Amsterdam KUBA AİLELER DERSİ

Kasım 2019 – Nisan 2020

1.DERS 01 Kasım 2019

 

PEYGAMBERLİK GERÇEĞİ

-Âmentü

-Peygamber nedir? Rasûl, nebi, elçi

-Kur’an’da peygamberlik: Nübüvvet ve risâlet

-Peygamberlerin sıfatları

-Peygambere ihtiyaç var mı? Önceki devirlerde ve şimdilerde

 

-Âmentü:

“Ben Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere ; hayır ve şerrin Allâh’ın yaratmasıyla olduğuna inandım. Öldükten sonra dirilmek de haktır. Ben şahadet ederim ki, Allah’tan başka ilâh yoktur. Ve yine şahadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir.”

 

-Peygamber nedir? Nebi, rasûl, elçi

Bilindiği gibi Kur’an, peygambere ‘nebi’, ‘rasûl’ veya ‘mürsel’ demektedir. 

 

-‘Nebi’:

'Nebe' çok faydalı, önemli haber;  ‘Nebi’ de önemli, faydalı ve sağlam bir haber getiren elçi demektir.

Allahın seçtiği elçilere "nebi"," nebi (peygamber) gönderme işine de "nübüvvet" denir.

Türkçe’de, Farsçadan gelen ‘peygamber’ kelimesi elçi demek olup daha yaygın olarak kullanılmaktadır.

Her üç kelime de ‘Allah’ın elçisi’ anlamına gelir.

Nebi’nin çoğulu ‘enbiyâ’dır. Kur’an’da her ikisi de kullanılmaktadır. Kur’an’da ‘Enbiyâ’ sûresi yer almaktadır.

 

-Rasûl:

‘Rasûl’, Kur'an'da hem Allah'ın gönderdiği mesaj, hem de mesajı yüklenip götüren anlamında. Kur’an’da daha çok ikinci anlamda geçmektedir.

Rasûle "mürsel" de denilmektedir.

Rasûl veya mürsel’, haber ve mesaj götüren anlamında elçi demektir. Rasûlün çoğulu; rusûl, mürsel’in çoğulu ise; mürselîn’dir.

Rasûller tıpkı nebiler gibi Allah’ın seçtiği elçilerdir.  

Allah (cc) varlıklar arasından bazılarını seçer ve onları özel bir görevle gönderir. Bu gönderme işine ‘irsâl’,  gönderilen elçiye ‘rasûl’, rasûllerin görevlerine de ‘risâlet’ denir.

Nebi ile rasûl yaklaşık aynı anlamdadır. Kimileri der ki, nebi yalnızca haber getiren ve bir önceki peygamberin şeriatini uygulayan elçidir.

Rasûl ise, hem haber getiren hem de kendisine ayrı bir şeriat ve kitap verilen elçidir. Bu açıdan rasûlun manası nebiye göre biraz daha geniştir.

Nebiler haber getiren anlamında yalnızca insanlardan seçilirken, rasûller hem insanlar arasından, hem de insanlar dışındaki varlıklardan seçilebilir.

“Allah, meleklerden de elçiler seçer insanlardan da. Süphesiz Allah, işitendir, görendir” (22/Hacc, 75)

Kur’an, rüzgârın aşılayıcı elçi olarak gönderildiğini ifade etmektedir. (15/Hicr, 22)

Elçi, bir işle görevlendirilen ve görevi konusunda yetkisi olan kimsedir. O, kendisini gönderen makama karşı sorumludur. Hangi iş için gönderilmişse, o işi yapmaya memurdur. Peygamberler de tıpkı böyledir.

Nebileri/rasûlleri Allah seçer.. İnsanlar kendi istekleriyle nebi olamazlar. Allah (cc) kulları içerisinden üstün niteliklere sahip kimseleri elçi olarak seçer ve onlar vasıtasıyla insanlara mesajını gönderir. Elçilerinin kullarını vahiyle terbiye etmelerini ister.

