Aynı kökten gelen ‘tebyin’, bir şeyi açıklamak, izah etmek, ‘mübin’; açık, anlaşılır, ‘beyyine’; açık ve anlaşılır delil, kuvvetli isbat demektir.

Kur’an ‘mübîn-açık ve anlaşılır’ bir kitaptır. (5/Maide, 15. 6/En’am, 59. 10/Yunus, 61. v.d.) Allah’tan gelen âyetler birer beyyine’dir. Yani nûr gibi apaçıktırlar. Açık belgedirler, Allah’tan gelen anlaşılır delildirler. Onlar aynı zamanda birer mucize, hakkı batıldan ayıran kesin isbattırlar. Kur’an , insanlara Allah (cc) katından ‘beyyineler-deliller’ geldiğini sık sık vurgulamaktadır. (2/Bakara, 211. 7/A’raf, 73, 85. 35/Fatır, 40. v.d.)

Allah’ın gönderdiği bütün peygamberler ve son Peygamber de bir ‘beyyine’dir. Onlar, Allah’tan gelen elçi sıfatıyla insanlara, içinde ölmez sayfalar bulunan ilâhi kitapları okurlar. (98/Beyyine, 2-3)

‘Beyyine’, akla ve duyu organlarına dayalı açık delil olduğuna göre, insanın kişiliğinde, Allah’tan gelen vahy’de ve Allah (cc) tarafından yaratılmış evrende beyyineler yüklü âyetler vardır. İslâma göre iman, gözü kapalı bir kabul ediş, ataların geleneklerine bağlanma, kalabalıklara uyma değildir. Bunun tersine bir ‘beyyine’, yani delilli, isbatlı, açık belgeli bir inanma, ikna olma olayıdır. Kur’an, kendi âyetlerine ‘beyyine’ diyerek, hepsinin akla ve duyulara dayalı birer açık delil olduğunu, hepsinin birer ilâhi belge olduğunu, karışık ve dolambaçlı ifadeler olmadığıni bildiriyor.

İslâm hukukuna göre ‘beyyine’ olmadan, yani yeterli delil ve isbat olmadan bir kimsenin suçlanması, suçlu ilan edilip ceza verilmesi mümkün değildir. Hatta Kur’an diyor ki ‘yaşayan da bir beyyine üzerine yaşasın, ölen de bir beyyine üzerinde ölsün’. (8/Enfal, 42) İman etmek bir beyyine, sağlam bir delile, apaçık ilâhi belgelere inanma; şirk ve küfür ise bir beyyinesizlik ve bilgisizlik olayıdır. Allah’ı inkâr veya O’na şirk koşmanın temelinde, varlığı ve kâinatı dolduran sayısız beyyine’yi, âyetleri gereği gibi değelendirememe yanlışlığı vardır.

 

b- Beyanın Anlam Sahası

‘Beyan’, bir şeyin zihinsel olarak açıklanma ve tanımlanma araçlarını gösterir. Bu hem düşünme, hem de konuşma için geçerlidir. Bir şeyi veya bir düşünceyi anlaşılır hale getirmek, başka şeylerden farklı olduklarını ortaya koymak yeteneği hem yazı, hem de konuşmayı kapsar. Bu anlamda ‘beyan’, açık ve anlaşılır, berrak ve net bir şekilde düşünme ve konuşmadır denilebilir.

‘Beyan’ aslında bir kaç manaya gelmektedir.

Bunlar; birleştirme (vasl) , ayırma, ayırdetme (fasl), netlik, tebliğ ve ikna etme gücü, insanı diğer varlıklardan ayıran anlama yeteneğidir.

Beyan’ın taşıdığı bu anlamlara bakarak onun insana verilmiş bir ni’met olduğunu söyleyebiliriz. Allah (cc) insanı yarattı ve ona beyanı öğretti. (55/Rahman, 1-4) Böylece onu diğer canlılardan üstün kıldı. Allah’ın ni’metlerinin başında ‘din’ nimeti gelir. Rahman sûresinde insana Kur’an’ın öğretildiği, arkasından insanın yaratıldığı ve ona ‘ beyan’ın da öğretildiği anlatılıyor. İlk insan Âdem (as) e ‘esma- eşyanın isimleri’nin öğretilmesi aslında ona beyan yeteneğinin verilmesidir denilebilir. (Bak. H. K. Ece, Hz. Âdem, s: 148) Bir şeyi zihinde net bir şekilde açıklama, yani onu yeterince düşünme, sonra onu konuşma ve yazıyla açıklama, izah etme beyan’dır. Eşyanın isimlerini tanıyan insan, onları beyan yeteneği ile söyleyebiliyor, tanımlayabiliyor.

Kur’an, ‘beyan’ kelimesini üç yerde birbirine yakın anlamlarda kullanmaktadır. “Bu (Kur’an), insanlar için bir beyan korkup-sakınanlar için de bir hidayet ve öğüttür.” (3/Âli İmran, 138)

Burada ‘beyan’; bir ilan, dolambaçsız bir açıklama, her türlü karışıklıktan uzak bir tebliğ anlamındadır. Kıyamet Sûresi 19. âyette ise ‘açıklama, izah etme’ anlamında, Rahman Sûresi 4. âyetinde de ‘açık ve anlaşılır bir şekilde düşünme ve konuşma’ anlamında geçmektedir.

‘Beyan’, insanın kendi maksadını açıklaması anlamına geldiği gibi, bazı tefsircilere göre, hayır ile şer olan şeylerin arasındaki farkın açıklanmasıdır. İnsana öğretilen Kur’an hem açık ve anlaşılırdır, hem de hayır ve şerrin, hak ve batılın ne olduğunu gösteren, hidayet ve dalalet (sapıklık) yollarının neler olduğunu bildiren apaçık delillere sahiptir. Kur’an, bu yönden açık, idrak edilebilir ve her bir âyeti delilli ve sağlam kanıtlıdır. O’na inananlar hakk ile batılın, hayır ile şerr’in arasındaki farkı düşünüp anlayabilir. Zaten Kur’an bunu ‘beyan’ etmektedir.

‘Beyan’ aynı zamanda insanın açık ve anlaşılır bir şekilde düşünme ve konuşma yeteneğidir. Düşünmenin ve konuşmanın yazı ile ifadesi de ‘beyan’ın kapsamı içerisindedir. İnsanla hayvanlar arasındaki önemli farklardan birinin de düşünme, konuşma ve ifade edebilme yeteneği olduğu bilinen bir şeydir. Bu insan için bir üstünlüktür. Bu yetenek elbette yalnızca konuşma değildir. Konuşmanın arkasındaki akıl, idrak, şuur, anlayış gibi yetenekler de söz konusudur.

Öyleyse insana düşen bu ‘beyan’ etme yeteneğini iyi kullanarak, hakk ile batıl, doğru ile yanlış, hayır ile şerr arasındaki farkı; Allah’ın beyanı olan, apaçık (mübin) Kur’an âyetleriyle anlamak ve ortaya koymaktır. 

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 75-76