Çeçenistan Günü'nde bir konuşma

Hüseyin K. Ece

19.Haziran.2000

Den Haag

 

Muhterem misafirler, değerli bacılar ve kardeşler!

Çeçenistanlı kardeşlerinin acısını ta yüreklerinde duyan, onların derdiyle dertleşen ve bunun için de buraya koşup gelen, bu mazlumlar için belki bir şeyler yapabilirim düşüncesiyle burada bulunan siz Çeçenistan dostlarını selamların en güzeli ile selamlıyorum.

es-Selâmü aleyküm.

Çeçenistan, hürriyet aşkının, insanca yaşama onurunun ,kendi topraklarında başı dik yaşamanın destanlaştığı ülke.

Çeçenler, şerefli olmayı bütün dünyalık rütbelerden daha değerli sayan, özgürlük delisi bir topluluk.

Sayıları mı?

Hiç önemli değil. Bir, beş, on, bin, yüzbin, bir milyon... Hepsi ama, hepsi bir... Kadın, çoluk çocuk, genç ihtiyar.

Bütün bir halk.

Bütün bir topluluk.

Esareti zillet bilen insanların diyarı Çeçenistan.

Yiğitliğin, cesaretin, izzet ve şerefin, direnişin ve teslim olunmamışlığın sembol haline geldiği ülke...

Karşısında dev bir kütle; Rusya. Tarihten beri saadetini çevresindeki komşularına saldırmakta, onları işgal etmektedir.

Tarihe bakınız. Bu çapulculuğun dehşet sahnelerini görürsünüz. Rusya yakın tarihin hiç bir döneminde komşularına saldırmaktan, onları esir edip, topraklarını topraklarına katmaktan, halkını esir edip onları istediği muameleyi yapmaktan geri durmamıştır.

Rusyanın bu salgırgan tutumundan en fazla etkilenenler ise halkı müslüman olan bölgelerdir. Tataristan, Kırım, Kafkasya bölgesinin tamamı, Orta Asya’daki Türk kökenli halklar ve diğerleri. Bu acımasız saldırgan, bu doymaz iştahlı aç gözlü canavar, komunist dönemde bütün bu bölgeleri yuttuğu gibi, doğu Avrupa’yı da işgal etti. Orada kendisine bağlı kukla sosyalist yönetimler kurdu. Bu kudurgan cellat bununla da kalmadı, sıcak denizlere inmek için güneydeki bütün ülkelerde kendine bağlı partiler kurdurdu. Sosyalist hareketlere destek verdi. Ülkelerin iç işlerine karıştı. Aralarında anlaşmazlıklar çıkardı.

Perde gerisinde kendisi gibi süper güç iddiasıyla dünya halklarını korkutan ABD ile anlaşarak beraberce dünyayı parsellediler. Kavga eder göründüler, ama sahne arkasında dünyayı sömürmek için işbirliği yaptılar. Bunlar  aynı kumaşı kesen bir makas gibidirler.

Sözümona soğuk savaş bittikten sonra, Sovyetler Birliğinin işgalindeki veya denetimindeki pek çok ülke bağımsızlığa kavuştu veya Rusya’nın güdümünden çıkıp Amerika’nın ve Avrupa’nın güdümüne girdi. Bunların bir kısmını aleacele Nato’ya ve Avrupa birliğine alındılar.

Putin geçtiğimiz günlerde İngiltere’yi ve Almanya’yı  ziyaret etti. Ne yazık ki Çeçenlerin de rus vatandaşı olduğunu söyleme pişkinliğini gösteren ve Çeçen halkına karşı tutumuyla adeta Nazi’lerin Yahudi’lere karşı tutumunu andıran bu adam her iki ülkede de sıcak karşılandı. Bırakın Rusya’yı Çeçenlere karşı uyguladığı katliam sebebiyle dur demeyi, sert bir dille kınama zahmetine bile kalkışılmadı. Rusya’nın yaptığının bir halkı toptan yok etme gibi bir canavarlık olduğunu söylenmedi.

İngiltere ve Almanya’daki yöneticinin elleri  daha ellerinden çocukların, kadınların ve yaşlıların taze kanı damlayan bir adamın elini sıktı. Onun yüzüne tebessüm edildi, Ona hoşgeldin denildi. 

