Bu noktada Kur’an’ın üç amacı oldugunu söyleyebiliriz.

Birincisi: Muhatapları tarafından anlaşılmak.

İkincisi: Muhataplarını ikna etmek.

Üçüncücü. Muhatabın ikna olduğu konuları hayat haline getirmesini sağlamak. 

Bu şüphesiz Kur’an’ın irşad sürecidir.

Vahiy hayat kılavuzu ise, muhatab onu anlamalı ve onu kendi dünyasına taşımalı. Kendi kabına dökmeli, kendi idrakine yansıtabilmeli. Kur’an bu sonuca ulaşmak için muhatabın ikna olabileceği bütün metodları kullanmış, dilin ve ikna etmenin bütün imkanlarını ve sanatlarını  seferber etmiştir. 

Bu metodlardan, söz sanatlarından birisi de Kur’an’daki hitap tarzlarıdır.

  • ‘Ya eyyuhâ’ ne demektir?

Arap dilinde dokuz tane nidâ (ünlem/çağrı) harfi vardır. Bu nidâ harfleri hazfedilmiş (yazılmayan/zikredilmeyen) çağrı fiilinin yerine kullanılır. Kendisine nidâ edilen (ünlenen) kimseye ‘münâdâ’, ünleyene/seslenene de ‘münâdî’  denir. ‘Münâdâ’ görünmeyen fiilin tümleci olarak düşünülür.[1]

 ‘Yâ’ nidâ harfleri içinde en çok kullanılandır. ‘Yâ’, özel isimlerden veya başında belirlilik takısı (el) olmayan kelimelerden önce kullanılır. “Yâ racûl, yâ Hasen, yâ fülan, yâ semâ” gibi. Eğer kelimenin başında belirlilik takısı (el) varsa o zaman nidâ harfi ile münâdâ arasına ya bir işaret zamiri (hâzâ, hazihî) veya ‘eyyühâ’ gelir ve ikisi birlikte kullanılır. “yâ eyyühe’l-mü’minûn-ey mü’minler”, “yâ eyyühe’l-insan-ey insan” , “yâ hâza’r-racûl-ey şu adam”, “yâ hâzihi’t-tâlibetü-ey şu kız öğrenci” gibi.

Allah (cc) lafzının önüne sadece ‘yâ’ gelir ve “Yâ Allah” şeklinde kullanılır. Dualarda ‘yâ Allah ‘ yerine çoğu zaman ‘allahümme-ey Allahım’ denilir. (Bakınız: Âli İmran 3/26. Mâide 5/114. Yûnus 10/10. Zümer 39/46)[2]

 ‘Yâ’, genelde uzakta, -az da olsa- sözü pekiştirmek için yakında olanlara seslenmek üzere kullanılır.  ‘Yâ’, Türkçe’ye ‘ey’, ‘eey’, ‘be’, ‘hey’, ‘ya’ şeklinde çevriliyor. ‘Yâ’ nida harfi, imdat isteklerinde, bir şeyin büyüklüğüne, küçüklüğüne, çokluğuna veya azlığına v.b. hayret edildiğinde ve mersiyelerde de kullanılır.[3]

 ‘Eyyuhâ’nın müennes (dişil) formu ‘eyyetühâ’dır ve Kur’an’da iki âyette geçmektedir. (Yûsûf 12/70. Fecr 89/27)

Nidâ harfi bazen hazfolur (söylenmez/yazılmaz).  Mesela: “Yûsûfu eğrıd an hâzâ-(Ey) Yûsûf! bundan vazgeç...” (Yûsûf 12/29). “İz gâle ibrahimu Rabbi’c-al hâzâ beleden âminen-İbrahim: “(Ey) Rabbim, bunu güvenli bir belde yap” demişti.” ( Bekara 2/126)[4]

  • Kur’an kime hitap ediyor

Kur’an’da pek çok yerde, bazı kişiler, kabileler, gruplar, hayvanlar, peygamberler, yaratıklar ile ilgili  nidâ harflerinden ‘yâ’ tek başına veya ‘yâ eyyühâ’ ile birlikte kullanılıyor.

Kur’an genelde bütün insanlara, özelde bazı gruplara hitap ediyor. Yani önce insanı, sonra da insanlar arasından bazı grupları muhatab alıyor. Aslında Kur’an’ın muhatabı insandır.

Kendilerine ayrı ayrı hitap edilen gruplar sonunda ‘insan’ başlığı altında toplanır. ‘İnsan’ kelimesini ve kapsamını madde madde açacak olsak Kur’an’ın sözünü ettiği, yer yer muhatap aldığı gruplar karşımıza çıkar. İnsan kâinatın hakikati, Kur’an da insanın hakikatidir. Bu iki hakikatin bir araya gelmesi hakkın yerini bulmasıdır. Bu iki hakikati var eden ve inzal eden el-Hak, sözlü hakikat olan Kur’an’la kevnî hakikat olan insanı muhatap alıyor. 

Birini muhatap almak ona değer vermekle eştir. Zira karşınızdakine muhatab diyebilmeniz için bir şekilde; yani kalben, hissen veya cismen ona yönelmeniz gerekir. Bu da sizin ona değer verdiğinizi gösterir.

Kur’an’ın hitaplarının üzerinde dolaştığı ana fikir, insanları hidâyete davet etmek, Allah’ı tanımalarını ve onların hakikat konusunda ikna olmalarını sağlamaktır. Mesela; “Ey âdemoğulları! Size kandi aranızdan benim mesajlarımı ileten elçiler geldiğinde, her kim sorumluluk bilinciyle hareket eder ve kendini düzeltirse, onlar gelecek kaygısı taşımayacak ve geçmişte yaptıklarından dolayı üzüntü duymayacak.” (A’raf 7/35)

Bu ve benzeri hitaplarla insanlara bazı şeyleri haber veriyor, onları uyarıyor ve yerine göre yönlendiriyor. Önlerine sayısız aklî ve varoluşa ilgili âyetler, deliller (kanıtlar) koyuyor. Her çevrede ve kültürdeki, her yaştaki ve seviyedeki insana hitap ediyor.[5] 

Kur’an’ın hitapları aslında bir çağrıdır. Kime yönelik olursa olsun ilâhi bir davettir.  Rabbin kullarına rahmetiyle bir tenezzülü, bir iltifatı ve bir yönelmesidir. Şüphesiz Allah (cc) kullarıyla doğrudan konuşmaz. Onun sünnetinde kullarıyla iletişimi ‘vahy’ yoluyladır. (Şûra 42/51)

Kendisine değer verilen insan bu Rabbanî daveti işitir, kulak kesilir ve dinlerse, iki dünyada da mutluluğa erer. Bu hitabı es geçen, duymayan ya da duyduktan sonra ciddiye almayan, ya da alay eden ise iki dünyada da hüsrana uğrar. Böyle birisi kendisini Yaratanın kendisine ne kadar değer verdiğinin farkında değildir. 

