Yani kelimeleri hiç ilgisi olmayan anlamda kullanmak.

Bir kelime ile kasdedilen asıl manayı bir tarafa bırakıp o kelimeyi faklı bir amaç için kullanmak.

 

Ya da özellikle kavramlaşmış kelimeleri olduğu gibi anlamak yerine, delilsiz, işine geldiği gibi anlam vermek.

Kelimeleri eğip bükmek. Yanlış ve kötü niyetle kullanmak.

Bunların hepsi de yanlış tavırlardır.

Kur’an, tarihte İsrailoğullarından bazılarının yaptıklarını anlatarak bu yanlış tavra işaret ediyor.

Allah (cc) Musa’ın (as) ümmeti olan İsrailoğullarına taştan su fışkırttı. Onları gölgeleyecek bulutlar gönderdi. Onları kudret helvası ve bıldırcın eti ile besledi. Sonra da nimetlerini daha da artırmak için onlara şöyle buyurdu:

“... Şu beldeye yerleşin, ondan (nimetlerinden) dilediğiniz gibi yeyin, hıtta (bağışlanmak istiyoruz) deyin ve kapıdan secde ederek (saygıyla) girin ki hatalarınızı bağışlayalım. İyilik yapanlara (muhsinlere) ileride ihsanımızı daha da artıracağız.

Fakat onlardan zalim olanlar, sözü, kendilerine söylenenden başkasıyla değiştirdiler. Biz de zulmetmelerinden ötürü üzerlerine gökten bir azap gönderdik. (A’raf 7/161-162. Bekara 2/58-59)

Bazı kaynaklar İsrailoğullarının girmesi istenen karye (belde) Filistin veya Kudüs’tür.  (Taberî, Tefsir 1/339. Şevkânî, Fethu’l-Kadir, s: 73)

Bilindiği gibi, Allah (cc) İsrailoğullarına Musa (as) ile birlikte mücadele etmelerini, gerkirse savaşarak, kendilerine vadedilen kente girip yerleşmelerini emretmişti. Âyetin akışından  anlaşılıyor ki, onlar için oraya yerleşmek hem avantajlı, hem de ilâhî bir emir olduğu için itaat idi. Onlar hem Musa’ya, hem Allah’ın emrine karşı gelince kırk yıl boyunca Tih sahrasında yaşama cezasına çarptırıldılar. (Maide 5/26)

Arkadan gelen nesil, ya da hz. Musa’nın yeniden vahiyle inşa ettiği (yetiştirdiği) kuşak peygamberleri ile birlikte Allah yolunda çalıştılar. Allah (cc) onlara eski beledelerinin kapısını açtı. Orada muhtaç oldukları nimetlere kavuşacaklardı. Allah (cc) onlara kentin kapılarından adeta secde edercesine ve Allah’tan hıtta (bağışlanma) isteyerek girmelerini istedi . (Ebubekr el-Cezâirî, Eyseru’t-Tefâsir, s:42)

Ancak içlerinden bazıları kendilerine uygun görülen ‘hıtta-günahlarımızın yükünü bağışla’ demeleri gerekirken, onun yerine başka şey söylediler. Kapıdan mütevazi bir şekilde girmeleri istenirken onlar kendilerine emredilenden farklı davrandılar.  (Taberî, Tefsir 1/344. Kurtubî, Tefsir, 1/203. Elmalılı, H. Yazır, Tefsir (sad.) 4/156)

Hadislerde geçtiğine göre İsrailoğulları, aşağılama amacıyla, karşılığında ilgisiz ve anlamsız şeyler uydurarak ‘hıtta’ kelimesiyle oynadılar. (İbni Kesir, Muh. Tefsir 1/68)

Ebu Hureyre (ra) Peygamber’in (sav) Allah’ın (cc) “Fakat içlerinden zulmedenler kendilerine söylenen sözü başka sözle değiştirdiler” sözü hakkında şöyle dediğini anlatıyor: “Onlar (‘hıtta’ yerine) (hınta (arpa içinde bir buğday) tane(si) dediler. Kendilerine “O şehrin kapısından secde ederek girin” denildiği halde onlar kıçları üstünde bağdaş kurarak girdiler.” (Buharî, Tefsir/2 Sûre 5. Müslim, Tefsir/1. Tirmizî, Tefsir/2 sûre 2)

Halbuki onlar kendilerine gelen bu vahiyden sonra mütevazi bir şekilde kendileri için hazırlanan o beldeye girselerdi, hem oranın nimetlerinden diledikleri gibi faydalanacaklardı, Allah’a itaat etmenin sevabını alacaklardı, hem de günahları bağışlanacaktı. “Fakat onlardan zalim olanlar, sözü, kendilerine söylenenden başkasıyla değiştirdiler.”

