‘Ensar’, yardım eden, yardım edici anlamına gelen ‘nâsır veya nasîr’ fail (özne) isminin çoğuludur.

‘Ensar’ kavram olarak, Muhammed’in (sav) davetini kabul edip, Cahiliyye hayatından ‘saadet asrına’ geçen, Kur’an’da sık sık övülen, bütün insanlık için örnek olan sahabe topluluğunun bir kısmının özel adıdır.

Yalnızca Allah’ın dinine uydukları için Mekkeliler tarafından yurtlarından çıkarılan Mekkeli mü’minleri, yani Muhacirleri Medine’de barındıran, onlara ve Peygamberimize destansı bir şekilde yardım eden Medineli müslümanların, Peygamberimizin sevgili sahabelerinin özel ünvanıdır ‘Ensar’.

Kur’an, ‘ensar’ kelimesini bir başka formda da kullanmaktadır. Hz. İsa (as), kendilerini İslâma davet ettiği İsrailoğullarının inkârını görünce, ‘Allah için bana yardım ediciler (ensar) kimdir? Havariler de ‘Allah’ın yardımcıları biziz’ demişlerdir. (3/Âli İmran, 52 ve 61/Saff, 14)

Allah (cc) mü’minlere, ‘Tıpkı Havarilerin Hz. İsa’ya yardım ettikleri gibi siz de Allah’ın yardımcıları olun’ buyurmaktadır. (61/Saff, 14) Âyetin cümleleri içerisinde ‘Allah’ın yardımcıları olmak’ şeklinde bir ifade geçse bile bu, Allah’a doğrudan bir yardım değil, birinci âyette geçtiği gibi ‘Allah için yardım’ şeklinde anlaşılmalıdır.

Elmalılı burada şu manaların olma ihtimalinden söz ediyor:

1-Ben Allah’a giderken yardımcılarım kimlerdir?

2-Allah’a teslim ve uymuş olarak bana yardım edecek kimler?

3-Benim, Allah için yardımcılarım kimler?

4-Allah ile beraber olup, yardımcım olacaklar kimlerdir?

5-Allah’a iman etmiş ve nefsini Allah’a teslim etmiş olup da, yardımını Allah’a bağlayarak ve Allah rızasından başka bir şey düşünmeyerek bana yardım yapacak; özetle, özü Allah’a bağlı, yardımcılarım, dostlarım kimlerdir?

Bu mana hepsini toplayıcıdır. Havarilerin Hz. İsa’ya verdiği cevap da buna uygundur. (Elmalılı, Tefsir, 2/368)

Aynı davet Peygamberimizin sahabelerine de yapılmıştı. Peygamberimizin davette çektiği zorluklar, O’na iman edenlerin başına gelenler her türlü gücün üzerinde idi. Tıpkı Hz. İsa’ya iman eden Havariler gibi. Böyle bir ortamda Rabbimiz onların kalplerini güçlendirmek ve yapacakları işin önemini hatırlatmak için, onları Allah’ın dinine yardıma davet ediyordu.

Şüphesiz ki bütün sahabeler bu davete karşılık verdiler ve hemen hemen hepsi de çeşitli şekillerde Allah’ın dininin ve Peygamberin yardımcıları oldular.

 

b- Terim Olarak Ensar

Ancak ‘Ensar’ sıfatını Kur’an özellikle Muhacirlere yardım edenler hakkında kullanmaktadır:

“İman edenler, hicret edenler ile (muhacirleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte gerçek mü’minler bunlardır. Onlar için bir bağışlanma ve üstün bir rızık vardır.” (8/Enfal, 74)

‘Ensar’ kelimesi iki âyette ‘muhacir’ kavramı ile birlikte geçmektedir. Allah (cc) her iki topluluktan da razı olduğunu bildirmektedir.

“Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar: Allah (cc) onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (9/Tevbe, 100, ayrıca bak. 9/Tevbe, 117)

Kur’an ayrıca Ensar ve Muhacir ayrımı yapmadan bir çok âyette Peygamberimize iman edip, O’na yardım eden sahabelerden övgüyle söz etmektedir. Şüphesiz ki bu gibi âyetler, sahabelerin büyük bir bölümünü meydana getiren Ensar hakkındadır. (2/Bakara, 218. 3/Âli İmran, 172-173. 7/A’raf, 157. 8/Enfal, 64. 9/Tevbe, 88-89. 48/Fetih, 18-19, 29)

Bilindiği gibi Peygamberimiz (sav) peygamberliğinin onbirinci yılında (m. 620) hacc zamanı Medineli altı kişiye İslâmı tebliğ etmiş ve onlar da müslüman olmuşlardı. Ertesi yıl oniki kişi, bir yıl sonra da yetmişbeş kişiyle birinci ve ikinci Akabe biatları yapılmıştı. İkinci Akabe biatında Medineli müslümanlar, Peygamberi malları ve canları pahasına koruyacaklarına, emirlerine uyacaklarına, her türlü yardımı yapacaklarına, hiç kimseden korkmadan ve çekinmeden Allah’ın yolundan gideceklerine söz vermişlerdi. Bunun üzerine onlar Mekkeli birer Muhacir olarak Medineye göç etmeye başladılar.

