Kur'an'a göre kardeşlik, velayet (veli-dost/yardımcı olma), mü'min  kardeşlerin karşılıklı sorumlulukları hakkında bir konuşma.

Hüseyin K. Ece

F. Zehra Derneği-Kardeşlik ve Yardımlaşma Proğramı

06.05.2013

Genk - Balçika

 

- Kur’an’da kardeşlik

Kur’an’da, “ehh-kardeş” kelimesi, tekil ve çoğul, eril ve dişil olarak 96 ayette geçiyor.

Bunların bir kaçı hariç diğerleri bildiğimiz kardeş veya kızkardeş anlamındadır.

Kur’an, Âdem’in oğullarının olayından bahsederken Âdemin iki oğlu ve kardeşler diye bahsediyor.

Hz. Musa ve kardeşi Harun’dan, yine hz. Musa’nın kızkardeşinden,

Hz. Yusuf ve hata yapan kardeşlerinden,

Miras taksiminde kardeşlerin ve kızkardeşlerin paylarından,

Haram evlilikler sayılırken,

Akrabaların birbirlerinin evlerine girip çıkmalarından,

Hesap gününde kişinin kardeşinden kaçacağı anlatılırken ‘ehh/kardeş’ kelimesi kullanılıyor.

Bazı peygamberlerin kavimlerinden bahsedilirken ‘şu peygamberin kardeşleri’ diye söyleniyor. Mesela: “Onlara Ad kavminin kardeşini anlat..” (Ahkaf 21) Burada söz konusu Hud’dur (as).

Bir kaç âyette şöyle deniliyor:

“Ad kavmine de kardeşleri Hud’u gönderdik.Ey kavmim, Allah’a kulluk yapın. Sizin için ondan başka tanrı yoktur, ittika etmez misiniz? Dedi.” (A’raf 7/65. Hûd 11/50)

“Semud’a kardeşleri Salih’i gönderdik..” (A’raf 7/73. Hûd 11/61. Neml 27/45)

“Medyen’e kardeşleri Şuayb’ı gönderdik...” (A’raf 7/85. Hûd 11/84. Ankebut 29/36)

Kardeşleri Nûh onlara; İttika etmez misiniz? dedi” (Şuarâ 106)

“Kardeşleri Hûd onlara; İttika etmez misiniz? dedi” (Şuarâ/124)

“Kardeşleri Sâlih onlara; İttika etmez misiniz? dedi” (Şuarâ/142)

“Kardeşleri Lût onlara; İttika etmez misiniz? dedi” (Şuarâ/161)

Bir kimse Davud’a geliyor ve “Şu kardeşimin 99 koyunu var, benim ise bir tek koyunum var. O koyunu bana vereceksin dedi ve konuşmada beni yendi.” (Sad 38/23) Buradakai kardeş bildiğimiz kardeş de olabilir, din kardeşi manasında da olabilir.

Kur’an gıybet konusunda şöyle buyuruyor:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيراً مِّنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَب بَّعْضُكُم بَعْضاً أَيُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَن يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتاً فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَّحِيمٌ {12}

“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurât 49/12)

Buradaki “ehh” kelimesinin din kardeşi manasında kullanıldığı açıktır.

Suçlular kıyâmet gönünde o günün azabından kurtulmak için oğullarını, eşini ve kardeşini, kabilesini, yeryüzündekilerin hepsini rehin vermek ister. (Meâric 70/12)

Saçıp savuranlar şeytanın kardeşleri olur:

وَآتِ ذَا الْقُرْبَى حَقَّهُ وَالْمِسْكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَلاَ تُبَذِّرْ تَبْذِيراً {26} إِنَّ الْمُبَذِّرِينَ كَانُواْ إِخْوَانَ الشَّيَاطِينِ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّهِ كَفُوراً {27}

“Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma.

Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir.” (İsrâ 17/26-27)

Ensar ve Muhâcir Allah’ın nimeti sayesinde kardeş oldular:

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعاً وَلاَ تَفَرَّقُواْ وَاذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنتُمْ أَعْدَاء فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُم بِنِعْمَتِهِ إِخْوَاناً وَكُنتُمْ عَلَىَ شَفَا حُفْرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَأَنقَذَكُم مِّنْهَا كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ {103}

“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” (Âli İmran 3/103)

Allah (cc) yetimlerin mü’minlerin kardeşleri olduğunu söylüyor:

فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْيَتَامَى قُلْ إِصْلاَحٌ لَّهُمْ خَيْرٌ وَإِنْ تُخَالِطُوهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ وَاللّهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِ وَلَوْ شَاء اللّهُ لأعْنَتَكُمْ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ {220}

“Dünya ve âhiret hakkında düşünesiniz, diye böyle yapıyor. Bir de sana yetimleri soruyorlar. De ki: “Onların durumlarını düzeltmek hayırlıdır. Eğer onlara karışıp (birlikte yaşar)sanız (sakıncası yok). (Onlar da) sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyu yapıcı olandan ayırır. Allah, dileseydi sizi zora sokardı. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Bekara 2/220)

Müslümanlrala savaşanlar eğer tevbe ederler, hallerini düzeltirlerse din müslümanların kardeşleri olurlar.

فَإِن تَابُواْ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ وَآتَوُاْ الزَّكَاةَ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَنُفَصِّلُ الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ {11}

“Fakat tövbe edip, namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. Bilen bir kavme âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız.” (Tevbe 9/11)

Kur’an, gayr-i müslimleri veli edinmeyi yasaklıyor. Velev ki öz kardeş olsalar bile.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ آبَاءكُمْ وَإِخْوَانَكُمْ أَوْلِيَاء إَنِ اسْتَحَبُّواْ الْكُفْرَ عَلَى الإِيمَانِ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ {23}

“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir.” (Tevbe 9/23)

Kur’an, kardeş sevgisini Allah sevgisinin önüne geçirmeyi caiz görmüyor.

قُلْ إِن كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَآؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُم مِّنَ اللّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُواْ حَتَّى يَأْتِيَ اللّهُ بِأَمْرِهِ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ {24}

“De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin!...” (Tevbe 9/24)

Evlatlıklar gerçek çocuk değil dinde kardeştir.

ادْعُوهُمْ لِآبَائِهِمْ هُوَ أَقْسَطُ عِندَ اللَّهِ فَإِن لَّمْ تَعْلَمُوا آبَاءهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَمَوَالِيكُمْ وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ فِيمَا أَخْطَأْتُم بِهِ وَلَكِن مَّا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْ وَكَانَ اللَّهُ غَفُوراً رَّحِيماً {5}

“Onları (evlatlıkları) babalarına nispet ederek çağırın. Bu, Allah katında daha (doğru ve) adaletlidir. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata ile yaptığınız bir işte size hiçbir günah yoktur. Fakat kasten yaptığınız şeylerde size günah vardır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Ahzab 33/5)

 

1-Müslümanlar kardeştir

    إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ {10}   

“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurât 49/10)

 

2-Müslüman müslümanın sırdaşıdır (bitâneh)

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ {118}

“Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık.” (Âli İmran 3/118)

 

       3-Ensar ve Muhâcir kardeşliği örnektir

وَالَّذِينَ آمَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ آوَواْ وَّنَصَرُواْ أُولَـئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقّاً لَّهُم مَّغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ {74} وَالَّذِينَ آمَنُواْ مِن بَعْدُ وَهَاجَرُواْ وَجَاهَدُواْ مَعَكُمْ فَأُوْلَـئِكَ مِنكُمْ وَأُوْلُواْ الأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللّهِ إِنَّ اللّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ {75}

“İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhâcirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.

Daha sonra iman edip hicret eden ve sizinle birlikte cihad edenlere gelince, işte onlar da sizdendir. Allah’ın kitabınca, kan akrabaları birbirlerine (varis olmaya) daha lâyıktırlar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir.” (Enfal 8/74-75)

 

4-“Müslümanlar birbirlerinin velisidir”

Bu vurgu da müslümanları kardeşliğe işaret ediyor.  

Mü’minler arasındaki “velâyet-karşılıklı veli olma” bağının, karındaş bağından daha güçlü olması gerektiğini söylemeliyiz.

النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ وَأُوْلُو الْأَرْحَامِ بَعْضُهُمْ أَوْلَى بِبَعْضٍ فِي كِتَابِ اللَّهِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ إِلَّا أَن تَفْعَلُوا إِلَى أَوْلِيَائِكُم مَّعْرُوفاً كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُوراً {6}‏

“Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önce gelir. Onun eşleri de mü’minlerin analarıdır. Aralarında akrabalık bağı olanlar, Allah’ın Kitab’ına göre, (miras konusunda) birbirleri için (diğer) mü’minlerden ve muhâcirlerden daha önceliklidirler. Ancak dostlarınıza (velilerinize) bir iyilik yapmanız başka. Bu (hüküm) Kitap’ta yazılıdır.” (Ahzab 33/6)

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَـئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ {71}

 “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridir (dostları ve yardımcılarıdır). İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe 9/71)

 

  • Hadislerde kardeşlik

Peygamber (sav) buyurdu ki:

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir...” (Buhârî, Mezâlim/3. Müslim, Birr/58. Tirmizî, Birr/18)

“Birbirinize buğz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz.” (Buhârî, Edeb/57, 58. Müslim, Birr/28)

  • Kardeşliğin imkanları

 

- Biz bir ümmetiz

إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ {92}

“Şüphesiz bu (İslâm), tek ümmet (din) olarak sizin ümmetiniz (dininiz)dir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin.” (Enbiyâ 21/92)

İslâm bir millet/ümmet, küfür de tek bir millettir. Bu aynı zamanda bir kardeşlik vurgusudur.

 

- Biz orta bir ümmetiz              

 وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاً

“Ve böylece sizin dengeli ve ölçülü bir toplum olmanızı istedik...” (Bekara 2/143) 

“Lafzen, “orta bir toplum” -yani, aşırılıklar karşısında âdil bir denge gözeten ve hem zevk ve sefahâtı hem de mübalağalı bir zühdü reddederek insanın tabiatını ve imkanlarını değerlendirmede gerçekçi ve makul davranan bir topluluk.” (Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/40)

-Orta ümmet olmanın amacı hakikatin şâhitleri olmaktır;

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطاً لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيداً  ... {143}

“Böylece, sizler insanlara birer şâhit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şâhit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet  yaptık...” (Bekara 2/143)

Yani, “Hz. Peygamber'in size örnek olması gibi sizin hayat tarzınızın da bütün insanlığa bir örnek olduğuna”. (Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/40)

Âyetin bu ilk bölümü; “Böylece Biz sizi, (âhirette) Peygamberin size şâhit olacağı gibi sizin de insanlara şâhit olmanız için aklı başında bir ümmet yaptık.” şeklinde de anlaşılabilir.

Şühedâ: Şehîd’in çoğuludur. Buradaki şehîd, şâhit manasınadır. Şâhit, ortada, âdil ve sözü muteber bir kimse demektir. Bu münasebetle yaşayış yönüyle örnek kabul edilen ve kendisine uyulan kimselere dahi, “şâhit” denilir. İşte Allah, ümmeti Muhammed’i insanlar arasında böyle; ortada, âdil, sözü muteber, imameti haiz, kendisine uyulan bir cemaat yapmak ve tam manasıyla âdil bir ümmeti teşkil etmek için sırat-ı müstakime hidayet buyurmuştur. Bu yüzden İslâm ümmetinin, diğer insanlar arasındaki bu vazifesini asla unutmaması icap etmektedir. (Elmalılı, H. Yazır’dan) 

Yani mü’minler İslâmı öyle benimsemeli ve yaşamalılar ki, ortaya koydukları misyon örneklik olsun, şuurlu mü’minler bu örneklikte birleşsinler. Bu örnekliği (şahitliği) göstermede ortak davransınlar, birbirlerine destek olsunlar.

 

- Biz veliyiz (müttefikiz)

İnkârcıların bir kısmı diğerlerine dosttur, yardımcıdır, müttefiktir.

وَالَّذينَ كَفَرُواْ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ إِلاَّ تَفْعَلُوهُ تَكُن فِتْنَةٌ فِي الأَرْضِ وَفَسَادٌ كَبِيرٌ {73}

“İnkâr edenler de birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunların gereğini yapmazsanız, yeryüzünde bir karışıklık ve büyük bir bozulma olur.” (Enfal 8/73)

Buna karşın mü’minler de birbirlerinin velileridir. Veli (çoğulu: evliyâ); dost, seven, yardımcı olan, ilgilenen anlamına geldiği gibi, zor zamanlarda, felaket günlerinde, düşmanlara, kötülüklere ve kötülük odaklarına karşı müttefiktir. Bunlara karşı birbirlerine yardımcı ve destek olurlar.

