a-Tesbih Namazı Nedir?

İslâm alimlerine göre nafile namazlardan bir tanesidir. İçerisinde çok tesbih okunarak kılındığı için bu adı almıştır. Hüküm olarak menduptur, yani kılındığı zaman sevabı umulan bir namazdır.

Bu namazda çok söylenmesi tavsiye edilen ‘tesbih’ nedir? Kısaca açıklayalım:

 

a1-Tesbih;  Kavram olarak Allah’ı, O’na yakışmayan şeylerden tenzih etmek (uzak tutmak)tır. O’na noksan/eksik sıfatları yakıştırmama, O’nu her şeyden büyük tanıma ve O’nu mükemmel bilme, kutsal yüceliğine layık olmayan kusur  ve noksanlıklardan, insanların ilâhlar hakkında düşündükleri eksik sıfatlardan gerek inanç, gerekse söz ve kalp ile tenzih etmektir/uzak tutmaktır.

Aynı kökten gelen ‘Sübhan’ Allah’ın bir ismidir. Yani, çok tenzih edilen, Allah’a inanmayanların O’nun hakkında düşündüklerinden ve söylediklerinden, her türlü kusurdan uzak olan demektir.

‘Tesbih’ ibadetinde Allah’ın büyüklüğüne yönelik bir hayret ifadesi, O’na ait yüceliğin itirafı vardır.

Talha b. Ubeydullah diyor ki: Peygamberimize ‘sübhanellah’ın tefsirinden sordum. Buyurdu ki: “O, Allah’ı O’nun dışındaki her şeyden tenzih etmedir (uzak tutmadır).” (nak. Saffetü’t-Tefâsir,  1/47 )

Kur’an, Allah’ı zikretmeyi ve tesbih etmeyi beraber anıyor.  

“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.” (33 Ahzab/41-42. 3 Âli İmran/41)

Kur’an, mü’minlere Allah’ı hamd ile tesbih etmelerini emrediyor.

          “Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.” (15 Hıcr/98. Ayrıca bak. 25 Furkan/58. 52 Tûr/48. 56 Vakıa/74, 96. 87 Â’la/1. 110 Nasr/3 (20 Tâhâ/130. 40 Ğafir/55. 50 Kâf/39)

‘Sübhanellah’ tesbihinin manası tıpkı ‘Lâilâhe illah’ ve ‘Allahü ekber’ gibidir. Allah’tan başka tanrı yoktur, O Allah en yücedir, O Allah insanların uydurduğu tanrıların sıfatını taşımaktan uzaktır demek aynı şeydir.

Tesbih de bir iman itirafı, bir iman belgesidir. Tesbih etmekle iman güçlenir, ibadetin ve saygının ilâh olarak sadece O’na yapılacağı beyan edilmiş olur.

‘Sübhanellah’ ve bununla başlayan ifadeler başlı başlına birer zikir/ibadettir.

 

a2-Tesbih Namazı,

Tesbih namazı dört rekatlık bir namazdır. İçerisinde üçyüz defa "Sühhânallahi velhamdü lillâhi ve la ilâhe illallahu vellalâhu ekber" dendiği için bu adı almıştır.

Tesbih namazının belli bir vakti yoktur. Kerâhet vakitlerinin dışında her zaman kılınabilir. Bu namazı dört rek’at olarak kılmak mümkün olduğu gibi, iki rek’atın sonunda selâm vermek suretiyle, ayrı ayrı ikişer rek’at halinde kılmak da mümkündür (Vehbe ez-Zuhaylî,  İslâm Fıkıh Ansiklopedisi, 2/180).

Tesbih namazı hakkında Kur'an'da geçen herhangi bir âyet yoktur. Ancak bu namaz hakkında bir kaç hadis rivâyet edilmiştir.

