.

3-Tuvalete girerken ve çıkarken okunması gereken duaları öğrenmek.

 

Temizliğin (Tahâretin) Önemi

İslâm temizlik dinidir dense yanlış olmaz.

Dinimiz müslümanlara temiz olmalarını, her türlü temizliğe dikkat etmeleri emrediyor. Onları her türlü pislikten sakındırıyor.

Temizlik güzelliktir, sağlıktır, mutluluktur. Temiz şeylerden, temiz insanlardan, temiz yerlerden kimse rtahatsız olmaz. Ama tersi herkesi rahatsız eder. Temizlik insanın içine ferahlık verir, sevindirir, yüzünü güldürür; pislik ise insanın içini karartır.

İslâmda temizlik ibadettir. Pek çok ibadet de ancak temiz olunaraka yapılır. Allah (cc) temiz olmayanların ibadetini kabul etmiyor.

“... Gerçekten Allah çokça tevbe denleri de sever, çokça  temizlenenleri de sever.” (Bakara/222. ayrıca bakınız: Tevbe/108)

Mesela, namaz kılmak için abdest temizliğine, diğer ibadetler için gusül temizliğine ihtiyaç vardır. Namaz temiz yerlerde ve temiz elbise ile kılınır. Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak, ağız temizliği yapmak, hafta en az bir defa hamam yapmak, fazla tüyleri gidermek, tırnakları kesmek, temiz elbise ile camiye gitmek, temzi elbise ile insanlar arasına çıkmak, güzel koku sürünmek sinnettir.

Suyun çok olmadığı bir yerde (Mekke’de) gönderilen İslâm, suyu inasnın hayatının her yerine ulaştırıyor.

Peygamber (sav) temizliğe o kadar önem verirdi ki temizliği imandan bir parça sayıyordu.

Bilindiği gibi maddi temizlik, bedeni, elbisleri, evimizi, bulunduğumuz çevreyi maddi kirlerden temizlemektir.

Manevi temizlik ise, şirkin ve günâhın manevi kirlerinden kalbi arındırmaktır. Gönül evini Allah sevgisi için temiz tutmaktır. Kin, hased, riya ve yalandan kalbi uzak tutmak da manevi temizliktir.

Kısaca müslümanlık tahâret (temizlik) dini, müslüman kişi de tâhir (temiz) kimsedir.

 

Tuvalet Âdâ

a-Tuvalete nasıl girilir/çıkılır

*Tuvalet ihtiyacını gidermek için uygun bir yer olmalı. Her evde mutlaka helâ olmalı. Açık arazide ise insanların gözünden ırak olmalı.

Hz. Câbir (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) abdest bozmak isteyince, hiç kimsenin göremeyeceği kadar uzaklara giderdi.” (Ebu Dâvud, Tahâret 1. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/377)

*İnsanların gelip geçtiği yerlere, gölgeliklere, meyve ağaçlarının altına, su yollarına tuvalet yapılmaz.

Hz. Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: “Resülullah (sav): “İki lânetten korkun!” buyurdular. Ashab:

-“İki lânet de nedir?” diye sorunca, açıkladılar:

-“İnsanların yollarına abdest bozanla, gölgelerine abdest bozanlardır!” (Müslim, Tahâret 68. Ebu Dâvud, Tahâret 14. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/363)

Hz. Mu’âz’ şöyle demiştir:  “Lânete sebep olan üç yere abdest bozmaktan kaçının: Su yollarına, işlek yollara ve gölgeliklere.” (Ebu Dâvud, Tahâret 14. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/363)

*Tuvalet esnasında mecbur kalmadıkça ön ve arka kıbleye dönülmemeli.

Ebu Eyyub (ra) anlatıyor: « Resülüllah(sav) buyurdu ki:

« Helâya gittiğiniz vakit, (abdest bozarken) kıbleye ne önünüzü ne de arkanızı dönmeyin. Fakat yüzünüzü doğuya ve batıya dönderin. » (Buhari, Vudü 11, Salât 29; Müslim, Tahâret 59. Ebu Dâvud, Tahâret 4. Tirmizi, Tahâret 6. Nesâi, Tahâret 19, 20, 21. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/365)

*Ayakta abdest bozmamaya dikkat etmeli.

Abdullah İbnu Ömer babasının şöyle dediğini anlattı : « Ben müslüman olduğum zamandan beri ayakta abdest bozmadım! » demiştir. » (Tirmizi, Tahâret 8. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/372)

Hz. Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre şöyle derdi:

« Size kim, Resülullah’ın ayakta bevlettiğini söylerse, sakın onu tasdik etmeyin. O, daima çömelerek abdest bozardı.” (Tirmizi, Tahâret 8. Nesâi, Tahâret 25. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/373)

*Tuvalete sol ayakla girilir, sağ ayakla çıkılır.

*Eğer sifon varsa, suyu mutlaka çekmekliyiz.

*Helânın kokusunu giderici tedbirler almalıyız.

*İmkan varsa tuvaletten sonra elleri sabunla yıkamalı.

 

b-Temizlenme maddeleri

Tuvaletten sonra en iyi temizlenme aracı elbette sudur. Tuvalet kağıdı sudan önce ve kurulamak için sudan sonra kullanılabilir.

Suyun olmadığı yerlerde kağıt, taş, ot ve benzeri şeylerle temizlenmek mümkündür.

 

c-Tuvalet duaları

Tuvâlete girerken :

Enes (ra) anlatıyor: « Resülullah (sav) helâya girince:

« Allahümme inni eüzü bike mine’I-hubsi ve’l-habâis. (Ya Rabbi! Pislikten ve pislenmekten sana sığınırım) » derdi. » (Ebu Dâvud, Tahâret 3. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/380)

Bir rivâyette şöyle gelmiştir: “(Resülullah (sav) buyurmuştur ki: “Şu kenefler, (cin ve şeytanların) hazır bulundukları yerlerdir. Öyleyse biriniz helâya girince:

“Eüzu billahi mine’l-hubsi ve’I- habâis” (Pislikten ve pislenmekten Alllah’a sığınırım) desin.” (Ebu Dâvud, Tahâret 3. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/380)

Ebu Ümame (ra) anlatıyor: “Resûlüllah (sav) buyurdu ki: “Sizden biri, helâya girince sakın şu duayı okumaktan aciz olmasın;

“Allahümme inni eûzü bike mine’r-ricsi’n-necesi, vel-habîsi’l-muhbisi’ş-şeytani’r-racîm!. (Allahım, ben, pis, necis, habis ve muhbis olan şeytan-ı racim’den sana sığınırım.” İbnu Mace, 299. nak. Kütüb-ü Sitte, 16/560)

 

Tuvaletten çıkarken:

Enes İbnu Mâlik anlatıyor: “Resülullah (sav) helâdan çıkınca “el-Hamdüli’llahi’llezi ezhebe anni’l-ezâ ve âfânî. (Benden ezayı giderip afiyet veren Allah’a hamdolsun!)” derdi.” (İbnu mace, 301. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/561)

 

SORULAR

1-Türkçe’de tahâret deyince ne anlaşılır ?

2-İslâmda taharet nedir ?

3-İslâmda tahâretin önemi nedir ?

4-Allah (cc) temiz olaları sever mi ?

5-Temiz olmanın faydalarını sayınız.

6-Pis olmanın zararlarını sayınız.

7-Taharetin ibadetlerle ilgisini hatırlayınız.

8-Nerelerde temiz olmamız gerekiyor.

9-Peygamber temizliğe nasıl önem verirdi?

10-Maddi temzilik nedir?

11-Manevi temzilik nedir?

12-Tuvalet ihtiyacı için uygun bir yer olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

13-Peygamberimiz bu konuda ne buyuruyor?

14-Peygamber nerelere tuvâlet yapmaktan yasakladı?

15-Tuvalet esnasında nerye dönmeli?

16-Ayakta abdest bozulur mu?

17-Tuvalete hangi ayakla girilir?

18-Tuvaletten soınra ne yapmalı?

19-Tuvaletten sonra ne işle temizlenilir ?

20-Peygamberimiz tvalete girerken hangi duayı okurdu ?

21-Bu duanın Türkçesi nasıldır ?

22-Peygamberimzi tuvaletten sonra hangi duayı okurdu ?

23-Bu duanın Türkçesi nasıldır ?

 

 

 

 

  1. DERS: TOPLANTI YERLERİNDE EDEP

*Sohbetlerde Edep

*Toplantı yerlerinde Edep

*Düğünlerde Edep

*Bayramlaşma Âdâbı

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman aşağıdaki amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Sohbetlerde ve toplantı yerlerinde dikkat edilmesi gereken ahlâk kurallarını hatırlamak.

2-Düğün yerlerinde dikkat edilmesi gereken hususları dile gitrmek.

3-Bayramlaşmanın önemi hatırlamak.

4-Bayramlaşmalarda dikkat edilmesi gereken âdâba öğrenmek.

 

Sohbetlerde Âdâb

Şüphesiz ayaküstü veya uygun bir yerde, evlerimizde yapacağımız sohbetlerde bazı husulara dikkat etmemiz İslâmî ahlâk olgunluğudur.

Sohbet edenler iki kişi olsa bile, konuşma âdâbı gerekir

1-Karşımızdakine yüzümüzü dönerek sohbet etmek.

2-Dinler gibi yapıp, başka şeylerle meşgul olmamak.

3-Karşımızdakinin sözünü kesmemek, sözünü bitirmesini beklemek.

4-Yanımızdakileri bıktırmamak, onlara da söz hakkı vermek.

5-Karşımızdakilerin görüşleriyle alay etmemek, onlara katılmasak bile değer vermek.

6-Bağırarak çağırarak konuşmamak, konuşma esnasında el ve vücut hareketleriyle insanları rahatsız etmemek.

7-Ağız kokularıyla kimseyi rahatsız etmemek, böyle durumlarda muhataplardan mümkün olduğu kadar uzakta durmak.

8-Her söze atılmamak, hepsine cevap vermeye kalkışmamak, söz düşerse konuşmak.

9-Sulu şakalardan, lüzumsuz lâflardan, konu dışı saçma sapan konuşmalardan uzak durmak.

10-İzin verilmezse iki kişinin arasına oturmamak.

Amr İbnu Şuayb dedesinden anlattığına göre; "Resûlüllah (sav) buyurdu ki:

"Bir kimsenin, izin almadan iki kişinin arasına oturması helâl olmaz." (Ebu Davud, Edeb 24. Tirmizi, Edeb 11. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/121)

11-Sohbetleri uygun yerlerde yapmak, başkalarının işine ve geçişine engel olmamak.

Ebu Said el-Hudri (ra) anlatıyor: "Resûlüllah (sav) (bir gün):

-"Sakın yollara oturmayın!" buyurmuştu.

-"Ya Resûlüllah dediler, oturmadan edemeyiz, oralarda (oturup) konuşuyoruz. "

-"Mutlaka oturacaksanız, bari yola hakkını verin!" buyurdu. Bunun üzerine:

-"Ey Allah'ın Resûlü, onun hakkı nedir?" diye sordular.

"Gözlerinizi (harama bakmaktan) kısmak, (gelip geçeni) rahatsız etmemek, selâma karşılık vermek, emr-i bi'l-ma'ruf nehy-i ani'l-münker yapmaktır!" dedi." (Buhari, İstizân 2, Mezâlim 22 ; Müslim, Libas 114. Ebu Dâvud, Edeb 13. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/112)

 

Toplantı Yerlerinde Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

Sohbet yerlerinde dikkat edeceğimiz husular toplantı yerleri için de geçerlidir.

Bunun yanında tolnatı yerlerinde şu gibi noktalara da dikkat etmek gerekir:

1-Faydalı toplantılara katılmalı,

2-Toplantılara zamanında gitmeli,

3-Toplantılarda  söz almadan konuşmamalı,

4-Konuşmamıza dikkat etmemiz gerektiği gibi, susmasını da bilmeliyiz,

5-Katılmadığımız görüşleri uygun bir dille ifade etmeliyiz,

6-Toplantı bitmeden ayrılmamalı, eğer mazeretimiz varsa izin almalıyız.

8-Toplantılarda kimse için ayağa kalkmamalı. (Başka yerlerde de bir kimse için özel olarak ayağa kalkmak iyi değildir.)

Hz. Enes (ra) anlatıyor: "Ashab'a Resûlüllah (as)'dan daha sevgili kimse yoktu. Buna rağmen Peygamber’i gördükleri zaman ayağa kalkmazlardı, çünkü O'nun bundan hoşlanmadığını biliyorlardı." (Tirmizi, Edeb 13. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/115)

Ebu Ümâme (ra) anlatıyor: "Birgün Resûlüllah (as) yanımıza geldi, elinde de bir âsa (değnek) vardı. Biz ayağa kalktık.

-"Yabancıların birbirlerini büyüklemek için ayağa kalkmaları gibi ayağa kalkmayın!'' buyurdu.'' (Ebu Dâvud, Edeb 165. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/115)

Ebu Miczel (ra) anlatıyor: "Hz. Muâviye (ra), İbnu'z - Zübeyr ve İbnu Amir (r.anhüm) 'in yanlarına geldi. İbnu Âmir ayağa kalktı, İbnu'z- Zübeyr oturdu (kalkmadı). Hz. Muâviye, İbnu Amir'e:

-"Otur, zira Resulullah'ın: "İnsanların kendisi için ayağa kalkmalarından hoşlanan kimse ateşteki yerini hazırlasın" buyurduğunu işittim'' dedi.'' (Ebu Dâvud, Edeb 165. Tirmizi, Edeb 13. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/116)

9-İnsanların içinde onların dikkatini çekecek şekilde fısıltı ile konuşmamak.

İbnu Ömer (r.anhümâ) anlatıyor: "Resûlüllah (sav) buyurdu ki:

"Üç kişi beraberken, ikisi aralarında özel kanuşmasınlar, bu, öbürünü üzer." (Buhari, İsti'zân 45; Müslim, Selâm 36. Muvatta, Kelâm 13. Ebu Davud, Edeb 29. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/114)

 

Düğün Âdâ

1-Müslümanın her işi inacına uygun olduğu gibi, yapacağı düğünü de meşru (yani İslâma uygun) olmalı.

2-Meşru olan bir düğüne dostları ve ahbapları davet etmeli.

3-Böyle düğünlere davet edilmişsek, katılmalı. Zira müslümanın dine uygun davetine katılmak, müslümanın diğeri üzerinde bir hakkıdır.

