hz. İbrahim'in bir takım kelimelerle denenmesi ve kurban hakkında bir konuşma.

Hüseyin K. Ece

Kurban Bayramı

21.08.2018-10 Zülhıcce 1439

Zaandam-Ayasofya Cami

 

İbrahim (as) Kur’an’da hakkında bilgi verilen büyük peygamberlerden biridir. (Tam 68 defa)

Çok çetin, inatçı ve zalim bir kavma ve onların başındaki hükümdara peygamber olarak gönderildi.

Çok geç yaşta İsmail ve İshâk gibi iki peygamber oğulla ödüllendirdi. İsmail henüz küçük iken annesi Hâcer ile onun Mekke’ye getirip yerleştirdi.(İbrahim 14/37)

Daha sonraki yıllarda Allah’ın emriyle Kâbe’yi yeniden yaptı. (İbrahim 14/127)

İbrahim (as), haniflik de denilen Tevhid dininin peygamberi olup kavmini Tavhid inancına davet etmişti. Ancak hatırlanacağı gibi kavmi ona inanma yerine onu ateşe atmakla cezalandırmıştı. Alllah (cc) ise ateşe: “İbrahim’e karşı serin ve selametli ol” buyurmuştu.

İster yahudi, hırıstiyan olsun, ister müslüman olsun, ona saygı duyduklarını söyleyenlerin onu iyi tanımaları gerekir. Allah’ın onu nasıl bir takım denemelerden geçirdiğini,

onun da bu zor denemeleri nasıl başardığını,

Allah’ın emrine nasıl teslim olduğunu,

nasıl kendisinden razı olunan bir kulluk ortaya koyduğunu, imanı, ahlâkı, kulluğu, samimiyeti, Allah yolunda çalışması ile örnek olduğunu öğrenmeleri gerekir.  

Allah (cc) İbrahim’i (as) pek çok denemeden geçirmişti. O bunların hepsini başarınca, insanların imamı olma mükâfatını kazandı.

وَاِذِ ابْتَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ رَبُّهُ بِكَلِمَاتٍ فَاَتَمَّهُنَّۜ قَالَ اِنّ۪ي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ اِمَامًاۜ قَالَ وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۜ قَالَ لَا يَنَالُ عَهْدِي الظَّالِم۪ينَ ﴿124﴾

“Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. «Soyumdan da (önderler yap, yâ Rabbi!) » dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu.” (Bekara 2/124)

Burada beş önemli şey var:

1-Allah (cc) İbrahim’i (as) etkileyici, zor denemelerden geçirdi,

2-O bu denemeleri başarıyla geçti,

3-Allah (cc) ona “seni insanlara (manevi) önder (imam) yapacağım” dedi ve yaptı,

4-Hz. İbrahim zürriyetinin de önderler (imamlar) olmasını istedi,

5-Zalimler bu va’din dışındadır velev ki peygamber torunu olsa da.

Hz. İbrahim’in denediği “kelimât-kelimeler” acaba ne idi?

Bu konuda farklı görüşler olmakla beraber bunların Hz. İbrahim'in Allah'tan aldığı her buyruğa tam bir teslimiyet içinde uyması, onları yerine getirmesi olduğunu kabul etmeliyiz.

“Kelime”nin bir diğer kök anlamı da bize bir fikir verir. Kelime, güç ve şiddet anlamına da gelir. Buradan hareketle hz. İbrahim’in katlanılması güç, insanı şiddetle sarsan imtihanlardan geçirildiğini söyleyebilriz. (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/47)

Allah’ın (cc), İbrahim’i denemesinin anlamı, ona bazı emirler ve görevleri bildirmesidir. O zor olsa da bu görevleri yerine getirmek mükellefti. O Kur’an’ın çetin imtihan dediği bu demeleri başarıyla tamamlayınca Allah (cc) onun genelde insanlığa, özelde mü’minlere hidâyet önderi, manevi imam, Tevhid öncüsü olmakla ödüllendirdi.

