‘Mülk’; Kur’an’da isim olarak “duyular âlemindeki bütün cisimleri kuşatan varlık alanı ve bunlar üzerindeki hükümranlık” anlamında ve konuşabilen varlıklar hakkında kullanılır. İki anlamı vardır: a.Temellük, yani bir şeye sahip olma, b.sahip olunan şeyi yönetme. Mülk aslında bir şey üzerinde yetkisi olsun olmasın gücü de anlatır. (el-İsfahânî, R. el-Müfredât, s: 717-718. İbni Manzur, Lisânü’l-ʿArab, 14/126)

Türkçe sözlük ‘mülk’ü şöyle açıklıyor: “Üzerinde tasarruf hakkı bulunan, alınıp satılan şey. Brt hükümet, kuruluş, idare, aile veya kişinin tasarrufu altında bulunan gayr-i menkûl mal. Bir devletin sahip olduğu araziler. Yurt, memleket. Varlık, saltanat. (Doğan. D. M. Büyük Türkçe Sözlük, s: 1194)

Kur’an’ın 67. sûresi Mülk sûresidir.

Kur’an’da ‘mülk’ kelimesi otuz iki yerde Allah’a nisbet edilir (Abdülbâki, M. F. el-Muʿcemu’l-Müfehres, s: 673) Bu da yerde ve gökteki her şeyi, duyular alemindeki bütün varlıkları anlatır.

Pek çok âyette göklerin (semavât’ın)-yerin (ard’ın) ve onların arasında bulunan her şeyin yani bütünüyle Allah’a ait olduğu vurgulanıyor.

“Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.” (Bakara 2/107)

“Andolsun, “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir”, diyenler kesinlikle kâfir oldular. De ki: “Şâyet Allah, Meryem oğlu Mesih’i, onun anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmek istese, Allah’a karşı kim ne yapabilir?

Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Mâide 5/17-18

“Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak Allah’adır.” (Nûr 24/42)

 “Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Âl-i İmrân 3/189. Ayrıca bkz: Mâide 5/40, 120. A’raf 7/158. Tevbe 9/116. Hadîd 57/2, 5. Bürûc 85/9. Zümer 39/6. Casiye 45/27)

“Âyetlerde geçen “göklerin ve yerin mülkü” sözünün Allah’ın varlıklar üzerindeki hâkimiyetinin kuşatıcılığına ve bunun bütün kâinatı içine aldığına işaret eder. Mülkün yerle ve göklerle bağlantılı kılınması daha çok insan bilgisinin onlarla sınırlı olması sebebiyledir. Allah’ın varlık âlemi üzerindeki hâkimiyet ve tasarrufu sonsuz olup her şeyi kapsar.” (Özervarlı, M. Sait, TDV İslâm Aksiklopedisi, 31/540

Mülkte Allah’ın ortağı olması söz konusu değildir. Bu hem bütün yaratılmışların sahibi olma, hem de onlar hakkında hüküm verme, yönetme, tasarrufta bulunma manalarını içerisine alır. Zira bir mülkün sahibi aynı zamanda onun üzerinde tasarruf hakkına da sahiptir.

“Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve âcizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur” de ve O’nu tekbir ile yücelt.” (İsrâ 12/111. Bir benzeri: Furkan 25/2

De ki: “Şefaat tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Sonra yalnız O’na döndürüleceksiniz.” Zümer 39/44

Yaratma da, tasarruf da, dilediğine dilediği kadar verme hakkı da, gücü de O’na aittir.

Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir.” (Şûrâ 42/49. Ayrıca bkz: Fetih 48/14)

Bu gerçek bir de “Mülk Allah’ın elindedir” şeklinde anlatılıyor. O’nun şanı, adı ve varlığı da çok çok yücedir.

Hükümranlık elinde olan Allah, yücedir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Mülk 67/1)

“Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin hükümranlığı kendisine ait olan Allah yücedir! Kıyâmetin bilgisi de yalnız O’nun katındadır ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz.” (Zuhruf 43/85)

Yerin ve göklerin mülkü Allah’ındır. Onun mülkünde ve O’nun mülkü olan –bazı insanlar dışında- her şey O’nu hamd ile (O’nu överek) tesbih ederler (O’nu noksanlıklardan uzak bilirler). (Teğâbun 64/1

Mülk, yerde ve gökte ne varsa, hepsi Allah’a ait olduğuna göre O bu mülk üzerinde dilediği gibi tasarruf eder.

