En ideal iyiliğin ve yardımlaşmanın zirvesi olan "infak" hakkında bir seminer

Hüseyin K. Ece

12 Eylul 2011

Kadınlar Cemiyeti-Amsterdam

 

-Bu konu üzerinden Avrupada yaşayan bizlerin nelere dikkat etmemiz, israftan nasıl kaçınmamız gerekir.

 

-Allah müslümanları her şeyle dener, bazen açlık ve kıtlıkla;

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ {155} الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّـا إِلَيْهِ رَاجِعونَ {156}

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!

O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler.” (Bekara 2/155-156)

 

-Mal, servetin anlamı/mülk Allah’ındır

Enfal

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ {27} وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ {28}  

Âli İmran

قُلِ اللَّهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَن تَشَاء وَتَنزِعُ الْمُلْكَ مِمَّن تَشَاء وَتُعِزُّ مَن تَشَاء وَتُذِلُّ مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْرُ إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ {26} تُولِجُ اللَّيْلَ فِي الْنَّهَارِ وَتُولِجُ النَّهَارَ فِي اللَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الَمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَتَرْزُقُ مَن تَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ {27}

«(Resulüm!) De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.» (Âl-i İmran 3/26. Ayrıca bkz. Fâtır 34/13)

 

-İsraf nedir, müsrif kimdir?

İsrafın kelime anlamı, herhangi bir işte normal olan sınırı aşmak, aşırı olmak demektir.

Kavram olarak israf ihtiyaçtan fazla tüketmek, gereksiz yere harcama yapmak, savurganlık yapmak demektir.

Savurganlık anlamındaki ‘israf yasağı’ çok güzel bir ‘ekonomik denge’dir. İsraf, bu dengeyi bozar. Birisi çok harcarsa, diğerinin hakkına el atmış olur. Herkes gücüne, çalışmasına ve şartlarına göre ni’metlerden yararlanır. Ancak israf edenler bu ni’met dengesini bozarlar.

Allah /cc) bu şekilde israf edenleri sevmez.

يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ {31}

“Ey Âdemoğulları! Her mescide (ibadet yerine) gittiğinizde ziynetlerinizi (uygun elbiselerinizi) alınız (giyinin). Yeyip içebilirsiniz. Ancak israf etmeyin. Zira Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf 7/31)

“Müsrif, israf eden, lüzumundan fazla harcayan, saçıp savuran; ya da haddi aşan, ölçüsüz hareket eden demektir. Hareketlerinde ve harcamalarında israfa kaçanlara, israf edenlere ‘müsrif’ denir. Müsrifler, haddi aşan, ölçüyü kaçıran ve dengeyi bozan insanlardır. Gerek ekonomik hayatta, gerekse sosyal hayatta, aşırı davranışta bulunurlar.

Müsrifler, İlâhî işaret doğrultusunda kurulması gereken dengeyi tanımayan ve bozan insanlardır.

Şu âyettelerde müsrif haddi aşan, ölçüyü kaçıran, anormal davranan (inkârcı) manasında kullanılıyor.

وَإِذَا مَسَّ الإِنسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنبِهِ أَوْ قَاعِداً أَوْ قَآئِماً فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَأَن لَّمْ يَدْعُنَا إِلَى ضُرٍّ مَّسَّهُ كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ {12}

“İnsana bir zarar geldiği zaman, yan yatarak, oturarak veya ayakta durarak (o zararın giderilmesi için) bize dua eder; fakat biz ondan sıkıntısını kaldırınca, sanki kendisine dokunan bir sıkıntıdan ötürü bize dua etmemiş gibi geçip gider. İşte böylece haddi aşanlara yapmakta oldukları şeyler güzel gösterildi.” (Yûnus 10/12)

فَمَا آمَنَ لِمُوسَى إِلاَّ ذُرِّيَّةٌ مِّن قَوْمِهِ عَلَى خَوْفٍ مِّن فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِمْ أَن يَفْتِنَهُمْ وَإِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الأَرْضِ وَإِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِفِينَ {83}

“Firavun ve kavminin kendilerine işkence etmesinden korkuya düştükleri için kavminden bir gurup gençten başka kimse Musa’ya iman etmedi. Çünkü Firavun yeryüzünde ululuk taslayan (bir diktatör) ve haddi aşanlardan idi.” (Yûnus 10/83)

Yâsîn

قَالُوا إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ لَئِن لَّمْ تَنتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ {18} قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ أَئِن ذُكِّرْتُم بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ {19}

 

-Tebzir nedir?

