Kevser Sûresi etrafında bir online ders.

Hüseyin K. Ece

05 Nisan 2020

Selâm-Dortmund

 

KEVSER SÛRESİ

  • ِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
  • إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ {1} فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ {2} إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ {3}‏

Mekke’de inmiştir. Üç âyetttir.

“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile...

1-Şüphe yok ki Biz sana Kevser’i verdik.

2-O halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.

3-Şüphesiz soyu (ve sonu) kesik olan, sana buğz edenin kendisidir.”

 

Surenin konusu

1-Peygamber’e Kevser verilmesi,

2-Namaz ve kurban ibadeti,

3-Peygamber’e hakaret edenlerin ve düşmanlık yapanların sonunun kesilmesi,

 

Sûrenin kimliği

Adını ilk âyette geçen «çok hayır, bol ikram, nimet sağanağı» manasına gelen ‘kevser’den alır.

Kurbandan bahsettiği için Nahr sûresi de denilir.

Mekke’de indi. Konusu ve üslûbu bunu gösterir.

Medine’de indi diyenler de var.

Üç âyettir ve Kur’an’ın en küçük sûresidir

Resmi sıralamada 108. sûredir

Nübüvvetin ilk yıllarında 15. sırada indiği tahmin ediliyor. 3.âyet Peygamber’e aşırı kin ve nefret besleyenlerin olduğunu gösterir

Çok kısa olsa da manası derin sûrelerden biridir

Konu olarak Duhâ ve İnşirah Sûreleri’nin yanına konulabilir.

 

Kevser’in nüzûl sebebi

Kevser Sûresinin iniş (nüzûl) sebebiyle ilgili çeşitli görüşler var.

Bazılarına göre Peygamberin erkek çocukları ölünce As b. Vâil ona “ebter” dedi. (Nisabûrî, el-Vahidî. Esbâbu’n-Nüzûl, s: 343. Suyûtî, C. Esbâbu’n-Nüzûl, s: 471. Zemahşerî, el-Keşşaf, 4/802)

Bazı kaynaklara göre bunu diyen Ukbe b. Muayt, “Muhammedin artık çocuğu kalmadı. O artık ebterdir. Bunun üzerine bu sûre indi. (Taberî, İbni Cerir, Câmiu’l-Beyân, 12/725. Suyûtî, C. Esbâbu’n-Nüzûl, s: 472)

Bazılarına göre bunu diyen Kureyşlilerdi. (Suyûtî, C. Esbâbu’n-Nüzûl, s: 472)

İsimler farklı olsa da Mekke’de Peygamber’e bu anlamda hakaret edildiği anlaşılıyor.

Sûrenin Medenî olduğunu düşünenler ise bu sözün İbrahim’in ölümünden sonra Kaab b. Mâlik tarafından söylendiği ileri sürüyorlar

İkrime’den; Kaab b. Eşref’le ilişkilendiriyorlar.  (O ise Medineli idi. Hakkınde Nisâ 4/51 âyeti inzal oldu)

Sûrenin Mekkî olduğunu kabul eden bazı kaynaklar onun risâletin ilk yıllarında Mekke’ye gittiğini iddia ediyorlar. Mekkeliler ona;

“Biz mi hayırlıyız yoksa şu ebter mi, şu kavminden uzaklaşan mı? Biz ki hacıları kabul ederiz, kurbanlık develerimiz var” Kaab;

“Siz daha hayırlısınız” demiş.  Bunun üzerine bu sûre indi. (Taberî, İbni Cerir, Câmiu’l-Beyân, 12/725)

Tabarânî zayıf bir senetle Ebu Eyyûb’un şöyle dediğini naklediyor: “(Peygamberin oğlu) İbrahim öldüğü zaman müşrikler birbirlerine, bu gece o artık ebter oldu” dediler. Kevser bunun üzerine nazil oldu. (Suyûtî, C. Esbâbu’n-Nüzûl, s: 472. Dipnotta: Bu rivayet zayıf, Heysemî M. Zevâid 7/143’te naklediyor. Ancak senedindeki Vâsıl b. es-Sâib metruk, yani rivayeti alınmayan bir kimsedir.)

Rivâyete göre Enes b. Mâlik anlattı:” Biz Peygamber (Mescid’te) huzurunda bulunuyorken kısa bir süre uyukladı. Daha sonra gülümseyerek başını kaldırdı. Biz;

“Ey Allah’ın Rasulü, gülmenize sebep nedir?” dedik. Şöyle buyurdu:

«Bana biraz önce bu sûre indirildi» dedi ve Kevser’i okudu. (Müslim, Salat/14 (53) no: 894. Nesâî, 2/133. Sa’lebî, İbrahim. el-Keşfu ve’l-Beyân, 6/563. Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/3389)

Bu olay Medine’de olduğu için sûre Medenîdir diyenler var.

 

Kevser Sûresi etrafında

Sûrenin ilk âyeti, bu sûrenin Duhâ’da, ileride verileceği söylenen nimetlerle ilgi kurulabileceğini gösterir.

  • وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَّكَ مِنَ الْأُولَى {4} وَلَسَوْفَ يُعْطِيكَ رَبُّكَ فَتَرْضَى {5}

Nitekim Mekke dönemine göre Medine dönemi daha rahat, huzurlu ve pek çok nimetle dolu.

Kevser Peygamber’e ileride verilecek nimetleri ifade etmiş olabilir.

Buna karşılık da 2. âyette namaz kıl ,

ya da Tevhide uygun amel işle,

“kurban kes” emri sonraki dönemlere ait görev gibi görünüyor.