Kendisine bu müjde verilince o soyundan gelenlerin de imam (önder) olmasını istedi.

Âyetten zımnen bu isteğin kabul edildiğini ancak zalimlerin bu ahde, Allah’ın bu sözüne, İbrahim’e verdiği ödülün benzerine ulaşamayacakları kesin bir dille söylendiğini anlıyoruz.

Nitekim onun soyundan pek çok peygamber, sayısız tevhid erleri, Allah yolunun mücahitleri gelip geçti. Hz. Muhammed’in de onun soyundan olduğunu hatırlayalım.

Ancak zalim olanlar, yani şirke düşenler, küfrü (İslâm dışı inançları) benimseyenler, ilahi ölçülere isyan edenler, hidâyetten uzaklaşıp da nefislerine zulmedenler bu şerefe, bu makama, bu ödüle ulaşamazlar.

Onun soyuna mensup olmakla, ya da seçilmiş millet (kavim) olduğunu iddia etmek pratikte bir şey ifade etmez. Zira sözü edilen muhteşem ödül, bir soya, kavme, cemaate, mezhebe mensup olanlara değil; İbrahim gibi insanı şiddetle sarsan imtihanları başaranlara, onun gibi kulluk yapanlara verilir.

Buradan şunu da anlamak mümkün: Biz bu zamanda her ne kadar ontolojik olarak onun soyundan gelmesek de o bütün mü’minlerin tevhid’te atasıdır. Öyleyse onu örnek alanlar, onun gibi kulluk yapanlar, onun gibi karşılaştığı imtihanları başarıya tamamlayanlar, onun davasını sürdürenler benzer ödülü ve makamı hak ederler. Şu âyette buna işaret edildiğini söyleyebiliriz:

“(Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder (imam) kıl! derler.” (Furkan 25/74)

Hz. İbrahim hangi kelimelerle imtihan edilmişti?

 

1-Putperest bir babayla

Hz. İbrahim’in babası Azer, kavmi gibi putlara tapan birisiydi. Üstelik hz. İbrahim’in davetini kabul etmedi. Yanlışını görmedi, hidâyet çağrısından yüz çevirdi, hatta İbrahim’i taşlamakla, yanından uzaklaştırmakla, yani evlatlıktan reddetmekle tehdit etmişti.

وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ اٰزَرَ اَتَتَّخِذُ اَصْنَامًا اٰلِهَةًۚ اِنّ۪ٓي اَرٰيكَ وَقَوْمَكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿74﴾

“İbrahim, babası Âzer'e: Birtakım putları tanrılar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni de kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum, demişti.” (En’am 6/74)

 

﴾ وَلَقَدْ اٰتَيْنَٓا اِبْرٰه۪يمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِه۪ عَالِم۪ينَۚ ﴿51﴾ اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا هٰذِهِ التَّمَاث۪يلُ الَّت۪ٓي اَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ ﴿52﴾ قَالُوا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا لَهَا عَابِد۪ينَ ﴿53﴾ قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿54﴾ قَالُٓوا اَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ اَمْ اَنْتَ مِنَ اللَّاعِب۪ينَ ﴿55﴾ قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الَّذ۪ي فَطَرَهُنَّۘ وَاَنَا۬ عَلٰى ذٰلِكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ ﴿56﴾

Andolsun biz İbrahim'e daha önce rüşdünü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık.

O, babasına ve kavmine: Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor? demişti.

Dediler ki: Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk.

Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz, dedi.

