‘Ümniyye’ batı dillerinde –olumsuz anlamıyla- ‘ideal’ kelimesiyle karşılanır.

‘Ümniyye’nin çoğulu ‘emaniyy’dir.

‘Ümniyye’; kuruntu, boş söz, ham hayal ve genel anlamda ütopyadır. İnsanın kendi gönlünden geçirdiği, saplanıp kaldığı ve arkasından koştuğu bir düşünce, bir hayaldir. Bu hayallerden bir kısmı gerçekleşebilecek özellikte olmakla beraber çoğu gerçekleşemeyecek, olmayacak şeylerdir. Bunlar, hiç bir delile dayanmayan kuru ve kişisel temennilerdir.

‘Ümniyye’, batıl (geçersiz) idealler, vehimler ve boş hayallerdir.

 

b-Şeytanın Bir Tuzağı Olarak Ümniyye

Kur’an, ‘ümniyye’nin şeytanın tuzaklarından olduğunu vurgulamaktadır.

“Şeytan dedi ki: ‘Onları –ne olursa olsun- saptıracağım, en olmadık kuruntulara (ümniyye’ye) düşüreceğim ve onlara kesin olarak (helâli haramlaştırmak, ya da putlar için) hayvanların kulaklarını kesmelerini ve Allah’ın yaratışını değiştirmelerini emredeceğim.’ Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı veli edinirse, kuşkusuz o, apaçık hüsrana uğramıştır.

(Şeytan) onlara vaadlerde bulunuyor, onları en olmadık ümniyye’ye (kuruntuya) düşürüyor. Oysa şeytan, onlara aldanıştan başka bir şey vaadetmez.” (4/Nisa, 119-120)

Şeytan, insanları boş emellerle, yalancı sevdalarla, gerçekleşmeyecek hayallerle, olmayacak kuruntularla ümitlendirecek, onlara bol bol vaadlerde bulunacak, bir bakıma söz verdiği şeylerle ağızlarının suyunu akıtacak ama, şeytanın insana verebileceği yalnızca ‘ümniyye’dir.

 

c-Ehl-i Kitap ve Ümniyye

Kendilerine kitap verilenlerin bir kısmı Allah’ın âyetlerini işittikleri halde, onları bile bile değiştirirler. Buna rağmen müslümanlarla karşılaştıkları zaman ‘biz de inanıyoruz’ derler. Kendi yandaşlarının yanında ise ‘sakın aleyhinize olacak şekilde peygambere inanmayın’ derler. Onların bir kısmı da ümmî oldukları (okuma-yazma bilmedikleri) halde, bir takım kuruntuların (ümniyye’nin), bir ilme dayanmayan zanların peşine takılırlar. Bütün bildikleri hayal meyal avuntulardır, oyalandıkları şey olmayacak temennilerdir. (2/Bakara, 75-79)

 

d-Ümniyye Saplantısı

Bazı insanlar kendilerinin doğru yolda olduğunu, üzerinde bulundukları dinin en hak din olduğunu iddia ederler. Onlara göre, kurtuluşun yolu kendi dinlerine uymaktır. Allah katında sevimli olmak, cennete gitmek ancak onların gittikleri yola tâbi olmakla mümkündür.

Halbuki Allah (cc) peygamberleri ile Hakk’ı göstermiş, kendi katında hangi dinin geçerli olduğunu belirtmiş, Cennet’e gidebilmenin, Allah’ın sevgili kulu olmanın şartlarını bildirmiştir.

Buna rağmen insanlar kendi aralarında tartışır dururlar. Onların bu tartışmaları boş hayalden, ilimsiz temennilerden başka bir şey değildir. Hırıstiyanlar, yahudiler ve müslümanlar, Allah (cc) katında kendilerinin daha üstün olduğunu iddia ederler. Ehli kitaptan bir kısmı da ‘ bize sayılı bir kaç günden başka azap dokunmayacak’. (4/Nisa, 80) diye hayal kurarlar.

Bütün bu gibi kuruntulara Kur’an net bir cevap veriyor:

“(Bu iş) ne sizin ümniyyenizle (kuruntularınızla), ne de kitap ehlinin kuruntularıyla olmaz. Kim kötülük yaparsa, onunla karşılık görür; o, Allah’tan başka bir veli ve bir yardımcı da bulamaz.” (4/Nisa, 123)

Devam eden âyette, kadın olsun erkek olsun, kim salih amel işlerse, onun karşılığı olarak Cennet’i hakk edeceği vurgulanıyor. Kur’an’ın bütünlüğü içerisinde, kurtuluşun ve iki dünyada da felah bulmanın yolunun iman ve salih amel olduğunu biliyoruz. Öyleyse boş konuşmaların, ham hayallerin, temelsiz övünmelerin hiç bir faydası yoktur.