İnsanın bu hitaba muhatab kılınması kendisi açısından erişilmez bir izzet ve mutluluk sebebidir.  Allah (cc) aciz ve pek çok hatalı kuluna sesleniyor, onunla vahiy diliyle konuşuyor. Ondan kendi faydasına olacak işleri yapmasını, zararlı olacak işlerden uzak durmasını haber veriyor. Bu çağrıya kulak asmayanların zararını hiç bir dil anlatamaz.

Allah’ın insana hitap etmesi Yâsîn 58. âyetinde geçtiği gibi “selâmun kavlen min rabbi’r-Rahim-Rahmeti sonsuz Allah’tan selâm sözü” gibidir.

Allah’tan cennetlik kullara selâm... Bunun ne büyük bir ödül olduğunu anlatmaya kelimeler yetmez. Cennetliklerin görevli melekler tarafından selâmla karşılanmaları, tebrik edilmeleri, oradaki makamlarına buyur edilmeleri bile başlı başına büyük bir müjdedir.  Bu selâm ve bu karşılama cenneti iman edenlere lutfeden Âlemlerin Rabbin’den gelirse  şüphesiz daha büyük bir muştu olur.

Kur’an insan içindir ve dolaysıyla söze insanı muhatap alarak başlıyor.  Sonra kendisine vahiy inen Peygamber’e (sav), o dönemde yaşayan muhataplara, sonra da kıyamete kadar gelecek olan bütün insanlara ve cinlere sesleniyor.  

Kur’an’ın hitapları insana insan olduğunu hatırlatan anlamlı, önemli ve ciddi çağrılardır.  Kur’an’ın, nüzûl dönemindeki muhataplarına hitap etmesi, bu hitabın yerel ve tarihsel olduğunu göstermez. O, herhangi bir nev’e (cinse) hitap etse de, maksadı geneldir. O evrensel ve çağlarüstü olduğu gibi, onun hitapları da evrensel ve kıyamete kadar bütün insanları kapsamaktadır.  

  • Kur’an hitaplarının sınıflandırılması

Kur’an’ın  hitapları farklı sınıflandırılabilir. Kur’an uzmanları bunları otuzüç kısma ayırdılar. Bunların en önemlileri şunlardır:

1-Hitap da kasıt da geneldir. Mesela: “Şüphesiz Allah, insanlara hiç bir şeyle zulmetmez.” (Yûnus 10/44)

2-Hitab özel olduğu gibi kasdedilen de özeldir. Mesela: “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et.” (Mâide 5/67)

3-Hitab özel olmakla beraber mü’minlerin geneli kasdolunur. Mesela: “Ey Peygamber! Kadınlarınızı boşamak (istediğinizde), onları bekleme sürelerini gözeterek boşayın ve iddeti sayın...” (Talak 65/1)  “Ey Peygamber! Allah’a karşı sorumlu davran,  inkâr edenlere ve münafıklara uyma...” (Ahzab 33/1) Buradaki hitab Peygamber’e (sav) olmakla birlikte aynı emir müslümanlara da yöneliktir.

4- Hitap yalnızca bir cinse yönelik olabilir. Kur’an yirmiüç âyette insan cinsine doğrudan, sayısız âyette ise dolaylı olarak hitap ediyor.  

5-Hitap bir türe, bir gruba yönelik olabilir. Mesela; bir kaç âyette “Yâ ben-i israil-Ey İsrailoğulları” deniliyor. (Bekara 2/40)   

6-Bazı kişilere isim verilerek doğrudan hitap ediliyor.  “Ey İbrahim”, “Ey Musa”,  “Ey İsa” gibi.

7-Hitap övgü bağlamında gelebilir. “Ey iman edenler!” hitabı genellikle iman edenleri tebcil etmek ve övmek üzere gelir.   

8-Hitap bazen değer vermek değil, yermek üzere değil. Kâfirlere olan hitaplar böyledir.

9-Onure etme,  şeref bahşetme amacıyla hitap. Mesela, Âdem’e; “Ey Âdem, sen ve eşin oraya (Cennete) yerleşin” ( A’raf 7/19) Cennet yüce bir makamdır. Oraya girmeye hak kazananlar değerlidir ve şeref kazanırlar. Cenneti hak edenlere; “Esenlik ve güvenlik içinde oraya girin” denilmesi de böyledir. (Hıcr 15/46)

10-Muhatabın yaptığı işin çirkinliğini bildirmek üzere hitap. Mesela İblise; “Öyleyse çık ondan (içinde bulunduğun makamdan), çünkü sen kendini aşağıladın.” (Hıcr 15/34) denilmesi, secde emrini dinlemeyerek ne kadar büyük bir hata ettiğini vurguluyor.

11-Hitap, muhatapla alay etme amacıyla gelebilir. “Sonra baştan ayağa boca edin yürek dağlayan bir (umutsuzluğu ve deyin ki): “Tat bakalım, çünkü sen, evet sen hatırlı, saygın biri olmalısın!” (Duhan 44/48-49) Burada, dünyada çok onurlu ve saygın olduğunu zannedip Allah’a kulluktan yüz çevirenlerin hazin sonu alaylı bir şekilde haber veriliyor.

12-Tekil bir ifade ile çoğul kasdedilir. Mesela; “Ey insan! Bu kadar ulu ve cömert olan Rabbine karşı bu gururun (aldanışın) ne?” (İnfitâr 82/6) Burada tekil olarak insan kelimesi kullanılsa da kasıt bütün insanlardır.

13-Bazen önce tekil şahsa, arkasından da çoğula hitap birarada gelir. Mesela; “Ve (Ey Peygamber), hangi konumda bulunursan bulun, Kur’an’dan hangi mesajı gündeme getirirsen getir, sizler de hangi işe el atarsanız atın; ona giriştiğiniz an (ve) mekanda Biz sizin üzerinizde tarife sığmaz bir şâhidiz...” (Yûnus 10/61)

14-Muhatabın ibret ve öğüt alması amacıyla hitap edilir. Mesela; “Ve (Sâlih) onları ardında bırakırken “Ey kavmim! Diye mırıldanmıştı. “Doğrusu ben size Rabbimin mesajını tebliğ etmiştim ve size öğüt vermiştim, ne var ki siz öğüt verenleri hiç sevmediniz.” (A’raf 7/79)

15-Hitap, iltifat amacıyla yapılabilir. Mesela; “Ve (unutmayın: Başka) insanların malvarlığı sayesinde, artsın diye faizle verdikleriniz (size) Allah katında bir artış sağlamaz. Oysa, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için karşılıksız verdikleriniz O'nun tarafından bereketlendirilir...” (Rûm 30/39) Âyetin başında muhataba hitap ediliyorken, sonunda üçüncü şahsa geçiliyor.