Tohumu gereken yere atmamak, böylece onun kaybolmasına sebep olmak, karşılığında bir şey alamamak manası verilmiştir.

‘Bezr’, malı saçıp-savurmak, gerektiği yerlere sarfetmemek, yerli yerinde değil de yok olup gideceği yerlerde harcamak demektir ki, israfla yakın anlama gelmektedir.

Malı lüzumsuz yere, ihtiyaç olmayan yerlere harcamak, infak edilmesi gereken kimselere infak etmemek, malı hayır yollarında harcamamak eldeki serveti Allah’a isyan yollarında harcamak ‘bezr’dir.

وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيراً {26} إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُوراً {27}

“Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. Bezr ederek saçıp-savurma. Çünkü bezr (israf) edenler şeytanın kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı nankördür. (İsrâ 17/26-27)

İsrafı önlemenin çaresi infaktır.

Nifakın (münafıklığın) panzehiri de infaktır.

Birr’e nail olmak da infakla mümkündür:

لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ {92}‏

“Sevdiğiniz şeylerden Allah (c) yolunda infak etmedikçe iyiliğin en güzeline (birr’e) ulaşamazsınız.” (Âl-i İmran 3/92)

 

-İnfak nedir?

İnfak kelimesinin aslı ne-fe-ka fiilidir. Bu da tükenmek, azalmak, elden çıkmak anlamlarına gelir.

‘İnfak’, sözlükte bitmek, yok etmek, yoksul düşmek gibi manalara gelse de daha çok malın elden çıkarılması, harcanması ve sarfedilmesi anlamında kullanılmaktadır.

İnfak daha özel bir mana ile malı veya benzeri ihtiyaç maddelerini hayır yolunda harcamak, tüketmek  demektir (Lisânu’l-Arab 14/326, el-Kamûsu’l-Muhît s.926, el-Müfredât s.765).

İnfak şöyle de tanımlanabilir; yarar veren bir şeyi ona muhtaç olanlarla paylaşmaktır.

Kur’an’da ‘infak’, yetmişe yakın âyette ise genel anlamda ‘harcama yapma’ manasında kullanılıyor. Gerek hayra, gerek şerre harcamak olsun. Mesela: mallarını insanlara gösteriş olsun diye harcamak (Nisa 4/38);

insanları Allah yolundan çevirmek için mallarını harcamak (Enfal 8/36) gibi…

Dinî ve ahlâkî bir terim olarak ‘infak’ genellikle; Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, ihtiyaç sahiplerine her türlü yardımda bulunması şeklinde anlaşılmıştır.

Bir başka deyişle ‘infak’, gerek akrabalardan ve gerekse diğer insanlardan yoksul ve muhtaç olanlara para veya maişet yardımı yaparak, onların geçimine katkıda bulunmaktır.

İnfak, her türlü meşru ve faydalı harcamaları ifade eder. Dolayısıyla Allah yolunda yapılan bütün harcamalar da bir nevi infaktır.

‘İnfak’ etmek fiili geçişli bir fiil olduğuna göre, öteki/başkası olmaksızın bu ibadetin gerçekleşmesi mümkün değildir (İslamoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an  2/879).

Bu demektir ki infak her ne kadar ferdi bir ibadet, kişisel bir sorumluluk olsa da, onun hedefi ve sonucu açısından ailevî ve sosyal bir yönü vardır.  İmkânı olan bir Müslüman, ümmet bilinci gereği ve kulluk görevi olarak Allah’ın kendisine nasip ettiği imkânları başkalarıyla bölüşmeye çalışır. Böylelikle hem çevresine karşı görevini yapmış olur hem de bir ibadeti yerine getirirken insanlara da faydalı olur. Onların bir ihtiyacını giderir. Onların bir yarasını sarar.

Aslında infak; Allah’ın insana verdiği imkânları yine Allah’ın kullarına reva görmektir, bölüşebilmektir.

