Necm Sûresi tefsiri etrafında bir online ders

Hüseyin K. Ece

14 Haziran 2020

22 Şevvâl 1441

Selâm-Dortmund

 

-Necm Sûresinin Kimliği

Mekke döneminde inmiştir. Zaten üslûbu ve konusu bunu gösterir. 62 âyettir.

Sûre, adını ilk âyetin başındaki ‘en-Necm’ kelimesinden almıştır. 

Mushaftaki sıralamada 53.dür. Genel kanaate göre iniş sırasına göre 23. Sûredir.

İhlâs sûresinden sonra, Abese Sûresinden önce nâzil oldu. Bu da bi’setin 3. veya 4. yılı olabilir.

Sûrenin inişi erken Mekke dönemine rastlamakla beraber, bu âyetler kümesinin ve özellikle 13-18. âyetlerin, Mekke döneminin sonlarına doğru gerçekleştiği bilinen mi‘rac olayı ile ilgili olduğu kabul edilir. Komisyon, Kur'an Yolu DİB, 5/195)

-Konusu

Sûrenin ana konusu: Kur’an’ın vahiy eseri olduğu,

Allah tarafından Cebrail aracılığıyla Hz. Muhammed’e indirildiği,

herkesin yaptığının karşılığını göreceği,

Allah’ın kudretinin delilleri, müşriklerin melekleri Allah’ın kızları, putları da melekleri sembolize eden varlıklar olarak kabul etme inançlarının reddedilmesi,

Vahiydeki ortak noktalar ve inkârları sebebiyle helâk edilen geçmiş kavimlerden örnekler.

Sûre, vahyin kaynağını dile getiriyor. Peygamber’in bunu okuyunca huzurunda mü’minler, insanlar, cinler ve bitkiler secde ettiler. (Mukâtil b. Süleyman, Tefsir, 3/289) 

Abdullah b. Abbas’a göre Peygamber’in Mekkeli müşriklere vahiyle meydan okuduğu ilk sûredir. (Buhârî’den. Mukâtil b. Süleyman, Tefsir, 3/289) Onlar İslâmı daveti öceleri aldırmadılar. Kabul etmediler ama saldırıya geçmemişlerdi. Tanrılarına söz uzatılınca davete karşı daha sert davranmaya başladılar. Bunda Necm ve benzeri sûrelerin etkisi vardır denilebilir.

Vahiy meleğiyle iki buluşmadan söz edildiğine göre acaba İsrâ tecrübesi ile bir ilişki olabilir mi? (İslâmoğlu, M. Sûrelerin Kimliği, s: 337)

  • بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ ﴿١﴾

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ ﴿٢﴾

“İndiği/meylettiği sırada yıldıza andolsun ki bu arkadaşınız ne sapıtmış ne de eğri yola gitmiştir.” (1-2)

Sûreye yeminle başlanıyor. Yeminler niye var, neye yemin ediliyor, nasıl yemin ediliyor, yeminlerin hayatımızdaki karşılığı nedir?

Yeminlerde amaçlar (muhtemel):

-Yeminden sonraki konunun önemine dikkat çekmektir,

-Yeminden sonraki cümle ile yemin edilen şey arasındaki irtibatı kurmaktır.

-Verilecek mesajın doğruluğuna Allah’ı şâhit tutmaktır.

-Üzerine yemin edilen şeyin önemini vurgulamaktır. İnsan için önemli olan şeylere yemin edilir.

–Yemin sözü kuvvetlendiren te’kidtir.

Bir şeye yemin ediliyorsa, yemin edilen şey ile yeminden sonraki cümlenin kuvvetli irtibat vardır.

Vav ile; yemin olsun ki

Te ile; beş altı kadar yemin olsun ki

Lâ uksimu, 1-yemin ediyorum (la zaid) başka fonksiyonu açısından zaid)

2-Yemin ediyorum ki, lâ le (te’kid) manası verebilir. Muhakakki yemin ediyorum

3-Lâ ayrı edat olabilir, hayır öyle değil, yemin ederim ki şöyle,

4-Muzari nefhi, iş o kadar açık ki yemin bile etmiyor.

