Bu, saadete ermiş cennet ehlinin gıpta edilecek, hayran olunacak, imrenilecek en güzel halinin tasviridir.

Bu, ebedî kurtuluşun ve bitimsiz mutluluğun, kıyaslanamaz yüce lütufların gözü kamaştıracak yansımasıdır.

Bu, bir insanın insan olarak ulaşabileceği nihâi hedeftir,

Allah’tan hakkıyla korkup çekinenler, ya da dünya hayatında Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayanlar; hesaptan sonra, bölük bölük, grup grup Cennete götürülürler. Şerefli birer konuk/heyet olarak. (Meryem 19/85) En önde mukarrabler, yani Allah’a en yakın olanlar, sonra ebrar yani en iyi davranışta öncü olanlar, sonra diğerleri, sonra diğerleri.

Herkes kendine uygun bir grupla, herkes kendi önderiyle, herkes dünyada iken kime yakın idiyse onlarla, mesela peygamberler peygamberlerle, salihler kendilerine benzeyenlerle, alimler kendi akranlarıyla, imanında sadık olanlar kendi yakınlarıyla Cennete doğru yürürler. Ta ki Cennetin kapısına geldikleri zaman oradaki görevliler onlara; “selâmün aleyküm tıbtüm, fedhulûhâ hâlidîn- “Selâm size! Hoş geldiniz! İşte buyrun, içinde temelli kalacağınız bu (Cennet’e] girin)” diyecekler. (M. İbni Kesir, 3/231)

Ayetin “...selâmün aleyküm, tıbtüm..” kısmı üzerinde durmak istiyoruz.

‘Tıbtüm’  kelimesini aslı ‘tâbe’ fiilidir. O da temiz olmak, hoş olmak, duyuların lezzet alması demektir. (R. el-Isfehani, Müfredât, s: 464)

Âyetin bu kısmını H. Basri Çantay; “Selam (ve selâmet) size! Tertemiz geldiniz”, Elmalılı ve S. Ateş; “selâm sizlere, ne hoşsunuz...”, M. Esed, M. Hamidullah, Ş. Piriş ve A. Bulaç; “selâm size! Hoş geldiniz!”, S. Yıldırım, “Selâm olsun sizlere, ne mutlu size!”, D. Vakfı Meâli; “Selâm size! Tertemiz geldiniz”, A. Gölpınarlı, “esenlik size, tertemiz oldunuz”, Mevdûdî; "Selâm üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz”, M. İslamoğlu “Selam olsun size. Safa başınıza”, Ö. Nasuhi Bilmen; “selamün aleyküm, tertemiz bulundunuz”, A. Fikri Yavuz; “(her türlü kederden) selamet size, (günah kirinden) tertemizsiniz”  şeklinde çevirdiler.

Zamahşerî, yani cennetlikler hataların olabilecek bütün kirlerinden temizlenerek gelirler. Bunun mükâfatı olarak da cennete ebediyyen girerler. Zira cennet, tertemiz olanların yurdudur ve sadece temizlere layıktır diyor. (Zamahşerî, el-Keşşâf, 4/142)

Şüphesiz ki cennetlikler için yapılacak bu teşrifat; çok güzel bir karşılama, onlar için hoş bir övgüdür. Sebebi ise cennetliklerin dünyada iken Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle hareket edip, günahların ve hataların pisliklerinden, izlerinden arınmaktır. Cennetin kapısına da tertemiz gelirler. Cennette ancak güzellik vardır. Oraya ancak güzel, tertemiz olanlar girerler. (S. Kutub, fi Zılâli’l-Kur’an, 5/3062)

Cennetin bekçileri cennetliklere “...selâmün aleyküm, tıbtüm..” diyecekler.Yani her türü âfetten selâmette olarak geldiniz. Dünyada iken siz şirk ve isyan kirine bulaşmamıştınız. Allah’a itaat sayesinde, salih amel işleyerek tertemiz kaldınız. (Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, s: 1513)

