‘Hayy’ ayrıca, diri ve hayat sahibi olmayı, şehidlerin ölümsüz oluşlarını ve ahiret hayatındaki ebedî diriliği, ölümsüzlüğü de ifade eder.

Kur’an bu kelimeyi çeşitli formlarda kullanıyor. Söz gelimi, Allah (cc) bütün canlılara hayat verendir, onları canlılar haline getirendir. (2/Bakara, 258. 3/Âli İmran, 156. 10/Yunus, 56. 30/Rum, 19,24,50. 40/Ğafir, 68. 57/Hadid, 57.  v.d.)

Allah yolunda canlarını verenleri ölü sanmamak gerekir. Onlar Rablerinin katında diridir. Ancak onların nasıl diri olduklarını (hayy) insanlar bilemezler. (3/Âli İmran, 169)

Peygamberin insanları davet ettiği şey, yani Allah’ın dini İslâm; esasen insanlara ‘hayat-hayyı’ verecek olan şeydir. (8/Enfal, 28) İslâmın girmediği kalpler, takva kelimesinin (şehâdetin) hakim olmadığı yaşantı, manen ölü toprak gibidir. Ona rahmet yağmuru olan ilâhî davet hayat verir, diriltir.

‘Hayy’ aynı zamanda Rabbimizin isimlerinden biridir. Kendisi için asla ölüm olmayan bir hayatın, bir canlılığın sahibi demektir. Kur’an, Allah’ın öldüren, dirilten, hayat veren ve kendisinin de ‘Hayy-diri’ olduğunu vurgulamaktadır. (2/Bakara, 73,28,255. 7/A’raf, 158. 23/Mü’minûn, 80. 44/Duhan, 8. 3/Âli İmran, 2. 20/Tâhâ, 11. 25/Furkan, 85.  v.d.)

Allah (cc)ın kendisi ‘Hayy’ (hayat sahibi) olduğu gibi, diriden ölüyü, ölüden diriyi (hayy’ı) çıkarır. Bu O’nun için zor değildir. (3/Âli İmran, 27. 6/En’am, 95. 10/Yunus, 31. 30/Rum, 19)

Türkçe’de kullandığımız ‘hayat’ kelimesi ‘hayy’ kelimesinden türemiştir. Diri ve canlı olmak demektir.

Kur’an dünya hayatı ile, ahiret hayatını birbirinden ayırıyor.

“Şüphesiz dünya hayatı bir oyun ve bir oyalanmadır…” (48/Muhammed, 36. 6/En’am, 32)

“Dünya hayatının metâı (faydası) ahiret hayatının yanında pek azdır…” (9/Tevbe, 38)

Aynı kökten gelen ‘tahiyye’ sözlükte, ‘Allah sana hayat versin’, Türkçe’deki şekliyle, ‘Allah sana ömürler versin’ demektir. Bir başka deyişle ‘tahiyye’; bulunduğu durumda ve sahip olduğu mülk’te kalmak demektir.

İslâmdan önce Araplar birbirlerini ‘Hayyeke’l lahü-Allah ömürler versin, Allah seni mülk sahibi yapsın, mülkünde daim kılsın’ şeklinde selâmlarlardı.

 

b-Kavram Olarak Tahiyyat

Kelime anlamıyla ‘tahiyye’ bir dua olmakla beraber, yeterli ve geniş kapsamlı bir dua değildir. Yalnızca ‘Allah ömürler versin, mülkünde devamlı ol’ gibi dualar elbette niyet ve istenen şeyler açısından eksiktir.

Kur’an bu kelimeyi de kavramlaştırarak ona daha geniş bir mana kazandırmıştır. Öyle ki, insanların selâmlaşma diye bildiği bu kelimeye, geniş kapsamlı ‘selâm’ içeriğini kazandırmış, müslümanların duasında Allah’a karşı bütün saygı ve ta’zim (büyük tanıma) ifadelerini bu manaya katmıştır.

‘Tahiyyât’, ‘tahiyye’nin çoğuludur.

Kur’an şöyle diyor:

“Bir tahiyye ile (selamla) selamlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeli ile selâmlayın yahut verilen selâmı aynen iade edin.” (4/Nisa, 86)

Bu âyet ‘cihad’tan bahseden âyetlerden hemen sonra geliyor. Peygamberimizin zamanında birbirini ‘tahiyye’ ile selâmlayan müşrikler O’na karşı mücadele etmektedirler. Kur’an, burada bir inceliğe dikkat çekerek, kendi bildikleri selâmla size selâm verip, barış isteyenlere daha güzeli ile karşılık verin, yahut selâmlarını aynen iade edin buyurmaktadır. Bu güzel incelik, İslâmın kavgaya değil ‘selâma-barışa’ öncelik verdiğinin açık örneğidir.

Kur’an, mü’minlere de ‘tahiyyeyi-selâmı’ emrediyor:

“Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği (tahiyye) olarak birbirinize selâm verin, umulur ki aklınızı kullanırsınız.” (24/Nûr, 61)

Bu âyette selâm, ‘tahiyye’ kavramı ile ifade edilmiş ve onun Allah tarafından verilmiş mübarek ve güzel bir şey olduğu açıklanmıştır. Şüphesiz ki bu, mü’minler arasında sevginin ve barışın çoğalmasını sağlayacaktır.