“Nitekim, kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi tezkiye eden (temizleyen), size Kitabı ve hikmeti öğreten ve size bilmediklerinizi öğreten rasûller gönderdik.” (2/Bakara, 151)

Rasûller (elçiler) vahyi (ilahi mesajları) insanlara ulaştırmakla görevli idiler. Hiç bir nebi diğerini yalanlamamış, bir sonra gelen bir öncekini doğrulamıştır.

Nebiler/rasûller, insanları Cennet ve Allah’ın nimetleriyle müjdelemek (beşir),

Cehennem ve Allah’ın azabıyla korkutmak (nezir) için gönderilmişlerdir. (5/Mâide, 19. 7/A’raf, 184,188. 11/Hûd, 2,12. 4/Nisâ, 165. 6/En’am, 48

Nebi/rasûl, Allah’ın kendisine vahyettiği şeyleri, insanlara aktaran, onları bu vahye inanmaya ve itaat etmeye davet eden, vahiyle terbiye eden kişidir.

Onlar temiz ve örnek kişilerdi. Soyları, ahlâkları, hayatları ve yürekleri pak ve aydınlıktı.

Nebiler/rasûller, gönderildikleri toplumun öncüsü idiler. Onlar, aldıkları vahyin canlı örnekleridir.

Allah’a hakkıyla kulluk yaparlar ve ubudiyyetin (kulluğun) nasıl yapılması gerektiğini gösterdiler.

Davetleri için insanlardan hiç bir karşılık beklemediler. İnkârcıların ve haddi aşanların kınama ve eziyetlerine aldırmadılar. Gerektiği zaman zalimler ile mücadele ettiler.

Rasûller, insanlar için seçilmiş en güzel örneklerdir (33/Ahzâb, 21), canlı vahiydirler. Allah (cc) onları aynı zamanda, ‘insan nasıl olmalıdır?’, sorusunun önünde gerçek örnekler olarak sunmuştur. Vahy, insanları hayal olan bir hayata değil, önlerinde canlı olarak örnek olan peygamberlerin gösterdiği somut örneğe davet eder.

Son Rasûl de diğer şerefli elçiler gibi, yalnızca mektup getiren postacı benzeri,  yani mesajı (vahyi) getirip haber veren kimse değildir. O, vahyi getirip haber verir, onu tebliğ etmek için çaba sarfeder ve o vahyi bizzat uygular. Daha doğrusu vahyin hedefini bizzat yaşayarak gösterir.

Mü’minler ona bakarak nasıl kulluk yapacaklarını ve Allah’ın kendilerinden ne istediğini öğrenirler.

Rasûller (rusûl), insanlar arasında en emin (güvenilen) insanlardır. Ahlâk ve davranış bakımından üstün özellikleri vardır. Onlarda ne bir ahlâk düşüklüğü, ne çirkin bir davranış, ne de günah işlemek yoktur.

 

-Kur’an’da peygamberlik: Nübüvvet/risâlet

Nübüvvet/risâlet İslamın temel inanç esaslarındandır.

Bu olgu insanları hidâyete götürmenin, onları dünya hayatında düzenli bir sekilde yaşatmanın, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarmanın, onları âhiret hayatına hazırlamanın bir yoludur.

Nübüvvet/risâlet, insanlık için bir örneklik kurumudur. Rabbimiz ile insan arasındaki haberleşmedir. Bu haberleşme Allah’tan insana vahiy yoluyla meydana gelir.

Nübüvvet/risâlet, insanları Allah’ın vahyi ile terbiye etmenin sistemidir. İnsanlık bu kurum sayesinde Allah’a kulluğu ve fıtratındaki güzelliği keşfedebilir. Rasûller, aldıkları vahiy ve yüklendikleri görevle; insan fıtratının derinliklerindeki güzellikleri, iyilikleri ve Hakk’a bağlılığı pratik hayata çıkarırlar. İnsan hayatından çirkinlik ve kötülükleri uzaklaştırmaya çalışırlar.