Şimdi hadis kaynaklarında ‘tesbih namazı’ ile ilgili yer alan haberlere bakalım:

 

       b-Tesbih Namazı hakkındaki Hadisler

Ebu Davud’un Sünen’inde Said ibnu Said’den, o da Ebu Rafi' (r.a)'den şu şekilde rivâyet etmiştir:

"Resûlüllah (sav) Abbas bin Abdulmuttalib (r.a)'e şöyle buyurdu:

"Ey Abbas! Ey amcam! Sana vermeyeyim mi? Sana bahşetmiyeyim mi? Sana hediye etmiyeyim mi? Senin için (bir şeyler) yapmayayım mı? On şey vardır ki, eğer sen onları yaparsan Allah senin günâhlarının öncekini de, sonrakini de, eskisini de yenisini de, bilmeden yaptıklarını da kasden yaptık­larını da, küçüğünü de büyüğünü de, gizli olanı da açık olanı da bağışlar.

Bu on şey: Dört rek'at namaz kılman ki, bu namazın her rek'atında Fatiha Sûre­sini ve bir (zammı) sûre okursun. İlk rek'atında kıraatı (Kur'an-ı Kerim o­kumayı) bitirdiğinde daha ayakta iken şöyle dersin:

"Sübhânellahi ve'l-ham­dü lillahi ve la ilâhe illa'llahu vallahu ekber (Allah kendine yakışmayan her şeyden münezzehtir, hamd Allah'adır, Allah'tan başka ilah yoktur ve Allah en büyüktür)."

Bunu onbeş kere söylersin. Sonra rükû’ya varırsın ve bu sözü rükûda iken on kere söylersin.

Sonra rükû’dan başını kaldırırsın ve bu sözü on kere söylersin. Sonra secdeye kapanırsın ve secdede iken bu sözü on kere söylersin. Sonra secdeden başını kaldırırsın ve bu sözü on kere söylersin. Sonra secde edersin ve bu sözü on kere söylersin. Sonra başını secdeden kaldırırsın ve bu sözü on kere söylersin.

Böylece bir rek'atta bu sözü yetmiş beş kere söylemiş olursun. Bunu dört rek'atta da yaparsın.

Bunu eğer her gün bir kere kılmaya güç yeti­rebilirsen yap. Eğer yapamazsan her cuma kıl. Bunu da yapamazsan her ayda bir kere kıl. Bunu da yapamazsan her sene bir kere kıl. Bunu da yapamazsan bütün ömrün boyunca bir kere kıl." (Ebu Davud, K. Salat S.Tesbih 1297-1299. (2/29) Hakim, Kitabu Salati't-Tatavvu 1/318. İbni Huzeyme, Tesbih namazı (2/223)  

İbni Mace az farkla aynı hadisi kitabına almış. Onun rivâyetinde “ Bunu dört rek’atta da yaparsın”dan sonrası şöyle:  “Dört rek'atta da üç yüz kere söylemiş olursun. Günahların Alic'in kumları kadar da olsa Allah bağışlar.

Abbas (ra) dedi ki: Bunu her gün söylemeye kimin gücü yeter? O da buyurdu ki: “Her Cuma söylemeye çalış. Buna da gücün yetmezse ayda bir defa söylemeye çalış. Hatta “yılda bir defa” dedi.(İbni Mace, İka­meti's-Salat ve's-Sünneti fiha/190 (1386).

Ebu Davud'un naklettiği bir başka rivâyete göre de Ebu’l-Evzâ şöyle söy­lemiştir:

"Resûlüllah (sav)'ın sohbetinde bulunmuş olan bir adam -bu kişinin Ab­dullah bin Amr (r.a) olduğunu söylemişlerdir- şöyle söyledi:

"Yarın bana gel, sana bir bağışta bulunayım, bir iyilik yapayım ve sana bir şey vereyim."

Ben bana bir hediye vereceğini sandım. (Gittiğimde) şöyle söyledi: "Gündüz öğle vaktini aştıktan sonra kalk ve dört rek'at namaz kıl..." Bundan sonra yukarıdakinin benzerini zikretmiştir. Orada şöyle söylemiştir:

"Sonra -secdeden- başını kaldırınca, -bir nüshada da: "İkinci secdeden" ibaresi geçmektedir- oturduğun yerde doğrul ve on kere tesbih çekinceye (ya­ni yukarıda geçen tesbih ibaresini on kere söyleyinceye), on kere tehlil geti­rinceye (kelime-i tevhidi söyleyinceye) ve on 'kere hamd edinceye kadar kalkma. Sonra dört rek'atta (yani dört rek'atın her bir rek'atında) bunu yap." (Sonra) dedi ki:

"Eğer sen yeryüzünde olanların en çok günah sahibi olsan bile bundan dolayı günâhlarm bağışlanır."