Peygamberimiz de peygamberliğin onüçüncü yılında (622) Medine’ye hicret etti. (İbni Hişam, 1/431-480)

Peygamberimiz (sav) Hicretten hemen sonra Muhacirler ile Ensar arasında kardeşlik kurdu. Her şeylerini Mekke’de bırakıp gelen Muhacirler, Ensar’ın yardımı sayesinde sıkıntıdan kurtuldular. Ensar onlara barınak ve eşya verdi. Ellerindeki imkanı paylaştılar. Tarla ve bahçelerinde çalıştırarak ürünlerine ortak ettiler. Onların arasındaki yardım ve kardeşliğin bir örneği daha görülmemiştir:

“İman edip hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenlerle bunları barındırıp yardım edenler, işte onlar birbirlerinin gerçek dostudurlar (velisidirler).” (8/Enfal, 72)

Ensar’ın, Muhacirlere ve Peygambere yardımı çeşitli şekillerde olmuştur. Onlar ellerindeki bütün imkanları muhacir kardeşleriyle paylaşmak istemişlerdi.

“Kendilerinden önce o yeri yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler ise, kendilerine hicret edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı da içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir ihtiyaç olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler…” (59/Haşr, 9)

Ensar, Akabe biatlarında Peygamber’e verdiği sözü tutarak, müslümanlara ve Medine’ye saldıran düşmanlara karşı mücadele ettiler. Bu uğurda hiç bir fedakarlıktan çekinmediler. Mallarını ve canlarını ortaya koydular. Bütün zor anlarda desteklerini sürdürdüler, geri adım atmadılar ve hiç bir şeyden korkmadılar.

Ensar ile Muhacirler arasındaki kardeşlik, onların Peygamberimize bağlılıkları, İslâm uğruna gösterdikleri fedakârlıklar, bu uğurda katlandıkları sıkıntılar her türlü takdirin üzerindedir. Kur’an, her iki grup müslümanı da övmüş, Peygamberimiz çeşitli hadislerinde onları takdir etmiştir.

“Şayet Ensar bir vadiye veya bir geçide gitse ben de mutlaka Ensar’ın gittiği vadiye veya geçide giderdim.” (Buharî, M. Ensar/2, 5/38. Temenni/9, 9/106. Tirmizî, Menâkıb/66, Hadis no: 3901, 5/712.)

“Allah’a ve Ahiret gününe iman eden kimse Ensar’a buğzetmesin.” (Tirmizî, Menâkıb/66, Hadis no: 3906, 5/715.)

Peygamberimiz yine onları ancak mü’minlerin sevebileceğini, onları sevenlerin mükâfatının Allah tarafından sevilmek, onlardan nefret etmenin cezasının da Allah’ın buğzuna uğramak olduğunu açıklamıştır. (Buharî, M. Ensar/4. 5/40. Tirmizî, Menakıb/66, Hadis no: 3900, 5/712.)

Ensar, Peygamberimize ve O’nun davasına hayatı boyunca destek oldular. O’nun vefatından sonra da Allah yolunda çalışmaya devam ettiler. İslâmî davetin başka ülke ve coğrafyalara ulaşmasına çaba gösterdiler. Diğer insanlara hayatlarıyla örnek oldukları gibi, Peygamberimizin sünnetini koruyarak kendilerinden sonra gelenlere aktardılar. Sonradan ortaya çıkan anlaşmazlıklara pek karışmadılar.

Ensar, şüphesiz ki İslâmî davetin korunmasında ve yayılmasında, Medine’de ilk İslâm devletinin kurulmasında, örnek İslâmî hayatın sonraki nesillere aktarılmasında Muhacirlerle birlikte en önemli rolü oynadılar. Onlar, mü’minler için en güzel örneklerdir. Onları sevmek, onları örnek almak, onların izini takip etmek bir iman borcudur. Onların hayatında İslâmî çalışmaların bütün yönlerini, fedâkarlığın, cömertliğin, yiğitliğin, kardeşliğin, eziyetlere katlanmanın, Peygambere bağlanmanın, emre itaat etmenin, anlaşma ve işbirliğinin, diğer mü’mini kendi nefsine tercih etmenin (isar’ın), çalışmanın, ilme düşkünlüğün, kısaca Allah için tertemiz yaşamanın bütün güzel örneklerini bulabiliriz.

 

c- Ensar Olmak

Kur’an mü’minlere şöyle diyor:

“Ey iman edenler! Allah’ın (dininin) yardımcıları olun, tıpkı Meryem oğlu İsa’nın havarilere demesi gibi…” (61/Saff, 14)

‘Sözün (lafzın) özel olması hükmün genel olmasına engel değildir’, kuralından hareketle diyebiliriz ki: Bütün mü’minler, her devirde ve her yerde öncelikle İslâm’ı hayatlarında yaşayarak, onu birer canlı hayat haline getirerek, onun güzelliklerini ahlâk olarak göstererek, diğer insanlara ‘hidayet’ örneği olarak yardım etmek, ‘ensar’ olmak durumundadırlar. Ayrıca bütün mü’minler, bulundukları yerlerde, şartların uygun olmasına göre mallarıyla, imkanlarıyla, bilgi ve güçleriyle, gerekirse canlarıyla Allah’ın dininin ‘ensar’ı olmalılar, tıpkı Ensar gibi.

Bunun yanında mü’minler, dünyanın neresinde olursa olsun, ezilen, hor görülen, müztez’af hale getirilen, hatta yerinden yurdundan sürülen mü’minlere ellerinden geldiği kadar ‘ensar’ olmak, gerekli yardımı ulaştırmakla görevlidirler.

Allah’a yardım, O’nun dinine ve O’nun muhtaç, müstez’af ve mücahid kullarına yardım etmekle, yani Ensar olmakla mümkündür. 

Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 159-162