-          Veli ne demektir?

‘Veli’ kelimesinin kökü ‘velâ’dır. Bunun masdarı da ‘velâyet’tir. Velâ/velâyet sözlükte; arada bir şey bulunmadan bitişiklik, yanyana olma ve yaklaşma manasına gelir.

 

Bu anlamdan hareketle ‘velâyet’ kavramına; arkadaşlık, niyet, yer, zaman, din ve nisbette, yardımda, inançta tam bir yakınlık, nusret (yardım) ve işi üzerine alma, müttefik  ve destek olma manaları da eklenmiştir. (Lisanu’l-Arab, 15/406. Isfehani, el-Müfredat, s: 837)

‘Veli’ sözlükte bazen, seven, dost anlamıyla da geçmektedir.

Veli olmak, veli olunan üzerinde hak ve yetki sahibi olmayı gerektirir. Velâyetin doğasında bu vardır. Yalnız bu veli edinilen üzerinde bir baskı ve hükmetme değil, aksine her açıdan onun iyiliği için çalışma, onun için gerekli yardımı yapma yetkisidir. Tipki bir ebeveynin cocuklari karşısındaki durumu gibi. Onun için İslam kültüründe yöneticilere ‘veliyyul-emr-işin kendisine emanet edildiği yetkili’ denilir.

Allah’ın (cc) kullarından bazılarını kendine veli edinmesi, hiç bir zaman insanlardan yardımcı veya yönetici secmesi anlamına gelmez. Bu, sevgi ve rıza açısından bir yakınlık/dostluktur. 

 

-          Kur’an’da veli

Kur’an ‘veli’ kelimesini hem olumlu hem olumsuz anlamda, Allah (cc) hakkında ve mü’minler hakkında  kullanıyor. Veli kavramını daha iyi anlayabilmek için şu örneklere bakmak gerekiyor: 

Şeytanın velisi olabildiği gibi, putların da velisi olabilir. (Âli İmran 3/175. Nisa 4/76. En’am 6/121. A’raf 7/27, 30. Kehf 18/50. Meryem 19/45. Zümer 39/3. Casiye 45/10. Şura 42/6)

İnkârcılar ve zalimler her bakımdan birbirlerinin velisidirler. (Enfal 8/73. Casiye 45/19)

Buna karşın Allah (cc) mü’minlerin velisi-dostu ve yardımcısıdır.  (Maide 5/55. Enfal 8/72. Tevbe 9/71) O (cc) müslümanların kendi aralarında da velâyet ilişkisinin olmasını emrediyor. (Tevbe 9/71. Ahzab 33/6) 

Müslümanların inkârcıları (Âli İmran 3/28. Nisa 4/79, 139, 144.  Maide 5/57, 81. Tevbe 9/23. Ankebut 29/41. Mumtehine 60/1),  yahudi ve hırıstiyanları (Maide 5/51, 57. A’raf 7/3) veli edinmeleri haramdır.

‘Veli’ mü’minler hakkında kullanıldığı yerlerde genellikle üç anlama gelir:

Birincisi, Allah’ın yardım ettiği, işlerinde kendisine kolaylıklar sağladığı kimse,

İkincisi, Allah’a ibadet ve itaat sorumluluğunu üstüne alan kimse,

Üçüncüsü, din kardeşine yardım eden, birbirine yakın ve müttefik olan kimse.

Allah’ın güzel isimlerinden biri de ‘el-Veliyy’dir ve onüç âyette geçmektedir. Bunun anlamı, yardım eden, destekleyen, insanların ve evrenin işlerini üzerine alan demektir.

Kimileri bunu, seven ve yardım eden şeklinde açıklamışlardır. ‘Veli’ kelimesi doğrudan doğruya sevgi anlamı taşımasa bile, bu velâyetin gereği sayılır. Birine yardım etmek, onun işini üzerine almak sevgi ile yakından ilgilidir.

