• Boranı
  • Bulgur çorbası
  • Bulgur pilavı
  • Çırtılmış pakla
  • Den pakla ya da gıngıl (kuru) fasülye
  • Dolma
  • Erişte
  • Et kavurma,
  • Gendime pilavı
  • Golva çorbası
  • Hamsili tava
  • Haşıl
  • Herle
  • Hoşaf
  • İşkembe/paça çorbası
  • Kabak
  • Kapuska (lahana)
  • Kartol kavurması
  • Kartol yahnisi
  • Kavut (haşılı, dolması)
  • Kaygana
  • Kete
  • Köfte
  • Kuymak
  • Lalanga
  • Makarna
  • Mantı
  • Menemen
  • Pancar kavurma (pazı, ıspanak, savayit)
  • Pancarlı pilav
  • Patatesli pancar kavurma
  • Tavuklu pilav
  • Taze patetes
  • Turşu kavurma
  • Unmaç
  • Yarma çorbası
  • Yemlikli pilav
  • Yeşil (teze) pakla
  • Yufka böreği
  • Ziron
  • Zuluf pakla
  • Zülbiye (ballı yoğurt)
  • Tatlılar:
  • -Burma tatlısı

    -Fışkıl tatlısı

    -Gül tatlısı

    -Kalbur tatlısı

    -Muska tatlısı

    -Sütlaç

    • Son Söz

     

     

    EDİŞE (BALLICA) YEMEK DESTANI

    • Giriş

     

    Destan mı olurmuş yemek üstüne

    Neler neler kaldı dünden bugüne

     

    Bu destanın sözü olsun gülistan

    Yarına hatıra böyle bir destan

     

    Gülistanda güller olur şirince

    Burnuna misk değer ona girince

     

    Gülistan kokulu olsun lâfımız

    Tebessüm dağıtsın fotoğrafımız

     

    Destan dediysem bu belki bir öykü

    Ata anısına bağlıdır kökü

     

    Edişe kültürü deyiniz buna

    İmzası atılmış ana yurduna

     

    Edişe; kırk elli sene öncesi

    Kırık bir hatıra günü, gecesi

     

    O günler şimdi bir rüya gibidir

    Yaşayan der, hayır dünya gibidir

     

    Biz yaşadık gördük, o zamanları

    Kim yaşar bir daha o devranları?

     

    Geldi ve geçti bir günlük hevesti

    Ömür duvarına çarpan bir sesti

     

    Ya da ufka doğru yürüyen bulut

    Sanki yaşanmamış ve sanki soyut

     

    Bir hayal gibiydi geçen bunca yıl

    Nasıl geçti, belki çözemez akıl

     

    Geldi geçti, masal say olanları

    Tebrik et zorluktan kurtulanları

     

    Öyle zamanlar ki anmaya değer

    Bizim tarihimiz böyleymiş meğer

     

    İşte o tarihten bir kaç hatıra

    Aş destanı diye döktüm satıra

     

    Amacım o günden bir tad sunmaktır

    O zamanları bir daha anmaktır

     

    Okuyanlar duyar köyün halini

    Anar göğündeki ak hilâlini

     

    Genç nesiller der ki “vay be, gerçek bu

    Köyümün ördüğü ballı petek bu

     

    Atamız demek ki böyle yaşadı

    Onlardan bize bu hatıra kaldı

     

    Burada geçirdi fani ömrünü

    Nemâlansın diye ömrün ürünü”

     

    Ne kadar imkanı varsa köylünün

    Bayramı, sefası sayılır o gün

     

    Ne varsa anbarda onu nûş etmiş

    Şikayet yerine çok çok şükretmiş

     

    Tahılı, sebzeyi aşa çevirmiş

    Hem yemiş, hem eşe ve dosta vermiş

     

    Mevcut malzemeden aş icat etmiş

    Zorluğa katlanmış, kanaat etmiş

     

    İşte onlardan bir demet sunayım

    Bir bakarsın, merak edersen bayım

     

    Bu yemek kültürü Edişenindir

    Onda “ah ah” hüznü çok çok derindir

     

    Göze bir çift damla düşer hüzünden

    İşte bu, tatlı bir hatıra dünden

     

    Selâm olsun dosta, ahbaba, yâre

    Hepsini diyemem; dilim biçâre

     

     

    1 Bişi (mayalı)

     

    Görmedim, hiç bitmez annemin işi

    İşte bak bugün de yapacak, bişi

     

    Bişi nedir, yemek mi nevâle mi?