Ben: "Peki bu namazı o vakitte kılma imkanı bulamazsam?" diye sor­dum. 0 da şöyle söyledi:

"O zaman gece veya gündüzün herhangi bir vaktinde kıl." (Ebu Davud, K. Salat/S.Tesbih, 1298 2/30)

Tabaranî Evsat’ında benzer bir rivâyeti Abdullah ibni Abbas çıkışlı veriyor.

Bu rivâyette Peygamberimizin (sav) ona teşehhüdden sonra öğrettiği bir dua da yer alıyor. Arkasından da “...eğer bu şekilde namaz kılar ve dua edersen, Allah (cc) senin büyük küçük, eski ve yeni, açık ve gizli, kasten ve unutarak yaptığın bütün günahlarını affeder” buyurdu şeklinde geçiyor.

Ebu Davud şöyle söylemiştir: "Bunu Ebu'l-Evza, Abdullah bin Amr (ra)'dan mevkuf (sahabe sözü) olarak rivâyet etmiştir." (Ebu Davud, 2/30)

Ebu’l-Evza diyor ki İbni Abbas bana şöyle dedi:

“Sana bir bağışta bulunayım, bir iyilik yapayım ve sana bir şey vereyim mi?” Dedim ki: Evet. O da Peygamberden şöyle işittiğini söyledi: “Kim dört rek’at kılarsa... “ sonra yukarıdaki geçen Peygamber tavsiyesini özetleyerek aktardı.

Ancak bu rivâyetin senedinde kopukluk vardır. (Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, 2/351)

el-Ensâri'nin rivâyetinde de şöyle denmektedir:

"Resulullah (sav), Ca'fer (ra)'e böyle söyledi..." ve daha sonra yukarıdaki ha­dis-i şerifin benzerini nakletti. Bu rivâyette: "Birinci rek'atın ikinci secde­sinde" ibaresi geçmektedir. (Ebu Davud, 1299, 2/30)

Benzer bir rivâyeti Tirmizî’de de bulmaktayız. Bu rivâyete göre Ebu Rafi' (ra) şöyle söylemiştir:

"Resûlüllah (sav), Abbas (ra)'a şöyle söyledi:

"Ey amcam! Sana bir iyilikte bulunmayayım mı? Sana bir bağışta bulun­mayayım mı? Sana bir yararda bulunmayayım mı?"

O da, "Bulun tabii, ya Resûlellah!" dedi.

(Resûlüllah sav) şöyle buyurdu:

"Ey amcam! Dört rek'at namaz kıl. Her rek'atında Fatiha ve (zammı) sûre oku. Kıraat (Kur'an-ı Kerim okuma işi) bitince daha rükû’ya varmadan onbeş kere şöyle söyle: "Allahu ekber, velhamdülillah ve la ilâhe illa'llah ve sübhanallah (Allah en büyüktür, hamd Allah'adır, Allah'tan başka ilâh yok­tur, Allah kendine layık olmayan her şeyden münezzehtir.)"

Daha sonra yukarıdakinin benzerini zikretmiştir. Bu rivâyette şu ilave vardır:

"Böylece her bir rek'atta yetmiş beş kere söylemiş olursun. Dört rek'atta da üç yüz kere söylemiş olursun. Günahların Alic'in kumları kadar da olsa Allah bağışlar."