“Allah (cc) iman edenlerin velisi” ifadesi ise Kur’an’da fiil ve isim halinde bir kaç defa geçmektedir. (Bekara 2/257. Ali Imran 3/68 122. En’am 6/14, 127. Casiye 45/19

“Allah veli olarak yeter” bir yerde geçiyor. (Nisa 4/45)

Hz. Musa (as), kavmi arasından seçtiği yetmiş kişiyi bir sarsıntı tutunca Rabbine, beyinsizler yüzünden kendilerini helâk etmemesini diledi, içinde bulundukları durumun bir imtihan olduğunu ve dilediğini doğra yola iletebileceğini itiraf ettikten sonra; “...Bizim mevlâmız ancak sensin. Bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların en iyisisin.” şeklinde duada bulundu. (A’raf  7/155)

Melekler Allah’a ibadet ederlerken de “Seni tenzih ederiz (noksanlıklardan uzak tutarız), Sen bizim Velimizsin’ derler.” (Sebe’ 34/41)

Kendisine verdiği nimetlere şükreden Hz. Yusuf (as) şöyle niyaz etmişti: “Dünyada ve Ahirette benim Veli’m Sen’sin.” (Yusuf  12/10)

Allah’ın isimlerinden olan Veli, bir çok âyette ‘nâsır-yardımcı’ ismi ile beraber geçmektedir. Veli kelimesinde yardım etmek, işini üzerine almak ile ‘nâsır-yardımcı’ ismi arasındaki bağlantı dikkat çekicidir. (Bakara 2/107, 120)

Bir kaç âyette ise veli isminin mürşid (yol gösteren) (18/Kehf, 10), ‘şefî’ (şefaat eden) (6/En’am, 51, 71. 32/Secde, 4), vaak (koruyucu) (13/Ra’d, 37) ve hamîd (övülen) (42/Şûra, 28) sıfatlarıyla beraber geçtiğini görmekteyiz. Şüphesiz ‘veli’ kavramının bunlarla yakın ilişkisi vardır. Bunlar aynı zamanda gerçek dostun (velinin) da belirgin nitelikleridir.

Üç ayette geçen ‘mevlâ’ da veli anlamındadır. (Enfal 8/40. Hac 22/78. Muhammed 47/11)

 

-          Allah’ın velileri

Allah lafzı ile veli kelimesinin çoğulu olan evliya kelimelerinden meydana gelen bu kalıp ifade Kur’an’da bir ayette geçmektedir.

“Haberiniz olsun; Allah’ın velileri (evliyâu’llah), onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olacak değillerdir.” (10 Yunus/62)

Bu bazıları hakkında yüce, övücü bir sıfat, Allah’ın verdiği bir ünvan, lütuf ve müjde, yuksek bir makamdır. Allah’ın verdigi ünvan insanlığın tanıdığı hiç bir rütbeye benzemez. Bu taltif, hiç bir makamın verdiği mükâfat gibi değildir. Hiç bir armağan bu denli değerli ve üstün olamaz. Allah’ın dostu, yakını (velisi) olmak ulvi bir şereflidir. İnsanın yüreğine bahar çiçekleri açtıran, bütün üzüntülerini sevince çeviren, bütün umutsuzlukları ebedî umuda döndüren bir muştudur. Bu muştu, bütün tereddütleri, bütün endişeleri bir fecir aydınlığı gibi ışığa çevirmektedir. 

Bu müjdeye kavuşacak olan ‘evliyâ-veliler’ kimlerdir acaba?

Her konuda olduğu gibi bu konuda da şaşmaz ölçü Kur’an ve sahih sünnettir.

Cevabı bu âyeti takip eden ikinci âyet veriyor:

“Onlar iman edenler ve (Allah’tan) korkup-sakınanlardır.

Müjde dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah’ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük kurtuluş/mutluluk budur.” (Yunus 10/63-64)

Burada sözü edilen Allah dostlarından maksat tam manasıyla inanmış olan mü’minlerdir. Gerçek manada takvaya ermiş olanlardır.  İman ise gönülde yerleşip ve amellerle doğrulanan şeydir. Amele gelince o, Allah’ın emrettiği şeyleri yerine getirip yasak ettiklerinden sakınmaktır.