    Yorgun ağalardan bir havâle mi

     

    Öyle; birileri biraz çalışsa

    Giderek azıcık işe alışsa

     

    Başlar şikayete üç beş gün sonra

    Daha terlemeye gelmeden sıra

     

    “Ah yoruldum, bittim, oy anam oy” der

    Söğüt gölgesine yatmaya gider

     

    Sonra emir verir evdekilere

    Bir şey koymadığı halde kilere

     

    “Kız Hanife, bişi yapsana bize

    Yiyelim, gelelim hem kendimize

     

    Senin bişilerin bambaşka olur

    Yemesem acaba hakkın mı kalır

     

    Dünden beri karnım bir şey görmedi

    Anam da aç mısın oğlum demedi”

     

    Böyle der bizim bu ağa kopyası

    Neyleyelim bu da onun dünyası

     

    Yağda kızartılır bişi çöreği

    O zamanda evin gözde böreği

     

    Su böreği mi, ne gezer o zaman

    Ekmek için una yoktu imkan

     

    Nereden bulacak böreği köylü

    Dolduramaz küpü, tereği köylü

     

    Buğday unu daha uygun bişiye

    Birer tane düşsün her bir kişiye

     

    Su ile yoğrulur hamur iştahla

    Belki akşamüstü, ya da sabahla

     

    Ekşimeye geçer hamur birazcık

    Zira biraz sonra olacak azık

     

    Sonra hamur ceviz kadar alınır

    Ondan ekmek gibi yufka yapılır

     

    Aşağı yukarı on santim kadar

    Ezilir oklava ile ince, dar

     

    Atılır kızarmış yağa bu hamur

    Bu hamuru anne, bacı yoğurur

     

    Tavada bol yağda, bişiler teker

    teker kızarırlar, yanmazsa eğer

     

    Pişince bişiler nefis tadlanır

    Hamur böyle başka lezzet kazanır

     

    Alınır tepsiye pişen bişiler

    Orada bekleyen zorla sabreder

     

    Üzerine biraz şeker dökülür

    Yiyeyin yüzünü birden güldürür

     

    Tane tane, tek tek, el ile yenir

    Bişi çok olsa da hemen tükenir

     

    Anneler bişiye yürek katarlar

    Besmele ile bu işi yaparlar

     

    Çocuklar hasretle bekler sırayı

    Kimseye kaptırmaz açık arayı

     

    Annesi verirse bir iki bişi

    Unutur o günkü en ağır işi

     

    Tiryakiler atar son sigarayı

    Kimse hatırlamaz köşkü sarayı

     

    Yiyenler şükreder bu nimet için

    Binler hamdolsun der bu lezzet için

     

    Görüldüğü gibi bişinin adı

    mayalı imiş ve farklıymış tadı

     

    Bişi o an yağlı ekmek gibiydi

    Evde en harika yemek gibiydi

     

     

    2-Boranı

     

    Has yemeğidir bizim köyün, boranı

    O zamanlar fazla idi soranı

     

    Ayrı bir lezzeti var bu yemeğin

    Tazesinden olur hem eveleğin

     

    Evelek bir bitki, labada denir

    Yemeğe katılıp öylece yenir

     

    Ispanak gibidir bazen kavrulur

    Bazen de bulgurdan sarma sarılır

     

    Köylü ıspanağa pancar da der

    Bulgur ve gendime ile aş eder

     

    Evelek de öyle, bazen bulgurla

    güveçte pişince, yenir gururla

     

    Bulgur pilavına eş olur, pişer

    Akşam sofrasına nur gibi düşer

     

    Evelek el gibi, biraz uzunca

    Dere kenarında, boylu boyunca

     

    Daha çok çayırda büyür kendisi

    Tercihe sayandır biraz irisi

     

    Mayıs ve Haziran onun zamanı

    Evelekten olur güzel boranı

     

    Savayit otundan da olur bu aş

    Savayit ve yoğurt iyi arkadaş

     

    Savayit ekilmez, hudây-i nâbit

    Fasülye yanında mekanı sabit

     

    Otunu seçerken belli bir yerin

    Bulunur yanında fasülyelerin

     

    Onu da seçerler ama atmazlar

    Bereket yaparlar, yala katmazlar

     

    Savayit çok hoştur taze olursa

    Usta keyveniye bir rast gelirse 

     

    Savayitin daha hoştur kurusu

    Kışın kıymetlenir işin doğrusu

     