Allah (cc), kullarının ne yapacağını, onların hangisinden razı olacağını, hangisinin de cezayı hak edeceğini açık açık bildirmiştir.

Kulların görevi boş gururla, zanna dayalı temennilerle (ümniyye) ile oyalanmak değil, kulluğun gereğini yapmaktır.

Şeytan, bu gibi ümniyyelerle insanları oyalamakta, ümitlendirmektedir.

‘Ümniyye’, aynı zamanda makul (tutarlı) idealleri ütopyaya ertelemektir.

Bu aldanışa yalnızca gayri müslimler değil, müslümanlar da zaman zaman düşmektedir. Söz gelimi, İslâmı en güzel şekilde yaşama görevini İslâm devleti kurulması şartına, ya da daha rahat bir hayata ertelemek ümniyyedir.

İnsanın en ciddi meselesi olan kulluk görevlerini bir başka bahara, ilerideki yaşlara, emekliliğe veya bazı dünyalık işleri halletme zamanından sonraya ertelemek ümniyyedir.

Allah yolunda infak etmeyi, borçtan kurtulma zamanına, Allah yolunda gayret göstemeyi boş zamana erteleme ümniyyedir.

Müslümanların, mü’min olarak yapmaları gereken vazife belli iken, İslâm her şeyi net olarak ortaya koymuşken ve kurtuluşun yolunu göstermişken; onların görevlerini yerine getirmeden gökten mucize beklemeleri, gizli bir elin gelip bütün işleri halledeceğini hayal etmeleri ümniyyedir.

Bir kişinin kendi çabasıyla bir yerlere ulaşması, başarı elde etmesi doğal bir şeydir, yapılması gereken bir davranıştır. Ama hiç bir çaba göstermeden bir cemaate, bir gruba, bir partiye, bir tarikata katılmayı başarı ya da kurtuluş için tek başına yeterli görmek, ümniyye’dir. Emek harcamadan, ter dökmeden, bedel ödemeden, dünyada başarı, ahirette Cennet mümkün değildir.

Başarı ve kurtuluş, imanda ve onun gerektirdiği salih amel işleme gayretindedir. Başarı çalışmada, üretmede, cehd (yoğun çalışma) göstermede, şartlara uygun davranmada, kısaca Allah’ın Sünnetine uygun iş görmededir. Gerçek böyleyken başarıyı ve iki dünyada da kurtuluşu gaibten gelecek mucizelerden, birilerinin göstereceği kerametlerden, gizliliklerden ortaya çıkacak mehdiler’den beklemek bir aldanıştır, Kur’an’ın deyimiyle gururdur.

Müslümanlar, sırf müslüman oldukları için çalışmadan, gayret etmeden, emek sarfetmeden arzu edilen başarıya ulaşamazlar. Kur’an, insanların yalnızca ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılmayacaklarını, bir takım şeylerle deneneceklerini haber vermektedir. (29/Ankebût, 2, ayrıca bak. 9/Tevbe, 16. 47/Muhammed, 31)

İslâm’a göre kurtulmuşluk ve seçilmiş topluluk iddiası geçersizdir. Herkesin bir kul olarak yapacağı bellidir. İslâm Allah’ın dinidir ve Peygamberin hayatında tamamlanmıştır. İnsanlara düşen yeni din anlayışları, yeni üstünlük ve seçilmişlik ölçüleri uydurmak değil; fikirlerini, davranışlarını, hayatlarını İslâm’a uydurmak, ihlasla, ellerinden geldiği kadar Allah’ın razı olacağı şeyleri yapmaya çaba göstermektir. Şüphesiz ki Allah (cc) kendi yolunda olanı, ihlasla ibadet edeni daha iyi bilir. (6/En’am, 117)

İnsanların kuru iddialarının, boş kuruntularının, yani ümniyyelerinin sağlayacağı hiç bir fayda yoktur. Şu millete, bu gruba, falanca kişiye bağlı olmak, şu cemaate mensup olmak kurtuluşun ve zaferin garantisi değildir.

 

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 749-751