Bakışı solgun ve renksizdi

Gözlerini yutan halkaya bakamadım

İstedimse de

Çünkü çok derinlerde idi.

 

Sonra ceplerini yokladı

Ayın bulutu yarışı gibi,

Bulduğu parlak kağıdı

Sigaraya ekledi yavaşça

Çoktandır tepkiyi unutan dudaklarıyla

Islattı ve yapıştırdı.

 

Onu bilmem, ama ben,

Afrika’nın ölen güneşini düşündüm

Artık ısıtmayan ve büyümeyen

Kaçırılan güneşini

Düşündüm

Onun çakmağındaki alevi görünce

 

Geçiyordu oradan insanlar

Sokaklar dolusu kalabalıklar

Çevre aydınlıktı ve başlar dikti

Kimse ona bakmıyordu

Çünkü onun

Hiç bir şeyi kalmamıştı görülmeye değer

 

Susuzluk ve yarılan gökyüzü

Ölü kurban, yahut umut

Tarihsel acının yolcusu

Hesabı sorulmayan bir göç

Dönüşü yasaklanan bir sürükleniş

Sabahsız kara geceler

 

Saldırgan fırtına artığı

Artık dumanı ve üreyişi tükenen

Doğurmayan bir ocağın

Sürgün edilmiş yetimi

 

Onu gemiler taşımadı buraya

Ellerinde ip, boynunda zincir yok

Kamçılar gütmüyor onu

Forsa değil güvertede

Fakat o yine bir tutsak

O bir sahipsizliğin arkadaşı

O bir çözülüşün kurbanı

Yüreği ve direnci zincirli

Azim bir tutsak

 

Ataları incil almışlardı

Topraklarına karşılık,

Şimdi onun elinde incil bile yok;

Kökü ve dalları olmadığı gibi

 

Zaandam 1991

Hüseyin K. Ece