Bu acımasız şahıs, batının hangi ülkesine gitse aynı güleryüzle  misafir olarak ağırlanacağından şüphe duymuyoruz. Daha geçen haftalarda ABD devlet başkanı mister Clinton Putin’i Moskova’da ziyaret ettiğinde Çeçenistan harbine kısaca değindi ve bu eleştirilerinin bir kınama değil, gerçek bir dost tarafından yapılan bir eleştiri olduğunun bilinmesini istedi.

Bu, aslında Çeçen halkının çektikleri acıyla düpedüz alaydır. Ne yazık ki kendilerini dünyaya insan hakları savunucusu olarak  takdim edenler, bu yüzsüzlükten utanmamışlardır. Bunun yanında hem batılı ülkeler, hem de halkı müslüman ülkeler ve onların üst örgütleri, Rusya’yı anlayışla karşıladıklarını, ama mültecilere lütfen biraz daha iyi davranılmasını rica ettier. Rusya da kendisinin anlayışla karşılandığının rahatlığı ile Çeçenistan’ı yıkmaya, bütün bir halkı yok etmeye devam ediyor.

Dahası var, Federal Almanya Haber Alma Servisi BND’nin Rusya’ya bu soykırımında yardımcı olduğuna dair çıkan basında haberler yer alıyor. Bu haberler doğru ise bu Almanya için ne kadar üzücü ve utanç verici bir şeydir.        

Rusya’nın ekonomisi son yıllarda adete çökmüş durumdadır. Parasının hiç bir değeri kalmamış. Devlet borç batağında. Ama buna karşın aynı Rusya yüzbin kişilik bir orduyu Çeçenistan’a, birbuçuk milyon nüfusluk küçük bir devleti ve halkı ortadan kaldırmak için cepheye sürebiliyor. Binlerce savaş uçağı, savaş malzemeleri, cephanelikler, mühimmat, enerji ve yakıt ihtiyaçları, asker maaaşları nasıl ödeniyor? Bu değirmenin suyu nereden geliyor?

Çeçenler, ABD’nin, İsrail’in, Hindistan’ın ve bazı batılı ülkelerin Rusya’ya bu savaş için para yardımında bulunduklarını iddia ediyorlar.

İslam dünyasında, Batı Dünyasının bütün bu olanlara seyirci kalması sükut ikrardan gelir misali ilan edilmiş bir din harbi olarak algılanıyor. Halkı müslüman olan bölgelerde meydana gelen en ufak bağımsızlık eğilimli istekler, Batı Dünyası tarafından hoş karşılanmıyor.

Hatta bu gibi taleplere terörizm, bu istekleri dile getirenlere terörist denilip, onları kökünden boğulması gereken zararlı teşebbüsler olarak görülüyor.

Çek Cumhuriyeti’nin, Slovakya’nın, Estonya’nın, Litvanya’nın,Ukrayna ve Beyaz Rusya, Slovenya, Hırvatistan gibi ülkelerin problemsiz ve kansız bir şekilde bağımsızlıklarına kavuşmaları karşısında Bosna, Kosova, Azarbaycan, Keşmir, Çeçenistan v.b. ülkelerde bağımsızlıklarını istedikleri için ortalığın kan gölüne dönüşmüş olması nasıl izah edilebilir?

Bu çifte standart değil mi?

Bu resmen ikiyüzlülük değil mi?

Biz bunu birazcık anlıyoruz. Sovyetler Birliği dağılma sürecine girdiği zaman, Nato yetkilileri Nato’nun geleceğini görüşmek üzere biraraya geldiler. Varlığını Varşova Paktının varlığına borçlu olan Nato, usulen Varşova Paktı sona erdiğine göre dağılması gerekirdi.

Ancak batılı liderler, tarihten beri düşmansız yaşamayı bilmedikleri için yeni bir düşman bulmakta gecikmediler. O zaman ki İngiliz başbakanı M. Teacher’in teklifiyle Nato’nun düşmanının İslam olduğuna karar verildi. O şöyle diyordu: “Hiç bir ideoloji düşmansız yaşayamaz. Bizim, yani batının yeni düşmanı İslâmdır.”

