Peygamber'in (sav) Kur'an'la ilişkisi üzerine bir seminer

Hüseyin K. Ece

12 Şubat 2006

Selam-Dordmund

 

 

GİRİŞ

*Kur’an ilke, Sünnet onun ‘sahih davranış modelleri’dir.

*Kur’an, kavl/kelâm ve hadis, Sünnet, ‘ilâhî kelâmın şahitliği’dir.

*Kur’an sünnete muhtaçtır

*Kur’an Peygambersiz ne anlaşılır, ne hayata geçirilir.

 

I- VAHY AÇISINDAN

 

1-O ümmi idi:

 

“Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o Elçi’ye, o ümmi peygambere uyarlar. O (Peygamber) ki, kendilerine iyiliği emreder, kendilerini kötülükten meneder; onlara güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar, üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar. O’na inanan, destekleyerek saygı gösteren, O’na yardım eden ve O’nunla beraber indirilen nur’a uyanlar, işte felaha erenler onlardır.” (7 A’raf/157)

 

“De ki: ‘Ey insanlar!, ben sizin hepinize, göklerin ve yerlerin sahibi olan, kendisinden başka tanrı bulunmayan, yaşatan ve öldüren Allah’ın elçisiyim. Gelin Allah’a ve O’nun ümmi peygamberi olan elçisine inanın –ki o (peygamber) de Allah’a ve O’nun sözlerine inanmaktadır,- O’na uyun ki doğru yolu bulasınız.” (A’raf/158)

 

Âyette geçen "ümmî" kelimesi, okuma yazma bilmeyen karşılığında kullanılmış olup Rasûlullah'ın bir vasfıdır. Allah Teâlâ'nın O'nu bu vasıf ile açıklaması ümmî olduğu halde ilmin bütün kemâlâtına sahip olmasındandır ki, bu da O'nun hakkında bir mûcizedir. "Rasûl" denilmesi Allah'a izâfeten, "Nebî" denilmesi ise kullara nisbetendir. Yani, O Allah'ın elçisi olması bakımından Rasûl, insanlara Allah'ın emirlerini tebliğ edip haber vermesi bakımından da Nebîdir.  

 

 

2-Ona vahyediliyordu

"Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Hz. Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı; O, hevâsına (kötü arzularına) göre konuşmaz. O(nun konuşması, kendisine) vahyedilenden başkası değildir." (53/Necm, 1-4)

 

"(Ey Muhammed,) De ki: 'Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben kendiliğmden bir şey teklif edenlerden de değilim." (38/Sâd, 86)

 

*Vahyin Durumu,

a-Vahy nedir,

b-Mahiyeti.

“Doğrusu Biz, senin üzerine ağır bir soz bırakacağız.”(73 Müzemmil/5)

 

*Vahy Karşısında Hz. Muhammed’in Konumu:

            *Vahye hazırlık safhası,         -Kişilik olarak

                                                            -Riyaziyat olarak

*Vahyi alırken durumu

*Harekete geçmesi

*Gereğini yapması

 

3-O Vahyi açıklamakla görevliydi

“Biz sana Kitab’ı indirdik ki, hakkında ayrılığa düşükleri şeyi onlara açıklayasın ve inanan bir kavim için (o kitap) yol gösterici olsun.” (16 Nahl/64)

 

4-O vahyi okumakla, kıraat ve ta’lim etmekle gorevli idi

“Gecenin yarısında (kalk) yahut bunu biraz eksilt. Veya bunu biraz artır ve ağır ağır Kur’an oku.” (73 Müzemmil 4)

 

“Yaratan Rabbinin adıyla oku.” (Alak/1)

 

5-O Vahyi muhafaza etmekle görevli idi

            -Vahyi yazı ile ve hıfz ile tesbit süreci.