Dediler ki: Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen oyunbazlardan biri misin

Hayır, dedi, sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şâhitlik edenlerdenim.” (Enbiyâ 21/51-56)

 

اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ لِمَ تَعْبُدُ مَا لَا يَسْمَعُ وَلَا يُبْصِرُ وَلَا يُغْن۪ي عَنْكَ شَيْـًٔا ﴿42﴾ يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي قَدْ جَٓاءَن۪ي مِنَ الْعِلْمِ مَا لَمْ يَأْتِكَ فَاتَّبِعْن۪ٓي اَهْدِكَ صِرَاطًا سَوِيًّا ﴿43﴾ يَٓا اَبَتِ لَا تَعْبُدِ الشَّيْطَانَۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ عَصِيًّا ﴿44﴾ يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يَمَسَّكَ عَذَابٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ فَتَكُونَ لِلشَّيْطَانِ وَلِيًّا ﴿45﴾ قَالَ اَرَاغِبٌ اَنْتَ عَنْ اٰلِهَت۪ي يَٓا اِبْرٰه۪يمُۚ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ لَاَرْجُمَنَّكَ وَاهْجُرْن۪ي مَلِيًّا ﴿46﴾ قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَۚ سَاَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ كَانَ ب۪ي حَفِيًّا ﴿47﴾ وَاَعْتَزِلُكُمْ وَمَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَاَدْعُوا رَبّ۪يۘ عَسٰٓى اَلَّٓا اَكُونَ بِدُعَٓاءِ رَبّ۪ي شَقِيًّا ﴿48﴾

"          Bir zaman o babasına dedi ki: Babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın?

Babacığım! Hakikaten sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Öyle ise bana uy ki, seni düz yola çıkarayım.

Babacığım! Şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan, çok merhametli olan Allah'a âsi oldu.

Babacığım! Allah tarafından sana azap dokunup da şeytanın yakını olmandan korkuyorum.

(Babası:) Ey İbrahim! dedi, sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni taşlarım! Uzun bir zaman benden uzak dur!

İbrahim: Selâm sana (esen kal) dedi, Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Çünkü O bana karşı çok lütufkârdır.

Sizden de, Allah'ın dışında taptığınız şeylerden de uzaklaşıyor ve Rabbime yalvarıyorum. Umulur ki (senin için) Rabbime dua etmemle bedbaht (emeği boşa gitmiş) olmam.” (Meryem 19/42-48)

 

2-Nemrut gibi bir zalimle mücadele etmekle

O zaman İbrahim’in kavminin başında kendisine servet ve hükümranlık verilen bir zorba vardı. Kur’an’da adı geçmeyen bu zorbanın İslami kaynaklar Nemrut olduğunu söylerler. İbrahim’in davetine icabet edip hidâyeti (doğru yolu) bulacağına, İbrahim ile ilahlık hakkında tartışmaya girdi. Hatta kendisinde tanrısal güçler olduğunu ileri sürdü.

Belli ki Nemrut iman etmedi. Kavmi de. Bu yüzden belki de İbrahim ülkesini terkedip Filistin’e göç etti.

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ي حَٓاجَّ اِبْرٰه۪يمَ ف۪ي رَبِّه۪ٓ اَنْ اٰتٰيهُ اللّٰهُ الْمُلْكَۢ اِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّيَ الَّذ۪ي يُحْي۪ وَيُم۪يتُۙ قَالَ اَنَا۬ اُحْي۪ وَاُم۪يتُۜ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ فَاِنَّ اللّٰهَ يَأْت۪ي بِالشَّمْسِ مِنَ الْمَشْرِقِ فَأْتِ بِهَا مِنَ الْمَغْرِبِ فَبُهِتَ الَّذ۪ي كَفَرَۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۚ ﴿258﴾

“Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti.

O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti.

 İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidâyete erdirmez.” (Bekara 2/258)

 

3-Ateşe atılmakla

İbrahim mabedteki putları kırınca Nemrut onu ateşe attırdı. Aslında Nemrut onun bedeniyle beraber onun davetini, elçiliğini, örnekliğini, davasını da ateşe atmaya yeltenmişti. Ama Allah (cc) hem onu hem de davasını ateşten, zalim düşmanlarından, inatçı inkârcılardan korudu.

