KUBA AİLELER DERSİ

Kasım 2019 – Nisan 2020

Hüseyin K. Ece

10.DERS  24.01.2020 Cuma

 

İSLÂMİ DAVETİN MEKKE DÖNEMİ 3

Boykot ve Akabe Biatları

 

Mekkeli müşriklerin İslâmî davete karşı tepkilerini 9 başlıkta toplamaştık. Hatırlayalım. Sırasıyla:

1-Sessiz kalma, önemsememe,

2-Alay etme, dalga geçme,

3-Hakaret veya sözlü işkence

4-Baskı ve fizikî işkence, öldürme,

5-Uzlaşma teşebbüsü (taviz istme),

6-Birinci tehcîr,

7-Ambargo (boykot),

8-İkinci tehcîr (Büyük Hicret),

9-Fiilî savaş (saldırı).

 

Mekkeli müşriklerin İslâmî davete karşı tepkileri

7-Ambargo (boykot),

Müşrikler İslâmî davete engel olmak için ellerinden geleni yaptılar. O günkü şartlarda bildikleri ve güçlerinin yettiği bütün metodları denediler. Başarılı olmak bir yana müslümanların sayısı gittikçe artıyor, İslâmî daveti sesi fazla duyuluyordu.

Buna bir de Habeşistan’da kaşılaştıkları diplomatik yenilgi, müslümanların orada güven içinde oluşları, Mekke’de bazı ileri gelenlerin de müslüman olması, Ebu Talib’in ve kabilesinin hz. Muhammed’i korumaya devam etmesi onları iyice kızdırdı. Tek çare davetin sorumlusunu ortadan kaldırmak. Ama bunu yapmaları mümkün değildi.

Haşimoğullarını ve Muttalipoğullarını düşman bildiler. Aralarında saygı, anlaşma ve hukukun kalmadığını ilan ettiler.

Tehlikeyi sezen Ebu Talib Peygamber’i ve onları korumak için onları Şi’bi Ebi Talib’e taşıdı.

Müşrikler bir araya gelip onlarla alış-veriş yapmamak, oturup kalkmamak, konuşmamak, kız alıp vermemek üzere anlaştılar. Bunu da yazıp Kâbe duvarına astılar.

Böylece Haşimoğullarını sıkıştırıp Muhammed’i kendilerine teslim etmelerini sağlamak, bunu yapmazlarsa cezalandırmak istiyorlardı.

Buna sosyal ve ekonomik muhasara, boykot veya ambargo denilebilir. Ebu Leheb ve oğulları dışında müslüman olsun olmasın bütün Haşimoğulları ve Muttalipoğulları bunun muhatabı oldular. 

Bu uygulama bi’setin 7. yıldan 10. yıla kadar sürdü. Haram ayların dışında ticaret yapamadılar, ihtiyaçlarını temin edemediler. Onlara mal satmak isteyenlere engel olunuyor, yabancılardan almak istedikleri yiyeceklere daha fazla fiyat verip müşrikler alıyorlardı.

Ebu Talip, Hz. Peygamber ve Hatice ellerindeki serveti onlar için harcadılar.

Bazı vicdanlı kişiler müşriklere rağmen onlara yardımcı oldular. Gizli gizli yiyecek verdiler. Mesela; Hz. Hadice’nin amcaoğlu Hâkim b. Hizam. Deve ile erzak götürüp deveye Haşimoğullarına doğru dehledi.

Bir gün de kölesi ile yiyecek gönderdi. Ebu Cehil rastgeldi. Engel olmaya çalıştı o sırada Ebul-‘l Bihteri b. Hişam müdahele etti. Ebu Cehile b; “bırak arbalarına yardım götürsün” dedi O dinlemeyince ona vurdu ve yere düşürdü.

Hişam b. Amr geceleri deveyle erzak götürdü. Müşrikler bunu anladılar. Uyardılar ama o yapmaya devam etti.

 

-Boykotun bitişi

Bunun sona ermesi ile ilgili iki haber var.

