Bunlardan ‘cinne’ dört yerde (A’raf 7/184. Mü’minûn 23/25, 70. Sebe’ 34/8, 46) delilik anlamında,

‘cinne’ üç yerde cin topluluğu (Hûd 11/119. Secde 32/13. Nâs 114/6)

‘cânne’ iki yerde yılan (Neml 27/10. Kasas 28/31), beş yerde cinler (Hıcr 15/27. Rahman 55/15, 39, 67, 74) anlamına gelmektedir.

Yirmiiki yerde geçen ‘cin’ kelimesi de melek ve insan dışındaki üçüncü varlık türü karşılığında kullanılmıştır.

‘Cinn’ kelimesi sözlük ve terim anlamlarıyla hadislerde de yer almaktadır.

‘Cinn’ kelimesi örtmek, örtünmek, gizli kalmak anlamındaki ‘cenne’ kökünden türeyen bir isim olup; örtülü, gizli şey demektir. (En’am 6/76)

Kavram olarak ‘cinn’; “duyularla idrak edilemeyen, insanlar gibi şuur ve iradeye sahip bulunan, ilâhî emirlere uymakla yükümlü tutulan ve mümin ile kâfir gruplarından oluşan varlık türü” anlamına gelir.

Cin kelimesinin melekleri de kapsayacak şekilde insan türünün karşıtı olan görünmez varlıklar için kullanılan genel bir anlamı da vardır. Kur’ân’da İblîs’in melekler arasında zikredilmesi (Bakara 2/34) bundan kaynaklanmaktadır.

“Görünmeyen varlık” anlamında her melek cindir, fakat her cin melek değildir. (Şahin, S. TDV İslâm Ansiklopedisi, 8/5-8)

Bununla birlikte İslâm âlimleri meleklerin cinlerden ayrı bir tür olduğunu belirterek cin kelimesinin insan ve melek dışındaki üçüncü bir varlık türünün adı olarak kullanılması gerektiğini belirtmişlerdir (el-İsfahânî, R. el-Müfredât, )

İblis cinlerdendi. “Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı...” (Kehf 18/50) Ve insanların yanı sıra cinlerden de yardımcıları vardır.

 

Cinlerle ilgili bir kaç soru:

-Cinlerin yaratılış hikmeti:  

Cinler de insanlar gibi Allah’a kulluk etmeleri için yaratılmıştır.

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyât 51/56)

-Görevleri:

İnsanlar gibi kulluk yapmak. Ayrıca Rabbimizin verdiği işlevi yerine getirmek. Tıpkı diğer varlıklar gibi.

-Vahiyden ne kadar sorumlulular?

(“O gün Allah, şöyle diyecektir:) “Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu gününüzün gelip çatacağı hakkında sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” Onlar şöyle diyecekler: “Biz kendi aleyhimize şâhitlik ederiz.” Dünya hayatı onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.” (En’am 6/130)

Buna göre onların da son vahiyden aynen sorumlu olduklarını söylemeliyiz.

Kur’an’ın nüzûl sürecinde cinlerin Kur’an’ı dinledikleri ve iman ettikleri vahiyle sabit. Buradan onların da Kur’an’ın davetinden ve gereğini yapmaktan sorumlu olduklarını anlıyoruz.

“Hani Kur’an’ı dinlemek üzere cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik. Onlar, onun huzuruna gelince birbirlerine, “Susun!” dediler. Kur’an’ın okunması bitince de uyarıcı olarak kavimlerine döndüler.” (Ahkaf 46/29. Ayrıca bkz: Cinn 72/1, 5, 6)

-Âhirete yönelik mükellefiyetleri var mı?

Kullukla sorumlu olmanın âhirete yönelik boyutu olması tabiidir.

Kur’an, insan olsun cin olsun, inkarcıların ve mücrimlerin (aşırı günahkarların) Cehenneme atılacağını söylüyor.