 “... Ve Rableri onlara en temiz içeceklerden ikram edecek.” (İnsan 76/21) Burada hitap önce üçüncü kişilere, takip eden âyette ise hitap muhataba dönmektedir. “Ve onlara: “Bunlar sizin ödüllerinizdir, çünkü (hayatta iken) yaptığınız işler (Allah'ın) rızasını kazanmıştır!” (denilecek.)” (İnsan 76/22. Bir benzeri: Fetih 48/8-9)

16-Cansız varlıklara da hitap ediliyor.  Mesela; “Siz ey dağlar! Onunla (Davud’la) birlik olup Allah'ın yüceliğini terennüm edin.” (Sebe' 34/10)  “Ve O, (sadece) duman halinde olan göklere şekil verdi; onlara ve arza, “İkiniz de isteyerek yahut istemeden (varlık alanına) gelin!” diye buyurdu. İkisi birden: “Peki, boyun eğerek geliriz!” dediler.” (Fussilet 41/11)

17-Bazı hitaplar teşvik ve özendirme mesajıyla gelir. “Ey iman edenler! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve eğer (gerçekten) müminseniz faizden doğan kazançların tümünden vazgeçin.” (Bakara: 2/278)Allah (cc) önce onları imanla nitelendiriyor, sonra da gerçek mü’minlerseniz” diyerek faizden vazgeçmelerini teşvik ediyor.

18-Bazı hitaplar tehdit içerikli gelir. Mesela; “Ve fitneye karşı uyanık ve duyarlı olun ki o, ötekileri dışta tutarak yalnızca hakkı inkâra kalkışanlara musallat olmaz ve bilin ki Allah’ı azabı çok çetindir.” (Enfal 8/25) Bir ayette şüdredenlere bol bol karşılık verileceği söyleniyor, nankörlük edenlere karşılık ise; “Allah’ın azabı şiddetlidir” deniliyor.  (Yûnus 10/7. Ayrıca bakınız: Kehf 18/50. Saff 61/4) 

19-Bir şeyin çirkinliğini ve yanlışlığını söyleyerek muhatabı sakındırma amacıyla hitap. “Ey iman edenler!... ve arkanızdan birbirinizi gıybet etmeyin. Aranızdan, hiç ölmüş kardeşinin etini yemek isteyen kimse çıkar mı? Hayır, siz ondan iğrenirsiniz!...” (Hucurât: 49/12) Gıybet etmenin ölü eti yemek kadar çirkin olduğunu idrak eden mü’min bundan sakınmaya çalışır.

 20-Bazı hiaplarda umut ve özendirme yer alır. Mesela; “De ki; (Allah şöyle buyuruyor) ‘Ey kendilerine karşı haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin: Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü yalnız O, çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.” (Zümer 39/53)

21-Yumuşak bir şekilde, sevgi ve yürekten isteyerek hitap. Mesela;  “(Lukman), “Ey

yavrucuğum!” (diye devam etti) “Ortada yalnızca hardal tanesi kadar bir şey de

olsa, (yaptıklarınız) bir kayanın içinde (saklı) da bulunsa, yahut gökler(in tepesin)de ve yer(in derinliklerin)de de olsa Allah onu aydınlığa çıkarır." (Lukman 31/15)

22-Kur’an kimi zaman bazı muhataplarına meydan okuyarak hitap ediyor. Mesela; “Eğer kulumuz (Muhammed)'e katımızdan safha safha indirdiğimiz vahyin bir kısmından şüphe ediyorsanız o zaman aynı değerde bir sure getirin (de görelim)...” (Bekara 2/23. Bir benzeri: Tûr 52/34)

23-Hitap bazen şereflendirme, değer verme ve itibar etme tarzında gelir. Bu tür hitapler genellikle “De ki (ey Peyamber!)” tarzında gelmektedir.[6]

  • Kur’an yalnızca erkeklere mi hitap ediyor

Hayır, Kur’an’ın muhatabı sadece erkekler değil; insandır. İnsan kelimesinin kadını

kapsamadığını söyleyen hiç bir İslâm âlimi, hatta Müslüman yoktur. Her insan Allah’ın kuludur ve her kul da Allah’a karşı sorumludur. Kur’an’daki hitaplar, görevler ve hatırlatmalar, müjdeler ve vaadler, tehditler (va’idler) ve uyarılar herkes içindir. Bunların erkeklere ait yüklem ve zamirlerle ifade edilmiş olmaları önemli değildir. Bu, hem Arapça, hem de İslâm hukuk metodolojisi bakımından böyledir.

Açıktır ki erkeklere ait hitap ve fiil kalıbı ile gelen vahiy ölçülerinin, kadınlar için ayrıca tekrar edilmesi gerekmez.  Bu, Arap dilinin ve hukuk mantığının bir gereği ol­duğu gibi, Kur'ân'm kendisine has üslûbu ve ifade mantığı­nın da bir gereğidir.  Kur'an’ın kadını ihmal ettiği ve sadece erkeklere hitap ettiği, buradan hareketle İslâmın erkek egemenli bir kültür olduğu görüşü temelsiz ve delilsiz bir iddiadır. 

Genele hitap edenler Arap dilinin gereği, ya eril (müzekker), ya da dişil (müennes) bir kalıpla hitap etmek durumundadır. Sosyal hayatın bütün yükünün tümüyle erkeklerin omuzunda olduğu bir toplum­da eril kalıbın seçilmesi normal idi. Üstelik bu dil Araplar'ın İslâm'dan önce de konuştukları dildi. Onlar o zaman da böyle konuşuyorlardı. Kur’an aynı dili kullandı ve o dili bozmadı.[7]

Kur’an’ın, “Ey insanlar!”, “Ey insan!”, “Ey iman edenler!” erkeği de kadını da kapsar. Zira her ikisi de insandır, iman ediyorsa mü’mindir. Üstelik Kur’an’da bazı yerlerde erkek ve kadın ayrı ayrı zikrediliyor. (Ahzab 33/35) Bu gibi yerlerde kadına ve erkeğe kendi kapasitelerine göre, yaptıkları iyi işlere ve sorumluluk alanlarına göre hitap edildiğini söyleyebiliriz.