Mekke müşriklerinin ileri gelenleri, hayatta erkek çocuğu kalmadığını görünce, bunu bir kusur saydılar ve onu ayıpladılar.

Bunu ve ilk müslümanların azlığını, zayıflığını onun aleyhine kullanıp insanları ondan uzaklaştırmaya çalışıyorlardı

Bu müşriklerin İslamî davete karşı giderek sertleşen tavırlarının başlangıcı idi: Alay, küçümseme ve hakaret

Bazılarının bundan etkilenmesi normaldi.

Bu aşamada Vahy Peygamber’e ve ona tabi olanlara bir nevi müjde verdi. Asıl onlar mağlup olacak, asıl onların davası ebter olacak...

Kevser, Duhâ ve İnşirah sûrelerine motivasyon sûreleri demek mümkün

Zira Vahiy bu sûrelerle Peygamberi motive ediyor,

ümidini güçlendiriyor, manevi kuvvetini yükseltiyor.

Vahiy ve nübüvvet sadece ‘ağır bir sorumluluk’ değildir. Bu aynı zamanda ‘büyük, geniş ve çok ‘hayır’dır.

Allah Elçisinin yalnız, desteksiz, zayıf olmadığını,

bilakis davasının hak dava olduğunu,

bu görevde geri adım atmaması gerektiğini,

Allah’ın onun yükünü hafifleteceğini,

hasımların sözlerine ve yaptıklarına aldırmaması, moralsiz, ümitsiz olmaması gerektiğini hatırlatıyor.

Sûre aynı zamanda müşriklerin hak dava ile mücadelelerinde ne kadar zayıf olduklarını da gösterir.

Yani tabi olan bir evlat kaybetmeyi dava sahibinin aleyhine kullanmak...

 

  • ِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ
  • إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ {1}

1-Şüphe yok ki Biz sana Kevser’i verdik.  

إِنَّا İnnâ- Şüphesiz ki Biz

أَعْطَيْنَاكَ  E’taynâ, sana verdik

الْكَوْثَرَ  kevser’i,

Kesret kökünden “kevser”, değerli ve önemli şeylerin çokluğunu anlatır. öncelikle anlamı çokluk, bereket, bir çok (kesir) nimet.

Oğlu seferden dönen bir bedevî kadına “Oğlun ne ile döndü?” soruldu. O da “kevserle döndü” cevabını vermiş. (Zemahşerî, el-Keşşaf, 4/801)

Yorumcular Kevser’in anlamı konusunda farklı şeyler söylediler.

Pek çokları onu (Peygamber’e verilen) çok hayr diye manalandırdılar. (Taberî, İbni Cerir, Câmiu’l-Beyân, 12/717. el-Ferrâî, Meâni’l-Kur’an, 3/295)

İbni Abbas Kevser hakkında “O Allah’ın sadece Peygamber’e verdiği çok hayırdır” dedi.

Ebu Bişr diyor ki: Said b. Cübeyr’e dedim ki: “İnsanlar Kevser’in cennete bir ırmak olduğunu iddia ediyorlar.” “Evet o cennette hayır açısından bir nehirdir ki Allah onu sadece Peygamber’e verdi (verecek)” (Buhârî, Tefsir 108/1 no: 4966)

Kurtubî bu yorumları onaltı maddede anlatıyor:

1.En çok kabul edilen anlamdan biri Cennetteki bir nehirin özel adı. (Buhârî’den Zemahşerî, el-Keşşâf, 4/801, 802. Müslim, Salat/14 (53) no: 894. Tirmizî, Tefsir/108 no: 3359-3361. Ebû Dâvud, 1/208, 4/237. Nesâî 2/133. Ahmed b. Hanbel, 3/102, 236)

Yukarıda geçen Enes b. Mâlik hadisinin devamı...

“Sonra (Peygamber bize) “Kevser nedir” diye sordu. Biz “Allah  ve Rasûlü daha iyi bilir” dedik. O da şöyle dedi:

“O Yüce Allah’ın bana vadettiği bir ırmaktır. Onun üzerinde pek çok hayır vardır. O kıyamet gününde ümmetimin su içmek için geleceği bir havuzdur. (Etrafındaki) kupaları yıldızların sayısıncadır. Bazıları oraya gelmekten alıkonulur, çekilip alınır. Ben “O benim ümmetimdenim” derim.

“Senden sonra (dinde olmayan) neler uydurduklarını sen bilmezsin” denilir.” (Buhârî, Rikâk/53 no: 6582. Müslim, Salat/14 (53) no: 894. Nesâî, İftitâh/21 no: 905. Sa’lebî, İbrahim. el-Keşfu ve’l-Beyân, 6/563. Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/3389)

Aişe’ye, İbni Ömer’e ve İbni Abba’sa göre o cennete bir nehirdir. Öyleki, çevresi altın ve gümüştendir. İnci ve yakut üzerinden akar. Suyu sütten lezzetli, baldan tatlıdır, kardan beyaz, toprağı misk gibi kokar.” (Taberî, İbni Cerir, Câmiu’l-Beyan, 12/716-717. Zemahşeri, el-Keşşaf, 4/802) (Tirmizi bunu İbni Ömer’den rivayet ediyor. Tirmizi, Tefsir/108 no: 3361. İbni Mâce 2/1450. Ahmed b. Hanbel, 2/67, 158)

İlk dönem tefsircilerinden Mücâhid’e göre de böyle. (Taberî, İbni Cerir, Câmiu’l-Beyân, 12/717)