 

6-O vahyi yaşamakla görevli idi

“Rabbin senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalk (ıp namaz kıl)dığını; seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor... “ (73 Müzemmil/20)

 

“Rabbinin adını an ve bütün gönlünle O’na yönel.”(73 Müzemmil/8)

 

7-Kur’an’la cihat ediyordu

“Kafirlere boyun eğme ve bu Kur’an ile onlara karşı büyük cihad et.” (25 Furkan/52)

 

8- O beklenen bir elçi idi,

"Hatırla ki Meryem oğlu İsa, 'Ey İsrâil oğulları! Ben size Allah'ın rasûlüyüm, benden önce gelen Tevrat'ı tasdik edici ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim' demişti. Fakat o, kendilerine açık deliller getirince, 'bu, apaçık bir büyüdür' doediler." (61/Saff, 6)

 

9-Misyonu güzel ahlâkı ve ilâhi vadi tamamlamak idi:

"De ki: 'Ey insanlar! Gerçekten ben, sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi Allah'ın (gönderdiği) Rasûlüyüm. Ondan başka ilâh/tanrı yoktur; O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve O'nun ümmî Rasûlüne, Allah'a ve O'nun kelimelerine gönülden inanan Rasûlü'ne iman edin ve O'na uyun ki, hidâyeti/doğru yolu bulasınız." (7/A'râf, 158) 

 

"Ey ehl-i kitab! Rasûlümüz size Kitaptan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık bir Kitab geldi." (5/Mâide, 15)

 

"Ey ehl-i kitab! Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada size Rasûlümüz/elçimiz geldi. Gerçekleri size açıklıyor ki (kıyâmette); 'bize bir beşîr ve nezîr (müjdeleyici ve uyarıcı) gelmedi' demeyesiniz. İşte size müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir. Allah her şeye hakkıyla kaadirdir." (5/Mâide, 19) 

 

“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Ahmed b. Hanbel 2/281. 2/381. Hâkim, Müstedrek 2/612. Buhârî, Edebu’l-Müfred, s: 273. Muvatta, Husnü'l-Hulûk/8)

 

II-VASIFLARI AÇISINDAN (Kur’an’a göre Peygamberin özellikleri)

 

1-Beşer Olması:

“De ki: Ben de sizin gibi bir beşerim, ancak bana ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyediliyor. Her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse, salih amel işlesin ve Rabbine ibadetinde hiş bir şirk koşmasın.” (18 Kehf/110)

 

“ ... De ki; Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak beşer olan bir elçiyim.” (17 Isra/93)

 

"Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır." (3/Âl-i İmrân, 144)

 

2-En üstün ahlaka sahip olması:

“(Ey Rasûlüm!) Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir ecir/mükâfât vardır. Ve sen, kesinlikle yüce bir ahlâk üzeresin (mükemmel bir ahlâka sahipsin).” (68 Kalem/4)

 

3-Allah’ ın Rasulü olması

“İşte bunlar, Allah'ın âyetleridir. Onları sana hakkıyla okuyoruz. Şüphesiz ki sen o gönderilen resullerdensin.” (2 Bakara/152)

 

"Muhammed rasûlullah'tır/Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken, secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rızâ isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır..." (48 Fetih/ 29)

 

"Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat O, Allah'ın Rasûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilir." (33/Ahzâb, 40)

 

"O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Rasûlünü hidâyet ve Hak Din ile gönderendir." (9 Tevbe/33, 49 Fetih/28, 61 Saf/9)

 

4-Hevasından konuşmaması:

“ O (peygamber) kendi hevasından konuşmaz.

O (Kur’an) kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir.

O’na (Peygambere) müthiş kuvvetlere sahip olan (Cebrail) öğretti.” (53 Necm/3-5)

 

"Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, iman etmiş bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." (33/Ahzâb, 36)

 

"...Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azâbı çetindir." (59/Haşr, 7)

Hz. Muhammed (sav) kendisine vahiy gelemden önce, ne vahiyden, ne davetten, ne de risaletten/peygamberlikten bahsetmedi. Kur'an onun bundan önce ilahi Kitap adına bir şey bilmediğini şöyle anlatıyor:

“Sen bundan önce herhangi bir kitap okumuyordun, onu sağ elinle de yazmıyorsun. Eğer öyle olsaydı batıla sapklananlar mutlaka kuşku duyarlardı.” (29 Ankebut/48)

 

6-Alemlere rahmet olması:

"(Rasûlüm!) Biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." (21/Enbiyâ, 107)

 

7-Mü’minlere, kendi nefislerinden daha yakın olması

 

"Peygamber, mü'minlere kendi canlarından daha üstündür. Eşleri, onların analarıdır..." (33 Ahzâb/6)

 

"Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü o, size çok düşkün, mü'minlere karşı raûf/çok şefkatli, rahîmdir/merhametlidir." (9/Tevbe, 128)

 

8-Müjdeci, uyarıcı, davetçi, şahit olması

"Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şâhid, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah'ın izniyle, Allah'a çağıran bir dâvetçi ve nur saçan bir lâmba olarak (gönderdik)." (33/Ahzâb, 45-46)

 

"Şüphesiz Biz seni, şâhid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik ki, Allah'a ve Rasûlü'ne iman etmeniz, O'nu savunup desteklemeniz, O'nu en içten bir saygı ile yüceltmeniz ve sabah-akşam O'nu tesbih etmeniz için." (48/Fetih, 8-9)

 

"(Rasûlüm!) Biz seni, ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik." (25/Furkan, 56)

 

“... Ve seni de (Ey Peygamber, mesajının ulaşabileceği) kimseler üzerine şahit kıldık, nitekim sana adım adım her şeyi olduğu gibi açıklayan bir hidayet rehberi, bir rahmet ve Allah’a yürekten boyun eğenlere müjde olarak bir ilâhî kelâm indirdik.” (16 Nahl/89)

 

9-Bütün insanlara peygamber olarak gönderilmiş olması:

“Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik, fakat insanların çoğu bilmezler.” (34 Sebe’/28)

 

10-Ğayba ait bazı hususların kendisine bildirilmesi:

Öncelikle ğaybı kimse bilemez.

“Ben size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, ben ğaybı da bilmem...” (11 Hud/31)

“İşte bu ğayb haberlerindendir ki sana onları vahy ile bildiriyoruz. Bundan önce, onları ne sen bilirdin ne de kavmin. O halde sabret. Şüphesiz akıbet takva sahiplerinindir.” (11 Hud/49)

 

“O, ğaybın bütününü bilendir. Fakat ğaybına dair ilmine razı olduğu rasul müstesna hiç kimseye açmaz. Çünkü onun önüne ve arkasına gözetleyiciler (koruyucular) koyar.” (72 Cin/26-27)

 

11-Allah’ın kendisine kitabı ve hikmeti öğretmesi:

“Nitekim kendi içinizden size ayetlerini okuyan, sizi şirk ve kirlerden temizleyen, size kitabı ve hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir Rasul gönderdik.” (2 Bakara/191, 129. 3 Ali İmran/164, 62 Cumu’a/2)

 

12-Helâl ve haram kılma yetkisinin verilmesi:

"Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o Rasûle, o ümmî Nebî'ye uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten men eder, onlara tayyibâtı (temiz ve güzel şeyleri) helâl, habâisi (pis ve zararlı şeyleri) haram kılar. Ve üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri atar(hata ile adam öldürmekte kısas icrâsını ve günah işleyen âzâların, pislis değen elbisenin kesilmesi gibi ağır teklifleri kaldırır). O Peygamber'e iman edip ona saygı gösteren, yardım eden ve onunla birlikte gönderilen Nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır." '7/A'râf, 157)

 

“İşte O Peygamber onlara ma’rufu emreder, onları münkerden nehyeder, onlara temiz olanları helâl kılar ve pis olan şeyleri haram kılar...” (7 A’raf/158)

 

“De ki, "Baksanıza, Allah sizin için nice rızıklar indirdi, siz onlardan bir kısmını haram, bir kısmını helâl yaptınız". De ki, "Size Allah mı izin verdi, yoksa siz Allah'a iftira mı ediyorsunuz?"