Erkeğin egemen olduğu bir dünyaya Kur’an’ın getirdiği ölçü şudur: Herkes insandır, herkes yaptığından sorumludur, herkes yaptığının karşılığını alır . Erkek olsun kadın olsun; mü’min olarak kim salih amel işlerse (ibadet ederse), onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.(Nahl 16/97)

  • Kur’an’ın hitap ettiği gruplar

Kur’an, Türkçe’ye ‘ey’ şeklinde çevrilen ‘yâ’ hitap edatıyla şu kesimlere hitap ediyor, yani onlara sesleniyor ve çağrıda bulunuyor.

1-İnkârcılara: “(O halde) ey kafirler (inkâr edenler), bugün (geçersiz) özürler beyan etmeyin.  (Öteki dünyada) siz ancak (bu dünya hayatında) yapmış olduklarınızın karşılığını göreceksiniz.” (Tahrim 66/7) Bu hitabın inkârcılar hakkında yerme, hoşnut olmama, eleştirme uslûbuyla geldiği açıktır.

Bir âyette “yâ eyyuhel-kâfirun” denilerek doğrudan Hakikati inkâra şartlananlara hitap ediliyor. (Kâfirûn 109/1)

2-Kitap ehline: Kur’an kendilerini Mûsa’ya (as) ve İsa’ya (as) nisbet edenlere ‘ehl-i kitap’ diyor. Bunların muhatap alınması bazı eksikliklerinin ve yanlışlıklarının yanında Allah, peygamber, ahiret ve kitap inançlarının bulunması, yani ilahi kaynağa dayanmaları ve vahyin nuzûl sürecinde bu din gruplarının bilinmesi sebebiyledir.[8]

Beş âyette “Ey (Peygamber)! Kitap ehline de ki” şeklinde (Âli İmran 3/64, 98, 99, Mâide 5/59, 77),  yine beş âyette de “Ey kitap ehli” diye doğrudan onlara hitap ediyor. (Âli İmran 3/65, 70, 71. Nisâ 4/171. Mâide 5/15, 19)

Bir âyette de “Ey kendilerine kitap verilenler!” (Nisâ 4/47) denilerek yine kitap ehline hitap ediliyor.

Bir âyette “De ki: Ey kendilerine Yahudi diyenler!” denilerek yahudilere sesleniliyor. (Cumua 62/6)

Ancak Kur’an onları aşalayıcı, rencide edici bir uslûp yerine, gönül alıcı, teşvik edici, ısındırıcı bir dil kullanmıştır.  Mesela:  “De ki: ‘Ey Kitap ehli, bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah'a tapalım. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birbirimizi Allah'tan başka tanrılar edinmeyelim.’ Eğer yüz çevirirlerse; ‘Şâhit olun, biz müslümanlarız!’ deyin.”  (Âli İmran 3/64)

3-Medine halkına: Bir âyette Peygamber zamanında Medine de yaşayanlara “ey Yesrib halkı” diye hitap ediliyor. (Ahzab 33/13)

4-İsrailoğullarına: Kur’an Yakub’un çocuklarına veya nesline Ben-i İsraşil-İsrailoğulları diyor. Dört âyette onlara “Ey İsrailoğulları” diye hitap ederek, Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri unutmamalarını, Tevrat’ı tasdik edici Kur’an’a iman etmelerini, onları Firavun’un zulmünden kurtarıldığı hatırlatılıyor. (Bekara 2/40, 47, 122. Tâhâ 20/80) İsa (as) onlara şöyle hitap etmişti: “Ey İsrailoğulları! Hem benim hem de sizin Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin...” (Mâide 5/72)

5-Mücrimlere: Kur’an günah işleyip Allah katında suçlu olanlara mücrim diyor.  Kıyamette: “Ama suçlulara denir ki: “Siz ey mücrimler, bugün şöyle ayrı durun.” (Yâsîn 36/59)

6-Son Elçiye (sav): Kur’an diğer bazı peygamberlere kendi isimleriyle  “Ey Âdem, “ey Nûh, Ey İbrahim, ey Mûsa  diye hitap ettiği halde Son Elçi’ye “ey Muhammed” diye ismiyle değil, “ey Nebi, Ey Rasûl” şeklinde hitap ediyor. İki âyette de “Ey rasûl-Ey Peygamber” deniliyor. (Mâide 5/41, 67)  Bu âyetlerde ona insanların inkârlarına, yalan söze kulak verenlerin hallerine üzülmemesi, Allah’tan ona indirileni hakkıyla tebliğ etmesi, buna karşın Allah’ın onu koruyacağı söyleniyor.

Onüç âyette ise “Ey nebi-Ey Peygamber” olarak hitap ediliyor. (Enfal 8/64, 65, 70. Tevbe 9/73. Ahzab 33/1, 28, 45, 50, 53, 59. Talak 65/1. Tahrîm 66/1, 9)   

Bazı âyetlerde ise isim vermeden Peygamber’i anlatan kelimelerle hitap ediliyor. Mesela: “Yâ eyyuhe’l-müzemmil-Ey ağır bir yük yüklenen” (Müzemmil 73/1), “Yâ eyyuhe’l-muddessir-Ey içine kapanan” (Müddessir 74/1)  gibi.[9]

7-Bazı Peygamberlere: Bir âyette peygamberlerin hepsine hitap ediliyor: “Ey Peygamberler! Dünya hayatının temiz ve meşru nimetlerinden payınızı alın ve dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyun ve bilin ki, yaptığınız her şeyi eksiksiz biliyorum.” (Mu’minûn 23/51)

Bir âyette Nûh’a hitap edilerek suda boğulan oğlunun onun ailesinden olmadığı hatırlatılıyor. (Hûd 11/46)

Üç âyette “ey Âdem” denilerek eşyanın isimlerini sayması, eşiyle birlikte Cennete yerleşmeleri ve orada bir ağaca yaklaşmamaları söyleniyor. (Bekara 2/33. A’raf 7/19, 27)  

Bir âyette “Ey İbrahim” diye sesleniliyor. Oğlu İsmail ve kendisi Allah’ın hükmüne teslim olup, oğlunu alnı üzerine yatırınca “Ey İbrahim! Rüyayı doğruladın. Bizi iyileri böyle mükâfatlandırırız” diye ona nida ettik.” (Saffât 37/104)  Bir başka âyette meleklerin İbrahim’e “Ey İbrahim” diye seslenip Lût kavminin kesinleşen cezasını haber verdikleri anlatılıyor. (Hûd 11/76) 