Abbas (r.a) dedi ki: "Ya Resûlullah (sav)! Bunu her gün yapamayan (için ne dersin)?"  Resûlüllah (sav) da şöyle buyurdu:

"Eğer bunu her gün yapamazsan o zaman her cuma yap. Her cuma yap­maya güç yetiremezsen o zaman her ay(da bir kere) yap." Böyle devam ede­rek en son: "Her yıl(da bir kere) yap" diye buyurdu." (Tirmizî, Ebvâbu's-Salat/350, (482)

 

c-Rivâyetlerin Değerlendirilmesi  

Tirmizî’de Tesbih Namazı Bölümünde yer alan bir başka rivâyet şöyle:

Enes ibnü Mâik (sav) diyor ki, Ümmü Süleym Rasûlüllah’ın yanına geldi ve ona şöyle dedi:

“-Bana namazda okuyabileceğim bir kelime (cümle) öğret.” Peygamber (sav) buyurdu ki:

-“Namazda Allah’ı on defa tekbir et, on defa tesbih et, O’na on defa hamdet, sonra dilediğin kadar artır dedi. Arkasından da evet evet, (böyle yap) diye ekledi.” (Tirmizi, E. Salat/350, (481)

Tirmizi’yi yayına hazırlayan Ahmed Şakir, şöyle bir dip not düşüyor:

Şarih el-Irakî diyor ki: Tirmizî, bu hadisi Tesbih namazı bölümünde zikretse de, malumdur ki bu hadis namazdan sonra tesbih duası yapma hakkındadır. Kasdedilen tesbih namazı değildir. Bu da farklı rivâyet yollarından gelen rivâyetlerce bellidir. (Tirmizî, 2/347, 4 nolu dipnot)

Said Havva, el-Esas fi’s-Sünne kitabını hazırlarken ‘zamanımızdaki değerli bazı alimlerin, bu hadisi çeşitli yönlerden zayıf olarak gördüklerini’ duydum diyor. Onların bu hadisi za­yıf saymalarının sebeplerinden biri de bu hadisin üslûbunun Resûlüllah’ın (sav) uslûbundaki belağata uymaması.

Bir hadisi be­lağat sebebine dayanarak zayıf görme konusu oldukça kapsamlı bir konudur ve bu konuya dalınması yanılgıya düşülmesine de sebep olabilir.

Ebu Da­vud'un bunu üç ayrı yoldan rivâyet etmiş olması boşuna değildir. Bu tarıkla­rın (yolların) her biri hasen derecesinden aşağı değildir. Böyleyken üçü bir araya ge­lince derecesi nasıl olur?

Tirmizî Ebu Râfi’den gelen rivâyet için ‘garip’ ifadesini kullanıyor. Yani ona göre bu zayıf bir hadistir. Said Havva, “her ne kadar Tirmizî’nin verdiği senet zayıf da olsa, diğer rivâyet tarıkları bu hadisin sahih olduğunu ortaya koyar” demektedir. (Hadislerle İbadetler Ansiklopedisi, Said Havva, tercüme: Heyet, 4/351-354)

El-Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb’ine bu konudaki üç rivâyete yer verdikten sonra onların kaynaklarını, kaynaklardaki farklı ifadeleri zikrediyor ve bu haberler üzerine değerlendirmeler yapıyor.

Onun kitabına aldığı ilk rivâyet, Tabiinden İkrime’nin Abdullah ibni Abbas’tan yaptığı rivâyettir. Münzirî, bunu Ebu Davud, İbni Mace ve İbni Huzeyme Sahih’inde yer veriyor diye söylüyor. İbni Huzeyme’nin hadisi sahih saydığını söyledikten sonra onun şöyle dediğini de ekliyor:

“Bu hadisi İbrahim b. el-Hakem b. Eban babasından, o da İkrime’den mürsel olarak (sahabe atlanarak) rivâyet etmiştir. Rivâyetinde Abdullah ibni Abbas’ı anmamıştır. 

El-Münzirî’ye göre, İkrime’den gelen bu haber ve benzerleri çeşitli kanallardan rivâyet edilmiş, bir topluluk da onun sahih olduğunu söylemişlerdir.

Müslim ibnü Haccac’a göre, Bu hadis’in en sağlam rivâyeti İkrime’nin İbni Abbas’tan yaptığı rivâyettir.

Hâkim, Abdullah b. Ömer’in Peygamber’in (sav) amcası Abbas’a tesbih namazı öğrettiğine dair rivâyeti bu hadisin sahih oluşunu gösterir diyor.