Nübüvvet/risâlet, Allah’ın insana olan rahmetinin bir tecellisidir. Başıboş bırakılan insan tek başına, ne hidâyeti ne de güzel davranışları bulamaz. Tek başına ilâhî güzelliklere ulaşamaz. Yaratılışı gereği bir rehbere, üstün nitelikli bir imama (öndere) muhtaçtır.  

Nübüvvet/risâlet görevi çalışılarak, okuyarak elde edilebilecek bir makam değildir.

Nübüvvet ve risâlet insanları vahiyle terbiye etme, eğitme, irşad etme kurumudur.   

Nübüvvet/risâlet kurumu Allah’a aittir. O kullarına demek istediğini bu yolla bildirmiştir.

Bu, isanlık için bir mektep gibidir. İnsanlar orada yeryüzündeki konumunu, görevlerini, geliş yerini ve varacağı yeri, gücünü ve kapasitesini, hayatı nasıl yaşanacağını öğrenir.

Peygamberlik kurumu olmasaydı, şüphesiz insanlar doğru yolu bulamazlardı.

Peygamberler bu anlamda insanları irşad eden ‘mürşid’lerdir. Öyleyse nübüvvet ‘ilâhî irşad’ kurumudur.

Dünya hayatını nasıl yaşayacağımız konusundaki prensipler Allah tarafından, peygamberleri ile bize bildirilmeseydi, insanların hepsi, kendi kafalarına, yani kendi hevâlarına uygun bir hayat tarzının peşine takılıp gideceklerdi.  Ya da onlar sayısız uydurma dinlerin peşine gitmek zorunda kalacaklardı.   

 

-Peygamberlerin vacip sıfatları

1.Beşerî niteliklere sahip olmak. Yani peygamberler insandır. Davasını isbat etmek üzere mu’cize göstermesine ve vahiy almasına rağmen ilahlık özellikleri taşımazlar. Onlar da her insan gibi doğdular, yaşadılar ve ecel gelince de öldüler.

Peygamberlerin beşerden seçilmesi Allah’ın iradesidir ve insanın yapısına daha uygundur. Zira insan kendi cinsinden birini daha iyi anlar ve daha iyi rehber edinir.

Allah (cc) sadece erkeklerden elçiler seçtiğini haber veriyor. (Bkz: Yûsuf 12/109. Nahl 16/43. Enbiyâ 21/7)

2.Vahiy almak ve tebliğ etmek. Peygamber kendi iradesi dışında vahiy alır. Diğer insanlar tarafından tecrübe edilmesi mümkün olmayan bir şekilde hakikatin bilgisi idrak eder. Bunun Allah tarafından kendisine verildiğini anlar, ya da Allah ona bir şekilde bildirir.

3.Allah tarafından seçilmiş olmak (vehbîlik). Bir insan çok güzel ahlâka sahip olsa da, çok ibadet etse de peygamberlik seviyesine ulaşamaz. Ancak insan peygamberleri örnek alarak güzel ahlak sahibi ve dindar olabilirler.

4.Günah işlemekten korunmuş olmak (ismet). Peygamberler tebliğ ettikleri ilâhî emirlere uymakta örnek olurlar, onlar bilinçli şekilde günah işlemekten korunmuştur.  

5.Doğru sözlü ve güvenilir olmak (sıdk-emânet). Sıdk; her konuda doğru olmak, emânet ise; her alanda insanlara güven verici olmak manasındadır. Kur’an’da peygamberler “sıddîk ve emîn” diye nitelendirilmiştir (Bkz: Meryem 19/41. Şuarâ 26/107, 125, 143, 162, 178)

6.Mûcize göstermek. Peygamber olduğunu, kendisine vahyedildiğini iddia eden kimsenin doğru söylediği bazen mu’cize ile bilinir. Yalancı kimselerle (mütenebbi ile) gerçek peygamberi birbirinden ayıran isbat mu’cizedir.