Bu da kişinin mutlak anlamda sahip olduğu bir şeyi başkasına, özene bezene, hava atarak, göstere göstere verdiği bir ulûfe/pay değil; kendisine emanet edilen imkânları ihtiyaç sahiplerine ulaştırma sorumluluğudur.

Kişi her neye sahipse, ondan kendisi istifade ettiği gibi - çünkü öncelikle kendisi ihtiyaç sahibidir- başka ihtiyaç sahiplerini de düşünür. Kendisine tevdi edilen emaneti onlara taşıma sorumluluğunu hisseder. Sonra da elinden geldiği kadar imkânları Allah’ın kullarıyla paylaşır.

Bir başka deyişle ‘infak’; bütün nimetlerden, Allah’ın kullarını istifade ettirmektir. İnsanlara ulaşan ve onların faydasına olan her şey de nimet sayıldığına göre; kişi onlardan da gerektiği zaman infak edebilmeli.

 

-Allah mü’minlere infakı emrediyor

والَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ وَبِالآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ {4}

“Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.” (Bekara 2/4)

وَأَنفِقُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوَاْ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ {195}

“Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Yaptığınızı güzel yapın; Allah güzel yapanları sever.” (Bekara 2/195)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِمَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ يَوْمٌ لاَّ بَيْعٌ فِيهِ وَلاَ خُلَّةٌ وَلاَ شَفَاعَةٌ وَالْكَافِرُونَ هُمُ الظَّالِمُونَ {254}

“Ey iman edenler! Kendisinde artık alış-veriş, dostluk ve kayırma bulunmayan gün (kıyamet) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yolunda harcayın. Gerçekleri inkâr edenler elbette zalimlerdir.” (Bekara 2/254)

الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ ثُمَّ لاَ يُتْبِعُونَ مَا أَنفَقُواُ مَنّاً وَلاَ أَذًى لَّهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ {262} قَوْلٌ مَّعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِّن صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَا أَذًى وَاللّهُ غَنِيٌّ حَلِيمٌ {263} يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُبْطِلُواْ صَدَقَاتِكُم بِالْمَنِّ وَالأذَى كَالَّذِي يُنفِقُ مَالَهُ رِئَاء النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْداً لاَّ يَقْدِرُونَ عَلَى شَيْءٍ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ {264}‏ وَمَثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمُ ابْتِغَاء مَرْضَاتِ اللّهِ وَتَثْبِيتاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ أَصَابَهَا وَابِلٌ فَآتَتْ أُكُلَهَا ضِعْفَيْنِ فَإِن لَّمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ {265}

Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir.

Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, acelesi de yoktur.

Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez.

Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarfedenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir. Bol yağmur yağmasa bile bir çisinti düşer (de yine ürün verir). Allah, yaptıklarınızı görmektedir.” (Bekara 2/261-265)

وَأَنفِقُوا مِن مَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَا أَخَّرْتَنِي إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ فَأَصَّدَّقَ وَأَكُن مِّنَ الصَّالِحِينَ {10}

“Herhangi birinize ölüm gelip de: Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam! demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın.” (Munafikûn 63/10)

 

-Kimin için infak

لَّيْسَ عَلَيْكَ هُدَاهُمْ وَلَـكِنَّ اللّهَ يَهْدِي مَن يَشَاءُ وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ فَلأنفُسِكُمْ وَمَا تُنفِقُونَ إِلاَّ ابْتِغَاء وَجْهِ اللّهِ وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنتُمْ لاَ تُظْلَمُونَ {272}

“(Ya Muhammed!) Onları doğru yola iletmek sana ait değildir. Lâkin Allah dilediğini doğru yola iletir. Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir. Yapacağınız hayırları ancak Allah'ın rızasını kazanmak için yapmalısınız. Hayır olarak verdiğiniz ne varsa, karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (Bekara 272)

هَاأَنتُمْ هَؤُلَاء تُدْعَوْنَ لِتُنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَمِنكُم مَّن يَبْخَلُ وَمَن يَبْخَلْ فَإِنَّمَا يَبْخَلُ عَن نَّفْسِهِ وَاللَّهُ الْغَنِيُّ وَأَنتُمُ الْفُقَرَاء وَإِن تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُونُوا أَمْثَالَكُمْ {38}

“İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağırılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama kim cimrilik ederse, ancak kendisine cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O'ndan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.” (Muhammed 47/38)

 

-İnfakta ve harcamada denge

وَالَّذِينَ إِذَا أَنفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذَلِكَ قَوَاماً {67}

“(O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkan 25/67)

وَلاَ تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً إِلَى عُنُقِكَ وَلاَ تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُوماً مَّحْسُوراً {29} إِنَّ رَبَّكَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ وَيَقْدِرُ إِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِهِ خَبِيراً بَصِيراً {30}

Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun.

