KUBA AİLELER DERSİ

Kasım 2019 – Nisan 2020

Hüseyin K. Ece

8.DERS 10 Ocak 2020 Cuma

 

İSLÂMİ DAVETİN MEKKE DÖNEMİ 1

 

1-Fetretu’l-vahiy

يَٓا اَيُّهَا الْمُدَّثِّرُۙ ﴿1﴾ قُمْ فَاَنْذِرْۙ ﴿2﴾

 وَرَبَّكَ فَكَبِّرْۙ ﴿3﴾ وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْۙ ﴿4﴾ وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْۙ ﴿5﴾ وَلَا تَمْنُنْ تَسْتَكْثِرُۙ ﴿6﴾ وَلِرَبِّكَ فَاصْبِرْۜ ﴿7﴾

 “Ey örtüsüne bürünen (Peygamber)! Kalk, ve (insanları) uyar. Sadece Rabbini büyük tanı. Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terket. Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma. Rabbinin rızasına ermek için sabret.” (Müdessir 74/1-7) âyetlerini hatırlayalım.

O da kalktı ve insanları uyarmaya başladı. Zira o beşîr ve nezîr idi. İman edip sâlih amel işleyenleri mükâfatla tebşîr etmek (müjdelemek), iman etmeyenleri kötü sonuçlarla inzar etmek (uyarmak) idi.

Vahyin kesilmesi, üç gün ile üç yıl arasında sürdüğü söyleniyor. Doğrusu bir kaç gün veya hafta kesilmesi mümkün. Buna da kesilme denilmez. Bu da ağır söz olan vahye Peygamberi alıştırmanın bir başka metodu idi.

 

2-İslâma davet ve ilk müslümanlar

Peygamber vahiy aldıktan sonra kaynakların dediğine göre üç veya dört yıl gizli davet yaptı. Önce aile çevresini ve dostlarını davet etti.

İlk davet Hadice’ye.

Cocuklarına,

Ali’ye. (Kaynaklar, Ali’nin önce tereddüt ettiğini, babama sorayim dediğini, ertesi günü babasına sorma ihtiyacı duymadan iman ettiğini söylüyor. Bu habere şüphe ile bakmak gerekir.)

Zeyd b. Hârise’ye.

Yemen’den Mekke’ye getirildi köle olarak satıldı. Hz. Hadice alıp kocasına hediye ettiği. hz. Muhammed’in evine köle, sonra evlatlık oldu. İlk müslümanlardan. Peygamberin gözdesi. İslama hizmet. Mute şehidi. Ümmü Eymen’in kocası. Üsame’nin babası.

Ebu Talib müslüman olma teklifini kabul etmedi ama Peygambere her türlü desteği sağlayacağını söyledi. Nitekim bunu Kureyşlileri karşısına alma bahasına ölünceye kadar sürdürdü.

Hz Peygamber bu ilk müslümanlara Cebrail’den öğrendiği ilk namazı öğretti, birlikte namaz kıldılar.

Sonra en yakın dostlarına. Mesela Ebu Bekir.

İbni Hişam’da geçtiğine göre onun aracılığı ile;

Zübeyr b.  Avvam,

Osman b. Affan,

Abdurrahman b. Avf,

Sa’d b. Ebi Vakkas,

Talha b. Ubeydullah müslüman oldular.

Elbette hep birden değil.

Arkasından; Ubeyde b. Cerrah,

Ebu Seleme,

Erkam b. Ebu’l-Erkam, O

sman b. Maz’un,

Ubeyde b. Hâris,

Said b. Zeyd ve hanımı Fatıma bint Hattab,

Umeyr b. Ebi Vakkas,

Âmir b. Ebi Vakkas,

Ayyaş b. Ebu Rebia ve hanımı Esma binti Seleme,

Abdullah b. Mes’ud,

Habbab b. Eret,

Abdullah b. Cahş, 

Halid b. Said,

Âmir b. Fuheyre,

Ammar b. Yâsir, S

uheyb b. Sinan,

Bilâl b. Rebah Habesî,

Ebu Zerr el-Gifârî.

Gizli davette müslüman olanlar, daha çok güvenilir, karakterli, putculuktan hoşlanmayan, câhiliyyenin kötü âdetlerinden hoşlanmayanlar olduğu görülür.