... Rabbinin, «Andolsun ki cehennemi tümüyle insanlar ve cinlerle dolduracağım» sözü yerini buldu.” (Hûd 11/119)

 “Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.” (A’raf 7/179  

“Eğer dileseydik, herkese hidayetini verirdik. Fakat benim, “Andolsun, cehennemi hem cinlerden hem de insanlardan dolduracağım” sözüm gerçekleşecektir.” (Secde 32/13)

İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında o sözün (azabın) gerçekleştiği kimselerdir. Şüphesiz onlar ziyana uğrayanlardır.” (Ahkaf 46/18  Bir benzeri:  Fussilet 41/25)  

Cinlerin nasıl hesaba çekileceğini de, nasıl karşılıklar alacağını da bilmiyoruz. Ancak bu âyetlerden hareketle onlardan insanlar gibi gereken kulluğu yapanların cennete giedeceklerini söylemeye cesaret edebiliriz.

-Bütün âyetlerin muhatabı mıdırlar?

Bazıları “muhatap değiller” dese de bu bilmiyoruz. Zira elimizde vahyin haber verdiği bir bilgi yok. İnsanların görüşü ise kesin bilgi değildir.

Ancak bazılarının cehennem’ atılacağı pek çok ayette geçtiğine göre sorumlu olmalılar.

Âyetlere dayanılarak cinlere de peygamber gönderildiği noktasında İslâm âlimleri arasında ittifak var. Ama onların türü konusunda farklı görüşler var.

Bir görüşe göre âyette insanlara kendi cinslerinden elçi gönderildiği söyleniyor. (İsrâ 17/94-95) Buna göre cinlere gönderilen elçilerin de kendileri gibi cin olması gerekir.

Çeşitli kavimlere gönderilen elçiler onların arasından seçildiği ve kendi dillerini konuştuğu vurgulanıyor. (Bkz: Bakara 2/129. İbrahim 14/4) “Ey cin ve insan toplulukları size içinizden bir elçi gelmedi mi?” (En’am 6/130) Bu âyetlere bakarak cinlere gönderilen elçilerin kendileri gibi cin olduğu görüşünü tercih etmek mümkün.

Muhammed’e (sav) cinlerin ve insanların rasûlü anlamında “rasûlü’s-sekaleyn” ünvanı verildi. Bu da Cin Suresinde görüğldüğü gibi onun davetinin cinleri de kapsaması ona ait bir meziyet sayılabilir. (Kılavuz, A. S. TDV İslâm Ansiklopedisi, 8/5-8)

-Cinler yabancı (varlık) diye anlaşılabilir mi?

Yabancı derken ne kasdediliyor? İnsanın dünyasına ait olmadıkları için bizim için yabancılar denilebilir. Zira tanımıyoruz, mahiyetlerini bilmiyoruz.

Mahiyetini bilmediğimiz, ama varlıkları Kur’an’la sabit olan bu varlıkların yaptıkları ve yerli mi yabancı mı oldukları hakkında kesin bir şey demek mümkün değildir. Tahminler beşeri tasarruflardır.

-İnsanlarla bilgiyi nasıl paylaşırlar?

İnsanlarla bilgi paylaşırlar mı? Soru işareti.

Kur’an vahyine kadar şeytanların, ya da cinlerin göğün kapılarında kulak hırsızlığı yaptıklarını, ama sonra bundan menedildiklerini Kur’an söylüyor.

“Andolsun, Biz gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik. Ve onu her  kovulan şeytandan koruduk.

Ancak kulak hırsızlığı yapan olunca, onu da parlak bir ateş (şihab) izlemektedir.” (Hıcr 15/16-19. Bir benzeri: Saffât 37/10. Mülk 67/5)

Bu amaçla göğün katlarına ulaşmak isteyenler varlıklar da bunu başaramazlar.

“Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.” (Rahman 55/33)

Ona (Kur’an’a veya Kur’an vahyine), tertemiz olanlardan başkası dokunamaz” (Vâkıa 56/79) âyetinin de bununla ilgili olduğunu düşünüyoruz.

Bir hadis rivâyetinde şöyle deniliyor:

“Melekler bulutlarının içine inerler de gökte geleceğe ait bazı olayları kendi aralarında anarlar. Bu sırada şeytanlar (bu habere kulak) hırsızlığı yapar ve onu işitirler. İşittiklerini de gizlice kâhinlere (falcılara) taşırlar. Kahinler, şeytanlardan işittikleri kelimelerle beraber yüz yalan da kendi kafalarından uydururlar.” (Buhârî, Bedi’u’l-halk/6  no: 3120)

Kur’an cinlerin de insanları saptırdığını söylüyor. Bunlar şeytanın askerleri, velileri, kabilesi veya kafir cinler olabilir mi? Allahu a’lem...