Enes b. Mâlik Peygamberin şöyle dediğini naklediyor: “Mirac yolculuğunda bir nehre uğradım. Etrafı incilerle süslü idi. Cebraile sordum: “Bu nehir nedir?” Cebrâil; “O Kevser’dir dedi.” (Buhârî, Tefsir 108/1 no: 4964)

Ebu Ubeyde dedi ki: Aişe’ye: “Allah’ın إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ {1}’ sözü hakkında sordum. Dedi ki “O Peygamberinize verilecek bir nehirdir. Onun etrafında incilerle süslü evler vardır. Onun kupaları yıldızlar kadardır”.” (Buhârî, Tefsir 108/1 no: 4965. Taberî, İbni Cerir, Câmiu’l-Beyân, 12/717, 719)

Mukâtil’e ve Zemahşerî’ye göre bu Kevser baldan tatlı, sütten beyaz, kardan soğuk, tereyağından yumuşak, (Mükâtil b. Süleyman, Tefsir, 3/528. Zemahşerî, el-Keşşâf, 4/801-802)

“Hz. Enes’ten gelen “havuz” hadisi kelimenin delâletiyle değil, yorumuyla alâkalı olarak anlaşılmalıdır.” (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, âyet açıklaması)

Abdestte ağıza su verilirken şöyle denir.

«Allahümme asqını min havzı’l cenneti, la azmau ebeden.»

«Yarabbi bana Cennet Havzından su içir, bir daha ebediyyen susuzluk çekmeyeyim».

Sehl b. Sa’d anlattı: Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Sizi Havz’ın başında bekleyeceğim. Kim yanıma gelirse oradan içer. Ondan bir defa içen de ebediyyen susuzluk çekmez. Sonra bazı topluluklar bana doğru gelir ben onları tanırırım, onlar beni tanır. Sonra onlarla benim arama bir engel konulur.” (Buhârî, Rikak/53 no: 6583, Fiten/1 no: 7050)

Ebu Hureyra (ra) şöyle anlatıyor: Rasûlüllah (sav) mezarlığa geldi ve şöyle dedi:

es-Selâmü aleyküm, ey bu diyarın müslüman sakinleri! İnşaallah biz de sizin arkanızdan geleceğiz. Ümit ediyoruz ki kardeşlerimizi görürüz.”

Orada olanlar sordular: “Bizler senin kardeşlerin değil miyiz ey Allah’ın Rasûlü?”

“Siz benim sahabelerimsiniz, kardeşlerimiz sonradan gelecek” diye cevap verdi. Onlar;

“Henüz görmediğiniz bu sonradan gelecek olan kardeşlerinizi nasıl tanıyacaksınız ey Allah’ın Rasûlü?” Peygamber;

“Sizden birinizin alnı aşkar, ayağı sekili cins bir atı olsa, onu diğer atlar arasında tanıyamaz mı?” Sahabeler;

“Elbette tanır” dediler. Peygamber (sav);

“İşte böyle, onlar alınlarında ve ayaklarında abdestin nişanı olduğu halde gelirler. Ben onlardan önce Havz’ımın başına gideceğim.

Bazıları şaşkın develer gibi Havz’ın başından uzaklaşacaklar.

Ben onlara, “Haydi gelin, haydi gelin” diye sesleneceğim. “Onlar senden sonra (tabliğ edileni) değiştirdiler” denilecek.

Ben de o zaman; “uzak olun, uzak olun” diyeceğim.” (Müslim, Tahâret/39 no:249. Bir benzeri İbni Mâce, Züd/36 no:4306. Nesâî, Tahâret/110 no:150. Daha kısası: Buhârî, Rikâk/53 no: 6576)

Tirmizî, hz. Peygamber’in bir soru üzerine Havz’ın özelliklerini saydığını rivâyet ediyor. (Bkz: S. Kıyâmet/15 no: 2444. Ayrıca bkz: İbni Mâce, Zühd/36 no: 4302, 4303)

2.İlk dönem alimlerinden Atâ’ya göre o Peygamber’e verilecek Mevkıf (hesap için durulacak yer)deki Havz’ının adıdır. (Taberî, İbni Cerir, Câmiu’l-Beyân, 12/719)

Bu ırmak veya Havz’a, Muhammed ümmetinden olup oradan gelip içeceklerin çokluğu dolaysıyla “Kevser” adının verilmesi mümkündür.

3.Kevser Peygamberlik ve Kitaptır (İkrime’ye göre)

Pek çokları nübüvvete maddi, dünyalık açısından bakar. Oysa hz. Muhammed’e verilen hayrın derecesini onlar anlamazlar. (Rıza, R. el-Menâr (çev.), 14/467-468)

Nübüvvet,

  • يُؤْتِي الْحِكْمَةَ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُو۫تِيَ خَيْراً كَث۪يراًۜ وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّٓا اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ ﴿٢٦٩﴾

«Kime hikmet verilmişse ona çok hayır verilmiştir» (Bekara 2/269) âyetine göre en yüksek derecesidir.