4-Düğünlerde amaç gösteriş, eşya, altın ve zevk yarışı değil, nikâhı ilan etmek, bu sevinci dostlarla paylaşmak olmalı.

5-Eğlence olmalı ama, mübah sınırını aşıp haram olmamalı. Mesela düğünlerde alkollü içki sunmak, içmek, kadın-erkek karışımı oyunlar helâl değildir.

6-Düğün sahipleri misafirlere ‘velime’ yemeği ikram etmeli. (Not: Müslümaların düğün ve benzeri zamanlarda dostlarına ikram ettikleri yemeğe ‘velime’ denir.)

7-Davete katlanlar, hediyelerle düğün sahiplerine yardımcı olmalı, düğün yükünü hafifletmeli. Yalnız hediyeleşme gösterişe dönmemeli, aşırıya kaçılmamalı.

8-Düğünlerde, bazen sinirler gerilebilir. Böyle anlarda sakin olmaya çalışmalı, çekişme ve kızgınlıktan geri durmalı.

9-Düğün yemeklerini ölçülü yemeli, ikram edilen şeyleri israf etmemeli.

 

Bayramlaşma Âdâ

Bayramlarda büyükleri, dostları ve arkadaşları ziyaret etmek çok önemli bir müslümanlık görevidir. Bu ziyaretlerle muhanbbet artar, kalpler birbirine yakın olur, aradaki kırgınlıklar zalır.

Bir müslüman kardeşin bayramını tebrik etmek, onun mutluluğuna katılmak, ona iyilikler dilemek ve onun için Allah’ın rahmetini istemektir. Bayram ziyaretleri, müslüman cemaat arasında dayanışmayı ve kardeşlik duygularını artırır.

Bir müslüman akraba diğerini ziyaret ederse, bu sıla-i rahim olur. Bu ziyaret aynı zamanda akrabalık hakkıdır. Mesela, çocuklar baba- annelerini, dede ve ninelerini, diğer akrabaları ziyaret etmekle yükümlüdürler.

Bayramlaşmalarda şu gibi hususlara dikkat etemli:

1-Müslümanlar Ramazan ve Kurban bayramı namazını kıldıktan sonra mescidte toplu olarak bayramlaşmalı.

2-Herkes önce ailesine dönmeli ve aile fertleriyle bayramlaşmalı.

3-Aile ferttleri birbirlerine bayram hediyesi verirlerse ne hoş olur.

4-Öncelikle küçükler akraba büyüklerini, sonra diğer dostları ziyaret etmeli, bayramlarını tebrik etmeliler.

5-Büyükler, ziyaretlerine gelenelere karşılık vermeli, dua etmeli ve hediye vermeye çalışmalı.

6-Müslümanlar, ‘bayramın mübarek olsun’, ‘bayram sizin için mübarek olsun’ cümleleriyle bayramlaşmalı. ‘Bayramın kutlu olsun’ bize ait bir tebrik değildir.

7-Anne ve babaların, nine ve dedelerin elleri öpülebilir. Diğer büyüklerin ellerini öpmek dinî bir görev değidir. Ancak bizim toplumumuzda büyüklerin ellerinden öpmek güzel bir gelenektir.

8-Ziyarete gidilen yerde çok durmamalı, ziyareti kısa tutmalı.

9-Ev sahiplerinin ziyarete gelenlere bir şeyler ikram etmesi bayramın güzelliğidir.

10-Bayram günlerinde güzel ve temiz elbiseler giymek, güzel kokular sürünmek Peygamberimizin tavsiyesidir.

 

SORULAR

1-Müslümanların sohbeti de edepli miolmalı?

2-Sohbetlerde nelere dikkat etmek gerekir?

3-Sohbetlerde, çok konuşanü kişmsye söz hakkı vermeyen birini siter misiniz?

4-Her konuda bilgiçlik taslayan, her söze cevap vermeye kalkışan birisi olamk ister misiniz?

5-Ağız kokusuyla başkasını rahatsız edebileceğimnizi hiç düşündünüz mü?

6-Siz bir şey anlatırken karşınızdaki sizi dinlemese ne yaparsınız?

7-Sohbet arkadaşınızın çok cıvık, sulu şakalar yapan, kendini bilmez birisinin olmasını ister misiniz?

8-Sohbetlerde iki kişinin arasına oturma hakkında bir hadis söyleyiniz.

9-Peygamber, yolu kesecek şekilde yol üzerlerinde sohbete izin veriyor mu?

10-Toplantı yerlerinde hangi hususlara dikkat etmeli?

11-Başkaları için ayağa kalkmak doğru mudur, tartışınız.

12-Ayağa kalkma ile ilgili hadisler bulunuz.

13-Toplantı yerlerinde başkalarının göreceği şekilde fısıltı ile konuşmak caiz midir?

14-Düğünlerde nelere dikkat etmeli?

15-Meşru düğünler nasıl olabilir?

16-Müslümanın meşru dvaetine karşılık vermek gerekir mi?

17-Velime ne demektir?

18-Düğünlerde asıl amaç ne olmalı?

19-Düğünlerde eğlencenin sınır neler olabilir, tartışınız.

20-Bayramlaşmak önemli midir?

21-Bayramlarda kim kimi ziyaret etmeli?

22-Müslümanlar birbirlerinin bayramlarını nasıl tebrik ederler?

23-Büyüklerin elleri öpülür mü?

24-Bayramlarda hediyeleşmek sünnet midir?

25-Bayramlarda güzel elbise giymek, güzel kokular sürünmek nedir?

 

 

 

 

 

  1. DERS: GÜZEL HUYLAR 1

*Hakşinaslık

*Ölçülü Olmak

*Doğruluk

 

Bu dersin amacı:

1-İslâma göre bazı güzel huyların önemini öğrenmek.

2-Hakşinaslığın ne olduğunu öğrenmek

3-Bir müslümanın nasıl ölçülü olması gerektiği hatırlşamak.

4-Doğruluğun imanın gereğini olduğunu ve önemini öğrenmek.

 

1-HAKŞİNAS OLMAK

Bir kimsenin hakkı gözetmesine, kendi aleyhine de olsa hakkı savumasına, haklıdan yana olmasına ‘hakşinaslık’ denir.

Allah’ın güzel isimlerinden biri de Hakk’tır. Hakşinaslık bir anlamda Hakk’tan yana olmaktır.

Allahımız Asr Sûresinde şöyle buyuruyor:

“Asra yemin olsun ki, insan zarardadır. Yalnız iman edenler, salih amel işleyenler , (hakkı benimseyip) birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler zararda değildir.”

Demek ki bir kimse iman ederse, iyi işler yapar, güzel davranışlarda bulunursa, hakk’ı savunursa ve sabırlı olup, başkalarına da sabrı gösterirse zarar etmez.

İnsanın hakkına razı olması, kendi zararına da olsa haklıdan yana olması ahlâkın güzelliğidir. Bir diğer deyişle olgun insan hakka uyan her şeyi savunur, haklıya destek olur.

Hakşinas, kendi hakkına razı olduğu gibi başkalarının da hakkını savunan, hakkı söylemekten çekinmez. Böyleleri adaletten ayrılmazlar.

 

2-ÖLÇÜLÜ OLMAK

Ahlâkî davranışların temelinde yatan güzel huylardan biri de her konuda ölçülü olmaktır. Ölçülü olmak, ifrattan ve tferitten yani her türlü aşırılıklardan kaçınmak demektir.

Meselâ, Peygamberimiz (sav) dostu sevme konusunda şöyle bir ölçü getiriyor :

« Sevdiğini ölçülü sev, olur ki bir gün onunla aran açılabilir. Kızdğına ölçülü kız, olur ki bir dostun olabilir. »  (Tirmizî, Birr 60. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/137)

Ölçülü olmakla ilgili dört önemli davranışı anlatmak gerekir:

a-Adalet:

Herkesin hakkını vermeye, eşit davranmaya, dengeli hareket etmeye adalet denir.

“Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa, 4/135)

Müslüman hangi sebepten olursa olsun adaletten ayrılmaz. Baba çocukları, öğretmen öğrencileri, hâkim karşısına gelen davalılar, yönetici idare ettiği insanlar arasında adaletli davranacak.

Adalettin tersi zulümdür. Bu da hakkı olanın hakkını vermemek, ona haksızca davranmaktır.

 

b-İffet

İffet, bir müslümanın ırzını ve namsunu karuması, yüz kızartıcı günahları işlemekten utanması demektir. İffet, insandaki aşırı istek olan şehveti ölçülü bir şekilde korumaktır.

İslâma göre cinsler arasında evlilik dışı ilişkiler zinadır ve büyük günahtır. Bununla berbaer zinaya götürücü davranışar da haramdır. Mesela, nikâhsız kimselerin başbaşa kalması, açık-saçıklık, açık saçık filimler ve resimler, kadın-erkek beraber oynamalar, danslar, yakın ilişki gibi.

İşte bu gibi konularda müslüman erkek ve kadının kendini koruması iffettir.

Yine bir müslümanın zina, hırsızlık, namussuzluk, edep ve hayaya uymayan davranışları yapmaktan utanması da iffet duygusudur.

Dinimiz, müslümanların iffetli olmalarını emrediyor.

 

c-Haya

Haya, müslümandaki utanma duygusudur. Haya iffetli olmanın alt yapısıdır. Müslüman bir hatayı, bir günahı işlemekten; Allah’tan, bazen de kullardan haya eder.

Hatta bir hadiste “Utanman yoksa dilediğini yap” buyurulmuştur. Bunun manası, utanması olmayan her türlü günahı işler, hatayı yapar. Ne yapıyısun diyenelere de pişkin pişkin cevap verir.

Unutmamak gerekir buradaki utanma, çegingenlik değil, Allah’ın huzurunda bir günah işlemekten hicap duymak, yüzünün kızarması demektir.

Nitekim, gizli işlediğimiz bir hatamızın ortaya çıkmasıyla hepimizin yüzünün kızardığı olmuştur. İşte bu, haya duygusunun içimize koyduğu ciddi bir pişmanlık ve sıkıntıdır.

Talha İbnu Rükâne (ra) anlatıyor: “Resûlullah (as) buyurdu ki:

“Her bir dinin kendine has bir ahlâkı vardır. İslâm’ın ahlâkı hayadır.” (Muvatta, Hüsnü’1-Hulk 9. İbnu Mâce, Zühd 17. nak. Kütüb-ü Sitte, 6/338 )

Hz. Enes (ra) anlatıyor: “Resûlullah (as) buyurdu ki:

“Edebsizlik ve çirkin söz girdiği şeyi çirkinleştirir. Hayâ ise girdiği şeyi güzelleştirir.” (Tirmizî, Bir 47. İbnu Mâce, Zühd 17. nak. Kütüb-ü Sitte, 6/399)

 

d-Sabır,

Sabır, zorluklar ve musibetler karşısında dayanıklı olmak, isyan etmemek, Allah’ın takdirine razı olmaktır. Sabır, aynı zamanda zorluğa karşı mağlubiyeti kabul etmemek, sıkıntıyı aşmak için gereken tedbirleri almaktır.

Kur’an, müslümanlara sebretmeleri tavsiye ediyor. Allah’ın sabredenlerle birlikte olacağına işaret ediyor.

“Ey iman edenler, sabır ve namazla (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara/153)

Sabır güzel bir nimettir. Hayatın her alanında insanın işine yarar.

Bir haber duyuyoruz ve hemen bu böyledir, şu şöyledir diyebiliyoruz. Halbuki sabredip kesin bilgileri beklemek bizi yanlışa düşmekten korur.  Bir konuda hakemlik yapacaksak, acele etmeden, sabırla, her iki tarafı dinledikten sonra adaletle karar vermek en iyisidir. Bir iş yaparken de öyle. Acele versdiğimiz kararlar bize zarar verebilir.

Başımıza bir sıkıntı gelince, bir zorlukla karşılaştığımız zaman da yapacağımız şey, sabretmek ve o zorluğu aşmaya çalışmaktır.

İşte bir örnek:

Üsâme İbnu Zeyd (r. anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (as)'ın kızı (Zeyneb), babasına birisini göndererek "Oğlum ölmek üzere, son nefesini verirken yanında hazır ol'' diye rica etti. Resulullah (as); adamı geri çevirirken:

"Selâmımı söyle ve şunu hatırlat: Alan da Allah'tır, veren de Allah'tır. Her şeyin O'nun yanında muayyen bir eceli vardır. Sabretsin ve Allah'ın (sabredenlere vereceği) mükâfaatı düşünsün!'' (Buhari, Cenâiz 33, Marzâ 9, Kader 4, Eymân 9. Müslim, Cenâiz 11. Ebu Dâvud, Cenâiz 28. Nesâî, Cenâiz 22. nak. Kütüb-ü Sitte, 9/548)

 

e-Şecaat

Şecaat, zorluklar ve düşman karşısında cesur olmak demektir.

Müslüman, Allah’tan başka kimseden korkmaz. Zorluklar karşısında pes etmez, teslim olmaz, elinden geleni yapar. Hele İslâm için bir çelışma olursa o konuda çok cesur olur.

Şecaat, delilik veya kahramanlık taslama değil, bir anlamda Allah’a güvenip dayanma ve O’ndan yardım istemedir.

Pek çok zorluk ve sıkıntı cesur insanların çabalarıyla aşılır. Düşman çoklukla değil, şacaatli insanların gayretiyle mağlup edilir.

Habbab İbnu'l-Eret (ra) anlatıyor: "Resulullah (as) Kâ'be'nin gölgesinde‚ bir bürdeye (hırkaya) yaslanmış otururken, gelip (müşriklerin yaptıklarından) şikâyette bulunduk:

"Bize yardım etmiyor musun, bize dua etmiyor musun?'' dedik. Şu cevabı verdi:

"Sizden. önce öyleleri vardı ki, kişi yakalanıyor, onun için hazırlanan çukura konuyor, sonra getirilen bir testere ile başının ortasından ikiye bölünüyordu. Bazısı vardı, demir taraklarla taranıyor, vücudunda sadece et ve kemik kalıyordu. Bu yapılanlar onları  dininden çeviremiyordu.