Nato yetkililerinin daha sonraki açıklamaları ve Nato’nun takip ettiği siyaset, bu düşmanın İslam olarak algılandığını teyid etti. Hani artist artığı Amerika başkanı da İslama karşı modern haçlı seferleri başlatalım demiyor muydu? Halbuki bize göre haçlı seferleri hiç bitmedi ki. Sadece şekil ve alan değiştirdi o kadar.

Çeçenistandaki soykırım da bu planların bir uzantısıdır.     

Avrupayı İslam tehlikesinden koruyoruz deyip Bosnalıları insanlığın gözlerinin içine baka baka yok etmeye çalışan Sırpları anlayışla karşılayanlar, bu gün de İslamí terörizme karşı savaşıyoruz diyen Rusları anlayışla karşılıyorlar.

İşte geçen hafta İtalyanın Floransa kentinde yapılan Nato dışişleri bakanları toplantısında, Nato sekreteri İngiltere eski savunma bakanı George Robertson, Rusya’nın Orta Asya’da güvenliği tek başına garanti edemeyeceğini dolaysıyla “İslami teröre” karşı Nato ile işbirliği teklif etti. Çünkü onlara göre soğuk savaş sonrası batı için birinci tehdit islamdır. Rusya dışişleri bakanı da bu toplantıya katılarak Çeçenistan’da işledikleri cinayetleri ve Orta Asya’daki faaliyetleri konusunda bol bol kulis yapma imkanı buldu.

Görüldüğü gibi batılı ülkelerin askeri ittifakı olan ve siyasetçilerden bağımsız hareket etmesi mümkün olmayan Nato, bırakın Rusya’ya bir şey yapmayı, ona İslami teröre karşı utanmadan işbirliği teklif ediyor. Batının da desteğini arkasına alan Rusya, hakimiyet sahasını Nato’yla bölüşmek istemediği için, işbirliğine yanaşmıyor ama, sözde İslami terörü önlemek için kadınlara ve çocuklara saldırmaya devam ediyor.

Rusya ta baştan beri teröristlere karşı mücadele ettiğini iddia ediyor. Zaten bütün işgalciler ve başkalarının haklarına tecavüz edenler, bunun  kılıfını bulurlar. Nitekim yakın tarihlerde açıkça görüleceği gibi, İslam ülkelerini sömürgeleştirmek için işgale kalkışanlar, kendilerine karşı koyanları ve onların liderlerini en çirkin sıfatlarla yaftalamışlardı.

Onlara göre Ömer Muhtar, Sudanlı Mehdi, İzzeddin Kassam, Afganistanlılar, bütün bir Çeçen halkı, hatta Şeyh Şamil bile teröristtirler.

Böyle bir yargıda ne insaf vardır, ne de adalet. 

Geçtiğimiz sene yaz aylarında Rusya’da muhtelif yerlerde patlamalar oldu ve onlarca kişi hayatını kaybetti. Rusya yetkilileri hiç bir araştırma yapmadan hemen suçu Çeçenlerin üzerine yıktılar. Bunu bahane ederek Çeçenistan’ı yeniden yakıp yıktılar.

Çeçenistanlılar yiğit insanlardır ve Allah’tan başka kimseden korkmazlar.

Eğer bu saldırıları onlar yapsalardı, inkar etmezlerdi ve açıkca biz yaptık derlerdi.

Kaldı ki bu patlamaların Rusya gizli servisi tarafından ve Çeçenistan saldırısına zemin hazırlamak için yapıldığı sonradan anlaşıldı. Yine Rus tümgenerali Vlamdimir Victoroviç’in verdiği bilgilerden bu işi Çeçenlerin yapmadığı ortya çıktı.

Diğer taraftan, hiç bir akıllı savaçcı, bombaların sağnak halinde yağdığı bir bombardımanda zayıf binalara, evlere, okullara, hastahanelere veya fabrikalara siper almaz.

Ama belki dağlara, hendeklere, sağlam mevzilere saklanır. Teröristlerle  savaştığını iddia eden Rusya niçin mücahitlerin saklandığı yerleri değil de bütün dikili binaları bombalıyor, her şeyi yerle bir ediyor. Savaş bu mu, insanlık bu mu, teröristlerle böyle savaşılır?