Zaten âyetin devamı bunu haber veriyor. İyilikleri yaygınlaştırmak, kötülüklere, zulümlere engel olmaya çalışmak...

İşte bu noktada veli olan mü’minler birbirleri eldeki imkanlarla desteklerler.

وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ  ...{71}

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridir (dostları ve yardımcılarıdır). İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar... (Tevbe 9/71)

Velâ/velâyet sözlükte; arada bir şey bulunmadan bitişiklik, yanyana olma ve yaklaşma demektir. Velilik (velâyet); arkadaşlık, niyet, yer, zaman, din ve nisbette, yardımda, inançta tam bir yakınlık, nusret (yardım) ve işi üzerine alma, müttefik  ve destek olma manaları da eklenmiştir. (Lisânu’l-Arab, 15/406. Isfehânî, el-Müfredât, s: 837)

‘Veli’ sözlükte bazen, seven, dost anlamıyla da geçmektedir.

Veli olmak, veli olunan üzerinde hak ve yetki sahibi olmayı gerektirir. Velâyetin özünde bu vardır. Yalnız bu veli edinilen üzerinde bir baskı ve hükmetme değil, aksine her açıdan onun iyiliği için çalışma, onun için gerekli yardımı yapma yetkisidir. Tipkı bir ebeveynin çocukları karşısındaki durumu gibi.

Velayet açısından da müslümanın diğer kardeşine karşı vazifeleri vardır.

- Vahiy ve onun uygulaması elimizdedir

Yani Kur’an ve onun pratiği olan sahih sünnet bize kadar ulaşmıştır. Bunlar müslümanlar için dinde, akidede, tasavvurda, ibadette, hayatı algılamada, güzel ahlâkta, ölüm ötesi için, kardeşlikte ve dayanışmada şaşmaz rehberdir. Müracaat kaynağıdır. Üstelik sağlamdırlar.  

قُلْنَا اهْبِطُواْ مِنْهَا جَمِيعاً فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَن تَبِعَ هُدَايَ فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ {38}

“Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidâyet gelir de her kim hidâyetime tabi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.” (Bekara 2/38. Bir benzeri: Tâ-Hâ 20/123-124)

O hidâyet de vahiy ve onu insanlara tebliğ etmekle görevli Son Elçidir.  

Hz. Peygamber (as) şunu söylemiştir:

"Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetce asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın Kitab'ı ve Resûlünün sünneti". (Muvatta, Kader/3)

 

  • Kardeşliğin gerekleri

Müslümana merhametle muamele etmek imanın gereğidir. Unutmamak

gerekir ki, “İslam Allah’a itaat, yaratılmışlara merhamettir.”

Kardeşin kardeşe karşı görevleri, veya birbirlerinin üzerinde hakları vardır.

Günümüzde müslümanlar bu konuda hatalı olsalar da İslâmın müslümanlara yüklediği vazife böyledir.

“Müslümanlar kardeştir.” Neye göre? Allah’ın hükmüne göre. Dünyanın neresinde olursa olsun, kim olursa olsun.

Müslüman kim? Ben müslümanım diyen herkes müslümandır.

Ebû Mûsâ el-Eş'ari’den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:

"Mü'minin mü'mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir"  Hz Peygamber bunu açıklamak için, iki elinin parmaklarını birbiri arasına geçirerek kenetledi” (Buhârî, Salât/88, Mezâlim/5. Müslim, Birr/65 Ayrıca bkz: Tirmizî, Birr/18. Nesâî, Zekât/67)

Rasûlüllah (sav) buyurdu ki:

“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb/27. Müslim, Birr/66)

Peygamber (sav) buyurdu ki:

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.” (Buhârî, Mezâlim/3. Müslim, Birr/58)

عـن أبي حـمـزة أنـس بـن مـالـك رضي الله عـنـه ، خــادم رسـول الله صلى الله عـلـيـه وسـلم، عن النبي صلي الله عـلـيـه وسـلـم  قــال : ( لا يـؤمـن احـدكـم حـتي يـحـب لأخـيـه مــا يـحـبـه لـنـفـسـه )

رواه البخاري [ رقم : 13 ] ، ومسلم [ رقم45  ].