Niçin yemin? Allah adına yemin etmek Allah’ı şâhit tutmaktır.

Allah niçin yemin ediyor? Amaçların ortak noktası: Üzerine yemin edilen şeylerin insanlara şâhit tutulacağını öğretmektir. İnsanla ilişkili olan her şey onun şâhidi olacak.

Sûrenin hemen başında Peygamber’e ve Vahye yapılan asılsız isnatlar redediliyor. Peygamberin yolunu şaşırmış, işine geldiği için konuşan biri olmadığını vurguluyor. Vahyin koruma altında olduğunu haber veriyor.

1- وَالنَّجْمِ, necm’in sözlükte ilk anlamı yıldız demektir. Başka anlamları da var. Ancak ‘necm’ kelimesinin bu âyette hangi anlamda kullanıldığı konusunda farklı görüşler var. Bunlar şöyle özetlenebilir:

Necm; -yıldız, yani gök cisimleri. (Nahl 16/16. En’am 6/97. A’raf 7/54. Nahl 16/12. Hacc 22/18 v.d.)

-Süreyya (Ülker) yıldızı, Araplar necm’i daha çok bu manada kullanırlardı.

-Zühre yıldızı. Bazı arap kabileleri bu yıldıza taparlardı.

-Necm 49. âyette geçen Şi‘râ yıldızı.

-Gövdesiz bitki (Rahman 55/6)

-Vahiy. Necm, bir bütünün parçalarına, parça parça, arar ara verilen miktar. Gecenin bir parçasına da da ‘necm’ denilir. (Taberî, İbni Cerir. Camiu’l-Beyan, 11/503. Sa’lebî, M. b. İbrahim. El-Keşfu ve’l-Beyân, 6/3-4)

Bazıları; “peyderpey inen vahye yemin olsun” şeklinde anlarlar.

Kur’an’ın tedricen inişine aynı kökten ‘tencîm’ denir. Yıldız tali mana gibi görünüyor. Buradaki necm; her bakımdan görülebilecek bir yerde duran, kimsenin kendisini es geçemeyeceği kadar göz önünde olan, göz alıcı biçimde parlayan vurgusuna sahip. Bu da vahyin niteliğini ve tedricen inişi niteliyor olabilir. (İslâmoğlu, M. Sûrelerin Kimliği, s: 336. Komisyon, Kur'an Yolu DİB, 5/157)

Necm; yıldızların bir cinsi olması hasebiyle âyet; “tüm yıldızların sabahleyin battığı zamana yemin olsun” (Vâkıa 56/75) manası mahal yönünden daha kabul edilebilir. (Mevdûdî, E. Tefhîmu’l-Kur’an, 6/11)

Vahyin yer ettiği gönüller. (Okuyan, M. Kur’an Sözlüğü, s: 792)

اِذَا هَوٰى , batmak, battığı zaman. Hevâ fiili; inme, meyletme, düşme, yukarıya yükselme demektir. (Sa’lebî, M. b. İbrahim. El-Keşfu ve’l-Beyân, 6/3-4)

Necm’e yıldız anlamı verirlirse bu da onların ufuktan inişini, düşüşünü, hatta doğuşunu ifade eder.

Necm ile Vahiy kasdedilmiş ise, bu fiil onun inzâli sırasındaki ilâhi iradeye ve olağanüstü duruma,

Necm, gövdesiz bitki olarak anlaşılırsa bu bahar dönemine işaret etmiş olabilir. (Şevkânî, ?. Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 7/287. Komisyon, Kur'an Yolu DİB, 5/157)

Süzülen parlak ışık olarak yıldız kaymasıyla manevi ışık olan Cebrail arasında bir ilişki olduğunu söylemek mümkün.Nurdan yaratılmış ve gönüllere nur getirmiş Cebrail yüksek ufuktan  bir yıldız gibi kayarak hz. Muhammed’de vahiy getirmiştir. (Ateş, S. Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, 9/101)

 

وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰىۙ ﴿١﴾   

Peyderpey indirildiği zaman vahye yemin olsun. Bu da vahyin sana parça parça inişidir.