Kur’an’da kendisinden en fazla bahsedilen peygamber Mûsa’dır (as). Sekiz âyette “Ey Musa” diye kendisine bizzat hitap ederek; onu insanlaraın başına seçtiğini,   buna şükretmesi gerektiğini, onun Rabbi olduğunu, kendisine vahyedilene kulak vermesini, kendisine verilen mucizelere şahit olmasını,  duasının kabul edildiğini kendisine  bildirdi. (A’raf 7/144. Tâhâ 20/11, 19, 36. Neml 27/9, 10. Kasas 28/30, 31)

8-Peygamber hanımlarına: İki âyette Peygamber hanımlarına hitap ediliyor. “Ey Peygamber hanımları! İçinizden her kim açık bir hayasızlık yaparsa, onun azabı ikiye katlanır. Zira bu Allah için kolaydır.” (Ahzab 33/30)

Bir başka âyette “Ey Peygamber hanımları!” denilerek, onların diğer kadınlar gibi olmadıkları, takvalı davranmaları, kalplerinde hastalık olanların kötü düşünmemeleri için işveli konuşmamaları gerektiği hatırlatılıyor. (Ahzab 33/32)

9-İman edenlere: Vahy, sensekiz yerde doğrudan mü’minlere “Ey iman edenler” diye sesleniyor. Hitabın yöneldiği en önemli grup mü’minler grubudur. Bu hitabın onlar için bir onur ve tebcil (yüceltme) olduğunu söylemeye gerek yoktur. ‘Yâ’ hitabında dikkat çekme, uyandırma, şereflendirme ve saygı olduğu gibi, sevgi ve iltifat da vardır. Lukman’nın oğluna öğüt verirken “ey oğulcuğum” demesi gibi. (Lukman 31/13) Burada bir babanın oğluna sevgi ve şefkatini, onun iyiliğini istemesini görmekteyiz. Allah’ın mü’minlere “Ey iman edenler!” diye hitap etmesinde de aynı şefkat ve merhatin esintisi görmek mümkün. İman edenler Allah’ın sevgisini, af ve mağfiretini, lütuf ve bağışlarını, iltifat ve kerâmetlerini, izzet ve yardımını, velâyet (dostluk) ve hizbini, nusretini ve fethini hak ederler. Bu kadar ilâhi bağışı hak eden mü’minlere Allah (cc) adeta; “Ey bunları hak etmeye, güzel insan olmaya aday olan, Allah’tan yana olmayı tercih eden imanlı kullarım; şunları şöyle yapınız, şunları yapmayınız” diyor.

“Ey iman edenler!” ifadesinden sonra İslâmî hükümler, ölçüler, emir ve yasaklar geliyor.  Mü’minler imanlarının gereğini yapmaya davet ediliyorlar. İmanın gereğini yerine getirenlere eşsiz ödüller ve müjdeler haber veriliyor. Mü’minlerin diğer insanlar gibi olmadıkları, imanın kazandırdığı izzet, Allah’ın dinine yardım edenlere ilâhi yardım ve destek sözü yer alıyor.

Bir örnek: “Ey iman edenler! Allah’tan ona yarşır şekilde korkup çekinin (sorumluluğunuzun bilince olun) ve ancak müslüman olarak can verin” (Âli İmran 3/102)

Bir âyette mü’minlere bu hitap “ya eyyühel-mü’minûn-ey mü’minler” şeklinde yer alıyor. “... Ey mü’minler! Hep birden Allah’a tevbne ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nûr 24/31)

11-Huzura ermiş nefise: İnsana düşen vahye uyup iyilerden olmak, rahmeti hak etmek ve Allah’ın sevdiği kullar arasına katılmaktır. Kur’an insan (nefse) şöyle sesleniyor: “Ey (Allah’la) tatmin olmuş nefis (insanoğlu)! Rabbine, O’ndan razı olmuş ve O’nu da razı etmiş olarak dön. Bunu (başarman) halinde gir (sâdık) kullarımın arasına, gir cennetime.” (Fecr 89/27-30)

12-Doğru yoldan sapanlara: Kur’an doğru yola hidayet, sapık ve yanlış yola dalâlet diyor. Hidâyeti tercih etmeyip yanlış yollara gidenlere dâllîn-sapıtanlar diyor. Bir âyette onlara hitaben şöyle deniliyor: “(Siz) ey sapıklar (dalâlete düşenler), yalancılar! Elbette siz o zakkum (o zehirli cehennem ağacın)dan yiyeceksiniz”. (Vâkıa 56/51-52)

13-Yere (arz’a) ve göğe: Kur’an, Allah’ın yere de hitap ettiğini söylüyor. Allah (cc) bu hitapla tufanının sona erdiğini haber veriyor: “Nihayet “Ey yer (arz) suyunu yut, ey gök suyunu tut” denildi. Ve sular çekildi ve hüküm infaz edildi...” ”  (Hûd 11/44. Enbiyâ 21/69. Sebe’ 34/10

14-İnsanlara: Kur’an’ın insana hitabı bir kaç formda gelmektedir.

a-Âdemoğullarına: Kur’ân, beş âyette “Ya ben-i âdeme-ey âdemoğulları” diye bütün insanlara sesleniyor. Bu hitap insanları ataları Âdem’e nisbet ederek bir şeref verme olduğu gibi; bir uyarı, bir hatırlatma ve bir duyurudur. (A’raf 7/26, 27, 31, 35. Yâsîn 36/60) Mesela: “Ey Âdemoğulları, şeytân, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de şaşırtıp bir belâya düşürmesin!” (A’raf 7/27)

Âdem (as) Allah tarafindan seçilmiş (Âli İmran 3/33), bilgi ve yetenekle donatılarak yeryüzüne halife olmak için gönderilmiş,  tecrübe ettiği cennet hayatını dünyada da kurması için görevlendirilmiştir. (Bekara 2/30-31) Onun bu görevi hakkıyla yerine getirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

“Ey âdemoğulları!” hitabı bütün insanlara (Âdem’in çocuklarına) aynı şeyleri hatırlatmaktadır. Onlar da Allah (cc) tarafından seçilmiş ve yeryüzünde halifelik görevi verilmiştir. (A’raf 7/10. Neml 27/59, 62. Bekara 2/30) Bu hitap Âdem gibi temiz, muttaki ve âbid (hakkıyla kulluk yapan) olmaya bir davettir. Bu hitap aynı zamanda bütün âdemoğullarının kardeş olduğunu da hatırlatıyor.

b-Cin ve insan topluluğuna: Cin sûresinde cinlerden bir grubun Kur’an’ı dinlediklerinden ve iman ettiklerinden bahsediliyor.