O zaman her ne kadar Peygamber bazen Kâbede namaz kılsa da müslümanlar dinlerini açığa vuramıyor, ancak evlerinde ve Mekke dışında ibadet ediyorlardı. Kur’an’ı da evlerinde okuyorlardı.

Zira o günlerde müşrikler kendilerine engel olurdu, ayrıca İslâmî daveti açığa vurma zamanı henüz gelmemişti.

O yüzden Peygamber “müşrikleri Kâbede davet edelim” tekliflerine, sayılarının yeterli olmadığını, ya da zamanı henüz gelmediği icin izin vermedi. 

 

-Dâru’l Erkam süreci (Nebevî eğitim metodu):

Bu merhale davette önemli. 17 yaşında müslüman olan Erkam b. Ebu’l-Erkam’ın evi. Kâbe’nin yakınında. Hacca ve Umreye gelenlerle burada görüşmek mümkün. Müslümanlar için de kolay uğranılacak bir yer.

Dört-beş yıl boyunca gizli olduğu haberi doğru görünmüyor. Zira burası Ebu Cehilin kabilesi Mahzumoğullarına ait bir evdi.

Belli ki burası bir müddet buluşma, davet ve eğitim yeri olarak kullanıldı. Bazıları  burada müslüman oldu.

Burada yetişenleri başarıya göüren faktörler:

Allah ve Rasûlüne itaat,

Güzel örneklik,

Güven,

Sevgi,

Samimiyet,

İlim,

Süreklilik,

Sabır,

Tedricilik,

Bütünlük,

Tevekkül,

Beklentisizlik. (Yıldırım, M. E. Daru’l-Erkam, s: 181-207

 

-Kitsesel davet (aleni davet)

Hz. Peygamber herkese davet götürdü. Kadın-erkek, yaşlı-genç, hür-köle, Mekkeli-misafir…

İlk müslümanlar farklı kesimlerden ama ekserisi genç idi.

Onların arasında kadınlar olduğu gibi, hür ve köleler, zengin ve fakirler veya onların cocukları vardı.

Hz. Muhammed وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ ﴿214﴾ “en yakın akrabalarını uyar (inzâr et)“(Şuarâ 26/214)

فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ ﴿94﴾  “Ey Muhammed, artık sana emrolunanı açıkca ortaya koy.  Puta tapanlara aldırış etme.” (Hıcr 15/94) emrini alınca;

önce yakın akrabalarına, sonra bütün Kureyş’e İslâmı tebliğ etmeye başladı.

İşe akrabadan başlamak da davette bir basamaktı. 

Peygamber bir gün bir ziyafet düzenledi, yakın akrabalarını çağırdı. Yemekten sonra Ebu Leheb ona konuşma firsatı vermeden; “Kabilesine senin getirdiğin gibi kötü bir şey getiren kimse görmedim” dedi. Topluluk dağıldı.

Peygamber buna üzülse de yılmadı. Biraz müddet sonra bir ziyafet daha düzenledi. Söze hamdederek, Allah’ı överek başladı. Kendisinin yalan söylemediğini, aldatmayacağını,  Allah’ın tek ilah olduğunu, ölümden sonra diriliş olacağını, yapılanlardan hesaba çekileceklerini, kendisinin O’nun elçisi olduğunu,  cennetin ve cehennemin sonsuz olduğunu söyledi.

Ebu Talib ona destek olacağını, Ebu Leheb ona engel olunması gerektiğini söylediler. Ebu Leheb’in gerekçesi: “Zillete maruz kalırız, Kureyş bize düşman olur, can tehlikesi olur.”  Halası ve Ali onu destekledi. Cafer b. Ebu Talib ve Ubeyde b. Hâris müslüman oldular.

Bir gün Mekkelilere; “En yakının olan aşiretini (akrabalarını) uyar” (Şuarâ 26/214) âyeti indirildiği zaman “Ey Kureyş topluluğu! (Yâ sabahâ!), Toplananlara: “Şayet size şu dağın eteğinde bir suvari birliği var (size saldıracak) desem bana inanır mısınız?” diye sordu. “Evet, senin yalan söylediğini görmedik” dediler. Bunun üzerine; “-Ey Kureyş topluluğu (veya buna benzer bir söz ile)! Nefsinizi Allah'tan satın almaya bakın. Zira ben sizin adınıza bir şey yapamam.