Mekkeli müşrikler; “Muhammed bu Kur’an’ın kendisine ulaştırıldığını idddia ediyor” dediler. Allah ise burada Kur’an’la yemin ediyor: “Necme yemin olsun ki...” Yani “semâdan Muhammed’e kadar her şeye yemin olsun. Bu tıpkı Vakıa 75teki “Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki” âyetine benziyor. Kur’an necm olarak, parça parça, üçer üçer, dörder dörder, bir sûre, iki sûre halinde indirildi. Allah burada Kur’an’la kasem ediyor. (Mukâtil b. Süleyman, Tefsir, 3/289)

Necm Sûresinin bütününe bakıldığı zaman necm’in yıldız olmadığı anlaşılır.  Bundan önceki Tûr 52/29-34 âyetlerinde müşriklerin hz. Muhammed’e büyücü, şair, mecnun dedikleri, zamanın onun başına felaket getireceğini bekledikleri, Kur’an’ı onun uydurduğu konusu geçiyor. Necm Sûresi bu gibi iftiralara cevap veriyor. Bu cevapta Allah peyderpey, parça parça indirdiği Kur’an’a yemin ettikten sonra Peygamberin dalâlete düşmediğini, azmadığını, Kur’an olarak söylediklerini kendi hevâsından uydurmadığını, onların vahiy olduğunu, ona bunu Cebrail’in öğrettiğini, ilk vahiy aldığı zaman onu ufukta gördüğünü, Cebrail’in ona iki yay aralığı kadar yaklaştığını söyleyerek Kur’an vahyinin kaynağına işaret ediliyor.

Bu âyetle necm arasında bir ilişki kurulacaksa o da şöyle olmalı: Kur’an’ın her parçasının, her âyet grubunun bir burç veya yıldız gibi ve etrafını aydınlatması şeklinde kurulmalı. (Okuyan, M. Kur’an Sözlüğü, s: 791)  

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰىۚ ﴿٢﴾

مَا ضَلَّ; şaşırmadı, sapıtmadı, dalâlete düşmedi. Bu, bir kimsenin bilmeden yanlış yolu seçmesini ifade edebilir. Hidâyetin zıddıdır.

صَاحِبُكُمْ; arkadaşınız demektir. Sâhib, daha çok uzun süre birlikte olan kişiler hakkında kullanılır.

Sahibuküm; derin anlamlar var. Demek ki müşrikler hz. Muhammed’i yakinen tanıyorlardı. Onun faziletli oluşu, makul düşünen, ölçülülü hareket eden biri olduğu hatırlatılıyor. O, onlara yabancı biri değildi. Onun güzel ahlakı, emin oluşu, muhteşem ahlakı biliniyordu. Zira kendi aralarında olna bir kimseydi. Müşriklere zımnene “iftiralarınızı, yakinen tanıdığınız biririne asla yakıştıramazsınız” deniliyor. (Mevdûdî, E. Tefhîmu’l-Kur’an, 6/12)

 وَمَا غَوٰىۚ ; Ğeva; aklın istikameti veya doğru yolu bulamayıp şaşkın dolaşmak, bile bile gerçeğin, doğru yolun dışına çıkmak demektir. Rüşd’ün zıddıdır. Bir kimsenin bilerek yanlış yolu seçmesini ifade edebilir. (Bakara 2/256)

Peygamber (sav) asla sapmadı. O doğru söylemişti. Müşriklerin “O sapıttı” suçlaması, bildikleri ve yakinen tanıdıkları bir adam hakkında açık iftiradır.

Bu gerçek Vahyin aydınlığı gelince daha açık belli olur. Bu da tıpkı gece yıldızlarla dolu olsa bile, eşya net değildir. Ama aydınlık olunca her şeyin  net görünmesine benzer.