4.Kevser, Kur’an’dır (el-Hasen’e göre)

5.İslâmdır (el-Muğire’ye göre)

6.Kur’an’ın kolaylaştırılması ve şer’i hükümlerin hafifletilmesidir (Huseyn b. el-Fadl’a göre)

7.Kıyâmet gününe kadar ashabının ve müntesiplerinin çokluğudur (Bekr b. Ayyâş, Yeman b. Riâb’a göre)

8.Peygamber’i diğerlerine üstün tutmasıdır (İbni Keysân’a göre)

9.Kevser, Peygamberinin şanının yüceltilmesidir (el-Mâverdî’ye göre)  (bkz: İnşirah 94/4)

10.Onun şefaâti demektir (Cafer-i Sâdık’a göre)

11.İnsanların hidâyet bulması için ona verilen mucizelerdir (Sa’lebi’ye göre)

12.Kelime-i Tevhid’tir (Hilâl b. Yesaf’a göre)

13.Beş vakit namazdır

Kurtubî bu görüşlerin en isabetlisinin 1. ve 2. görüş olduğunu ekliyor. (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/3389)

“el-Kevser, “çok hayır” mânasına gelen câmid bir isimdir.

Kural gereği câmid isimler müsemmasından başkasına delâlet etmezler. Şu halde bu kelimenin karşılığı İbn Abbas ve onu izleyenlerin de dediği gibi, Allah Rasûlü’ne tahsis edilen nimetlerdir.” (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, âyet açıklaması)

Kevser ayrıca; hem bu dünyada hem âhirette şerefli/onurlu olmak,

iyi fiiller işlemek,

çok hayırlı, çok vergili adam,

seyyid, efendi bütün canlı mahluklara karşı şefkatli davranmak, böylece iç huzura ve tatmine kavuşmak,

Ya da Makam-ı mahmud olarak da açıklanmış

وَمِنَ اللَّيْلِ فَتَهَجَّدْ بِهِ نَافِلَةً لَّكَ عَسَى أَن يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَاماً مَّحْمُوداً {79} 

«Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin.» (İsrâ 17/79)

Hz. Muhammed son peygamberdir, sakaleyn’dir, 

şeriati mensuh olmayacak,

ahlâk va faziletleri sayılmayacak kadar çoktur, 

Peygamber’e verilen vahiy, hikmet, hayırlar, hem bu dünyada, hem de öteki âlemde şerefli olma, âlemlere rahmet olmak, hayırlı fiiler işlemek gibi iyi ve güzel olan her şeyden bolca verilmesi de olabilir. (Okuyan,, M. Kısa Sureler, 1/496)

Kevseri, Peygambere verilen üstün nitelikler:

Peygamberin neslinin devam etmesi,

Duasının kabul olması,

Başkasını kendisine tercih etmesi,

Kur’an’ın kolay anlaşılması,

Hatta bu ümmetin âlimleri şeklinde açıklayanlar da oldu.

Kevser nübüvvet veya bilgi ve hikmet, kalbin nuru olabilir. Ki bu da hidâyettir. Müşrikler bunları hafif görseler de böyle nimetin değeri çoktur. Değil mi hidâyet hem saadetin, hem manevi kazançların, hem de gücün kaynağıdır.

Bunların hepsi peygamberlik şerefinin içinde var.

Bu kadar yorumun içerisinde bize göre en uygunu; el-Kevser’in hz. Peygamber’e verilen ve verilecek olan çok hayır, bereket, bitip tükenmez iyilik/nimet sağanağı olmasıdır.

Taberî de bu konuda pek rivâyeti sıraladıktan sonra bunu tercih ettiğini söylüyor. (Taberî, İbni Cerir, Câmiu’l-Beyân, 12/719)

Bu nimetlerin en belirgin olanları Kur’an vahyi, nübüvvet ve hikmettir.

“Vahiy ve onun ayrılmaz bir parçası olan nübüvvet, bir başına “çok hayır”dır. Öte yandan, “kime doğru hüküm verme yeteneği (hikmet) bahşetmişse, doğrusu ona tarifsiz büyüklükte bir servet bahşedilmiştir” (2:269) âyeti hatırlanmalıdır.

Gerisi, başta Duhâ, İnşirah ve Fetih olmak üzere birçok sûrede sayılan ve leke (“senin için” veya “sana has”) ifadesiyle tahsis edilen nimetlerdir. (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, âyet açıklaması)

Kevser; soyut ve somut anlamda iyi ve güzel olan her şeyden ona bolca ihsan edilmesidir.

el-Kevserde mübalağa vurgusu var.

Zımnen bu, Allah Rasûlü’ne verilen vahyin ve risâletin etkisinin sadece onun ölümüne kadar değil, ölümünden sonra da artarak devam edeceği müjdesini içerir.” (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, âyet açıklaması)

«Ben İbrahim Halilullah’ın duası ve İsa’nın müjdelediğim.

Kıyâmet günü şafaati kabul edilenim. O vakit ben bütün peygamberlerle beraber bulunurken bize insanlardan bir ümmet ortaya çıkacak. Hepimiz gözlerimizi onlara dikeceğiz. Her peygamber onların kendi ümmeti olmasını arzu edecek.

Göreceğiz ki abdest izleri alınları ve elleri, ayakları parlıyor görünce ben diyeceğim ki Kâbe’nin Rabbi hakkı için bunlar benim ümmetim, derken cennete girecekler...» (Müslim, Tahâret/12 (39) no: 584. Nesâî, Tahâret/110 no: 150. Muvatta , Tahâret/28)

Bu “abdest azaları parlayarak gelecekler” şeklinde kısa olarak rivayet ediliyor. (Buhârî, Vudu’/3 no: 136. Müslim, Tahâret/12 (34) no: 572,39. Tirmizî, Cumua/74 no: 607. İbni Mâce Tahâret/6 no: 284, Zühd/34 no: 4282, 36 no: 4302)

“inna a’taynâ-Biz sana verdik”, “Biz sana vereceğiz” şeklinde gelecek zaman olarak anlaşılsa da ‘a’taynâ’ kalıbı geçmiş zamandır. Bu da Kevserin bir kısmının Peygamber’e hayatında da verildiğini gösterir

Duhâ’da da Peygambere bazı nimetlerin verileceği vaad ediliyor.