De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.” (Âli İmran 3/26)

Kur’an’da önceki peygamberlere ve bazı kimselere “hükümranlık ve saltanat” anlamında mülk verildiği açıklanıyor.

Mesela; hz. İbrâhim’in soyuna (Nisâ 4/54),

hz. Yûsuf’a (Yûsuf 12/101),

hz. Dâvûd’a (Bakara 2/251. Sâd 38/20),

hz. Süleyman’a (Bakara 2/102; Sâd 38/35),

Nemrud’a (Bakara 2/258),

Firavun’a (Zuhruf 43/51)

İsrâiloğulları’ndan Tâlût’a (el-Bakara 2/247).

Yaratıldıktan sonra cennete konulan Âdem ve eşini İblis “sonsuz mülk” vadiyle kandırıp yasak ağaçtan yemelerini sağlamıştı. (Tâhâ 20/120-121)

Şüphesiz cennete sonsuz güzellikler, ne yandan bakılırsa bakılsın sayısız nimetler ve büyük bir mülk (ihtişam) görülecektir. (İnsân 76/20).

Allah’ın güzel isimlerinden (Esmâi’llahi’l-Hüsnâ’dan) biri de “Mâlikü’l-mülk”dir. (Âli İmran 3/26. Tirmizî, Daʿavât/82 no: 3507)

Bu kökten gelen ve daha çok gayb âlemini, fizik ötesi alanları ifade eden ‘melekût’ bundan biraz farklıdır. (İbni Manzur, Lisânü’l-ʿArab, 14/125. Özervarlı, M. Sait, TDV İslâm Aksiklopedisi, 31/540)

Allah (cc) dünyada gerek hükümranlık gerekse servet şeklinde mülkünden insanlara da verdi, veriyor. (Bu tıpkı Allah’ın Basar-görme, Semi’-işitme, Kudret-güç, İlim-bilgi gibi sıfatlarından yaratılmışlara da vermesine benzer.)

Fakat insanların mülk üzerindeki hâkimiyetleri aslî olmayıp dolaylı, sınırlı ve geçicidir. Hayatın devam etmesi için insana sınırlı da olsa eşyaya, tabiata sahip olması, kullanması gerekiyordu. Ya da bazılarının, devlet gibi organizelerin  sorumlu olarak başkasına hükmetmesi bir ihtiyaçtır. Ancak bu dünya hayatına aittir. Kur’an, yerde olanların insanların istifade etmesi için yaratıldığını (Bakara 2/29), hükmettikleri zaman adaletle hükmetlerini (Nisa 4/58), Allah’ın indirdikleriyle hükmedilmesini (Maide 5/44) söylüyor. Bu, insanlara eşya üzerinde veya başkaları hakkında sınırlı bir tasarruf yetkisi verildi anlamına gelir. Sonuçta bu sınırlı ve geçici iznin bir gün bittiğini herkes bilir.

Kur’an hem mülk’ün anlamını, yaratılış sebebini, kime ait olduğunu, hem de kendisine sınırlı tasarruf hakkı verilen insanın bunu nasıl kullanması gerektiğini açıklıyor.

Kişi ne kadar zengin olursa olsun, ne kadar servete sahip olursa olsun, ne kadar iktidar, güç, hükümdarlık yetkisine sahip olursa olsun, ne kadar dikatatör (firavun) olursa olsun; her şey ölümle bitiyor. Ölülerin ne serveti olur, ne mülkü olur, ne de hükmetme güçleri.

Hele Kıyâmette, yani Hesap Gününde...

Kur’an bu gerçeği, Kıyâmete/Hesap Gününe nisbetle soruyor: “Bugün mülk kime aittir?” diye.   

Soruyu soran da cevabını veren de Allah (cc).

“O, dereceleri hakkıyla yükseltendir, Arş’ın sahibidir. Buluşma günü hakkında (insanları) uyarmak için, irâdesiyle ilgili vahyi kullarından dilediğine, kendi indirir.

O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz.

Bugün hükümranlık kimindir? Kahhâr olan tek Allah'ındır.

Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.” (Mü’min 40/15-17) 

Bir benzeri:  “İşte o gün mülk (hükümranlık) Allah’ındır. O, insanların arasında hükmünü verir. Artık iman edip sâlih ameller işlemiş olanlar Naîm Cennetleri’ndedirler.” (Hacc 22/56)

Burada “Buluşma Günü”, yani âhirette olacakların bir özeti veriliyor.

Kıyâmette de mülkün Allah’a ait olduğu bir de O’nun Rahman ismine nisbetle haber veriliyor: “O gün gerçek hükümranlık Rahmân’ındır ve kâfirlere zorlu bir gün olacaktır.” (Furkan 25/26)

Mü’min (Ğâfir) Sûresi 16. âyetini Elmalılı: “O günün ki onlar meydana fırlarlar, kendilerinden hiç bir şey Allaha karşı gizlenmez, kimin mülk bu gün? O Vahid, Kahhâr Allahın”

Hasan Basri Çantay: “O (kavuşma) gün (ü) onlar (kabirlerinden fırlayıb) çıkarlar Onlardan (saadır olan) hiçbir şey Allaha gizli kalmaz. (Allah buyurur:) «Bugün mülk kimindir»? (Yine kendisi cevab verir:) «Bir olan, (her şey'e hâkim ve) kahhâr olan Allahındır».

Mehmed Türk: “O gün onların, bütün foyalarının ortaya çıktığını ve hiç bir şeylerinin Allah’tan gizlenemeyeceğini (anladıkları) gündür. (İşte o gün) hükümranlık, tek ve her şeye istediği gibi hâkim olan Allah’tan başka kimin olabilir?”

Muhammed Esed: “ki o Gün Allah'tan gizli saklı hiçbir şeyleri olmadan [öldükleri yerden] meydana çıkacaklardır. O Gün hükümranlık kimin olacak? Elbette bütün varlıklar üzerinde mutlak otorite Sahibi olan Tek Allah'ın [olacak]!”

Mustafa İslâmoğlu: “O gün onlardan hiç kimse Allah’tan hiçbir şeyi saklayamadan (gerçek yüzleriyle) ortaya çıkarlar. - Bugün mutlak iktidar kime aittir? - Elbet ezici gücün sahibi tek Allah’a!” şeklinde çevirmişler. 

Sûr’a üflendiği gün, yani Kur’an’ın es-Saat” dediği (Câsiye 45/27, 32. Naziât 79/42. Mü’min 40/59 v.d.) dünya hayatının sona erdiği günde mülk-yetki, güç, hükmetme Allah’a aittir.

“O, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak yaratandır. Allah’ın “ol” deyip de her şeyin oluvereceği günü hatırla. O’nun sözü gerçektir. Sûr’a üflendiği gün de mülk (hükümranlık) O’nundur. Gaybı da, görülen âlemi de bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.” (En’am 6/73)

Arşın ve sınırsız hükümranlığın sahibi, kullarından dilediğine yüksek dereceler verir. Dilediği kimseye emrinden bir ruh indirir, yani meleğe vahiy için görev verir. Onlar da o telâki (kavuşma) gününü haber verip insanları inzâr ederler (uyarırlar). Zira Kıyâmet saati çok zor bir gündür.

“Bu peygamberlik görevi verilmesinin farklı bir ifadesidir. Vahyin ‘ruh’ olarak anlatılması onun insanlık için diriltici bir nefes ve hayat kaynağı olması sebebiyledir. (Kutub, S. fi-Zılâli’l-Kur’an, 5/3073)

Mü’min 15. âyette geçen ‘yevmü’t-telâk’, Kıyâmet günü, yani insanların hakikatle, hesapla karşı karşıya gelecekleri gün demektir.  

O gün insanlar ve amelleri, belki tapılan mabudlar (tanrılar) buluşacaklar. İnsanlar kabirlerinden çıkıp Mahşer meydanına gelecekler. Artık onları saklayan, yaptıklarını gizleyen hiçbir şey kalmayacak. Zaten Allah her şeyi bilendir. Dünyada yaptıklarını gizlettiklerini zannedenler, o gün bir şey gizlemeye çalışamazlar.