Allah’a dost olmanın manasını da böyle anlamamız gerekiyor. Yoksa ‘Allah’ın velileri’, avamdan bir takım kimselerin anladığı gibi meczuplar veya kendilerine veli adı verenler değildir.” (S. Kutub, fi-Zılâli’l Kur’an, 3/1804)

Kur’an kimin Allah’in velisi olduğunu açık açık anlatıyor. O’nun dostları O’nun koyduğu ölçülere titizlikle uyanlar, O’ndan hakkıyla korkup-sakınanlar, O’na karşı sorumluluk bilinciyle davrananlardır. Ya da amellerini, ibadetlerini, içlerini ve dışlarını güzelleştirenler, salih amel (hayırlı işler) yapan salihlerdir. Dini Allah’a has kılıp ihlas sahibi olan sâdıklardır. (Bekara 2/177. Nisa 4/146. Zümer 39/2, 14. Mü’min 41/14, 66. Beyyine 98/5. Ahzab 33/35. Haşr 59/8)

Onlar tam bir iman ile ilâhî emirleri ve hükümleri yerine getirmeye devam ederler. Kendilerinden Allah rızasına aykırı bir durum olmaması için dikkatli davranırlar. Her türlü haramdan ve şüpheli şeylerden sakınırlar.

Allah’ın velisi olmanın (evliyadan sayılmanın) ölçüsü iman ve takvadır. Kim hakkıyla iman eder, imanını şirk veya riya gibi şeylere bulaştırmazsa ve arkasından da Kur’an’ın tanımladığı takvaya ulaşırsa, yani Allah’a karşı sorumluluk bilinci duyarsa, ya da hayatının her anında Allah’ı ve O’nun ahiretinde insana nasıl muamele edeceğini biliçli bir şekilde hesaba katarak yaşarsa; işte böyleleri Allah’ın yanında veli olurlar. Bunu da Allah’tan başka kimse bilemez.

Buna göre şöyle söylemek mümkün:

Her insan Allah’ın halifesi olmaya adaydır. Zira Allah insanı yerzünün halifesi olsun diye yarattı. (Bekara 2/30) Her insan mü’min olmakla da mükelleftir. Çünkü Allah (cc) insanı yalnızca kendisine kullak yapması için yarattı. (Zariyat 52/56) Her mü’min de veli adayıdır. Her mü’min imanının sayesinde, takvasının gücü nisbetinde Allah’ın velisi olabilir. Allah (cc) zaten insana yakındır. İnsana düşen de Allah’ın razı olacağı amelleri işleyerek O’nun sevgisini, salih amelleriyle ve samimiyetiyle O’nun yakınlığını kazanmaktır.

Allah’ın (cc) mekân ve yön bakımından insanlara yakın olması mümkün değildir. O’na yakınlık mecazidir. Kalb Allah’ın nuruna dalınca O’na yakınlık meydana gelir. Bundan sonra da  -bir kutsí hadiste denildiği gibi-  bakınca O’nun kudretini görür. Konuşunca Allah’ı över. Yürüyünce Allah’a hizmet için yürür. Çalışınca O’na kulluğa çalışır.  

“Veli kelimesinin fiili, öncelikle bir şeyin başka bir şeye yakın olmasını ifade eder. Yukarıdaki âyette Allah’ın müslümanlara yakın (veli) oluşundan söz edilmektedir. Veli, özellikle Allah için kullanıldığında, ya da insanlar arası ilişkiyi belirtmek üzere insan için kullanıldığında her ne kadar Kur’an’da ‘yardımcı’, ‘dost’, ‘koruyucu’ vb. anlamlar yükleniyorsa da, sözcüğün bu ikincil anlamlarından hiç biri -Allah’a karşı gözetilmesi gereken saygıyı zedeler gibi olduklarından- insanın Allah’a karşı tutumunu ya da O’nunla olan ilişkisini tanımlamak için uygun gözükmemektedir.