Bu nimetlerin çoğu Medine döneminde verildi

İşkence ve baskı sona erdi, düşman korkusu azaldı,

İslâm çevreye yayıldı, siyasi otorite oldu,

müslümanlar maddî ve manevî rahata kavuştular, güven ortamı sağlandı, insanlar haklarını elde eder hâle geldiler.

Hz. Peygamber elbette âhirette de payına düşen mükâfatlara, çok nimetlere kavuşacak,

Medine Mekke dönemine göre hayırlı oldu ise, âhiret de dünya hayatına göre daha hayırlı olacaktır.

  • إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحاً مُّبِيناً {1} لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِن ذَنبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطاً مُّسْتَقِيماً {2}
  • وَيَنْصُرَكَ اللّٰهُ نَصْراً عَز۪يزاً﴿٣

“Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik.

Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın, seni doğru yola iletsin ve Allah sana, şanlı bir zaferle yardım etsin.” (Fetih 48/1-3)

Ona dünyada verilen hayr’dan Nasr Sûresinde de bahsediliyor. Nasr’ın Kevser Suresinden sonra gelmesi, sanki bunu haber veriyor gibi.

  • ااِذَا جَٓاءَ نَصْرُ اللّٰهِ وَالْفَتْحُۙ ﴿١﴾
  • وَرَاَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ ف۪ي د۪ينِ اللّٰهِ اَفْوَاجاًۙ ﴿٢﴾
  • فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُۜ اِنَّهُ كَانَ تَـوَّاباً ﴿٣﴾

“Allah’ın yardımı ve fetih (Mekke fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul edendir.”

Kendisine ebter diyen müşriklerin sözlerinden çok üzülen Hz. Peygamber’e Kevser-yani bitip tükenmeyen nimetlere verildiği müjdelenerek teselli edilmiş,

Müşriklerin dedikoduları reddedilmiş,

Onun şanının yüceliği vurgulanmış

İnşirah Suresinde olduğu gibi:  

 “Ve senin şanını yüceltmedik mi?”

 

  • فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ {2}

2-O halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.

فَصَلِّ öyleyse namaz kıl

لِرَبِّكَ Rabbin için

وَانْحَر ve kurban kes

Hz. Peygamber’e bunca nimetleri veren Allah için namaz kılması

ve en değerli mallarını Allah yolunda kurban etmesi emrediliyor

Bununla putları için kurban kesen müşriklerin inançlarının reddetmesi,

Tevhid’i ibadet ve kurban anlayışını yerleştirmesi isteniyor

Abdulmuttalib’in yetimi ‘âlemlere rahmet’ oldu

Bunu yapan da ‘âlemlerin Rabbi’ Öyleyse O’na şükür gerekir

Şükrün en büyüğü ibadeti O’na tahsis etmektir

2.âyeti şöyle de tercüme etmek mümkün:

«O halde namazı da, kurbanı da yalnız Rabbine tahsis et.»

  • قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ ﴿١٦٢﴾
  • لَا شَر۪يكَ لَهُۚ وَبِذٰلِكَ اُمِرْتُ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُسْلِم۪ينَ ﴿١٦٣﴾

Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir. “O’nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben müslümanların ilkiyim.” (En’am 6/162-163)

Arap dil uzmanları ‘nahr’ şöyle te’vil ederler; Göğsünü kıbleye çevirmek,

Bazı araplar şöyle derler: “Onların evleri karşı karşıya, yani cephesi diğerine karşı. (el-Ferrâi, Meâni’l-Kur’an, 3/296)

Yorumcular bu âyetin anlamı konusunda da ihtilaf ettiler.

Bazılarına göre Allah burada Nebisine namazı ve nahr’ı emrediyor (Mukâtil b. Süleyman, Tefsir, 3/528)

Bazılarına göre;  Burada farz kılınan namaza devam ve vaktinde kılmak özellikle vurgulanmış.

Hz. Ali’den gelen bir görüş: ven’har, namazda sağ eli sol el üzerine koymaktır. Denir ki: Yani yönünü kıbleye dön. (el-Ferrâi, Meâni’l-Kur’an, 3/296. Kurtubi, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/3390)

Başkaları o; “fe salli li Rabbike” beş vakit namaz, “nahr”, da eli kurban kesmek, ya da kurban üzere tekbir” getirmek demişler,

Bazıları göre bu namaz kılmak ve deve kurban etmektir.

Ya da önce kurban bayramı namazı kılmak, sonra da kurban kesmektir. (el-Ferrâi, Meâni’l-Kur’an, 3/296)

Bazıları göre “fe-salli” namaz kılmak, “venhar”; ibadet etmek ve Kurban bayramında hayvan boğazlamaktır.

Bazılarına göre bu; kurban bayramında “namaz kıl” anlamındadır.

Ya da Kurban Bayramında namaz kılarsan, kurban da kes demektir.

Bazılarına göre salattan maksat farz namazlardır,

Nahr, deve boğazlama demektir. (Zemahşerî, el-Keşşâf, 4/802)

Ya da nahr’dan maksat deve kurban edilmesidir.