Allah'a yemin olsun Allah bu dini tamamlayacaktır. Öyle ki, bir yolcu devesine bindimi San'a'dan kalkıp Hadramevt'e kadar gidecek, Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmayacak, koyunu için de sadece kurttan korkacak. Ancak siz acele ediyorsunuz." (Buhari, Menâkıbu'l- Ensâr 29, Menâkıb 25. Ebu Dâvud, Cihâd 107. Nesâî, Zinet 98. nak. Kütüb-ü Sitte, 9/548)

 

3-DOĞRULUK

Müslüman sözünde, özünde ve işinde doğru insandır.

Müslüman konuştuğu zaman doğruyu konuşur. Söz verdiği zaman sözünde durur. Yemin ettiği zaman yeminini yerine getirir. Çünkü Allah adına yemin ettiğinin farkındadır. Bir iş yapınca sağlam yapar, hile yapmaz, kimsyi aldatmaz, kimseyi kandırmaz.

Onun sözü senettir. O emin insandır. Her konuda müslümana güvenilir. Çünkü doğru olmak müslüman olmanın gereğidir.

Müslüman Allah’ın her şeyi gördiğinin, bildiğinin, her şeyi meleklerine yazdırdığının farkındadır.

İbnu Mes’ud (ra) anlatıyor: « Resûlullah (as) buyurdu ki:

« Sıdk (doğru olmak) insanı birr’e (Allah’ı razı edecek iyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah’ın indinde sıddîk (doğru sözlü) diye kaydedilir.

Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sorunda Allah’ın indinde yalancı diye kaydedilir. » (Buhari, Edeb 69; Müslim, Birr 102, 103. Muvatta, Kelam 16. Ebu Davud, Edeb 88. Tirmizi, Birr 46. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/9)

Ebu Sa’id el-Hudrî (ra) anlatıyor: Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:

“Emin ve doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli (ayette sırat-ı müstakim ashabı olarak zikredilen) peygamberler, sıddikler, şehidler ve sâlihlerle beraberdir.” (Tirmizî, Büyû 4. İbnu Mâce, Ticârât 1. nak. Kütüb-ü Sitte, 3/8)

 

SORULAR

1-Hakşinas olmak ne demektir?

2-Asr sûresine göre kimler zararda değildir?

3-Müslüman bir meselede kimden yana olur?

4-Hakşinaslığın faydaları nelerdir?

5-Ölçülü olmak nedir?

6-Ölçülü olma kanusunda hangi ahlâkiî ilkeleri hatırlamak gerekir?

7-Adalet ne demektir?

8-Adaletle ilgili âyetler bulunuz?

9-Adaletle ilgili hadisler bulunuz.

10-İffet nedir?

11-Müslüman hangi konularda iffet sahibidir?

12-Haya nedir?

13-Haya ile ilgili hadisler bulunuz.

14-Haya’nın iffetle ilgisi nedir?

15-Haya sahibi olmak müslümana ne kazandırır?

16-Sabır nedir?

17-Sabırla ilgili âyet bulunuz?

18-Müslüman, nerlerde sabırlı davranır?

19-Sabretmek, bir köşede eli kolu bağlı oturmak mıdır? Mesela bir haksızlığa uğrayan kimse, bir şey yapmadan sabretmeli mi kalkıp hakkını mı aramalı?

20-Sabırla ilgili hadisler bulunuz.

21-Şecaat nedir?

22-Müslüman hangi konularda şecaat sahibidir?

23-Şecaat ucuz kahramanlık mıdır?

24-Peygamberimiz, hangi istek üzerine geçmiş müslümanlardan bir örnek anlatıyor?

25-Doğruluk nerelerde olur?

26-Müslüman nasıl bir insandır?

27-Müslüman emin insan mıdır, niçin?

28-Doğru olmakla ilgili âyetler bulunuz.

29-Doğru olmakla ilgili hadisler bulunuz.

 

OKUMA PARÇASI

Devir Hz. Ömer devridir.

Şam valisi Muaviye bir mescidi genişletmek için camiye komşu olan bir yahudinin evini işgal etmek ister.

Yahudi buna razı değildir. Derdini anlatmak için bir türlü valiye ulaşma imkanı bulamaz. Sorar, soruşturu, validen daha büyük kim var diye?. Öğreni

R ki vaiden büyük Medine’deki Halife Ömer’dir.

Medine’ye gider ve Hz.Ömer’i sorar.

Onun  bir ağacın gölgesinde tek başına dinlenmekte olduğunu görür.

Yahudi Medine’ye geldiğine pişmanlık duymuştur.Bu kadar sade görünüş onu aldatmıştır.

Pek bir şey beklemese de Şam’dan Medine’ye kadar yorulduğuna göre, derdini anlatmaya karar verir.

Şamlıyı dinleyen Hz. Ömer, bir satır yazı yazar, altını mühürler ve valiye verilmek üzere Şamlını eline verir. Yazı şudur:

“-Ben Nûşirvan’dan daha az adil değilim!”

Yahudi, bir kere daha hayal kırıklığına uğrar. Çaresiz Şam’a geri döner.

Elinde Hz. Ömer’in mührünü taşıyan yazı ile valinin bulunduğu yere gider.

Yahudinin elinde Halife Hz. Ömer’in mührünü taşıyan yazıyı görenler telaşlanır. Valiye haber verirler.

Vali Muaviye yahudiye:

Niçin bana gelmedin, derdin ne? der. Yahudi:

-« Cami yanındaki evim istimlâk edilmek istendi. Ben buna razı değilim. Çünkü ev bana lazım” diye derdini anlatır.

Bunun üzerine yahudinin evine el konulmaktan vazgeçilir.

 

 

 

 

 

  1. DERS: GÜZEL HUYLAR 2

*Çalışkanlık

*Merhametli Olmak

*Hoşgörü

*Hüsn-ü zan

 

Bu dersin amaçları:

1-Çalışkan olmanın İslâmın bir emri ve ibadet olduğunu kavramak.

2-Merhametli olmayı teşvik etmek.

3-Mehamet konusunda Allah’ın rahmetini tekrar hatırlamak.

4-İnsanlara karşı hoşgürü (müsamaha) ile davranmanın güzelliklerini öğrenmek.

5-İnsanlar hakkında peşin fikirli olmayıp, tam tersine iyi niyetli düşünmenin daha güzel olduğunu öğrenmek.

 

1-ÇALIŞKAN OLMAK

Müslüman tenbel olmamalı. Çalışkan, gayretli, kendine ve ailesine, hatta insanlara faydalı olmak için çaba harcayandır.

Müslüman bilir ki meşru çalışma ibadettir.

Mehmed Akif Ersoy şöyle diyor:

“Kim çalışıp kazanmazsa bir ekmek parası

Dostunun yüz karası, düşmanın maskarası”

Mikdam İbnu Ma’dikerb ez-Zübeydi (ra) anlatıyor: “Resulullah (S.a.v) buyurdu ki:

“Kişi elinin emeğiyle kazandığından daha temiz bir kazanç elde etmemiştir. Kişinin nefsine, ailesine, çocuğuna ve hizmetçisine harcadığı sadakadır.”  (İbnu Mace, 2138. nak. Kütüb-ü Sitte, 17/243)

Muaz İbnu Abdillah İbni Hudeyb’in amcası (ra) anlatıyor:

“Biz bir cemaatte idik. Başında ıslaklık olduğu halde Resulullah  (sav) çıkageldi. Birimiz ona: “Bugün sizi iyi ve ferah görüyoruz” dedi.

“Evet! Elhamdulillah öyledir!” buyurdular. Sonra halk zenginlik hususunda sohbete daldılar. Peygamber: “Muttaki (Allah’tan korkup-sakınan) için zenginliğin bir zararı yok!” buyurdular. Devamla: “Ancak dediler, sıhhat, muttaki için zenginlikten daha hayırlıdır. Gönül hoşluğu da bir nimettir.” (İbnu Mace, 2141. nak. Kütüb-ü Sitte, 17/243)

 

2-MERHAMETLİ OLMAK

Müslüman merhametli insandır.

O, herkese karşı şafkat, acıma ve mehamet duyguları ile hareket eder. O, zalim, gaddar ve katı yürekli değildir.

Merhametli insan hep iyilik eder, zulmetmez, hak yemez. Zira buna kalbi dayanmaz. O, nerede bir haksızlık görse karşı çıkar, nerede bir zalim görse onun zulmüne engel olmaya çalışır.

Merhamet sahipleri kendine acır, kendine zarar verecek hataları yapmaz. Çocuklarına acır, onlara bakar, ihtiyaçlarını karşılar. Anne-babasına merhamet eder, onlara saygısızlık etmez, onlara iyilik eder. Akrabalarına şefkat eder, onlarla ilişiği kesmez, onlara yardım eder. İnsanlara karşı merhametlidir, onlara iyiliği düşünür, onlara zarar vermez. Hayvanlara acır, onlara eziyet etmez, onları lüzümsuz yere öldürmez.

Abdullah İbnu Amr İbni’l-Âs (r.anhümâ) anlatıyor: “Resülullah (as) buyurdu ki:

“Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, gökte bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahmân’dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır.” (Tirmizi, Birr 16. Ebü Dâvud, Edeb 66. nak. Kütüb-ü Sitte, 7/258)

Hz. Cerir (ra) anlatıyor: “Resülullah (as) buyurdu ki:

“Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz. (Buhâri, Tevhid 2, Edeb 27; Müslim, Fedail 66. Tirmizi, Birr 16. nak. Kütüb-ü Sitte, 7/260)

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: “Resülullah (as) (bir gün), Hasan İbnu Ali (radıyallâhu anhümâ)’yı öpmüş idi. Bu sırada yanında bulunan Akra’ İbnu Hâbis, (sanki bunu tuhaf karşıladı ve:)

-“Benim on tane çocuğum var. Fakat onlardan hiçbirini öpmedim” dedi. Resülullah (as) ona bakıp:

-“Merhamet etmeyene merhamet edilmez” buyurdu.” (Buhâri, Edeb 18, Müslim, Fedâil 65. Tirmizi, Birr 12. Ebu Dâvud, Edeb 156. nak Kütüb-ü Sitte, 7/261)

Şüphesiz ki müslüman bu ahlâkını, inandığı Rabbinden alır. Çünkü onun rabbi Rahman’dır ve Rahîm’dir.

Resülullah (sav) şöyle buyurdu:

« Allah, arz ve semayı yarattığı gün, yüz rahmet yarattı. Her bir rahmet göklerle yer arasını dolduracak kadardır. Ondan yeryüzüne tek bir rahmet indirmiştir. İşte anne, yavrusuna bununla şefkat eder. Vahşi hayvanlar ve kuşlar birbirlerine bununla merhamet ederler. Kıyamet günü geldiği vakit Allah, rahmetine bunu da ilâve ederek (tekrar yüze) tamamlayacaktır. » (Müslim, Tevbe 21. nak. Kütüb-ü Sitte, 7/265)

Ömer İbnu’l-Hattâb (ra) anlatıyor:

« Resûlüllah (sav)’a bir grup esir getirilmişti. İçlerinde bir kadın vardı, göğüsleri sütle dolu idi. Bu kadın (sağa sola) koşuyor, esirler arasında bir çocuk bulduğu zaman onu yakalayıp kucaklıyor, göğsüne bastırıyor ve emziriyordu. (Dikkatleri çeken bu manzara karşısında), Peygamber (sav):

-« Bu kadının, çocuğunu ateşe atacağına kanaatiniz olur mu? » dedi. Bizler:

-« Hayır! » diye cevap verince:

-« (Bilin ki), Allah’ın kullarına olan rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkatinden fazladır » buyurdu. » (Buhâri, Edeb 18; Müslim, Tevbe 22. nak. Kütüb-ü Sitte, 7/268)

 

3-HOŞGÖRÜ

Hoşgörü, insanların bize karşı yaptıkları hataları bağışlamak, kin duymamak, cezalandırmaya kalkmamak demektir.

Mesela, bir çocuk, ya da kendi çocuğumuz bir hata yaptığı zaman, ‘o çocuktur, bu gibi hatalar yapabilir’ deyip onu müsamaha ile karşılamak gerekir. Bir dostumuz bir hata yaptı diye hemen arkadaşlığı bitirmemek, bir komşuya bir hatasından dolayı sırt dönmemek gerekir.

“Onlar ki (müslümanlar) boluk ve darlıkta Allah yolunda harcama yapanlar, öfkelerini yutanlar ve insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.” (Âli İmran/134)

Müslüman insanlarla iyi geçinir, kimsenin ayıbı ve kusuruyla uğraşmaz, kimsyi küçük görmez, insanların hepsini Allah’ın kulu olarak görürp aralarında ayırım yapmaz.

Peygamberimiz (sav şöyle buyuruyor:

“Müslüman, başkaları ile hoş geçinen ve kendisi ile hoş geçinilen insandır. Geçimsiz kimsede hayır yoktur.” (Müsned, 2/400)

Ancak unutmamak gerekir ki müsamaha hiç bir zaman bir hatayı onaylamak, günahı normal görmek değildir. Hoşgörü, insanın her zaman hata yapabileceğini, hatta kendimizin bile aynı hatayı yapabileceğini hesaba katıp insanlara düşman olmamak, gücümüz yettiği zaman ceza vermeye kalkışmamak demektir.

Hata hatadır, günah günahtır. Bir müslüman hiç bir zaman Allah rızasına uyman bir davranışa onay vermez.

Müslüman, kendi şahsına yapılanları bağışlar. Ama İslâma yapılan saldırıları aynı hoşgörü ile karşılamaz. Zira bu müsamaha değil, pısırıklık, din gayretinin olmayışı ve nemelâzımcılıktır.

Peygamber (sav) kendine karşı yapılan bütün kabalıkları, düşmanlıkları affetti. Ama İslâma yapılan hiç bir saldırıyı bağışlamadı.

 

4-HÜSN-Ü ZAN

Hüsn-ü zan, müslümanlar hakkında olumlu düşünmektir. Onlar hakkında peşin fikirli olmamak, onları hayırla anmak ve iyiliklerini istemektir.

Müslümanların dinde kardeş olduklarını tekrar hatırlayalım. Kardeş olanların birbirlerine kardeş gibi davranmaları, hasımlık ve düşmanlıktan sakınmaları gerekir.

Bir müslüman, diğer din kardeşini soyundan, ülkesinden, mesleğinden ve grubundan dolayı aşağı görmez, dışlamaz, hakkına tecavüz etmez.

Suçu kesinleşmedikçe onun suçlu, kötü, aşağı olduğuna hemen karar vermez. Tanımadığı insanlar hakkında kötü diye hemen hükmetmez. Müslümanlar hakkında iyi niyetini hep korur, onların iyi olmalarını ister.

