Kavram olarak ‘ezan’; Farz namazların ve Cuma namazının vaktinin geldiğini müslümanlara duyurmak için okunan özel ifadelere denir.

‘Ezan’, müslümanlara ait, sözleri hadislerle kesinleşmiş, okunması Dinî bir emir olan namaz çağrısıdır.

Ezan okuyana ‘müezzin’, ezan okunan yere de ‘mizene’ denir. (Bu kelime daha sonraları Türkçe’de ‘minare’ şeklinde söylenmeye başlanmıştır.)

Ezan kelimesi Kur’an’da sözlük anlamında ve çeşitli fiil kalıpları halinde geçmesine rağmen kavram olarak yer almamaktadır. Ancak iki âyette ‘ezan’a, ‘nidâ’ kelimesinin fiil halinde kullanılmasıyla işaret edilmektedir.

“Onlar, siz birbirinizi namaza çağırdığınızda onu alay ve oyun (konusu) edinirler. Bu, gerçekten onların akıl erdirmeyen bir topluluk olmalarındandır.” (5/Maide, 58)

“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ı zikretmeye koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.” (62/Cuma, 9)

‘Müezzin’ kelimesi de iki âyette çağrıcı, tellâl, seslenen anlamında geçmektedir. (7/A’raf, 44. 12/Yusuf, 70)

Hadislerde ise ‘ezan’ kelimesi, terim anlamında sıkça geçmektedir.

 

b- Hürriyet İlanı Ez’an

‘Ezan’ yalnızca namaz vaktinin, namaz için toplanma zamanının geldiğini ilan eden sözler değildir. Bu özel ibadet, mü’minleri, Allah’a itaat etmeye, şuura, uyanıklığa, takvaya ve İslâmî dirilişe davettir. Mü’minlerin gür bir sesle, yiğitçe Allah (cc) adını yükseltmeleri, O’ndan başka ilâh, O’ndan başka Rabb olmadığını, seslerinin ulaşabildiği her yere duyurmalarıdır. Ezan, Muhammed (sav)’in son peygamber ve tek önder olduğunu, mü’minlerin Kıyamete kadar O’nun izinde olduklarını, O’nun hayatını örnek aldıklarını bildirmedir.

‘Ezan’ baştanbaşa bir özgürlük bildirisidir. Müslümanların, Allah’tan başka hiç bir güç tanımadıklarını, O’ndan başka hiç kimsenin önünde eğilmelerinin söz konusu olmadığını bütün dünyaya duyurulmasıdır. Mü’minlerin özgür ve İslâma bağlı olarak yaşadıkları ve bu konudaki kararlılıklarının göstergesi ‘ezan’dır. Daha doğrusu müslümanlar ‘ezan’ şuuru ile bu özelliklerini ve hedeflerini dile getirirler.

Bazı yerlerde okunan ezan’lar yalnızca bir namaz çağrısı ve sınırlı bir din hürriyetidir. Böyle bir yerde İslâmın hedeflediği ‘ezan’ şuuru yoktur.

Namaz Peygamberimizin Hicretinden önce Mekke’de farz olduğu ve mü’minler namaz kıldıkları halde, ‘ezan’ ile birbirlerini namaza çağıramıyorlar, ‘ezan’ okuyarak namaz için bir araya gelip cemaat olamıyorlardı. Çünkü Mekke’de azınlıkta idiler ve daha önemlisi Mekke toplumuna müşrikler hakimdi. Egemen güçler onların rahatça ibadet etmelerine izin vermeyi bırakın, İslâma inanmalarına bile tahammül edemiyorlardı.

Ama ne zaman ki Hicretten sonra Medine’de bir İslâm toplumu kuruldu, İslâm egemen bir güç haline geldi; işte o zaman diğer İslâmî hükümler uygulanmaya başlandığı gibi ‘ezan’ okuma yükümlülüğü de başladı. Şüphesiz bu durum, ‘ezan’ olayı ile müslümanların hakimiyeti arasında bağlantıyı gösterir. Müslümanlar tarih boyunca fethettikleri beldelerde öncelikle ‘ezan’ okumuşlardır. Müslümanların bir beldede rahatça ‘ez’an’ okumaları, onların ya oraya hakim olduklarını, ya da her bakımdan güçlü olduklarını gösterir.