-Ey Abdimenâf oğulları! Nefsinizi Allah'tan satın almaya bakın; zira âhirette sizin adınıza bir şey yapmak elimden gelmez!

-Ey Abdülmuttalip oğlu Abbas! Nefsini Allah'tan satın almaya bak; zira âhirette senin adına bir şey yapamam!

-Ey Muhammed'in kızı Fatıma! Sen de nefsini Allah'tan satın almaya bak; zira âhirette senin adına da bir şey yapamam” buyurdu.”  (Buhârî, Tefsir/233 no: 4771)

Buhârî’nin bir başka rivâyeti şöyle:

“-Ey Abd-i Menaf oğulları! Allah’tan nefsilerinizi satın alın (Cehennemden kurtulmak için kulluk yapın).

-Ey Abdulmuttalib oğulları! Nefsinizi Allah’tan satın alın.

-Ey Zübeyr b. Avvam’ın annesi Rasûlüllah’ın halası (Safiyye)!,

-Ey Muhammed’in kızı Fatıma! Nefsilerinizi Allah’tan satın alın. Benim, Allah’tan size bir şey yapmaya gücüm yetmez...” (Buhârî, Menâkıb/13 no: 3527)

-Bunlara benzer bir rivâyet de şöyle:

“Yakın akrabalarını uyar”(Şuarâ 26/214) âyeti inince Peygamber (sav) Safa tepesinde bir konuşma yapıp şöyle demişti:

-Ey Kureyş topluluğu! Kendinizi Allah’tan satın alın (kurtarmaya bakın), Allah’ın yanında size faydam olmaz.

-Ey Abd-i Menaf! Allah’ın yanında size faydam olmaz.

-Ey Abbas b. Abdulmuttalib! Allah’ın yanında sana faydam olmaz.

-Ey Rasulüllah’ın halası Safiyye! Allah’ın yanında sana faydam olmaz.

-Ey Muhammed’in kızı Fatıma! Malımdan dilediğini iste ama Allah’ın yanında sana faydam olmaz.”(Buhârî, Vesâya/11 no: 2753. Müslim, İman 89 no: 504. Bu iki rivâyetin birincisi Ebu Hureyra’dan, diğeri İbni Abbas’tan gelmektedir. Ancak her ikisi de Şuarâ 214. âyet indiği zaman orada değillerdi. Zira Ebu Hureyra Hayber’in fethi sırasında müslüman olmuştu. İbni Abbas ise henüz doğmamıştı. Muhtemel ki her ikisi de bunu, bu olayı gören ve yaşayan ilk müslümanlardan duymuştur. Tabarânî’nin Ebu Ümâme’den yaptığı rivâyete göre Peygamber’in bu daveti ve hitabı iki defa gerçekleşmişti. Miras, K. Sahih-i Buhârî Muh. Tecrîd-i Sarîh ter. 8/221)

Ebu Leheb; Hay elleri kuruyasıca (helak olasıca) bizi bunun için mi topladın” diyerek tepki gösterdi. Leheb Sûresi’nin bunun üzerine indiği söyleniyor.

O, sadece akrablarına, Mekkelilere değil, hac ve umre veya Panayırlara gelenlere de İslâmı anlatmaya devam etti. Nitekim Mekkenin dışından gelenlerden de müslüman olanlar da vardı.

Rivâyete göre Ebu Leheb onu takip ediyor, kime İslâmı anlatırsa  onlara yeğeninin aleyhinde konusuyor, kabilesini küçük düşüren yalancı biri olduğunu söylüyordu.

Diğer kabile temsilcilerinin tepkisi nasıl oluyordu? Kimisi kaba, kimisi kibar, kimisi olumsuz cevap veriyordu. Mesela Evs’ten Enes b. Rafi “Biz Kureyşle ittifak yapmak üzere buraya geldik Kureyşe düşman olarak geri dönemeyiz’ demiş.