    Evelek, savayit veya ıspanak

    Bunlardan yapılır boranı ancak

     

    Yazın kurutulur her üç arkadaş

    Hem yeşil, hem kuru; oh ne güzel aş

     

    Bunlar pişirilir hafif ateşte

    İkindi üzeri, saat tam beşte

     

    Sonra da iyice suyu süzülür

    Çok beklerse şayet gıdası ölür

     

    Kalaylı sahana alınır sonra

    Tuzuna  bakılır şöyle bir ara

     

    Yoğurtsuz boranı; yok böyle bir şey

    Sonra tereyağı, eklenir epey

     

    Artık o lezzetli bir akşam yemeği

    Bunu yapmak köyün bir geleneği

     

    Hele olursa bir de sarımsaklı

    Bil ki lezzeti her lokmada saklı

     

    Yeyin efendiler afiyet olsun

    Eşe dosta güzel ziyafet olsun

     

    Edişeliyim lakin, bilmem boranı

    Kabul etmem; hele harman zamanı

     

    Harmancılar yorgun argın, aş bekler

    Boranı görünce; sabredecekler?

     

    Hiç sanmam, alınca kokuyu evden

    Eminim kaytarır herkes görevden

     

    Boranı bilmemek köyde hatadır

    Rahmeti hak eden saygın atadır

     

    Rahmet olsun hoş nam bırakanlara

    Merhaba, huzurla geçen anlara

     

    Dedemiz, ninemiz büyüklerimiz

    Sen ben yok, hepimiz, hep birlikte biz

     

     

     

     

    3-Bulgur çorbası

     

    Çorba da yapılır bulgurdan, evet

    Hem de nasıl çorba, farklı bir lezzet

     

    Ya siyah güveçte, ya tencerede

    Hesaba katılır yetmişlik dede

     

    Zira çorba onun için uygundur

    İyice pişerse bu kuru bulgur

     

    Dişi yoktur eti hoş çiğnemeye

    Uzun vakti yoktur hiç beklemeye

     

    Ona ve horantaya bulgur çorbası

    Pişmesi kolaydır, tadı; cabası

     

    Atılır bir avuç kaynamış suya

    Hafif od’da pişer o, doya doya

     

    Hele güvecimiz tandırda ise

    Çorbamız yeteri kadar pişmişse

     

    Evde pişen aşın hâli başkadır

    Bulgur çorbasına uygun yer: Tandır

     

    Tad artırır, varsa birazcık biber

    Yağ yakılır soğan ile beraber

     

    Yağsız ve sogansız olmaz bu yemek

    Lezzetli olur mu, elbet, ne demek

     

    İstenirse ona bir diş sarımsak

    atılılır, ya da biraz ispanak

     

    Şu ustalığa bak, bulgurdan çorba

    Kesin beğenirler; dede ve baba

     

    Bizim bulgur şimdi çorba tasında

    Ne güzel yeyilir gün ortasında

     

    Nedir o, gümüş mü, tasta parlayan

    Onun tadıdır ‘ye’ diye zorlayan

     

    Al kaşığı hemen otur sofraya

    Geç kalma, bekleme, olma bekayâ

     

    Tesekkür, bulgura emek verene,

    bulgurdan lezzetli aş eyleyene

     

    Köyün hatunları usta keyveni

    Doyururlardı ‘ben açım’ diyeni

     

    Hemen herkes sağlam konukseverdi

    Allah da onlara bereket verdi

     

    Bulgura dönüşen buğdaya selâm

    Yıldıza, Güneşe ve Ay’a selâm

     

    Çorbaya tad veren bulgura selâm

    Toprağa, ateşe, yağmura selâm

     

    İşlerini güzel edene selâm

    Edişe’ye yine ve yine selâm

     

    Rızkı varedene sükürler olsun

    Eksilenin yeri şükürle dolsun

     

     

    4-Bulgur pilavı

     

    Azizler, sırada bulgur pilavı

    Tahtından vazgeçmez, gelse alayı

     

    Yemeklerin şahı kim diye sorsak

    Ne cevap verirdin, divana dursak?

     

    Bu sultan pilavdır der miydin gülüm?

    Şimdi bir tas olsa yer miydin gülüm?