Dahası 1994-1994 savaşında Rus generali Aleksandır Lebed Çeçenistan’a geldi. Rusya’nın perişanlığını ve bir batağa saplandığını gözleriyle gördü. Oradaki komutanlara; Rusya ordusunun toparlanabilmesi ve yeniden Çeçenistan’i ele geçirebilmesi için kaç seneye ihtiyaç olduğunu sordu. Oradaki görevliler en az üç yıla ihtiyaç olduğunu rapor ettiler. Bunun üzerine Lebed, Rus hükümetini Çeçenistan’dan çıkmak üzere ikna etti. Rus ordusu kağıt üzerindeki bir anlaşmayla, yeniden gelmek üzere geri çekildi. Çeçenistanlılar ise hiç bir zaman samimi davranmadığını, günün birinde geri geleceğini biliyorlardı. Bunun için her zaman hazırlıklı idiler.

Rusya bu üç sene zarfında gerekli hazırlıkları yaptı. Yaptığı bütün anlaşmaları çiğneyerek tekrar cinayetlere başladı. Ama bu sefer daha büyük bir batağa saplandı ve inşaallah bu bataklıktan sağlam çıkmaz. 

Hikâye bu ya, bir kurdun yolu bir bekçi köpeğinin yanına düşmüş. Başlamışlar sohbet etmeye. Kurt kendi hayatını anlatmış, bekçi köpeği kendi hayatını.

Kurdun işi zormuş.

Soğuklarda, uygun olmayan şartlarda, binbir zahmetle avlanıyormuş, karnını zar zor doyurabiliyormuş. Bazen yemek için hiç bir şey bulamadığı da oluyormuş.

Bekçi köpeği kurdun bu hazin durumu karşısında, kendi içinde bulunduğu rahatlığı ballandıra ballandıra anlatmış.

Bol bol nimetler içinde, rahat bir hayat sürdüğünü söylemiş.

Kurdun ağzının suyu akmış.

İmrenmiş bekçi köpeğine. Eh biraz da kıskanmış. Onun gibi rahat bir hayat yaşamayı gönülden istemiş.

Kurt sormuş ”peki bu nimetlere, bu rahatlığa nasıl ulaşabiliyorsun?”

Bekçi köpeği demiş ki, “benim bir sahibim (efendim) var, ben ona hizmet ediyorum, onun malını bekliyorum, o da bana ihtiyacım olan şeyleri veriyor.” Kurt, köpeğin boynuındaki tasmayı işaret ederek sorar:

“Peki o boynunda gördüğüm zincire bağlı demir nedir? Onu niye takıyorsun?” Bekçi köpeği demiş ki

"bunu sahibim boynuma taktı ki kaçmayayım, kendi isteğimle bir yere gitmeyeyim.”

O zaman kurt:

“Hürriyetle beraber açlık, esaretle beraber tokluktan daha iyidir. Ben, bir parça ekmek için o demir halkayı boynuma takıp esir olamam” demiş ve oradan hızla uzaklaşmış, kendi özgür dağlarına geri dönmüş.

Çeçen kardeşlerimiz, hürriyeti ve şerefi, Rusya’ya esir olarak elde edecekleri dünyalıklara tercih ettiler.

Kaldı ki Rusyanın amacı onlara dünya mutluluğu vermek değil; kırılan onurunun düzeltmek, Çeçenistanın madenlerini yağma etmek, petrol yollarını kontrol altında tutmak, güneye giden işgal yolunda orasının bir ayak bağı olmasına izin vermemektir.

Çeçenistanın bağımsızlık marşındaki yavru kurt benzetmesi, hürriyet aşkının destanlaşmasıdır.

 Rusya’nın bunu anlaması lazım.

Çeçenistan bağımsızlık mücadelesini küçümseyenlerin bunu anlaması lazım.

Başkalarının gölgesinde, onların ulûfeleriyle geçinen haysiyet yoksulu küçük kafaların bunu anlaması lazım.