“Nafi’, İbni Ömer’den şöyle rivâyet ediyor: “Peygamber (sav) yüzünü Ca’fer b. Ebi Talib’e, Habeş ülkesine doğru çevirdi -ki Ca’fer oradan yeni dönmüştü-, ve onu iki kaşının arasından öptü ve sonra şöyle dedi: “Sana vermeyeyim mi? Sana bahşetmiyeyim mi? Sana hediye etmiyeyim mi?...” sonra da yukarıdaki sözlerle hadisi rivâyet etti. (Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, 2/347-348)

Hâkim, bu haberin senedini verdikten sonra, bu senedin toz kondurulmayacak kadar sağlam olduğunu söylüyor. Zehebî de onun bu görüşüne katılıyor. İbni Abbas’tan gelen rivâyeti Beyhâkî de Sünen-ü Kübra’sında yer veriyor (Müstedrek, 3/51-52) (Tirmizî, 2/353) 

El-Münzirî, ikinci olarak Sahabeden ebi Râfi’in rivâyetine yer veriyor. Bu da Ebu Davud’daki metnin aynısıdır. El-Münzirî, bu hadisi İbni Mace’nin, Tirmizî’nin, Darekutnî’nin ve Beyhâkî’nin kitaplarında yer verdiklerini ekliyor. 

Ona göre Ebu Hanife’nin öğrencilerinden Abdullah ibni Mübarek’ten pek çok kimse Tesbih namazını naklettiler ve onun faziletli olduğunu söylediler.

Ahmed b. Abde’d-Dabiyyi Ebu Vehb’den şöyle rivâyet etti:

Abdullah ibnu Mübarek’e içinde tesbih okunan namaz hakkında sordum. Bana dedi ki: “Tekbir alırsın, Sübhâne’yi okursun, sonra on defa Sübhânellahi ve’l-Hamdülillahi velâ ilâhe illallahü vallahü ekber dersin. Sonra eûzü besmeleyi çekersin, Fatiha ve zamm-ı sûre okursun, sonra on defa yukarıdaki tesbihi okursun. Sonra rukû’ya varırsın, orada on defa Tesbih’i okursun. Rukû’dan kalkarsın, kıyamda iken on defa aynı tesbihi okursun. Sonra secdeye kapanırsın. Secdede on defa Tesbih’i okursun. Secdeden sonra oturursun, yine on defa Tesbih’i okursun. İkinci secde de yine on defa tesbih’i okursun. Sonra ikinci rek’ata kalkarsın. Dört rek’atta aynısını yaparsın. Böylece her rek’atta 75 defa Tesbih okumuş olursun. Her rek’ata başlarken onbeş Tesbih söylersin.

Eğer gece kılarsan her iki rek’atta bir selâm verirsin. Eğer gündüz kılarsan dört rek’atı tamamlar öyle salâm verirsin.”

Şüphesiz ki Abdullah b. Mübarek’ten gelen bu haber, İbni Abbas hadisiyle uygunluk halindedir.” (Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, 2/348-351)

 Tirmizî, Ebu Vehb’in namazdaki tesbihle ilgili sorusu üzerine Abdullah ibnü Mübarek’in cevabına da yer veriyor.  (Tirmizî, 2/348. Hakim Müstedrek’inde bu habere yer verip, râvilerini hepsi de güvenilir diye ilâve ediyor. Müstedrek 1/319-320)

Çağımızın ilim adamlarından bu hadisi sahih o­larak görenlerden biri de Allame Ahmed Şâkir'dir.

Ahmed Şakir, ‘hadisi bu sözlerle Beyhâkî’nin Hadis kitabında bulamadım, başka bir kitabından nakletmiş olsa gerek’ diyor.

Ona göre bu hadis en azından Hasen’dir. İbni Abbas’tan gelen bir hadis de mana olarak bu hadisi takviye etmektedir: Peygamber (sav) Babam Abbas’a şöyle dedi:...” Bu da tesbih hadisinin bir benzeridir. (Tirmizî, 2/352)

İbnü’l-Cevzî, Ebu Davud’da geçen metniyle bu hadisi uydurma sayarak ‘Mevzuât’ına almış. Suyutî’ye göre İbnu’l-Cevzî’den başkası bu hadise uydurma dememiştir. 