Rabbin rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür.” (İsrâ 17/29-30)

 

 

-İnfak’ın önemi

İnfak, kapsamı geniş bir kavramdır. Kur’an-ı Kerim, takva sahibi müminleri tanıtırken; onları “Allah yolunda infak edenler (harcayanlar)” olarak tanıtıyor. İnfak edenleri sürekli övüyor, ödüllerinin büyük olduğunu haber veriyor (Bekara 2/3, 261-274. Enfal 8/3. Şûrâ 42/38. Âli İmran 3/134).

 الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُم بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرّاً وَعَلاَنِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ {274}

 «Gece ve gündüz, gizli ve açık, servetlerini infak edenler var ya, işte onların karşılığı Rabb’leri katındadır...» (Bekara 2/274).

Bu açıdan bakıldığı zaman toplumda herkes bir şekilde ihtiyaç sahibidir. Bazıları ise bazı imkânlara sahiptir. Bu imkânlar maddi olabilir, manevi olabilir. İnfak bilinci olan bir Müslüman işte elindeki hangi imkânı varsa onu, diğerleriyle bölüşür.

Bu bir açıdan kendi ihtiyacını karşılamak gibidir. Zira kendisi başkasına yardım ederse, kendisi de yardım görür. Kim Allah için bir kimsenin ihtiyacını giderirse, Allah Teâla onun ihtiyacını giderecek kullar yaratır.

İnfak sadece maldan harcama olmadığına göre herkes tarafından, her zaman yapılabilir.

Şu âyette infakın her türlüsüne işaret edildiği söylenebilir:

“Sevdiğiniz şeylerden Allah (c) yolunda infak etmedikçe iyiliğin en güzeline (birr’e) ulaşamazsınız.” (Âl-i İmran 3/92)

Kur’an iman ile infak arasında sağlam bir bağ kuruyor. İnfak iman etmenin gereğidir. Ya da iman idddiasında bulunanlar ‘infak bilinci’ne sahip olmalılar. Mülkün (her şeyin) Allah’ın olduğuna iman ettikten sonra, Allah’ın kendisine verdiklerinden O’nun ‘ver’ dediği kadar, ‘falancaya ver’ dediği yerlere vermek iman borcudur.

 

İnfak ne yapar?

İslâm’ın, insanlar arasındaki dayanışmaya getirdiği en önemli tedbir ‘infak ahlâkı’dır.

İnfak, inananlara mal/mülk, servet ve nimet denilen emanetlerin ne olup olmadığını öğretir.

İnfak muhtaçlara ulaşmayı, onların dertlerini paylaşmayı öğretir.

İnfak, imanı kuvvetlendirir, sevgi bağlarını korur, toplumsal dengeyi sağlar, kıskançlığı azaltır.

İnfak, başkasının elindekine göz koymayı önler. Hırsızlığı, rüşveti, haksızlığı azaltır.

Müslümanlar infak ahlâkıyla dünyalıklar karşısında izzet sahibi olmayı öğrenirler. Onunla malın esiri değil malın efendisi olmayı kavrarlar.

 

İnfak bunlarla birlikte aşağıdakileri de öğretir:

 

1- Mülkün asıl sahibini öğretir

İslâm’a göre ‘bütün mülk’ (mallar/zenginlikler) Allah’ındır. İnsan, o mülk üzerinde yaşar, onu kullanır, geçimliği için harcar, sonunda o mülkün nöbetini başkasına bırakır ve ahirete gider.