Sahabeden Abdullah ibni Mes’ud’a birini getirirler. Sakalı ıslaktır.

-Baksana, adamın sakalından şarap damlıyor, derler. Bunun üzerine İbni Mes’ud:

-“Ne biliyorsunuz. Su olamaz mı? Hz. Peygamber insanların kusurlarını araştırmak demek olan tecessüsü yasaklamıştır, der.” (Ebu Davud, Edeb/44)

3286 - Hz. Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlüllah (sav) buyurdu ki:

"Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, haber koklamayın, rekâbet etmeyin, hasedleşmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah'ın kulları, Allah'ın emrettiği şekilde kardeş olun. Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona (ihânet etmez), zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkir etmez.

Kişiye şer olarak, müslüman kardeşini tahkir etmesi yeterlidir. Her müslümanın malı, kanı ve ırzı diğer müslümana haramdır.

Allah sizin suretlerinize ve kalıblarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar. Takva şuradadır -eliyle göğsünü işaret etti- :

Sakın ha! Birinizin satışı üzerine satış yapmayın. Ey Allah'ın kulları kardeş olun. Bir müslümanın kardeşine üç günden fazla küsmesi helâl olmaz.” (Buhari, Nikah 45, Edeb 57, 58. Müslim, Birr 28-34. Ebu Dâvud, Edeb 40, 56. Tirmizi, Birr 18. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/104)

 

SORULAR

1-Müslümana çalışkan olmak mı yaraşır?

2-Çalışmanın güzelliği ile ilgili hadisler söyleyiniz.

3-Merhamet nedir?

4-İslâm müslümanlara merhametli olmayı mı emrediyor?

5-Kimlere karşı nasıl merhametli olabiliriz?

6-Merhametle ilgili hadisler söyleyiniz.

7-Allah (cc) merhamet sahibi midir?

8-Allah’ın rahmeti ile ilgili hadisler söyleyiniz.

9-Allah’ın Rahman ve Rahîm sıfatlarını yeniden düşününüz.

10-Hoşgörü (müsmaha) nedir?

11-Müslüman, hangi davranışlara karşı hoşgörülü olabilir, tartışınız.

12-İnsanları affetmekle ilgili âyet söyleyiniz.

13-Peygamber, kendine karşı yapılan hatalara nasıl muamele ederdi?

14-İslâma yapılan sözlü ve yazılı/görüntülü saldırılar karşısında ne yapmalıyız?

15-Hüsn-ü zan ne demektir?

16-Müslüman diğer müslümanlar hakkında nasıl düşünmeli?

17-Müslümanlara nasıl davranacağımızla ilgili hadis söyleyiniz.

 

 

 

 

  1. DERS: GÜZEL HUYLAR 3

*Cömertlik

*Tevazu ve Vakar

*Emanet

*Vefalı Olmak

*Sözünde Durmak

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-İslâmda cömert olmanın önemi ve güzelliklerini öğrenmek.

2-Cömert müslümanın cimri müslümandan daha önce cennete gideceğini hatırlamak.

3-Tevazu ve vakaraın ne olduğunu öğrenmek.

4-Emaneti korumanın, müslümanın emin’lik sıfatıyla ilgili olduğunu öğrenip gereğini yapmaya söz vermek.

5-Vefalı olmanın güzelliklerini öğrenmek.

6-Sözünde durmanın müslümanlığın alâmeti olduğunu öğrenmek.

 

1-CÖMERTLİK

Cömetlik, Allah’ın insana nasip ettiği dünyalıkları gereken yerlere harcamada geniş olmak demektir.

Malı ve parayı Allah yolunda infak etmek, sevap ümidiyle lüzumlu yerlere harcamaktır.

Cömert insanlar ellerindeki imkanlardan başkalarının faydalanmasından hoşlanırlar.

Onlar aynı zamanda cesur insanlardır. Yani malının azalacağından korkmazlar. Allah’a tam tevekkül ederler. Allah’ın, kendi yolunda yapılan harcamalara kat kat sevap vereceğine yürekten inanırlar.

Allah yolunda harcanılan her şey çoğalarak geri döner. Cömert mü’minler böyle kabul ederler.

Onlar bilirler ki mal da Allah’ın, mülk de Allah’ın. İnsan mal ile de imtihan olunmakta. Kimisinin malı azdır, sabırla imtihan edilir. Kimisinin malı çoktur, cömertlikle imtihan edilir.

Peygamberimiz buyuruyor ki ; « Cömert insan Allah’a yakındır... » (Tirmizî, Birr/40)

Cömert kimse kendinden daha çok başkalarını düşünür ve onlara yardımcı olmayı çok sever.

Kur’an böyle kimseleri övmektedir.

“Onlar (müslümanlar) Rabblerinin rızasını isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık infak ederler, kötülüğü iyilikle savarlar; İşte yurdun hayırlısı (cennet) bunlarındır.” (Ra’d/22)

“Artık kim (infak edip) verir ve sakınırsa, O Hüsnâ’yı (Tevhid kelimesini) doğrularsa; Biz de ona kolay olanı kolaylaştırırız.” (Leyl/5-7)

Hatta, fazla malı olmadığı halde cömertlik yapanların dereceleri dah yüksektir.

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gün: "Ey Allah'ın Resülü! dendi, hangi sadaka daha üstündür?''

"Fakirin cömertliğidir. Sen bakımıyla mükellef olduklarından başla." (Ebu Dâvud, Zekât 40. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/34)

Şüphsiz ki başkalarına yardım eden, yardım edilenden cömertlik ve sevap açısından daha ileride dir.

İbnu Ömer (r.anhüma) anlatıyor: "Resulullah (as) minberde, sadakadan ve dilenmeye tevessül etmemekten bahsettiği sırada:

"Üstteki el, alttaki elden hayırlıdır!'' buyurdu. "Üstteki'' infak eden "alttaki'' de dilenen demektir.'' (Buhari, Zekât 18; MüsIim, Zekât 94.  Muvatta, Sadaka 8. Ebu Dâvud, Zekât 28. Nesâi, Zekât 52. nak. Kütüb-ü Sitte, 10/33)

Şüphesiz ki cömert olmada da ölçülü olmak gerekiyor. Cömertliği manası her şeyini başkalarına, hele hak etmeyenelre vermek, kendisi ve ailesini muhtaç durumda bırakmak değildir.

Kur’an şöyle diyor:

“Onlar (müslümanlar) ki, harcadıklarında ne israf, ne de cimrilik ederler. İkisi arası bir yol tutarlar.” (Furkân/67)

 

2-TEVAZU ve VAKAR

Tevazu, alçak gönüllü olmak demektir. Yani, kibirli olmamak, başkalarını küçümsememek, insanlara saygılı davranmak demektir.

Tevâzu sahibi müslüman, diğer insanlara değer verir, onlara tepeden bakmaz. Malıyla, soyuyla, makamıyla, elbisesiyle, diplomasıyla hava atmaz.

Bir kimse, Allah rızası için alçak gönüllü olursa, bu güzel bire huydur ve savabı vardır.

Peygamber (sav) buyuruyor ki:

“Bir kimse Allah için, yani samimi olarak tevâzu gösterirse Allah onu yükseltir.” (Müslim, Birr/69. Tirmizî, Birr/82)

 Kur’an, tevâzu sahibi kulları şöyle övüyor:

“Rahman’ın has kulları onlardır ki; yeryüzünde tevâzu ile yürürler ve cahiller (kendini bilmezler) onlara lâf attığı zaman ‘selâm’ der, geçerler.” (Furkân/63)

Kur’an, özellikle anne-babaya karşı tevazu ahlâkıyla davranmamızı emrediyor.

“Merhametinden dolayı onlara alçak gönüllülük kanadını indir ve de ki:’Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse, Sen de onlara öyle rahmet et’ (İsra/24)

 Dikkat etmek gerekir ki tevâzu, hiç bir zaman kendini küçük görmek ve başkalarına yağcılık değildir.

Müslümanın kişiliğini korumalı. Ne kibirlenmeli, ne de kimsenin karşısında alçalmalı. Yani vakar sahibi olmalı.

Vakar, hafiflikten kaçınıp ağırbaşlı olmaktır.

 

3-EMANETİ KORUMAK

Emanet, deyince aklımıza korunmak ve istenildiği zaman sahibine geri verilmek üzere bize teslim edilen şeydir.

Emaneti korumak (emanete riâyet) da müslümanların güzel huylarındandır.

Müslüman emin insandır. Yi kendisine her konuda güvenilir. Oa bir şey emanet edilse onu korur, o söz verirse sözünü yerine getirir.

Emin olmak ile emanetin aynı kökten gelmesi de dikkat çekicidir. Zaten emanet emîn kişilere verilir. Münafıklar emîn olmadıkları için, onlara emanetlere hıyanetlik ederler.

İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Dört huy vardır; kimde bu huylar bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hiyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, başkasıyla bir davası olursa ölçüyü aşar." (Buhâri, İman 24, Mezâlim 17. Müslim, İman 106. Ebu Dâvud, sünnet 16. Tirmizi, İman 14. Nesâi, İman 20. nak. Kütüb-ü Sitte, 16/177)

Kur’an, emanete hıyanet edenler hakkında şöyle diyor:

“…Kim hâinlik ederse Kıyamet günü o hıyanet ettiği şeyle gelir. Sonra herkese ne kazandıysa eksiksiz ödenir ve onlara zulmedilmez.” (Âli İmran/161)

Bize bırakılan eşya bir emanet olduğu gibi, aile sırları, karı-kocanın kendi aralarındaki sırlar, arkadaşlarımızın başkasını duymak istedikleri sırları da birer emanettir.

Müslümana düşen emaneti koruyucu olmaktır.

 

4-VEFALI OLMAK

Arkadaşlık, akrabalık ve dostluk haklarını korumaya vefâ denir.

Meselâ, anne-babanın haklarına saygı vefa ahlâkı olduğu gibi, bir dostumuza ilgi göstermek, arkadaşlığı devam ettirmek de vefadır.

Bizi arayıp sormayan, gelip gitmeyen arkadaşlarımıza ‘ ne vefasız şeysin’ deriz. Ya da her şeye rağmen akrabasından ilişkiyi kesmeyen, arkadaşlık ve dostluğu devam ettirene de vefalı deriz.

Dost ve ahbabların bunu sürdürmeleri, karı-kocanın karşılıklı olarak birbirlerini gözetip kollamaları, birbirlerine bağlılığı vefadır.

İnsanlara iyilik, komşulara iyi davranma, dostlara ikramda bulunma vefa ahlâkıdır.

İbnu Ömer (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdu ki:

“Kıyamet günü, Allah, öncekileri ve sonrakileri birleştirip topladığı zaman her vefasız için, onu tanıtan bir bayrak dikilir ve: “Bu falan (oğlu falanın) vefasızlığıdır” denilir.” (Buhari, Edeb, 99, Fiten 21; Müslim, Cihad 10. Ebu Davud; Cihad 162. Tirmizi, Siyer 28. nak. Kütüb-ü Sitte, 12/333)

 

5-SÖZÜNDE DURMAK

Müslüman, verdiği sözde durur.

Buna ahde vefa da denir. Yani verilen söze, yapılan anlaşmaya sadık kalmak, onu yerine getirmek.

Müslüman olmanın en önemli belirtilerinden biri de onun sözünün eri olmasıdır. Onun için denmiştir ki: “Müslümanın sözü senettir.” Nasıl ki şahitler huzurunda imzalanan bir senet, bankadan alınan bir çek  sağlamsa, mutlaka yerine getirilirse; müslümanın sözü de o kadar sağlamdır.

Ucunde ölüm tehlikesi olsa bile müslüman verdiği söze hainlik yapmaz. O, dönek, fırıldak, bir öyle bir böyle olmaz. O, çıkarı için her gün bir kılığa girmez. Para için sözünü beş paralık etmez.

Bakınız Kur’an müslümanları nasıl tarif ediyor:

“Onlar (müslümanlar) emanetlerine ve verdikleri söze riayet ederler.” (Mü’minûn/8)

Rabbimiz verdiğimiz sözü yerine getirmemizi emrediyor:

“… Bir de ahdi (verdiğiniz sözü) yerine getirin. Çünkü söz vermeden dolayı sorumluluk vardır.” (İsra/34)

Kişinin müslümanlığının sağlamlığı emîn ve doğru kimse olmasıyla belli olur.

Peygamber (sav) buyuruyor ki:

“Kişinin dini düzelmez; kalbi düzelmedikçe. Kalbi düzelmez; dili düzelmedikçe. Bunlar düzelmiş olmaz; davranışları düzelmedikçe.” (Müsned, 3/198)

Sözünde durmak insanlar arasında güveni artırır. Kişiler arasındaki sevgiyi çoğaltır. Bizi aldatan birine güvenmediğimiz gibi, ona karşı içimizde hem şüphe hem de hoşnutsuzluk olur.

Bir toplumda sözüne güvenilmeyen kişiler çok olursa o toplum her açıdan öldü demektir.

 

SORULAR

1-Cömertlik nedir?

2-Cömert insanlar nasıl kişilerdir?

3-Cömertler mal konusunda nasıl düşünürler?

4-Hadise göre Allah’a kimler daha yakındır?

5-Cömertlikle ilgili âyetler söyleyiniz.

6-Hangi sadaka daha üstündür?

7-Hangi el daha hayırlıdır?

8-Cömertlikte ölçü nasıl olmalıdır ?

9-Tevâzu ne demektir ?

10-Mütevâzi insanlar nasıl kimselerdir ?

11-Tevâzu sahibi kimselerle ilgili bir hadis söyleyiniz.

12-Tevâzu ile ilgili bir hadis söyleyiniz.

13-Kur’an, anne-babaya karşı mütevâzi olmamızı emrediyor mu ?

14-Tevâzu, kendini küçük düşürmek midir ?

15-Vakar ne demektir ?

16-Emânet nedir ?

17-Müslüman emâneti korumalı mıdır ?

18-Kimler emânete hiyanetli ederler ? İlgili hadisi söyleyiniz.

19-Emânetle ilgili âyet söyleyiniz.

20-Emîn olma sıfatı ile emânet arasındaki ilişkiyi inceleyiniz.

21-Neler emânettir ?

22-Vefalı olmak ne demektir ?

23-Hangi davranışlar vefa ahlâkıdır- örnekler veriniz.

24-Vefa ile ilgili hadis söyleyiniz.