 

3-Müşriklerin tepkisi

Mekkeli müşrikler İslâmî daveti engellemek icin yıllarca uğraştılar, çeşitli  metodlara, tedbirlere başvurdular. Onların tepkilerini 9 başlıkta toplamak mümkün. Sırasıyla:

1-Sessiz kalma, önemsememe,

2-Alay etme, dalga geçme,

3-Hakaret veya sözlü işkence

4-Baskı ve fizikî işkence, öldürme,

5-Uzlaşma teşebbüsü (taviz istme),

6-Birinci tehcîr,

7-Ambargo (boykot),

8-İkinci tehcîr (Büyük Hicret),

9-Fiilî savaş (saldırı).

 

1-Önce aldırmadılar, ilgilenmediler, karşı çıkmadılar. Çünkü önemsemediler. Zira ilk davet onlar için şimdilik bir tehlike ve hakaret arzetmiyordu

 

2-Peygamber davetini genişletince ve müslümanların sayısı artınca bu sefer alay etmeye, dalga gecmeye, bu dinin ayak takımı dini olduğunu söylemeye başladılar. Peygamber yanlarından geçse;  “İşte kendisiyle gökten haber geldiği iddia edilen Abdulmuttalip oğlu” derlerdi.

فَقَالَ الْمَلَاُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا وَمَا نَرٰيكَ اتَّبَعَكَ اِلَّا الَّذ۪ينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ وَمَا نَرٰى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِب۪ينَ ﴿27﴾

“Kavminin ileri gelen inkârcıları, "Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Sana sığ görüşlü ayak takımımızdan başkasının uyduğunu da görmüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de kabul etmiyoruz, bilâkis sizin yalancı olduğunuz kanaatini taşıyoruz" dediler.” (Hud 13/27)

Münafıklar da Medine’de müslümanlara “süfeha-sefihler-geri zekalılar” derlerdi.

وَاِذَا لَقُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قَالُٓوا اٰمَنَّاۚ وَاِذَا خَلَوْا اِلٰى شَيَاط۪ينِهِمْۙ قَالُٓوا اِنَّا مَعَكُمْۙ اِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُ۫نَ ﴿14﴾

“Onlara, “İnsanların inandıkları gibi siz de inanın” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler.” (Bakara 2/13)

 

3-Peygamber onların inançlarının bâtıl olduğunu söyleyince, putlarını kötüleyince İslâmî davetin kendi dinleri, sistemleri ve yapıları icin tehlike olmaya başladığını anladılar. Bundan sonra hakaret ve sözlü sataşmalar, bir nevi sözlü işkenceler başladı.

اِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ حَصَبُ جَهَنَّمَۜ اَنْتُمْ لَهَا وَارِدُونَ ﴿98﴾

“Hiç şüphesiz siz ve Allah’tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız.” (Enbiyâ 21/98)

Özellikle Peygambere ne diyeceklerini şaşırıyorlardı. Onu cok iyi tanıdıkları, el-Emin dedikleri halde şair, mecnun (cinlenmiş), kâhin, sihirbaz diyorlardı.

Vahiy için, “Kur’an’ı ona ancak bir insan öğretiyor” diyorlardı. Kur’an bunu reddediyor:

َلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّهُمْ يَقُولُونَ اِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌۜ لِسَانُ الَّذ۪ي يُلْحِدُونَ اِلَيْهِ اَعْجَمِيٌّ وَهٰذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُب۪ينٌ ﴿103﴾

“Andolsun ki biz onların, “Kur’an’ı ona bir insan öğretiyor” dediklerini biliyoruz. İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur’an ise gayet açık bir Arapça’dır.” (Nahl 16/103)

Bu da Cebr adlı tam Arapça bilmeyen bir hırıstiyan imiş.

Peygamber hakkında; “öğretilmiş deli-cinlenmiş (mecnun)”,

 اَنّٰى لَهُمُ الذِّكْرٰى وَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مُب۪ينٌۙ ﴿13﴾ ثُمَّ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَقَالُوا مُعَلَّمٌ مَجْنُونٌۢ ﴿14﴾

Nerde onlarda öğüt almak? Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti ve ondan yüz çevirmişler, "Belletilmiş bir mecnun" demişlerdi..” (Duhan 44/13-14)

Vahiy hakkında “karmaşık rüyalar/hayaller”,

بَلْ قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ بَلِ افْتَرٰيهُ بَلْ هُوَ شَاعِرٌۚ فَلْيَأْتِنَا بِاٰيَةٍ كَمَٓا اُرْسِلَ الْاَوَّلُونَ ﴿5﴾