Allah'a yalanı iftira edenler kıyamet gününü ne sanıyorlar? Allah, insanlara çok ihsanda bulunmuştur, lâkin insanların çoğu şükretmezler.” (10 Yunus/59-60)

 

13-Kur’an’ı beyan edici olması:

“(Onları) açık delillerle ve kitaplarla (gönderdik),. Sana da bu zikri (Kur’an’ı) indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın. Böylece düşünüp öğüt alsınlar.” (16 Nahl/44)

 

“Biz sana Kitab’ı indirdik ki, hakkında ayrılığa düşükleri şeyi onlara açıklayasın ve inanan bir kavim için (o kitap) yol gösterici olsun.” (16 Nahl/64)

 

14-Her konuda örnek olması:

"Andolsun ki, Allah'ın Rasûlünde, sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için en güzel ve mükemmel bir örnek vardır." (33/Ahzâb, 21)

 

Âyette, Hz. Peygamber'in, Allah'ın rızâsını kazandıracak davranışlarda bulunmak isteyenler için mükemmel ve canlı bir örnek, en büyük fazilet numûnesi olduğu anlatılmaktadır. Böylece, Rasûlullah'ın, hislerine mağlûp insanları memnun etmek ve onlara pratik değerden mahrum birtakım teorik kurallar öğretmekle görevli olmayıp, O'nun hedefinin, insanlığa amelî kaideler öğretmek ve bu kuralları kendi yaşayışıyla Canlı Kur'an olarak izah ve târif etmek olduğu anlaşılmış olmaktadır. Bunun için, O'nun hayatı ve sîreti incelenirken bu nokta, asla gözden uzak tutulmamalıdır.

 

 

III-DAVASININ SONUÇLARI AÇISINDAN

            A-Onunla İlgili Boyutu:

 

1-Kur’an ona yol gösterdi:

“Rabb’inden sana vahyedilene uy; O’ndan başka tanrı yoktur. (O’na) ortak koşanlardan yüz çevir.” ( En’am/106)

 

2-Vahy, onu denetliyordu:

“Hiç bir beşer için yetki yoktur ki, Alla ona kitap versin, hüküm versin, peygamberlik versin de o sonra insanlara ‘Allah’tan beride bana kul olun’ diyebilsin. Velâkin ‘kitab ta’lim etmekte olduğunuz ve ders alıp vermekte olduğunuz için Allah adamları olunuz’ der.” (3 Âli İmran/79)

 

“O halde, geçmiş vahyin mensupları arasında ‘Allah’ın indirdiğine göre’ hükmet ve onların mesnetsiz görüşlerine uyma...” (5 Mâide/49)

 

“De ki: Be mesaj için sizden bir ücret istemiyorum; ve ben sahip olmadığı şeyleri iddia edenlerden de değilim.” (38 Sa’d/86)

 

“Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır.” (3 Âli İmran/144)

 

*Ummu Mektum,

*esirleri serbest bırakma olayları

*Bal yememeye yemin etmesi:

“Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir.” (66 Tahrim/1)

 

3-O, tebliğ ahlakı kazanmıştı:

Vahy adına hareket ediyordu, icraatları vahyin maksatlarına uygundu.

 

“(Ey Resulüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir.” (16 Nahl/125)

 

4-Kur’an onu uyarıyordu,

“(Ey Muhammed!) Az kalsın seni bile, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi.

Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, nerdeyse sen onlara birazcık meyledecektin.

O takdirde, muhakkak hayatın da, ölümün de azabını sana kat kat tattırırdık. Sonra bize karşı kendin için hiçbir yardımcı bulamazdın.” (17 İsra/73-75)

 

5-Kur’an’ı her şartta öğretiyordu,

“Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin âyetlerini tilavet eylesin, kendilerine Kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pâk eylesin. Hiç şüphesiz Azîz sensin, hikmet sahibi Sensin.” (2 Bakara/129)

 

“Nitekim içinizden size bir peygamber gönderdik. O size âyetlerimizi okuyor, sizi temizliyor, size Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor.” (2 Bakara/151)

 

“Andolsun ki Allah, müminlere kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara Kitab ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.” (3 Âli İmran/164)

 

“O'dur ki ümmiler içinde, kendilerinden olan ve onlara Allah'ın âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderdi. Oysa onlar, önceden apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (52 Cumu’a/2)

 

6-Ölçüyü Kur’an’dan alıyordu,

“Ve ne zaman ayetlerimize bütün açıklığı ile kendilerine okunup ulaştırılsa, o Bizim huzurumuza çıkacaklarına inanası gelmeyen kimseler ‘bize bundan başka bir öğreti getir, ya da bunu değiştir’ diyecek olurlar. De ki: ‘Onu kendiliğimden değiştirmem olacak şey değil, ben ancak bana vehyedilene uyarım. Bakın! Rabbime başkalıracak olursam, dehşet veren O Gün’ün azabından korkarım.” (10 Yunus/15)

 

*O, canlı bir Kur’an idi.