 

Nebilerin/rasullerin (peygamberlerin) görevleri:

1.Allah’tan başka ilâh bulunmadığı gerçeğini tebliğ edip muhataplarını sadece O’na ibadet etmeye davet etmek. (Tebliğ ve davet)

2.Hak ve bâtıl inançları tanıtıp hak olanların benimsenmesini, bâtıl olanların terkedilmesini istemek.

3.Âhiret hayatının gerçekliğini haber vermek, cennete girmeyi sağlayacak, cehenneme gitmeye sebep olacak inanç ve amelleri tanıtmak.

4.İlâhî emirleri tebliğ edip açıkladıktan sonra bunları hem ken hayatında, hem de kurduğu toplumda bizzat uygulayarak örnek olmak.

5.İnsanları cennetle ve Allah’ın vereceği mükâfatlarla müjdelemek, cehennem ve Allah’ın vereceği ceza konusunda uyarmak

6.Kendi kavimlerini yaratılışın maksadını ve hayatın anlamını düşünmeye çağırıp bunun yollarını göstermek.

7.En güzel ahlâka nasıl ulaşılacağını ve nefis tezkiyesinin yapılacağını göstermek. (TDV İslâm Ansiklopedisi, 34/257-262)

 

-Peygambere ihtiyaç var mı? Önceki devirlerde ve şimdilerde

Soruyu şöyle de sorabiliriz:

İslâmı hakkıyla anlayabilmek, iyi bir müslüman olabilmek, kulluk görevlerini güzelce yerine getirebilmek, imanın amaçlarını gerçekleştirebilmek konusunda bir peygambere (bir elçiye) ihtiyaç var mıdır?

İnsan kendi başına, aklı, bilgi ve yeteneği ile, sadece elindeki korunmuş kitap Kur’an ile bu hedefi gerçekleştirebilir mi?

Birinci soruya kuvvetli bir şekilde “evet”,

ikinciyi soruya kuvvetli bir şekilde “ hayır” demeliyiz.  

Hiç bir insan ne kadar bilgili olursa olsun, ne kadar zeki olursa olsun, her açıdan ne kadar güçlü olursa olsun; peygamber olmadan, Muhammed’in (sav) Kur’an’ı nasıl  anlayıp uyguladığına bakmadan ne Kur’an’ı en mükemmel şekilde anlayabilir, ne de ilâhi davetin hedeflerini gerçekleştirebilir.

İnsan bu noktada acizdir. Bilinçli olan her mü’min bu acziyetinin farkındadır.

Daha iyi, daha olgun (kâmil), daha muttaki (takvalı), daha sâlih (salih amel işleyici), daha şükredici (şâkir), daha âbid (hakkıyla ibadet edici) olmak için Peygamber’i izler.

İnsanı yaratan onun zaaflarını bildiği gibi, ihtiyaçlarını da bilir. Bu ihtiyaçlardan biri de bir rehbere, bir kılavuza, bir yol göstericiye (mürşide) muhtaç olmasıdır. Bu nedenle Yüce Yaratıcı (cc), kullukla imtihan etmek istediği âdemoğullarına ilk insandan beri rehberler, yani peygamberler göndermeye devam etmiştir.

Peygamber modeli olmadan Vahyi anlamada akıl ve bilim yetersiz kalır. Peygamberliğin rehberliği olmadan hiç bir kul gereği gibi âbid (hakkıyla ibadet edici) olamaz.

Hiç bir kimse -çok akıllı ve bilgili de olsa- gereği gibi Vahyin amaçlarını bilip gerçekleştiremez. 

O yüzden insanın mürşide, rehbere ihtiyacı vardır. İşte bu mürşid ve rehber, nebilerdir. (5/Mâide, 16)

Toplu olarak yaşayan insanlar belli kurallara bağlı olmazsa, huzur olmaz, haklar yerini bulmaz. İnsan, tutkularının esiri olarak haddi aşabilir, mal ve dünyalığa sahip olmak isteyebilir, diğer insanlara hükmetmek, onları sömürmek isteyebilir. Bu aşırı davranışlar ise insanlar arasında düşmanlığa ve huzursuzluğa sebep olabilir. Bu karışıklığın çaresi adâletin yerleştirilmesidir.