 

c- Ezanın Başka Dillerde Okunması

Müslümanların yaşadığı beldeleri ele geçiren işgalciler ‘ezan’a müdahele etmekten geri durmamışlardır. Ya onun sesini kısmaya, ya da asıl fonksiyonunu yerine getiremeyecek hale sokmaya çalışmışlardır. Etki alanını sınırlamak, başka dillerde okunmasını emredip yozlaştırmak istemişlerdir.

‘Ezan’ın sözleri Arapçadır ve dünyanın her yerinde Kıyamete kadar Arapça okunmaya devam edilecektir. Çünkü onun sözleri bizzat Peygamberimiz tarafından tesbit edilmiş ve ümmete emanet bırakılmıştır.

Hiç bir dildeki ‘ezan’ çevirisi onun etkisini, sözlerindeki derin anlamı, ahengi, haşmeti ve ürpertiyi ifade edemez. Hangi dil ‘Allahü ekber-Allah en büyüktür’ sözünü canlı, etkileyici, ürpertici, şuurlandırıcı, uyarıcı, ısındırıcı, kaplerin derinliğine işleyici bir şekilde anlatabilir? Hangi söz ‘eşhedü en lâ ilâhe ilallah-şehadet ederim ki Allah’tan başka tanrı yoktur’ bildirisini, iman ilânını, coşkusunu, bağlılığını, yüceliğini, yalancı tanrıları red edişteki kararlılığı dile getirebilir?

Bir semboller sistemi olan dil, onu konuşanların inançlarını, tercihlerini ve dünya görüşlerini; hayatı, tabiatı ve yaratıcıyı algılayış biçimlerini gösterir. Arapça da antropolojik anlamda dillerden bir dildir ve kutsal değildir. Ancak Allah (cc) Kur’an’ı bu dille gönderdi, Peygamberini bu dili konuşan bir kavimden seçti. İslâmın gelişine kadar etkinliği sınırlı bir dil olan Arapça, Kur’an ile beraber dünyanın en zengin dillerinden biri oldu. Kur’anî vahiy bu dile ait kelimelerin içini kendi değerleriyle, kendi âlem görüşüyle doldurdu. Vahyin içini doldurduğu bu kavramlar artık Arapça değil İslâmcadır. Müslümanlar dinlerini bu kavramlarla öğrenirler, algılarlar ve hayatlarını bu kavramlarla İslâma dönüştürürler.

Ezan’ın başka bir dilde (özellikle Türkiye’de Türkçe olarak) devlet zoruyla okutulmaya çalışılması, Din’i protestanlaştırma amacından başka bir şey değildir. Ezan’ın Arapça dışında bir dille okunmasını savunanlar; dikkat edilirse, ya tepeden inmeci jakobenler, ya da ulusçu düşünen yarım okumuşlardır. Bunların da Din’i daha iyi anlayıp, daha iyi uygulama diye bir  kaygı taşımadıkları bilinen bir şeydir. (M. İslâmoğlu, Şafak Yazıları, s: 90-91)

Ezan, bir İslâm şiarıdır (sembolüdür). Bilindiği şibi şiarlar şuurları uyandırmak içindir. Semboller, dış görünüşlerinden çok daha büyük anlam ve değer taşırlar. İslâmın şiarlarıyla mücadele edenler aslında şuursuz nesiller yetiştirmek istiyorlar. Çünkü şuursuz nesilleri kullanmak ve gütmek daha kolay olur.

‘Ezan’, yalnızca namaz için toplanma çağrısı değildir. O bir iman duyurusu, bir iman yenileme daveti, bir birlik (vahdet) ilânıdır. Müslümanları tek bir İlâh’a, tek bir öndere çağırmak suretiyle onlara kurtuluşun (felahın) yolunu göstermektedir. Şehadet ilkesine sarılan mü’minler, tek yumruk, tek yürek ve tek aşk halinde İslâm ümmeti binasını meydana getirirler.