Mü’minler, sabretmelerine karşılık Cennette ‘tahiyye’ ile selâmlanacaklar. (25/Furkan, 75) İman edip salih amel işleyenlere Cenette her türlü nimetler verilecek ve Cennetlikler birbirlerini ‘tahiyye’ (dirilik) selamı ile selâmlayacaklar. (14/İbrahim, 23) Onların Alah’a kavuşacakları gün, dirlik temennileri ‘tahiyye’dir-selâmdır. (33/Ahzab, 44)

İman edip salih amel işleyenler Cennette şöyle dua edecekler:

“Allah’ım, Sen ne yücesin’dir ve oradaki tahiyyeleri (dirlik temennileri) selâmdır; dualarının sonu da: ‘Gerçek, hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.” (10/Yunus, 10)  

Yukarıda geçtiği gibi, selâm vermek veya verilen selâmı almak, Kur’an’ın emirlerindendir. Selâm, mü’minler arasında hem bir şiar (alamet), hem bir dua hem de bir güven aracıdır. Mü’minler selâmlaşarak aralarındaki kardeşliği ve güveni sağlamlaştırırlar. Birbirlerine, ‘selâm’ anlayışıyla, barışı ve esenliği, Allah’ın selâm ismine teslim olmayı, ‘Selâm yurdu’ cennete kavuşmayı dilerler. Selâmlaşan mü’minler, yaşadıkları evleri ve toplumu ‘selâm (barış ve güven) yeri-darü’s selâm’ haline getirmeye çalışırlar.

Bazılarına göre selâm vermek sünnet, almak ise farzdır.

Peygamberimiz selâmı yaygınlaştırmanın, müslümanlar arasındaki sevgiyi artıracağını açıklıyor. (Bakınız: Selâm)

Müslümanlar biribirlerine ‘selâm senin üzerine olsun-es-selâmü aleyküm’ diyebilirler ama ‘selâm Allah’ın üzerine olsun’ demezler.  Abdullah b. Mes’ud (ra) şöyle anlatıyor:

“Rasûlüllah’la (sav) namaz kılınca ‘Selâm Allah’ın üzerine, selâm Cibril ve Mikâil üzerine olsun’ derdik. Resûlüllah (sav) buyurdu ki:

“Selâm Allah’ın üzerine olsun demeyin. Çünkü Allah (cc) Selâm’ın kendisidir. Ancak şöyle deyin: ‘Tahiyyat... Allah içindir’.” (Buharî, İsti’zan/3, 8/63, Daavât/16, 8/89. Müslim, Salat/55-61, Hadis no: 402-403, 1/301. Ebu Davud, Salat/182, Hadis no: 968, 1/254. Nesâî, İftitah/189, 2/191.)

c-Tahiyyat Duası

‘Tahiyyat’ ayrıca özel bir duanın adıdır.

Bilindiği gibi namazda ikinci rek’attan sonra oturmaya ‘teşehhüde veya ‘tahiyyata oturmak’ denir. Bu oturma, namazı tamamlayan vacip ve farz gibi şartlardan biridir.

Teşehhüd, ‘şehadet kelimesini’ söylemektir. Bu da ‘et-Tahiyyat’ duasının sonunda söylenilen şehadettir.

Namazda her oturuşta dua okumak, özellikle ‘et-Tahiyyat’ duasını okumak gerekir. Bunun okunma sebebi güzel bir nükteye dayanır.

“et-Tahiyyâtü ve’s salevâtü ve’t tayyibâtü. Es-Selâmü aleyke eyyühe’n nebiyyü ve rahmetullahi ve berakâtühu. Es-Selâmü aleynâ ve ala ibadillahi’s salihîn. Eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve rasûlühu.” (A. B. Hanbel, 1/459. Nak. H. İbadetler Ans. 1/42. Bir benzeri için bak. Buharî, İsti’zan/28, 8/73. Müslim, Salat/60, Hadis no: 403, 1/302. Tirmizî, Salat/215 Hadis no: 289, 2/81. Nesâî, İftitah/189, 2/189-192.)  

 Peygamberimiz (sav) Mirac yolculuğunda Allah’ı şöylece över:

“Yarabb! Bütün tahiyyat (saygılar, ta’zimler ve selâmlar), bütün ibadetler ve güzellikler sana aittir. Bunun üzerine Rabbimiz; ‘Selâm senin üzerine olsun ey Nebi, O’nun rahmeti ve bereketi de.’

Peygamberimiz, Rabbimizin bu bağışını şöylece karşılar:

‘Selâm, bizim (bütün peygamberlerin) ve Allah’ın salih kullarının üzerine olsun. Bunun üzerine Cebrail (as) şehâdet getirerek bu selamlaşmaya katılır. (İbni Mace, nak. Namaz, 124, Kütüb-ü Sitte, 8/474)

Mü’minler, namazda ‘teşehhüd’ için oturdukları zaman, bir anlamda Peygamberimiz gibi Rabbinin huzurunda bulunduğunun şuuru ile O’na ‘tahiyyat’ eder ve O’ndan gelen selâmı alırlar. Namazın müslüman için bir mirac olduğunu düşünürsek bunun manevi lezzetini daha iyi anlarız.

Namazda birinci ve ikinci oturuşlarda okunan ‘et-Tahiyyatü’ duası; Peygamberimizin Mirac yolculuğunda Rabbini selâmlamayı  yeniden hatırlatmalı. O müstesna zaman yeniden yaşanmalı.

Bu duanın sonundaki şehadetle mü’min, imanını tazeler, kuvvetlendirir. Peygamber’e ve Allah’ın salih kullarına selâm verir. Mü’minler, her namazın bitiminde ‘et-Tahiyyatü’ duasından sonra Peygamberimize salat ve selâm’ı ifade eden Salli ve Bârik dualarını da okurlar. Bundan sonra da bütün mü’minlere, bütün meleklere selâm vererek namazlarını tamamlarlar.

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 674-676