Sonuç olarak yukarıda, mü’minleri Allah’ın evliyâsı olarak tanımlayan ifadenin, onların Allah’a karşı hep bilinçli ve duyarlı kimseler olması anlamında, ‘Allah’a yakın olanlar’ ifadesiyle aktarılması yerinde olacaktır. (M. Esed, Kur’an Mesajı, çev. Heyet, 2/407)

Bu özellikleri taşıyan bütün müslümanlar Allah’ın velisi olmaya aday olmasına rağmen, her nasılsa insanlar bu Kur’an kavramını çok farklı anlıyorlar, bambaşka ‘veli’ tarifi yapıyorlar. Bütün mü’minlere ait olması gereken bu özelliği, bazı özel kimselere veriyorlar.

Veli olmanın şartı Kur’an’a göre iman, takva ve salih amel (hayırlı işler) yapmak olmasına rağmen; böyleleri evliyâ’dan sayılmanın şartlarını kendileri belirlerler, velilerde hep özel statü, olağanüstülükler, manevi tasarruf gücü ararlar.

Onlara göre Allah’ın velileri, İslâm ümmeti içerisinde yüksek maneví özellikler kazanmış olan özel bir tabakadır. 

Kur’an başka ayetlerde kimlerin Allah’ın velisi olabileceğine dair işaretler vermeye devam ediyor. Allah (cc) müslümanların velisidir, yardımcısı ve dostudur. (Bakara 2/257. Âli İmran 3/68) Mü’minler Rabblerine hakkıyla iman ettikten sonra O’na karşı takvalı davranırlar. Bundan dolayı da Allah (cc) onlara veli olur. (En’am 6/127) Allah’a yakın olmaya çalışanlara Allah (cc) yakınlığını, O’nu sevenlere sevgisini bildirir.

 -          Allah kimleri veli (dost) edinir?

Kur’an Peygamber diliyle Allah’ın salih kimseleri veli (dost-yakın) edineceğini söylüyor.

İnsanların Allah’ı bırakıp tapınmak ve yardım ummak üzere uydurdukları tanrıların hiç bir güçleri yoktur. Putperestler onları yardıma çağırsalar, bu ilâhlar asla onlara yardıma gelemezler. Hatta bunların yürüyecek ayakları, tutacak elleri, görecek gözleri bile yoktur.  

“... De ki: ‘(Allah’a) ortak (koştuk)larınızı çağırın, sonra da bana tuzak kurun, haydi (elinizden geliyorsa) hiç göz açtırmayın bana!’

(Ama unutmayın) benim velim, Kitab’ı indiren Allah’tır. O salih kimseleri veli edinir.” (A’raf 7/194-196)

Âyet çok açık: Allah (cc) salih kimseleri kendisine veli edinir.

Yani iman ettikten sonra, imanın gereği olarak salih amel işleyen, buna ömür boyu devam eden her mü’min salihlerdendir ve böyleleri Allah’ın velisi olmaya hak kazanır.

Türkçe meallerde bu âyetteki ‘veli‘; koruyucu/koruyan, dost ve yardımcı, savunan, sahiplik eden şeklinde tercüme edilmiş. “O salihleri veli edinir“ kısmı da; “O salih kimseleri gözetip korur, dürüst kimseleri savunur, dürüst kimselere sahip çıkar, erdemli olanları O savunur” şeklinde Türkçe’ye aktarılmış.

’Veli‘ kelimesinin anlamlarına baktığımız zaman, bütün bu çevirilerin yanlış olmadığını görürüz. Zira veli, dosttur ama koruyan, yardım eden, destekleyen, yardımı umulan, gözetip kollayan, yeri gelince de savunan bir dosttur. Bu anlamda Allah (cc) salih amel işleyip, Kur’an’ın salih amel dediği eylemleri savunan, ya da bunların işlenmesi için çaba gösterip salihlerden olanları sever, onlara manen destek olur, onları şeytani oluşumlara karşı korur.

Böyleleri şüphesiz manevî açıdan hem Allah’a, hem de Hz. Peygamber‘e yakın kimselerdir.