وَلَقَدْ اٰتَيْنَٓا اِبْرٰه۪يمَ رُشْدَهُ مِنْ قَبْلُ وَكُنَّا بِه۪ عَالِم۪ينَۚ ﴿51﴾ اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا هٰذِهِ التَّمَاث۪يلُ الَّت۪ٓي اَنْتُمْ لَهَا عَاكِفُونَ ﴿52﴾ قَالُوا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا لَهَا عَابِد۪ينَ ﴿53﴾ قَالَ لَقَدْ كُنْتُمْ اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿54﴾ قَالُٓوا اَجِئْتَنَا بِالْحَقِّ اَمْ اَنْتَ مِنَ اللَّاعِب۪ينَ ﴿55﴾ قَالَ بَلْ رَبُّكُمْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ الَّذ۪ي فَطَرَهُنَّۘ وَاَنَا۬ عَلٰى ذٰلِكُمْ مِنَ الشَّاهِد۪ينَ ﴿56﴾ وَتَاللّٰهِ لَاَك۪يدَنَّ اَصْنَامَكُمْ بَعْدَ اَنْ تُوَلُّوا مُدْبِر۪ينَ ﴿57﴾

فَجَعَلَهُمْ جُذَاذًا اِلَّا كَب۪يرًا لَهُمْ لَعَلَّهُمْ اِلَيْهِ يَرْجِعُونَ ﴿58﴾ قَالُوا مَنْ فَعَلَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَٓا اِنَّهُ لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ ﴿59﴾ قَالُوا سَمِعْنَا فَتًى يَذْكُرُهُمْ يُقَالُ لَهُٓ اِبْرٰه۪يمُۜ ﴿60﴾ قَالُوا فَأْتُوا بِه۪ عَلٰٓى اَعْيُنِ النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَشْهَدُونَ ﴿61﴾ قَالُٓوا ءَاَنْتَ فَعَلْتَ هٰذَا بِاٰلِهَتِنَا يَٓا اِبْرٰه۪يمُۜ ﴿62﴾ قَالَ بَلْ فَعَلَهُۗ كَب۪يرُهُمْ هٰذَا فَسْـَٔلُوهُمْ اِنْ كَانُوا يَنْطِقُونَ ﴿63﴾ فَرَجَعُٓوا اِلٰٓى اَنْفُسِهِمْ فَقَالُٓوا اِنَّكُمْ اَنْتُمُ الظَّالِمُونَۙ ﴿64﴾ ثُمَّ نُكِسُوا عَلٰى رُؤُ۫سِهِمْۚ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يَنْطِقُونَ ﴿65﴾ قَالَ اَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكُمْ شَيْـًٔا وَلَا يَضُرُّكُمْۜ ﴿66﴾ اُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿67﴾ قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُٓوا اٰلِهَتَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ ﴿68﴾ قُلْنَا يَا نَارُ كُون۪ي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ ﴿69﴾ وَاَرَادُوا بِه۪ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَخْسَر۪ينَۚ ﴿70﴾ وَنَجَّيْنَاهُ وَلُوطًا اِلَى الْاَرْضِ الَّت۪ي بَارَكْنَا ف۪يهَا لِلْعَالَم۪ينَ ﴿71﴾ وَوَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَۜ وَيَعْقُوبَ نَافِلَةًۜ وَكُلًّا جَعَلْنَا صَالِح۪ينَ ﴿72﴾

“Allah'a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!

Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye.

Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir, dediler.

(Bir kısmı:) Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrahim denilirmiş, dediler.

O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler.

Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim? dediler.

Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa! dedi.

Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) «Zalimler sizlersiniz, sizler!» dediler.

Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun, dediler.

İbrahim: Öyleyse, dedi, Allah'ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye hâla tapacak mısınız?

Size de, Allah'ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız?

(Bir kısmı:) Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza yardım edin! dediler.

«Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!» dedik.”

“Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.