Hadid

وَمَا لَكُمْ أَلَّا تُنفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا يَسْتَوِي مِنكُم مَّنْ أَنفَقَ مِن قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ أُوْلَئِكَ أَعْظَمُ دَرَجَةً مِّنَ الَّذِينَ أَنفَقُوا مِن بَعْدُ وَقَاتَلُوا وَكُلّاً وَعَدَ اللَّهُ الْحُسْنَى وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ {10}

“Ne oluyor size ki, Allah yolunda harcamıyorsunuz? Halbuki göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı vâdetmiştir. Allah'ın yaptıklarınızdan haberi vardır.” (Hadid 57/10) 

Müslüman’ın, Allah’ın emanet olarak verdiği bu mallardan başkalarına  infakta bulunması gerekir. (Bkz: Nûr 24/33. Hadîd 57/7)

İnfak eden işte bu önemli gerçeği kavrar. Mala, makama, üstünlüğe sahip olma yarışlarının kişiye ve toplumlara neler yaptırdığı bilinen bir şeydir.

Mülkün Allah’a ait olduğunu bilen, ne onunla şımarır ne de onu elde etmek için başkasının hakkını yer.

Elindekini başkasıyla bölüşen kimse, mülkün asıl sahibinin kim olduğunun farkındadır.

 

2- İnfak özgürleştirir

Tutsaklığın en çirkini kişinin tutkularına esir olmasıdır. Şehvetinin (aşırı isteklerinin) tutsağı olan bir kimseye acımak gerek.

Peygamber (s) buyuruyor ki: “Altına, gümüşe ve lükse abd/kul olan kahrolsun” (İbnu Mâce, Zühd/8 no: 4136. Tirmizí, Zühd/42 no: 2375).

Zira böyle bir tutsaklık görünen bir zincire vurulmak, demir parmaklıklar arkasına atılmak gibi değildir. Bu öze, yani yüreğe, yani benliğe vurulan görülmeyen bir zincirdir ki, kırabilene aşkolsun.

İnfak ahlâkı, Müslüman’ın böyle bir esarete düşmesini önler, bu tutsaklığa kurban olanları özgürlüğüne kavuşturur.

Avrupalı bilgin kendine karşı malıyla övünen bir zengine,

«Senin bütün servetin benim şapkamın altındadır» demiş ve kafasını işaret etmiş.

Gerçek özgürlük nedir diye sorulsa herkes kendine göre tarif eder. Herkes kendi bulunduğu konuma göre anlar özgürlüğü.

Kim nasıl anlarsa anlarsın, aslında özgürlük bazıların mahkûm olduğu tutkulara hâkim olabilme gücüdür. Ya da hırsın esiri olmamadır. Dünyalık/eşya/servet tutkusunun yüreği tutsak almaması, şehvetin akla üstün gelmemesidir.

Zenginlik karşısında özgürlük ; malın kendisine sahip olmasından kurtulup mala sahip olabilme iradesidir.

İnfak, ancak böyle bir irade sahiplerinin kolaylıkla yapabileceği bir şeydir. Yani o, malına hâkimdir, ona hükmedebilmektedir. Dolayısıyla ihtiyaç halinde malının bir kısmını hayır yoluna, insanların yararına sunabilir.

İşte bu, mal/tutku/şehvet karşısındaki özgürlüktür.

Cüneyd-i Bağdadi demiş ki : « Fakr, senin hiç bir şeye sahip olmaman değil, malın sana sahip olmasına izin vermemendir. »

 

3- Açlık korkusunu yener

} الشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُم بِالْفَحْشَاء وَاللّهُ يَعِدُكُم مَّغْفِرَةً مِّنْهُ وَفَضْلاً وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ {268}

“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vâdeder. Allah herşeyi ihata eden ve herşeyi bilendir.” (Bekara 2/268)

Açlık korkusu Allah’ın er-Razzak ismine güvensizliktir. İnfak edenin malı matematik olarak eksilir ama bereket olarak artar. Ya da kişinim kanaati artar.

 

4-Cimrilikten kurtarır

Cömertliğin güzelliği ve faydaları, cimriliğin çirkinliği ve zararı anlatılamayacak kadar çoktur. Allah (c) cömertleri sever, cimrilikten ve cimrilerden razı değildir.

İnfak bilinci, kişiyi aşırı hırstan koruduğu gibi cimrilikten de korur. Sahip olduğu imkanı çekinmeden, gönül rızasıyla başkasına sunan, içindeki eşyaya olan bağımlılığı kırmış, yüreğini esir almak isteyen servet tutkusunu gemlemiş demektir.