     

    Güveçte demlenir bir hayli zaman

    Görürsün üstünde yükselir duman

     

    Bazen tencerede ateşe düşer

    Vakti gelinceye kadar da pişer

     

    Ne emek verilir buna önceden

    Buraya kadar hiç gelmez haybeden

     

    Kimlerin emeği var arkasında

    Bak, tozu annenin mor hırkasında

     

    Bulgurun öyküsü pek de uzundur

    Onun vilâdeti her bir güzündür

     

    Güz demek biraz da bulgur zamanı

    Köylü onun için yapar harmanı

     

    Bir telaştır bulgur yapmak köylerde

    Bulunmaz nimettir bütün evlerde

     

    Buğday kaynatılır, sonra kurutma

    Sonra değirmene doğru seğirtme

     

    Buydayın pişmişi; derlerdi hedik

    Çocukken bizler de pek çok yemiştik

     

    Değirmenci hazır eder dibeği

    Alınır kabuğu, çıkar kepeği

     

    Sonra kurutulur bacada, biraz

    Onda nem ve kepek, ıslaklık kalmaz

     

    Anne der kızına; torbaya doldur

    Böylece haneye taşınır buldur

     

     

    Eğer geç kalırsan, sonrası hüzün

    Bulgur telaşıyla geçerdi güzün

     

    İşte bulgur, pirinç gibi mübarek

    Bak; ister pilav yap, istersen börek

     

    El değirmeniyle çekilir bir tas

    Pişmeye hazırdır bu sarı elmas

     

    Pilavın güveçte pişeni makbul

    Tane tane, pirinç gibi ve tombul

     

    Şu sahanda duran güzellik nedir?

    Sanırsın sofrada taptaze bedir

     

    Oh amma da nefis, tereyağıyla

    Sanki yeni gelin tel duvağıyla

     

    Sofranın ortasına şöyle kurulur

    O gelince nasıl sakin durulur

     

    Hele üzerinde kızarmış soğan

    Sanki bir mehtab, yepyeni doğan

     

    Hadi gelin tahta kaşıklar ile

    Hadi gelin eski âşıklar ile

     

    Sabah akşam, her an afiyet olsun

    Cisme gıda, gönle bereket dolsun

     

     

    5-Çırtılmış pakla

     

    Ha, paklanın bir de çırtılmışı var

    Küçük, dilim dilim kesilmişi var

     

    O daha yeşildir daha da taze

    Onu toplayanlar beklemez güze

     

    O da kurutulur eski sicimde

    Torbaya konulur hoş bir biçimde

     

    Gün gelir açılır ak örtüleri

    Simdi yemek vakti, dönülmez geri

     

    Sulu pişirilir veya kavrulur

    Bir kaç patetes ve soğan uygundur

     

    Bir tadan tadına hemen bayılır

    Çırtılmış fasülye servet sayılır

     

    Düşün ki soğuk, kar, zemheri ayı

    Çıkamaz dışarı amca ve dayı

     

    Ya zuluf bakla var, ya çırtılmışı

    Kimseler hesaba katmaz bu kışı

     

    Annelere ait artık maharet

    Bu çabalardan sonra güzel akıbet

     

    Gelir kuşatır her güzel insanı

    Emek varsa tüter baca dumanı

     

    Bir bacadan duman tutuyorsa, bil

    Orada emekler olmuştur sebil

     

     

    6-Den pakla ya da gıngıl (kuru) fasülye

     

    Kuru fasulyeye den pakla denir

    Köyde onun için böyle söylenir

     

    Kimbilir taneden bozma bir isim

    Her zaman yenir ve dört mevsim

     

    Ha, bir de gıngıl fasülyemiz var

    Ona neden böyle demiş atalar?

     

    Bilmiyoruz, işte gıngıl fasülye,

    Demekk ona da verilmiş pâye

     

    Den pakla, gıngıl fasülye köyde

    Az ve çok olurdu bunlar her evde

     

    Bunun için önce yer fasülyesi

    ekilmesi gerekir; budur künyesi

     

    İki cins fasülye var: Ayşe kadın

    ve yer fasülyesi, yemyeşil şıvgın

     

    Bu yer fasülyesi kısa ve bodur

    En çok istediği sık ve bol sudur

     

    Bostanlara evlek evlek ekilir

    Başına korkuluk bile dikilir

     

    Ayrıca çevreye çeper yapmalı

    Ve sık sık gitmeli, sefer yapmalı

     

    Bu fasülye gibi taze değildir

    ve yeşil yenilmez, sebze değildir

     

    Beklemek gerekir gıngıl olması

    Her başağın tane ile dolması

     

    Güze doğru olur taneler dolgun

    Bunu devşirmenin zamanı uygun

     