Rahman sûresinde Allah’ın bazı nimetleri ve bazı gerçekler hatırlatıldıktan sonra “Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkâr edebilirsiniz?” Bu âyet sûre boyunca yirmialtı defa tekrar ediliyor. Bu âyet bir yerde insan ve cinlerin yaratılışından hemen sonra, bir âyette de göklerin ve yerin yaratılışı ile ilgili (kevnî) bir gerçeğin insanlara ve cinlere hatırlatılmasından sonra geliyor. (Rahman 55/14, 33) Buradan ve âyetteki çoğul ifadeden yola çıkarak 26 defa tekrar edilen âyetin hem cinlere, hem de insanlara hitap ettiğini söyleyebiliriz.

c-Allah’ın kullarına: İslâma göre Allah’a kul olma şuuru rütbelerin en üstünü, kazançların en büyüğüdür. Yalnızca Allah’a kul olduğunun şuurunda olan mü’min gerçek özgürlüğün nerede olduğunu da göstermiş olur. Allah (cc) sanki bu şerefi ima etmek üzere “Ey kullarım” diye hitap ederek, hem bu tercihi yapanları şereflendiriyor, hem de insanları böyle bir izzete davet ediyor. Allah (cc) sıradan beşer olan insana yöneliyor ve onlara ‘ey kullarım’ diyor. 

Peygamber (sav) Allah’a kul olmakla övünürdü. Mü’minler bunu şehâdet kelimesinde bunu sürekli tekrar ederler. Bu üstün bir sıfat olmasaydı şehâdetle kıyâmete kadar tekrar edilmesi istenmezdi. Kur’an bu değerli hitabı bir âyette doğrudan, bir âyette ise Peygamber’e (sav) “de ki” diyerek yapıyor. “Siz ey iman eden kullarım! Şüphesiz ki Benim arzım geniştir. O halde Bana, Bana, yalnızca Bana ibadet edin.” (Ankebut 29/56)

“De ki “Ey hadlerini aşıp kendi nefislerini israf eden (günah işleyen) kullarım! Allah’ın rahmetinden asla ümit kesmeyin. Allah bütün günahları affedebilir...” (Zümer 39/53)

d-İnsana: Kur’an insanlara yirmibir âyette “yâ eyyühe’n-nas-ey insanlar”, iki âyette de “yâ eyyuhel’l-insan-ey insan”,  şeklinde hitap ediyor. Bunların dokuz tanesi –Hac sûresini Medenî sayarsak- Medenî sûrelerde, oniki tanesi ise Mekkî sûrelerde yer almaktadır.

‘İnsan’ kelimesi ‘e-ne-se’ ünsiyet etmek, kaynaşmak, yabancılığı gitmek fiilinden türemiştir. Ünsiyet eden demektir. ‘İns’ de aynı anlamdır.[10] 

“Ey insan! Bu kadar ulu ve cömert olan Rabbine karşı buı gururun (aldanışın) ne? O (Allah) ki seni (bir amaçla) yarattı, sana varoluş amacını gerçekleştirecek bir donanım ve dengeli bir tabiat verdi. (Yani) hangi sûrette dilemişse öyle terkip etti.”  (İnfitar 82/6-8)

Yani “kendi kendini aldatmanın anlamı ne?” Ğurur, kişinin kendisine zarar verecek şeye faydalı diye sarılarak kendini aldatmasıdır.”[11] 

Burada şeytanî eğilimlerin Hakikati inkâra şartlanmış olanlarla sınırlı olmadığına işaret var.[12]

“Ey insan! -Sen (madem ki) zahmetli bir çaba ile Rabbine yönelmektesin- sonunda mutlaka O'na kavuşacaksın. Kimin kitabı sağından verilirse, kolay bir hesapla hesaba çekilecek ve sevinçli olarak ailesine dönecektir.” (İnşikak 84/6-9)

“İnsanın yeryüzündeki hayatında -farkında olalım veya olmayalım- üzüntü, acı, sıkıntı ve endişenin, nadir anlardaki gerçek mutluluk ve tatminin çok üzerinde olduğu gerçeğine işaret. Böylece, bu insanlık durumu, “zahmetli bir çaba ile Rabbine doğru yönelmek” -yani, O'na kavuşacağı yeniden dirilişteki âna doğru yönelmek- olarak tanımlanmıştır.[13]  

-Ey insanlar

‘en-Nas’; ‘nâ-se (hareket ettirmek)’ fiiline nisbetle insanlar, halk, ahali manasındadır.[14] 

Kimilerine göre Kur’an’da geçen “ey insanlar!” Mekkelilere, “ey iman edenler!” hitabı da Medinelilere yöneliktir.[15] Ancak Medine’de inen sûrelerde de bu hitabın yer alması bu tezi doğrulamıyor. Kur’an yerine göre her kesime hiatp ediyor.

“Yâ eyyühe’n-nas-Ey insanlar!” hitabını konularına göre incelemeye çalışalım.

-Hatırlatma ve öğüt olarak

“Siz ey insanlar Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Allah’tan başka sizi gökten ve yerden sürekli doyuracak bir yaratıcı var mı? O’ndan başka ilah yoktur. Şu halde nasıl böyle savruluyorsunuz.”  (Fatır 35/3)

“Zımnen: Haneye değil hanenin sahibine teşekkür edin. Bu teşekkür, Allah söz konusu olduğunda kulluktan başka bir şey değildir.”[16]  

-Gerçeği haber verme ve açıklama olarak

Neml 16. âyetinde Süleyman’ın Davud’a (as) mirascı olduğu, kendilerine kuş mantığı ve gerekli olan şeylerin bahşedildiği haber veriliyor.  

A’raf 158. âyette Peygamber’e, kendisinin Allah tarafından gönderilmiş elçi olduğunu, alemlerin hakimiyetinin Allah’a ait olduğunu, O’ndan başka ilah olmadığını, hayatı ve ölümü O’nun yarattğını insanlara haber vermesi emrediliyor. Arkasından da insanlara yönelik olarak bu ümmî Peygamber’e inanmaları, böylece doğru yolu bulabilecekleri haber veriliyor.

Önceki Peygamberlerin her biri sadece ve sadece kendi toplumuna gönderilmiştir. Muhammed (sav) ise âlemlere rahmet olarak (Enbiyâ 21/107) ve peygamberlerin sonuncusu olarak (Ahzab 33/40) gönderildi.

Allah (cc) Muhammed’e (sav) şöyle demesini emrediyor: “Ey insanlar! Ben, yalnızca, size (Allah tarafından gönderilen) apaçık bir uyarıcıyım!” (Hacc 22/49)

İnsanlardan bazısı öldükten sonra dirilmeyi aklı almadığı için kabul etmez. Kur’an, “Ey insanlar!” diye başlayan Hacc 5. âyetinde durum böyle ise insanın; ilk defa topraktan, sonra döl suyundan nasıl yaratıldığına, ana rahminde nasıl şekillendiğine, çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık dönemlerine bakmasını, bunun üzerine düşünmesini tavsiye ediyor.