Rivâyete göre Cennetin kapısı üzerinde dibinden iki pınar çıkan bir ağaç vardır. Cennetlikler birinden içecekler ve bundan sonra onlarda kirden bir iz kalmayacak. “Rableri onlara son derece temiz bir içecek içirecektir.” (İnsan, 76/21) ayetinde söz konusu edilen içecek de budur. Sonra diğer pınardan yıkanacaklar, bununla da cisimleri temizlemnecek ve güzelleşecekler. O zaman bekçiler onlara; “Selam olsun size, tertemiz oldunuz, hemen oraya (Cennet’e) sonsuza kalmak üzere giriniz” diyecekler. (Kurtubî, Tefsir, s: 2690)

Bu şüphesiz cennete gidecekler için hoş bir karşılama olacak. Bunun sebebi âyette açıklanıyor. “Siz, dünyada iken Vahiy ile doğru yolu buldunuz, Allah’a şirk koşmayarak, yalnızca O’na kulluk yaparak, insanı yüreğini ve ahlakını kirleten inanç ve eylemlerden uzak kalarak temiz oldunuz. Cennetin kapısına kadar da temiz geldiniz. Cennnetteki temiz ödülleri, rızıkları,  olağanüstü güzellikleri hak ettiniz. Cennet güzel ve temizdir,  orayı dünyada iken ‘tayyib/temiz’ olanlar hak eder.”

 ‘Selâm’, ‘selime’ fiilinden gelen bir masdardır. Sözlükte, kurtulmak, selamette olmak, güven, barış, ayıp ve kusurlardan uzak olmak demektir. (İbni Manzur, Lisanu’l-Arab, 7/241)

‘es-Selâm’ Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Kendisi her türlü eksiklik ve noksanlıktan uzak olduğu gibi başkalarına da barış ve esenlik veren, bütün yaratıkları her türlü bozukluktan uzak tutan, onlara selâmet veren demektir.  

Selâm aynı zamanda barış manasına gelir. Selâmet ise, afiyet, kurtuluş, kötü sonuçtan/şerden uzak olmak demektir.

Namazın sonunda onun için, “Allahümme ente’s selâmü ve minke’s selâm... ’, “Ey Allahım sen Selâm’sın ve selâm Sendendir’.

Ya da “Allahümme ente’s-Selâmü ve minke’s-selâm, tercı’u ileyke’s-selâm, edhilnâ dâre’s-selâmi maa’s-selâm...” “Ey Allahım sen Selâm’sın ve selâm Sendendir, selâm Sana döner. Bizi selâm ile Selâm Yurduna (Cennet’e) kavuştur...” deriz.

Allah (cc) Cennetlikleri bizzat ‘selâm’ sözüyle karşılamaktadır. “Rahman olan Rabbinden onlara bir de sözlü ‘selâm’ vardır.” (Yâsin 36/58)

Pek çok âyette cennetliklere tahiyya/selam ödülü verileceği söyleniyor.

Mesela Cennete girmek için can attıkları halde henüz oraya girmeyenler, kendilerinden önce Cennet’e girenlere: “Size selâm olsun” diye seslenecekler. (A’raf 7/46)

Orada mutluluk makamıyla ödüllendirilenler; “Ey Allahım! sınırsız kudret ve izzetinle ne yücesin!” derler. Bunun arkasından onlara “Size selâm olsun” diye karşılık verilir.  Bunun üzerine cennetlikler de son söz olarak: “el-Hamdülillahi Rabbi’l-alemin/Bütün hamdler âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir” derler. (Yunus 10/10)

Doğru yolu (sırat-ı müstakim’i) benimseyip Cennet’i hak edenler orada mutluluk yuvası has bahçelere konulur. Melekler onların kapısına varıp;  “Size selâm olsun! Çünkü siz (iyilikte) sebat ettiniz!” (diyecekler). (Hal) böyleyse, ahirette erişilecek olan bu mutlu son ne hoş ve ne güzel!” (Ra’d 13/24)

İçlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı ebedî mutluluk, esenlik bahçelerine girecekler ve orada gönüllerinin çektiği her şeyi bulabilecekler. Allah, Kendisine sorumluluk bilinciyle bağlananları işte böyle ödüllendirecektir.