Biz, onu ve Lût'u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiğimiz ülkeye ulaştırdık.” (Enbiyâ 21/51-72)

 

4-İsmail’i ve annesini Mekke’ye bırakmakla

Hz. İbrahim’in en çetin imtihanlarından biri de ihtiyar halinde kavuştuğu, henüz sevmeye doyamadığı küçük İsmail’i ve annesi Hâcer’i henüz tarımın yapılmadığı, o zaman ıssız olan Mekke’ye götürüp orada onları tek başına bırakmasıdır.

وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّ اجْعَلْ هٰذَا الْبَلَدَ اٰمِنًا وَاجْنُبْن۪ي وَبَنِيَّ اَنْ نَعْبُدَ الْاَصْنَامَۜ ﴿35﴾ رَبِّ اِنَّهُنَّ اَضْلَلْنَ كَث۪يرًا مِنَ النَّاسِۚ فَمَنْ تَبِعَن۪ي فَاِنَّهُ مِنّ۪يۚ وَمَنْ عَصَان۪ي فَاِنَّكَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿36﴾ رَبَّنَٓا اِنّ۪ٓي اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّت۪ي بِوَادٍ غَيْرِ ذ۪ي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِۙ رَبَّنَا لِيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ اَفْـِٔدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْو۪ٓي اِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ ﴿37﴾ رَبَّنَٓا اِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْف۪ي وَمَا نُعْلِنُۜ وَمَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِ ﴿38﴾ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي وَهَبَ ل۪ي عَلَى الْكِبَرِ اِسْمٰع۪يلَ وَاِسْحٰقَۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَسَم۪يعُ الدُّعَٓاءِ ﴿39﴾ رَبِّ اجْعَلْن۪ي مُق۪يمَ الصَّلٰوةِ وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۗ رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَٓاءِ ﴿40﴾ رَبَّنَا اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ۟ ﴿41﴾

“Hatırla ki İbrahim şöyle demişti: «Rabbim! Bu şehri (Mekke'yi) emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!»

«Çünkü, onlar (putlar), insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular, Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin.»

«Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler.»

«Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki sen bizim gizleyeceğimizi de açıklayacağımızı da bilirsin. Çünkü ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.»

«İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshâk'ı lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.»

«Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul et!»

«Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana babamı ve müminleri bağışla!» (İbrahim 14/35-41)

Onları Mekke’ye niye götürdü?

Sârâ ile Hâcer’in anlaşmazlıkları sebebiyle mi?

Bunun cevabi Hâcer’in hz. İbrahim’e sorusunde gizli: “Bizi buraya kendi kararınla mı bırakıyorsun, yoksa Rabbin mi emretti.” İbrahim, “Allah emretti” deyince, “o zaman git, Allah bize yeter” demişti. Burada inanmış bir kadının taslimiyetini ve Allah’a olan güvenini hayranlıkla görüyoruz.

Bu hicretin bereketi büyüdü, yayıldı, kıtaları aştı ve günümüze ulaştı.

Zemzem bulunacaktı

Allah (cc) Hâcer’in oğlu için su aramak üzere Safa ile Merve tepeleri arasındaki telaşlı koşuşturmasını, hac için rükün (say’ yaptı.

Ve Hâcer, yani hicretin gelini artık kıyâmete kadar ölümsüz bir anne olacaktı.”

Mekke yerleşime açılacaktı

Kâbe yapılacaktı

Hac ibadeti başlayacaktı

 

5-Kâbe’yi yapmakla

İbrahim (as) Allah’ın emriyle Filistin’den Mekke’ye geldi ve oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi yeniden yaptı. Yine Allah’ın emriyle insanları hac için oraya çağırdı.