 

7-Her şartta Kur’an’ı tavsiye ediyordu.

Veda Hutbesinde size iki şeyi bırakıyorum diyerek asıl adresi gösterdi.

 

8-Kur’anla, başarıya ulaşacağına inanıyordu,

-Davası haktı

-Allah va’dinden dönmez,

-Hak batıla galiptir,

-Haklılar kazanır

 

9-Başarının metodunun vahiyle öğrenmişti,

-Gerek davetin uslübunda, gerek davetin muhtevasında, gerek davetin merhalelerinde, daveti savunmada, strateji ve taktikte, hasımlara karşı tavırlarda vahyin öğrettiği metodu kullanıyordu

-Hükmün tedrici uygulaması vahyin başarısıdır

-Hak söylem, salih amel, inandırıcı bir üslup ve emin bir şahsiyet O’nu eğitimde ve her alanda başarılı kıldı

 

10-Başarıyı bizzat yaşadı,

 

B-Bizimle ilgili boyutu:

 

1-Allah rasulü sevilir:

"(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayan ve merhamet edenidir." (3/Âl-i İmrân, 31)

 

"De ki: 'Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akarabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticâret, hoşlandığınız meskenler (evler, konaklar, köşkler) size Allah'tan, Rasûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah, fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez." (9/Tevbe, 24)

 

2-Peygambere itaat edilir:

"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan emir sahiplerine (müslüman idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve âhirete gerçekten iman ediyorsanız- onu Allah'a ve Rasûl'e götürün (onların tâlimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha iyidir." (4/Nisâ, 59)

 

2a-Peygamberler İtaat Edilmek İçin Gönderildiler:

"Biz her peygamberi, ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, merhamet edici bulurlardı. Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymasızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar." (4/Nisâ, 64-65)

 

"Allah'a itaat edin. Rasûl'e de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer (itaatten) yüz çevirirseniz, bilin ki Rasûlümüzün vazifesi belâğdır/tebliğdir (apaçık duyurmak ve bildirmektir)." (5/Mâide, 92)

 

"Ey iman edenler! Allah'a ve Rasûlü'ne itaat edin, işittiğiniz halde O'ndan yüzçevirmeyin. İşitmedikleri halde 'işittik' diyenler gibi olmayın. Çünkü Allah katında hayvanların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir (Hakkı işitip kabul etmeyen kâfirlerdir)."  (8/Enfâl, 20-22)

 

"Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamber'e hâinlik etmeyin. (Sonra) bile bile kendi emânetlerinize hâinlik etmiş olursunuz." (8/Enfâl, 27)

 

"De ki: Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin. Eğer yüzçevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, hidâyeti/doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber'e düşen, sadece açık-seçik belâğ/tebliğdir, duyurmaktır." (24/Nûr, 54) 

 

2b-Rasule itaat Allah’a itaattir:

"Kim Rasûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik." (4/Nisâ, 80)

 

2c-İtaatsizlik çekişme getirir:

"Allah'a ve rasûlü'ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da devletiniz (gücünüz) gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir." (8/Enfâl, 46)

 

2d-Allah’ın rahmeti rasule itaatle gelir:

"Allah'a ve Rasûlü'ne itaat edin ki size merhamet edilsin." (3/Âl-i İmrân, 132)

 

"...Kim Allah'a ve Peygamberi'ne itaat ederse Allah onu, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır; orada devamlı kalıcıdırlar; işte büyük kurtuluş budur. Kim Allah'a ve Peygamberi'ne karşı isyan eder ve hudûdunu/sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır." (4/Nisâ, 13-14)