"Onlar, “Hayır, bunlar karma karışık yalancı düşlerdir. Hayır, onu kendisi uydurdu; hayır, o bir şairdir. Eğer böyle değilse, önceki peygamberlerin (mucizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir mucize getirsin” dediler.” (Enbiyâ 21/5)

“sihir”,

وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا ف۪ي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِاَيْد۪يهِمْ لَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ ﴿7﴾

“(Ey Muhammed!) Eğer sana kâğıda yazılı bir kitap indirseydik, onlar da elleriyle ona dokunsalardı, yine o inkâr edenler, “Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir” diyeceklerdi.” (En’am 6/7)   

“Peygamberin uydurması”,

وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌۨ افْتَرٰيهُ وَاَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ اٰخَرُونَۚۛ فَقَدْ جَٓاؤُ۫ ظُلْمًا وَزُورًاۚۛ ﴿4﴾

İnkâr edenler, “Bu Kur’an, Muhammed’in uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir. Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir” dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular.” (Furkan 25/4)

“başkasının yazdığı masallar”,

وَقَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَص۪يلًا ﴿5﴾

“(Bu Kur’an, başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir. Bunlar ona sabah akşam okunmaktadır” (Furkan 25/5) dediler.

Kur’an bu iddia ve iftiraları reddediyor, onun Allah kelâmı olduğunu, “benzerini getirin” diye meydan okuyordu. Kur’an hâlâ meydan okuyor.

اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِه۪ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿13﴾

“Yoksa “onu (Kur’an’ı) uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Allah’tan başka gücünüzün yettiklerini de (yardıma) çağırıp, siz de onun gibi uydurma on sûre getirin.” (Hûd 13/13)

قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِمِثْلِ هٰذَا الْقُرْاٰنِ لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِه۪ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَه۪يرًا ﴿88﴾

“De ki: “Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.” (İsrâ 17/88)

وَاِنْ كُنْتُمْ ف۪ي رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِه۪ۖ وَادْعُوا شُهَدَٓاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿23﴾ فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا وَلَنْ تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ الَّت۪ي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُۚ اُعِدَّتْ لِلْكَافِر۪ينَ ﴿24﴾

“Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi çağırın (ve bunu ispat edin).

Eğer, yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- o hâlde yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının. O ateş kâfirler için hazırlanmıştır. (Bakara 2/23-24)

Peygamber de kâhin ve mecnun değildi.

فَذَكِّرْ فَمَٓا اَنْتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍۜ ﴿29﴾

“(Resûlüm!) Sen öğüt ver. Rabbinin lütfuyla sen ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun.” (Tûr 52/29.

مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ ﴿2﴾

Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki (Resûlüm), sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin.” (Kalem 68/2)

وَمَا صَاحِبُكُمْ بِمَجْنُونٍۚ ﴿22﴾

“Arkadaşınız (Muhammed) de mecnun değildir. (Tekvir 81/19-22)

Peygamber (sav) şair, Kur’an da şiir değildir.

وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْاٰنٌ مُب۪ينٌۙ ﴿69﴾ لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِر۪ينَ ﴿70﴾

“Biz, o Peygamber’e şiir öğretmedik. Bu, ona yaraşmaz da. O(na verdiğimiz) ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.

(Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kâfirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur’an’ı indirdik.” (Yâsîn 36/69-70)

 

4-Alay ve hakaret işe yaramayınca fizikî işkenceye başvurdular. Özellikle mevâlileri, Mekke’ye sonradan gelip arkası olmayanları, köle ve cariyeleri, zayıfları hedef aldılar.

Farklı işkenceler uyguladılar. Güneş altında bekletmek, hapsetmek, dövmek, göğse taş koymak, sürüklemek gibi. Ammar b. Yâsir’in anne-babası işkence ile öldürüldüler. Diğer işkence edilen meşhurlar:

Habbat b. Eret

Ammar b. Yâsir.

Bilâl-i Habeşî.

Ebu Fukeyhe iple sürüklenlendi.

Lübeyne, sürekli dövüldü.