Ebu’l-Fazl ibnü Hacer de onun görüşüne katılmayarak, bu hadisin pek çok kaynak tarafından rivâyet edildiğini söylüyor. Nitekim İbnu’l-Cevzî’nin zayıf veya bilinmeyen sandığı raviler, hadis konusunda daha yetkin olan alimler tarafından güvenilir sayılmıştır. (el-Azimâbadi, bununla ilgili uzun bir liste veriyor. Bkz: el-Azimâbâdi,  Muhammed Eşref  b. Emir, Avnu’l-Ma’bud ala Sünen-i Ebi Davud,  s. 614)

Beyhâkî ve başkaları Ebu Hamid eş-Şerefî’den şöyle naklediyorlar: “Müslim ibnü Haccac’ın yanında idim. Onun bu hadisle ilgili şöyle dediğini duydum: “Onunla ilgili bu senetten daha güzelini göremezsin.”

 Tesbih namazı hadisi Abbas b. Abdulmuttalib hakkında geldiği gibi, onun oğlu Fadıl, Ebi Rafiğ, Abdullah b. Amr, Abdullah b. Ömer, Ali b. Ebi Talip, Ca’fer b. Ebi Talip ve oğlu Abdullah, Ümmü Seleme ve adı zikredilmeyen Ensar’dan bir sahabe hakkında da gelmiştir.

Zerkeşî’ye göre İbnü’l-Cevzî’nin tutumu galattır. Çünkü bu hadis en azından üç kanaldan (tarikten) gelmektedir. Bunlardan, İbni Abbas hadisi sahihtir. Zayıf bile değil ki nasıl uydurma olsun. (el-Azimâbâdi,  Muhammed Eşref  b. Emir, Avnu’l-Ma’bud ala Sünen-i Ebi Davud,  s. 614)

 

d-Fıkıh Kitaplarında Tesbih Namazı

Vehbe Zuhaylî, Türkçe’ye İslâm Fıkh Ansiklopedisi adıyla çevrilen kitabında İslâm mezheplerine göre Tesbih namazı olduğunu söylüyor ve nasıl kılınacağını tarif ediyor. (Bkz. İslâm Fıkıh Ansiklopedisi, 2/180, 188, 193, 205)

Hanbelîlerin İmamı Ahmed b. Hanbel’e göre tesbih namazı kılmak müstehap değildir. Ona göre bu konuda sabit olmuş bir hadis yoktur. Ancak dileyen bu namazı kılabilir. Zira nafile namazlarla ve bunların faziletleriyle ilgili hadislerin sahih olması şart değildir. (Zuhaylî, V. İslâm F. Ansiklopedisi, 2/205)

Ömer Nasuhi Bilmen’e göre bu namazı kılmakta pek çok sevap vardır. Hiç olmazsa haftada, ayda veya ömürde bir defa kılmalıdır. (Bilmen, Ö. N. Büyük İslâm İlmihali, s: 206)

Ali Fikri Yavuz’a göre, bu namaz vardır ve her zaman kılınabilir; bilhassa mübarek gecelerde kılınırsa daha faziletli olur. (Yavuz, A. F. İslâm İlmihali, say: 174)

Süleyman Ateş, Yusuf Kerimoğlu İlmihallerinde nafile namazlar bölümünde bu namazdan bahsetmiyorlar.

Yine Türkçe’ye de tercüme edilen Gurer ve Dürer adlı fıkıh kitabında da bu namaza yer verilmiyor.

 

e-Tesbih Namazı Nasıl Kılınır?

Kaynaklara göre, tesbih namazı, mekruh vakitlerin haricinde her zaman kılınabilir. Eğer gündüz kılınırsa dört rek’atta bir, gece kılınırsa iki rek’atta bir selâm vermek daha iyi olur.

Haftada veya ayda bir, hiç olmazsa ömürde bir defa olsun bu namazı kılmanın iyi olacağı bildirilmiştir.

Her rekatında 75 defa (Sübhânallahi ve’l-hamdülillahi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber) okunur.

Bu namazla ilgili ‘tesbih’ denilince bu anlaşılmalıdır.

Allah rızası için nafile namaza niyet edilir. Sübhâneke’den sonra 15 defa yukarıda bildirilen Tesbih okunur.