O gün, Kıyâmette, Hesap Günü yetki, hüküm, yönetme, mutlak iktidar, gerçek sahip kimdir? Elbette Vâhid ve Kahhâr olan Allah’tır.

Vâhid, zatında ortaklığa, çokluğa ihtimali olmayan mutlak tek olan, eşi ve benzeri olmayan Allah.

Kahhâr, her şeye gücü yeten. O istediğini yapacak şekilde mutlak Hâkimdir.

 O Kıyâmet günü hesaplar görülür ve herkes dünyada yaptıklarının, iyi veya kötü, mükâfat veya ceza olarak karşılığını görür. Bunun zikredilmesi aynı zamanda hem Allah’ın Kahhâr ismini hatırlatma, hem de kullara bir uyarıdır.

Âyette Allah’ın isimlerinden Vâhid ve Kahhâr’ın kullanılması, konunun vurgusuna uygundur. Sûr’un üflenip dünya hayatının sona ermesinde de, Kıyâmette de (yeniden dirilişte de), hesap görmede de yetki, hâkimiyet ve söz kimindir? Elbette tek olan, ortağı ve benzeri olmayan Allah’tır. O öyle bir tekdir ki O’nun gücü her şeye yeter. Onun gücü dilediğini yapacak kadar mutlaktır. (Elmalılı, H. Yazır. Hak Dini Kur’an Dili (sad.),6/516)

Kıyâmet gününde kendilerine Peygamber gönderilerek uyarılanlar, gözler önünde açıkta bulunacaklar. Onların birbirlerini görmelerine engel olacak ne bir dağ ne de bir ağaç bulunacaktır. (Taberî, İbni Cerir. Câmiʿu’l-Beyân, 11/48) Zira maskeler düşmüş, arkasına saklanılan şeyler, bahâneler, farklı yüzler kalmamıştır.

“(Ey Muhammed!) Sana dağların (kıyamet günündeki) hâlini soruyorlar. De ki: “Rabbim onları toz edip savuracak.”

Onların yerlerini dümdüz, boş bir alan hâlinde bırakacaktır.

Orada hiçbir çukur, hiçbir tümsek göremeyeceksin.” (Tâhâ 20/106-108)

Bütün insanlar, cinler ve onların şâhitleri, dünyada yaptıkları amellerle –ki Allah onları bilmektedir- yeniden dirilecekler ve haşrolacaklar (hesap için) Allah’ın huzurunda toplanacaklar. Orada tek yetkili, tek otorite, tek karar mercii, tek güç sahibi, tek Mâlik/melîk O olacaktır. Herkes amellerinin karşılığını âdil bir şekilde alacak. Hiç kimseye haksızlık yapılmayacak. (Komisyon, Kur’an Yolu (DİB), 4/562)

İbni Mes’ud’dan gelen bir yoruma göre insanlar mahşerde toplandıkları zaman bir görevli: “Bu gün mülk kimindir?” diye seslenecek. İnsanların hepsi “elbette Vâhid ve Kahhâr olan Allah’tır” diyecekler. Mü’minler bu soruya sevinç ve zevk duyarak cevap verecekler. İnkârcılar ise kederle, boyun eğerek ve zillet içerisinde söyleyecekler.

İlk dönem tefsircilerinden el-Hasen’e göre bu soruyu Allah soracak ve cevabı yine O verecektir. Kurtubî bu görüşü tercih ediyor ve sebebini şöyle açıklıyor: Hani dünyada bazıları, mülk Allah’a ait olduğu halde onlar “mülk benimdir” diye iddia ediyorlardı ya, mahşerde bu iddianın geçerliliği olmayacak. Orada toplananları bir hükmü olamayacak ki Allah onlara sorsun.

Mü’min 16. âyette geçen "Ortaya çıkarlar" ifadesi; kabirlerinden çıkarlar ve hiçbir şey onları örtmez anlamındadır. Çünkü o gün yeryüzü hiçbir tümseği ve hiçbir inişi, çıkışı olmayan dümdüz bir yer olacaktır. (Tâhâ 20/105) (Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’an, 2/2697)

Bir hadiste şöyle deniyor: Allah Teâlâ kıyâmet günü yeri kabzedecek gökleri de sağ eliyle dürecek. Sonra da “Ben melikim, yeryüzünün melikleri (kralları) nerede?” diyecek.” (Buhârî, Tefsir/39 4812, Rikâk/44 no: 6519. Müslim, S. Münâfikîn/1 (23) no: 7050. İbn Mâce, Mukaddime/13 no: 192. Darimî, Rikâk/80).

