Yani adam diyor ki “bu rüya değil, size hayal de anlatmıyorum. Gerçek. Çorum’a davet edildim, gittim. Peygamber, sahabeler, evliyâlar, asfiyalar, kadın evliyâlar sıra sıra oturmuşlardı. Peygamber bana babamın adıyla hitap etti ve gel dedi. Gittim “buyur ya Rasûlelleh” dedim. “Bu irşad görevini sana tevdi ediyorum” buyurdu. Dedim ki “Ya Rasûlüllah, benim tahsilim yok, çok da okumaş değilim. Bu ağır görevi nasıl yaparım? Buyurdu ki; “sen hele yola çık, görevine başla sana yardım edilecektir“. Bu beyaz sakallı dede şunu da ekledi: “Bu göreve ben talip olmadım, bana bizzat Peygamber (sav) tarafından verildi”. (Bu paylaşımın altına yazılan, çoğu da islâmî edepten uzak cevaplardan/reaksiyonlardan bahsetmeyeceğim.)  

 

*2002 yılında Den Haag’ta bir yerde hafta sonu eğitiminde görev yapıyordum. Cumartesi akşamları da gençlerle Kur’an kavramları hakkında haftalık sohbetler yapıyorduk. Öncelikle akaidle ilgili kavramları ele almaya çalışıyorduk. Konuyu iki genç hazırlıyordu, ben de tamamlıyordum.

Bir akşam Kur’an açısından ilâh/tanrı konusunu işledik. Kur’an’da ilâhın nasıl kullanıldığını, kelime-i tevhid’teki ilâhı nasıl anlamamız gerektiğini, şirk dinlerinin  ilâh anlayışını ve müşriklerin ilâhlarının özelliklerini kısaca açıklamaya çalıştık.

Aramızda ilk defa gördüğüm bir genç vardı. Dersi dinklerken de pek rahat olmadığını gördüm. Daha ders bitmeden “bir soru sorabilir miyim?” dedi. “Buyur” dedim. “Siz böyle anlatıyorsunuz, benim şeyhim ilâh değil ama şeyhimin sonsuz kerâmetlerini gördüm” dedi. Soru yerine pat diye ve böyle vurgulu bir ifade neyin nesi? Derste kerâmetten, şeyhlerden, sofilerden, mistisizmden ve onların tevhide aykırı iddialarından, bu arkadaşın şeyhim dediği şahistan asla bahsedilmedi. Genç konuya böyle balıklamasına niçin girmişti? Üstelik biraz kızgın ve heyecanlı bir şekilde. Dur bakalım arkasından ne gelecek?

“Ne yani, sen şeyhinin sonsuz kerâmetini gördün, öyle mi?” “Gözünle, bizzat gördün” değil mi? Kermatten ne anlıyorsa; “evet” dedi. “Bize bir tanesini anlatabilir misin?” dedim. “Mesela, benim şeyhimin sohbetine Peygamber gelir, dört halife gelir, sahabeler, mezhep imamları gelir” dedi. “Yani” dedim “bu saydığın zevat mezarlarından kalkıp senin şeyhinin dersine katılıyorlar ve ondan ilim öğreniyorlar, öyle mi” dedim. Gayet rahat “evet” dedi. Ben, “peki sen gözlerinle gördün mü bunu? Yani Peygamberin senin şeyhine bizzat geldiğini sen açıkça gördün mü?” dedim.  “Hayır görmedim” dedi. “Peki bunu kim iddia ediyor?” “Bunu şeyhim diyor, ben şeyhimin her dediğine inanırım” dedi. Dedim ki “bak genç, az önce bir tane, beş tane değil, şeyhinin sonsuz kerâmatlerini gördüğünü söyledin. Gözünle gördüğün bir tanesi anlat deyince de anlatamadın. “Bunu şeyhim söyledi, ben onun her dediğine inanırım” dedin. Ben ne diyeyim? Bizim konumuz bu değil dedim ve ona da “artık gidebilirsin” anlamında yönümü diğer gençlere döndüm. O bir şeyler daha mırıldandı ama ben dinlemediğim için anlamadım. Sonra çıkıp gitti.

Dersten sonra onu tanıyan gençler dediler ki; “hocam biz bu arkadaşı tanıyoruz, o bu kentteki bir grup tarafından özellikle bizim dersi sabote etmek için gönderildi, anlamadın mı?” Ben; “lâ havle velâ kuvvete illa billah” demekten başka ne yapabilirdim ki?

Meğer burada bahsettiğim gencin sonsuz kerâmet sahibi şeyhim dediği -şimdilere ölmüş olan- dede, iddiası facebook’ta paylaşılan dedeymiş.

Eğer bu gencin şeyhimden duyduğum dediği şeyler doğru ise –ki ben sadece ondan duydum- adam şeyhliği, irşad görevini bizzat Peygamber’den aldığı gibi, bir de Peygamberi kabrinden, onca sahabeyi ve mezhep imamlarını mezarlarından kaldırıp ders halkasına katabilmiş (!) Adamdaki güce bakın (!)

İşte sonsuz kerâmet buna denir (!) hacım.

Var mı itirazı olan (!)

 

Hüseyin K. Ece

04.07.2018

Zaandam