وَاِذْ بَوَّأْنَا لِاِبْرٰه۪يمَ مَكَانَ الْبَيْتِ اَنْ لَا تُشْرِكْ ب۪ي شَيْـًٔا وَطَهِّرْ بَيْتِيَ لِلطَّٓائِف۪ينَ وَالْقَٓائِم۪ينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ ﴿26﴾ وَاَذِّنْ فِي النَّاسِ بِالْحَجِّ يَأْتُوكَ رِجَالًا وَعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَأْت۪ينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَم۪يقٍۙ ﴿27﴾ لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۚ فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْبَٓائِسَ الْفَق۪يرَۘ ﴿28﴾ ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ وَلْيُوفُوا نُذُورَهُمْ وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَت۪يقِ ﴿29﴾

“Bir zamanlar İbrahim'e Beytullah'ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut.

İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde, kendilerine ait bir takım yararları yakînen görmeleri, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah'ın ismini anmaları (kurban kesmeleri için) sana (Kâbe'ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yeyin, hem de yoksula, fakire yedirin.

Sonra kirlerini gidersinler; adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev'i (Kâbe'yi) tavaf etsinler.” (Hac 22/26-29)

 

 

6-İsmail‘ini kurban etmekle

Ve İbrahi’in en ağır imtihanı: Küçük oğlunu Allah yolunda feda etmek. Onun denemelerinin belki de en çetini, en şiddetlisi bu idi.

İbrahim bu denemeyi de başarıyla tamamladı. Bu sınavdan da yüzün akıyla çıktı. Bunun karşılığında silinmez bir nişan, güzel bir nâm, muhteşem bir örneklik kazandı. Tevhidin (hanifliğin) babası oldu. Bütün insanlara “üsve-i hasene-en güzel örnek” oldu. (Mümtahıne (60/4, 6)

Onun imam oluşunun bir görüntüsü de bu kelimede saklı: üsve-i hasene-en güzel.

وَقَالَ اِنّ۪ي ذَاهِبٌ اِلٰى رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ ﴿99﴾ رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿100﴾ فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَل۪يمٍ ﴿101﴾ فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ ﴿102﴾

فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ ﴿103﴾ وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ ﴿104﴾ قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿105﴾ اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُ۬ا الْمُب۪ينُ ﴿106﴾ وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ ﴿107﴾ وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ ﴿108﴾ سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ ﴿109﴾ كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿110﴾ اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿111﴾ وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِيًّا مِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿112﴾ وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟ ﴿113﴾

“(Oradan kurtulan İbrahim:) Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru yolu gösterecek.

Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver, dedi.

İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.

Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.

Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca:

Ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.

Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır, diye seslendik.

Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.

Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nâm) bıraktık:

İbrahim'e selâm! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.

Sâlihlerden bir peygamber olarak O'na (İbrahim'e) İshak'ı müjdeledik.

Kendisini ve İshak'ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.” (Saffat 37/99-113)

İshâk ve İsmail’in hz. İbrahim yaşlı iken doğdukları âyetle sabit:

«İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshâk'ı lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.» (İbrahim 14/39)

Yaşlılığında baba olan birinin henüz sevmeye doyamadığı küçücük oğlunu feda edebilmesi, onu Allah yoluna vermesi kolay bir imtihan değildi.

İbrahim bunu başardı ve ölümsüz ödüllere kavuştu.

Çünkü elindeki küçük şeyleri Allah yoluna veremeyenler, mükâfatın büyüğüne kavuşamazlar.

Kurban ibadeti, ulvî bir amaca ulaşmak için, geçici ve fâni ve aynı zamanda da asıl sahibinden insana emanet edilen varlık’ın, dünyalıkların  bir kısmından vazgeçebilmeyi anlatır.

Allah (cc) kularına, “Ya ben, ya malınız” demiyor. Kısaca: “Sahip olduklarının bir kısmından Allah için vazgeçmeye hazırsan; O’na yakınlık kazanırsın. Tabii Allah’a yakın olmak gibi ulvî bir hedefin varsa...” diyor.

Kurban ibadetinde şu mesaj da saklıdır:

Bir insanın Allah’a yakınlığı dünyalıklara yakınlığı ile ters orantılıdır. Kim dünyayı Allah’tan çok severse o Allah’tan uzaklaşır.