Hıtta, ‘günahlarımızın yükünü üzerimizden kaldır (R. el-İsfehânî, el-Müfredât, s: 175) veya ‘Bizim için af ve mağfiret indir’ (Zemahşerî, el-Keşşâf, 1/145) manasına gelen bir istiğfar (bağıilanma isteği) ifadesidir.

‘Hatt’, bir şeyi aşağıya almak ve sırttan yükü indirmek olduğundan, ‘hıtta’ bir nevi indiriliş demek olur ki, özel bir şekilde yükü yıkmak veya boyundaki vebali indirmek karar ve duasını ifade eder. Yani oraya yerleşmek için kararınızı verin ve günahlarınıza, eksikliklerinize istiğfar edin (bağışlanma dileyin) demek olur. (Elmalılı, Tefsir (Sad.) 1/305)

Kendisine bir şey emredilen kimse bu emre karşı gelirse veya uygulamazsa, o emri inkâr etmiş olur. Yani “kendisine emredileni yapmadı, inkâra kalkıştı veya emredilenin tersini yaptı.” Böyle yapana: “Sen, sana söylenenin aksini söyledin, yaptın. Dolaysıyla asıl söyleneni değiştirdin” denilir. Âyet İsrailoğullarının sözü olmaması şekilde söylediklerini vurguluyor.  (M. Abduh, el-Menar (ter.) 1/453)

Onlardan bazıları Allah’ın emrine muhalefet ettiler ve zalimlerden oldular. Onlar Allah’ın söylenmesini istediği kelimeyle alay ederek başka kelime kullandılar. Kelimenin şekli değişince de, mana değişti, emredilen şeyi de (kendilerince) ortadan kaldırdılar.  

Buradaki asıl mesaj Kur’an’ın muhataplarınadır. Bugün Kur’an’a inananlara ve Kur’an okuyanlaradır.  “İsrailoğullarından zalimlerin yaptıkları yanlıştı. Böyle yanlışları siz yapmayın. Sözü, size söylendiği, söz ile iletin mesajı, söz ile sie emredilen şeyi anlamaya çalışın” demektir.

Bu tavır tarih boyunca Allah’ın gönderdiği Din’i,  vahyi (kitapları) tahrif edenlerin (bozanların) tavrı idi. “Hıtta deyiniz’ emrini ‘hınta’ya-buğdaya’ çeviren bu cür’etkâr kafa yapısı, Allah’ın dinine ekleme de yapabilir, çıkarma da yapabilir. Allah’ın kelimelerine dileği anlamı verebilir, onları kendi konumuna uydurabilir. Kur’an’ın veya İslâmın kelimelerini (kavramlarını) işine geldiği gibi anlayabilir. İslâm aleyhine konuşurken, bunları yanlış aktarabilir. Hatta müslümanlarca gayet iyi anlaşılan, hiç de olumsuz mana taşımayan nice güzel ve ibadet ifade eden kelimeleri böyleleri kötü ve tehlikeli gösterebilir, manasını çarpıtabilir, işine geldiği gibi kullanabilir.

Şüphesiz böyle yapmak zalimliktir.

Bilinen bir gerçektir İslâmın kelimeleri (kavramaları) İslâmın mesajını taşıyan elçilerdir. Her müslüman onları Vahyin amacına uygun olarak anlamak görevindedir. Herkes onları işine geldiği gibi, ya da bambaşka manalarda anlarsa bunda kasıt aranır.

Bu bize şunu da göstermektedir ki Allah’ın Din’i İslâma bir şey eklemek, onda olmayan bir bid’ati ortaya ona eklemek oldukça tehlikeli ve zararlıdır.

Görüldüğü gibi bağışlanmayı ifade eden ‘hıtta’ kelimesini tahrif etmek, bunu yapanların başına çeşitli belâların gelmesine sebep olmuştur. (Kurtubî, Tefsir, 1/203)

Ya İslâmı karalamak için onun kelimelerini işlerine geldiği gibi yanlış anlayanlar... Ya İslâma İslâmın kelimeleri ile hasımlık yapanlar... Ya İslâmı bu kelimeleri tahrif ederek karalamaya çalışanlar...

Hüseyin K. Ece

2.11.2014

Zaandam