وَلاَ يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ هُوَ خَيْراً لَّهُمْ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَّهُمْ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُواْ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلِلّهِ مِيرَاثُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ {180}‏ لَّقَدْ سَمِعَ اللّهُ قَوْلَ الَّذِينَ قَالُواْ إِنَّ اللّهَ فَقِيرٌ وَنَحْنُ أَغْنِيَاء سَنَكْتُبُ مَا قَالُواْ وَقَتْلَهُمُ الأَنبِيَاءَ بِغَيْرِ حَقٍّ وَنَقُولُ ذُوقُواْ عَذَابَ الْحَرِيقِ {181}

«Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır» (Âli İmran 3/180).

 

4- Kanaatkâr eder, zenginleştirir

İnsan mala, şan ve şöhrete karşı düşkün olan bir varlıktır. Üstelik bu arzunun da sonu yoktur.  İslâm’da kanaatkârlığın önemi vurgulanırken, dünyaya ve mala karşı aşırı düşkünlük de yerilmiştir. (Âl-i İmran 3/185. En’am 6/32. Ankebût 29/64)

Peygamber (s) de şöyle buyuruyor: “İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, bir vadi daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul ede.r” (Buhârî, Rikak/10)

Kanaat; bir insanın payına düşene razı olması, kişinin azla yetinip elindekine razı olması, kendisinin ve sorumluluğu altında bulunanların ihtiyaçlarını asgarî ölçüde karşılayabileceği maddî imkânlarla iktifa edip, başkalarının elindeki şeylere göz dikmemesi, aşırı kazanma hırsından kurtulması” şeklinde de açıklanmaktadır (Çağırıcı, M., TDV İslâm Ansiklopedisi, Kanaat md.).

Peygamber (s) şöyle dua ederdi: “Allahım! Korkmayan kalpten, kabul olunmayan duadan, doymak bilmeyen nefisten, faydası olmayan ilimden sana sığınırım.” (Tirmizî, Daavât/69)

"...Kanaatkâr ol ki, insanların Allah'a en çok şükredeni olasın." (İbnu Mâce, Zühd/24)

Bazı kaynaklarda hadis olarak geçen “Kanaat, tükenmeyen bir hazinedir.” (Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, 2/151) sözde kanaatın önemini vurguluyor.

“Gerçek zenginlik, mal çokluğu ile değil, gönül tokluğu iledir.” (Buhârî, Rikak/15.  Müslim, Zekât/130)

Bir hikâye. Gerçekte oldu mu, olmadı mı, bilmiyoruz. Ama çarpıcı bir mesaj veriyor. Asıl zenginliğin adresini gösteriyor.

Başlangıçta Belh valisi olan İbrahim Edhem’i (kendince) muhtaç görüp yardım etmek isteyen zengin bir adamla aralarında şöyle bir konuşma geçmiş: 

- Yardımını bir şartla kabul ederim, eğer gerçekten zenginsen.

Adam gerçekten zengin olduğunu, hiçbir şeye ihtiyacı bulunmadığını söylemiş. Aralarındaki konuşma şöyle devam etmiş:

- Ne kadar paran var?

- Üç bin altınım var.

- Dört bin olmasını istemez misin?

- Elbette isterim.

- Beş bin olmasını?

- İsterim.

- On bin altının olsa çok sevinirsin değil mi?

- Şüphesiz çok memnun olurum.

- Zengin olduğunu söylüyorsun ama, sen gerçekte züğürdün birisin. Sen, on bin değil yüz bin altının olsa yine kanaat etmez, fazlasını istersin. Kanaati olmayan insan zengin sayılmaz. Gerçekten zengin olsaydın yardımını kabul edecektim.

 

5- Şükretmeyi öğretir

"Hatırlayın ki Rabb’iniz size ‘Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir!’ diye bildirmişti" (İbrahim 14/7).

Şükretmeyi nasıl anlamalı?  Şakik Belhî İbrahim Edhem’e şükrü şöyle

anlatmıştır: ”Bulunca dağıtmak, bulamayınca sabretmek.”

“Bir nimetin kadrini layıkıyla idrak o nimeti vereni bilmekle olur. Her nimetin şükrü kendi cinsindendir. Ve şükür insanın neye daha çok değer verdiğinin göstergesidir” (İslamoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, s.472).