    Taşınır bacaya veya harmana

    Bununla meşguldur bacı ve ana

     

    Fasülye otları orada kurur

    Dövülmeye hazır bir hâle gelir

     

    Bir cicim üstüne biraz alınır

    Sonra bir sopayla hafif dövülür

     

    Zulufu ayrılır onu dövünce

    ‘Güzel’ der, döveni biri görünce

     

    Yer fasülyesi çok olunca, bazen

    harmanda dövülür gemlerle, hemen

     

    Tane ile otu çıkar ortaya

    Sanki balık gelmiş gibi oltaya

     

    Gıngıl fasülyemiz, ya da den pakla

    Hazırdır zulufu ayıklamakla

     

    Elde edilir bu farklı fasülye

    Küpe konulur, ya da tenekeye

     

    Sırası gelince güvece girer

    Her tanesi sanki bir altın eder

     

    Anne onu tasa alır ilkönce

    İçinde taş varsa, alır görünce

     

    Tencere ve güveç onun yuvası

    Pişince olacak yemeğin hası

     

    Biraz su, biraz tuz, gerekir ona

    Yağı ve soğanı unutmaz ana

     

    Tandırda yavaşça pişer, demlenir

    Evet, bu aş her gün olsa da yenir

     

    Olursa bir parca et, lezzet artar

    Kendisi zaten etleri tartar

     

    En esaslı aştır gıngıl fasülye

    Ev halkı seğirtir, onu yemeye

     

    Demeye gerek yok, tuzu biberi

    Komşu da buyurur varsa haberi

     

    Sini ortasında kuru fasülye

    Açın tahammülü yok beklemeye

     

    Öğle övününde gıngıl fasülye

    Anlatsam da bitmez bu hoş hikâye

     

    Gıngıl fasülye, den pakla hikâyesi

    İşte bu kadar onun sermayesi

     

    Kuru fasülyeye kaşık salana

    Selâm olsun ona, sana ve bana

     

     

    7-Dolma

     

    Dolmayı sayayım sıra gelince

    Kimisi yuvarlak, kimisi ince

     

    Kimisi evelek, kimisi kabak

    Üzümün yaprağı, yahut ıspanak

     

    Bazen dolma biber, bazen lahana

    Bazen gelin sarar, bazen de ana

     

    Bulgurun hasından dolma yaparlar

    Üstüne hafif  toz biber atarlar

     

    Doldururlar bulgur ve pirinç ile

    Hep birlikle yerler bir övünç ile

     

    Kimisi dolmayı sarma zanneder

    Sarmaya dolma der, kabağa fös der

     

    Evelik sarması lezzetli olur

    Hele bir denesen, izzetli olur

     

    Kabak çiçeğinden olmaz demeyin

    Hele yapılsın da ondan yemeyin…

     

    Şaşarım aklına beğenmeyenin

    İnanmam öylesine, etse de yemin

     

    Öylesi bilmiyor ağız tadını

    Sanırım duymadı bunun adını

     

    Duysa da, duymasa da köy yemeği

    İçinde saklıdır anne emeği

     

    Anneler yemeğe yürek katarlar

    Anneler yemeğe sevgi atarlar

     

    Bir kaç parça yesil ot, kuru soğan

    Bütün bir aileye billur armağan

     

     

    8-Erişte

     

    Zironun eşidir bizim erişte

    O da bir başka köy yemeği işte

     

    Kış ayları, karda ve kıyâmette

    Bir kıylı erişte makbul elbette

     

    Makarnaya benzer, lakin o değil

    Derler ki, yufkalar beyaz bir mendil

     

    Kızarmış yufkalar ufak kesilir

    Sonra da bir uygun yere serilir

     

    Hafif kuruyunca korlar yerine

    Yumuşacık olsun diye serine

     

    Bir torbada yahut eski kilimde

    Kalburda, elekte, ince cecimde

     

    Saklanır zamanı gelene kadar

    Herkes kıymetini bilene kadar

     

    Kıylıya, yahut de bir yufka tasa

    Bu yeterli, başka yemek olmasa

     

    Tam kıvamda haşlı suyla ıslanır

    Tel tel olur sanki, tam saçaklanır

     

    Makarna gibidir tasta parıldar

    Tadlanır sofraya gelene kadar

     

    Üzerine hafif şerbet dökülür

    Şerbete birazcık yağdan ekilir

     

    Şimdi nûş ediniz ağalar beyler

    İştahı olmayan ordan seyreyler

     