‘Ezan’ aynı zamanda bir tebliğdir. Mü’minleri, Allah’a ibadete davet ederken, gayri müslimleri Allah’a teslim olmaya çağrıdır. Namaz, Allah’a kulluğun simgesidir. Teslimiyetin, zikrin, boyun eğmenin, Allah’ı büyük tanımanın, duanın, niyazın, en Yüce Makamı tanımanın somutlaşmış halidir. Namaz, İslâma teslimiyetin, müslüman olmanın göstergesidir. ‘Ezan’, bu teslimiyeti yeniden hatırlatır, bununla mü’minlere şuur ve canlılık verir. (Bakınız: Salat, Zikir)

‘Ezan’, insanlara İslâm gerçeğini, ibadetin yüceliğini, Allah yolunun doğruluğunu haber verir.

‘Ezan’, mü’min yürekleri sevindirir, onların esir, aşağı, müstez’af, sürünen, sünepe olmadıklarını ilân eder ve onları Allah’a ibadetle en güzel hürriyetin tadını tadmaya davet eder.

Unutmamak gerekir ki, ezan, yalnızca dinlenmez, aynı zamanda dinleyen müslümanlar tarafından okunur. Kur’an okur gibi, tabiatın dilini, denizin bestesini, gülün kokuşunu okur gibi… Her bir müslüman duyduğu ezan sesinde, kendi benliğini bulur, parçası olduğu bütünü hatırlar, organı olduğu bedeni aklına getirir. Ezan’ın sözlerinde imanını, umutlarını, kimliğini, aşkını ve varlığını hisseder.

 

d- İlk Ezan

Rivayete göre Medine’de ilk defa Abdullah b. Zeyd’in gördüğü rüya üzerine ‘ezan’ okunmaya başlanmıştır.

Müslümanları namaza davet etmek üzere teklif edilen ‘çan çalma’, ‘ateş yakma’, ‘boru üfleme’ gibi şeyler Peygamberimiz tarafından kabul edilmedi. Çünkü İslâm batıl dinlere ait ibadetleri ve onlara ait şiarları kabul etmez. Abdullah b. Zeyd, o gece gördüğü rüyayı ve rüyada kendisine söylenilen sözleri Peygamberimize anlattı. Aynı rüyayı Hz. Ömer de görmüştü. Bunun üzerine Peygamberimiz, Abdullah’a, ‘Rüyada öğrendiğini Bilâl’e öğret, okusun. Çünkü onun sesi daha gürdür.’ buyurdu.

Böylece bugünkü haliyle ‘ezan’ dinî bir görev olarak meşrulaştı. (Müslim, Salat/1, Hadis no: 377, 1/285. Ebu Davud, Salat/27-28, Hadis no: 499, 505-507, 512, 1/135, 138-139, 141. İbni Mace, Ezan/1, Hadis no: 706-709, 1/232,233. Buharî, Ez’an/1. 1/157. Tirmizî, Salat/139, Hadis no: 190, 1/362. Nesâî, Ezan/1, 2/3.)

Ezan’dan sonra ‘ezan duasını okumak Peygamberimizin emridir. (Müslim, Salat/11, Hadis no: 384, 1/288. Ebu Davud, Salat/36, Hadis no: 523, 1/144. İbni Mace, Ezan/4, Hadsi no: 722, 1/239. Buharî, Ezan/8, 1/159. Tirmizî, Salat/157, Hadis no: 211, 1/413. Nesâî, Ezan/38, 2/22.) (Bakınız: Vesile)

Farz namazlardan önce ayrıca okunan ezana kaâmet (ikâme) denir. Ezan, farz namazlar ve cuma namazı için okunduğu gibi; mü’minler, doğan çocuklarının sağ kulağına ezan, sol kulağına kaâmet okurlar. Bu ibadet, çocuğun İslâm fıtratına uygun bir amel ve ileride bu fıtratı koruması hususunda bir duadır.

 Hüseyin K. Ece

İslamın Temel Kavramları kitabından. Sayfa: 163-166