Peki bu nasıl olacaktır ve kim yapacaktır?

Adâletin sağlanması için bir takım ölçülere, kurallara ve prensiplere ihtiyaç vardır. Bu ölçüleri koyan kimse insan mı olmalı, yoksa insandan daha farklı bir üstün güç mü olmalı ?

Bu ölçüleri insan koyarsa şu ihtimaller akla gelebilir:

*Bu ölçüleri koyan diğer insanlar üzerinde otorite kurar.  

*Ölçüyü koyanlara, kendi  koydukları ölçü genellikle uygulanmaz.

*Konulan ölçülere uymak zorunda olanlar arasından daha güçlü birisi çıkar, o ölçüleri tanımaz ve kendisi yeni ölçüler koymak ister.

*İnsanlar hiç bir zaman mutlak adalet ölçülerini bulamazlar. Çünkü insanın zayıf tarafları ve kapasitesinin yetersizliği, hırsı ve çıkarı söz konusudur.

İnsanlar için ölçü koyan öyle birisi olmalı ki bütün bu sorunlar olmasın. O, insanı tamamen bilen ve insandan güçlü birisi olmalı. Ölçüye uyanlara mükâfat, uymayanlara ceza verebilsin. Gücü ve kudreti tartışılmaz ve hükmünde asla yanılma olmaz birisi olsun. Hiç bir noksanı olmasın, gerçek adalet sahibi olsun.

Böyle birisi elbette insanlar arasında olmaz. Bu sıfatları ancak âlemlerin Rabbi Allah taşımaktadır. O Allah, insanın dünya ve âhiret mutluluğunu sağlayacak ilâhî prensipleri peygamberleri aracılığıyla bildirmiştir.

İnsan, beşer olması nedeniyle kendi aklı ve iradesiyle nasıl hareket edeceğini, nasıl kulluk yapacağını bilemez.

Bu şekilde yaratılan insanın sürekli ‘irşad’ edilmesi gerekir. Kendisine doğru yol gösterilmeli, iyi ve kötü şeyler anlatılmalı, kötülüklerden sakındırılmalı, iyi olan şeylere ve kulluğa teşvik edilmeli. İnsana, hiç şaşırmayacağı, mutlak doğru olan prensipler verilmeli.

İnsanların tarihten beri peygamberlik kurumuna ve rehber olarak peygamberlere ihtiyaçları vardır. Neden?

Çünkü diyoruz ve 18 tane önemli sebep sayıyoruz.

1.İmanın şartlarından biri peygamberlere imandır.

2.Allah’ın insanlarla doğrudan muhatap olmaması.

3.İnsanların Allah’a karşı bir bahâneleri olmaması için.

4.İnsanın müjdeye ve uyarıya ihtiyaç duyması.

5.Peygamberin bir din kurucusu değil, ama seçilmiş bir elçi olması.

6.Peygamberlerin/Peygamberin konusunda kendi hevâsından konuşmaması.

7.Elçiye itaatin insanlara/mü’minlere emredilmesi

8.Hayatın anlam ve maksadını anlama ihtiyacı.

9.Güzel ahlâka sahip olmak için.

10.Allah’ın insanlara bildirdiklerini, maksadını anlamak için.

11.Sorularımıza cevap bulmak için.

12.Peygamberin ümmet için şâhit/şehîd, yani model şahsiyet olması.

13.İnsanlar her zaman bir eğiticiye ihtiyaç duyarlar.

14.İnsanlar her zaman bir rehbere/kılavuza ihtiyaç duyarlar.

15.Teselli, gönül hoşluğu, itminan elde etmek için.

16.Yolu, hali, istikbali aydınlatmak için.

17.Arkada hayırlı bir miras bırakmak için.

18.İnsanlık görevlerimizi bilmek için.

 

Not: Bu dersler İbrahim Sarıçam'ın Hz. Peygamber ve Evrensel Mesajı adlı kitabı esas alınarak hazırlandı.