25-Ahade vefa ne demektir ?

25-İslâmda sözünde durmak önemli midir ?

26-Kimler verdikleri sözde durmazlar ?

27-Sözde durmayla ilgili âyetler bulunuz.

28-Peygamberimiz, dili düzelkmesiyle ilgili ne buyuruyor?

29-Sözünde durmak müslüman olmanın bir isbatı mıdır, tartışınız.

 

OKUMA PARÇASI

Ümmü Seleme (r.anhâ) anlatıyor: "Resulullah (as)'ı şunları söylerken işittim:

"Kendisine bir musibet gelen müslüman Allah'ın emrettiği: "İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci'ün, allahümme ecirni fi musibeti vahluf li hayran minhâ. "Biz Allah'ınız ve ancak O'na döneceğiz. Bana bu musibetim için ücret ver. Ve bana bunun arkasından daha hayırlısını ver'' derse Allah o musibeti alır ve mutlaka daha hayırlısını verir."

Ümm-ü Seleme der ki: "Ebu Seleme (r.anh) vefat ettiği zaman ben: "Ebu Seleme'den daha hayırlı olan hangi müslüman var? Resulullah (as)'a ilk hicret eden hâne, onun hânesiydi'' dedim.

Ben bunu söyledikten sonra Allah, onun yerine bana Resulullah (as)'ı verdi. Şöyle ki: Resulullah (sav), bana Hâtib İbnu Ebi Belte'a'yı göndererek kendisi için beni istetti. Ben: "Benim (küçük) bir kız çocuğum var, ayrıca ben kıskanç bir kadınım.'' diye cevap verdim. Resûlüllah (sav):

"Kız çocuğuna gelince, Allah'a dua ederiz, annesine fazla muhtaç olmaz, kıskançlığıni gidermesi için de Allah'a dua ederim'' buyurdular.''

(MüsIim, Cenâiz 3. Muvatta; Cenâiz 42. Ebu Dâvud, Cenâiz 22. Tirmizi, Da'avât 88. nak. Kütüb-ü Sitte, 9/541)

 

 

 

 

  1. DERS: KÖTÜ HUYLAR 

*Yalan Söylemek

*Hile Yapmak

*Dedikodu ve İftira

*Kin ve Haset

*Öfke ve Kızgınlık

 

Bu dersi bitirdiğinizde şu amaçlara ulaşmanız bekleniyor:

1-Bazı kötü huyların kötülüğü tekrar hatırlamak.

2-Yalan söylemenin kötülüğünü  müslümana yakışmadığını öğrenmek.

3-Hile yapmanın, insanları aldatmanın çirkinliğine dikkat çekmek.

4-Dedikodu, yani gıybetin ve iftiranın çirkinliğine dikkat çekip, bu iki kötü huyun insanlar arsında ne kadar zararlı olduklarını öğrenmek.

5-Kin gütmenin ve insanlara haset, onları kıskanmanın yanlışlığını öğrenmek.

6-Öfke ve kızgınlık zaralı huylar olduğuna dikkat çekmek.

İslâm, müslümanlara iyi huyları emrettiği gibi, kötü huyları  yasaklıyor. Bilindiği gibi bazı huylar vardır ki, Allah rızasına uymadığı için, bazı huylar vardır ki insanlara zararlı olduğu için kötüdür.

 

1-YALAN SÖYLEMEK

Yalanın iyi bir şey olduğunu hiç bir aklı başında insan iddia edemez. Yalan, şüphesiz ki kötü huyların başında gelir. Yalan söylemek yüz kızartır, insanı mahcup eder, güveni ortadan kaldırır. Kişinin değerini düşürür.

Safvân İbnu Süleym (ra) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü! dedik, mü’min korkak olur mu?”  -“Evet!” buyurdular.

-“Pekiyi cimri olur mu?” dedik, yine:  -“Evet!” buyurdular. Biz yine:

-“Pekiyi yalancı olur mu?” diye sorduk. Bu sefer:

-“Hayır!” buyurdular.” (Muvatta, Kelâm 19. nak. Kütüb-ü Sitte,14/547)

Peygamber (sav) ümmetini şiddetle yalandan sakındırmıştır.

“Aman ha yalandan kaçınınız. Zira yalan kötülüğe, kötülük de cehennem sürükler…” (Müslim, Birr/103. Ebu Davud, Edeb/80)

Yukarıda geçtiği gibi, müslüman dürüst insandır. Sözü ve işi doğrudur. Yalancılık münafıklığın alametidir. Toplum hayatı ve insanlar arası ilişkiler güven üzerine kurulur. Yalan işte bu güveni öldürür.

Kişi karşısındakinin doğru olmasını, kendisini aldatmamasını ister. Bunun gerçekleşmesi için de önce bizim yalandan sakınmamız gerekiyor.

5166 -İbnu Mes’ud (ra) şöyle demiştir: “Kul yalan söylemeye ve yalan söyleme niyetini taşımaya devam edince bir an gelir ki, kalbinde önce siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve kalbinin tamamı simsiyah olur. Sonunda Allah katında “yalancılar” arasına kaydedilir.” (Muvatta, Kelam 18. nak. Kütüb-ü Sitte; 14/547)

 

2-HİLE YAPMAK, ALDATMAK

Bozuk bir malı sağlam diye satmak, herhangi bir işi eksik ve hatalı yapmak, ya da verilen bir sözü yerine getirmemek, hiladir, yalandır, aldatmaktır.

Müslümanın sözü doğru olduğu gibi, işi de doğru olmalıdır. Yaptığı işe asla hile karşaıtırmamalı, işini sağlam yapmalı. Mesela, iş sahibi bakarken iyi çalışıp, onun görmediği zamanlarda işten kaytarmak, işini aksatmak dürüstlük değildir. Böyle işlerden alınan paralar da helâl olmaz.

Verilen söz de bunun gibidir. Birine bir söz veriyorum, şu saatte geleceğim, senin için şunu yapacağım, ya da şu zamanda istediğin şeyi teslim edeceğim gibi sözler verip te sonra bu sözlerden caymak, yerine getirmemek müslüman aklâkı değildir.

Hz. Ömer (R.a) anlatıyor: “Resulullah (sav) buyurdu ki:

“Malını satışa arzeden rızka erer, muhtekir (pahalanması için satmayıp bekleten/karaborsacı) de lanete uğrar.” (İbnu Mace, 2153. nak. Kütüb-ü Sitte, 17/246)

Ebu’l Hamra (ra) anlatıyor: “Resulullah (sav)’ı, yanında bir kap içinde bir miktar zahire satan bir adamın yakınlarından geçtiğini gördüm. Mübarek elini kabın içine sokup (kontrol ettikten sonra) adama: “Sen hile yapmışa benziyorsun. Bize hile yapan bizden değildir” buyurdu.” (İbnu Mace, 2225. nak. Kütüb-ü Sitte, 17/254)

Kur’an, alış-verişte hile yapanları, hak yiyenleri kınıyor. (Mutaffifîn/1-3)

 

3-DEDİKODU (ĞIYBET) ve İFTİRA

İnsanları arkalarından çekiştirmek, onların hoşlanmayacağı şeyleri konuşmak dedi-kodudur, gıybettir.

Kur’an, şöyle diyor:

“Ey iman edenler, zannın çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Birbirinizi gıybet etmeyin. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?  Tiksindiniz, değil mi? O halde Allah’tan korkup-çekinin. Çünkü Allah tevbeyi kabul edendir, çok merhametlidir.” (Hucurât/12)

Görüldüğü gibi, gıybet etmeyi Kur’an kesin bir dille haram kılduığı gibi, bunu, ölü kardeş eti yemek kadar çirkin bir davranış sayıyor.

İftira, gıybetten daha büyük bir hatadır. Bu da bir başkasına, işlemediği bir suçu isnat etmek, ya da onu onda olmayan bir kusurla anmaktır.

Hz. Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdu ki:

-“Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?”

-“Allah ve Resûlü daha iyi bilir!” dediler. Bunun üzerine:

-“Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam:

-“Ya benim söylediğim anda varsa, (Bu da mı gıybettir?)” dedi. Peygamber (sav): 

“Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir.” (Ebu Davud, Edeb 40. Tirmizi, Birr 23. Müslim, Birr 70. nak. Kütüb-ü Sitte, 12/311)

Hz. Enes (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdu ki:

“Mirac gecesinde, bakır tırnakları olan bir kavme uğradım. Bunlarla yüzlerini (ve göğüslerini) tırmalıyorlardı.  -“Ey Cebrail! Bunlar da kim?” diye sordum. 

“Bunlar, dedi, insanların etlerini yiyenler (Yani gıybet edenler) ve ırzlarını (şereflerini) korumayanlardır.” (Ebu Davud, Edeb 40. ak. Kütüb-ü Sitte, 12/312)

 

4-KİN ve HASET

Kin, gizli düşmanlık beslemektir.

Haset ise, bir başkasındaki nimeti kıskanmaktır. Her ikisi de kötü huylardandır.

Müslüman, kendisine hiç bir kötülüğü dokunmayanlara karşı kin ve düşmanlık duymaz. Müslüman ancak zalim kimselere kızar, onları düşman bilir. Hatta kendisine kötülük edenleri bile zamanı gelince affedebilir. Bir kimse gerçekten kızılmayı hak etmişse, müslüman bunu açıkça söyler, kalleşlik sayılacak tavırlara girmez.

Müslüman, bir başkasının sahip olduğu nimetleri, imkanları, makamları kıskanmaz. Kimseye haset etmez. Bu kötü huyun kendisine zarar vermemesi için devamlı Felak Sûresini okur.

Başkasına kin duydyğu için onun elindeki nimetin gitmesini istemez. ‘Ya hu başkaların var da benim niye yok’, ‘benim yoksa onların da olmasın’ demez. Bilir ki, Allah (cc) malı ve imkanı insanları denemek için verir.

 7253 -Resûlüllah (sav)şöyle buyuruyor:

“Hased (çekememezlik) hayırları yer bitirir, tıpkı ateşin odunu yeyip tükettiği gibi. Sadaka hataları söndürür, tıpkı suyun ateşi söndürmesi gibi. Namaz, mü’minin nürudur. Oruç ateşe karşı perdedir.” (İbni Mace, 4210.      Ebu Dâvud, Edeb 52. nak. Kütüb-ü Sitte, 6/325 ve 17/588)

Başkalarındaki güzelliklere özenmek, onlara ukaşmaya çalışmak ise gıptadır. Gıbta haram değildir.

İbnu Mes’ud (ra) anlatıyor: “Resûlullah (as) buyurdular ki:

“Şu iki kişi dışında hiç kimseye gıbta etmek caiz değildir: Biri, Allah in kendisine verdiği hikmetle hükmeden ve bunu başkasına da öğreten hikmet sahibi kimse. Diğeri de Allah’ın kendisine verdiği malı hak yolda sarfeden zengin kimse.” (Buhârî, İlm 15, Zekât 5, Ahkâm 3. Müslim, Salâtu’l-Müsâfirîn 268. nak. Kütüb-ü Sitte, 6/323)

 

5-ÖFKE ve KIZGINLIK

“Öfkeyle kalkan zararla oturur.”

Bir atasözü böyle. Doğru öfke ve kızgınlık her zaman insana hata yaptırır. Öfkelenen insanın gözü görmez, aklı iyi düşünmez, isabetli karar veremez. Asıl pehlivan öfkesini yeyendir. (bak. Kütüb-ü Sitte, 12/294)

Sabır ne kadar güzel huysa, kızgınlık ve öfke de o kadar zararlı bir huydur. Müslüman, bir konuda karar verirken acele etmediği gibi, akıl ve dine danışarak karar verir. Öfkenin ve kızgınlığın zararlı olduğunun farkındadır.

Ebu Vail anlatıyor: “Urve İbnu Muhammed es-Sa’di’nin yanına girdik. Bir zat kendisine konuştu ve Urve’yi kızdırdı. Urve kalkıp abdest aldı ve:

“Babam, dedem Atiyye’den (ra)anlattı ki, o, Resûlullah’ın şöyle söylediğini nakletmiştir:  “Öfke şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır, ateş ise su ile söndürülmektedir; öyleyse biriniz öfkelenince hemen kalkıp abdest alsın.”

(Ebu Davud, Edeb 4. nak. Kütüb-ü Sitte, 12/295)

Ebu Zerr el-Gıfarî (ra) anlatıyor: “Resûlullah (sav) bize buyurmuştu ki:  “Biriniz ayakta iken öfkelenirse hemen otursun. Öfkesi geçerse ne âlâ, geçmezse yatsın.” (Ebu Davud, Edeb 4.nak. Kütüb-ü Sitte, 12/295)

Hz. Mu’az İbnu Cebel (ra) anlatıyor. “İki kişi Resûlullah’ın huzurunda küfürleştiler. (Öyle ki) birinin yüzünde (diğerine karşı) öfkesi gözüküyordu. Resûlullah (sav):

“Ben bir kelime biliyorum, eğer onu söyleyecek olsa, kendinde meydana gelen öfke giderdi: Eûzu billahi mineşşeytanirracim” buyurdular.” (Tirmizî, Da’avat 53. Ebu Davud, Edebb 4. nak. Kütüb-ü Sitte, 12/296)

 

SORULAR

1-Niçin bazı huylar iyi, bazı huylar kötüdür?

2-Peygamber (sav), yalan hakkında ne diyor?

3-Yalanın zararları nelerdir, tartışınız.

4-Yalanın caiz olduğu yerler var mıdır, araştırınız.

5-İbni Mesud’a göre, kişi ne zaman yalancılardan sayılır?

6-Hile yapmak nedir?

7-Hile yapmak, aldatmak niçin kötüdür?

8-Müslüman kimseyi aldatır mı?

9-Aldatma ile ilgili hadis bulunuz.

10-Gıybet ne demektir?

11-İftira ne demektir?

12-Gıybeti yasaklayan âyeti söyleyiniz.

13-Gıybetin zararlarını anlatınız.

14-İftiranın zararlarını anlatınız, duyduğunuz olaylardan örnekler veriniz.

15-Peygamber, Mirac yolculğunda nasıl insanlar görmüştü?

16-Kin nedir?

17-Kin gütmek doğru mudur?

18-Haset nedir?

19-Haset etmek doğru bir davranış mıdır?

20-Gıpta nedir ve kimlere gıpta edilir?

21-Hasetin zararları ile ilgili hadis bulunuz.