Peygamber kendi velileri/yakınları ve dostları hakkında şöyle diyor: “Doğrusu falan soy benim dostlarım (velilerim) değildir.  Benim gerçek dostlarım (velilerim) Allah (cc) ve salih mü’minlerdir.” (Müslim, İman/366)

Bu hadis şu âyete uygun düşmektedir:

“...Bilin Allah kendi Rasûlünün mevlâsıdır, Cebrail  de, mü’minlerin salih (olan)ları da. Bunların arkasından melekler de onun destekcisidirler.”  (Tahrim 66/4)

Görüldüğü gibi Allah’ın velisi olmak demek olağanüstülüklere sahip olmak değil, salih amel işleyerek Allah’ın korumasını veya manevi ardımını hak etmektir. Bu yardım için  biçimsel törenlere, yaldızlı nitelemelere, birilerine bağlanmaya ihtiyaç yoktur.

Bir başka âyet Allah’ın cennetlik olanların velisi olduğunu söylüyor.

“Onlar için Rableri katında ‘selam yurdu’ vardır ve O, yapmakta oldukları dolaysıyla onların velisidir.” (En’am 6/127)

Onlar, dünya hayatında işledikleri salih amelleri ve sadece Allah’ı razı edebilme niyetleriyle hem ebedi saadet yurdu olan cenneti, hem de Allah’ın yakını olmak gibi en büyük nimeti kazanırlar.

Allah (cc) kendisine karşı kulluk ve sorumluluk bilinci duyan, O’ndan hakkıyla korkup sakınan takva sahibi kullarının dostudur, velisidir.

“Bak, eğer Allah'ın iradesine karşı gelmiş olsaydın, onların sana hiçbir faydası dokunmazdı, çünkü bu zalimler sadece birbirlerinin dostlarıdır; halbuki Allah, O'na karşı takvalı olan herkesin velisidir.” (Casiye, 45/19)

Kur’an,bir âyette muttaki kimselerin özellikleri ayrıntılı bir biçimde açıklıyor.

“Gerçek erdemlilik (birr), yüzünüzü doğuya veya batıya çevirmeniz ile ilgili değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a, Ahiret Günü'ne, meleklere, vahye ve Peygamberlere inanan, servetini -kendisi için ne kadar kıymetli olsa da- akrabasına, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine, yolculara, (yardım) isteyenlere ve insanları kölelikten kurtarmaya harcayan; namazında devamlı ve dikkatli olan ve arındırıcı [malî] yükümlülüğünü ifa eden kişidir; ve [gerçek erdem sahipleri] söz verdiklerinde sözlerini tutan, felaket, zorluk ve sıkıntı anlarında sabredenlerdir: İşte onlardır sadakatlerini gösterenler ve işte onlardır Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar.” (Bekara 2/177)

Bu demektir ki bu âyette sayılan amelleri veya burada sayılmayan diğer sevap amelleri işleyen her mü’min müttakidir (takva sahibidir) ve takva sahibi her mü’min de Allah’ın velisi olma şerefini kazanabilir.

Allah (cc) iman edip takva sahibi olan kullarını kendine ‘veliler-evliyau’llah’ olarak seçiyor. Bu O’nun bileceği bir iştir.

Mü’min zaten İslâma bütün benliği ile iman edendir. İman ise takvayı gerektirir. Takvasız mü’min olunamayacağına göre, Allah’ın razı olduğu bütün mü’minler velidir (Allah’ın evliyasındandır). Allah (cc) da onların velisi veya mevlâ’sıdır.

Bu gibi mü’minler özel bir sınıf değillerdir. Bu velilik sıfatını onlar iman ettikleri ve uydukları Kur’an’dan alırlar. Bunlar, yani Allah’ın dostları her tip topluluk içinde bulunabilir. Kur’an ehli ve âlimler arasında bulunabileceği gibi, sıradan halk arasında da bulunabilir.

Bilindiği gibi İslâmda ruhbanlık ve özel bir sınıf statüsü yoktur. Herkes Allah’ın önünde eşittir ve herkes Rabbine kulluk yapmakla yükümlüdür. Kimsenin Allah katında bir imtiyazı (ayrıcalığı) yoktur. Üstünlük (keremli olmak, kerâmet), derece ve sevap kazanma ölçüsü yalnızca takvadır. (Hucurat 49/13) Kimin takvalı olduğunu da yalnızca Allah bilir.