Güve anlaşma metnin yemiş geriye sadece “Bismike Allahümme” cümlesi kalmış. Peygamber bunu Ebu Talibe söyleyince o da müşriklere anlatarak, “eğer öyle değilse Muhammed’i size teslim edeceğim, istediğiniz yapın” demiş. Müşrikler bakmışlar ki haber doğru bu “bu sihirdir” deyip işlerine devam etmişler.

Ebu Talib’in böyle yapması mümkün gözükmüyor.

İkinci haber özetle;

Bazı vicdanlı Kureyşliler boykotu sona erdirmek üzere harekete geçtiler. Hişam b. Amr (uzaktan Haşimoğullarına akraba), Züher b. Ümeyye’ye (Peygamberin halası Atike’nin oğlu) gitmiş ve Haşimoğullarını çektiklerini hatırlatmış. “Dayı oğullarına bu yapılanlar Ebu Cehil’e yapılsa, o razı olu mu” demiş. Züheyr “tek başıma bir şey yapamam” demiş.  Beraber hareket etmeye karar verdiler. Üçüncü olarak Mut’im b. Adiy’ye gittler ve onun d adesteğini aldılar. 

Sonra Ebu’l-Buhteri b. Hişamın desteğini, o da Zem’a b. Esved’in desteğini aldı. Beşi birbirinden habersizmiş gibi Kâbe’ye gittiler.  Züheyr b. Ümeyye tavaftan sonra Ey Mekkeliler, “biz istediğimizi yiyelim Haşimoğulları açlık çeksinler, reva mı. Valllahi akrabalık bağını kesen bu sayfayı yırtmadıkça oturmayacağım” demiş. Ebu Cehlil “yalancı yapamazsın” diye çıkışmış. Zem’a b. Evsed; “Asıl yalancı sensin. Biz zaten bu sayfanın yazılmasına razı değildik” demiş. Diğerleri de ona destek çıkmış. O da sayfayı yırtıp atmış. Sonra birlikte silahlanıp Haşimoğullarını muhasaradan kurtardılar. (Siyer kaynaklarından nak. Azimli, M. Siyeri farklı Okumak, s: 168-170)

Bu muhasaraya tabi tutulanlar üç yıl boyunca açlıkla karşıya karşıya geldiler, çok sıkıntı çektiler. Buna rağmen hz. Muhammed’i müşriklere teslim etmediler. Müslüman olanlar bunu imanın gereği, diğerleri ise kabile dayanışmasının gereği olarak yaptılar.

Müşrikler muhasaradan da bir sonuç alamadılar. Eziyetlerine, hakaretlerine, işkencelerine devam ettiler.

 

-Hüzün yılı

Bu arada muhasaranın sona ermesinden kısa süre sonra Ebu Talib ve mü’minlerin annesi Hz. Hadice peşpeşe vefat ettiler.

Ebu Talib, baba gibi bir amca. Vefalı, iyiliksever, Peygamberi ne pahasına olursa olsun destekleyen, bütün müşrikleri karşısına alıp Peygamberi desteksiz bırakmayan has amca. Onun müslüman olarak ölüp ölmediği tartışması gereksizdir ve bizim vazifemiz değil.

Hz. Hadice bugün Cennetu’l-Muallâ denilen Hacun’a defnedildi. Rasûlüllah’ın vefalı, cömert, örnek ahlâklı, imanlı hanımını kaybetti. 25 yıllık örnek bir evlilik yaptılar. Hz. Hadice bütün servetini davet uğruna harcadı desek yanlış olmaz.

Onların vefatı Peygamberi haliyle üzdü. Bunun için bu seneye “senetü’l-hüzün” dendi.

Bu vefatlar Peygamber’e belki de şunu hatırlatıyordu: Asıl destekçin Rabbindir, unutma.

 

-Taif ziyareti

Rasûlüllah Mekke’deki müşriklere daveti yeterince götürdü. Ama gereği gibi kabul görmedi. Tam tersine tepkiyle, kötülükle karşılandı. Mekkeliler kendilerine gelen rahmeti anlamadılar.

Artık davetin Mekke dışına ulaşması gerekiyordu. Dikkatini Medine’den hacca gelen Arap kabilelerine, Evs ve Hazres’e çevirdi. Ama önce Sakif’i davet etmek istedi.