İbni Atiyye’ye göre, buradaki salattan maksat cemaatle sabah namazıdır. Nahr ise deve kurban etmektir.

Salat, Bayram namazlarıdır.

Denildi ki; salat, bilinen namaz ibadetidir. Nahr da, deveyi yanının üstüne yatırmaktır. (Zemahşeri, el-Keşşâf, 4/802)

Bu Peygamber’e hitaben: (Rabbin için namaz kıl ve kurban kes),

Sen namazını ve kurbanını sadece Allah için yap. Allah’ı inkar edenler bu O’ndan başkası için yaparlar.”

Ey Muhammed Sana Kevseri verdik. O halde sen birileri gibi namazını ve kurbanını benim için yap, asla Benden başkası için yapma”

“Ya da Namaz kıl ve yalnızca Allah’tan iste” (Taberî, İbni Cerir, Câmiu’l-Beyân, 12/722-723. Kurtubi, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/3390)

Burada ‘salat etmek’ ve ‘nahr etmek’ geçiyor

Bu âyette geçen namaz beş vakit namaz mı, bayram namazı mı,

nahr’ın vacip veya sünnet kurban mı, nafile kurbanlar mı olduğu tartışmalıdır

Bilindiği gibi namaz Mekke döneminde farz kılındı

Kurban ise hicretten iki yıl sonra uygulanmaya başladı

Taberî diyor ki: Bu görüşler arasında bana göre en isabetlisi; Yani “Ey Muhammed Allah’ın sana verdiği ve sana tahsis ettiği değer ve hayrın, sadece sana verdiği Kevser’in bir şükrü olarak, bütün namazlarını ve kurbanını putlara değil, sadece Rabbine tahsis et.”

Allah (cc) onun şanını yücelttiğini, ona ikram ettiğini, Kevser ile nimetlendirdiğini haber veriyor. Sonra da (fe salli li rabbike ve’nhar) diyor. 

Bunun da özellikle namazı kasdettiği bilinir.

Şükür için kurban kesme olduğu da.

Böylece Allah ona verdiği nimetleri, sadece ona verdiği Kevser’i hatırlatıyor, (Taberî, İbni Cerir, Câmiu’l-Beyân, 12/724)

Bera b. Azib’ten gelen bir rivâyete göre Peygamber “Bu günümüzde (bayramda) ilk yaptığımız iş namaz kılmaktır. Sonra döner kurbanımızı keseriz...” dedi. (Buhâri, Iydeyn/3 no: 951, Edâhi/1 no: 5545. Müslim, Edâhi/1 (7) no: 5073. Ahmed b. Hanbel, 4/281, 303)

Zaten Kurban kesmek Allah’ın sembollerindendir

  • وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنسَكاً لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا وَبَشِّرِ الْمُخْبِتِينَ {34} الَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ اللَّهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِرِينَ عَلَى مَا أَصَابَهُمْ وَالْمُقِيمِي الصَّلَاةِ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنفِقُونَ {35} وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُم مِّن شَعَائِرِ اللَّهِ لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ فَاذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهَا صَوَافَّ فَإِذَا وَجَبَتْ جُنُوبُهَا فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْقَانِعَ وَالْمُعْتَرَّ كَذَلِكَ سَخَّرْنَاهَا لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ {36} لَن يَنَالَ اللَّهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَاؤُهَا وَلَكِن يَنَالُهُ التَّقْوَى مِنكُمْ كَذَلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَبَشِّرِ الْمُحْسِنِينَ {37} Hacc

“Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele!

Onlar, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperen, başlarına gelen musibetlere sabreden, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir.

Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın sembollerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” (Hacc 22/34-36)

Bu âyetlerdeki kurban vurgusu, Kevser 2. ile bütünleşiyor

Kevser; yani dünya ve âhiret açısından hiç kimseye verilmeyen hayrın en âlâsını verdik.

Allah bunu verme işini Âlemlerin Rabbi olarak kendine tahsis ediyor.

Şerefin en güzeli ve en üstünü, keremin en güzeli, nimetin en üstünü sana verdi.

Öyleyse bu verdikleriyle seni aziz eden, halk arasında şanını yücelten,

- putlara tapan kavmine rağmen- Rabbine ibadet et. Rabbinin rızası için kurban kes.

Ve bunu yaparken, hayvan boğazlerken -putlarının adının ananların aksine- Rabbinin adını an. (Zemahşerî, el-Keşşâf, 4/802)

Kevser Sûresi âdete kurban ibadetinin İslâmın sembolleştirdiği bir ibadet olduğunu vurguluyor

Salat emri, namazı da içine alacak şekilde bütün tevhidi eylemler (ameller) olduğu söylenebilir.

Âyet bu amellerin de yalnızca Allaha rızası için olması gerektiğinin altını çiziyor.

Salatın dua ve ibadet manasına geldiğini de hatırlayalım.

Bu hitap sadece Peygambere değil, bütün mü’minlerdedir.

Mü’min, hem namazda, hem kurbanda, hem de diğer ibadetlerde Allah rızasının dışına çıkmaz.

En’am Sûresinde bu gerçek şöyle:

  • قُلْ إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ {162} لاَ شَرِيكَ لَهُ وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَاْ أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ {163}

«De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi alemlerin Rabbi Allah içindir.

O'nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben müslümanların ilkiyim.»

Müşrikler kurbanı ve kendilerine göre ibadetlerini Allah’ın dışındaki varlıklara yaparlardı.

