Taziye için erkekler ilgili dernekte, hanımlar merhumenin oğullarından birinin  evinde toplandılar. Aralarında uzaktan gelenler de vardı. Bir kısmı yanında getirdiği yiyecekleri orada olanlara ikram etmişler. Böylece cenaze sahiplerine yüzk olmamışlar. Cenaze tekfin ve defin işlemlerinde olması gereken budur. Zira cenaze evi kederli, defin ve taziye işleri ile meşgul olduğu için bırakın misafirleri ağırlamak, kendi yemeklerini bile temin etmede zorluk yaşayabilirler. Onun için müslümanlara tavsiye edilen komuşuların, akrabların üç gün boyunca cenaze evine yiyecek götürmeleridir.

Ancak merhumenin oğulları ilgili dernekte erkek misafirlere yemek verdiler. Onlara “keşke böyle yapasasaydınız” denildi ama onlare böyle uygun görmüşler. Son yıllarda cenaze evlerinde verilen yemek ziyafetleri hem cenaze adabına uymuyor, hem de cenaze sahipleri için keder üstüne keder, yük üstüne yük oluyor. Böyle durumlarda cenaze evinin yükünü azaltma yerine bir de yemek ikramı telaşı cidde fazlalıktır ve isabetli değildir. 

Orada olan bir başka tanıdığın anlattığına göre cenazenin yıkanıp getirilmesi söz konusu olunca mevtanın eltisi; “O...ı  gönderdiler mi rahmetlinin mezarına Bekara Sûresi okuması için?” diye sordu. (O...., dediği merhumenin hafız olan torunu). Bunu bana anlatan ona demiş ki; "o niye, nereden çıktı” deyince kadın; “hani cenaze defnedilmeden önce hoca veya bilen birisi mezara Bekara Sûresi okur ya” diye cevap vermiş. O yakınım “biz böyle bir şey bilmiyoruz” dedi. Kadın “okunması lazım” diye ısrar etti. O sırada cenaze ile ilgili telaşlar devreye girince kadının isteği araya gitti ve mezarlığa kimse gönderilmedi. (2014 yılında bu yakının beyi vefat ettiği zaman, bu olayı anlatanın İzmit’ten gelen oğlu M. Hocayı göndermişler. O da iki saate yakın Bekara Suresini boş mezara okumuş.)

Definden önce cenazenin mezarına Bekara Sûresi okumak...

Nereden çıktı bu şimdi diyebilirsiniz...

Hani ölüler için Fatiha, Yâsîn, Kur’an okuma, hatim indirme, mevlid okutma duyduk ta, bu nerede ve ne zaman icat oldu? Duyunca şaşırdık tabi. “Bir yaşıma daha bastım” derler ya, öyle.

Boş mezara Bekara Sûresi okumak... Kabri gelecek cenazeye hazırlamak. Tütsü gibi, kefeni gül suyu ile yıkamak gibi bir şey.

Kur’an’ı hayat gibi değil de yalnızca okunan, özellikle de ölülere okunan kitap olarak anlayan zihniyet, boş kabre Bekara de, Yâsîn de, Rahman Sûresi de okur. Bundan medet umar, hatta cenaze sahiplerini bu dini görevi yapmadıkları için kınayabilir de.

Bir başka şâhit olduğum şey: Defin işi tamamlnadıktan sonra herkes yavaş yavaş dağılmaya başladı. Bu arada caminin imam-hatibi cenazenin ayak ucuna geldi ve ayakta açıktan telkin vermeye başladı. Arapça kısa bir duadan sonra kısık bir sesle mezarda yatan, yani ölen, işitmeyen, görmeyen, yani ölüye Arapça “lâilahe illlah de”, “Rabbim Allahdır de”,”Kitabım Kur’an’dır de”,”Peygamberim hz. Muhammeddir de” dedi.

İçimden “tamam, şimdi mevta mezarda seni duydu ve bu dediklerini yapacak” diye geçti. Üstelik yeni gömülen mevta hayatında Arapça bilmiyordu. İmamın sözünü nasıl anlayacaktı? Dahası o ölmüştü, hayattan bağı kopmuştu. Hayatla ilgili bir işlemi, eylemi nasıl yapacaktı o dar mezarda? “Lâ ilâhe illallah”, “Rabbim Allah’tır”, “Peygamberim hz. Muhammed’tir”, “Kitabım Kur’an’dır” demek ve bunun gereğini yerine getirmek henüz yeni toprağa verilen cenazelerin mi, dirilerin mi görevi?

Bilmiyorum, “telkın” ölmekte olan müslümana mı yapılır, yoksa müslümanın kabre konulmuş ölüsüne mi?

Bilenler isbatıyla birlikte açıklasalar da biz de öğrensek.

Hüseyin K. Ece

31.05.2018

Zaandam