Sonra Eûzü-Besmele çekilip Fatiha ile bir zamm-ı sûre okunur. Sonra rükû’ya gitmeden tekrar 10 defa aynı Tesbih okunur.  Sonra rükû’ya varılır, rükû’  tesbihinden sonra 10 defa Tesbih okunarak, rükû’dan, (Semiallahü limen hamideh) diyerek doğrulduktan sonra ayakta iken aynı Tesbih 10 defa daha okunur.

Tesbih bittikten sonra, (Rabbenâ leke’l-hamd) denir ve secdeye varılır.
Secde tesbihinden sonra 10 defa Tesbih okunur. Secdeden kalkılır, celsede 10 defa Tesbih okunur, ikinci secdede de yine 10 defa Tesbih okunur.

Toplamı 75 eder.

İkinci rek’ata kalkılınca, yine önce 15 defa Tesbih okunur, sonra besmele ile Fatiha ve zamm-ı sûre okunur, sonra yine birinci rek’attaki gibi hareket edilir, sonra son oturuşta et-Tehiyyatü ve salavatlar okunur.

3. ve 4. rek’atlar da aynen ilk iki rek’atlar gibi kılınır.

Her rek’atta 75 Tesbih okunmuş olur ki, toplamı 300 eder.

Tesbih namazında yanılma olursa, sehiv secdelerinde bu ilâve tesbihlerin okunması gerekmez. Namazı kılan kişi bu tesbihleri aklında tutabiliyorsa, parmaklarıyla saymaz. Tesbih namazı cemaat halinde kılındığı zaman imâm, açıktan okur ve tesbihleri de açıktan tekrar eder (Bilmen, Ö. N. Büyük İslâm İlmihâli, s: 206. Bkz:  İbn Abidîn, Reddu'l-Muhtar, II/27).

Bazı kimseler, nafile bir namaz olan tesbih namazını cemaatle kılıbileceğini zannediyorlar. Halbuki tesbih namazı, nafile olduğu için cemaatle kılınmaz.

Dürer’de deniyor ki: Ramazanın dışında, vitir de cemaat ile kılınmaz. Bu husus icma ile sabittir.

Bilindiği gibi Ramazanda teravihten başka, cemaat ile nafile kılınmaz. Ancak çağrılmadan gelen bir kişi, birine iktida eder (uyar) veya iki kişi, bir kişiye uyarsa, mekruh olmaz. 3 kişide ihtilaf vardır. 4 kişi olursa, ittifakla mekruh olur.

Tesbih namazına vacip de dense cemaatle kılınmaz. Vitir vacip olduğu halde, Ramazan dışında cemaatle kılınmadığı halde, Tesbih namazı nasıl cemaatle kılınabilir ki?

Bazıları da tesbih namazı kılmayı adıyorlar. Adayınca tesbih namazını kılmak vacip oluyor onlara göre. Vacibi de cemaatle kılıyorlar.

Bazen de, cemaatle namaza duruyorlar. Sonra da namazı bile bile bozuyorlar. Bozulan namazın tekrar kılması vacip olacağı için cemaatle kılıyorlar.

Bir şey adak edilince, bunun yapılması lazım olmak için, beş şarttan biri, yapılacak adağın kendisi günah olmamalıdır. Kurban bayramı günü oruç adamak caiz olur. Çünkü, orucun kendi haram değildir, bayram günü tutulması haramdır. Başka gün tutması lazım olur. (Redd-ül-Muhtar’dan)

Dolaysıyla bir kimse tesbih namazı adasa, hatta cemaatle kılmayı adasa bile;  mekruh işlememek için, bu namazı yalnız başına kılar.

(Tesbih namazını cemaatle kılanları görürsem, mekruh işledikleri ve dinde yanlış bir çığır açtıkları için imamlarını dövmek nezrim olsun) diye adakta bulunsa, dediğini yapmaz. Yemin kefâreti verir.