22-Öfke nasıl bir huydur?

23-Kızgın insanlar hakkında neler düşünüyorsunuz.

24-Çok kızgın, öfkeli bir anne-baba, eğitici, yönetici olmak ister misiniz?

25-Hadislere göre öfkelenen ne yapmalı?

 

 

 

 

 

  1. DERS: KÖTÜ HUYLAR 2

*Kibir ve Ucub

*Cimrilik

*Zulüm yapmak ve Hak Yemek

*Su-i zan

Bu dersin amaçları:

1-Kibir ve ucub gibi huyların müslüman için uygun olmadığına dikkat çekip bunlardan sakınmayı öğrenmek.

2-Cimriliğin kötü bir huy oladuğunu hatırlayıp, ondan sakınmayı öğrenmek.

3-Zulüm yapmanın ve hak yemenin insanlık suçunu olduğunu öğrenmek, zalimlerden olmamaya karar vermek.

4-Su-i zan’ın kötü bir huy olduğunu öğrenmek.

 

1-KİBİR ve UCUB

Kibir veya ucub, büyüklük taslamak, kendini diğer insanlardan daha üstün görmek demektir. Ya da başkalarını küçümsemek, onlara tepeden bakmaktır.

Kimileri soyuyla, kimileri malyla, kimileri makamıyla, kimileri giydiği elbiseyle, kimileri de kullandığı arabayla başkalarıan hava atar, kibirlenir. Bazı insanlar, ellerine bir imkan veya yetki geçirdiler mi, onu başkalarına büyüklük taslamak için kullanırlar.

Büyüklük (kibriya) Allah’a aittir. Eğer insan büyüklenmeye kalkışırsa ciddi bir hata yapar.

Allah (cc) herkesi insan olarak yarattı. Hiç kimse hangi anadan-babadan doğacağına karar veremez. Öyleyse insan nasıl olur da soyu ile, kabilesi ile övünebilir.

Allah (cc) malı dilediğine verir, dilediğinden çekip alır. Nice zenginler, kısa zamöan içinde fakir olabilirler. Üstelik insan öldüğü zaman malı mülkü onu kurtaramıyor. Öyleyse insan malı ile nasıl öüvünebilir.

Diyelim bir makam elde ettik. Öyle ya, bir yerde müdür, şef, başkan, hatta bakan olduk; ne farkeder ki? O makamlar da geçici olduğuna göre övünmeye değmez.

Unutmamak gerekir ki herkesin insan olarak bir değeri vardır. Hiç kimse diğerinden insan olarak aşağı değildir. İnsanı aşağı ve değerli kılan onun davranışlarıdır. İyi ahlâklı insanlar değerlidir, ahlâksızlar nerede olursa olsun, hangi soydan gelirse gelsin aşağıdırlar.

Ebu Sa’îdi’l-Hudri (R.a) anlatıyor: “Resülullah (sav) buyurdu ki: “Kim Allah rızası için bir derece tevazu sahibi (alçak gönüllü) olursa, Allah, onu bu sebeple, bir derece yükseltir. Kim de Allah’a bir derece kibirde bulunursa, Allah da onu bu sebeple bir derece alçaltır, böylece onu aşağıların aşağısına atar.” (İbnu Mace, 4177. nak. Kütüb-ü Sitte, 17/581)

Peygamber (sav) şöyle buyurdu:

“Kalbinde hardal tanesi kadar iman bulunan bir kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse de cennete girmez.” (Müslim, İman 147; Ebu Dâvud, Edeb 29. Tirmizi, Birr 61. nak. Kütüb-ü Sitte, 15/24)

 

2-CİMRİLİK

Cimrilik, Allah’ın nasip ettiği malalrdan, dünyalıklardan başkalarını faydalandırmamaktır. Harcamaları aşırı kısmak, eldeki imkanı başkalarıyla bölüşmekte korkak olmaktır.

Cimrilik bir hastalık gibidir. İnsanın içine o harcama korkusu yerleşti mi, kolay kolay çıkmaz.

Bazıları çok şeye sahip olurlar ama, kendilerine, aile fartleri gereği kadar harcama yapmazlar. Başka inasnlara yardımcı olmazlar.

İslâm yardım etmeye, sadaka vermeye, infakta bulunmaya bu kadar teşvik etmişken, hatta bütün bunları emretmişken, Allah yolunda yapılan harcamalara bire yediyüz kadar sevap söz vermişken; bir müslümanın cimri olmaması gerekir.

Ebu Saîd el-Hudrî (ra) anlatıyor: “Resûlullah (as) buyurdular ki: “İki huy vardır ki bir mü’minde asla beraber bulunmazlar: Cimrilik ve kötü ahlâk.” (Tirmizî, Bir 41. nak. Kütüb-ü Sitte, 3/168)

Abdullah İbnu’ş-Şihhîr (ra) anlatıyor: “Resûlullah (as) Elhâhümü’t-tekâsür sûresini okurken yanına geldim. Bana: “İnsanoğlu malım malım der. Halbuki âdemoğlunun yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve sağlığında tasadduk edip gönderdiğinden başka kendisinin olan neyi var? (Gerisini ölümle terkeder ve insanlara bırakır.” (Müslim, Zühd 3, 4. Nesâî, Vesâya 1. Tirmizî, Tefsir, Tekâsür. Nak. Kütüb-ü Sitte, 3/171)

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: “Resûlullah (as) şöyle söyledi: “Altına tapanlar mel’undur, gümüşe tapanlar mal’undur.” (Tirmizî, Zühd 42. nak. Kütüb-ü Sitte, 3/171)

Kur’an da şöyle diyor:

“(Zincire vurulmuş esirler gibi) elini boynuna bağlanmış yapma (cimri olma). Onu büsbütün de açma (israf etme). Yoksa kınanmış, yaptığına pişman olur kalırsın.” (İsra, 17/29)

 

3-ZULÜM ve HAK YEMEK

Adaletin tersi zulümdür. Bir kimsenin hakkını vermemek, eşit davranmamak, haksızlık ve işkence etmek demektir.

İnsanlığa karşı işlenen en ciddi suçlardan biri de zulümdür, başkasının hakkına tecavüzdür.

Zulüm, hakları sahiplerine vermemek, insanlara maddi ve manevi zarar vermektir.

Zulüm, en adi suçlardan birisidir.

Müslüman, zalim olamaz. Kimsenin hakkını bile bile yiyemez. Kimseye işence edemez, hakkını elinden alamaz. O, böyle bir şeyin alçaklık ve insanlık dışı olduğunu bilir.

Ebu Zerr (ra) anlatıyor. Ppeygamber (sav) aziz olan Rabbin’den naklen şöyle dedi:

“Ey kullarım, Ben nefsime zulmü haram ettim, onu sizin aranızda da haram kıldım. Öyleyse birbirinize zulmetmeyiniz...” Müslim, Birr/55. Tirmizî, Kıyame/49. nak Kütüb-ü Sitte, 15/167)

 

4-SU-İ ZAN

Su-i zan, hüsn-ü zan’nın tersidir. Hüsn-ü zan, nasıl ki müslüman kardeşi hakkında iyi düşünüp hyrını istemekse, su-i zan da, müslüman kardeşi hakkında kötü düşünmek, onun zararını istemektir.

Kur’an, müslümanlara böyle yapmayı yasaklşıyor:

“Ey iman edenler, zannın çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır...” (Hucurât/12)

Bir kimsenin suçu kesinleşmedikçe ona suçlu gözüyle bakamayız. (Kaldı ki suçlu insanlar da cezasını çeker, tevbe eder ve iyi insan olabilir.) Öyleyse hiç kimseyi suçu kesinleşmeden suçlamak hakkımız değil.

Ya da kesin bilgimiz olmadan; ‘o var ya o, ne şeytandır.’, ‘onun ne gizli dümenleri var’, ‘onun öyle göründüğüne bakmayın, o hiç te göründüğü gibi değildir’, ‘şu işi falancanın yaptığını sanıyorum’, ‘bu suçu mutlaka falanca yapmıştır’, elinde delil/isbat olmadan, ‘falanca para yedi, vurgun vurdu’ gibi suçlamalar doğru değildir.

 

SORULAR

1-Kibir ve ucub nedir?

2-Kibirlenmek nasıl bir huydur?

3-İnsan niçin kibirlenmemeli?

4-Kibirin kötülüğü ile ilgili hadis bulunuz.

5-Cimrilik nedir?

6-Cimrilik nasıl bir huydur?

7-İslâm cimriliğe nasıl bakıyor?

8-Hadise göre hangi huylar müslümanda bulunmaz?

9-Hadise göre insanın asıl malı hangisidir?

10-Peygamberimiz kimlere mel’un diyor, niçin?

11-Kur’an, harcama ve kısma konusunda nasıl bir denge getiriyor?

12-Zulüm nedir?

13-Müslüman zalim olabilir mi?

14-Zulmün haram oluşu ile ilgili âyet bulunuz.

15-Zulmün kötü oluşu ile ilgili hadis bulunuz.

16-Su-i zan ne demektir?

17-Su-i zan kötü bir huy mudur, niçin?

18-Zannın çoğunun haram oluşu ile ilgili âyet bulunuz.

19-Su-i zan ile ilgili çevrenizden örnekler bulunuz.

 

 

 

 

 

  1. DERS: KÖTÜ HUYLAR 3

*Dilencilik ve Başkasına Muhtaç Olmak

*İçki ve Uyuşturucu Bağımlılığı

*Kumar Alışkanlığı

*Yalan Yere Yemin Etmek

*Yalancı Şahitlik

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman aşağıdaki amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

1-Dilenciliğin ve tembellik sebebiyle başkasına muhtaç olmanın kötülüğünü hatırlamak.

2-Alkollü (sarhoş edici) içkilerin zararlarını tekrar gündeme getirmek.

3-Uyuşturucu bağımlılığının tehlikelerini hatırlayıp, gençlerimizin bu tehlşikye düşmemeleri için dikkat olmayı öğrenmek.

4-Kumar alışkanlığının zararlarını sıralamak.

5-Yalan yere yemin etmenin caiz olmadığını hatırlamak.

6-Yalancı şahitlik yapmanın çirkinliğini öğrenmek.

 

1-DİLENCİLİK  ve BAŞKASINA MUHTAÇ OLMAK

İslâmda, bir kimsenin kendisinin ve ailesini geçimini sağlamak üzere çalışması ibadettir.

Peygamberimiz (sav), kişinin kendi ailesi için yaptığı harcamaları en çok sevap getiren infak/sadaka olarak değerlendiriyor.

Bir kimsenin kimseye muhtaç olmadan geçinmek için, ya da ailesinin rızkını kazanmak için çalışması farzdır. Bu onun en öenmli görevlerinden birisidir.

Bir müslümanın bu yapmayıp, ona buna el açması, karnını doyurmak için dilenmesi caiz değildir.

Dilenmek ve başkasına muhtaç olmak insan için yüz karasıdır. Ancak unutmamak gerekir ki, bu, gücü yetenler için geçerlidir. Bir kimsenin gücü yetmiyor, şartlar çok ağır ve bunadan dolayı muhtaç olursa , o ayrı. Ya da kişi sakat, hasta, güçsüz olabilir. Böyle bir durumda dilenmek yine hoş değildir. Müslüman zenginler böylelerini arayıp bulurlar, zekât, fıtra, sadaka, kurban gibi ibadetlerle onlara destek olurlar.

Peygamberimiz (sav); “Hiç kimse elinin emeğinden daha değerli bir yiyemez” buyuruyor.

Kendisinden yiyecek isteyen bir adama ip ve balta temin ettikten sonra, ormandan odun getirip satmasının, başkasından bir şey istemekten daha hayırlı olduğunu söyledi.

Üstelik, insanın helâl yoldan çalışıp helâl ekmek kazanması, bereketlidir, az olsa da yeter, insanı mutlu eder.

Yukarıda hadiste geçtiği gibi, dilenen el olmaktansa, başkasına yardım eden el olmak daha iyidir. Çünkü veren el alan elden hayırlıdır.

 

2-İÇKİ ve UYUŞTURUCU BAĞIMLILIĞI

İçki, yani sarhoş eden alkollü içecekler her kötülüğün kaynağıdır:

Ebu’d-Derda (ra) demiştir ki: “Dostum (Peygamberimiz) bana:

“Şarap içme. Çünkü o her kötülüğün anahtarıdır!” diye tavsiyede bulundu. (İbnu Mace, 3371. nak. Kütüb-ü Sitte, 17/431)

İnsana hiç bir faydası olmadığı gibi, pek çok zararı vardır. İnsan aklı, ilim ve asırlardan beri gelen tecrübe göstermiştir ki içki zararlıdır.

Bu zararlı şeyi Rabbimiz kesin bir dille müslümanlara haram kılıyor ve bunu şeytanın pis bie işi sayıyor.

“Ey iman edenelr, şarap (içki), kumar, putlar ve fal okları (fal ile iş görmek), şeytanın piş işlerindendir. Artık bunlardan kaçının ki kurtuluşa ereseniz.” (Mâide/90)

Şeytan bunlarla insanların arasına düşmanlık sokmak, onları sapıtmak ve ibadetten alıkoymak ister.

Nitekim herkes biliyor ki içki içenler, kumar oynayanlar; hem zararını görüyorlar, hem ibadetten uzaklaşıyorlar, hem de başkalarına zarar veriyorlar.

Uyuşturucu bağımlılığı da öyle. Özellikle günümüzde bu bağımlılığın getirdiği zararı herkes görüyor. Bu hastalığın pençesine düşenlerin sağlıklarının bir daha düzelmediği açıktır.

Müslümanların temiz ve sağlıklı yaşamasını isteyen dinimiz bütün bu zararlı maddeleri yasaklıyor.

Sigara da vücut için zararlı olduğundan ona haram veya mekruh diyen alimler var.

Her şarhoşluk veren madde içkidir ve haramdır.

Hz. Âişe (r.anhâ) anlatıyor: « Resülullah (as) buyurdu ki:

« Sarhoşluk veren her içki haramdır. » (Buhârî, Eşribe 4, Vudü 71; Müslim, Eşribe 67-68. Muvatta, Eşribe 9. Ebü Dâvud, Eşribe 5. Tirmizî, Eşribe 2, 3.  Nesâî, Eşribe 23. nak. Kütüb-ü Sitte, 8/124)

Dünyada içki müptelâsı olan müslümanlar, ahiretin cennet içeceklerin mahrum kalacaklar.