 

-          Allah’ın velilerinden olmak

Bazı hadislerde Allah’ın velilerinin kimler olduğunu ve bazı özelliklerini görüyoruz.

Peygamber (sav) ‘evliyâu’llah’ın (Allah’ın veli kullarının), birbirlerini Allah (cc) için severek karşılıklı dost, yârân, ahbab, müttefik olduklarını söylüyor. (Ebu Davud, Sünne/2 (4596))

Allah’ın yakınlığını (veliliğini) kazanan mü’minler, Allah (cc) uğruna, O’nun adıyla, O’nun celâli için birbirlerini severler. Bu sevgi ile beraber birbirlerine ilgi gösterirler. (Müslim, Birr/38 (2567). Darimí, Rekâik/44 (2760). Tirmizí, Zühd/53 (2390))

Peygamberimize ‘Allah’ın velileri’ kimlerdir diye sorulmuş, O da şöyle buyurmuştur: “Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır (zikredilir.)” (Bezzâr’dan, İbni Kesir, Tefsir, 2/199. İbni Mace bu hadisi; “...Sizin en hayırlılarınız, görüldükleri zaman Allah’ın hatırlandığı kimselerdir” şeklinde veriyor. Bak: İbni Mace, Zühd/4 (4119))

Takva sahibi mü’minler aynı zamanda, Hakk’ın canlı şahitleridir. Onlar, İslâmın güzelliklerini pratik hayatlarında gösterirler. İslâmı öylesine güzel yaşarlar ki, onlara bakıldığı zaman Allah (cc), O’nun verdiği nimetler ve İslâmın güzellikleri hatırlanır. 

Peygamber (sav) şöyle buyurdu : “Allah’ın kulları içinde kendileri şehid veya nebi olmadıkları halde nebilerin ve şehidlerin bile gıpta ettiği nice kullar vardır. » Denildi ki; Onlar kimlerdir, belki onlara sevgi duyarız? Allah’ın Rasûlü şöyle buyurdu: “Onlar, aralarında ticaret ve akrabalık olmadığı halde birbirlerini Allah için seven bir gruptur. Yüzleri nur (gibidir) ve nurdan tahtlar üzerindedirler. İnsanların korktukları ve üzüldükleri gün, bunlar ne korkar ne de üzülürler.” Sonra da Yunus 62.  âyeti okudu. (Müstedrek’ten Elmalılı Tefsiri, 4/495. Ebu Davud bu hadis Ebu Hureyre’den aktarıyor. İbni Kesir, Tefsir, 2/199)

Allah (cc) Hz. Muhammed’i kendi dostlarıyla, düşmanları arasında tam bir ölçüt kıldı. İnsanlardan hiç bir kimse, onun getirdiği gerçeklere iman etmedikçe ve ona bütünüyle bağlanmadıkça, Allah’ın dostu olamaz. Bundan dolayı, Allah’ın Rasûlünü sevmeden evliya olduğunu söyleyenler yalancıdır. (İbni Teymiyye, Velâyet Risalesi, s: 10)

Allah’ı sevdiğini iddia edenler Hz. Muhammed’e uymak durumundadırlar:

“Deki Allah’ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Allah çok affedici ve çok merhametlidir.” (Âli İmran 3/31)

Keşif ve harikulâde (olağanüstü) şeyler peşinde koşanlar Hz. Muhammed’in getirdiği ölçülere uymadıkça yalancıdan başka bir şey olmazlar. Şeytan daima onların üzerine gelir ve onların yakını olur. Onun için böyleleri ancak şeytanın velileri olurlar, yoksa Allah’ın değil. (Şuara 26/221)

Allah (cc) şöyle buyuruyor :

“Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostu olur.” (Zuhruf 43/36)

Allah’ı zikretmek demek, Peygamberin getirdiği kuralları hayata uygulamaktır. Hayatı her an Allah (cc) görüyormuş gibi yaşamaktır. Her işi Allah (cc) adıyla ve Allah (cc) adına yapmaktır. Yani, bir başka  deyişle Kur’an’ın emirlerine sımsıkı sarılmaktır. Her kim Kur’an’a inanmaz, onun içindeki düsturları kendisi için düstur haline getirmezse, Allah’tan yüz çevirmiş, şeytana dost/yakın olmuş demektir. 