 

"İman edip sâlih amel işleyenlerin, Rableri tarafından hak olarak Muhammed'e indirilen gerçeğe iman edenlerin günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir." (47/Muhammed, 2)

 

2e-Rasule itaatsizlik küfre götürebilir:

"De ki: Allah'a ve Rasûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez." (3/Âl-i İmrân, 32)

 

"Onlara: 'Allah'ın indirdiğine (Kur'an'a) ve Rasûl'e gelin (onlara başvuralım)' denildiği zaman, münâfıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün." (4/Nisâ, 61)    

 

"Allah ve Rasûlünü incitenlere Allah, dünyada ve âhirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır." (33/Ahzâb, 57)

 

"(Bazı insanlar) 'Allah'a ve pegamber'e inandık ve itaat ettik' diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir grup yüzçeviriyorlar. Bunlar mü'min değildirler. Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Peygamber'e çağrıldıklarında, bakarsın ki, içlerinden bir kısmı yüzçevirip dönerler. Ama, eğer (Allah ve Rasûlü'nün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona, gönülden bağlı olarak saygı ile gelirler. Kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe ve tereddüt içinde midirler? Yoksa, Allah ve Rasûlü'nün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır; asıl zâlimler kendileridir! Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Rasûlüne dâvet edildiklerinde, 'işittik ve itaat ettik' demek, sadece mü'minlerin söyleyeceği sözdür. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar bedbahtlıktan kurtulanlardır." (24/Nûr, 47-52)

 

2f-Rasule itaat etmemek cehennemlik ameldir:

"...Allah'ın Rasûlüne eziyet edenler için acıklı bir azap vardır." (9/Tevbe, 61)

 

"Küfür yoluna sapıp Peygamber'i dinlemeyenler o gün yerin dibine batırılmayı temenni ederler ve Allah'tan hiçbir haberi gizleyemezler." (4/Nisâ, 42)

 

"(Hâlâ) Bilmediler mi ki; Kim Allah ve Rasûlü'ne karşı koyarsa elbette onun için, içinde ebedî kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte bu, büyük rezillik/rüsvaylıktır." (9/Tevbe, 63)

 

"Kendisi için hidâyet/doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber'e karşı çıkar ve mü'minlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yolda bırakırız ve cehenneme sokarız; o, ne kötü bir yerdir." (4/Nisâ, 115)

 

"Allah'a ve Rasûlü'ne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Biz apaçık âyetler indirdik. Kâfirler için küçük düşürücü bir azap vardır."    (58/Mücâdele, 5) 

 

"...Kim Allah ve Rasûlü'ne karşı gelirse, bilsin ki ona, (kendi gibilerle birlikte) içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır." (72/Cin, 23)

 

2g-Rasule itaat edenler nebilerle arkadaş olurlar:

"Kim Allah'a ve Rasûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîklar, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!" (4/Nisâ, 69)

 

3-Rasule karşı gelenler değerlerini yitirirler:

"Allah'a ve Rasûlü'ne düşman olanlar, işte onlar en alçaklar, en bayağılar arasındadırlar." (58/Mücâdele, 20)

4-Azgın liderlere uymak sapıklıktır:

"(Kâfirlerin) Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün, 'eyvah bize! Keşke Allah'a itaat etseydik, Peygamber'e itaat etseydik!' derler. 'Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar' derler. 'Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov, lânetle' (derler)." (33/Ahzâb, 66-68) 

 

5-Gerçek dost Allah ve Rasulüdür:

"Sizin velîniz/dostunuz ancak Allah'tır, Rasûlü'dür, Allah'ın emirlerine boyun eğerek namaz kılan ve zekâtı veren mü'minlerdir. Kim Allah'ı, Rasûlü'nü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki;) üstün gelecek olanlar şüphesiz hizbullahtır/Allah'ın tarafını tutanlardır." (5/Mâide, 55-56)

 