Bunun için hz. Hadice’nin vefatından yaklaşık bir ay sonra Zeyd b. Hârise ile Taif’e gitti. Orada mekkelilerin müttefiki Sakif kabilesi oturuyordu.

Oranın büyüğü Amr b. Umeyr’in çocuklarını İslâma davet etti. Kabul etmediler. Şöyle dediler: “Memleketimizden çık da, nereye gidersen git! Kavmin ve hemşehrilerin söylediklerini kabul etmeyince, çıkıp bize geldin! Vallahi, biz de senden elimizden geldiğince uzak duracağız, isteklerini kabul etmeyeceğiz." (İbni Hişâm, Sîre: 2:61. İbni Sa'd, Tabakât: 1/211. Taberî, Tarih: 2/26)

“Bari buraya gelişimi gizli tutun” dedi. Bunu da yapmadılar. Taif’i terketmek isteyen Peygamberi çocuklara taşlattılar, ya da çocukların taşmalasına göz yumdular. Taşlar onun ayaklarına, Zeyd’in başına isabet etti. Peygamber bu taşlamadan Rebi’a’nın Utbe ve Şeybe isimli oğullarının bağına girerek ancak kurtulabildi.

Sakif’in Kureyş ile ittifakı vardı. Bunun tehlikeye girmesini istemezlerdi.

Peygamber çaresizliğini Rabbine şöyle dua ederek dile getirdi.

“Allah'ım! Kuvvetsiz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hakîr görüldüğümü ancak sana arzeder, sana şikâyet ederim."

"Ey merhametlilerin merhametlisi olan Allah! Herkesin hakir görüp de dalına bindiği, çaresizlerin Rabbi ancak Sensin. Benim Rabbim de ancak Sensin. Sen, beni kötü huylu, yüzsüz bir düşman eline düşürmeyecek kadar merhamet sahibisin."

"Allah'ım! Yeter ki, Senin gazabına uğramayayım. Ne çekersem ona katlanırım. Fakat senin af ve mağfiretin bunları bana yaptırmayacak kadar geniştir."

"Allah'ım! Senin gazabına uğramaktan, İlâhi rızandan uzak durmaktan, Senin o zulmetleri aydınlatan ve âhiret işlerini yoluna koyan İlâhi nuruna sığınırım!"

"Allah'ım! Sen razı oluncaya kadar, affını dilerim! Allah'ım! Güç ve kuvvet ancak Sendendir.” (İbni Hişâm, Sîre, 2/61-62. İbni Sa'd, Tabakât 1/212)

Taif dönüşü ilginç bir olay:

Kaynakların verdiği haber doğruysa; Bağ sahipleri köleleri Addas'la hz. Muhammed’e biraz üzüm göndererek ikrâmda bulundular. Addas üzümü alıp Peygamber’e getirdi. O bunu "Bismillah" diyerek alıp yemeğe başladı. Bu Addas’ın dikkatini çekti.  "Vallahi, bu sözü bu beldenin halkı bilmezler ve söylemezler." dedi. Peygamber "Sen hangi dindensin?" diye sordu. Addas;

"Ninovalıyım ve Hristiyanım." cevabını verdi.

"Demek, sen o sâlih kişi Yûnus İbn-i Mattâ'nın diyarındansın?"

"Sen, Yunus İbn-i Mattâ'yı nereden biliyorsun?"

"O, benim kardeşimdir. O bir peygamberdi. Ben de peygamberim." Bunun üzerine Addas müslüman oldu.

Taifliler Mekke’ye hemen haber uçurdular. Hz. Muhammed Mekke’den kabilesini terkederek çıktığı için geri dönebilmesi için himayeye ihtiyacı vardı. Bir süre Mekke’nin dışında bekledi. Ahnes b. Şerik ile Süheyl b. Amr onun teklifini kabul etmedi.

Nevfel oğullarının başkanı Mut’ım b. Adiyy kabul etti, Peygamber onun himayesinde Mekke’ye geri dönebildi. Kâbeyi ziyaret etti, namaz kılıp evine gitti.