Bazılarına göre; âyette vurgulanan husus, belli bir namaz ve kurban olmayıp,

kurban gibi ibadetlerin yalnızca Allah’a,

yani bütün nimetlerin sahibine has kılınması, Yalnızca Allah’a ibadet edilmesidir.

 

  • ِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ {3}

3-Şüphesiz soyu (ve sonu) kesik olan, sana buğz edenin kendisidir.”

َ شَانِئ buğzetmek, öfke/hınç duymak

إِنَّ شَانِئَكَ sana buğzeden

الْأَبْتَرُ el-ebter/betr kelimesi kökünü kazımak fiilinden, kökü/soyu kesik, arkadan takip edeni olmayan demektir

(Sözlükte; kuyruğu kesik merkeplere de ebter denirmiş) (Zemahşerî, el-Keşşâf, 4/802)

Yorumcuların bu ayet hakkında da farklı görüşleri var:

İbni Abbas’a göre, yani senin düşmanlarının, (As b. Vail gibi),

Bu adam demiş kİ. Muhammede kızıyorum, buğzediyorum. İnsanların kendisine buğzettiği kimse de ebterdir.

Katâde’ye göre ebter; hâkir, değersiz ve zelil demektir.

İbni Zeyd’e göre Kureyşden bir adam Peygamberimiz için “Muhammed ebterdir. Görüyorsunuz, arkası yoktur.

Başkaları ise bunu Ukbe b. Ebi Muayt söylemiş. (Taberî, İbni Cerir, Câmiu’l-Beyân, 12/725)

Câhiliye arapları erkek çocuğu olmayanlara ‘sonu olmayan, soyu kesik’ manasında ‘ebter’ derlerdi.

Peygamber’e de «Bırakın onu, o, sonu gelmeyecek, soyu kesik bir adamdır’ diyerek küçümsemek, hakaret etmek istediler.  

Âyet «asıl soyu kesik olan, Peygambere böyle diyenlerdir» diyor

“İnne” edatı ile vurgu var: Muhakkak, ebter olan; senin kavminden sana buğzedenler ve sana muhalefet edenlerdir; sen değil. Zira kıyâmete kadar mü’minler senin evladın ve soyundur. 

Senin şanın –kıyâmete kadar- minberlerden ve minarelerden yükselmeye devam edecek.

Asırlar boyu âlemin lisanında olacaksın. Allah’ın adıyla başlayacaklar ve adını övecekler.

Âhirette de senin böyle bir vasfın olmayacak. Böyle bir kimseye nasıl ebter denilir?

Asıl ebter dünyada ve âhirette unutulanlardır.  Ya da lanetle anılacak olanlardır.

Onlar oğlu ölünce “Muhammed sanbur bir adamdır” dediler. Yani yalnız, zayıf, zelil, ehli olmayan, takipçisi ve yardımcısı olmayan biridir. (Zemahşerî, el-Keşşâf, 4/802. Kurtubi, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/3391)

Onlar kıyâmete kadar lanetle, peygamber rahmetle anılıyor (ezanla, salavâtla, sevgi ve övgüyle)

Mekke müşrikleri olayların dış yüzüne baktılar, kendilerini güçlü peygamberi aciz gördüler, davasının sonuçsuz kalacağını zannettiler.

Ancak durum tersine döndü.

Allah’ın destekleri izzete yükseldi, kendilerini güçlü sananlar zillete düştü

Böylece kesret ve kevser (geniş topluluk ve bol nimet) Hz. Muhammed’in olurken, ona ebter diyenlerin payına ebterlik, alçalış ve zillet düştü. (Kur’an Yolu, 5/667)

Âyetin mesajı Peygambere böyle diyenlerle sınırlı değil;

Daha sonradan da ona kim hınç duyarsa,

ona kim hakaret ederse,

onun davasıyla kim savaşırsa;

ebter olmayı hak eder.

Kevser-ebter karşıtlığı surenin anahtarıdır.

(Kevser, çok nimet-çok hayır,

el-ebter zıddı: her türlü hayırdan, güzellikten ve iyilikten kopmuş kimse)

Ona kin güdüp nefret edenler olacaktır.

Yani ebter olup onunla alakasını kesen, yani ona düşman olan biri, gerçekte el-Kevser’den kesilip ona düşman olmuş ve hayrın kaynağından mahrum kalmış biridir (M. İslâmoğlu)

Ebter, soyut ve manevi değerler için kullanılır

Bir şair “Şerefli ve kıymetli herhangi bir işe Allâh’ın ismiyle başlanmaz ise o iş hayırsızdır (ebterdir)” demiş.

Hadis denilen bir rivâyette: “Besmele ile başlanmayan her iş ebterdir (bereketsiz ve güdüktür)” deniliyor. (Beyhâkî’den ve Câmiu’s-Sağîr, no: 6284)

Ebû Hüreyre’nin naklettiğine göre Peygamber şöyle dedi: “Yüce Allah'ı anarak başlanmayan her anlamlı söz veya iş, bereketsizdir/sonuçsuzdur.” (Kaynak; Ahmed b. Hanbel, 2/360 veya 2/259. Feyzu’l-Kadir,  5/13 veriliyor ama ben bulamadım.)

İbni Mâce bunu; “Allah’a hamd ile başlamayan her iş kesiktir (maktu’), güdüktür” şeklinde naklediyor. (İbn Mâce, Nikâh/19 no: 1894. Ebu Dâvud Ebu Hureyre’den: Aclûnî, 2/140. Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 2/359. İbn Hibbân, es-Sahîh 1/1 ve 2)

Dârimî, Mukaddime/2 kaynak gösteriliyor ama bu numarada böyle bir rivâyet yok. İbni Hibban’da Ahmed b. Hanbel 2/359 no: 4840 kaynak veriliyor, ancak bu numarada, öncesinde ve sonrasında böyle bir rivâyet yok., Bkz. s: 109)

Ebter sonradan ‘soyu kesik’ manası kazanmış.