-Tenbihleme ve tehdit olarak

“Ey insanlar! Yaptığınız azgınlıkların neticesi gelip yine sizi bulacaktır. Dünya hayatının zevkleri gelip geçicidir. Sonunda Bize döneceksiniz ve Biz yaptıklarınızı bir bir size haber vereceğiz.”  (Yûnus 10/23)

Bir önceki âyette ‘siz’ zamiriyle söze girildi, ardından ‘onlar’ zamirine geçildi. Bu âyette  söz yine ‘siz’ ile tamamlandı. ‘Siz’den ‘onlara’ geçiş, adeta bir soyutlama çağrısıdır. Bununla insana kendisini dışarıdan seyretme, hayatını karşısına alıp sorgulama yolu (tecrit) gösterilmektedir. Bu ruhsal arınmaya giden yolun ilk duraıdır. Âyetin uslûbu, bunun temsili bir anlatım oldugunu açıkça gösteriyor. Vahiy, dilin bütün imkanlarını insanın hidâyeti için seferber ediyor.”[17]

Bir âyette Allah’ın kendilerini felaketten kurtardığı bazılarının tekrar taşkınlık yapmaya döndükleri söylendikten sonra böyleleri “Ey insanlar!” hitabı ile uyarılıyor: Bu gibi taşkınlıklar mutlaka yapanlara geri döner. Ahireti hesaba katmadan dünyalık yaşamak aldanmaktır denir.  (Yûnus 10/23)

-Müjde, ümit, motivasyon ve yol haritası olmak üzere

“Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt ve kalplerde oluşabilecek her türlü (manevi hastalık) için bir şifa, mu’minler icin de bir yol haritası ve bir rahmet gelmiştir.

Söyle (onlara): Allah’ın ihsanı ve rahmetiyle, evet işte bunlarla sevinsinler artık. (Ki) bu onların tüm birikimlerinden daha hayırlıdır.” (Yûnus 10/57-58)

Zımnen: İnsanın Allah’tan tek sey isteme hakkı olsa, insan o hakkı hidâyet istemek için kullanmalıdır. Âyet dört unsur içerir: İlk ikisi olan ‘öğüt’ve ‘şifa’ herkesi kapsar. Öğüt düşüncenin, şifa dygunun inşası içindir. Son ikisi olan ‘rehberlik’ve rahmet’ insanoğlu içinde mü’minleri kapsar. Zira vahiy ancak kendisine iman edene rehberlik yapar, rehberlik yaptığına rahmet olur.[18]

-Meydan okuma olarak

“(Ey Peygamber)! De ki: “Ey insanlar! Eğer benim dinimden kuşku duyuyorsanız, şunu iyi bilin ki, Allah dışında sizin kulluk ettiğiniz varlıklara asla kulluk etmem. Ne ki ben, yalnızca sizin canınızı alacak olan Allah’a kulluk ederim. Zira ben mü’minlerden olmakla emrolundum.” (Yûnus 10/104) Kâfirûn suresiyle ilişkisi var.

Bu anlam akışı içinde Allah'a, yaşayan bütün yaratıklara ölümü takdir eden vasfıyla yapılan atıf, hakikati inkâr edenlere, ölümden sonra O'nun huzurunda hesaba çekileceklerini hatırlatmak içindir.”[19]

-Sonucu haber verip uyarı (inzâr) olarak:

“Ey insanlar! Rabbinize karşı sorumluluğunuzu hatırlayın. Dahası ne anne babanın çocuğuna, ne de çocuğun anne babasına hiç bir fayda sağlamayacağı bir günün dehşetinden sakının. Unutmayın ki Allah’ın va’di gerçekleşecektir. Şu halde bu dünya hayatı sizi asla ayartmasın; dahası aldatıcının hiç biri türü sizi Allah (hakkında) asılzı düşünceleri ile ) aldatmasın” (Lukman 31/33)

Burada ön yargı, inat, tassup gibi olumsuz şartlanmalarla gönül dünyası kirlenmemiş kişilere uyarılar yer alıyor.

Bunun bir benzeri Peygambere hitaben “de ki” tarzında geliyor:  İnsanlara Allah’tan Hakikatin bilgisi gelmiştir. Bundan sonra dileyen inanıp ibadet eder, dileyen sapıklıkta kalır. İnanmanın da inkarın sonucu sahibine aittir.  (Yûnus 10/108)

Bir başka ayette “Ey İnsanlar!” denilerek kıyametin dehşeti hatırlatılarak insanların buna hazırlanmaları tenbih ediliyor. (Hacc 22/1)

Bir başka  âyette çok açık bir inzar (korkutma) ile karşı karşıyayız: “Ey insanlar! İyi bilin ki Allah’ın va’di gerçekleşecektir. Şu halde dünya hayatı sizi ayartmasın. Dahası aldatıcının hiç bir türü sizi Allah (hakındaki asılsız düşünceleri) ile aldatmasın.” (Fatır 35/15. Bir benzeri: Fatır 35/5)  

-Hatırlatma ve uyarı olarak:

Bir âyette “Ey insanlar!” hitabından sonra Allah’ın Peygamberinin Hakikati getirdiği ve insanların kendi iyilikleri için buna inanmaları gerektiği söyleniyor. (Nisa 4/170) Âyetteki “O halde iyiliğiniz icin buna iman edin” ifadesi hem bir uyarıdır, hem de muazzam bir firsatı hatırlatmadır. Arkasından gelen cümle ise daha vurgulu: Kişi eğer kendi iyiliği için gelen bu gerçeğe sırtını dönerse, gereğini yapmazsa, inanılmaz kayıplara uğrayacağı gibi, Allah’a hiç bir şekilde zarar veremez. Zaten O (cc) yerin ve göklerin sahibidir. O’nun, insanların yapacağı ibadetlere ihtiyacı yoktur. (Lukman 31/33) İnsana bu Hakikati gönderen işin boyutunu gayet iyi bilir. Hakikati göndermekteki hikmet O’na aittir. İnsanlara gelen bu Hakikat aynı zamanda aydınlatıcı bir nurdur. “Ey insanlar! Rabbinizden size hakikatin bir tezahürü geldi ve size aydınlatıcı bir ışık gönderdik.” (Nisa 4/174)

Bekara Sûresinin başında mü’minlerin, kafirlerin ve münafıkların bazı özellikleri anlatıldıktan sonra şöyle deniyor: “Ey insanlar! Sizi ve sizden önce yaşamış olanları yaratan Rabbinize kulluk edin ki O'na karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız.” (Bekara 2/21)