Bazı müslüman köleleri Ebu Bekir satın alarak azad etti. Mesela; Bilâl-i Habeşî, annesi Hammâme, Âmir b. Fuheyre. Ubeys. Ümmü Ubeys. Ebu Fukeyhe. Zinnîre. Nehdiye. Lübeyne gibi.

Bizzat Peygamber ve diğer Kureyşli müslümanlar da baskı ve işkenceye maruz kaldılar.

Kaynaklar kendilerine İslâma davet eeden Ebu Bekr’i bile müşriklerin hırpaladıklarını, Kâbe’de Kur’an okuyann Abdullah b. Mes’ud’u dövdüklerini, Peygamberi rahatsız ettiklerini söylüyor.

Ebu Bekr, Utbe b. Rebia tarafından. Halid b. Said babası tarafindan, Osman b. Affan amcası Hakem b. el-Âs tarafindan, Talha ve Abdurrahman kendi akrabaları tarafından, dovulduler.

Peygamber her türlü alay, hakaret, küçümseme, iftira, hakarete maruz kaldı.  Bunun yanında Ebu Cehil veya Ukbe b. Ebu Mu’ayt bir seferinde Kâbe namaz kılan peygamberin üzerine işkembe atmıştı. Bu adam bir defasında da Peygamberin boynuna bez bağlayıp şekti ve onu yere düşürdü. Alak suresinin son ayetlerinin Ebu Cehil hakkında nazil olduğu rivâyet ediliyor. Zira o hem davete, hem de Peygamberin namazına engel olmaya çalışıyordu. (İbn İshak, s: 310)

Bir seferinde Kureyşin ileri gelenleri onu Kabe’de dövdüler. (Belâzurî, 1/131)

Amcası ve yengesi Ümmü Cemil onunla alay ettiler, ona hakaret ettiler, yoluna dikenler attılar, kapısına necaset attılar.

İslâmî davetin meşhur hasımları: Ebu Leheb.

Ebu Cehil.

Velid b. Muğîre.

Âs b. Vâil.

Nadr b. Hâris.

Ebu Uhayha.

Ukbe b. Ebi Muayt.

Utbe b. Rebia.

Şeybe b. Rebia.

Ümmü Cemil.

Ümeyye b. Halef.

Ubey b. Halef vd.

Mekke’ye gelenlere hz. Muhammedi kötüleyerek onunla görüşmemelerini tenbih ediyorlardı.

Hatta aralarında görev bölümü yapıp Mekke’ye giriş yollarında bekliyorlardı.  Dimad b. Sa’lebenin hikâyesi dikkat cekici. Ona Muhammedin aklını kaybettiğini söylediler. O da onu iyileştirebileceğini söyledi. Bunun için ona geldi ve şunları isitti:

“Hamd âlemlerin Rabbi Allaha’a aittir. O’na hamededer, O’ndan yardim dileriz. Allah kime isterse hidâyet verirse onu sapıtacak yoktur. Kimi de saptırısa ona hidâyet verecek yoktur. Allah’tan baska ilah olmadığına, Muhammedin O’nun kulu ve elcisi olduğuna şehâdet ederim. Bundan sonra…” Dimad sözünü keserek bunu ona üç defa tekrarlattı. Sonra “bu sözün bir benzerini duymadim. Kâhinlerin, sihirbazların, şairlerin, sözlerini işittim, ama bunun gibisini işitmedim” dedi. Ve müsluman oldu ve Peygamber’e biat etti.

Devs’ten Tufayl b. Amr. Mekke’de. Kendisine de aynı şeyler söylenmiş. Hz. Muhammed’le karşılaşmamak ve konuşmamak için karar almış. Kâbe’ye giderken kulaklarını tıkarmış. Ama bir seferinde Peygamber’i görmüş ve bazı sözlerini işitmiş. Kendi kendine “sen akıllısın, bu adam” dinle demiş. Peygamberi takip edip ona durumunu anlatmış. Kur’an’ı dinleyip müslüman olmuş. Sonra da daveti  kendi kabilesine taşımış. (Sarıçam, İ. Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s: 93-94)

 

Not: Derslerde İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı adlı kitabı takip edildi. Bu notlar bu kitaptan konu sıralaması takip edilerek, kısaca veya sadece başlık olarak alınmıştır. Kitaptan olmayan dersler tarafımızdan hazırlanmıştır.