“Onlar ki, bir arınmışlık hali içindeyken melekler; “Size selâm olsun, [hayattayken] yaptıklarınızdan ötürü girin cennete!” derler.” (Nahl 16/32)

Allah (cc), mü’minlere; Cennete selâm ve güvenle beraber girmelerini söylüyor. (Hıcr 15/45-46)

Onlara denir ki: "İşte size vaad edilen bu cennet, Allah'a yönelen, O'nun emirlerine riayet eden, görmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan ve O'na yönelen bir kalple gelenlere mahsustur. Bu [cennete] huzur içinde girin; bu, ebedî hayatın başladığı Gündür!” (Kâf 50/32-34)

Gerçekten bu onlar için çok üstün bir mükâfattır.

Hatta cennettekiler ebediyyen orada boş ve yalan bir söz, rahatsız edici bir lâf, kulağa hoş gelemeyen bir kelâm asla işitmeyecekler. Onlar orada ancak selâm sözü işitecekler.

Orada onlar asla boş ve yararsız bir söz işitmeyecekler; iç huzuru ve selâm dileğinden başka hiçbir söz! Ve orada sabah akşam azıklandırılacaklar”  (Meryem 19/62. Vakıa 56/25-26) Bu ayetlerdeki selâm sözünü, manevî sükûnet, huzur, her türlü hata ve iç çatışmadan kurtulmuş olma manasında almak mümkün. (M. Esed, Mesal)

 

İnsanlar İslâm’ı hayat haline getirirlerse, önce kendileri ‘selâm’a ulaşırlar. Böyle insanlardan kurulu bir toplum artık ‘selâm toplumu’ olur ve onların yaşadığı yerler de ‘selâm yurdu’ (darü’s selâm) olur. Dünyada bu ‘selâm yurdunu’ kuran mü’minler, Ahiretteki selâm yurdunu da kazanırlar.

O selâm yurduna vardıkları zaman, meleklerin selâmı ile ile karşılanırlar ve ‘hoş geldiniz, en güzel geldiniz, siz ne hoşsunuz, tertemiz olarak geldiniz, ne mutlu size, müjdeler olsun size, selâm olsun size, siz selâmın içerdiği bütün manaları, bütün mükâfatları ve bütün dereceleri hak ettiniz’ karşılığını alırlar.

“İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selâmla karşılanacaklardır.” (Furkan, 25/75)

Çünkü ancak asıl ‘selâm/esenlik yurdu’ Cennet’tir. Cennet’te bitmeyecek bir sonsuzluk, fakirliği olmayan bir zenginlik, hastalıksız sağlık, zilleti olmayan bir izzet, bitmeyen bir saadet vardır.

Dünyada mü’minler karşılaştıkları zaman birbirlerine ‘selâm’ verirler. Böylelikle kendilerinin ulaştığı ‘selâm’ halini müslüman kardeşleri için de isterler. Onların yer yüzünde ve Cennet’te ‘selâm yurdunda’ olmaları, ilâhî selâma mazhar olmaları için dua ederler, Allah’a hamdederler.

“Cennetlikler: Bize verdiği sözde sadık olan ve bizi, dilediğimiz yerinde oturacağımız bu cennet yurduna varis kılan Allah'a hamdolsun. Salih amelde bulunanların mükâfatı ne güzelmiş! derler.” (Zümer 39/74)

İşte sahiplenmeye, miras almaya, uğrunda çok çalışmaya değer yer meğer burası imiş. Dünyada güzel zannedilen, zevk verdiği sanılan, mutlu ettiği düşünülen şeyler bunun yanında meğer bir hiçmiş. Cennetlikler bu temennilerle kendilerine tahsis edilen makamlara yerleşirler. Arkasından da Salih amel işleyenlerin ücreti/mükafatı ne kadar da güzelmiş” derler.

Evet, dünyada iken Rablerinin rızasına uygun hareket eden, O’na karşı kul olduğunun şuuruyla davranan, salih amel işleyenlerin ödülü bu kadar güzel olacak.

-Kur’an’ın dediği gibi-  bütün anlamıyla, bereketiyle ve sonuçlarıyla “selam hidayete tabi olanların üzerine olsun”. (Tâhâ 20/47)

Vesselâm.

 

Hüseyin K. Ece

4.2.2013

Zaandam/Hollanda

 

Kur'ani Hayat Dergisi, Mart-Nisan 2014 Sayı: 34