Bir kutsí hadiste Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor:

“Yüce Allah’ım bana buyurdu ki: “Kim benim bir velime düşmanlık ederse ona savaş açmış olurum.

Kulumu bana yaklaştıracak şeylerden arasında en çok sevdiğim ona emrettiğim farzları yerine getirmesidir. Kulum bana nâfile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder. Öyleki ben onu sevmeye başlarım. Onu sevince de duyan kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Artık o benimle duyar, benimle görür, benimle tutar ve benimle yürür. Benden bir şey isterse elbetteki veririm.  Bana sığınırsa onu korurum.

Yaptığım hiç bir işte tereddüt etmedim. Yalnız mü’min kulumun ruhunu almakta tereddüt ettim. O ölümden tiksinir, ben de onun hoşlanmadığı şeylerden hoşlanmam. Fakat ölümden kurtuluş yoktur.” (Buharî, Rikak/38)

“Kulum bana nafile ibadetleri yaparak yaklaşmaya devam eder. Öyleki artık ben onu severim...” Yani o, farzları yerine getirerek Allah’a yaklaşmaya çalışmazsa, asla takva sahibi bir mü’min olamaz. Takva sahibi olmayanların, yani Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle davranmayanların da Allah’ın velsi olması mümkün değildir.

Hadiste söylendiği gibi takva sahipleri farz (emredilen) ibadetleri hakkıyla yerine getirerek iyiler (ebrar) derecesini kazanırlar. Bundan sonra da ‘sadık mukarrebler’den olmak üzere nâfile ibadetlerle Allah’a yaklaşmaya çalışırlar.

Unutmamak gerekir ki Allah’ın iyi dediği (ma’ruf, birr ) işleri yerine getirmeden, kötü dediği (münker, fısk) işlerden uzaklaşmadan Allah’la yakınlık kurduğunu iddia edenler kötü birer yalancıdırlar. Elbette yalancılar da Allah’ın velisi olamazlar. (İbni Teymiyye, Velâyet Risâlesi, s: 39)

Dünyada Allah’ın velisi olma şerefini kazanan mu’minlere hem dünya da hem de âhirette melekler veli olacaklar. Meleklerin dostluğunu kazanmak, onların desteğini ve duasını beraberinde getirir.  

“Şüphesiz; ‘Bizim Rabbimiz Allah’tır’ deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner ve ‘hüzne kapılmayın, size va’dolunan cennetle sevinin.

Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniz. Orda nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir ve istemekte olduğunuz her şey de sizindir.

Çok bağışlayan, çok merhametli olan (Allah)tan bir ağırlanma olarak. ”  (Fussilet 41/30-32)

 Allah’ın velilerini müjdeleyen âyete tekrar bakalım:

“Haberiniz olsun; Allah’ın velileri (evliyâu’llah), onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olacak değillerdir.

Onlar iman edenler ve (Allah’tan) korkup-sakınanlardır.

Müjde dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah’ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük kurtuluş/mutluluk budur.” (Yunus 10/62-64)

Bu müjdeyi bir başka ayet şöyle tamamlıyor:

“Ey kullarım, bugün sizin için bir korku yoktur ve siz bir üzüntüye de kapılacak da değilsiniz. Ki onlar, benim âyetlerime iman edenler ve müslüman olanlardır.” (Zuhruf 43/68-69)

Her insan Allah’ın halifesi (Bekara 2/30) olma adayı olduğu gibi, her mü’min de Allah’ın velisi (evliyâ’dan) olma adayıdır. Takvası ve salih amelleriyle Allah’ın velilerinden olma şerefini kazanan mü’minlere selâm olsun. 

Hüseyin K. Ece

24.09.2012