Nimetin sahibini bilen, elindeki emanet nimeti nimeti Veren’in istediği

gibi dağıtır, veriri, bölüşür. Bu da malın/nimetlerin şükrüdür.

İnfak ahlâkı müslümana şükretmeyi hatırlatır, hatta öğretir.

        

6- Helâlden kazanmayı öğretir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَلاَ تَيَمَّمُواْ الْخَبِيثَ مِنْهُ تُنفِقُونَ وَلَسْتُم بِآخِذِيهِ إِلاَّ أَن تُغْمِضُواْ فِيهِ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ {267}

“Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin en helâl ve iyisinden Allah yolunda harcayın…” (Bekara 2/267).

Bu şu demektir: Allah (c) ancak helal olan mallardan/dünyalıklardan verilenleri kabul eder. Haram mal ile yapılan iyilik hayır olmadığı gibi, haram servetten sadaka da verilmez.

“Haram necasete benzer: kirlenen temizlenir, fakat necasetin kendisi temizlenmez.” (İslamoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/94)

İnfak, insandaki hırs zaafına gem vurabilir. Zira hırs sahibi kimseler doymazlar, tatmin olmazlar, şükür yerine şikayete başvururlar.  Helal yoldan kazanma titizliğini terkederler, haram yollardan daha çok kazanmayı tercih ederler.

İnfak ibadetini yerine getirmek ve bunun sevabına kavuşmak isteyen müslüman, ister istemez helâlden kazanmaya aşırı derecede titiz olmak zorundadır.

        

7- İnfak nifaka düşmeyi önler

‘İnfak’ ile ‘nifak’ aynı köktendir. İnfak iki dünyalılığı, nifak iki yüzlülüğü ifade ettiği için kökleri yanıdır. Bununla beraber tek dünyası olanın iki yüzü olur. İşte bu yüzden bu ikisi kavramsal açıdan bir zıtlık içerirler ve Kur’an’da ‘infak’ nifak’ın panzehiri olarak sunulur (İslamoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 2/879).

İnfak eden müslüman, iki dünyalı olduğunun farkındadır. Bu dünyada ektiğini, yarın biçeceğinin şuurundadır. Burada verdiğinin, yarın kat kat kendisine geri döneceği bilinci ile, bölüşür, verir, yedirir ve içirir.

 

8- İnfak yakınlaştırır

Çocukların velisi öncelikle onların ebeveynleridir. Veliler kendi çocuklarına sevgi ve yardım bakımından en yakın olanlardır. Anne-babaların infaklarının en güzeli, çoluk çocuklarına harcadıklarıdır.

Bu harcama (nafaka verme) sorumluluğu akrabalar arasındaki yakınlığı pekiştirir.

Birinden iyilik ve yardım gören -eğer nankör değilse- onun değerini bilir. Kendisine iyilik edene teşekkür eder, minnet duyar. Böylece yardımlaşanlar arasında bir yakınlık, bir ülfet ve bir dostluk meydana gelir.

Kadir bilenler ekmek yedikleri kapıya, iyilik gördükleri insana ihanet etmezler. Kahvenin kırk yıl hatırı olması budur.

Babam, tanıdık tanımadık herkese, elimizden geldiği kadar vermemizi, yedirmemizi tavsiye ederdi. Çünkü ‘Ekmek kötülüğe karşı durur; ekmeğinizi yiyen, iyiliğinizi gören size kolay kolay kötülük etmez’ derdi.

 

9- İnfak tedavi eder

İnfak, fakirliğin, âcizliğin, imkânsızlığın açtığı yaraları tedavi eder.

İnfak, yabancı kalışın, ilgisizliğin, bir kenara itilmişliğin sebep olduğu yaraları iyileştirir.

İnfak, bencilliğin, cimriliğin, neme lazımcılığın sebep olduğu yabancılaşmayı azaltır.

İnfak pek çok maddi yaraya merhem olduğu, pek çok ihtiyacı karşıladığı gibi, sayısız manevi derde devadır.

 

10- Nimetlerin artmasını sağlar

İnfak edenin malı, imkânı, serveti azalmaz. Parmak hesabı yapanlar eldekinin, verilince onun azaldığını zannederler.