Ebu Hamza Enes b. Malik (ra)'den. Demiştir ki Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Sizden biri kendisi için arzu ettiğini (mü'min) kardeşi için de arzu etmedikçe (hakkıyla) iman etmiş olmaz.” (Buhârî, Îmân/7. Müslim, Îmân/71-72. Tirmizî, Kıyâmet/59; Nesâî, Îmân/19, 33)

“Müslüman, elinden ve dilinden diğer Müslümanların zarar görmediği kimsedir.” (Buhârî, Îmân/4, 5)

Peygamber Efendimiz (sav) buyurdu:

“Kul, kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah da kuluna yardım eder.” (Müslim, Zikr/37-38) 

 

  • Müslüman müslümandan sorumludur

“Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona hiyânet etmez, yalan söylemez ve yardımı terketmez.  Her Müslümanın, diğer Müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır. Takvâ buradadır. Bir kimseye şer olarak Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi yeter.” (Tirmizî, Birr/18)

Zeyd bin Hâlid (ra) şöyle dedi: “Rasûlullah (sav): “Kim Allah yolunda cihad edecek bir mücahidi teçhiz ederse, oda cihad etmiş olur. Kim de Allah yolunda cihad eden bir mücahidin bıraktığı işleri için hayırlı halef olursa, o da cihad etmiş olur” buyurdu.” (Buhârî, 2682, Müslim 1895/135)

Bureyde (ra) şöyle dedi: “Rasûlullah (sav): “Mücahidlerin kadınlarına yapılacak hürmet geride kalan kimseler üzerine, kendi annelerine yapacakları hürmet gibidir! Geride kalanlardan herhangi bir kimse mücahidlerden birine ailesinin işlerini görüp yardım etme hususunda halef olur sonra mücahide ailesi hususunda hainlik yaparsa, o hain kıyamet gününde mücahid için durdurulur da mücahid onun amellerinden dilediği her şeyi alır! Mücahidin o hainin amellerini almada ki istek ve hırsı hakkında ne zannedersiniz?” buyurdu.” (Müslim 1897/139)

 

  • Mazlum da olsa, zalim de olsa kardeşe yardım

Câbir b. Abdullah (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

“Biri muhacirlerden ve diğeri de Ensar'dan olmak üzere iki genç çocuk

kavga ettiler. Bunun üzerine muhacir ya da muhacirler:

“Yetişin, ey muhacirler!”' diye seslendi. Ensar'lı olan kimse de:

“Yetişin, ey Ensar!” diye bağırdı. Derken Rasûlullah (s.a.v.) çıkıp:

“Ne bu cahiliyet halkı davası?” diye sordu. Sahabiler.

“Bir şey yok, ey ALLAH'ın resulü! Sadece iki genç çocuk kavga etmişler, biri diğerinin kıçına vurmuş” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.}:

“O halde zararı yok! Kişi zalim de olsa mazlum da olsa (din) kardeşine yardım etsin. Eğer din kardeşi zalimse onu zulmünden alıkoysun. Çünkü onu zulmünden alıkoymak, o kimseye karşı yapılmış bir yardımdır. Eğer (din) kardeşin mazlum ise zulüm eden kimseye karşı) ona yardımda bulunsun” buyurdu. (Buharî, Menâkib/8. Ahmed b. Hanbel, 3/323. Müslim 2584, Tirmizî, 2356)

 

       - Emr-i bi’l-ma’rıf ve nehy-i ani’l-münker emri

وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ {104}

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Âli İmran 3/104)

Müslümanlar hakkı ve sabrı tavsiye ederler, iyiliği yaygınlaştırmaya,  kötülüğü azaltmaya çalışırlar. Hayra davet ederler. Biz bunu; “müslümanlar hayr işlerler, başkalarını da hayr işlemeye davet ederler” şeklinde anlayalım.

 

- Kerdeşliğin (vahdetin) in önündeki engeller

Ancak günümüzde, içinde bulunduğumuz ortamda müslümanlar arasındaki olması gereken kardeşlik başının, velilik görevinin önünde bazı engeller var. Bundan dolayı İslâmın müslümanlardan istediği vahdet, uhuvvet, tesanüd, velâyetin gereği istenildiği gibi gerçekleşmiyor.

 

1-İslâmî kimliği tanımama

Daha doğrusu İslâmın ölçülerini tanımamak.