Zulümde ve hak gasbında hiç bir ölçü tanımayan, varlığını ve hayatının devamını başkalarının kanı ve canı üzerine koyan zalimlerin olmayan merhametine sığınarak uzun boylu, hatta dünyalık nimetler içinde yaşamaktansa, Çeçenler gibi az bir süre de olsa, şereflice, yüz akıyla ve hürriyet çığlıkları içerisinde şahit olmak yeğdir.

Değil mi dünya hayatı geçicidir. Biz müslümanlar olarak öldükten sonra dirileceğimize ve Allah yolunda canların feda eden şehitlerin cennete gideceğine katiyetle inanmaktayız.

Yine biz, Allah’ın vereceği ödülden daha büyük bir ödül, Allah’ın vereceği cezadan daha büyük bir ceza bilmiyoruz.

Allah’tan daha büyük güç ve kuvvet sahibi tanımadığımız gibi.

Sözün burasında başta Hollanda olmak üzere bütün batılı ülkelere, bir şey yapmayacaklarını bile bile yine de çağrı yapmak istiyoruz :

Lütfen müslümanlar söz konusu olunca insan hakları, demokrasi, self determination gibi ilkelerini unutmasınlar.

Çifte standart uygulamasınlar.

Dünyaya karşı iki yüzlü olmasınlar, ikili oynamasınlar.

Onları, Çeçenistan’da soykırım devam ettiği müddetçe Rusya’ya yapılan her türlü yardımın durdurulmasını talep ediyoruz.

Bosna’da, müslümanların yaşadığı yerleri saldırgan katillerle kadeh tokuşturarak sırplara teslim edenleri, Filistini işgalcilere peşkeş çekenleri asla unutmadık. Bu ayıp onlara, anlarlarsa yeter de artar bile.  

Ve bize dönüyoruz:

Biz Çeçenistan’daki kan, gözyaşı ve hüznün sadece Çeçenler hakkında değil, hepimiz için, insanlıktan yana olan herkes için, Kur’an’ın Ahzab Sûresi 10. Ve 11. âyetlerinde denildiği gibi bir imtihan olduğuna inanıyoruz. Zaman, bu imtihanı kazanma zamanıdır.

Bütün sivil toplum kuruluşlarını, insan hakları derneklerini, siyasileri bu vahşeti görmeye ve bu insanlık dışı dramı durdurmaya davet ediyoruz. İslamic Relief’ten bir yetkilinin de gözleriyle gördüğü ve facia dediği İnguş Cumhuriyeti sınırında yaşama mücadelesi veren Çeçen mültecilerine el atmaya çağırıyoruz.

Allah (cc) müslümanlara şöyle diyor:

"Size ne oluyor ki; Allah yolunda ve : ‘Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu beldeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu ve sahib) gönder, bize katından yardım eden  yolla’ diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan müstez’aflar uğruna savaşmıyorsunuz?” (Nisa/75)

Hadi diyelim ki el gitmez, ayak varmaz. Yollar uzak, yollarda binbir engel var. Daha doğrusu her birimizin içinde bir sürü duvar var oraya gitmeyi engelleyen.

Hadi diyelim maddi desteklerimiz yeterli değil.

Hiç olmazsa dua edelim. Dualarımızın başına bu sefer Çeçenistan’ı koyalım.

Rus saldırganlarına, vahşet sürülerine karşı kunut duasının bol bol okuyalım.

Peygamberimiz (sav) şehit olan 40 arkadaşı için kunut duası okumuştu.

Çeçenler kendi ülkelerini Rus esaretinden kurtarıp özgürlüğüne kavuşturma için savaşıyorlar. Bu gerçek bir bağımsızlık savaşıdır.

Onlar ölüm kalım mücadelesi verirken, ülkeleri yerle bir edilmiş, yakıp yıkılmış bir halde iken, bizim rahat koltuklarımızda, onların bu ayakta kalma gayretlerini cihad mı değil mi diye tartışmamız ayıbın da ötesinde esef edilecek bir durumdur.

Bu gibi lüzumsuz ve yersiz tartşmaları bir tarafa bırakıp üzerimize düşeni yapalım.

Çeçenistanlı kardeşlerimize Allah’tan yardım ve zafer diliyoruz. Allah (cc)  bizleri de onlara veli, dost ve yardımcı (ensar) kılsın inşaallah.

Hüseyin K. Ece

18/6/2000 Zaandam