Kim de Allah’ı dünya ve içindekilerden daha çok severse Allah’a yakınlığı artar.

Kurban ibadeti verebilme (infak) ahlâkının göstergesi, yakın olma arzusunun aracı, en sevdiğinden Allah için vazgeçebilme sembolüdür.

 

Kurban, (Allah’tan ödül ) alabilmek için vermektir.

Kurban verebilmeyi, paylaşabilmeyi öğretir.

Kurban, geçiciliği ve faniliği öğretir.

Kurban, eninde sonunda kime kurban olunması gerektiğini gösterir.

Hz. İsmail bu fedakârlığı gösterdiği ve bunun mükâfatını daha dünyada iken gördü.  

Peygamber olarak seçildi. Adı sâlihlerin ve sıddîklerin arasına yazıldı. Kâ’be’nin yapımı ve bakımı ile görevlendirildi. Hidâyet rehberi, gençliğin örneği, kâinatın Efendisinin büyük babası olma şerefiyle şereflendi.

Adı kurban ile, yani Allah’a yakın olma niyetiyle, kurban ibadetiyle kıyâmete kadar anılır oldu.

Öyle babaya böyle bir oğul.

Öyle bir samimiyete böyle bir mükâfat.

Öyle bir teslimiyete böyle bir ödül.

Öyle bir bağışa böyle bir karşılık.

Hz. İbrahim İsmail’ini Allah yolunda verdi, karşılığında hesapsız aldı. Hz. İsmail canını Allah yolunda verdi (vermeye hazırlandı), gıpta edilecek neler neler aldı. Bu İbrahim milletine şu mesajı taşımaktadır: Siz de ismaillerinizden Allah için vazgeçebilirseniz; kazanırsınız.

 

Hz. İsmail’in bu teslimiyetinde altı tane önemli mesaj buluyoruz:

1-Mülk Allah’ındır. Öyleyse o mülkü dilediğine verir, dilediğinden alır. (Âli İmran 3/26) İnsan da Allah’a aittir. Dilediğini dünyaya getirir, dilediğini dilediği zaman buradan alır. (Yûnus 10/56. A’raf 7/158. Bekara 2/258)

2-Allah (cc) el-Hakîm’dir. Her şeyi hikmetle ve bir sebebe bağlı olarak yaratır. Hz. İsmail’in kurban aracı seçilmesi de bu hikmete göredir. Allah (cc) hakkında böyle bir ma’rifeti (anlayışı) olan, Allah’ın takdirinden şikayet etmez, razı olur.

3-Peygamberler Allah adına yalan söylemezler, yanlış yapmazlar. Hz. İbrahim Allah’tan aldığı vahiy ile hareket etti. Bunu bilen İsmail hiç itiraz etmedi.

Her müslümanın da Hz. Muhammed’in elçilik görevi hakkında aynen böyle düşünmesi gerekir.

4-Mü’min kurbanla, varlık hiyerarşisini Allah’ın koyduğunu, bu hiyerarşideki yerini ve haddini bir daha hatırlar.

“Haddini bilmek gibi irfan olmaz”, “kendi sınırını bilen, başkalarına ait sınırlara daha çok dikkat eder”, sözlerinden hareketle  haddini tecavüz edip zalim olmaz.

5-Kurban ibadeti müslümana Allah’a ait mülkten insan olarak, O’nun izniyle ve O’nun adıyla istifade edebilmeyi hatırlatır. Bundan dolayı o kurbanı Allah için keser ve O’nun adıyla “bismillahi allahu ekber” diyerek keser.

O’nun yolunda infak ederken de O’nun rızası için ve besmele ile infak eder.

6-Kurban takvayı ve ihsanı hatırlatır. Yani, O’nu görüyormuş gibi O’na ibadet etmeyi hatırlatır.

Allah’a hesaba katarak hareket edenler, eninde sonunda kazanırlar.

Zira kurbanların etleri ve kanları değil mü’minlerin takvası Allah katına ulaşır. (Hac 22/37)