 

-Mi’rac: Kemâlât yolculuğu

Bu son üç olay Peygamberi elbette derinden üzmüştü. Pek çok âlim, yazar Peygamberi teselli için İsrâ ve Mirac’ın ona hediye edildiğini söylerler.

İsrâ Kur’an’la sabit. Ama nereye, ne zaman, nasıl? Bilmiyoruz.

Mi’rac ve onunla ilgili anlatılanlar tartışmalı. Bedenen olduğunu söyleyenle var, ruhen veya rüyada olduğunu, ya da mi’racı bedenin göğe yükselmesi değil, manevi yükselme olduğunu söyleyenler var.

 

Mi’racın Peygamberle ilgili boyutu

a-İsrâ ve Mi’rac yücelmeyi, tekâmülü simgeler. 

İsrâ ve Mi’racın ruhsal olarak gerçekleştiğini ileri sürenlerin görüşüne göre, bu manevi bir yücelmedir. Bunun bedensel olmasına, göklere doğru bir tırmanma olmasına gerek yoktur.

b-Mekke döneminin sonlarına doğru Mekkeli müşrikler müslümanlara o güne kadar yaptıkları işkenlere, çıkardıkları zorluklar yetmemiş gibi bir de amborga uyguladılar. Üstelik vefatlar, Taif’ten üzüntülü dönüş.

İşte o bu kayıpların ve yaşadığı zorlukların arkasında üzüntülü iken Allah onu bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yürüttü. Bu onun için hem bir teselli hem bir destek idi. 

Bu aynı zamanda her devirde Allah’ın kelimesi için çalışanlara da bir moral, bir destek ve tesellidir. Allah için çalışanlar desteksiz ve yardımsız bırakılmazlar.

c-İsrâ ve Mi’rac, Peygamberimizin bir insan/kul olduğunu da hatırlatır. Nitekim İsrâ âyetinde “kulunu bir gece yürüten” deniyor. Kur’an Peygambere kul/insan dediği halde ona olağanüstülükler izafe edenler, şüphesiz ona iftira ediyorlar. 

 

İsrâ ve Mi’racın bizimle ilgili boyutu

a-Mi’rac, öncelikle bize Mescid-i Haram’ın ve Mescid-i Aksâ’nın önemine de işaret ediyor.

İki mübarek belde. Biri etrafı emin kılınmış Mescid-i Harem (Kâ’be); diğeri etrafı mübarek kılınmış Mescid-i Aksâ.

Kur’an bir şeyi anlatıyorsa, o önemlidir ve iman edenleri bağlar. Madem ki İsrâ Sûresi İsrâ yolculuğundan, Mescid-i Haram’dan, Mescid-i Aksa’dan bahsediyor, öyleyse burada müslümanlara önemli bir mesaj ve hatırlatma var demektir.

b-Bazılarına göre Mi’rac yolculuğunun iki önemli hediyesi var. Biri beş vakit namaz. Biri de iman ederek ölenlerin cennete gidecekleri müjdesi. 

“Namaz mü’minin mi’racıdır”. Demek ki her mü’min namazla manen yükselir. Demek ki mi’rac manevi yükselmedir diyenler haklı görünüyor.

c-İsrâ yolculuğu bir daha hatırlatıyor ki: Cennete gitmenin yolu iman ve sâlih ameldir. Ne soy, ne makam, ne servet ve mülk, ne ülke ve vatan, ne aşiret, ne birilerinden beklenen torpil anlamında şefaat, ne üstadlar, ne şeyhler, ne de ham hayallerdir.

Kim şehâdet getirerek Allah’ın dinine iman ederse, hayatını o inandığı İslâmın ölçülerine göre yaşarsa, yalnızca Allah’a ibadet ederse, yani sâlih amel işlerse, bu imanla ölürse Allah’ın izniyle cenneti hak edebilir.

d-Mi’rac kandil gecesi değil; “Leyletü’l-İsrâ ve’l-mi’rac”dır. Bu olay hoş hişkayelerin değil, İslâmi davetin bir aşaması, manevi yükselmenin bir haberi olarak anlamak gerekir.

e-İsrâ ve Mi’rac mü’minlere tekâmül etmeyi, kemâlat yolculuğunda samimiyetle yürümeyi, yani müslümanın daha da olgunlaşmasını, her geçen gün, ay ve senede daha da iyi bir insan olmasını, Allah’a daha da yaklaşma çabası içinde olmasını, İslâm uğruna çalışmanın iman edene neler kazandirabilceğini hz. Muhammed örneğinde işaret ediyor.