İbnu Ömer (r.anhümâ) anlatıyor: « Resülullah (as) buyurdu ki:

« Her sarhoş edici hamrdır. Ve her sarhoş edici haramdır. Kim dünyada hamr içer ve tevbe etmeden, onun tiryakisi olduğu halde, ölürse, ahiret içeceği içemez.”  (Buhârî, Eşribe 1; Müslim, Eşribe 73. Muvatta, Eşribe 11. Ebü Dâvud, Eşribe 5. Tirmizî, Eşribe 1. Nesâi, Eşribe 22, 46. nak. Kütüb-ü Sitte, 8/132)

İçki konusunda sadece içenler değil, ona sebep olanlar da suçludur.

Hz. Enes (ra) anlatıyor: “Resûlüllah (as) hamrla ilgili olarak on kişiye lanet etti: “(Hammaddesinden şarap yapmak maksadıyla) sıkana ve sıktırana, içene ve sâkilik yapana, (imalathâneden veya depodan, toptancıdan perakendeciye veya müstehlike kadar) taşıyana ve taşıtana, satana ve satın alana, bağışlayana, bunun parasını yiyene.” (Tirmizî, Büyü 59. İbnu Mâce, Eşribe 6. nak. Kütüb-ü Sitte, 8/135)

 

3-KUMAR ALIŞKANLIĞI

Kumar oynamak da tıpkı içki gibi, kişiye, aileye ve topluma en fazla zarar veren huylardan biridir.

Kumar, bir para/ma karşılığı kaybetme ümidi ve kaybetme korkusu olan her türlü oyunun adıdır. Kumar oynayan belli bir para karşılığı oyuna ortak olur, sonunda ya parasını kaybeder, ya da bir miktar kazanır. Bu kesinlikle spor değil, kazanma amacıyla yapılan bir şeydir.

Kumar çeşitli şekillerde, çeşitli aletle olabilir. Günümüzd kumar atraçları oldukça yaygınlaşmış, çeşitlenmiştir. Kumar makineleri, her türlü loto, toto, piyangolar, iskambil kağıdı gibi kumar aletleriyle para karşılığı oynana oyunların hepsi kumardır.

Oyunların pek çoğu kumara alet edilebilir.

Mesela, arkadaşlarla futbol maçı yapacağız. İki takım olduk, her takımda onbirer kişi var. Her birimiz ellişer euro koyduk ortaya, birisine teslim ettik. Maçı kazanan taraf paraların hepsini alacak. Yenilen taraf da paraları  kaybedecek. İşte oldu kumar. On euro verip piyango bileti alıyorsun. Çekiliş yapılıyor, senin biletine yüz euro vuruyor. İşte oldu kumar. Kumar makinasının başına gidiyorsun. Oraya belli bir para atıyorsun. İyi oynarsan oradan para kazanıyorsun, kötü oynarsan paran gidiyor. İşte oldu kumar.

Kumar bağımlılarının kendilerini, ailelerini ve görevlerini ihmal ederler. Ellerindeki daha çok kazanma ümidi için kumara yataırırlar. Ama hepsi de gider. Kumardan zengin olan görülmemiştir.

(Yıllar önce şöyle bir olay duymuştum. Adam turist, bir yerde geçici iş bulmuş, zar zor geçiniyor. Haftalık alıyor. Hafta sonunda parasını alır almaz doğru kumarhalere. Bir atıyor, kaybediyor. Bir daha atıyor kaybediyor. Bu sefer kaybettiklerimi kazanayım diye yine atıyor. Bazen de kazanıyor. Bu sefer ümitleniyor. Daha fazla kazanyım diye atmaya devam ediyor. Sonunda bir kaç saat içerisinde haftalığının hepsi gidiyor. Pazartesi beş parasız işe başlıyor. Bir ekmek parası için patrondan peşin az bir harçlık istiyor. Hafta sonu yine aynı. Bir sonraki hafta yine aynı. Şimdi bu akıllı adam işi mi ?)

Kumar yüzünde şerefini, ailesini, malını mülkünü, hatta hayatını kaybedenler çoktur.

Ama ne yazık ki eskinden beri içki ve kumarın zararını herkes bilir de yine de pek çok insan bu sapıklıktan kendini kurtaramaz.

 

4-YALAN YERE YEMİN ETMEK

Yemin sözü kuvvetlendirmek için yapılır. Ya da mahkemelerde şahitlerin doğru söyleyip söylemediklerinden emin olmak için yemine başvurulur.

İslâmda yemin Allah adına yapılır.

İbnu Ömer (r.anhüma anlatıyor: "Resûlullah (sav), Hz. Ömer’in, babasını zikrederek yemin ettiğini işitmişti:

"Allah (cc), sizleri babanızın adını anarak yemin etmeyi yasakladı. Öyleyse kim yemin edecekse Allah'a yemin etsin veya sussun" buyurdu." (Buhârî, Eymân 4. Müslim, Eymân 1. Ebu Dâvud, Eymân 5. Tirmizi, Eymân 8.  Nesâî, Eyman 5. nak. Kütüb-ü Sitte, 16/289)

Yemin, ‘Vallahi, billahi, tallahi’ şeklinde olabilir. Yine 2Allah adına yemin olsun ki’, Kur’an’, Kâbe’ye, Esmau’l-Hüsnâ’ya yemin olsun ki’ şeklinde de olabilir.

Müslüman ya gerçek olmuş bir şey üzerine yemin eder, ya da kesinlikle yapacağı bir şey üzerine. Bu ikisi olmazsa yemin yerine gelmez.

Müslüman yemin ettiği zaman, bunu yerine getirmezse ceza (keffâret) ödemesi gerekir. Kur’an şöyle diyor :

« Allah sizi yeminlerinizdeki yanılmanızdan sorumlu tutmaz. Fakat bilerek yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutar. Bu yeminlerinizi bozarsanız, bunun kefferâti, ailenize yedirdiğinizden orta bir şekilde on fakiri doyurmak veya onları giydirmek, ya da bir köle azat etmektir. Fakat kim buna güç yetiremezse aralıksız üç gün oruç tutsun. İşte yemin ettiğiniz (ve tutamadığınız) zaman yeminlerinizin keffâreti budur. Yeminlerinizi yerine getirin. Şekredesiniz diye Allah âyetlerini böyle açıklar. » (Mâide/89)

Müslüman yalan bir konuda, yapmayacağı şeyler husundan yemin etmez. Peygamberimiz (sav) yalan yere yemin etmemeyi tavsiye ediyor:

“Kim boş yere de olsa yalan söylemeyi bırakırsa, ona cennetin kenar kesimlerinde bir ev bina edilir. Yine kim haklı da olsa tartışmayı bırakırsa, ona cennetin ortasında bir ev bina edilir. Kimin de ahlâkı güzel olursa, ona da cennetin yükseklerinde bir ev bina edilir.” (Tirmizî, K. Birr/58)

 

5-YALANCI ŞAHİTLİK

Bu da yalan yere yemin etmek gibidir ve onun gibi çirkin bir davranıştır. Özellikle  herhangi bir meselede şahitlik yapacağımız zaman dikkat etmemiz gerekir. Görmediğimiz, bilmediğimiz, şahit olmadığımız bir konuda ‘vallahi billlahi, iki gözüm önüme aksın ki, ekmek-Kur’an çarpsın ki şöyle şöyle oldu ‘ demek yalancılıktır.

Böyle bir şahitlik mahkemelerde olursa insanların haksızlığa uğramasına sebep olunur. Bu da daha büyük bir zarardır.

Demek ki yalan yere şahitlikte hem yalancılık var, hem de insanların hakkına tecavüz var. Böyleleri toplumda yalancı ve iftiracı olarak bilinir. İnsanlar onlara kötü gözle bakarlar, onlara güvenmezler.

Unutmamak gerekir müslümanlar, günün birinde yaptıklarının hesabını vereceklerine inanırlar. Bundan dolayı yaptıkları her şeye, konuştukları her söze, hatta yeminlerine bile dikkat ederler.

5784 - İmrân İbnu Husayn (r.anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (sav) buyurdu ki:

"Kim, (mahkeme gereği, yapması icabeden) bir yeminde yalan yere yemin ederse bu yemini sebebiyle cehennemdeki yerini hazırlamış olur." (Ebu Dâvud, Eymân 1. nak. Kütüb-ü Sitte, 16/294)

 

SORULAR

1-İslâmda hangi çalışma ibadettir?

2-Çalışmanın önemini anlatınız.

3-Başkasından bir şey istemek gerekir, tartışınız.

4-Müslüman bir toplumda muhtaçların ihtiyacı nasıl karşılnmalı?

5-Hadise göre ne hayılı kazanç hangisidir?

6-Peygamberimiz dilenciliğe izin vermiş midir?

7-Hadise göre içki nelerin kaynağıdır, niçin, tartışınız.

8-Kur’an içki hakkında ne diyor?

9-İçkinin zararlarıyla ilgili günümüzden örnekler veriniz.

10-Hadislere göre hangi içkiler haramdır?

11-Uyuşturucuların zararlarını tartışınız.

12-Bu dünyada içki içenlerin ahiretteki durumu nasıl olacaktır?

13-İçki konusunda kimler hatalıdır?

14-Kumar nedir?

15-Hangi oyunlar kumar sayılır?

16-Kumarı haram sayan âyeti tekrar hatırlayınız.

17-Kumarın zararlarını tartışınız.

18-Yemin bedir?

19-İslâma göre hangi sözler yemin sayılır?

20-Yeminin yerine getirmeyen ne yapmalıdır?

21-Yalan yere yemin etmenin durumu nedir ?

22-Boş yere yemin etmeyi terkedenleri öven hadisi hatırlayınız.

23-Yalancı şahitlik kötü bir ahlâk mıdır, niçin?

24-Yalancı şahitlikte kaç tane zarar vardır?

25-Yalancı şahitlikle ilgili hadisler bulunuz.

26-Müslüman davranışlarını hangi inanca göre ayarlar.

 

İKİ HADİS

Ebu Bekre (ra) anlatıyor: “Resülullah (sav) buyur ki:

“Haya imandandır. İman (sahibi) ise cennettedir. Hayasızlık (ve bundan kaynaklanan kabalıklar, çirkin ve kırıcı sözler) cefa (eziyet, zulüm, haksızlık)dan bir parçadır. (İnsanlara) eziyet eden de cehennemdedir.” (İbni Mace, hadis no: 4184. Kütüb-ü Sitte, 17/581)

 

İbnu Mes’ud (ra) anlatıyor: “Resûlullah (as) buyurdular ki:

“Sıdk (doğruluk) insanı birr’e (Allah’ı razı edecek iyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah’ın indinde sıddîk (doğru sözlü) diye kaydedilir.

Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sorunda Allah’ın indinde yalancı diye kaydedilir.” (Buhari, Edeb 69; Müslim, Birr 102, 103. Muvatta, Kelam 16. Ebu Davud, Edeb 88. Tirmizi, Birr 46. Nak. Kütüb-ü Sitte, 10/9)

 

 

 

 

 

 

 

 29. İSLAMA GÖRE İNSAN HAKLARI

*İslamın korumayı hedef aldığı beş ilke

*Takva şuuru ve insan hakları

*Veda hutbesi ve insan hakları

 

Bu dersi bitirdiğiniz zaman şu amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

*İslamın korumayı hedef aldığı beş ilke

*Takva şuuru ve insan hakları

*Veda hutbesi ve insan hakları

 

1-İNSAN HAKLARI NE DEMEKTİR?

Her insanın, insan olarak sabit, belirli, devredilemez hakları vardır. Bu gibi haklar insanlık hakkıdır. Bunlar hakkında tartışma bile doğru değildir. Zira her çocuk kimin çocuğu olursa olsun, hangi renkte olursa olsun, hangi soydan gelirse gelsin, hangi ülkede doğarsa doğsun sonuçta herkes gibi insandır. Her insan da diğeri ile insanlıkta eşittir ve aynı haklara sahiptir. 

Denir insanın iki türlü hakkı vardır:

Birincisi: Doğuştan gelen, tabii haklar. Yani insanlık hakları.

İkincisi; sonradan kazanılmış haklar. Bunlar kişilerin çalışmayla, tahsil, eğitim, diploma ve kariyerle, statü ve duruma göre kazandığı haklardır. 

Her iki tür hak da saygındır, korunması ve saygı gösterilmesi, korunması gerekir. 

İslam insan haklarına bir yönüyle "kul hakkı" diyor ve önemsiyor. Müslümanlara kulların haklarını gözetmelerini, kul hakkıyla ölmemelerini tavsiye ediyor. 

 

2-İSLÂMIN KORUMAYI HEDEF ALDIĞI BEŞ İLKE

Bunlar: Aklı, nefsi, nesli, malı ve dini korumadır.

a-Aklı koruma: Allah (cc) bütün insanlara hayatlarını dürdürebilmeleri için akıl gibi bir yeteken verdi. Akıl kalbin bir fonksiyonudur. İnsan akıl ve irade sahibi olduğu için değerlidir ve yaptıklarından sorumludur. 

Kur'an insanlara sürekli akıllarını kullanmalarını, gerçeği görmelerini, faydalıyı ve zararlıyı ayırdetmelerini söylüyor. Aklını kullanmayanlar kendilerine ve başkalarına zarar verecek şeyler yaparlar. Aklını kullananlar ise kendileri ve başkaları için mutluluk üretirler. 

İslâm insanları selim bir akla, yani sağduyuya sahip olmalarını istiyor. 

b-Nefsi koruma: Hayatı devam ettirebilmek için insanın istemeye, arzu etmeye, iştah duymaya da ihtiyacı vardır. Nefsin istekleri insana verilmiş manevi kuvvetlerden biridir. 

İnsanda irade, isteme, sahip olma, iştahlanma kabiliyeti olmazsa hayatını sürdüremez. Ama İslâm bu nefsi kuvvetini iyi kullanmayıu, meşru işlerde kullanmayı, faydalı eylemlerde kullanmayı tavsiye eder. 

Nefsin aşırı istekleri de olur. Yani insana zarar verecek istekleri. Kur'an buna "nefsin hevâsı" diyor. Nefsin hevasına uyanlar çok hata yaparlar, kendilerine ve çevrelerine zarar verirler. 