“Sorunun başında “Allah der ki..”, sonunda “onlar dediler ki..” ibâresi bulunmaz. Çünkü muhatap kalmamıştır. Allah’tan başka her şeyin yok olduğu bir ortamda “Kim sordu?” ve “Kimler, ne cevap verdiler?” soruları gereksizdir.” (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 2/929)

 “Bugün hükümranlık kimindir?”  Yani dünyada birçok ahmak  mülk/hükümdarlık, saltanat iddiasında bulunup, ceberrutluk yapmışlardı. Bazıları da onların bu iddiasını kabul etmişlerdi. Kıyâmette onlara sorulacak; “Söyleyin bakalım, bugün asıl iktidar sahibi kimdir, kimin hükümleri geçerlidir?”

Bu öyle bir âyettir ki, ne kadar güçlü hükümdar olursa olsun, akıl sahibi bir insan, onu hatırladığın da haşyetinden titrer, titremeli.” (Mevdudi, E. Tefhimu’l-Kur’an (çev.), 5/137)

İnsanlardan bazıları kendilerinin eylemlerinin gizli kaldığını, hesap soran yoksa yaptıklarının yanlarına kâr kaldığını zannederler. Oncak Kıyâmette, Hesap Günü herkesin ayıpları, kötülükleri, hesabı sorulmayan zulümleri ortaya konulacak. Hiç birinin üzerinde perde, örtü, engel olmayacak. Kimse bir şeyi saklayamayacak.

Dünyada Hakka ve halka karşı zorbalık yapanlar, haddi aşanlar, azgınlar, inkârcılar büzülür, ürker, zelil bir halde; iman edenler ise tam bir teslimiyetle İlâhi İradenin önünde hazır olurlar. Ses kalmaz, hareket kalmaz, irade işlemez, tâkatlar kesilir. Herkes gerçeği bütün çıplaklığıyla görür.

İşte orada sadece, zaten ortaksız, eşsiz, yardımcısız, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah hükmeder. Oranın tek hakimi ve insanların amelleri hakkında tek ve âdil kararı verecek olan O’dur. Ondan başka soru soracak ve cevap verilebilecek başka bir kimse yoktur. (Kutub, S. fi-Zılali’l-Kur’an, 5/3073)

Mü’min 16. âyet, Âhirete inanmayanların, ya da inandığı halde yeterince hazır olmayanların Âhiret gerçeği ile yüzyüze geldikleri zaman duyacakları korkuyu, içine düşecekleri çaresizliği veciz (kısaca) ve çarpıcı bir şekilde anlatmaktadır. (Komisyon, Kur’an Yolu (DİB), 4/563)

 

-Ezcümle

Müslüman “el-mülkü lillah-Mülk Allah’ındır” diye inanır. Burada ‘mülk’ kelimesinin içinde varlığı yaratan, sahibi, yöneticisi O’dur, O mülkü üzerinde dileği gibi tasarruf eder (Onu da “lâ havle velâ kuvvete illâ bil’llahi’l azâm” ile ifade ederiz.), asıl güç sahibi, ortağı olmayan otorite, sonsuz hükmedici, hâkimiyet elinde olan, mülkünde ortağı olmayan yegane Kahhar olan O’dur manâları saklıdır.

Her ne kadar insanlara mülkünden bir parça verse de, bu geçicidir. Bazıları dünyada “benim de mülküm var” dese de, ceberrûtluk yapıp tağutluğa (yalancı tanrılığa) özense de, haksız yere insanlara hükmetmeye kalkışsa da, saltanatının devam edeceğini, saltanatıyla çok güçlü olduğunu sansa da; bu gerçek değişmez.

Dünya hayatında ‘mülk’ âlemlerin Rabbi Allah’ın olduğu gibi Kıyâmette/Âhirette de ebedi mülk/hâkimiyet O’nundur.  

 

Hüseyin K. Ece

06.04.2020

Zaandam