 

-Davet Yolunda hz. Peygamber’i teselli

  1. Muhammed elçilik görevini yaparken pek çok zorlukla karşılaştı. Baskı ve işkence gördü. Alay edildi, hakarete uğradı. Çok istemesine rağmen kavmi iman etmedi. Hatta imanın sesini boğmaya çalıştı. Bütün bunlardan dolayı üzüldü, içi daraldı, moralsiz kaldı.

Bazı âyet ve sûreler onu teselli etti, moral verdi, motivosyonu, ümidini güçlendirdi. Rabbine tevekkülünü artırdı, davasının hak olduğuna imanı kuvvetlendi. Mesela;

 

*Duhâ ve İnşirâh Sûreleri

Duhâ: Bismillâhirrahmânirrahîm.
1, 2, 3. Kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye yemin ederim ki Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı.  
Müşrikler: «Rabbi onu terketti, ona darıldı!» dediler. Bu konuşmalar ve sataşmalar Efendimize ağır geliyordu. İşte bu husus âyetlerle izah edildi.

  1. Gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır.
    5. Pek yakında Rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın.
    6. O, seni yetim bulup barındırmadı mı?
    7. Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?
    8. Seni fakir bulup zengin etmedi mi?
    9. Öyleyse yetimi sakın ezme.
    10. El açıp isteyeni de sakın azarlama.
    11. Ve Rabbinin nimetini minnet ve şükranla an.

 

Bismillâhirrahmânirrahîm.
İnşirah:1. Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?
2, 3. Belini büken yükünü senden alıp atmadık mı?
4. Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi?
5, 6. Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.
7, 8. Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.

 

*Tebbet Sûresi

Bismillâhirrahmânirrahîm.
1, 2, 3, 4, 5. Ebu Leheb'in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak. Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da (ateşe girecek).

 

*Müdessir Sûresi; “Yarattığım o kişiyi tek başına bana bırak;  

Ben de onu sarp bir yokuşa süreceğim.

Ben onu cehenneme sokacağım ...” (Müddessir 74/11-26). 

 

*Karada gemi yapan

Hz. Allah’ın emriyle karada gemi yaparken müşrikler onunla aly ediyorlardı. Tufan oldu. İman edenler kurtuldu. İnkârcılar boğuldu.

36. Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık  (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan)  dolayı üzülme.
37. Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz)  uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey)  söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır!
38. Nuh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: «Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz!
39. Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz.»
40. Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh'a dedik ki: «(Canlı çeşitlerinin)  her birinden birer çift ile -(boğulacağına dair)  aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!» Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti.” (Hûd 11/36-40)

Bu Peygamber’e ve bize de mesajdır. “Sen karada gemi yapmana devam et. Rabbin denizi o gemiye ulaştırır.”

 

*Kur’an kıssaları

Kur’an’ın kıssaları bir yönden ders ve ibret veriyorsa da, bir yönüyle de Peygamber’i teselli ve ona destektir. Zira peygamberler islami davetyin bedelini ödemeden, görevlerini hakkıyla yapmadan, yeterince fedakarlık yapmadan; başarılı olamadılar.

 

*Yûsuf Suresi

En güzel kıssa olan Yûsuf hıkayesi, aziz bir peygamberin başına gelenleri anlattığı gibi hz. Muhammed için de çok güzel bir teselli, müjde ve motivasyon oldu.

 

*Vahiyle destek

Sen işini yap, Allah seni eninde sonunda korur.

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah, seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir.(Mâide 6/67)

 

*İsrâ ve Mi’rac

İsrâ Allah’ın âyetlerinden bir âyet. Ama aynı zamanda Peygamber’i teselli eden bir yönü vardır. Sen görevini hakkıyla yap, kınayanın kınamasından korma, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırır, ödülünü verir, davanı başarıya ulaştırır.

Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama (Makam-ı Mahmud’a) göndereceği umulur.(İsrâ 17/79)

 

-Akabe biatleri

İslâmî davet için artık Mekke dar gelmeye başladı. Peygamber davetini Mekke’nin dışına götürmek, bununla Peygamberlik görevini güven içinde yapabileceği, vahyin hedeflediği müstakil İslam topluluğunu kurabileceği bir yer arayışına girdi.

Taif yolculuğunu bunun için yaptı. Ama bu başarısızlıkla sonuçlandı.

Bunun için hac ve panayırlara gelen kişilerle daha yoğun görüşmeye başladı.

620 hac mevsiminde Mekkeye gelen 6 Yesribli Akabe denilen vadide görüştü. Onları İslâma davet etii. Onlar da icabet etti. Bunlar Hazrec kabilesinden; Es’ad b. Zürâre,

Avf b. Hâris,

Rafi’ b. Mâlik,

Kutbe b. Âmir,

Ukbe b. Âmir,

Câbir b. Abdullah idi.

Peygamber bu görüşmeyi Mekkelilerden gizli yaptı.

Bunlar Evs ile aralarında süren sürtüşmelerin İslâm ile sona ereceğini ümit ettiklerini söylediler. Yani orada uygun bir siyasi lidere ihtiyaç vardı.

Gelecek yıl, hac mevsiminde aynı yerde buluşmaya söz verdiler.

Buna Akabe görüşmesi dendi.

Ertesi yıl. Hac zamanı. Bu altı kişi ile beraber ikisi Evsli, oniki kişi Hazrecli ile Akabe’de buluştu. Burada o müminler Peygamber’e; “Hiç bir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık ve zina yapmamak, çocukları öldürmemek, iftira etmemek, Peygamberin emrine uymak üzere” biat ettiler.

Buna Birinci Akabe Biatı denir.

Peygamber (sav) onlara İslamı öğretmesi için Mus’ab b. Umeyr’i gönderdi. O Es’ad b. Zürâre’nin evine misafir oldu. Onun yoğun çalışmaları sayesinde Evs’in ileri gelenlerinden Sa’d b. Muaz ile Üseyd b. Hudayr, daha pek çokları, Abduleşheloğullarının tümü müslüman oldu.

Mus’ab b. Umeyr’in çabaları ve tebliğ metodu elbette takdire değer.

622 yılında bu sefer, 2si kadın 75 Yesribli Mekkeye geldiler. Görünüşte hac. Ama asıl amaç Peygamerle görüşmek idi.

Peygamber (sav) amcası Abbasla Akabe’ye geldi. Kritik yerlere de gözcüler koydu. Bu görüşmeden Mekkeliler haberdar olmamalıydılar.

Abbas; onlara; yeğeninin kendi kabilesi tarafından korunduğunu ama Medinelilerin daveti üzerine oraya göç etmek istediğini, ama onu korumaya söz vermeleri gerektiğin belirtti.

Hz. Peygamber  Kur’an okuduktan sonra, kendisi canlarını, mallarını, çocuklarını,  ve kadınlarını korudukları gibi koruyacaklarına, ona itaat edeceklerine, her türlü yardımı yapacaklarına, iyiliğe destek olacaklarına söz vermelerini istedi. Onlar da bunun üzerine söz verdiler (biat ettiler).

İrtibatı sağlamak için 9 hazrecli, 3 Evsli (nakip-temsilci) seçildi.

Buna İkinci Akabe Biatı denir.

Peygamber bundan sonra müslümanların Yesrib’e göç etmelerine izin verdi. Gücü yeten hicret etti.

Kendisi de bundan (Zü’l-Hicce) üç ay sonra Rebiu’l-Evvel ayında hicret etti.

 

-Peygamberin Mekke Dönemindeki Mesajı

Hz. Muhammed’in davetinin ve mesajının nasıl olduğuna bakmakta fayda var.

Bunun için de Mekke’de inen sûre ve âyetlere bakmak gerekir.