İslâm nefsin korunmasını, nefsin hevasının kontrol altına alınmasını ister. Zira kontrol çıkan nefis, başkalarının haklarına zarar verebilir.

c-Nesli koruma. İslâm insanın evli, nikahlı bir anne babadan gelmesini emreder. Bunun tersi insana yakışmaz. O yüzden İslam evlenmeyi, nefsin isteklerini helâl yoldan karşılamayı, iffeti, namuslu olmayı, aile hayatını emreder, mahrem-nâmahrem ilişkilerini düzenler; zinayı, zinaya giden bütün yolları ve faaliyetleri, gayr-i meşru ilişkileri haram sayar.

e-Malı koruma: Mal da geçim aracıdır. Her çeşidiyle mal, sevet, dünyalıklar, eşyalar gereği kadar olmalı. İslâm mala veya servete sahip olmayı, zengin olmayı yasaklamaz. 

Ancak malı helâl yoldan kazanılıp helal yerlere harcanmasını ister. İnsana ulaşan bire mal, maddi bir şey, eşya; her neyse helal olmalı, başkasının hakkı olmamalı.

İslâm, hem temiz malların kullanılmasını, hem de bu malların helal yoldan kazanılmasını, helal olan şeylerde harcanmasını emreder. Her türlü hırsızlığı, aldatmayı, hileli mal satmayı, soygunu, yolsuzluğu, gasbı, karabaorsacılığı, borcunu ödememeyi haram etmiştir. 

d-Dini koruma: Din insan için ekmek su gibi önemlidir. Dinsiz insan olmaz. Tarihten beri insanlar mutlaka bir dine inanmışlar.

Ama insanı yaratan ondan hak olan dine inanmasını, uydurma dinlerden yüz çevirmesini ister. İslâm insanın hayatında inanma ve ibadetin yani dini hayatın nasıl korunabileceğini öğretir.

 

3-TAKVA BİLİNCİ ve İNSAN HAKLARI

Takva sahipleri kimden gelirse gelsin zulme karşı, kim olursa olsun mazlumun ve mağdurun yanındadırlar.

Kendileri kimseye haksızlık etmedikleri gibi, her şartta ve her zeminde haksızlıklara karşıdırlar. Haksızlıkları önlemek, hakların sahiplerine ulaşması için mücadele verirler.

Onlar, insan hakları savunucusudurlar. Onlar bilirler ki insanların doğuştan ve sonradan elde ettikleri temel hakları var. Bu temel haklar insan için kişilik, haysiyet, varlık sebebi ve hayat kaynağıdır. İnsan ile ona ait temel hakların arasında hiç bir engelin olmaması gerekir.

Yine o bilir ki İslâm, insanların bu temel haklarını korumak için gelmiştir. İslâm zalimlere engel olmak, zulümleri önlemek için gönderilmiştir. İslâmın hayata hakim olması, hayatın güzelliklerle donanması, adaletin gerçekleşmesi ve insan haklarının yaşanır hale gelmesi demektir.

Takva bilinci olanlar, Allah yolunda, zulme ve haksızlıklara karşı mücadele ederek aynı zamanda insan haklarının savunmasını da yaparlar. Her şartta ve her platformda insan onurunun mücadelesini verirler.   

Hak yiyenlere, hakları ihlâl edenlere, ya da yanlış hak tarifi yapıp ta haksızlıkları kitlelere hak gibi tanıtanlara karşı uyanıktırlar.  

 

4-VEDA HUTBESİ ve İNSAN HAKLARI

VEDA HUTBESİ

“Ey insanlar! “Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamıyacağım.

“İnsanlar! “Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.

“Ashabım! “Muhakkak Rabbinize kavuşacaksınız. O’da sizi yaptı olayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi, burada bulunanlar, bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki, burada bulunan kimse bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur.

“Ashabım! “Kimin yanında bir emânet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmutallib’in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir. Lakin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız.

“Ashabım!” “Dikkat ediniz, Cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib’in torunu İyas bin Rabia’nın kan davasıdır.

“Ey insanlar! “Muhakkak ki, şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız.

“Ey insanlar! “Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınızı; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izininiz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onların yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmasza hafifce dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.

“Ey mü’minler! “Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerim ve Peygamberin (a.s.m) sünnetidir.

“Mü’minler! “Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslümana kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır.

“Ey insanlar! “Cenab-ı Hakk her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır. Mirascıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır. Babasından başkasına ait soy iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına intişaba kalkan köle, Allah’ın, meleklerinin ve bütün insanların lanetine uğrasın. Cenab-ı Hakk, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şehadetlerini kabul eder.

“Ey insanlar! “Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O’ndan en cok korkanınızdır.

“Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah’ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz.

“Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.”

“Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:

Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız.

Allah’ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz.

Zina etmeyeceksiniz.

Hırsızlık yapmayacaksınız…

“Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? Sahebeler birden şöyle dediler:

“-Allah’ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatta bulundunuz, diye şehadet ederiz!”

Bunun üzerine Peygamber (sav) şehadet parmağını kaldırdı, sonra da cemaatinüzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu :

“Şahid ol, yâ Rab! Sahid ol, yâ Rab! Sahid ol, yâ Rab!”

 

OKUMA PARÇASI

İmrân İbnu’l-Husayn (ra) anlatıyor: “Sakif, Benî Ukayl’in müttefiki idi. Sakîfliler, Resûlullah (as)’ın ashabından iki kişiyi esir ettiler. Buna mukabil Müslümanlar da Benî Ukayl’dan bir kişiyi esir ettiler, adamla birlikte Adbâ adlı deveyi de ele geçirdiler. Adam bağlı halde iken Resûlullah (as) yanına geldi. Adam:

“-Ey Muhammed!” dedi. Resûlullah (as):

«-Ne istiyorsun? » diye sordu:

«-Beni niye yakaladınız, hacıları geçene (yani Adbâ’ya) niye el koydunuz?» dedi: Resûlullah (as) meseleyi büyütmek için:

“Seni müttefiklerin olan Sakifin cinayetinden dolayı yakaladım!” cevabını verdi, sonra oradan ayrılıp gitti. Adam tekrar seslenerek:

“-Ey Muhammed! Ey Muhammed” dedi. Resûlulah (as) merhametli ve nezâketli idi. Adama dönerek:

“ Ne istiyorsun?” dedi. Adam:

“-Ben Müslümanım!” dedi. Resûlullah (as):

“-Sen bunu, daha önce, kendi umuruna mâlik iken söylemiş olsaydın, tamamiyle kurtulurdun” dedi ve adamdan uzaklaştı. Adam tekrar:

“-Ey Muhammed, ey Muhammed!” diye bağırdı. Resûlullah (as) geri gelerek:

«-Ne istiyorsun? » dedi. Adam:

«-Açım, doyur beni, susadım, su ver bana! » dedi. Resûlullah (as):

«-Hacetin bu mu? » dedi. Adam öbür iki kişiye mukabil fıdye yapıldı.»

Râvi İmrân sözüne şöyle devam etti: «Ensâr’dan bir kadın esir edildi. Adbâ dahi ele geçirildi. Kadın bağa vurulmuştu. Halk develerini evlerinin önünde dinlendiriyorlardı.

Bir akşam bu kadın ipten boşanarak develerin yanına geldi. Kadın deveye yaklaştı mı deve böğürüyordu. O da birini bırakıp öbürüne yaklaşıyordu. Sonunda Adbâ’ya yaklaştı. Bu böğürmedi.

Râvî der ki: “Bu pişkin bir deve idi” -bir rivayette: “O terbiyeden geçmiş bir deve idi” denmiştir. Ebu Dâvud’da: “Uysal bir deve” denmiştir. Kadın devenin arkasına bindi, hayvanı sürüp yola revân oldu.

Kadının kaçtığını hissettiler, arayıp taradılar, ama bulamadılar. Kadın, Allah kendisine kurtulma nasib ederse, deveyi Allah için kurban etmeyi adadı. Medine’ye gelince, halk onun kurtulduğunu görünce: “Adbâ, Resûlullah (as)’ın devesi!” diye bağrıştı. Kadın:

“- Ben adak adamıştım; Allah beni kurtarırsa onu kurban edeceğim diye!” dedi. Resûlullah (as)’a gelip bu durumu haber verdiler. O:

“- Sübhânallah! Hayvancağıza ne kötü mükâfat vermiş: Allah onu bunun üzerinde kurtarırsa o tutup bunu kesecek ha! Olacak şey mi? Hayır! Günah olan bir adaka uyulmaz, şahsen sâhip olmadığı bir şey üzerine yaptığı adaka da uymaz!” dedi.” (Müslim, Nüzür 8, (1641); Ebu Dâvud, Eymân 28, (3316). Nak. Kütüb-ü Sitte, 5/132)

 

 

İbnu Ömer (ra) anlatıyor: “Resülullah (as) buyurdu ki: “Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiş, yeryüzünün haşerâtından yemeye de salmamıştı. (Buhâri, Bed’ü’l-Halk 17, Şirb 9, Enbiya 50; Müslim, Birr 151. Nak. Kütüb-ü Sitte, 7/271)

 

OKUMA PARÇASI

Kays İbnu Sa'd İbni Ubâde (ra) anlatıyor: "Resûlüllah (sav) bizi, evimizde ziyaret etti. Ve:

"es-Selâmü aleyküm ve rahmetullah!" dedi. Babam, çok hafif bir sesle mukabelede bulundu. Babama: "Resûlüllah'a izin vermiyor musun?" dedim. O:

"Bırak, bize çokça selâm okusun!" dedi. Resûlullah (sav) tekrar:

"es-Selâmü, aleyküm ve rahmetullah!" dedi. Sa'd yine hafif bir sesle mukabele etti. Sonra Resûlullah (sav) tekrar:

"es-Selâmü aleyküm ve rahmetullah!" dediler ve döndüler. Sa'd peşine düştü ve:

"Ey Allah'ın Resulü, ben senin selâmını işitiyordum. Ancak, bize daha fazla selâm vermen için alçak sesle mukabele ediyordum" dedi. Bunun üzerine Peygamber onunla birlikte geri döndü. Ondan su isteyip onunla duş aldı. Sonra Sa'd, zaferan veya versle boyanmış bir havlu verdi, Aleyhissalatu vesselam ona sarındı. Sonra ellerini kaldırıp:

"Allah'ım, Sa'd İbnu Ubade ailesine mağfiret ve rahmet buyur!" diye dua etti. Sonra yemek yedi. Geri dönmek isteyince Sa'd, bir merkeb yaklaştırdı. Üzerine kadife bir örtü yaymıştı. Resûlullah (sav) merkebe bindi. Sa'd, bana:

"Ey Kays, Resulullah'a arkadaşlık et!" dedi. Ben de ona katıldım. Yolda  Peygamber (sav) bana:

"Benimle sen de bin!" dedi, ben binmekten kaçınınca:

"Ya binersin, ya dönersin!" buyurdular. Ben de geri döndüm." (Ebu Dâvud, Edeb 138, (5185). Nak. Kütüb-ü Sitte, )

 

İKİ HADİS

Abdullah Büsr (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) bir kavmin kapısına gelince, yüzüyle kapıya dönmezdi. Sağ veya sol omuzunu çevirirdi. Sonra da: "es-Selâmü aleyküm, es-selâmü aleyküm!" derdi. Böyle yapışı o sıralarda kapılarda örtü olmayışındandı." (Ebu Dâvud, Edeb 138. nak. Kütüb-ü Sitte)

Yine Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdu ki:

"Biriniz yemeğe çağırıldığı vakit, elçi ile birlikte gelince bu onun için izin sayılır, (ayrıca izin istemeye gerek yoktur)." (Ebu Davud, Edeb 140. mak. Kütüb-ü Sitte, )

 

İbnu Mes’ud (ra) anlatıyor: “Resûlullah (as): “Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse asla cennete girmeyecektir!” buyurmuştu. Bir adam: “Kişi elbisesinin güzel olmasını, ayakkabısının güzel olmasını sever!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da: “Allah Teâla hazretleri güzeldir, güzelliği sever! Kibir ise hakkın ibtali, insanların tahkiridir” buyurdular.”

 

İKİ HADİS

Behz İbnu Hakim dedesinden anlatıyor: “Resûlullah (as) buyurdu ki: “Yazıklar olsun o kimseye ki, insanları güldürmek için konuşur ve yalan söylerler! Yazık ona, yazık ona!” (Ebu Dâvud, Edeb 88, (4990); Tirmizî, Zühd 10, (2316).)

 

İbnu Mes’ud (ra) anlatıyor: “Resûlullah (as) bir keresinde, “Hanginiz, vârisinin malını kendi malından daha çok sever?” diye sordu. Cemaat: “Ey Allah’ın Resûlü içimizde, herkes kendi malını vârisinin malından daha çok sever” dediler. Bunun üzerine: “Öyleyse şunu bilin: Kişinin gerçek malı hayatında gönderdiğidir. Geriye koyduğu da vârislerinin malıdır.” (Buhârî, Rikak 12; Nesâî, Vesâyâ 1, (6, 237-238).)

 

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdu ki: "Kulların sabaha erdiği her günde iki melek gökten iner ve bunlardan biri şöyle dua eder: "Ey İlâhımız! İnfak edene halef (devam) ver." Diğeri de şöyle dua eder:  "Ey İlâhımız! Cimriye de telef ver." (Buhari, Zekat 28; Müslim, Zekat 57, (1010).)

 

OKUMA PARÇASI

ÇOCUKLAR NE OLARAK DOĞARLAR?

Ebu Hureyre (ra) anlatıyor Peygamber (sav); “Her çocuk fıtrat üzere doğar” buyrudu ve sonra da şu âyeti okudu: “Allahın yaratılışta verdiği fıtrat... “(Rûm/30) Sonra Peygamber sözünü şöyle tamamladı:

“Çocuğu anne ve babAsı yahudileştirir veya hırıstiyanlaştırır veya mecuşileştirir. Tıpkı hayvanın doğurduğu zaman organları tam olarak yavru doğurması gibi. Siz kesmezden önce, kulağı kesik olarak doğmuş hayvana rastlar mısınız?” Orada olanlar;

“Ey Allah’ın Rasûlü! Küçükken ölenler hakkında ne dersiniz?” diye sordular. Peygamber (sav) şu cevabı verdi: “(Yaşasalardı) nasıl amel işleyeceklerdi Allah daha iyi bilir.” (Buhârî, Cenâiz/80, 93. Müslim, Kader/22. Muvatta, Cenâiz/52. Tirmizî, Kader/5. Ebu Dâvud, Sünnet/18. nak. Kütüb-ü Sitte, 2/316)