Bu âyet, Fâtiha’deki “Âlemlerin Rabbi” vasfının isbatına, “ancak sana ibadet ederiz” antlaşmasına, sonra da Bekara Sûresinin başındaki “müttakiler için bir doğru yoldur” fıkrasına uygundur. Kur'ân'ın tertibine göre bu âyet Allah’ın (cc) açık olarak ilk emrini içeriyor ki bu emir, İslâm binasının temel esası olan kulluk ve Allah’ı birleme (tevhid) ile başlıyor. [20]  

Bir ayette “Ey insanlar!” denilerek, yeryüzünde helâl ve tamiz olan şeylerden yiyebilecekleri, ancak şeytanın ayartmalarına kanmamaları konusunda uyarılıyor. Zira şeytan insanlara kötülükleri ve çirkin işler yapmalarını öğütler. (Bekara 2/168-169)

-Davet ve irşad, değer verme ve şereflendirme olarak

Bir âyette özellikle Allah’tan başkasına ibadet edenlere gayet yumuşak ve tatlı bir uslûpla hitap ediliyor: “Ey insanlar! (İşte) size bir misal veriliyor; onu dinleyin şimdi: sizin Allah'tan başka yalvarıp-yakardığınız bütün o (düzmece) varlıklar, hepsi bir araya gelseler dahî, bir sinek bile yaratamazlar (değil mi?); hatta bir sinek onlardan bir şey kapacak olsa, onu bile geri alamazlar! Başvurup isteyen de, başvurulan ve istenen de ne kadar güçsüz!...” (Hacc 22/73)

İnsanların tek ilâhı olduğu ikna edici bir biçimde ortaya konuluyor. Allah’tann  başkasına ibadet etmenin batıl bir davranış olduğu hatırlatıldıktan,  öğüt ve uyarılardan sonra uydurma tanrılara tapanaların durumu özlü bir şekilde ortaya konuluyor. Bu temsili anlatımda, öncelikle muhataplar bir an için aklı muhakemeyi kısıtlayan ön yargılardan, tutsağı oldukları alışkanlıklardan sıyrılmaları, verilen örneği can kulağı ile dinleyip akletmeleri isteniyor.[21]

-Doğru tasavvur inşa etmeye yönelik olarak 

Eskiden beri ve günümüzde insanın rengine, etnik yapısına, ırk ve kabilesine, statü ve kültürüne dayalı asabiye (ırkçılık, haksız tarafgirlik) anlayışına karşı Kur’an insanlığa şöyle sesleniyor: “Ey insanlar! Bakın, Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyabilesiniz. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.” (Hucurât 49/13)

İnsanların hepsi bir anne babadan dünyaya gelirler. Biyolojik orijindeki bu eşitlik bütün insanlar icin geçerlidir ve insan onurundaki eşitliğe işaret eder.

Bu gerçek başka bir ayette şöyle dile getiriliyor: “Ey insanlar! Sizi bir tek can(lı)dan yaratan, ondan eşini var eden ve her ikisinden pek çok kadın ve erkek meydana getiren Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun...” (Nisâ 4/1)

Bunlar Allah’tan gelen ölçüdür ve değerlerdir.  Kişi bu hakikatle tasavvurunu ve ahlâkını inşa edebilecektir.

 

[1] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, Dâru Ve Mektebetu’l-Hilâl-Beyrut, Trz. 15/203-204

[2] Maksudoğlu, M. Arapça Dilbilgisi, İfav Yay. İstanbul 1990, S: 279-281

[3] Çelen, M. Arapça’da Edatlar, Saff Yay. İstanbul 1991, S: 245-247

[4] Nidâ ile ilgili daha geniş bilgi için bakınız: Zamahşerî, El-Keşşaf, Daru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, Beyrut 1415, 1/95-96. Sarmış, İ. Arapça Dilbilgisi, Esra Yay. Konya 1998, S: 461-463

[5] Ulutürk, V. Kur’an-ı Kerim Allah’ı Nasıl Tanıtıyor, Nil Yay. İzmir 1994, S: 346

[6] Zerkeşî, Ebu Abdullah Bedruddin Muhammed b. Abdillah b. Bahadır, el-Burhan fi-Ulûmi’l-Kur’an, Dâru’l-Kütübi’l-Ilmiyye Beyrut 2011, S: 362-378. Suyutî, Celâlüddin Abdurrahman. el-İtkan fi-Ulûmi’l Kur’an, Mektebetü’s-Sekafiyye Beyrut 1973, 2/33-35

[7] Beşer, Dr. F. Http://www.sorularlaislamiyet.com/article/9357/kur-an-da-hitaplar-genellikle-nicin-erkekleredir.html

[8] Kaya, R. Kur’an-Kerim’de Ehl-i Kitap, Tartışmalı İlmi Toplantı- Ensar Neş. İstanbul 2007, S: 95, 103

[9] Daha geniş bilgi için: Kesler, M. F. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber’e Hitaplar, Http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/725/9158.pdf

[10] el-Cevherî, İsmail B. Hammad El-Cevheri; Sıhah, Daru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, 3/61

[11] İslamoğlu, M. Nüzûl Sırasına Göre Hayat Kitabı Kur’an, Düşün Yay. İstanbul 2009, S: 219

[12] Esed, M. Kur’an Mesaji, 3/1243

[13] Esed, M. Kur’an Mesaji, 3/1250

[14] İbnu Manzur, Lisânu’l-Arab, Dâru Ve Mektebetu’l-Hilâl-Beyrut, Trs. 14/382

[15] İbnu Atıyye, el-Muharriru’l-Veciz, Daru İbni Hazm, Beyrut 1423-2002, s: 63. Kurtubî, Tefsir, Daru İbni Hazm, Beyrut 1425-2004, 1/113. Nesefi, Tefsir, Daru İbn Kesir, Dimeşk 1419-1998, 1/61

[16] İslâmoğlu, M. Nüzûl Sırasına Göre Hayat Kitabı Kur’an, Düşün Yay. İstanbul 2009, s: 164

[17] İslâmoğlu, M. a.g.e. s: 416

[18] İslâmoğlu, M. a.g.e. s: 422

[19] Esed, M. Kur’an Mesajı, İşaret Yay. İstanbul 1996, 1/415

[20] Elmalılı, H. Yazır, Tefsir (sad.) Azim Dağ. İstanbul Trs. 1/232

[21] Heyet, Kur’an Yolu, Ankara 2004, 4/38

 

Hüseyin K. Ece

 Kur'ani Hayat Dergisi, Ocak-Şubat 2015 Sayı: 39