"O gün, zâlim kimse, ellerini ısırıp şöyle der: 'Keşke o Peygamber'le birlikte bir yol tutsaydım! Yazık bana! Keşke falancayı dost edinmeseydim! Çünkü zikir (Kur'an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan, insanı (uçuruma sürükleyip, sonra) yapayalnız ve yardımcısız bırakmakta. Peygamber dedi ki: 'Ey Rabbim! Doğrusu kavmim bu Kur'an'ı mehcûr/terkedilmiş (bir şey yerinde) tuttular." (25/Furkan, 27-30)

 

6-Peygambere sıradan insan gibi hitap edilmez:

"(Ey mü'minler!) peygamber'i, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın. İçinizden,, birini siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmektedir. Bu sebeple, onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isâbet etmesinden sakınsınlar." (24/Nûr, 63)

Bu âyet, Hz. Peygamber (s.a.s.)'e sadece ismiyle hitap etmenin veya kendisinden bahsederken sırf ismini söylemenin, ümmetlik terbiyesi ile bağdaşmayacağını ifade etmektedir. Böyle durumlarda onun ismi ile beraber Peygamber, Nebî, Rasûl, Rasûlullah, Rasûl-i Ekrem, Peygamber Efendimiz, Habîbullah gibi onu anlatan ve ona saygımızı ifade eden sıfat ve unvanları da söylemek yerinde olur. Ayrıca, Allah Teâlâ'nın, 33/Ahzâb sûresinin 56. âyetindeki emri uyarınca biz müslümanların, Peygamberimizin ismi anılınca, 'Allah'ın salât ve selâmı onun üzerine olsun' anlamına gelen 'sallâllahu aleyhi ve sellem (s.a.s.)' dememiz de ona olan saygımızın bir gereğidir.

 

"Ey iman edenler! Allah'ın ve Rasûlü'nün huzurunda öne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah (her şeyi) işitendir, bilendir. Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın. Öyle yaparsanız, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider. Rasûlullah'ın huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın kalplerini takvâ ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır." (49/Hucurât, 1-3)

 

Yukarıdaki âyetlerde Allah ve Rasûlü'nün huzurunda sözde veya işte öne geçerek konuşmak ya da hüküm beyan etmek yasaklanmıştır. Rasûlullah'ın huzurunda yüksek sesle konuşmak da haram kılınmıştır. Bundan maksat, onun huzurunda münâsebetsizce bağırıp çağırma ve sesini yükseltmedir. Sahâbeden Sâbit bin Kays'ın durumu, âyetin tefsirine açıklık getirmektedir. Zira bu zât âyet inince, yükses seli olduğundan, Hz. Peygamber'in huzurunda konuşursa amelinin boşa gideceği endişesi beslemiş, huzur-ı risâlete gitmemeye başlamıştı. Hz. Peygamber, onu çağırtarak teselli etmiş, ona hayır haberi ve cennet müjdesi vermiştir.

 

7-Rasule salat edilir:

"Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salât ederler. (Onun şerefini gözetmeye, şânını yüceltmeye özen gösterirler.) Ey mü'minler! Siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selâm verin." (33/Ahzâb, 56)

Allah'ın salâtı, rahmet etmek ve kulunun şânını yüceltmektir. Meleklerin salâtı, Peygamber'in şânını yüceltmek, mü'minlere bağış dilemek anlamındadır. Mü'minlerin salâtı ise, duâ anlamına gelmektedir. Allah bütün bütün mü'minlere, peygamberlerine salât ve selâm getirmelerini emretmekte ve ona saygı göstermelerini istemektedir. "Allahumme salli alâ Muhammed" demek salât, "esselâmu aleyke eyyühe'n-Nebiyyu" demek selâmdır. Peygamberimiz'den rivâyet edilen çok sayıda salevât-ı şerîfe vardır. Bunları okumak, mümkün olduğu kadar çok salât ve selâm getirmek, Peygmaber'in sevgisini celp eder, Allah'ın izniyle şefâatine sebep olabilir.

 

8-Onun daveti hayat kaynağıdır:

"Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü'ne (onların çağrılarına) uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve (siz) mutlaka O'nun huzurunda toplanacaksınız." (8/Enfâl, 24)