    Elini tutan yok nazlanma beğim

    Biri der: yemezsem ben öleceğim

     

    Erişte dururken ev ortasında

    Ne olursa olsun çorba tasında 

     

    Yüzüne bakmaya lüzum görmezler

    Başkasına asla pâye vermezler

     

    Bayılır eşinin eriştesine

    Yüz vermez bu denli eniştesine

     

    İster çatalla ye ister elinle

    Erişte yapılır yeni gelinle

     

    Gelinler; bilirler ağırlamayı

    Güler yüzle yüksek hatır saymayı

     

    Onlar yürek ikram ederler eşe

    Yaşarlar birlikte kardeş kardeşe

     

    Erişte lezzetli ucuz ve kolay

    Sofraya bir doğar, sanki dolunay

     

    Kimi yer, sonra yan gelip yatar

    Kimisi sevgiyle cana can katar

     

    Cana can katanlar çok olsun, artsın

    Bu hoş anı hangi kantarlar tartsın?

     

    Köyde sofra vakti bayram sabahı

    Yaşayanlar bilir; doğru vallahi

     

     

    9-Et kavurma

     

    İnek, öküz, düve, mozuga, kebiç

    Keçi, teke, koyun, şişek, toklu, koç

     

    Bunlar o zamanki köy hayvanları

    Sığır, davar; köyün dar imkanları

     

    Hepsi dağda otlar, damda yatarlar

    Ahıra dam derler

     

    Hem de dama baca, bacaya foruk

    dedikleri gibi, meşeye koruk

     

    Dahası meşeye pelit demişler

    Palamuta valen deyip yemişler

     

    Köyümde beslenen hayvanlar bunlar

    Köylüye çok hizmet sunanlar bunlar

     

    Hepsi nimet, hepsi Allah vergisi

    Hepsi de köylünün çoşan sevgisi

     

    Eti, sütü, yünü, hem de gübresi

    Hepside faydalı, her bir pâresi

     

    Hayvanlar köylünün hayat kaynağı

    Geçinme imkanı ve dayanağı

     

    Köylü inanmıştır, Yüce Yaradan

    insanın ermine verdi fıtrattan

     

    Hayvanı musahhar kıldı insana

    Ve sarılsın diye dine imana

     

    İmkanı olanlar sıra gelince

    Misafir gelince ve güz girince

     

    Keserler hayvanı bismillah ile

    Alırlar bayramı eyvallah ile

     

    Bazısı bayramda kurban keserler

    Dağıtırlar veya hânede yerler

     

    Bazen de et için, ağız tadıyla

    Rızık olsun diye Allah adıyla

     

    Tavada, güveçte ve pencerede

    Et nasıl pişerse veya nerede

     

    Böyle pişen ete kavurma denir

    Olunca da elbet iştahla yenir

     

    Tandırın şurtunda da kebap olur

    Bu kebabı yemek (mi) sevap olur

     

    Egişin ucunda et uzatılır

    sımsıcak tandıra; ya da atılır

     

    narlı köze, pişsin, kendine gelsin

    Ete hasret kalan kimseler yesin

     

    Bazısı alırlar eti bir yana

    Atarlar onları orta kazana

     

    Orta bir ateşte uzun bir müddet

    Bu işe tanırlar yeterli mühlet

     

    İyice pişmeli; budur kavurma

    Henüz yemediyse suyunu, ama

     

    biraz daha, biraz daha beklenir

    “Bu kadar yeterli sanırım”, denir

     

    Alınır ateşten et kavurması

    O an aç birinin zordur durması

     

    Zira önünde bir kazan kavurma

    Sanki çağrı yapar;” gel, başla, durma”

     

    Sonra tenekeye, ya da güvece

    Dökülür, et hazır olur böylece

     

    Kış günleri için, konuklar için

    Anneler, babalar, çocuklar için

     

    Köy kavurmasının benzeri olmaz

    Gezseniz ülkeyi eşi bulunmaz

     

    Zira her şey temiz, doğal olarak

    İlâhi yasadan kuvvet alarak

     

    Hava güzel, çeşme suyu tertemiz

    Böyle bir iklimde durdu dedemiz

     

    Bu iklimde olan hayvanın eti

    hoş olurdu, tadı ve bereketi

     

    Kavurması, suyu, kokusu güzel

    Derisi, kemiği, dokusu güzel

     

    Hayvanları besin yapana şükür

    Evreni mükemmel çatana şükür

     

    Hüseyin K. Ece