Bazıları âyeti Peygamberi suçlayana iade gibi anlamışlar.

Oysa Kur’an soy sopla, evlat ve malla övünmeyi kınıyor.

Kur’an’a göre çocuksuzluk bir kusur değil, bir imtihandır.

Kaldı ki Peygambere ‘ebter’ dediği rivâyet edilen  As b. Vâil’in veya diğer müşriklerin soyları devam etmiştir.

Öyleyse ‘ebter’; fiziki/biyolojik bir olayı, yani Peygambere düşmanlık edenlerin soylarının olmamasını/kesilmesini değil, hakimiyetlerinin, adlarının, davalarının, havalarının, iddialarının, sözlerinin, intibalarının, baskı ve zulümlerinin kesilmesine, devam etmemesine işaret ediyor denilebilir.

Hz. Peygamberi motive edip onurlandıran sûre, onun yolunu takip edenler için de müjde gibidir.

Hakkı savunanlar her zaman haksız muamelelere uğrarlar. Onuru, şerefi, izzeti Allah yanında arayanlar yalnız bırakılmazlar.

Hakkı savunmada geri adım atmamalı, taviz vermemeli, sabretmeli, Allah için hareket etmeli

  • بَشِّرِ الْمُنَافِق۪ينَ بِاَنَّ لَهُمْ عَذَاباً اَل۪يماًۙ ﴿١٣٨﴾
  • اَلَّذ۪ينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ اَيَبْتَغُونَ عِنْدَهُمُ الْعِزَّةَ فَاِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعاًۜ ﴿١٣٩﴾

“Münafıkları acı bir azapla müjdele.

“Onlar, mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinen kimselerdir. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Hâlbuki bütün izzet ve şeref Allah’a aittir.” (Nisâ 4/139. Bir benzeri: Yûnus 10/65. Fatır 35/10)

  • يَقُولُونَ لَئِنْ رَجَعْنَٓا اِلَى الْمَد۪ينَةِ لَيُخْرِجَنَّ الْاَعَزُّ مِنْهَا الْاَذَلَّۜ وَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِه۪ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَلٰكِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ۟ ﴿٨﴾

“Onlar, “Andolsun, eğer Medine’ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır” diyorlardı.

Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler.” (Münafikûn 63/8)

Çok nimete, çok hayra, çok mükâfata kavuşmanın yolu çok fedakârlıktan geçer.

Bunu isteyen, tevhidi eylemlerini güzel ve Allah için yapmalı

Kalpte istikamet varsa eylemlerde (davranışlarda) zikzak, yalpa, savrulma olmaz.

İstikameti şaşıranlar hayır ve bereketten mahrum kalırlar.

“Sa’lebiMekhul’dan, İbni Merduyeh İbni Ebi’ Ka’ab’dan hadis diye rivâyet etmişler:

“Kim Kevser Sûresini okursa Allah ona Cennette bir nehirden su içirir, ona on hasenât verir, hatta kulların kurbiyet için Kurban Bayramında kestikleri kurban adedi kadar.” (Sa’lebî, İbrahim. el-Keşfu ve’l-Beyân, 6/562. Zemahşerî, el-Keşşâf, 4/802)

 

Sûrenin Mesajı

1-İslâm davasını seçen mü’minler sahipsiz değildir

Dünyada ve âhirette çok nimet ve hayırla karşılaşırlar

2-Bütün ibadetler tıpkı Peygambere söylendiği gibi ihlasla yapılmalıdır,

3-İyi insanları suçlayanlar aslında kendilerini tarif ederler. (Kınama ve suçlamadan uzak durun ey mü’minler)

4-Hz. Peygambere tabi olup onu önder bilenler, onu örnek alanlar ona vaad edilen nimetlerin benzerine dünyada veya âhirette kavuşabilirler

Öyleyse her müslüman Vahye inanmalı,

Peygamberi kendisine rehber edinmeli,

müslüman olmayı cana minnet saymalı,

Allah’ın va’dinden ümit kesmemeli

 

ARAŞTIRINIZ:

1-Kevser ne demektir, araştırınız,

2-Peygamber’e niçin Kevser verildi?

3-Peygamber buna karşılık ne yapmalıdır,

4-Bu emir sadece Peygamber’e mi verilmiş?

5-Kurban (nahr) nedir, araştırınız,

6-Hz. İbrahim’in hayatında kurban ibadetini inceleyiniz,

7-İslâmda kurban fıkhını inceleyiniz,

8-Kurban ibadetinin önemini araştırınız,

9-Kurban kesmeği hayvan hakları açısından inceleyiniz,

10-Ebter ne demektir?

11-Müşrikler Hz. Muhammed’e niçin ebter demişlerdi?

12-Gerçekte kim ‘ebter’ oldu? Müşriklerin hayatında bu ‘ebterlik’ nasıl gerçekleşti?

13-Bu kötü sonuç (haber) sadece Peygamber zamanındaki müşrik elebaşlarını mı kapsamaktadır?

14-Peygamberimizin ev halkına ne denir (Ahzâb/33)

15-Peygamberimizin soyu devam ediyor mu?

16-Seyyid ve Şerif ne demektir?