Müslüman ölçüyü imanından alır. Onun konuşmasının, davranışlarının, hareketlerinin  sınırlarını imanı çizer, değer yargılarını İslâm belirler. Onun kimliği İslâmdır.

Neye nasıl bakacağını, iyi ve kötü ölçülerini, hak ve bâtıl çizgilerini imanı belirler.

Bunları bilmeyenler, müslümanlara karşı nasıl davranacağını bilmezler.

 

2-Grup tassubu (asabiyye)

           مِنَ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاً كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ {32}

“dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir.(Rûm 30/32)

Grubunu, mezhebini, cemaatini, tarikatini, partisini, ülkesinin sistemini adete dini gibi sevmek, önemsemek.  Cemaatçilik, mezhepçilik, tarikatçılık, particilik, kavmiyyetçilik yapmak. Başkalarına dinin koyduğu açıdan değil de, içinde bulunduğu yapının penceresinden veya prensiplerinden bakmak.

İslâm bu yanlış ve ayrımcı anlayışa asabiyye diyor.

Halbuki mezhepli olmak mümkün, mezhepçilik zararlı, bir cemaate mensup olmak mümkün cemaatçı olmak zararlı.

Kur’an mü’minleri bu konuda önceki ümmetlerin yanlışına düşmemeleri konusunda uyarıyor:

وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ تَفَرَّقُواْ وَاخْتَلَفُواْ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَأُوْلَـئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ {105}

“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.” (Âli İmran 3/105)

 

3-Hevâ ve hevese uyma

Başkasına nefsi için kızmak, kimseyi beğenmemek

Dışlamak, küçümsemek, değer vermemek

Sevmede ve nefret etmede hevayı esas almak, ya da içinde yetiştiği kültürün ölçüleriyle bakmak

Kendi ayıbı dururken başkalarıyla uğraşmak.

Kendini fırka-i naciyeden, diğerlerini batılda görmek,

Kendini, meşrebini, cemaatini, mezhebini hakkın merkezi yapmak, her şeye, herkese o pencereden bakmak.

 

4-Âvare durmak, asıl yapılması gerekenleri ihmal etmek,

Boş duranları nefisleri ve şeytan oyalar, hatta işgal edebilir.

Meşgul olacak bir meşguliyet ararken diğer müslümanları diline dolamayı marifet zannader.

Yeterince çalışan boş işlere zaman bulamaz.

 

5-Tehlikenin farkına varmamak, tarihten ders almamak

Vahdetin önemini, tefrikanın zararlarını hesap etmemek. Bunun bugün içinde yaşadığımız şartlarda ne kadar ehem olduğunu unutmak.

Tarihte müslümanların tefrika yüzünden ne kadar zarar ettiklerini düşünüp ibret almamak.

Birbirine sırt dönmenin Allah’a ve Rasûlüne isyan olduğunu akla getirmemek.

 

  • İslami vahdet nedir?

Aynı ülkeden, aynı mezhepten, aynı kavim/kabileden, aynı meşrepten veya

aynı cemaatten olmak değil; İslam ümmetinin bir üyesi olduğunu bilmektir.

Müslümanlara kardeşçe muamele, velilik hakkını yerine getirmedir. Sevme, ilgi gösterme, destekleme, yardım etme, koruma kollama, üzerinde yetkisini kullanma.

Dünyanın neresinde olursa olsun her müslümanı kardeş bilmek, haklarına azami dikkat etmek.

Onun aleyhine çalışmama, onu dışlamama, dünyalık sebepler yüzünden onunla kavga etmemek, onun düşmanlarına yardım etmeme.

Müslümanları fitneye düşürecek davranışlardan sakınmak gerekir.

Müslümanların, birbirlerinin ihtiyacını görmesi, sıkıntılarını gidermesi ve kusurlarını, ayıplarını örtmesi kardeşlik görevidir. Böyle yapanlar, Allah katında mükâfatlandırılır.

 

  • Son Söz

Müslümanlar şöyle dua ederler:

وَالَّذِينَ جَاؤُوا مِن بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلّاً لِّلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ {10}

“Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (Haşr 59/10)

Allah (cc) mü’minlere şöyle emrediyor:

... وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ {2}

“...İyilik ve takvâda yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın...” (Mâide 5/2)