Bir namazı kasten bozmak haramdır. Bir haramdan kaçmak, çok nafile namaz kılmaktan evlâdır. Haram işleyerek farz, mekruh işleyerek sünnet yapılmaz. Günahtan kaçmak ibadet yapmaktan önce gelir. (U. Besair)

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

(Az bir haramdan kaçmak, 80 bin nafile hac sevabından efdaldir.) [Deylemi]

(Küçük bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve insanların ibadetleri toplamından iyidir.) [R. Nasıhin] (Web: islamiyat)

Nafile namazların cemaatle kılınmayacağı Mektubat-ı Rabbani’de de vardır.

Bütün namazlarda olduğu gibi, tesbih namazında da, Kur'an'dan bir şey okunacağı zaman, Kur'an'ın herhangi bir yerinden okumak mümkündür. "Şu sure okunmaz veya mutlaka şu sureyi okumak gerekir" diye bir şey yoktur. Ancak İbn Abbas'a: "Bu namaz için belirlenmiş bir sûre biliyor musun?" diye sorulunca: "Evet, et-Tekâsur, el-Asr, el-Kâfirûn, ve el-İhlâs" diye cevap vermiştir (Fetavayi Hindiyye, Mısır 1323, I, 119)

Tesbih namazının bu kılınma şekli, Tirmizî'nin el-Câmi'inde, Ebu Hanife'nin talebelerinden Abdullah b. Mübarek'ten rivâyet ettiği şekle göredir. İkinci görüşe göre ise, yukarıdaki hadiste tarif edildiği gibi kılınır.

Diğer bir rivâyete göre de, tesbih namazında okunan tesbih duası; "Subhanellâhi ve'l-hamdu lillâhi ve lâ ilâhe illallahu va'llâhu ekber ve lâ havle ve lâ kuvvete illa billahi’l-aliyyi'l-azim” şeklinde uzatılabilir. (Turgay, Necmeddin, Şamil İslâm Ansiklopedisi, 6/194)

 

f-Sonuç:

Peygamberin tesbih namazı kıldığına veya kıldırdığına dair bir rivâyet bulunmamaktadır.

Rivâyetlere göre birden fazla kişiye bu namazı tavsiye ettiği anlaşılıyor. Yukarıda geçtiği gibi, bir kaç tarik’den (kanal’dan) gelen hadisler, en azından ortada böyle bir tavsiyenin olduğunu gösteriyor.

Ancak rivâyetler arasında hem metinde geçen sözlerle ilgili, hem de Peygamberin bu tavsiyeyi kime yaptığı konusunda farklılıklar var. Buna rağmen rivâyetler pek çok uzman alim tarafından tutarlı ve güvenilir bulunmuştur.

Bazı beşinci hatta onuncu derece diyebileceğimiz kitaplarda az amele korkunç sevaplar/karşılıklar vadedildiği gibi, Tesbih namazı için de böyle vaadler duyulabilir.

Konuyu abartmadan, sevabını Allah’tan bekleyerek bu namazı güç yettiği kadar kılmakta bir beis olmasa gerek. Unutmamak gerekir ki nafile ibadetlerde bir sınır yoktur. Dileyen dilediği kadar yapar. Ancak vacip gibi algılanması, dayatılması, kılmayanların kınanması yanlıştır. Kılanların da milyonlarca ecri çantada keklik görmemesi, ayrıca asla farzların yerine geçirilmemesi gerekir.

Teravih ve Ramazan’da vitr-i vacip dışında hiç bir namaz cemaatle kılınmayacağına göre, Ramazanlarda, Kadir Gecesinde, mübarek gecelerde, imamları, ‘bize tesbih namazı kıldır’ diye sıkıştırmak yanlıştır. Herkes evinde veya başka bir yerde; her gün, haftada bir, ayda bir, senede bir veya ömründe bir defa kılabilir.

Yine hatırlamak gerekir ki, Şâri’nin, yani İslâm şeriatini ortaya koyan Allah ve Rasûlü’nün emretmediği, göstermediği, işaret etmediği bir şeyi, insanlar ibadet haline getirirlerse bid’at olur. Tesbih namazı Peygamber tarafından en azından işaret edildiğine göre bid’at kapsamına girmez.

Fakat cemaatle kılınması, hele hele illa da Kadir Gecesinde kılınması gerekir diye zannedilmesi bid’at olur diye düşünüyoruz.

 

Hüseyin K. Ece

13.8.2007 Zaandam