Tebliğin Mekke döneminde inen âyetler daha çok temel iman konularından, bazı ibadet ve ahlâktan bahseder. Âyetler tevhidî inanca odaklanır.

İnsanların bunları kabul etmesi için akıllarını kullanmalarını ister, Allah’ın âyetlerinden örnekler verilir.

İnsanların gönüllü iman etmeleri teşvik edilir.

Mekkî âyetlerin böyle olması normaldir. İslâmın ibadet ve ahkâmının benimsenmesi, uygulanması için önce imanın kalplerde kökleşmesi gerekir.

Eğer hükümler başta gelseydi, kabulü zor olurdu. Hz. Aişe bir sözünde buna işaret ediyor. (Buhârî, 6/101)

Kur’an bu dönemde daha çok şirk inancına ve onun üzerine bina edilen anlayışa karşı mücadele verdi.

Yaratılıştaki düzene, âyetlere bakmak tavsiye edilirken, bundaki amaç Tevhid inancının benimsenmesi, şirkin reddedilmesi, âhiret inancının kökleşmesi idi.

Mekkî âyetlerde bunun yanında değişmez ahlâki değerlerden söz edildi. İyi davranışlar emredilirken, kötü davranışlar yasaklandı.

İyiliğin karşılığı iyilik,

iyilik kötülükle bir değildir, kötülüğün bile en iyi şekilde savuşturulması gerekir.,

suç ferdidir gibi temel prensipler.

Cimrilik, israf, nankörlük, mala düşkünlük, kusur aramak, laf götürüp getiren, iyililiği engellemek gibi fiiller, kaba ve haşin kimseler, gaddar ve zalimler, çocuklarına kıyanlar kınandı.

Adam öldürme, haksızlık, baskı, zulüm, insanların mallarını haksızca ellerinden almak, gurur, kibir, çekiştirme, alay etme gibi kötülüklerden söz edildi ve yasaklandı.

Mekke döneminde bazı davranışlar övüldü: İnanç uğruna sebat, sabır, temizlik, namaz, iffet, doğruluk, ebeveyne iyi davranmak, akrabaya ilgi, adalet, iyilik yapma, hakkı tavsiye gibi.

Namazın ve zekâtın üzerinde duruldu, ibadetlerde ihlas emredildi.

Namusun korunması, emanete riayet, sözde durma, doğruluk, danışarak iş yapma, haksızlığa karşı yardımlaşma, ana baya iyilik, akarabaya yolcuya yardım etmek, muhtaçlara yardım övüldü.

Ana-babaya iyi davranan, isyankâr ve zorba olmayan, alçak gönüllü barış taraftarı olan, yalan yere şahitlik yapmayan, israf ve cimriliğin ortasınında olan,  zinaya yaklaşmayan kimseler de övüldü.

Hz. Peygambere ve müslümanlara baskılara karşı sabır tavsiye edildi.

Peygamber kıssalarından örnekler verildi. Mü’minlerin çektikleri, karşı çıkanların akıbetleri anlatıldı.

Peygamberlerin hicretlerinden söz edildi.

Mekke hayatının sonuna doğru gelen âyetler hz. Muhammed’in bir insan olduğu, ama kendisine inen vahye uymakla yükümlü olduğu,

bütün peygamberlerin İslâmı tebliğ ettikleri,

hz. Muhammedin doğru yolda olduğu,

onun bütün insanlara elçi olarak geldiği,

Kur’an’ın Allah’tan gelen ilâhi kelâm olduğu,

insanların da ilâhi rehberliğe muhtaç olduğu vurgulandı.

Bugün dikkatlerden kaçan şura (istişare) o dönemde emredildi.

Bu konulardan bazıları Medine döneminde inen âyetlerde de söz konusu edildi ve desteklendi.

 

 

Not: Derslerde İbrahim Sarıçam’ın Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı adlı kitabı takip edildi. Bu notlar bu kitaptan konu sıralaması takip edilerek, kısaca veya sadece başlık olarak alınmıştır. Kitapta olmayan dersler ve notlar tarafımızdan hazırlanmıştır.