Bir ucu budalalığa varan hafiflik, fikirsizlik ve aklı kullanmamaktır.

Dinen de, akıl ve dinin gereği zıddına hareket etmektir ki bunun karşıtı ‘rüşd’tür. (Bakınız: Rüşd)

Dilimizde kullanılan ‘sefahat’ kelimesi de bu anlamda, aklı kullanmamayı, görüş ve fikirde zevk ve şehvete uymayı ifade eder. Bu daha çok budalalıktan ya da aklı yeterince kullanmamaktan kaynaklanır.

‘Sefh veya sefeh’ sahibi kimselere ‘sefih’ denilmektedir.

 

Fıkıhta Sefih

Fıkıh dilinde ‘sefih’, aklı olduğu halde şeriatın ve aklın gereklerine aykırı bir şekilde hareket eden, malını gereği gibi kullanmayan demektir. Nitekim aklı başında, aklını iyi kullanan, doğru yolu bulabilen kimselere ‘rüşd’ sahibi denir.

Sefih, aklı ve dini noksan kimsedir. Aklın ve dinin gereklerine aykırı hareket eder. Ya ahmaktır ya da yaptığı hatayı görmeyerek fasık olan kimsedir. Fasıklık yaparak Allah’a isyan eder, aklını iyi işlerde kullanmayarak zarara uğrar.

 

b-Kur’anın Sefih Dedikleri

Kur’an-ı Kerim, sefih’i ve türevlerini, kâfirler, münafıklar ve bazı müslümanlar hakkında kullanmaktadır. Ancak bu üç kullanış arasında farklı değerler bulunmaktadır.

Kâfirler ve münafıklar, İslâmı kabul etmedikleri için sefihlikle suçlanırken, müslümanlardan aklı zayıflayan ihtiyarlara ve henüz aklı ermeyen çocuklara sefih denmektedir.

Münafıklara ‘siz de diğer mü’minler gibi iman edin’ denildiği zaman onlar, kendilerini çok akıllı sanarak mü’minlere ‘sefih’ derler ve onlarla alay ederler. Bunun sonucu olarak da sefih ve aşağı saydıkları kimselerin dinine inanmalarının mümkün olmadığını söylemeye çalışırlar.

Kur’an onlara şu cevabı veriyor: “… iyi bilin ki asıl sefih (beyinsiz) kimseler onlardır; fakat bunu bilmiyorlar.” (2/Bakara, 13)

Aklını kullanmayan, hafif karakterli, ciddi bir düşünceden yoksun olan bir takım kimselerden başkası İbrahim’in dininden, dolayısıyla İslâm’dan yüz çevirmez. Henüz rüşd yolunu bilemeyenler, derince düşünüp ibret almayanlar şüphesiz Allah’ın dininden yüz çevirirler. (2/Bakara, 130)

Kıblenin Kudüs’ten Mekke’ye çevirilmesini hazmedemeyen, Allah’ın gönderdiği kitabı bozan ve Hz. Muhammed’e inanmamak için bahane arayanlara da ‘sefih’ denmektedir. (2/Bakara, 142)

Allah’ın rızık verici olduğunu unutarak bilgisizce çocuklarını öldürenler de, sağlam düşünceden, akletmekten ve imandan yoksun sefihlerdir. (6/En’am, 140)

Bir takım inkârcılar da kendilerini akıllı zannedip, kendilerine gönderilen peygamberlere ‘sefih’ demek gibi bir yanlışlığın içine girerler. Halbuki bütün elçiler hem akıllı insanlardı, hem sağlam karakterli idiler, hem de Allah tarafından seçilmiş kimselerdi. (7/A’raf, 66-67)

Kur’an ayrıca malları üzerinde gerektiği gibi tasarruf yapamayacak çocuklar ile aklı yeterince normal olmayan kimselere de sefih demekte ve bu gibi kimselere yardımcı olunmasını emretmektedir. (4/Nisa, 5. 2/Bakara, 282)

Sefih kelimesi olumsuz manasıyla kâfir, münafık, müşrik, müstekbir, mütref gibi insan gruplarını kapsamaktadır. Bu gibi kimseler kendilerini çok akıllı zanneden, ama aslında aklını hidayeti bulma yolunda kullanmayan kibirli, sağlam düşünceden yoksun, kimselerdir.

Mü’minler, onların düştüğü sefihliğe düşmezler. Allah’ın verdiği akıl nurunu iyi kulanarak zararlı ve tehlikeli sonuçları kazanmazlar.  Onlar bütün sefihlerle ve onların zararlarıyla, fitneleriyle, ifsatlarıyla mücadeleye devam ederler.

Ayrıca onlar sefihlerin ahmaklıkları yüzünden belâya uğramamak için Hz. Musa (as) gibi dua ederler:

“Ya Rabbi içimizdeki süfeha (sefihler) yüzünden bizi helak edecek misin? Bu senin imtihanından başka bir şey değildir.” (7/A’raf, 155)

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 601-602