Allah (c) kendi rızası için malını harcayanların imkânlarını kat kat artırır

مَّن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللّهَ قَرْضاً حَسَناً فَيُضَاعِفَهُ لَهُ أَضْعَافاً كَثِيرَةً وَاللّهُ يَقْبِضُ وَيَبْسُطُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ {245}

“Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç (isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren de Allah'tır. Sadece O'na döndürüleceksiniz.” (Bekara 2/245)

قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ وَمَا أَنفَقْتُم مِّن شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ {39}‏

"Sarfettiğiniz her hangi bir şeyin yerine O daha iyisini koyar" (Sebe' 34/39).

İnfak edilen mal yedi başakta yedi yüz dâne veren tohum gibidir.

مَّثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِّئَةُ حَبَّةٍ وَاللّهُ يُضَاعِفُ لِمَن يَشَاءُ وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ {261}

“Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir.” (Bekara 2/261)

 

11-Yardım almayı hak ettirir

Her insan bir açıdan ihtiyaç sahibidir. Hiç kimse mutlak anlamda zengin, kendine yeterli, mükemmel değildir.

Elindekini başkasıyla bölüşemeyen katı yürekli birisi, yarın kendisi muhtaç duruma düştüğü zaman yardımı hak etmez.

 

12-İnfak gerçek yatırımdır.

مَّن كَانَ يُرِيدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ فِيهَا مَا نَشَاء لِمَن نُّرِيدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَ يَصْلاهَا مَذْمُوماً مَّدْحُوراً {18} وَمَنْ أَرَادَ الآخِرَةَ وَسَعَى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَئِكَ كَانَ سَعْيُهُم مَّشْكُوراً {19}

“Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız.

Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.” (İsrâ 17/18-19)

Mülke ne kadar sahibiz?

Mal emanettir

Gerçekten sahip olduğumuz infak ettiğimizdir

Hadis: “Ademoğlu malım malım der. Ey ademoğlu yeyip tükettiğinden, giyinip eskittiğinden, ahirete (infak olarak) gönderdiğinden başka malın mı var?”

Peygamber (sav) kendisi için kesilen bir koyunun dağıtılmasını istedi. Sonra sordu: Geride ne kaldı? Dediler ki: Bir bud kaldı. Buyurdu: Desenize bir budun dışında hepsi bize kaldı.

Ne yapmalı?

Zaman zaman kıtlığa ve mahrumiyetlere şahit olan nefsimize  ‘infak ahlâkı’nı  yeniden hatırlatmak gerekir.

Sofraya gelen yemek çeşitlerinden birini,

Ayakkabılığı doldursan ayakkabılardan bir çiftini,

Dolaba yığdığımız elbiselerden bir katını,

Sofraya gelen dokuz çeşit kahvaltılıklardan birini,

Her gün et yeme yerine, bir günün et bedelini,

Her akşam yediğimiz meyvelerden her gün birini, ya da on tane üzümü infaka ayarlamalıyız.

Evimizdeki lambalardan bir kısmını voltajını düşürebiliriz. Lambaları gereksiz yakmayız.

Mutfakta kullandığımız peçete, aliminyum folie, sabun ve benzeri şeyleri daha az sarfedebiliriz.

Tuvalet kağıdından kolay kullanılıp atılan her eşyayı daha dikkatli kullanbiliriz.

Çocuğumuza harcamalarımızı her seferinden bir euro, beş euro kısabiliriz.

Bundan sonra kendimize veya çocuklarımıza alacağımız elbiselerde beş on lira tasarruf sağlayabiliriz.

Gelinimize, kızımıza alacağımız, aldığımız altınları bir kaç gram azaltabiliriz.

Düğünlermize harcadıklarımızı tekrar gözden geçirirp aşırı harcama yapmışsak, yapacaksak kısabiliriz.

Bir gelinliğe bir defalığına yüzlece binlerce euro vermeyi tekrar düşünebiliriz, on-yirmi lira daha ucuza mal edip artanını infak edebiliriz.

Bunlardan artırdığımız miktarları mağdurlara/muhtaçlara gönderebiliriz.

İhtiyaç ile ihtiras arasındaki farkı belirlersek, pek çok harcamanın israf olduğunu görürüz. İsraf ettiğimiz meblağları teasarruf edip infaka dönüştürebiliriz.

Zaten israf edenler infak edemezler.