“Onların hepsini bir araya toplayacağı gün şöyle diyecektir: “Ey cin topluluğu! İnsanlardan pek çoğunu saptırıp aranıza kattınız.” Onların insanlardan olan dostları, “Ey Rabbimiz! Bizler birbirimizden yararlandık ve bize belirlediğin süremizin sonuna ulaştık” diyecekler. Allah da diyecek ki: “Allah’ın diledikleri (affettikleri) hariç, içinde ebedî kalmak üzere duracağınız yer ateştir.” Ey Muhammed! Şüphesiz senin Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.” (En’am 6/128)

“(Ateşe giren) inkârcılar şöyle derler: “Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım ki en aşağılıklardan olsunlar.” (Fussilet 41/29)

"Sizden önce geçmiş cin ve insan ümmetleriyle beraber ateşe girin" der. Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lanet eder. Hepsi birbiri ardından cehennemde toplanınca, sonrakiler öncekiler için, "Rabbimiz! Bizi sapıtanlar işte bunlardır, onlara ateş azabını kat kat ver" derler, Allah, "Hepsinin kat kattır, ama bilmezsiniz" der.” A’raf 7/38

Bir gerçek daha:

“Gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi velilerine (dostlarına) gizli-çağrılarda bulunurlar (vahyederler)...” (Ankebût 29/46)

Aişe (r.anha) anlattı: İnsanlar Rasûlüllah’a kâhinlerden sordular. O da “onların bir şey ifade etmediğini” söyledi. İnsanlar; “Ey Allahın elçisi, onlar bir şey anlatıyorlar, hemen gerçekleşiyor” dediler. Rasûlüllah (sav): “Bu gibi kelimeler doğru olabilir. Cinnler onu (bir yerden) aşırırlar, sonra dostlarının (kâhinlerin) kulağına fısıldarlar. Onlar da buna yüz yalan katıp (anlatırlar).” (Buhârî, Tıbb/47 no: 5762, Edeb/117 no: 6213, Tevhid/57 no: 7561. Bir benzeri: Bid’ul’-halk/11 no: 3288)

Bu şeytanlar acaba inkârcı, sapık cinler mi? Bilmiyoruz.

İnsanlardan ve şeytanlardan bazılarının insanların göğüslerine vesvese vermeye devam ettiklerini de Kur’an söylüyor. (Nâs 114/6) Bu da elbette bilgi paylaşımı değil.

Kur’an vahyindan sonra kahinlerin, cincilerin, falcıların, bana vahiy geliyor diyenlerin cinlerden hâlâ haber alıp almadıklarını, şeytanların onlara vahyetmeye (haber iletmeye) devam edip etmediklerini bilmiyoruz.

Cinler hakkında Kur’an’ın ve sahih hadislerin verdiği haberlerden başkasını bilmiyoruz. Bilmemiz de mümkün değil. Zira bu alan bizim için ğayb bir alandır. Ğaybı Allah’tan başkası bilemez. Yapılan yorumlar bir açıdan konuyu anlamaya yarar ama diğer açıdan da iyice anlaşılmaz bir hâle getirebilir. Zira herkes kendine göre bir şey söyler. İnsanlara ait görüşler de mutlak hakikat değil. Hele itikadın konusu hiç değil.

Vahyin haber verdiklerine inanmak görevimiz. Sanırım iman açısından bu kadarı da yeterli. Demek ki Rabbimiz cinler hakkında bu kadarını bizim için uygun gördü. Daha fazla bilgi vermedi. Öyleyse mahiyetini tam bilemeyeceğimiz ğaybi bir konu hakkında daha fazla kafa yormak sanırım faydalı ve görev değildir.

 

Bu konuda şu kitaplara bakılabilir: Süleyman Ateş İnsan ve

İnsanüstü, Ruh, Melek, Cin, İnsan Yeni Ufuklar, İstanbul 1985

Ali Osman Ateş, Cinler-Büyü, Beyan İstanbul 1995

Kılavuz, A. S. TDV İslâm Ansiklopedisi, CİN mad. 8/6-8

Şahin, S. TDV İslâm Ansiklopedisi, CİN mad. 8/5

 

        Hüseyin K. Ece

        15.06.2021 Zaandam